Etyen Mahçupyan’ın bilgi ve akıl yoksunu makalesi

25 Ocak 2013

GENEL, Medya yalanları

Etyen Mahçupyan Zaman gazetesindeki köşesinde Dani’yi hedef alan “Dani Rodrik’e kim komplo kurdu” başlıklı bir yazı yayımladı. Yazının bir gün önce Today’s Zaman’da çıkan İngilizce versiyonuna buradan yanıt vermiştik. Yanıtın Türkçesi’ni buraya taşıyoruz.

Mahçupyan Balyoz davası hakkındaki gerçekleri bilmiyor ve bu yazısında, daha önceki yazılarında da defalarca yaptığı gibi (örnekleri için buraya, buraya, buraya ve buraya tıklayın) yanlış ya da yarım-yamalak bilgi aktırıyor ve doğal olarak yalan-yanlış sonuçlara varıyor.

Mahçupyan, yazısına yarı-gerçek ve yanıltıcı ifadeler zinciriyle başlıyor.

“Bu kendine güven halinin tepe noktası ise Balyoz planının tartışıldığı seminerin yapılmasıydı. Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın aksi yöndeki emrine rağmen söz konusu seminerin içeriği değiştirildi ve Doğan üst makamlara yalan beyanda bulundu. Seminer gerçek kişi, yer ve zaman planları üzerinden darbeye zemin hazırlamak üzere kargaşa çıkartmayı hedefliyor ve darbeden sonra kimlerin hangi görevlere getirileceğini de yine isim isim belirliyordu.”

Mahçupyan daha en başından ipin ucunu iyice kaçırmış durumda.

Her şeyden önce, seminerde Balyoz planı ya da buna bağlı ek planlar kesinlikle tartışılmadı. İddianameye göre, Balyoz planları “üstü kapalı” bir şekilde prova edilmiş (öyle ki, gerekçeli karara göre, toplam 162 seminer katılımcısından sadece Balyoz davasında yargılanan 52 kişi darbe planının tartışıldığını biliyormuş, geri kalan katılımcılar normal bir seminere katıldıkları zannı içindeymiş). İddianamede seminer ve Balyoz planları arasında kurulan tek bağ, seminer sırasında kullanılan kimi ifadeler ile dijital Balyoz belgeleri içinde gecen ifadelerle benzerlikler. Tam da bu bağlantıyı kurmak isteyen belge çetesi, ses kayıtlarında geçen kimi ifadeleri, ürettikleri dijital Balyoz belgelerine serpiştirmişler (bu yönde kanaat bildiren askeri bilirkişi raporuna buradan ulaşabilirsiniz). Neticede, Balyoz’un b’sini geçmediği seminerde Balyoz planının tartışıldığı kesinlikle doğru değil.

İkinci olarak, Doğan’ın üst makamlara yalan beyanda bulunduğu da doğru değil. Kara Kuvvetleri’nden gönderilen ve Doğan’ın Egemen planını sınamak için kullandığı senaryodaki iç tehdit unsurunun daha ileriki bir seminerde konu edilmesini isteyen bir yazının olduğu doğru. Ancak senaryonun seminerde kullanılan ayrıntılı versiyonu, seminer öncesi birebir olarak Kara Kuvvetleri’ne gönderiliyor ve de Kara Kuvvetleri’nden herhangi bir itiraz gelmiyor. Üstelik, rutin gereği Ankara’dan gönderilen 15 gözlemci semineri baştan sonra izliyor ve de emirlere aykırı herhangi bir husus tespit etmiyor. Doğan’ın üst makamlara yalan beyanda bulunduğu kesinlikle doğru olmadığı gibi, iddianamede de böyle bir iddia yok.

Üçüncüsü, “darbeden sonra kimlerin hangi görevlere getirileceğini isim isim belirleyen” herhangi bir “seminer belgesi” yok. Bu bariz bir yalan. Mahçupyan’ın hakkında yarım yamalak bilgi sahibi olduğu belge, 11 nolu CD’den çıkan ve darbeden sonra atanacak kabine üyelerini belirleyen imzasız bir Word belgesi. Dogan, seminerde tek bir kere “milli mutabakat hükümeti”ne atıfta bulunuyor (seminerde varsayılan senaryoya göre mevcut Hükümet sıkıyönetim ilan etmiş, ancak mecliste gerekli oy sağlanamamış). Ancak seminerde darbeye zemin hazırlamak üzere kargaşa çıkartmanın hedeflendiği ve de darbeden sonra kimlerin hangi görevlere getirileceğinin belirlendiği kesinlikle doğru değil. (Seminer ses kayıtlarının tümüne buradan ulaşabilirsiniz.)

