Mahkeme heyetinin gerekçeli kararına buradan erişebilirsiniz.
Özeti şu:
“dijital deliller içindeyer alan ve suç oluşturan belgelerin sanıklar tarafından oluşturulduğu yönünde kesin bir kanaate varılamamış, bir kısmının sahte olarak oluşturulduğu kesin olarak belirlenmiş, bir kısmının ise sahte olarak oluşturulduğu yönünde kuvvetli şüphe oluşmuş, ceza hukukunun temel prensiplerinden olan “Şüpheden sanık yararlanır” kuralı uyarınca dijital delillerin hiçbirinin sanıkların aleyhine hükme esas alınamayacağı sonucuna varılmıştır.”
Aşağıda mahkemenin gerekçeli kararından birkaç saptama sunuyoruz.
Hilmi Özkök ve Aytaç Yalman’ın tanıklıkları üzerine:
“Aytaç Yalman ve Hilmi Özkök’ün beyanlarından, Genelkurmay karargahının mahkumiyet hükmüne konu dijital deliller içinde yer alan darbe planları konusunda hiç bir bilgisinin olmadığı, mahkumiyet hükmüne konu gerekçeli kararda belirtildiği gibi darbeye karsı çıkılması ve bunun engellenmesi için çaba gösterilmesi gibi bir durumun söz konusu olmadığı anlaşılmıştır.”
***
CD’lerin üzerindeki el yazılarına dair:
“Bilirkişi Salih Cengiz tarafından düzenlenen rapor ve ek rapordan 11 ve 17 nolu CD’ler üzerindeki “Or. K. Na “ ve “K. Özel” şeklindeki yazıların sanık Süha Tanyeri’nin eli ürünüymüş izlenimi uyandırmak için Süha Tanyeri’nin not defterinden yazı makinası ile kopyalanarak yazdırıldığı anlaşılmıştır. … 11 ve 17 nolu CD ler ve bu CD ler üzerindeki el yazılarının kopyalandığı Süha Tanyeri’ye ait defterin gazeteci Mehmet Baransu tarafından teslim edilen belge ve evraklar arasında olması dikkat çekici bulunmuştur.”
***
Dijital delillerdeki sahteciliğe dair:
“Mahkumiyet hükmüne esas alınan dijital delilerdeki çok sayıdaki dosyanın oluşturulma ve değiştirilme tarihi üstverileri arasında çelişkiler bulunması, Donanma Komutanlığında ele geçirilen 5 nolu harddiske normal kullanıcı hareketi ile açıklanamayacak şekilde 6 ayrı zamanda saati güncel olmayan bir bilgisayardan tarih sıralamasına uymaksızın veriler yüklenmesi, son olarak 28/07/2009 tarihinden sonra toplu şekilde veri yüklendiğinin anlaşılması, Calibri ve Cambria yazı tiplerinin Office Open XML referanslarının Microsoft Office yazılımlarda ilk kullanılma tarihleri dikkate alındığında belgelerin oluşturulma tarihinde de çelişkiler bulunması, mahkumiyet hükmüne esas tüm dijital verilerde zaman, mekan ve kişi yönünden birçok çelişkiler bulunması, belgelerin oluşturulma tarihlerinden çok sonraki durum ve olayları içermesi dikkate alındığında, sahtecilik yapıldığı kesin olarak belirlenen 11 ve 17 nolu CD ler dışındaki dijital delillerin de sahte olarak oluşturulduğu yönünde kuvvetli şüphe oluşmuştur.”
***
Gölcük’teki delillere dair:
“Mahkumiyet hükmüne konu hard disk ve CD’lerin ele geçirildiği zeminin ancak vakum aleti ile çekilerek kaldırıldığı, dijitallerin sürekli el altında bulunan bir yerde bulunmamasına karsın poşet içinde bulunan harddiske aramadan 4-5 gün önce kim olduğu belirlenemeyen bir kişi tarafından dokunulduğu anlaşılmıştır. Mahkememizin hükmüne esas alınan bilirkişi raporundan komutanlıkta ele geçirilen harddisk ve CD lerin sahte olarak oluşturulduğu yönünde kuvvetli şüphe bulunması dikkate alındığında harddisk üzerinde 4-5 gün önce oluştuğu belirlenen parmak izi bulunması, Gölcük Donanma Komutanlığında arama yapılmasına neden olan ihbarda direkt olarak suça konu dijital verilerin bulunduğu yerin belirtilmesi şüpheli ve dikkat çekici bulunmuş, sanıkların dijital verilerin başkaları tarafından kasıtlı olarak sahte olarak düzenlenip buraya konulduğu yönündeki iddialarının ihtimal dahilinde olduğunu düşündürmüştür.”