Şimdi Mahçupyan’ın argümanlarını tek tek irdeleyelim:

“Birincisi, o 3 CD’nin içindeki bilgilerin diğer CD’lerde de tekrarlandığını ve tahrifatsız olarak bulunduğunu öğrendik.”

Mahçupyan’ın burada ne demek istediği tam olarak açık değil, ancak anlayabildiğimiz kadarı ile, şaibeli CD içindeki kimi dosyaların, sanıklar tarafından orijinalliği kabul edilen CD’ler içinde yer aldığını söylemek istiyor. Evet, suç unsuru içeren Balyoz belgelerin bulunduğu 11 nolu CD’deki kimi belgeler (130 civarındaki doküman), yine Baransu’nun bavulunun içinden çıkan 1nci Ordu’ya ait ve suç unsuru içermeyen CD’ler içinde de bulunuyor. Ancak bu, Balyoz belgelerini içeren CD’nin orijinal ya da gerçek olduğunu ispatlamıyor. En başından beri yazdığımız üzere, Belge çetesi, Balyoz planlarını 11 nolu CD’ye kaydederken, CD’ye gerçek izlenimi vermek için, yine kendi ellerinde bulunan orijinal CD’deki kimi belgeleri CD’ye kaydetmiş. (Şuna bakin ki, son kaydının 2003’de yapıldığı iddia edilen CD’deki belgelerden Office 2007 ögeleri sadece Balyoz belgelerinde çıkıyor, orijinal CD’lerden 11 nolu CD’ye aktarılan orijinal belgelerde Office 2007’nin hiç izi yok.)

“İkincisi, tahrifatlı CD’lerin kopyaları Gölcük’te yer altındaki kozmik bölmede saklanan evraklar arasında da çıktı ve bunların oraya birtakım kötü niyetli komplocular tarafından konulması pek gerçekçi gözükmüyordu.”

Mahçupyan’ın burada öne sürdüğü olgular tamamen yanlış. Tahrifatlı CD’lerin kopyaları, Mahçupyan’ın iddia ettiği gibi Gölcük’e “kozmik” bölmede çıkmadı. 11 nolu CD’nin neredeyse birebir bir kopyası (ki bu CD de en son 2003’de kaydedilmiş gibi görünüyor!) Donanma’nın IKK bölümünde, zemin altında depo olarak kullanılan, kablo, teçhizat, kitap, dergi gibi ilgili ilgisiz bir dolu malzemenin saklandığı bir bölümde bulundu. Duruşma tutanaklarından öğrendiğimiz üzere, zemin altındaki arama yapılmadan kısa bir süre önce “sıkışan kabloları tamir etmek için” bu bölmeyi açtığı tespit edilen teknisyenler dahil, bu bölmeye erişimi olan çeşitli kişiler mevcut idi.

Sahte delillerin buraya konulmuş olamayacağını söylemek ise mantığa aykırı. TSK’nin güvenlik ve erişim açısından kevgire çevrildiği bir gerçek. Örneğin, Baransu’nun bavulundan çıkan, ve sahte CD’leri üretmek için kullanılan orijinal CD’ler, kasetler ve belgeler, bizzat 1nci Ordu’da görevli birileri tarafından dışarıya çıkarıldı. Gerçek ve gizli belgelerin “dışarı çıkarılması” ne kadar mümkünse, sahte belgelerin “içeri konması” da o kadar mümkün. Geçtiğimiz senelerde Ordu’nun en yüksek kademesindeki komutanların askeri ortamlarda yaptıkları konuşmaların kaydedilip sızdırıldığına şahit olduk. Kimi güçlerin, Başbakan’ın odasına böcek koyabilecek kadar erişim sahibi olduğunu biliyoruz. Bunların yanında, Donanma Komutanlığı’ndaki zemin altı bölme saklanan kullanımdan kalkmış bir hard diski çıkarıp belge eklemek, ayni bölmeye CD yerleştirmek hiç zor olmasa gerek.

“Derken öldürücü darbe geldi: Gölcük’teki bölmenin sorumlusu olan Binbaşı Yakar’ın kendine ait disklerindeki şifreler 5 no’lu hard diskin şifreleri ile aynıydı…”

Mahçupyan, Gölcük’ten çıkan ve içinde darbe planları (yine orijinal ve suç unsuru içermeyen belgelerler birlikte) bulunan 5 nolu hard diskin şifreli olduğunu iddia ediyor. Ayrıca, bu şifrenin, sanıklardan birinin şifresi ile ayni olduğunu iddia ediyor. Bu yüzden de, dijital belgelerdeki manipülasyon (tarihleri geriye çekme, kullanıcı isimleri ile oynama) sanıklar tarafından gerçekleştirilmiş olmalı.

Mahçupyan, yine yanlış biliyor. Hard diskin şifreli olduğu doğru değil. Soz konusu hard diskin manipüle edilmesi, diske belge eklenmesi için gereken herhangi bir şifre yok. Temmuz 2009’da kullanımdan kalkan bu hard diskin içindeki kimi dokumanlar için şifre mevcut olabilir. Ancak, bu hard diske fiziki olarak erişimi olan herhangi biri, hard diske kolaylıkla belge ekleyebilir. Zira, farklı bir altdizin altında hard diske belge eklemek için herhangi bir şifre gerekmiyor.

Bunu kesin bir şekilde biliyoruz, çünkü 5 nolu hard diskin mahkeme tarafından sanıklara verilen adli imajı (hard diskin birebir aynısı) elimizde mevcut. Diske istediğimiz kadar yeni belge ekleyebileceğimizi bizzat test ederek teyit ettik. Aynen, sahte belge çetesinin izlediği adımlarla.

Bu iddiayı daha önce Emre Uslu dile getirmişti, ve de biz bunun doğru olmadığını (neden ve nasılıyla) yazdığımız halde Mahçupyan şifre ile ilgili bu iddiayı aynen tekrarlıyor.

“Belgelerde belirli çelişkiler yaratmak üzere yapılan bir bilinçli müdahalenin ise tek bir açıklaması mümkündü: Darbeciler belgeleri güncellemeye devam etmiş ve darbe olanağını kollamayı sürdürmüşler, ama deşifre olma ihtimaline karşı kendilerini garantiye almak için söz konusu belgelerde ufak tutarsızlıklar yaratmışlardı.”

Yukarıda açıkladığımız üzere, Mahçupyan’ın vardığı sonuç yanlış, çünkü olgular hakkında yanlış bilgi sahibi. TSK’daki güvenlik zafiyetleri zirve yapmışken (çetenin kimi mensupları bizzat TSK’da görev yapıyorken), Gölcük’te dijital delillerin bulunduğu zemin altında depo olarak kullanılan bölmeye ulaşmak zor değildi ve de suç unsuru belgeleri kullanımdan kalkmış bir hard diske eklemek için herhangi bir şifre ya da özel bir bilgi gerekmiyordu.

Darbe planlarının güncellemeye tabi tutulduğu argümanı ise tamamen akıllara ziyan. Belgelerde bizim ve başkalarının tespit ettiği zaman çelişkilerinde hiçbir güncelleme izi yok, bu çelişkiler tek tük (özellikle zaman içinde isim değişikliklerinin söz konusu olduğu durumlarda ortaya çıkan), basbayağı hatalar. Bu tür tek tük çelişkiler dışında belgelerdeki bütün bilgiler 2003 ve öncesine ait. Belgelerde beliren kişilerin rütbe ve görev yerleri, bir kaç hata dışında hep bu kişilerin 2003’deki rütbe ve görev yerlerine ait.

Darbecilerin belgeleri güncellemeye devam ederek darbe olanağını kollamayı sürdürdükleri, ve böylece diyelim ki 2009’da yapacakları bir darbede kullanacakları fikri, bu belgeleri biraz yakından bilen herhangi biri için akıl almaz bir şey. Sözde bu “güncellenmiş” belgelerle daha sonra darbe yapmaya kalkışacak kişiler bu isten anında vazgeçmek durumunda kalırlardı! (Düşünün ki, darbe yapılınca el konulacak diye listelenen 4×4 araçların hemen hepsi hurdaya çıkmış; ama her nedense listede sadece bir aracın 2006’da değişen plakası “güncellenmiş”).

“Gölcük’te bulunan belgeler, tahrifatın bizzat belgelerden sorumlu olan kişinin bilgisi dâhilinde yapılmış olması ve nihayet son günlerde Genelkurmay’ın bu belgelerin bir bölümünün kendi ellerinde de olduğunu kabul etmesi hayal dönemini sona erdirdi.”