***
Baransu’nun teslim ettiği dijitallerle Gölcük ve Hasan Büyük’un evinde bulunanların uyumlu olmasına dair:
“Ancak yargılamanın yenilenmesi aşamasında elde edilen yeni deliller doğrultusunda, Süha Tanyeri’ye ait defterin bu kişinin bilgisi ve rızası dışında kim olduğu belirlenemeyen kişi veya kişilerce gizlice komutanlık dışına çıkarılması, 11 ve 17 nolu CD lerin üzerindeki yazı makinasıyla yazılan yazıların sanıklarla aidiyet kurulmasını sağlamak amacıyla Süha Tanyeri’ ye ait defterden harf kopyalanarak yazdırıldığının kesin olarak belirlenmesi, gazeteci Mehmet Baransu tarafından teslim edilen 11 ve 17 nolu CD lerde yer alan bir kısım belgelerin içeriklerinin Gölcük Donanma Komutanlığında ve sanık Hakan Büyük’ün evinde yapılan aramada elde edilen dijital delillerin içerikleriyle aynı olması, 1. Ordu Komutanlığında bulunan ve gizli nitelikte olan yaklaşık 2 valiz dolusu belgenin kimseye farkettirilmeden buradan çıkarılarak gazeteciye teslim edilmesi karsısında Donanma Komutanlığı ve Hakan Büyük’ün evinde ele geçirilen dijital delillerin de aynı iyiniyetli olmayan kişi veya kişilerce sahte oluşturularak bu yerlere konulmuş olabileceği düşünülmüştür.”
***
Dijitaller sahte ise bunların askeriyeden nasıl çıkmış olabileceğine dair:
“Askeriyeye ait kozmik odada muhafaza edilen bu belgeler buradan alınıp dışarıya çıkarılabiliyorsa, aynı şekilde sanıklarla ilgisi olmayan belgelerin de gerek Donanma Komutanlığı’na, gerekse Hakan Büyük’ün evine kasıtlı olarak bu kişilere suç isnat etmek amacıyla konulmuş olması ihtimal dahilinde bulunmuştur.”
***
Darbe planlarının güncellendiği iddiasına dair:
“Darbe yapılaşmasının yasadışı bir yapılaşma olması nedeniyle darbe planları gizliliğin sağlanması amacıyla ilk aşamada çok az kişiden oluşan çekirdek kadro tarafından bilinip planlanır. Darbe yapılmasından çok kısa süre önce diğer kişilere gizli yollarla duyurulur.
Ayrıca yasadışı olan darbe oluşumlarında “gizlilik kuralı” gereği darbe planlarının başkalarına miras gibi devredilmesi söz konusu olamaz. Gerçekten de sanıkların böyle bir suç yapılanmasına girmiş olmaları halinde, darbe yapılanmasının en başında olduğu iddia edilen Çetin Doğan’ın emekli olması, bazı sanıkların görev yerlerinin değişmesi üzerine bu kişilerin planlarının gerçekleşmeyeceğini anlayınca mantıken ilk yapacakları şeyin gerçekleştiremedikleri darbe planlarına ilişkin suç delillerini ortadan yoketmeleri olması gerekirdi. Darbe planlarının kendilerinden sonraki kişiler tarafından sonradan icra edilebileceği düşüncesiyle bunların saklanması ve güncellenmesi, hatta bu saklama ve güncellenmenin yaklaşık 6-7 yıl gibi çok uzun sayılan zaman dilimi içinde devam etmesi hayatın olağan akısına uygun bulunmamıştır.
Ayrıca güncelleme yapıldığı iddia edilmesine karşın listelerde yer alan kişilerden emekli olanların, görevden ayrılanların neden listelerden çıkarılmadığının, rütbe değişikliklerinin neden güncellenmediğinin mantıklı bir açıklaması bulunamamıştır.”