Mahçupyan, bu özetinde, yukarıda değindiğimiz iki konuyu tekrar gündeme getiriyor ve araya bir üçüncü ve yine yanlış (ya da en azından yanıltıcı) bir iddiada bulunuyor. Genelkurmay’ın, Gölcük’te bulunan bazı dokümanların orijinallerinin bulunduğunu bildirdiği doğru. Ancak, bu dokümanların sahte belgeler ile birlikte harmanlanmış bir şekilde bulunduğunu hatırlayalım. Genelkurmay’da mevcut olan dokumanlar darbe planları ile ilgili değil. Medyada Balyoz belgelerinin Genelkurmay’da olduğuna dair yanlış haber yapılmasının üzerine Genelkurmay bu konuda açıklama yayımladı. Balyoz mahkeme başkanı dahi, Genelkurmay’da bulunan belgelerin suç unsuru içeren darbe belgeleri olmadığını verdiği bir gazete mülakatında açıkladı.

Tekrarlanan bu yanlış bilgiler, bu bilgiler üzerinde inşa edilen yanlış çıkarımlar, Mahçupyan’nın bu davaya iyi niyetle yaklaştığına inanmamızı çok zorlaştırıyor.

Geçtiğimiz sene Mahçupyan, Balyoz davasındaki deliller hakkındaki kuşkularını dile getiren Batılı gazetecileri Norveçli katil Anders Breivik ile kıyaslamıştı. Şimdi ise kayınpederinin, Dani’ye uluslararası saygınlığını darbe davasını itibarsızlaştırmakta kullanması için komplo kurduğunu söylüyor.

Mahçupyan’ın bu suçlaması olsa olsa kendi ahlak dünyasını yansıttığından, bir yanıt ile paye vermeyeceğiz.

Abone Ol

Subscribe to our RSS feed and social profiles to receive updates.

7 Yorum “Etyen Mahçupyan’ın bilgi ve akıl yoksunu makalesi”

  1. Ilhan Kemal Says:

    Nasil oluyor da cok sayida, akli basinda gibi gorunen insan –buradaki ornekte Etyen Mahcupyan- bunca somut kaniti gormezden gelip “factual” olarak yanlis bir zeminde kanaat olusturmaya devam ediyorlar sorusu ilginc bir soru aslinda. Tabii ki gercegi bilmemiz cok zor ama ya bu insanlar bilerek ve isteyerek yalan soyluyor, okuyucuyu kandirmaya calisiyorlar ya da daha derin baska bir sorun var burada. Eger durum oncekiyse, yani E. Mahcupyan ve digerleri bilerek ve isteyerek yalan soyluyorlarsa, o zaman hadise cok siradan ve bunun motifleri ustunde kafa yormaya da pek degmez. Lanet olsun deyip gecmek daha uygun olur. Yok sebep bu degilse, konu ilginclesiyor ve anlamaya calismakta da yarar var. En iyisi oyle varsayalim ve konu ustunde biraz kafa yormaya calisalim.

    Bu konuda bir cok basliga kafa yorulabilirse de ben bu topraklarda cok baskin bir vasif olan, konulari siyah/beyaz netligine indirip tartisma gelenegimiz uzerine bir iki laf etmek istiyorum. Sorularla karsilastigimizda ictenlikle dogru yaniti aramaya calismak, her adimda ‘acaba’ diye sormak, yanlislanabilir olmayi kabullenmek, detaylari anlamak, somut kanitlari arayip bulmak icin emek/zaman harcamak… ve goruslerimizi bu zeminde olusturmak degildir adet bizim buralarda maalesef. Bunun en carpici orneklerini hem medya sahsiyetleri hem de basbakan hergun sergiliyorlar zaten. Hele RT Erdogan’i dinledikce konulari siyah/beyaz’a indirgemesinden vazgectik neredeyse “Manichean” bir dunya tasarimi ile ele aliyor oldugunu gormemek imkansiz. Siyaset zaten bizim topraklarda oteden beri “Manichean” bir uslupla yapilirdi, AKP ve FE gurubu bunu iyice sofistike bir hale getirdiler ve siyaseti adeta -“Manichean” terimlerle ifade edersek- “light and dark” ya da “good and evil” in savasi anlayisiyla yapiyorlar. Haliyle de adalet duygusu, vicdan… vs gibi basliklar kolayca anlamsiz bir hale gelebiliyor. (Bu satirlari yazarken daha once dusunmedigim bir nokta aklima geliverdi. Isik (light) “Manichean” kosmoloji’nin temel ogesidir. Acaba parti sembollerinde ki ampul ya da bu insanlarin pek severek her firsatta kullandiklari isik, nur, isikevleri… gibi temel terimlerinin de “Manichean” kokenleri var midir ki? Ne de olsa Mani inanc sistemi de bu cografyada, eski Iran’da cikti ve yayildi… Kimbilir?… herneyse, konuyu dagitmaya basladim galiba).

    Demem o ki, Balyoz davasinin sahte belgeler uzerinde insa edildigini kanitlayan bir takim somut kanitlari ortaya koyarak E Mahcupyan’in ya da benzerlerinin kanaatlerini degistirmesini beklemek fazlasiyla iyimser bir beklenti olur. Etyen Mahcupyan da hepimiz gibi bu topraklarin binlerce yillik zihinsel mirasini genlerinde, sosyal genomunda tasiyor ve bu miras icinde de yukarida bahsedilen siyah/beyaz bir analiz gelenegi, “Manichean” bir kozmoloji/ontoloji, inanclar zemininde sekillenen “sozde-gercek”ler… gibi bircok oge (ve/veya bilmedigimiz kisisel cikarlar/hesaplar,hesaplasmalar) hepsi yanyana/icice varolagelmekte. Bunlara hele hele bir de bazi insanlarda varolan her konuya hakim oldugu yanilsamasi ve kendi sinirlarini objektif olarak cizememe vasfi eklenince ortaya daha da umutsuz bir karakter cikabiliiyor. Bunun guzel orneklerinden biridir Etyen Mahcupyan aslinda. Bunu ilk olarak yillar once Mahcupyan’in kanser konusundaki yazilariyla karsilastigimda farketmistim. Etyen Mahcupyan uzak yakin hicbir egitiminin olmadigi son derece teknik bir konuda, kanser konusunda bile modern anlamda hicbir bilimsel zemini olmayan, 1950’lerde ortaya atilmis bir hipotez uzerine insa ettigi kisisel goruslerini adeta bir pehlivan tefrikasi gibi gazetedeki kosesinde gunlerce yazmisti. Onunla da yetinmeyip cesitli programlarda onkologlar karsisinda bile bu goruslerini zerre kadar “acaba” icermeyen bir uslupla savunup durmustu. O siralarda Mahcupyan’i nasil bir hayret duygusuyla izledigimi hatirliyorum. Bir insanin hicbir egitiminin olmadigi bilimsel bir konuda nasil boylesine rahatlikla konusacak kadar kendine guven duyabildigini aklim almamisti. Mahcupyan kanserin olusum mekanizmasi, kanserden korunma ve dogru tedavi yontemlerini anlatiyor, mevcut teorilerin ne kadar yanlis oldugunu ve hatta bu yanlis teorilerin ve tedavi yontemlerinin biyoteknoloji firmalari, ilac sirketleri ve radyoterapi endustrisinin isine geldigi icin gerceklerin insanlardan saklanarak kullanilmaya devam ettigini haftalarca gazete kose yazilarinda ifade ediyor ve televizyonlarda savunuyordu (1999 ya da 2000 yili ve YeniBinyil gazetesi idi sanirim). Demem o ki kanserin olusum mekanizmalari konusunda bile meslegi kanser biyolojisi olan insanlarin kendisine gosterdigi kanitlarla ikna olmayip kanserin aslinda tavuklardan bulasan bir bakteri nedeniyle olustugu tezini buyuk bir ciddiyetle savunan bir sahsiyetle karsi karsiyayiz. O nedenle onu siyasi bir dava konusunda somut kanitlarla ikna etmek gibi fuzuli bir beklenti icine de girmemek lazim.

    Cevapla

    • olasiliksiz Says:

      Bir tartışmada; öncelikle tartışılan konunun olgular üzerinden, somut gerçekleri dikkate alarak yapılması söz konusu olabilir. Bir de tartışmacının içten inandığı “soyut gerçek” söz konusudur. Tartışmacı, “soyut gerçeğine”, ya da subjektif inancına sıkıca tutunmuşsa, eldeki olguları olduğu gibi görmekten ziyade kendi inanç sistemine oturtmaya çalışır.

      Örneğin,evrim teorisi gibi bir konu bir bilim adamı için son derece açık ve net bir teoridir. Fundamentalist bir kişi için kabul edilemez bir şeydir. Çünkü semavi dinlerin tümünde canlıların öylece oluverdiği anlatılmaktadır. Ortadaki gerçekler ne olursa olsun kişinin inanç sistemine aykırı bir görüş doğru olamaz.