***
Dijitallerdeki uyumsuzlukları sanıkların kasten yarattığı iddiasına dair:
“Bu mantıkla hareket edildiğinde sanıkların öncelikle dijital verilerin kendilerine aidiyetini ortadan kaldırmak için belgelerin üst veri yollarını değiştirmeleri daha kolay ve daha ise yarar bir yöntemken sanıkların bunu yapmayıp da sadece belgeler içinde çelişkiler oluşturmaları hayatın olağan akışına uygun bulunmamıştır….Ayrıca sanıkların dijital delillerin ele geçmemesi için önlem almak yerine yukarıda belirtilen yöntemi seçmeleri mantıklı bulunmamıştır. Gerçekten bu suçun islenmesi halinde suçu isleyen ve ince ayrıntısına kadar düşünüp yakalanma ihtimalini de değerlendiren kişilerin öncelikle bu dijital verileri başkasının eline geçmesini engelleyecek şekilde muhafaza edecekleri, hatta çeşitli nedenlerle darbe girişimini gerçekleştiremeyeceklerini anlamaları halinde suç delili olan bu belgeleri yokedecekleri düşünülmüştür.”
***
Plan seminerinde yapılan konuşmalara dair:
“Gerek kapatılan İstanbul 10.Agır Ceza Mahkemesinin gerekçeli kararında, gerekse Yargıtay 9. Ceza Dairesinin ilamında sanıkların plan seminerinde yapmış oldukları konuşmaların tek basına atılı suçu oluşturduğu yönünde bir kabul ve tesbitte bulunulmamış, sadece bu konuşmaların sahte olduğu belirtilen dijital veri içeriklerini doğruladığı belirtilmiştir.
… seminer ses kayıtlarını ele geçiren bir kişinin bu kayıtları dinleyerek buna göre belge oluşturmasının mümkün olması karşısında seminer kayıtları ile dijital verilerin birbirini doğrulamasının bir öneminin olmadığı düşünülmüştür.
Bu nedenle mahkememizce seminer konuşmaları yönünden dijital delillerle bağlantı kurulmaksızın, bu konuşmaların tek basına yüklenen suçu oluşturup oluşturmadığı yönünden değerlendirme yapılmıştır.
… Plan seminerinde jenerik plan olarak oynanmasına karar verilen “Olasılığı en yüksek tehlikeli senaryo” özet olarak Türkiye’nin irticai, yıkıcı ve bölücü faaliyetlerin yarattığı iç tehdit ve dış tehdidin bir araya gelmesi durumudur. Plan seminerinde OEYS oynandığından, yukarıda belirtilen yerleşmiş Yargıtay kararları doğrultusunda seminerde yapılan konuşmalar bir bütün olarak ele alınıp suç tarihinde yürürlükte olan yasal mevzuat kapsamında değerlendirme yapıldığında sanıkların atılı suçları isledikleri yönünde bir sonuç ve kanaate varılamamıştır.”
***
Seminerde “maksadını aşan” bazı ifadelere dair:
“Bir kısım sanıkların bazı konuşmalarında seminer kapsamı dışına çıkan ve maksadını asan ifadelerde bulundukları, dönemin hükümetini eleştiren, hükümetin uyarılması gerektiğini belirten konuşmalar yaptıkları anlaşılmıştır.
Sanık Çetin Doğan’ın seminer konuşmalarında ”Yoo yoo durmayın, bilgi sahibi olmamızın, bazılarının bazı faaliyetlerde caydırmada etkisi olur. Yani silahlı kuvvetler olarak bazı bilgiler istenilmesi, bazı şeyleri şey yapılması, insanların bilgi alması bu adamların cüret ve cesaretlerini kırma bakımından şeyler olur” seklinde beyanda bulunduğu anlaşılmıştır. Sanığın hükumeti eleştiren bu sözleri seminerin amacını aşan sözler olsa da, bu sözlerin sanığın darbe hazırlığı yaptığı anlamına gelmeyeceği, sanığın darbe hazırlığı yapması halinde konuşmasında belirttiği gibi caydırıcılıktan sözetmesinin hayatın olağan akısına uygun olmadığı düşünülmüştür. Sanık Çetin Dogan seminer konuşmalarında ayrıca “Genelkurmay Baskanına, Kuvvet Komutanına diyeceğim ki, siz meclisi ve hükümeti uyarıcı, bu gidişe dur deyici bir ültimatom verin gerekirse, gerekirse çağırın bu işin sonu b…ktur iste sonunuz böyledir, bu konuda gerekli tertip ve tedbirleri alın” şeklindeki beyanlarda bulunduğu anlaşılmıştır. Sanığın hükümetin ordu tarafından uyarılması gerektiği seklindeki söylemlerinin hoş olmadığı açıktır. Ancak sanığın isnat olunan suçu islemesi ve darbe hazırlığında bulunması halinde beyanlarında belirttiği gibi hükumeti uyarmaktan sözetmeyecegi, bunun hayatın olağan akısına uygun olmadığı düşünülmüştür.
… Her ne kadar plan seminerinde bir kısım sanıklarca amacını aşan konuşmalar yapılmış ise de, isnat olunan suça ilişkin yasa maddeleri uyarınca bunların suç oluşturabilmesi için kişisel düşünce ve fikirlerin açıklanması bazında kalmayıp daha ileri asamaya geçilmesi, en azından bir araya gelinerek darbe yapılması konusunda maddi olgularla desteklenecek şekilde bir anlaşmaya varılması gerekmektedir. Bu konuşmalardan sanıkların 765 Sayılı TCK’nun 147. Maddesi ve 5237 Sayılı TCK’nun 312. Maddesinde belirtilen eylemleri gerçekleştirmeye teşebbüs ettikleri veya bu suçları islemek için maddi olgularla desteklenecek şekilde ittifak yaptıkları yönünde bir kanaat ve sonuca varılamamıştır. Yukarıda belirtildiği gibi İstanbul 10.Agır Ceza Mahkemesince ve Yargıtay 9. Ceza Dairesince de sanıkların plan seminerinde yapmış oldukları konuşmaların tek basına atılı suçu oluşturduğu yönünde bir kabul ve tesbitte bulunulmamıştır.”
Son olarak, mahkeme heyetinin sonuç bölümünde yazdığı genel değerlendirmeyi aktarmak istiyoruz:
“Siyasi tarihimizde bir çok kez darbeler nedeniyle demokrasi kesintiye uğramış, bu darbeler gerek demokrasi, gerekse hukuk ve insan hakları konusunda ülkemizi çok geriye götürmüş, toplumumuzda derin yaralar açmıştır. Hiçbir gerekçe ve neden ordunun halkın seçimle getirdiği hükümetlere karşı darbe girişiminde bulunmasını haklı ve meşru gösteremez. Hükümetlerin Anayasal düzene aykırı hareket ettiklerinin belirlenmesi halinde Anayasa da bu duruma karşı gidilecek hukuki yollar belirtilmiş olup hukukun dışına çıkılması mümkün değildir.
Siyasi tarihimizde darbelere sık sayılabilecek sayıda rastlandığından toplumumuzda bu konuda bir önyargı oluşmuştur. Ancak nasıl ki demokratik toplumlarda demokrasi kuralları gereğince hareket edilmesi zorunlu ise hukuk devleti olmanın gereği olarak olaylara hukuki çerçevede yaklaşılması da bir zorunluluktur. Dava konusu olaya da önyargılardan arınmış, tarafsız olarak yaklaşılması ve hukuki çerçevede değerlendirme yapılması gerekmektedir.”
Mahkeme heyeti gerekçeli kararını basit fakat basit olduğu kadar önemli bir vurgulamayla bitirmiş. Bu noktaya ancak beş sene sonra gelinmiş olmasını biz Türkiye’nin utancı olarak kabul ediyoruz.
07 Mayıs 2015 10:01
Buna da sükür diyecek degiliz,düzmece bir operasyon oldugu olayin basindan biliniyordu.Bu kumpas i kuranlar ortaya cikarilmalidir.Hayatini kaybeden bunca yetismis kisilerigeri getirmek mümkünmü?Baransu yu iceri tikmakla suclu bulundumu?Baransu yu itekleyenler,yol gösterenler,sessiz kalanlar biliniyor.iktidarin dan,yazarina,konusmasi gerekip de susanlar a kadar gerekli sorusturmalar yapilip hukugun verecegi cezayi cekmeliler.Anlayamadigim su var,darbe de darbe,tarihi sürece baktigimizda Kac yil darbelerle idare edilmisizdir?Günlük gazete okuyan,az cok gücler ayriligini bilen cok vatandas darbenin gelmekte oldugunu bilmis ve destek vermistir.Demokrasi dedigimiz düsünceye,yöneticiler inanmis olsaydi,bugün ne bunlari konusuyor nede darbelerden bahsediyor olurduk.Aydin kesimin susturuldugu,örgütsüz bir toplumda artik son care Ordu dendi ve desteklendi.Son on yila geri dönüp bakarsak talan i,vurgunu ve ülkenin nasil bölündügünü görürüz.Savas olsa,isgal e ugrasak ülkemiz bu duruma düsmezdi.Kimi caniyla,kimi aileleriyle,disaridakiler psikolojikman acilar yasarken,bazilarida iktidarini güclendirdi,günleri kadeh tokusturmakla,servet edinmekle gecti.Bakara-Makaradan,elde Kur`an mitinglere geldik.Tesekkürler,saygilarimla.
Date: Wed, 6 May 2015 15:36:22 +0000
To: aryabutik@hotmail.com
09 Mayıs 2015 15:02
Bu günleri de gördük. Hep şuna inandık. Devir döner sap döner hesap döner. Devir döndü. Ama Hesabın görülmesi için bu sürece Algı operasyonlarıyla destek veren herkesin Mahkeme önüne çıkarılması şarttır. Aksi takdirde hesap yarım kalır.
Bu hesabın sorulacağına dair umudun var mı? deseniz hayır yok.
Ancak akıl,mantık,izan,hukuk bunu emrediyor. Ortada sahteciliği Mahkemece de kanıtlanmış deliller var.
Ve bu sahteciliği yapanlar neyi hedefledi? Kime güvendi?Nasıl bu işi kotarıverdiler?
Tabi biz başından beri bu işin bir cemaat operasyonu olduğunu ve bunun açık bir casusluk faaliyeti olduğunu, iktidarın da sapına kadar bu işin içinde olduğunu görüyorduk.Bir üst akıl olmadan bu işler kotarılamazdı.
Düşünün darbe hazırlığı var diye Kara cıdan çok Denizcileri ipe sapa gelmez suçlamalarla içeri tıktılar. Türk ordusunu tek kurşun atmadan adeta esir aldılar. Komuta kademesini değiştirdiler. Bir nevi geleceğini şekillendirdiler.
Tabi bu sureçte kimin ne çapı olduğunu da iyice görmüş olduk. Yılmaz özdil bugün Sözcü de Şeref Listesi yayınlamış. O listeye eklenecek birçok isim daha var. Bunların artık hiç bir şöylediğine,yazdığına,samimiyetlerine saygı duymuyorum.
Günahsız pek çok insanın ahını aldılar, hayatlarını karartılar, çoluk çocukları cüzzamlı muamelesi gördü.Acı çekti. Çok ağır bedeller ödendi. Hayatların kaybedenler oldu.
Ali Tatar’ı, Murat Albay’ı ve diğer şehitleri unutmak mümkün mü?. Allah onlardan rahmetini esirgemesin. Geride kalanlara sabır versin.
Bu Bloğu hazırlayan, kuyumcu titizliliğiyle belgeleri harmanlayan, gecesini gündüzüne katan Sevgili Pınar ve Dani, bu sonuçta elbette ayağa kalkan Silivri zindanlarına dayanan, Barikatların karşısına dikilen, hatta yıkan. yığınların, Gezi direnişinin etkisi var. Ama bu kurduğunuz blogun ve sizlerinde çok büyük bir payı var. Bize gerçekleri gösterdiniz. İllizyonun yaldızlarını döktünüz. “Kralın aslında Çırılçıplak” olduğunu gösterdiniz.Sağolun varolun,
Bloğu yıllarca takip eden çok değerli şahsiyetlere de teşekkürler. Zaman ayırdılar, Okudular, Araştırdılar, Sorguladılar,Yorumladılar, Adeta can kattılar bloğa.
Ama yreğimizin soğumasına yetmeyecek bunlar. Ne zaman hepsi adelet önüne çıkacak ve paylarına,rollerine göre hakettikleri cezaları alacaklar o zaman belki soğur yüreğimiz. Tabii gidenler geri gelemeyecek maalesef…..