      Adnan hoca gibi fundamentalist çisginin biraz mürekkep yalamış kesimi ise kesin olgu ve bulguları görmezden gelemedikleri için, bu gerçekleri olabildiğince esneterek inandıkları şeyle birleştirmeye çalışırlar.

      Elbette, mantık ve felsefeyi özümsemiş kişiler için bu tür çıkarsamaların -özünde- yanlış olduğunu görmek zor değildir. Bu konuda da benzer şekilde, bazı kişiler davaya konu olan kişilerin gerçekten darbe arzusuyla yanıp tutuştuklarına ve darbe yapmayı istemiş olduklarına inandıkları için, gerçekleri buna uyacak şekilde esnetmekte bir beis görmezler. Çünkü bu darbeciler o kişilerin vicdanında zaten hüküm görmüşlerdir. Geriye kalan uyuşmazlıklar törpülenmesi gereken pürüzlerden ibarettir.

      Bugün bir adam ortaya çıkıp “tüm bu sahte CD’leri ben hazırladım. İşte bu bilgisayar, işte bunlar dosyalar, bunlar da kullandığım veriler” dese dahi bu kişilerin görüşü değişmeyecek, “darbeciler kendilerini kurtarmak için bir günah keçisi buldular. Bu da zaten önceden planlanmıştı” gibi gerekçeler uydurabilecektir.

      Sıkça gördüğümüz bu vasıfsız ve mantıktan yoksun gazetecilerin bu hatayı yapması doğal kabul edilebilir. Ancak somut gerçeği aradığını iddia eden hukuk sistemi bu mantıksızlıklar içinde boğulmaya başladığında gerçekten endişe edecek şeylerimiz var demektir.

      Cevapla

  2. murat Says:

    bu liberallerin sormadığı birşey var; balyoz davası orjinal belgeleri 1. ordudan kim çıkardı? çıkardıkları ile bavuldakiler aynı mı? en azından gizli tanık olarak çağrılması gerekmez mi?

    Cevapla

  3. Atakan Mert Says:

    Degerli Yurseverler,
    E.Mahçupyan efendinin iddialarındaki hataları/saptırmaları madde madde irdelemek, en azından vicdan sahibi ama şimdiyedek Silivri’de sahneye konulan Tiyatroyu izlemedeği için hala kafasında bazı sorular olan kesimin aydınlanması için doğrudur.

    Ancak hem o irdeleme yazısına hem de burada yapılan yorumlara baktığımızda bizim kesimin, hala E.Mahçupyan gibilerin sadece ön yargılarından hareket etmediğini aksine ”kamuoyunu yanıltmak” gibi bir misyon üstlendiklerini göz ardı etmekte olması, beni çok üzmektedir. Hepimiz biliyoruz ki; .Mahçupyan gibiler Türkiye üzerine oynanan büyük bir tertibin medya ayağıdır. Bizler de kamuoyuna yönelik açıklamalarımızda önce bu çirkin tertibi örnekleri ile kısaca ortaya koyup sonra da onların iddialarını çürütmeliyiz diye düşünüyorum. Yazılarımız savunma içerikli değil onların saldırılarına bir karşı saldırı gibi olmalıdır.

    Diğer yönden artık sokaklara 100 veya 200 kişilik gruplarla değil yüzbinlerle çıkma zamanıdır. Saygı ve sevgilerimle. Atakan Mert

    Cevapla

    • Sinan Duman Says:

      05.01.2008 tarihinde Gölcük’te 08:30 ile 12:00 saatleri arasında TRT kameraları karşısında donanmasında belgesel programında yer alan Albay Ali Türkşen, mahkeme heyetinin karşısına çıktığında yine 05.01.2008 tarihinde bu saatler arasında x bilgisayarda felanca darbe plânını hazırladığı “iddiasıyla” tutuklanmıştı. Mahçupyan isimli zat’a sormazlar mı. İspatı TRT’nin arşivlerinde olan bir “iddia” kendisine inandırıcı geliyor mu? Üstelik bu soruyu soran mahkeme heyetinin bu tarihte bu Albayımızın bu belgesel programında yer aldığından bile haberi yok. Atakan Mert isimli arkadaşında dediği gibi Mahçupyan ve buna benzer “karakterler” ülkemiz üzerinde oynanan oyunun medya ayağını oluşturan görevlilerdir. Saygımla. Ali Sinan Duman.

      Cevapla

  4. otugrul Says:

    Mahçupyan ne bilgi yoksunu ne de akılsızdır ama görevlidir; hem de intikamcı ve işbirlikçi.

    Cevapla

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: