Odatv

18 Şubat 2011

GENEL

Odatv’nin sitesinden yeni öğrendiğimize göre, Odatv Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan ve Odatv Haber Müdürü Barış Terkoğlu tutuklama talebiyle mahkemeye sevkedilmiş. Odatv editörü Ayhan Bozkurt serbest bırakılmış. Soner Yalçın’ın ifadesi sürüyor.

Artık hiçbir şeye hayret etmememiz lazım, ama gene de ediyoruz. Bu noktada Türkiye adına utanıyoruz, Türkiye’de yargıyı bu noktaya getirenleri kınıyoruz.

Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan ile birkaç sefer yazışmıştık. Doğru haber yapmaktan başka endişeleri olmayan iki gazeteci olarak tanıyoruz kendilerini. Odatv’nin yayın politikasıyla her zaman anlaşmasak da, Ergenekon ve Balyoz üstüne Türkiye’de en doğru, en cesur yayınları yapan haber sitesi olduğunu düşünüyoruz.

Tayyip Erdoğan ve AKP bakanları, istedikleri kadar yargıda olanlar bizden bağımsızdır desinler. Özel yetkili mahkemelerin içinde olduğu durumun siyasi sorumluları onlardır.

Abone Ol

Subscribe to our RSS feed and social profiles to receive updates.

182 Yorum “Odatv”

  1. melek Says:

    umarım soner yalçın’ın kafayı yahudilerle bozmuş, her şeyin altında yahudi parmağı arayan biri olduğunu da biliyorsunuzdur.

    Cevapla

    • acracia Says:

      Melek:

      Soner Yalcin’in cogu cizgisiyle ben de ortusmuyorum. Efendi, vs benim de itibar ettigim kitaplar degil. Ancak prensip olarak bir sorun var burada: muhalif seslerin susturulmasiyla ilgili. Ben bu konuda okudugum en sagduyulu degerlendirmelerden birini Ozgur Mumcu’nun 17.2.2011 “Ergenekon, Kontrgerilla, Soner Yalcin” yazisinda gordum. Bu, her ne olursa olsun, muhalif bir durusun Ergenekon ile iliskilendirilmesi meselesi.
      Su anda ilk iddianameyi bitirmek uzereyim ve dehset icerisindeyim. Bu kadar ses cikarmaya korkulan bir ortamda, Ergenekon ve Balyoz dahil kimse konusamazken, OdaTV’nin yayin politikalarina katilsin katilmasin, bir cok insan itibar etmek durumunda kalmis da olabilir. Bu baglamda da bu, bence cok baska birilerinin ayibidir.

      Her neyse, sozunu ettigim yazinin link’ini veriyorum. Ancak ilk kisimdaki noktalari kaldirarak veriyorum, bosluk olacak orada, eger okumak isterseniz onlari birlestirip nokta koyun araya:

      http://www radikal com tr/Default.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1040263&Yazar=%D6ZG%DCR%20MUMCU&Date=17.02.2011&CategoryID=97

      Cevapla

      • melek Says:

        Sayın acracia, Soner Yalçın gibi birine arka çıkmak ayıptır. Bir konuda doğru yapmış olsa bile, yüzlerce yanlışı vardır. Üstelik her gün yalan ve iftira saçan bir gazeteye muhalif yayın yapan tek yer gibi laflarla tanıtmak tamamen uçmaktır.
        Blog yazarları için ise çok tehlikelidir, gün gelir, devran döner, “Sahte cd’lerin arkasında Rodrik ailesi mi var?” gibi bir haberle karşılaşır blog yazarları. Ben uyarayım. Zaten dikkate alacaklarını sanmıyorum.

        Cevapla

        • acracia Says:

          Iste benim de demeye calistigim, asagidaki alintiyla da aciklamaya calistigim uzere, bu Soner Yalcin’a degil, muhalefet edebilmeye sahip cikmaktir. Bence bugun olay gelip buna dayanmissa, bu cidden herkesin onune sapkayi koyup dusunmesi gereken bir durum. Oral Calislar, Cuneyt Ozdemir, hepsi benzer sekillerde yazmislar konuyu: prensip olarak.

          Cevapla

          • merttalay Says:

            acracia,

            blog yazarlarinin olaya muhalefet yonunden bakmadiklari cok net. Melek’in dedigi gibi odatv’nin 1 tane dogrusu varsa 1000 tane yalani var. Blog yazarlari buna deginiyorlar mi? Herhangi bir sey yazmislar mi? Sadece balyoz davasinda cetin dogan’in yazilarini yayinlayip kendi istekleri dogrultusunda yayin yaptiklari icin odatv’ye sahip cikiyorlar, cok net degil mi?

            Cevapla

          • fmerakli Says:

            Acracia, sana ben de bu sefer pek katilmiyorum. Dogan ve Rodrik’in Odatv ile ilgili yukaridaki yorumu muhalif basinin susturulmasi endisenin otesinde ifadeler iceriyor…

            Cevapla

            • acracia Says:

              Peki, soyle diyeyim, benim baktigim yerden goruneni soyleyeyim–belki netlesir:

              Balyoz’un konusulamadigi, iddialarin dile getirilemedigi bir ortam vardi. Bu sonra yavas yavas kirildiysa da hala dava hakkinda konusabilme baskilari mevcut. Dogru mu?

              Bu ornek uzerinden bakarsak, aslinda bu davaya ozel degil, daha genel bir resim var, bunu da goruyoruz sanirim, bu da muhalif ses demek, yani sessizligi bozucu, alternatif gorusleri aktarici ses. Sanirim bunda da mutabikizdir.

              Bu durumda, Balyoz davasi hakkinda konusabilmek de bu muhalif ses cikarabilme olayina eklemlenmiyor mu? Onun bir ornegi degil mi?

              Benim anladigim, sizin gordugunuz resimden farkli. Ben sanirim daha mesafeli bakiyorum olaya. Ve acik soyleyeyim, Turkiye’nin su anki basin tablosu cok hos gorunmuyor benim durdugum yerden. Dolayisiyla, olayi ben blog yazarlari uzerinden okumak yerine gercekten bir sorun olarak okuyorum. Onlarin herseyi okuyus bicimleri uzerinden yapmiyorum degerlendirmemi. Durum genel olarak nahos gorunuyor.

              Ayrica ben yukarida sizin bana cevap verdiginiz kisimda blog yazarlari buna sahip cikiyor da demedim. Gereksiz bir cevap olmus, kusura bakmayin. Siz herseyi sanirim benim blog yazarlari uzerinden soyledigimi dusunuyorsunuz, oysa ben genel bir rahatsizliktan bahsediyorum yukarida. Asagida da yine olay blog yazarlari uzerinden yurudugu icin, onlarin demek istediklerine bakmak zorunda kaldim.

              Hala da bir seyi soyleyene neden bu kadar yogunlastiginizi anlamiyorum. Ben isaret edilen seyle alakali olarak yazdim; ve evet tablo hos gorunmuyor. Bu asamada bu mesele benim acimdan muhalif ses sorunudur. Ki tasfiyeyle de paraleldir.

              Umarim anlatabilmisimdir meramimi.

              Cevapla

              • fmerakli Says:

                Meraminizi anliyorum, saygi duyuyorum. Itiraz ya da elestiri amacim olmadan sadece kafamdaki bir iki hususun altini cizecegim.

                Balyoz davasinda onceden konusulamiyordu, simdi yavas yavas konusuluyor, o konusanlara da muhalif demek gerekmez mi seklinde ozetlenebilecek bir saptamaniz var.

                Acikcasi Balyoz’un bir tezgah oldugunu soyleyenler nerdeyse Balyoz’un ilk ciktigi gunden beri vardi. Umit Zileli ve Tufan Turenc benim ilk aklima gelen isimler.

                Bir de Balyoz’a inaniyorsan AKP’li, inanmiyorsan muhalifsin gibi bir dualiteyi de acikcasi cok anlamli gormuyorum, ya da o kadar siyah ve beyaz gormuyorum meseleyi. AKP’ye muhalif bir suru MHP’li, SP’li, BDP’li de balyozun bi darbe plani olduguna inaniyor ornegin…

                Basin tablosus hos gorunmuyor bugun demissiniz, haklisiniz bunda, zaten ne zaman hos gorundu o ayri bir mesele, ama bu blogun meselesi degil kanimca, o yuzden lafi uzatmayacagim…

                Son paragrafinizda soyle bir ifadeniz var:

                “Hala da bir seyi soyleyene neden bu kadar yogunlastiginizi anlamiyorum”

                Acracia, sanirim bu bir meslek hastaligi, tedavisi var mi bilmiyorum. Doktora tezim dahil kendi bilimsel calismalarimda siklikla kullandigim yontemlerden biri soylem analizidir (discourse analysis). Bilirsiniz, bu yontemi kullanirken sadece soylenene degil, soyleyene ve ifadenin hangi baglamda soylendigine de bakilir. Uc bir ornek oldugunu biliyorum ama “faili mechuller aydinlatilmali” gibi bir ifadeyi bir BDP milletvekilinin mecliste soylemesi ile atiyorum bir Genelkurmay Basbakani’nin faili mechulleirn kemiklerinin cikarildigi bir kuyunun basinda soylemesi arasinda ciddi bir fark vardir. Sadece soylenene baksak, ikisi de ayni seyi soyluyor, ama kimin hangi kontekste soyledigi bu iki ifade arasindaki farki ortaya koyuyor.

                Bilmem ben de meramimi anlatabildim mi…

                Cevapla

                • acracia Says:

                  Anlattiniz. Size cevabi asagida veriyorum, burayi cok uzatmak istemedim.
                  Katilmadigim ve atladiginizi dusundugum nuanslar var. Hakli oldugunuz konular var. Buyrun asagiya: bilginize.

                  Cevapla

        • Altan Alpay Says:

          “Sahte cd’lerin arkasında Rodrik ailesi mi var?” gibi bir cumleyi ne yalan soyleyeyim, Zaman ve Taraf’a cok guzel yakıştırdım. Ama Vakit’e yakistiramadim, cunku onlarin seviyesi cok daha dusuk, direk belaltina iniyor.

          Asılsız iftira atma konusunda Zaman ve özellikle taraf çok tecrubeli, biliyorsunuz Muhsin’in helikopterini NTV düşürdü tarzı şeytanın ağzını açık bırakan iftiraları var.

          Acikcasi daha 2 hafta once “Balyoz’un ekonomi bakanı Rodrik mi olacaktı?” diye çemkiren Zaman çok taze hafızalarda olduğu için “Balyoz’u Rodrik’ler yazmış” şeklinde bir iftira gelse hiç saşırmam ve buraya tarihe not alma açısından ekliyorum, Sahteci Çete köseye sıkıştıkca saldırılarda bel altına inecek, çok yakında Rodnik ailesini kullanarak Balyoz’u israil’e bağlayıp anti-semitizmin kralını yapan yayınlar görürseniz hiç şaşırmayın.

          Cevapla

          • Altan Alpay Says:

            Biraz Google’yınca karşıma çıktı. Meğerse Zaman ufaktan İsrail – Balyoz hattı üzerinde ısınma turlarına başlamış, Allah tamamina erdirsin ne diyelim, tefrikalarin devamini heyecanla bekliyoruz…

            http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=944174&keyfield=

            Cevapla

            • acracia Says:

              Hah. Gecenlerde bir burada yayimlanan bir belgedeki fislemeye gore 2002-2003 doneminde birisi icin de “masondur, guvenilirdir” dedigi yazilmisti. Bana cok tuhaf gelmisti, masonlar ne zaman hem de TSK tarafindan guvenilir oldu diye. Ve eklemistim: daha cok mason-Yahudi Israil hakkinda son zamanlarda uretilen komplo teorilerini hatirlatan bir alt yapi hazirlamak gibi geldi diye. Hic sasirmadim.

              Cevapla

        • trekking Says:

          Ayıp gerçekten ayıp. Önyargılarla hareket ediyorsunuz. Kurulduğu günden beriOdatv yi takib ederim. Evet muhaliftir. Kabahat mi? 8 yıl içinde bu ülke için, geçmişi için her türlü melaneti sergileyen, Ordusunu yanmış,bitmiş,mahvbolmuş gösteren, PKK ile özdeşletiren her türlü yayın yapıldı. İnsanları itibarsızlaştırmaya yönelik her türlü yayın yapıldı. Özel hayat demeden kanunsuz yolla elde edilmiş telefon görüşmeleri servis edildi.

          Hayatta her insan ın yanlışları olabilir. Ama Odatv yüzbin insanın takib ettiği bir sitedir. Orada yazılan yazılar kadar altındaki yorumlar da çok önemlidir. Bazen yorumlar yayınlanan yazılardan içerik olarak daha douyurucu bile olmaktadır.

          Önyargınızla yüzlerce yanlışı vardır diyorsunuz. Siz yalan yayzıyorsunuz ve iftira ediyorsunuz. Soner Yalçın soyadı gibi Yalçın bir insandır. Ona edilecek söylem o siteyi takib eden insanlara da hakaret demektir. Buna ne sizin ne de başka birisinin hakkı yok.

          Cevapla

      • acracia Says:

        Bu da baglantili olan alinti:

        “Delil görmeden ipini çekmek

        Soner Yalçın gözaltına alındı. Görüşlerini kendime yakın hissettiğim biri değil. Kitaplarıyla memleketteki antisemitizm dalgasına katkısı olduğunu, komplo teorilerine fazlaca önem verdiğini ve zamanında konsept danışmanlığını yaptığı dizilerin berbat olduğunu düşünüyorum. Ancak herhalde bu, gözaltına alınması ya da tutuklanması için bir sebep değildir.
        Henüz somut bir delil görmeden, gayretkeşlikle Yalçın’ın ipini çekmeye çalışanların hali utanç verici, despotça ve acınası. Hele biz de muhalefet yapıyoruz ama adam gibi yapıyoruz diyerek muhalefet nasıl yapılır dersi verenler…
        Ne demişti Menderes’e sert muhalefet yapmasına rağmen hapse atılmamakla iftihar eden Yusuf Ziya Ortaç: “Kuzum, genç arkadaşlar, sizler, neler yazıyor, neler çiziyorsunuz da zindanlara düşüyorsunuz böyle?”
        Sonradan anlaşıldı ki bu satırları yazdığı Akbaba’yı Menderes’ten aldığı örtülü ödenek parasıyla çıkarıyordu.
        O günden bu yana hapse atılan muhalife “Benim gibi muhalefet etseydin keşke” diyene hoş bakılmaz. Tabii bu, matbuat tarihinden bihaber olanlar için geçerli değil. Onların mazereti var.”

        Dolayisiyla, Balyoz ve Ergenekon konusunda bir tavir alabilmis bir sitenin bu sekilde hedef alinmasi
        saibeli. Ne oldugunu bilemem, sonra gorecegiz, ama ilk iddianameyi okuduktan sonra gorduklerimle dusunurken, manzarayi cok ic acici bulmuyorum su asamada.

        Cevapla

        • melek Says:

          Anlamadığınız şu: ırkçılık bir düşünce değildir. Yani alenen ırkçı bir adam için “düşüncelerine katılamsak da” yadığınızda, siz onu temize çıkarırsınız. Bu “Düşüncelerine katılmasam da Hitler…” gibi bir cümle kurmaya benzer.

          Ama şunu diyebilirsiniz misal; “xxx şu dönemde bizim işimize gelen, bize göre doğru haberler yaptı. Bu insanın bize bir yakınlığı yoktur. Hatta bizim lehimize haber yapsa bile bu sitenin yayınılarını genelde doğru bulmuyoruz. Ancak mevcut 1001 suçu yerine, bu doğru haberlerini yaptığı için soruşturma altındaysa bunu kınıyoruz”

          Burada daha neyin komplosunu, neyin anlaşılacak kokusunu bekliyorsunuz bilmiyorum.

          Cevapla

          • acracia Says:

            Melek:

            Hayir. O’nu temize cikarmam. Elmalarla armutlari ayirmaya calisayim ve
            sizin karistirdiginiz noktayi soyleyeyim:

            Irkciligi hakkinda suc duyurusu yaparsiniz, mesela Basbakan icin Yahudi olmakla ilintilendirilen bir kitap vardi, hatirlarsaniz, komplo teorileri iceriyordu. Iste
            o asamada alir, tam da o sozunu ettiginiz noktadan dava acarsiniz. Basbakan da irkcilik
            uzerine o maddeden yargilarsiniz. Bu tamamen mesrudur.

            Ancak Oral Calislar, Ozgur Mumcu, Cuneyt Ozdemir’in de sozunu ettigi sey bambaska: ifade ozgurlugu. Ve bunun daraldigi. Hicbiri Ergenekon bagi icin bir sey soylemiyor.

            Ancak:

            Su ortam icerisinde, durum bu noktaya geldiyse, OdaTV ciddi anlamda (katilir katilmazsiniz, inanin orada degilim ben) muhalif bir goruntudeyken, tam da bu konjonkturde bu sekilde bir baskin olmasi sorular uyandirir. Bu kose yazarlari da kendisiyle ayni dunya gorusunu savunmadiklari halde ayni tedirginligi dile getirmistir. Bu bir.

            Tuncay Guney vesikalarini, ilk Ergenekon iddianamesine baktiginizda da cikan tablo, aslinda belki de devlet icerisinde bu tarz bir tesebbus olabilecegi, hatta Veli Kucuk, Kemal Kerincsiz gibi adamlarin saibelerinin yuksek oldugu ortama bakabileceginiz halde, daha iddianamenin sakat bir sekilde hazirlandigini gorup uzuluyor insan. Neden? Cunku boyle bir olusum vardiysa, bunu dogru durust yargilamanin prensibine inandiginiz halde, Veli Kucuk, Kemal Kerincsiz, vs yargilanmalidir diye dusuneceginiz yerde, bu iddianame ne boyle diye
            dusundurtuyorsa size o adil ve adli olmasi gereken belge, o zaman davanin sayginligi da zedeleniyor. Bu tur davalara en buyuk zarari da bu tuhafliklar, usulsuzlukler veriyor. Bu da iki.

            Ayrica:
            OdaTV konusunda da benzer endiseler tasiyorum ben de, su asamada karanlikta kalan bir cok kisi gibi. Ama onceki verilere bakinca da, gercekten belki de yargilanmasi gereken kisiler,
            (bunu Soner Yalcin icin soylemiyorum, bilmiyorum cunku) asil yargilanmalari gereken seylerle
            degil cok acaip iddianamelerle yargilaninca sapla saman da karisiyor.

            Hitler’i karistirmayin lutfen. Su sozunu ettigim konuyla hic alakasi yok. Irkciligi temizlemekle de alakasi yok bu soylediklerimin. Ortamin ne kadar tuhaf gorunduguyle, degisik kurum ve kuruluslarin ayibiyla alakasi var. Dedigim gibi, olay bu raddeye gelmisse, herkesin sapkasini onune koyup dusunmek zamanidir.

            Cevapla

            • acracia Says:

              “Basbakan da irkcilik uzerine o maddeden yargilarsiniz. Bu tamamen mesrudur.” cumlesi
              soyle olacakti:

              “Basbakanin da acmis oldugu dava gibi, ilgili sahsi irkcilik uzerine o maddeden yargilarsiniz. Bu tamamen mesrudur.”

              Duzeltirim.

              Cevapla

            • Bulent Murtezaoglu Says:

              Burada olan (eger hakikaten irkcilik filandan ise) simdi ugrasilmak istenen biriyle evvelce (herhalde esnek) bir takim kanunlara aykiri olabilecek davranislarini bahane ederek ugrasmak olabilir. Bilmiyoruz ama oyle ise bu yaygin/bilinen bir yol. Vergi filandan da uzerine gidebilirlerdi belki.

              Size bildiginizi tahmin ettigim bir alinti yapayim (H.L. Mencken):

              “The trouble with fighting for human freedom is that one spends most of one’s time defending scoundrels. For it is against scoundrels that oppressive laws are first aimed, and oppression must be stopped at the beginning if it is to be stopped at all.”

              Tabii, bizim politik kulturde boyle dusunulmuyor pek.

              Cevapla

          • Bulent Murtezaoglu Says:

            O gazete alintisi dogru soylemiyor. Tekrar tekrar soyluyorum. Boyle ifadeye mudahale ile ilgili ‘evrensel’ bir veya ‘Bati’ denen yerlerin tumunde uygulanan bir kural/kanun yok. Blog yazarlarinin yasadiklari yerde Irving iceri filan girmezdi. Irving zaten Avusturya’da hapse girdi, yasadigi Ingiltere’de girmedi bildigim kadariyla ve ABD’de hic girmezdi. (Bunlar bilinmeyecek seyler degiller, kontrol edin. Nazilik yaydi, anti-Semitizm yapti filan diye hapse girilmiyor orada, karismiyor devlet. Begenin begenmeyin boyle. Bu yoktur degildir diyenler dogru soylemiyorlar.)

            Bakin Yalcin’i sevmeyebilirsiniz (ben pek sevmem) belki memleketteki cari kanunlara gore hakikaten yazdiklari suctur onu da bilemem. Yalniz dunyada ifade hurriyeti konusunda denenler dogru degil. Bunu nicin firsatcilik mevzuu yapiyor insanlar anlamiyorum. Yok Voltaire yok samimiyetsiz yok bilmemne demenin bir alemi yok. Itibar edilen basin ve aydinlarin buyuk kismi boyle ‘evrensel’ ‘mevrensel’ diyerek insan yaniltiyorlar.

            Diger taraftan Turkiye’de irkcilik iceren ifadeler yasak olsun, bunlari yayanlar hapse gitsinler diyorsaniz, o ayri. Bu yapilabilir, yapildigi yerler de vardir herhalde, belki kanunlar da musait. Su ornek yanlis yalniz:

            Yani alenen ırkçı bir adam için “düşüncelerine katılamsak da” yadığınızda, siz onu temize çıkarırsınız. “Düşüncelerine katılmasam da Hitler…” gibi bir cümle kurmaya benzer.

            Olur mu oyle sey. Bir kere biri kitle katili oteki yanlis/korkunc neyse onlari konusan, fena seyler dusunen biri. “Ifadeye ellemiyorum, dusunceye ceza hukukuyla karismam” diyen biri her turlu korkunc dusunceyi temize mi cikartmis oluyor? Benim sahsi egilimim ifadenin hur olmasi yonunde mesela, irkcilik dahil. Simdi irkciligi temize mi cikartmis oldum? Bu nasil dusunce? ‘Devlet karismasin’ dedigimiz her seyi temize mi cikartiyoruz?

            Cevapla

            • acracia Says:

              Kesinlikle katiliyorum.

              Cevapla

              • acracia Says:

                Irkcilik ifadesini hur ifade kapsamina almaya konusunda serh koyuyorum yalniz. O cok cetrefilli bir konu. O konuda ayni fikirde degiliz, ama bu sizi irkciligi temize cikarmaya calisan birisi yapmaz. Ifade ozgurlugune asla kisit istemeyen birisi yapar.

                Cevapla

                • Bulent Murtezaoglu Says:

                  Gayet tabii. Insanlarin egilimleri farkli farkli. Bir de bu tur kisitli merkezi/devlet gucu arzulari bunlari kalicim-si yapabilecek birey ve toplum yapisi tasavvurlariyla beraber geliyor. Bunlar tamamen utopik de olabilirler, eldeki duruma uyumsuz da olabilirler yahut baska sebeplerden eldeki probleme o andaki care degildirler. Orada bir mesele yok.

                  Burada manasiz bir suru cekisme hasil oluyor cunku bu davanin veya Turkiye’de su anda olanlarin belli bir sekilde okunmalari, belli bir istikamete yorulmalari insanlara cok onemli geliyor. O yuzden bir suru seyin (kavramsal veya bilinen gercegin nakliyle ilgili) kirilip dokulmesi o maksada hizmet ediyor diye mesru hale geliyor. Zaten boyle donemlerin baska turlu olmalari da beklenmez herhalde ama sevimli degil tabii.

                  Cevapla

                  • acracia Says:

                    Buna katilmamak mumkun degil. Cunku herkes bu davaya baska anlamlar yukluyor. Zaten yukarida da Soner Yalcin’dan degil, OdaTV’nin genel yayin politikasindan degil Balyoz hakkinda haber yapmayi, o konuda konusabilmekten soz edilirken olay yine 28 Subat’a geldi.

                    Bakin ben sunu da soyleyeyim, eger Soner Yalcin’in muhalefet, yani ifade hakkini, kendisiyle ayni fikirde olmasam da savunurum diye on plana Oral Calislar, Cuneyt Ozdemir gibiler cikmasa, bir cok insan, ve bunu maalesef bu sayfada yazanlar icin de soyluyorum, acaba ayni seyi soyleyecek miydi, ben merak ediyorum. Ozellikle Oral Calislar’in soylemesinin etkisi var. Bunu da kimseyi suclamak icin soylemiyorum.
                    Ama bu tur durumlarin boyle bir etkisi var.

                    Prensip olarak OdaTV’nin ifade ozgurlugu savunuluyorsa, bunun her platformda esit olarak uygulanmasi gerekir. Ama bunu savunurum diyenlerin bu is uygulamaya dokuldugunde o prensibe tutunmalari da zor belki de. Benim butun itirazim buna. Bu yuzden de dediginiz gibi bu davaya her bakan, kendi merceginden kirilarak gorunen imgeye odaklaninca konu darmadagin oluyor.

                    Irkcilikla ilgili maddeye gelince de soyleyeyim:

                    Acaba irkcilik yapilmamasi gerektigi ilkesinden yola cikilarak olusturulan o kanun maddesi uzerinden dava acan Basbakan degil de bir Yahudi, Kurt, Ermeni, Alevi, Rum, vs olsaydi, ne olurdu?

                    Cevapla

    • fmerakli Says:

      Odatv’nin imtiyaz sahibinin basta yonetim kadrosunun Odatv’nin haber ve yayin politikasini belirleyen kilit isimler oldugu gozonune alindiginda Pinar Hanim’i bir yana birakiyorum ama bir azinlik mensubu olan sayin Rodrik’in Odatv’nin yoneticileri hakkinda pozitif bir gorus sahibi olmasini acikcasi anlamakta zorlaniyorum. Balyoz davasi ile ilgili ne yazmis olurlarsa olsunlar bence bir fark yratmamasi gerekirdi… Odatv’ye baskini kinamakla, Odatv’yi taktir etmek arasinda onemli bir fark var ve anlasilan DOgan ve Rodrik “dusmanimin dusmani dostumdur” deme noktasina gelmisler, yazik…

      Diger yorumcular pek cok ornek vermis ama corbada tuzum olsun diyerek ve meramimi daha iyi anlatmak icin yorumsuz bir kac ornek de ben verecegim:

      “Yahudiler İspanya’da Katoliktiler, Osmanlıya gelince ne oldu Müslüman oldular..
      Judaizm en çok tarih boyunca dini kurumlarda ve tarikatlarda örgütlenmiştir. Peki ya biz bugün İçimizdeki İsrail’i sorguluyor muyuz” (Salim Meric, 02/05/2010)

      Barzani’nin yahudi kokeni uzerine:

      “O dönem aşireti Barzani Ailesi’nin, Haham Barzani ile bir kan bağı var mıdır ? O dönem Kuzey Irak’ta bir tek Barzani aşireti olduğu Osmanlı kayıtlarında görülmektedir. Yahudiler yaşadıkları yerleri soyisim olarak alırlar. Fakat burada ilginç olan husus Haham Barzani’nin de Kürt görünümlü Yahudilerden olmasıdır. Kürtçe ve Aramice konuşan bu ailenin, bugünkü Barzani aşiretinden olduğunu, kendiside Kuzey Iraklı (Zaho) Kürt Yahudisi Amerikalı Prof.Dr. Yona Sabar, Yahudi Barzani ailesinin kurucusunun 16. yüzyılda yaşayan Haham Samuel Barzani olduğunu belirterek, ailenin sonraki yüzyıllarda Musul, Kerkük ve Erbil yöresinde etkili olduğunu söylemişti. Fakat kamuoyundan gelen tepkiler neticesinde geri adım atmak zorunda kaldı.

      Sabetayist sosyetenin, zengin Kürt işadamları ve sanatçıları ile yaptıkları evliliklerden artık bu bağı çok net bir şekilde çıkartabiliyoruz. Kürt aşiretlerinden Bedirhanilerin, Selanikli sabetayistler ile yapmış oldukları evliliklerinde rengi anlaşılmaktadır. Amaç Yahudi soylarını ve geleneklerini devam ettirmektir…

      İsrail’de Kürt Yahudisi olupta Barzani soyadını taşıyan yüzlerce Yahudi var. Bunların Barzani aşireti ile bir bağları olduğu çıkarsa, Barzani Aşireti’nin de tarihi geçmişi de ortaya çıkacaktır.” (Salim Meric, 24/10/2010)

      Internet sitelerinde PHP yazilim dilini kullanan gazeteler uzerine:

      “…Hem Andi Gutmans, hem Zeev Suraski Israil Teknik Üniversitesi’nden mezun, tahmin edeceğiniz gibi ikisi de yahudi. Yani PHP’nin kalbinde iki Yahudi’nin yazdığı motor var!
      Ve asıl bomba: Yahudi ürünlerini protesto eden, yahudi düşmanlığıyla meşhur bir kesim vardır malum. Bunların en azılısı ve “bel altı vurma” meraklısı olan Vakit gazetesi var ya hani, işte onun internet sitesi PHP ile yazılmıştır
      E onlar Yahudi malı kullanır da haber7.com durur mu, onlar da PHP kullanmışlar
      Peki ya İslami evlilik sitelerine ne demeli? Bu dindar kardeşlerimiz, içine yahudi parmağı karışmış izdivaçlarının hayırlı olabileceğine gerçekten inanıyorlar mı?” (Murat Yilmazer, 24/04/2009)

      Musevi isadami Ishak Alaton’un Gulen Cemaati ile iliskisi hakkinda:

      “Konu: İshak Alaton’la ilgili…
      83 yaşında bir Musevi iş adamı. Alarko’nun ortaklarından.
      Sosyal demokrat olduğunu söylüyor.
      Para sihirbazı ve Açık Toplum Enstitüsü kurucusu G.Soros’a bayılıyor.
      Ve…
      Son dönemde Fethullah Gülen ve hareketini desteklediği haberleri medyada yer aldı…

      Ve daha önemlisi şu:
      25 Ağustos 2001 tarihinde ortağı Üzeyir Garih Eyüp Mezarlığı’nda Nakşibendi Küçük Hüseyin Efendi’nin mezarını ziyaret ederken öldürüldü. Katili bulunsa da cinayet konusunda hala kafalarda soru işareti var. Ancak meselemiz bu değil.
      Mesele şu:
      Türkiye’nin en büyük şirketlerinden Alarko’nun iki ortağının bu İslami tarikat ve cemaatlere ilgilerinin sebebi nedir?” (21/11/2010)

      Zeyn Baran ve devletin ust kadrosunun Sabetayist olmasi hakkinda:

      “…Zeyno Baran ise 23 Ağustos 2007’de ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Polonya asıllı bir Yahudi kökenli Matthew Bryza ile İstanbul’da evlenmişti. Kocası Matt Bryza, 1 Mart tezkeresi geçmeyince Türkiye’nin ve iktidar partisi AKP’nin şiddetle cezalandırılması taraftarlarındandı. Akrabalık zincirini çıkardığımızda İttihat Terakkinin kurucu Türk milliyetçisi Enver Paşa’nın ailesi, eski Mitçi Hiram Abas, ve İsrail Lobisi’nin Program Direktörü Zeyno Baran, birbirleri ile yakın akrabaydılar.

      Büyükelçiliklerimiz, bürokrasimiz, siyaset, işdünyası, dini ulemamız, ordumuz, 500 yıldır bu bağlantıların içinde. En çok da dini kurumlarımızda kökleşmiş durumda. Tartışmaya açıldığında ya Yahudi karşıtı oluyorsunuz, ya antisemitist, yada ırkçı ilan ediliyorsunuz. ” (Salim Meric, 11/04/2010. Bu yazilari acaba Rodrik de Yahudi karsiti, antisemit ya da irkci ilan ediyor mu merak ediyorum)

      Yahudi Islamcilar uzerine:

      “Diyanet ve İlahiyat Fakültelerinin, Judaik zihniyet ve düşüncelerin etkisinde olduklarını söyleyebilir miyiz? Tabii ki söyleyebiliriz. Judaizm sadece bir inanç değil görünmeyen bir ideolojidir. Judaizm karşıtı olsanız bile içinde olduğunuzun farkında bile değilsinizdir. İşte diyanetin de ilahiyatçıların da içinde bulundukları durum budur.” (Salim Meric, 28/11/2010)

      Cevapla

      • Altan Alpay Says:

        fmeraklı,

        Mide bulandırıcı cümleler değil mi? Size aynen katiliyorum! İnsanları kökenlerine göre yaftalamak, hedef haline getirmek..

        Ama daha mide bulandırıcı birşey var: Kendini ‘diyalog ve hoşgörüye’ adadığını idda eden, islam’i ve kuran’i kible edinen birilerinin bu cümlelerin tamamına sahip çıkmaları ve her fırsatta bu rezil argumanları kullanmaktan çekinmeleri..

        Kimden bahsettiğimi anladınız heralde:
        Buyuk hicap duyulmasi gerekiyor ama Zaman Gazetesi ve Ekrem Dumanlı zamanında büyük bir şehvetle Soner Yalçın’ın kitaplarını savunuyordu hatta reklamını yapıyordu desem inanır mısınız?

        “Evet Sabetaycılık tarihimizin önemli bir parçası. Efendi, hadisenin şifrelerini tam çözmüyor. Bir gazeteci ciddiyetiyle hadiseyi rapor ediyor, yorumu okura bırakıyor. Ancak bu esrarengiz kapı hazır bu kadar aralanmışken bir daha zor kapanacağa benziyor. Şimdi daha öte araştırmalar yapma zamanı. Korkmadan, endişe etmeden, komplolar üretmeden, ezilmişlik ve yenilmişlik psikolojisine teslim olmadan. Tabii bir de özü doğru sözü doğru Sabetaycıları fikrin namusuna davet ederek…”

        http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=43820&keyfield=73656261746179

        Allah kimseye tükürdüğünü yalatmasın.

        Cevapla

        • fmerakli Says:

          Cok guzel bir noktaya parmak basmissiniz, benim Ekrem Dumanli’nin link verdiginiz yazisindan haberim yoktu. Insanlari kokenlerine gore yaftalayanlarin da buna yapanlara destek verenlerin, takdir edenlerin de savunulacak hicbir yani yok diye dusunuyorum.

          Cevapla

    • Altan Alpay Says:

      Babaerenler içmiş içmiş bir gece sokakta ‘Pez.v.nkler!’ diye nara atıyormuş. Ahali haliyle meraklanıp pencereye çıkıp bakmış. Babaerenler ‘Ama çokmuşşunuz’ diye yürüyüp gitmiş.

      Türkiye’de de İsrail diyince pencereye koşan, “her şeyin altında yahudi parmağı arayan” o kadar İslamcı var ki, hepsini içeri atsarsak Türkiye’de islami hareket sıfırlamış gibi oluruz.

      Anti-semitizm hastalığından -kanseri diyim- ne yazık ki en liberalinden en radikaline kadar spektrumdaki tüm islamcilar müzdariptir.

      Hatırlarsanız Yalçın Küçük’un Tekelistan, Soner Yalçın’ın Efendi gibi eserleri 28 Şubat sonrası kasvetli günlerde her islamcının başucunda referans kaynağı olarak taşıyıp okurken orgazmik seviyede zevk aldığı, hararetli tartışmalarda sık sık alıntı yapılan Kuran’dan sonra en çok başvurulan referans kaynaklarıydı.

      Tekelistan ve Efendi uzun seneler siyasal islamin çemkirme silahı olarak senelerce kullanıldı. Zamanında bu kitapları kullanarak insanları sebatayistmiş yahudismiş diye utanmadan sıkılmadan yaftalayan islamcıların dönüp dolaşıp aynı kitaplara şimdi kaka demeleri bana garip geliyor.

      Ekrem Dumanlı’nın şimdilerde ergenekoncu ilan ettiği Soner Yalçın’ın Efendi kitabini tanıtırken kulllandığı bazı cümleler var ki, süzme nazilere taş çıkartan cinsten:

      “Evet Sabetaycılık tarihimizin önemli bir parçası. Efendi, hadisenin şifrelerini tam çözmüyor. Bir gazeteci ciddiyetiyle hadiseyi rapor ediyor, yorumu okura bırakıyor. Ancak bu esrarengiz kapı hazır bu kadar aralanmışken bir daha zor kapanacağa benziyor. Şimdi daha öte araştırmalar yapma zamanı. Korkmadan, endişe etmeden, komplolar üretmeden, ezilmişlik ve yenilmişlik psikolojisine teslim olmadan. Tabii bir de özü doğru sözü doğru Sabetaycıları fikrin namusuna davet ederek…”

      http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=43820&keyfield=73656261746179

      Ben alıntı yaparken utandım.

      Cevapla

  2. ata Says:

    Davaların avukatlarına ve bu blogun sahiplerine tekrar sesleniyorum.Hukuk içerisinde kalarak ve savunma yapmaya çalışarak sonuç almanız mümkün değil.Mevcut ve yaratılan iklim asla buna izin vermeyecek.Bu davayı, konuları,delilleri,uygulamayı bir an önce başta avrupa konseyi ve kurumları olmak üzere, ulaşabildiğiniz tüm batı kurumlarına taşımak zorundasınız.Bu ana kadar zaten zaman kaybettiniz,ileride kaybedeceğiniz zamana daha çok üzüleceksiniz.Çünkü,uygulamalar artık “hukuk devleti” ekseninden kaymıştır ve mücadele düzlemi değişmelidir.

    Cevapla

  3. merttalay Says:

    Blog yazarlarini ayipliyorum. “Dusmanimin dusmani dostumdur” gudusuyle hareket edip odatv gibi bir yalan, iftira makinesini ovmek size dustuyse soyleyecek soz kalmamistir.

    Yazarlar bir de utangac bir not dusmusler “Odatv’nin yayın politikasıyla her zaman anlaşmasak da”..Aman ne guzel.

    Odatv yalan makinesinden bir ornek (Oral Calislari’in yazisindan):

    ‘Arkadaşlar, Anayasa Mahkemesi’ne Cumhurbaşkan’ın seçtiği yeni yobaz üyeyi takdim ediyorum. Tüm Türkiye bu yobazlar tarafından ele geçirilmiştir. Şair Eşref der ki, ‘Bir soğan soyuluyor, yaşarıyor gözler, bir devlet soyuluyor, aldırmıyor öküzler.’
    Bu bana gönderilen bir mail. Altına da ‘yobaz’ denilen kişinin görüntülü bir konuşması eklenmiş. Bu kişinin adının Alparslan Kuytul olduğunu google’u araştırarak öğrendim. Kuytul, Furkan Vakfı’nın kurucusu. Kuytul, bu konuşmasında bir dindarın yargıç ve savcı olup olamayacağını kendine göre yorumluyor.
    Onun konuşması ‘bu yobaz Anayasa Mahkemesi üyesi oldu’ diye sunulmuş. İddiaya göre; kendisini Abdullah Gül atamış. Bu ‘yobaz üye’ iddiasının kısa süre içinde internet sitelerinde yankı uyandırdığını gözlemledim.
    Gül’ün Anayasa Mahkemesi’ne Mart 2010 tarihinde atadığı raportorün adı Alparslan, ancak soyadı Kuytul değil Altan. Bu iki kişi arasında ilk isim benzerliği dışında, ne giyim, ne kültür, ne kişilik yapısı, ne
    eğitim, ne ‘arkaplan’ açısından bir benzerlik yok.
    Yalan üretme merkezi,Alparslan Kuytul’un bir yerdeki vaazını almış ve internet dünyasına, ‘Anayasa Mahkemesi’nin yeni üyesi’ diye salmış. ‘Sakallı, şeriatçı, üstelik dini inancına göre hâkimliği kabullenmeyen bir yobaz, Gül tarafından mahkeme üyeliğine atanmış’ geyiği de böylece dolaşıma girmiş.
    Bu konunun internet dünyasında günlerce dolaşacağına kesin gözüyle bakıyorum. Kocaman profesörler, yazarlar çizerler, mühendisler, okumuş yazmış insanlar, gene, ortaya atılan sözde haberin içerdiği saçma manzarayı sorgulamadan, ‘acaba sazan yerine koyuluyor olabilir miyiz’ sorusunu akıllarının ucundan bile geçirmeden, ‘şeriata karşı omuz omuza’ muhabbetinin parçası olacaklar”

    Cevapla

    • ata Says:

      Blog sahipleri ne yapsın ? İleri demokrasimizde haber yapabilen mi kaldı ? Zaman gibi bir yalan makinesi ile bile iletişim kurmak istediler.Ülkenin yalancı,tetikçi,korkak bir basın tarafından kuşatıldığını gördüler. Zaman,biatçı basının yanında, “odatv” melek, melek..!! Zaman ın yalanlarını sıralamaktan yorgun düşen blog sahiplerinin karşısına, bir odatv haberi ile mi çıktınız? Az olmuş, bi 8-10 tane daha bulun.Ayrıca, blogdaki konu ile ilgili yalan haberler olsun…mesela odatv, şu yalan belge-haberle balyoz sanıklarını aklamaya çalışmış gibi bi haber.

      Cevapla

      • merttalay Says:

        Benim Zaman’i herhangi bir yerde ovdugumu gordunuz mu? Ama blog yazarlari odatv’yi gayet guzel ovmusler. Neden? Ikisi de berbat gazetecilik yapmiyor mu? Birini ayiplarken digerini ovmek niye?

        Cevapla

        • ata Says:

          balyoz konusunda, doğru ve cesur haber yaptıklarını söylüyor blog sahipleri,(ve hatta odatv değil,yazarları iki Barış ın) övgü bu.Yalan mı? siz de balyoz konusunda, odatv nin cesur olmadığını ve yalan haber yaptığını koyun ortaya,pardon diyelim. Aksi halde yazılanı çarpıtarak,söylenmemiş sözler üzerine yorum yazıyorsunuz.

          Cevapla

  4. melek Says:

    Oda TV’nin ve Soner Yalçın’ın savcılık tarafından soruşturulması üzerine ortalık ‘sahte ve yalancı demokratlık’tan geçilmez oldu. Uzaktan bakan zanneder ki demokrasi savaşçıları gözaltında! Herkes diline Voltaire’in liberalizmin özünü ifade ettiği ‘Düşüncelerinize katılmıyorum ama bu düşünceleri savunma hakkınızı sonuna kadar savunuyorum’ sözünü dolamış. Bu söz istismar edilip duruluyor. Acaba evrensel insan hakları kriterleri, evrensel hukuk ilkeleri ve ‘nefret suçlarıyla mücadele yasaları’nı hiç bilmeden papağan gibi aynı şeyleri söyleyenler böylece demokrat olduklarını mı zannediyorlar?

    ***
    Bir kez daha söylüyorum: Soner Yalçın, Ergenekon terör örgütü üyesi mi bilmiyorum. Benim derdim ne o soruşturmaya destek çıkmak ne de savcılığına soyunmak! Ben o soruşturmadan bağımsız olarak Yalçın’ın evrensel hukuk ilkelerini çiğnediğini söylüyorum. Defalarca nefret suçu işlemiş bir yazar Yalçın. İnsanları hedef göstermiş, birilerini başkalarına karşı suça azmettirmiş, okurlarını bir kısım yurttaşımıza karşı kin ve düşmanlığa tahrik etmiş bir gazeteci. Bugün plastik bir demokrasi anlayışı ile Yalçın’ın avukatlığına savunanlar bana masal anlatmasınlar! Batılı değil ‘Batıcı’ kalemler bunlar. Batı standartlarını bilmeden ‘Efendim, böyle bir şey Batı’da var mı, bu AKP hükümetinin uydurması’ diyorlar. Halbuki böyle bir şey tabii ki Batı’da var. ‘Kin ve düşmanlığa tahrik’ adı verilen suç, diğer deyimle ‘nefret suçu’ tamamen evrensel hukukun ürettiği, evrensel standartları olan, cezası da hapis olabilen bir suç…
    Gelin Batı’dan bir örnek vererek somutlaştıralım. David Irving’e gidelim… Irving Yalçın’ın yazarlık stilinin çok benzediği İngiliz tarihçi ve yazar. Irving de tıpkı Yalçın gibi aşırı-sağ/ırkçı eğilimlere sahip bir isim. Belgeleri tahrif etme, uydurma bağlantılar bulma ve bunu Yahudilere karşı nefret amaçlı, hedef gösterecek şekilde yazma konusunda iki isim adeta ruh ikizi. Çağdaş uygarlık düzeyindeki ülkelerde ‘Efendim, Irving’in ifade özgürlüğü var, istediğini söyleyebilir’ mi deniyor? Hayır! Evrensel insanlık birikimi ‘ırkçılık ve nefret söylemi’ söz konusu olduğunda işi yargıya havale ediyor. Bugün pek demokrat geçinenler Batı’daki örnekleri bir zahmet okusunlar! Irving ırkçılık ve nefret suçları yasası kapsamında yargılandı ve 18 Kasım 2005’te tutuklandı. Aynı şekilde Ernst Zündel isimli yayıncı-yazar da halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçundan yargılandı ve hapis cezası aldı. Irkçılığın ve nefret suçunun yanında tarihte var olan katliamları savunmak ya da küçümsemek ve yok saymak da aynı şekilde evrensel hukuka göre suç.

    ***
    Bu suçun kapsamına giren birçok yazı ve esere imza attı Soner Yalçın… Hürriyet’teki bir yazısında ‘Feodalizmin tasfiye edilmesi gerekiyordu, Seyit Rıza da devlet içinde devletti’ diyerek Dersim Katliamı’nı açıkça savundu mesela. Ya da yapımcısı olduğu ‘Sağır Oda’ dizisinde, Kürtleri Irak’ın kuzeyinde Türkmenleri dağlara sürüp, öldürenler olarak gösterdi. Bu yolla ulusalcı kitleleri Kürtlere karşı kışkırttı. Daha böyle çok örnek var maalesef… Bu örnekleri ‘katılmadığım ama saygı duyduğum bir düşünce’ diye geçiştirmek doğru mu?

    Elbette bugün, Yalçın’ın dikte ettirdiği yalanları ve nefret söylemlerini köşesinde yazan, Yalçın’ın emri doğrultusunda tetikçilik yapan zihniyet kendi çete liderini savunacak, savunuyor da zaten. Kısa zaman sonra yok olacağını bildiği için son zavallılıklarını yapıyor. Bunlar gülünüp geçilecek şeyler. Benim canımı sıkan bu ‘sahte şişirmeler’le saçmalama rekorlarını kıran ‘kalemcikler’in yazdıkları değil. Asıl beni üzen ‘evrensel hukuk değerleri’ne bağlı olduğunu iddia eden, benim de değer verdiğim köşe yazarlarının bu süreçte falsoya düşmeleri…

    ***
    O nedenle ben ‘değerli’ bulduğum o kalemlere bir kez daha seslenmek istiyorum: Türk David Irving’lerini, Ernst Zündel’lerini savunmanın adı demokratlık değil akıl tutulmasıdır! Evrensel insanlık değerlerine gelin hep beraber sahip çıkalım, insanlık düşmanlarına karşı beraber mücadele edelim!

    http://www.aksam.com.tr/soner-yalcin-sucsuz-mu-1150y.html

    Cevapla

    • merttalay Says:

      Melek,

      Elinize saglik. Iste bastan beri blog yazarlarinin ne kadar samimiyetsiz olduklari, nasil bir hesap icinde olup, son derece (dusmanimin dusmani dostumdur) ilkesi ile hareket ettiklerinin cok guzel bir ornegi bu post.

      Cevapla

    • Chronic Anonymous Says:

      Nagehan Alci’nin dedikleri kulaga hos gelebiliyor; ama, dediklerinin tutarli olup olmadigina da bakmak gerekiyor.

      Ben o soruşturmadan bağımsız olarak Yalçın’ın evrensel hukuk ilkelerini çiğnediğini söylüyorum. Defalarca nefret suçu işlemiş bir yazar Yalçın. İnsanları hedef göstermiş, birilerini başkalarına karşı suça azmettirmiş, okurlarını bir kısım yurttaşımıza karşı kin ve düşmanlığa tahrik etmiş bir gazeteci.

      Defalarca nefret sucu islemis oldugunu dusundugu Yalcin’in, neden o ‘defa’lardan birinde degil de, simdi, –bilmedigimiz bir sebeple– iceri alindigini ben merak ettim simdi..

      Hukukcu degilim, o yuzden bilmiyorum. Suclari biriktirmek gibi bir adliye yontemi mi var?

      Yani, mesela adamin birisi bir kisiyi oldurdugunde onun yakalaMAmak, bir kac kisiyi daha oldursun diye beklemek gibi..

      Ya da, “ben o herifin tipini/dediklerini oldum olasi sevmedim, tikin kodese!” yaklasimindan farkli midir?

      Cevapla

    • Altan Alpay Says:

      > Evrensel insanlık değerlerine gelin hep beraber sahip çıkalım, insanlık düşmanlarına karşı beraber mücadele edelim!

      David Irving’e gitmenize gerek yok, burnunuzun dibinde Vakit mi Akit mi oyle bir gazete var, acik ve net hitleri savunup sabah aksam yahudilere kufur ediyorlar.

      Hatta bi ara iyice abartmislardi ki gayet liberal bir kurum olan Insan Haklari Dernegi bile hicam duyup Vakit onunde protesto yapmak zoruna kalmisti. (Vakit’cilerde IHD’yi Israil gonderdi diye gostericilere saldirmislardi)

      Yahudi dusmanligi ile sucladiginiz ODATV’den alinti yapayim:
      > Vakit gazetesi şöyle bir başlık atıyor: “Yahudi terörüne suskunlar”, “Terörist Yahudiler”, yazarlarından biri de
      > “Yahudi eşittir te rörist” diyor. Ardından da “Katil sürüsü Yahudi” diyor.

      Ben diyorum ki, zerre kadar entellektuel namusunuz varsa, son cumlenize Vakit ve Abdurrahim Karakoç ekleyin, tum yazdiklarinizin altina imzami atarim. Sonrada bu adam nicin Basbakanin ucaginda agirlaniyor, kendisine ozel demecler veriliyor ve Turkiye Cumhuriyet’i Basbakanin nasil oluyor da her gun ilk olarak ‘aciktan’ yahudi dusmani bir gazeteyi okuyarak gune basliyor, ayrica size sorarim.

      Ama birazcik ‘namus’ lutfen, demogoji yapmaninda bir siniri var, David Irving’lerden, Ernst Zündel’lere kadar gideceginize dibinizdeki pislikleri gormezseni inandiriciliginiz kalmaz.

      Sayin Rodnik’in musevi asilli olmasindan yola cikarak bir aci yakalayip ODATV’nin savunulmasini onlemeye calisiyorsunuz ama beyhude bir ugras.

      Vakit’i yerli yerine oturmadan bir yere varamazsiniz.

      Cevapla

      • Altan Alpay Says:

        Melek,

        Entellektuel namus gereği, zamanında Soner Yalçın’ın ‘nefret suçlarına’ Ekrem Dumanlı ve Zaman gazetesininde ortak olduğunu da kabul etmeniz gerekir.

        http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=43820&keyfield=73656261746179

        Merak ettim:
        > ‘evrensel hukuk değerleri’ne bağlı olduğunu iddia eden, benim de değer verdiğim köşe yazarlarının bu süreçte falsoya düşmeleri…
        Sizce falsoya düşenler arasında Ekrem Dumanlı var mı? Ekrem Dumanlı anti-semit mi?

        > Defalarca nefret suçu işlemiş bir yazar Yalçın.
        Defalarca nefret suçu işleyen Soner Yalçın’a övgüler düzen Ekrem Dumanlı’nın ‘yardım ve yataklık’ ve ‘suç ve suçu övme’ fiillerinden yargılanması isabetli olur mu?

        > Yalçın’ın dikte ettirdiği yalanları ve nefret söylemlerini köşesinde yazan, Yalçın’ın emri doğrultusunda tetikçilik yapan zihniyet Bu zihniyete Ekrem Dumanlı ve Zaman Gazetesi dahil mi? Yoksa Cemaat kontenjanindan yirttilar mi?

        > okurlarını bir kısım yurttaşımıza karşı kin ve düşmanlığa tahrik etmiş bir gazeteci.
        Soner Yalçın ve Efendi kitabına şehvetli bir şekilde destek veren Zaman ve Ekrem Dumanlı’nın “bir kısım yurttaşımıza karşı kin ve düşmanlığa tahrik etmiş” olduğunu da düşünüyor musun? Yoksa işin ucu Cemaat’e dokunca geri mi basacaksın? Sizin bu geri basmalariniza da hayranim parantez içinde belirteyim.

        > Evrensel insanlık değerlerine gelin hep beraber sahip çıkalım, insanlık düşmanlarına karşı beraber mücadele edelim!
        Evet katiliyorum ve samimiyetle yapalim, adam kayirmadan, herkeze eşit, herkeze adil!

        Cevapla

  5. merttalay Says:

    Ayrica ” Bu noktada Türkiye adına utanıyoruz, Türkiye’de yargıyı bu noktaya getirenleri kınıyoruz.” demissiniz.

    Turkiye adina utanma noktaniz cok ilginc. Cetin Dogan’in en aktif duzeyde icinde bulundugu 28 Subat surecinde bazi gazetecilere babanizin icinde bulundugu grup tarafindan komplo kuruldu, kimileri vuruldu, kimileri isinden oldu. Acaba o noktada Turkiye adina bir utanc hissettiniz mi?

    Cevapla

    • acracia Says:

      “Turkiye adina utanma noktaniz cok ilginc. Cetin Dogan’in en aktif duzeyde icinde bulundugu 28 Subat surecinde bazi gazetecilere babanizin icinde bulundugu grup tarafindan komplo kuruldu, kimileri vuruldu, kimileri isinden oldu. Acaba o noktada Turkiye adina bir utanc hissettiniz mi?”

      Merttalay:

      Bu cok agir bir suclama. Kusura bakmayin, ama bunun icin eger bir deliliniz yoksa, lutfen bu tur yorumlar yapmayin. Bunu soylememin sebebi de cok basit:

      yargisiz infaz yapip duruyorsunuz, beni de bir cok seyi rahatsiz olarak savunmak zorunda birakiyorsunuz.

      Gecen gun yazdiginiz yazida da GATA’ya saklanan generaller dediniz. “yuh” dediniz.
      Sonra Asli Aydintasbas yazdi, bir ay once beyin ameliyati gecirmis Ergin Saygun. Kalp krizi gecirmis diye okudum. Siz GATA’ya gitmesin o zaman dediniz. Saibe altinda kaliyor dediniz. Sonra Dipnot.TV’de Baransu
      cikmis Cetin Dogan niye sivil hastaneye gitti, GATA’dan almaliydi raporu demis. Bu artik insaf dedirtmiyor mu?

      Simdi de bu soylediginiz agir itham. Bununla ilgili bir dava varsa, onu referans verin. Delilleri verin. Ama rica ederim, gelip gidip nefret dolu bu uslupla kusmayin. Zira en basta siz cifte standardli yargiliyorsunuz. Bunu da kimseyi savundugumdan degil, uslubunuzdan, varsayimlarla hareket edip saldirmanizdan fevkalade rahatsiz olarak yaziyorum.

      Cevapla

      • melek Says:

        Kimler mi işinden oldu? Hiçbir şey yoksa, Ertuğrul Özkök’ün bile itiraf ettiği andıç var.

        Cevapla

      • merttalay Says:

        acracia,

        Cetin Dogan’in 28 Subattaki konumu ile ilgili bir supheniz var ise Dani Rodrik’in agzindan dinleyelim:
        “Sizce bunlar Çetin Doğan’ın başına neden geldi?
        Çetin Doğan, 28 Şubat sürecinde bulunduğu konum yüzünden bazı kesimlerden çok tepki aldı ve düşman olarak görünmeye başladı. Bu, imal edilmiş darbe, cami bombalama, uçak düşürme gibi iddiaların kabul görmesine yardımcı olur diye düşünüldü belki de.
        Henüz Türkiye 28 Şubat’la yüzleşmiş değil. Bu yüzleşmenin gerçekleşmesi gerektiğine, bir ordu için neyin meşru neyin olmadığının sınırlarının daha iyi çizilmesi gerektiğine inanıyorum. Ancak, 28 Şubat’la sorunu olanlar, Çetin Doğan’la 28 Şubat tartışmasına girsinler.”

        http://www.milliyet.com.tr/28-subat-la-yuzlesilmedi/devrim-sevimay/siyaset/yazardetayarsiv/20.04.2010/1227287/default.htm

        Veya isterseniz Tansu Ciller’in basdanismanini dinleyelim:

        “Gazeteci Rıdvan Memi’nin sorularını cevaplayan Kocabıyık, Balyoz darbe planını hazırlayan eski 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Çetin Doğan’ın 28 Şubat sürecinde birçok andıçın altında imzası bulunduğunu söyledi. Kocabıyık, o dönemki Batı Çalışma Grubunun temelinde Doğan’ın ‘zekâsının’ yattığını ifade etti.”

        28 ŞUBAT’IN ALTINDA ÇETİN DOĞAN VAR

        E size burada Andic olayini anlatacak degilim. Birand’in, Candar’in yazilarini okuyun. Google’a bakin. Oktay Eksi’nin itiraflarini okuyun.

        Simdi burada nerede cifte standart, nerede saldiri var, aciklar misiniz?

        Cevapla

        • acracia Says:

          Merttalay:

          Ben 28 Subat harikaydi demedim, zaten destekledigim bir surec degil. Ancak sizin saldirdiginizi dusundugum kisma gelelim:

          Alintiliyorum:

          “Cetin Dogan’in en aktif duzeyde icinde bulundugu 28 Subat surecinde bazi gazetecilere babanizin icinde bulundugu grup tarafindan komplo kuruldu, kimileri vuruldu, kimileri isinden oldu. Acaba o noktada Turkiye adina bir utanc hissettiniz mi?”

          Altini cizecegim nokta: vuruldu kelimesi. Bu ne demektir? Simdi konuyu degistirip andica getiriyorsunuz. Andicla ilgili soyleyecegim yoktur. Onayladigimi da soylemedim. Ama siz usturupluca arada vurdurmayi da sokusturuyorsunuz.

          Saldiri derken, Balyoz davasi kamuoyu onunde konusulamiyor derken meramimin ne oldugunu anlatabildim mi? Defalarca size yazdigim gibi, konuyu sahsilestiriyorsunuz. Size gore kimsenin
          bu durumda hukuktan bahsetmeye hakki yoktur cunku gecmisin hesabi bu dava hukuk icinde yapilsa da yapilmasa da verilecektir. Oysa durum bu degil.

          Sizin bu konuda cifte standardiniza defalarca degindim. Ama uzun uzadiya surada yazmistim, belki hafizanizi tazelemek istersiniz:

          https://cdogangercekler.wordpress.com/2011/01/27/balyoz-davasinin-siyasi-sorumlulari/#comment-2248

          Siz bu sekilde olayi sahsilestirerek konusma sahasini kisitlamaya calisiyorsunuz. Iste itirazim da buna.

          Cevapla

          • merttalay Says:

            Acracia,

            Gecmisteki olaylari iyi takip edemiyorsunuz sanirim.

            Andic olayinda Birand ve Candar isinden olmus, Akin Birdal VURULMUSTUR. Nokta. Cengiz Candar’dan alintiliyorum:

            “Bundan sekiz yıl önce bugün (12 Mayıs 1998), o sırada ders verdiğim Bilgi Üniversitesi’ne giderken, arabada radyodan İnsan Hakları Derneği Başkanı Akın Birdal’ın vurulduğunu, ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldığını işitmiştim.
            Akın Birdal’ın vücuduna iki şarjör dolusu kurşun boşaltılmıştı.

            Bekliyordum. Birimize olacaktı. Akın Birdal’ın ismi, on gün kadar önce M. Ali Birand ve benim ismimle birlikte, daha sonra adının “Andıç” olduğunu öğrendiğimiz kahpe tertipte yer almıştı. PKK’nın ileri gelenlerinden biri olan Şemdin Sakık yakalanmış, ne ifade verdiği, hazırlık soruşturması gizli olduğu halde, bizzat bundan sorumlu olanlar tarafından basına sızdırılmaya başlamıştı. Gazetelerde, Şemdin Sakık’ın “bazı gazetecilerin PKK’dan para aldığını söylediği” haberleri yer almıştı. Ardından, Oktay Ekşi, “Alçakları Tanıyalım” diye bir başyazı kaleme almıştı. Daha sonra, Uğur Dündar, bunu Kanal D Haber Bülteni’nde sanki söyledikleri doğruymuş gibi eda ve yüz ifadesiyle açıklamış ve bu hayasızca yalan ertesi gün dönemin en fazla satan Hürriyet ve Sabah gazetelerinde sürmanşet olarak yayınlamıştı. Şemdin Sakık’ın böyle bir şey söylemediğini, bunun ifadesine sokuşturulduğunu hemen, bu pis tertibin “Andıç” adlı bir Genelkurmay çalışması olduğunu iki yıl sonra (2000) öğrendik.”

            Olayi sahsilestirmek ne demek?? Bu andiclari kimler tertipledi? Makineler mi, tabii ki sahislar uzerinden konusacagiz. Dani Rodrik bile Cetin Dogan’in 28 Subat’taki rolunu kabul ediyor, siz neye karsisiniz gercekten anlamiyorum.

            Cevapla

            • acracia Says:

              Hah. Tamam cok guzel bir noktaya geldik. Belki birbirimizi daha iyi anlayabiliriz:

              Andiclamak sonucu olusan hedef olunmaktan bahsediyorsunuz. Iste bu noktada size sorayim: bu sizce bir tek bu durumda mi olusan bir sey?

              Cevapla

              • merttalay Says:

                acracia,

                kusura bakmayin ama konuyu siz degistiriyorsunuz:)..Diyelim ki bi tek bu durumda degil, milyon tane durumda olusuyor. Konustugumuz konuyu degistirir mi?

                Asagidaki tespit dogru mu degil mi?

                Cetin Dogan’in ust duzey yoneticisi oldugu bir olusum, gazetecilere komplo kurmus ve bu komplo sonucu 2 gazeteci isinden olup 1 gazeteci silahla vurulmustur. Cetin Dogan bu olayla ilgili herhangi bir hesap vermemistir.

                Cevapla

                • acracia Says:

                  Merttalay:

                  Yok, aslinda ben tamamen konuyu en basa yani aslinda OdaTV’ye geri getirmeye calisiyordum. Konuyu alip Cetin Dogan’a geri goturen en basta sizdiniz. Ve siz bunu hep yapiyorsunuz. Bu yuzden tekrar ifade etmeye calisayim, zira burada tartisilan:

                  1) Hukuk adina *sivil*lesen devlet ve ileri demokrasi uzerine soylem yapisini kuran bir ortamda Turkiye’nin geldigi noktanin vahim oldugu.

                  2) Basin ozgurlugunun, askeri otoritenin oldugu ortamda beklentisinin olmasi
                  ne kadar anlamsizsa, “sivil” ve “demokratik” bir hukumetin altinda bu tarz eylemlerin yapilmasi o kadar goze batiyor. Ikincisinden sikayet edilmesi demek, sizin surekli lafi cekip birinciye getirilmesi anlamina gelmiyor.

                  3) Ne zaman burada hukuksuzlukla, demokratik ortama yakismayan bir seye dikkat cekilse, siz gelip “konusmaya hakkiniz yok, once Cetin Dogan’a bakin” demeye getiriyorsunuz.

                  4) Su anda konu 28 Subat sureci de degil, ama nedense surekli o referans noktasini burada dile getirilmeye calisilan baska demokrasi adina endise niteliyicilerinin arasina sokmaya calisiyorsunuz.

                  5) Andiclayip hedef gosterilmekle, gazetecilerin susturulmasi arasinda fark yok. Sizin verdiginiz ornekte de yok, simdikinde de. Bunlarin actigi vahim sonuclar acik, evet, Akin Birdal’i cok iyi hatirliyorum. Hrant Dink’i de. Misyoner cinayetlerini de. Madimak Oteli’ni de. Maras katliamini da. Daha da cok var bunlardan. Merak etmeyin, hepsini hatirliyorum.

                  6) Bir digeri de su: andiclamak, bir kisinin durdugu pozisyonu, durusunu begenmediginiz icin etiketlemekse sayet, bunu da alip o kisiyi cesitli sekillerde susturmaya calismaksa, sizin burada her firsatta blog yazarlarina yaptiginiz nedir?

                  Ustelik de bunu soyledikleri degil, dikkat cekmeye calistiklari sey uzerinden degil, Cetin Dogan’i ve 28 Subat’i iceri cekerek yapiyorsunuz.
                  Bunu samimiyetsiz buldugunuzu soyleyerek yapiyorsunuz. Oysa verdiginiz goruntu su: sunun cocugusunuz, hic konusmayin, sizin hak hukuk istemeye,
                  bu konudan bahsetmeye hakkiniz yok demeye getiriyorsunuz. Yukarida link’ini verdigim yazida, uzun uzadiya gostermistim bundaki sorunlari.

                  Zaten daha once de sunun cocugu damadi oldugunuz icin konusuyorsunuz demistiniz. Ben de demistim ki, onun uzerinden mesrulugunu sorgulayamazsiniz, kadin haklarindan bahsedenlerin cogu kadin, escinsel haklarindan bahsedenlerin cogu escinsel, turban meselesi soz konusu oldugunda olusturulan platformlarin cogunlugunda dindarlardi. Kimse de neden sirf kadin oldugun, inancli oldugun, escinsel oldugun icin haklarini savunmaya calisiyorsun demedi. Dememeli de. Ama siz her firsatta buraya bu imayi (Cetin Dogan’in kizi ve damadisiniz, hic konusmayin imasiyla) tasiyorsunuz.

                  Iste ayni noktaya geliyoruz.

                  Bu yuzden sorayim: OdaTV’den bahsederken, su anki Turkiye’nin icinde bulundugu durumun vehametini ben gorup paylasirken, ustelik bunun sivil bir hukumet altinda cesitli saibelerle olmasindan rahatsizlik duyarken, olayi 28 Subat’a getirerek, Akin Birdal ve diger konulari katarak dagitan ben miyim? Siz mi?

                  Cevapla

                  • ihtimal Says:

                    Acracia, hatirlatirimki bu sitenin adi “cetin dogan ve gercekler”. Soz donup dolasip cetin dogana gitmeyecek’te nereye gidecek? Bu nasil bir mazaret uretmedir anlamiyorum. Hem 28 subati bende tasvip etmiyorum diyorsun, hemde her firsatta konu donup dolasip oraya geldiginde insanlari konuyu carpitmakla sucluyorsun!!! Balyoz veya daha genisleterek soyleyim hic bir iddia edilen darbe girisimini 28 subatsiz degerlendirmek ahmakliktir tekrar tekrar soyluyorum.Darbe girisiminde bulunanlar ilhamlarini hep 28 subat doneminden alirlar, bundan dogal da hic birsey olamaz. Ve cetin dogan 28subat doneminin numara2’sidir, bence!

                    Cevapla

                    • acracia Says:

                      Ihtimal:

                      Onu soyle acikladim:

                      “Zaten daha once de sunun cocugu damadi oldugunuz icin konusuyorsunuz demistiniz. Ben de demistim ki, onun uzerinden mesrulugunu sorgulayamazsiniz, kadin haklarindan bahsedenlerin cogu kadin, escinsel haklarindan bahsedenlerin cogu escinsel, turban meselesi soz konusu oldugunda olusturulan platformlarin cogunlugunda dindarlardi. Kimse de neden sirf kadin oldugun, inancli oldugun, escinsel oldugun icin haklarini savunmaya calisiyorsun demedi. Dememeli de. Ama siz her firsatta buraya bu imayi (Cetin Dogan’in kizi ve damadisiniz, hic konusmayin imasiyla) tasiyorsunuz.”

                      Dahasini soyleme ihtiyaci duymuyorum. Geri kalanini da acikladim. Okursaniz gorursunuz. Ben soyleyecegimi soyledim. Ama siz istediginiz yere cekebilirsiniz.

                    • acracia Says:

                      Sunu da ekleyelim, carpitilma olmasin:

                      “Bunun sebeplerini hem size, hem asagida Fmerakli’ya aciklamaya calistim gibi: bu blogu Cetin Dogan yazmiyor, 200′e yakin kisi yargilaniyor, bu dava 28 Subat’i yargilama davasi degil, ve eger siz de prensip olarak OdaTV’nin ifade hakkini katilmasaniz da savunursaniz, neden bu blogunkini de savunamiyorsunuz diye bir prensip sorunu ortaya cikmiyor mu gibi bir manzarayi kisaca saymak mumkun.

                      Benim itirazim Cetin Dogan 28 Subat’ta yer almistir cumlesi degil. Bu da yeterince aciktir sanirim.”

            • acracia Says:

              Merttalay:

              Bu arada Akin Birdal da 28 Subat’i buraya cekmenize asil itirazim da arada kaynamasin.

              Birincisi, benim size itirazim daha cok uslup ve suclama babindaydi. Yani o vurulmayla ilgili dikkat cekmeye calistigim kisim aslinda ifade edis bicimim yuzunden goze gorundugu kadar basit degildi. Bu benim o anda tamamen baska bir dusunceyle yazdigim bir seydi, ancak ifade edis bicimim yuzunden Akin Birdal’i atlamisim izlenimi dogmus; oyle degil.

              Benim derdim baskaydi: hep itham ve delil olmadan agir konusmanizaydi. Ne yazik ki ben kotu bir ornek sectim tartismak icin, ama gecen seferki GATA’ya saklanmislar generaller yuh diyorum laflariniz belki de daha iyi bir ornek olurdu. Delil diye, suclamak diye bunun uzerine gittim. Yani benim konsantre olmaya calistigim sey baska idi. Ornegin kendisi degildi. Artik anlasilmistir sanirim.

              Ikincisi de Cetin Dogan’in 28 Subat’taki rolunu benim kabul etmedigimi nereden cikariyorsunuz? Kaldi ki oraya girmemeyi tercih ettigimi de goruyorsunuz. Bunu da defalarca dile getirdim.

              Bunun sebeplerini hem size, hem asagida Fmerakli’ya aciklamaya calistim gibi: bu blogu Cetin Dogan yazmiyor, 200’e yakin kisi yargilaniyor, bu dava 28 Subat’i yargilama davasi degil, ve eger siz de prensip olarak OdaTV’nin ifade hakkini katilmasaniz da savunursaniz, neden bu blogunkini de savunamiyorsunuz diye bir prensip sorunu ortaya cikmiyor mu gibi bir manzarayi kisaca saymak mumkun.

              Benim itirazim Cetin Dogan 28 Subat’ta yer almistir cumlesi degil. Bu da yeterince aciktir sanirim.

              Cevapla

              • merttalay Says:

                Acracia,

                Blog’da bir cok konu tartisiliyor. Ben dikkat ederseniz Cetin Dogan’i sadece su durumda gundeme getiriyorum: Blog yazarlari evrensel hukuk, basin ozgurlugu, ozelestiri vs. konulardan bahsederken. Bence bu konulardan bahsedip de Dogan’in 28 Subat gecmisiyle yuzlesmemek bir samimiyetsizliktir. Yazarlar icin litmus testidir, bunun icin davadan cikip Turkiye geneli ile her yorum yaptiklarinda Cetin Dogan’i gundeme getirecegim kusura bakmayin.

                “GATA’ya saklanmislar generaller” gibi bir ifade kullanmadim. Ifade aynen sudur:

                “Emekli generallerin GATA’ya yattiklari haberi dogru mu? Dogruysa yuh artik diyorum.”

                Bu yorumumun arkasindayim, bu kadar saibe kuskusundan sonra hala bazi generallerin tutuklama kararinin hemen ardindan solugu GATA’da almalarina yuh diyorum evet.

                Cevapla

          • acracia Says:

            Arada kaynamasin diye altini ciziyorum:

            “Altini cizecegim nokta: vuruldu kelimesi. Bu ne demektir? Simdi konuyu degistirip andica getiriyorsunuz. Andicla ilgili soyleyecegim yoktur. Onayladigimi da soylemedim. Ama siz usturupluca arada vurdurmayi da sokusturuyorsunuz.”

            Vurulan gazetecilerin Cetin Dogan’in icinde oldugu olusum tarafindan vuruldugunu iddia ettiniz. Ben de size deliliniz nedir diye sordum. Bu cok agir bir ithamdir dememin sebebi de budur. Andica cevirip konuyu degistirmeyelim. Ben bekliyorum ispatinizi. Yok eger yoksa, o kelimeyi telaffuz etmemeniz gerekir. Takildigim noktalardan birisi, saldiri dememin bir sebebi bu.

            Oburu de sizin baskalarini cifte standard ve samimiyetsizlikle suclarken, bazen bunu ihlal ettiginiz goruntusu idi.

            Cevapla

          • fmerakli Says:

            Acracia,

            Merttalay vuruldu kelimesi ile Akin Birdal’i kastediyor. Candar, Birdal ve Birand’in andcilanmasi bir 28 Subat operasyonudur. 28 Subat surecinin kalbinde yer alan Cevik Bir ve Erol Ozkasnak Semdin Sakik’in ifadelerine yalan eklemeler yaparak bu uc ismi hedef noktasina koymuslardir ve en agirini Birdal olmak uzere bu uc isim de o donemde bedeller odemislerdir.

            Bir 28 Subat operasyonu olan andic meselesinde Dogan Pasa’nin rolu yoktur, o diger pasalarin isidir diyorsaniz o baska bir sey, ama 28 Subat surecindeki rolu yoktur diyorsaniz ona itiraz ederim.

            Bu anlamda Merttalay’uin asagida tekrarladigim sorusu mesru bir sorudur:

            “Cetin Dogan’in en aktif duzeyde icinde bulundugu 28 Subat surecinde bazi gazetecilere babanizin icinde bulundugu grup tarafindan komplo kuruldu, kimileri vuruldu, kimileri isinden oldu. Acaba o noktada Turkiye adina bir utanc hissettiniz mi?”

            Cevapla

            • acracia Says:

              Fmerakli:

              Dogrusunu isterseniz sirf Akin Birdal degildi benim dusundugum orada. Yukarida meramimi anlatmaya calistim. Ifade ve uslupla ima edilen sey idi. Ornek uzerinden de tartisabiliriz, ama benim isaret etmeye calistigim daha baska bir seydi. Ne demeye calistigim acik olmustur sanirim o konuda. Eger daha once de bu uslupla bilmeden (mesela GATA’ya yatmak, babaniz kacmasin simdi, vs ki bu imalari gelip siz de yaptiniz) suclayici ifadeler kullanilmasiydi, Akin Birdal ornegini tartisabilirdim belki. O anda ben onu bir ornek olarak secerek daha genel bir itirazimi dile getirmeye calistim; yani burada benim dikkat cekmeye calistigim sey o soruyu sorarken ifade edis bicimim yuzunden goze gorundugu kadar basit degildi. Ama tabii ifade edis bicimim yuzunden Akin Birdal’i atlamisim izlenimi dogmus; oyle degil. Benim derdim baskaydi. Yeterince acik olmustur sanirim.

              Diger taraftan andiclanmak, bunun sonucunda hedef haline gelmek, vurulmak ile ilgili kaygilar zaten tartistigim konular degildi. Bunlarin ornekleri maalesef sayilamayacak kadar cok. Bu konularda kimsenin birisinin vurulmasini savunacagini da sanmam. Benim savunacagim sey hic degil.

              Yine bir baska taraftan ben de sunu sorayim: neden blog yazarlarinin baska konular hakkinda dile getirmeye calistiklari her demokratik sorunu bir 28 Subat utanc duvarina cevirmeye calismaya hevesli herkes? Duyup duymadiklarini bilemem, ama duyup duymadiklarini biz nereden biliyoruz? GATA’ya saklanildi, kacmaz insallahlardan tutun her firsatta aslinda taciz edildiklerini dusunmuyor musunuz?

              Dahasi tekrar edeyim: Bu blogu Cetin Dogan yazmiyor. Bu davada 200’e yakin kisi yargilaniyor. Yani burada daha genis bir kapsam soz konusu.

              OdaTV’nin haklarini, fikirlerine katilmasaniz da basin ozgurlugune dair Oral Calislar’in, Cuneyt Ozdemir’in, Ozgur Mumcu’nun dile getirdiklerine istinaden, Merttalay bu hakki ben de savunurum demis. Yani Soner Yalcin’i tasvip etmeseniz de
              konusma ozgurlugu adina bir prensibi savunmak.

              Oyleyse, bu blog yazarlarini birakin, neden ayni prensibin bu dava icin de gecerli oldugunu kabul edemiyorsunuz? Cok basit bir soru. Ve prensip uzerinden sorulmus bir soru.

              Kaldi ki, su da var: yukarida OdaTV’nin yayin politikasini savunmamislar. Bunu da soylemisler. Merttalay da “dusmanimin dusmani arkadasimdir diyorsunuz” diye kestirip atmis. Benim tepkim bundan sonra oldu. Ondan sonra sarf edilen cumleyi cimbizlama sebebim de budur. Yoksa Akin Birdal’i unuttugumdan degil.

              Bu iki gazetecinin bu davayi en acikca vermeye calisan gazeteciler oldugunu yazmislar. Ondan sonra da konu buraya geldi. Benim itirazim da buna. Anlatabiliyor muyum?

              Yine de anlamadigimi dusunerek Akin Birdal’i hatirlattiginiz icin tesekkur ederim. O kisim dedigim gibi baska bir sebeple ele alinmisti. Duzeltirim.

              Cevapla

    • ata Says:

      Gelinen bu noktada, ülkemiz ve hukuk adına utananları ilginç bulmak da çok ilginç ! Sebebi de çok ilginç ! Gerçi, Çetin Doğan ın dedesi de ,ataları da bu ülkeye zarar vermiş olabilir. Bu yüzden bu ailenin “utanç” duygusu yaşaması yasak olmalı galiba !!!!! Belki, merttalay ın babası, dedeleri de ülkemiz için utanç verici işler yapmıştır, bu yüzden kendisinin de başkasına ,”acaba o noktada türkiye adına utanç hissettiniz mi? ” diye sorma hakkı için, utanç duymasını gerektirecek şeylerin olmadığını ispatlaması gerekir.Aksi halde, ben de kendisine soracağım, siz, o noktada bir utanma duygusu yaşadınız mı ? NASIL MANTIK AMA !

      Cevapla

  6. acracia Says:

    Radikal’den:

    http://www radikal com tr/Default.aspx?aType=RadikalYazar&Date=16.02.2011&ArticleID=1040141

    “Soner Yalçın’ın hakları
    ORAL ÇALIŞLAR

    16/02/2011

    Muhalif Soner Yalçın’ın meşru zeminde muhalefet etmek hakkı. Ergenekon ilişkisini bilemem. Gözaltına alınış biçimine karşıyım.

    Soner Yalçın’ın Odatv’sinin ve yakın çevresinin en çok hedef aldığı kişilerden biriyim. Benden
    uzak olsunlar. Odatv hakkında daha fazla bir şey söylemek istemiyorum.
    Soner Yalçın hakkında ne gibi iddiaların olduğunu henüz bilmiyoruz. Evi, işyeri neden arandı, onu da bilmiyoruz.
    Bildiğimiz bir şey var: Darbe ve müdahale hevesleri uğruna binlerce insanın canına kıyıldı. Çatışmalar kışkırtıldı, toplu katliamlar yapıldı. Birçok planın da uygulamaya konulmadan önlendiği görülüyor. Devlet hiçbir açıdan masum değil. Birçok aydın ve gazeteci de masum değil.
    19 Aralık 2000’de 20 cezaevine aynı anda yapılan vahşi ‘operasyon’u hatırlar mısınız? 28 tutuklu ve mahkûm jandarma kurşunlarıyla, zehirli gazlarla ve yanıcı maddelerle öldürüldü. Yüzlercesi sakat kaldı.
    Medya masum değil. Gazeteler ve televizyonlar, devletçi, milliyetçi, baskıcı rejimi, insanlık dışı uygulamaları savundular. Ezilenlerin sesini duymak yerine, ezenlerin sesi olmayı tercih ettiler. Güneydoğu yanıp kavrulurken, Ahmet Kaya linç edilirken, Hrant Dink hedef gösterilirken, asker muhtıralar yayımlarken, partiler kapatılırken, cezaevlerinde vahşi operasyonlar yapılırken medyanın yaptıklarını unutmuş değiliz. Siyasi iktidarların yıkılmasını isteyen bazı gazetecilerin darbecilerle olan ‘köklü işbirliği’ni unutmuş değiliz.
    Yargı masum değil. Bu ülkede yasalar, kötü niyetli şekilde ve demokratikleşmenin engellenmesi amacıyla yorumlandı. Faili meçhullere göz yumuldu, suçlu devlet görevlileri ‘devleti korumak’ adına korundu, kollandı. Evladını, yakınını kaybetmiş insanların çağrılarına sistematik olarak kulak tıkandı.

    Yargı yoluna devam edecek
    AK Parti’nin demokratikleşmeye zarar veren birçok yaklaşımını dile getirmeyi sürdürüyorum. Kürtçeye yönelik yasakçı tutumlarını, KCK davasına yaklaşımlarını, Kıbrıslı Türklere yönelik onur kırıcı açıklamaları, ‘ucube’ gibi çıkışları, Ermenistan’la ilişkilerin askıya alınmasını onaylamıyorum. Zaman zaman gündemi meşgul eden ‘muhafazakâr toplum mühendisliği’ girişimlerini de tasvip etmiyorum. Tayyip Erdoğan’ın (bir süre daha elde etmeye devam edeceğini tahmin ettiğimiz seçim başarıları nedeniyle bile olsa) giderek ‘tek adam’a dönüşmesini de onaylamak bana göre mümkün değil…
    Olumlu bulduklarımı da yazıyorum… Askerin siyasete müdahalesinin engellenmesi konusunda yapılanları, yargıdaki değişiklikleri, devlet içindeki çeteleşmeyi tasfiye etmelerini ‘hukuk devleti’ ve normalleşme açısından doğru buluyorum. HSYK üyelerinin büyük çoğunluğunun yargıçların ve savcıların oylarıyla seçilmesi önemli bir adım. Anayasa Mahkemesi üyelerinin asıl olarak yüksek yargı (Danıştay ve Yargıtay) tarafından seçilmesine son veren değişiklikler de yararlı.
    Ergenekon ve Balyoz davalarını yürüten yargıç ve savcılar (yapılan hatalara, hakkından hukukundan olan insanlara rağmen) tarihi bir dönüşüme katkıda bulunuyorlar. Bu davalar, darbeciliğin tarihe gömülmesi açısından kritik bir görevi yerine getiriyor.

    Sabah sabah ev basmak
    Baskıcı sistem nedeniyle cezaevlerinde yatmış binlerce ‘rejim muhalifi’nden biriyim. Yaşamımın birçok bölümünü hapiste veya ‘kaçak’ geçirdim. Mahkûm olduğum maddelerin hiçbiri artık geçerli değil.
    Ak Parti iktidarına muhalif olan Soner Yalçın’ın meşru zeminde muhalefet etmek sonuna kadar hakkı. Ergenekon örgütüyle ilişkisini bilemem, onu göreceğiz. Gözaltına alınış biçimine karşıyım. Makul bir şekilde savcılığa çağrılabilir ve ifadesi alınabilirdi. Kendisinin tutuklanıp tutuklanmayacağını henüz bilmiyoruz. Tıpkı Mustafa Balbay’ın tutuklu olarak yargılanmasından yana olmadığım gibi Soner Yalçın’ın da tutuklu yargılanmasından yana değilim. Böyle bir tutukluluğun adalete yardımcı olacağına da inanmıyorum.
    Soner Yalçın’ın hiçbir haksızlığa uğramamasından, adaletli şekilde sorgulanmasından yanayım. Onun hakkı benim de hakkımdır.”

    Cevapla

    • merttalay Says:

      Acracia,

      Soner Yalcin’in hakkini ben de savunurum. Burada sorun Odatv gibi bir yalan makinesinin neler yaptigina hic deginmeyip siteyi ovmektir. Yoksa kimsenin insanlarin savunma hakkini tartistigi yok.

      Cevapla

      • Kurmanbek Allahverdiyev Says:

        Yorumlarinizda surekli Odatv’nin bir yalan makinasi oldugundan bahsediyorsunuz. 1 dogru ise 1000 yalandir gibi de bir istatistik verdiniz. 1000 olmasa da 50 tane yalan haber sayabilir misiniz lutfen. Hepimizin yeterince zamani var. Size istediginiz kadar gun sure verelim. Ben cevabinizi bekliycem.

        Cevapla

        • fenerant Says:

          Gerçek dışı belge üretmek suç olmadığı bir ülkede yalan yazmak neden suç olsun.
          Abilerinden gördüklerini yapıyorlar.

          Cevapla

        • merttalay Says:

          Kurmanbek, sizin de benim de google’a erisimim var. Lutfen “odatv yalan haber” olarak arama yapin. Yukarida verdigim ornek uzerine 2 yeni ornek daha veriyorum:

          -http://www.liberalses.com/yorum/odatv-yalan-haber-vermeye-devam-ediyor.aspx
          (Ozden Ornek gunlukleri)

          http://www.stratejikboyut.com/haber/rezaletin-son-perdesi-oda-tv–46189.html
          (MIT mustesari fethullahci haberi).

          Artik odatv’nin ve soner yalcin’in bir yalan makinesi oldugunu kabul etmiyorsaniz pes diyorum.

          Cevapla

      • ata Says:

        Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan ile birkaç sefer yazışmıştık. Doğru haber yapmaktan başka endişeleri olmayan iki gazeteci olarak tanıyoruz kendilerini. Odatv’nin yayın politikasıyla her zaman anlaşmasak da, Ergenekon ve Balyoz üstüne Türkiye’de en doğru, en cesur yayınları yapan haber sitesi olduğunu düşünüyoruz.

        Yukarıdaki paragraftan, balyoz konusunda cesaretleri ve doğru haber yaptıkları için övgü var,(ve de odatv den ziyade iki Barış a) ben alanmadım Bay.Merttalay??? siz bu paragraftan bu yorumlara nasıl ulaştınız? TESPİT VE ÖVGÜ GAYET DOĞRU, odatv ve bu iki yazar, balyoz konusunda, en cesur,en doğru haberleri yaptılar…bunun neresi yanlış?? Siz odatv nin balyoz konusunda yalan haber yaptığını ortaya koyar mısınız ??

        Cevapla

      • Chronic Anonymous Says:

        Burada sorun Odatv gibi bir yalan makinesinin neler yaptigina hic deginmeyip siteyi ovmektir.

        Ben detaylara sizin kadar hakim degilim; o yuzden, diyelim ki, haklisiniz: OdaTV bir yalan makinasidir.

        Kabul.

        Kabul; fakat, ne zamandan beri yalan soylemek suc sayilir oldu?

        Cevapla

  7. Halil Ata AŞÇI Says:

    Sevgili Pınar ve Dani,

    Bu blog balyoz davasıyla ilgilenen herkesin baş referansı olmalı .

    Uzaklaşıyoruz ?

    Cevapla

  8. Kurmanbek Allahverdiyev Says:

    Soner Yalcin’in onu bunu sabetayist, donme, yahudi diye siniflandirmasi onu iyi bir insan yapmaz. Hatta benim gozumde anti-semit sinifina dahi sokabilir. Ama caliskan bir gazeteci oldugu ve kalemini de satmadigi gercegini degistirmez. Asil onemli olan Soner Yalcin’in gecmiste yazdigi kitaplar ile Balyoz sureci arasinda bir baglanti olmamasi. Bu kadar yalin ve basit. Bu yuzden yukarida merttalay ve melek hanimin yaptigi yorumlarin cogu bir anlam kazanmiyor.

    Daha once de muhtemelen 200-300 defa yazmisizdir ama yenileyelim. Eger Soner Yalcin’in balyoz ve/veya ergenekon ile alakasi oldugunu ve terorist oldugunu iddia ediyorsaniz, bunu ispat ile de yukumlusunuzdur.

    Cevapla

    • merttalay Says:

      Zaten sorusturma ve mahkeme bunun icin yapiliyor. Baska nasil ispat edilecek?

      Cevapla

      • melek Says:

        ne merttalay ne de ben böyle bir şey iddia etmedik. ilkeli olmak gerektiğiniz söyledik sadece.

        Soner Yalçın’ın mahkemeye sevk edilme nedenleri hakkında halkı kin ve düşmanlığa tahrik var. Yargılanması gereken konu budur ve buna dair yüzlerce örnek gösterebiliriz. Ama birileri buna da muhalif ses susturulmaya çalışılıyor diye itiraz edecektir. İşte bu ilkesizliktir.

        Cevapla

        • melek Says:

          nedenleri hakkında değil, nedenleri arasında olacak o elbette.

          Cevapla

          • ata Says:

            “Ben hakim değilim, bir cd’nin sahteliğini belgeleyecek pozisyonda da değilim. Üstelik kafanızın almadığı şu, ben cd’nin sahtleğinin çok ötesinde bir yerden bakıyorum bu davaya.” SÖZLERİNİN SAHİBESİ Melek Hn. , davaya bakıyormuş,ancak çok öte bir yerden. Diğer bir ifade ile, Melek Hn. deliller,iddianame,sahtelik,insanların hakları,özgürlüğü açılarından bakmıyormuş davaya.Davaya bakıyormuş ama çok ötesinden. Bir de şurda ki, “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” etmek ile insanların sevk edildiğini belirtmekte, bu davaya çok ötesinden bakmıyor….ya da biraz kafası karışık, bazen öteden bakıyor,bazen beriden. Melek hn. siz bir paragraf yazın, her hangi bir konuda, ben sizin o paragraftan, halkı kin ve düşmanlığa sevk edecek iddianame hazırlayayım.Bildiğinizi sandığınız,ancak bilmek bir tarafa,hiç anlamadığınız konularda ahkam kesmeyi bırakın. İstendiği takdirde, ak sakallı dedelerin bile hüküm giyeceği bir maddeye ise hiç girmeyin.Muhalifler nasıl susturulur ?? Muhalefet yapmak suçtur diye madde mi olur ? Ama işte bu madde bu kelimeler ile olmasa bile muhalifleri susturmanın kılıf maddesidir. İlkesizlik değil,bilgisizliktir öncelikli konu,sizde bunu temsil ediyorsunuz maalesef.

            Cevapla

            • melek Says:

              beyefendi, siz kör cahilsiniz.

              Nefret söylemi diye bir şey vardır. TCK’nın 216. maddesi vardır. Elbette ben bu madde kapsamına girecek bir şey yazarsam, iddianame de yazılır, bana dava da açılır.

              Ben bu davaya tam da nsanların hakları ve özgürlüğü açısından bakıyorum. O yüzden Balyoz davasında ne kimseyi suçlu, ne de kimseyi suçsuz ilan ediyorum. Benim nazarımda suçlu olsa da, kimsenin sahte belge ile yakalanmasını istemem. Blogda değerlendirilen belgelere bakıyor, değerlendiriyorum. Ama ben bu davanın savcısı veya hakimi değilim.

              Ne bu, neredeyse fırsatını bulsanız işkence ile “bu belgeler sahtedir” dedirteceksiniz insanlara. Yemezler.

              Cevapla

              • Can Acar Says:

                melek,

                Bu belgelerin sahte olduğunu anlamak için hakim veya savcı olmaya gerek yok. Sadece bulgular üzerinde biraz düşünmek yeterli. Bu konular o kadar çok konuşuldu ki, bazen yeni gelenlerin tüm bu tartışmaların farkında olmayabileceğini unutuyoruz sanırım. Eğer okuyup düşünmeyi bir işkence saymıyorsan, 1 Ocak tarihli “Kendi aklı ve vicdanıyla düşünenler” başlıklı yazının altındaki 7 ve 8 numaralı yorumları okumanı öneririm (istersen 5 numaradan da başlayabilirsin): https://cdogangercekler.wordpress.com/2011/01/01/kendi-akli-ve-vicdaniyla-dusunenler/#comment-619

                Göreceğin gibi, burada bahsedilen tutarsızlıklara farklı bir açıklama getirebilen henüz olmadı. CD’ler sahte. Kim üretti sorusuna farklı yorumlar var. Askerlerin kafa karıştırmak için ürettiğini savunanlar da var, cemaati işaret edenler de. Ancak bu sahte CD’leri kim üretmiş olursa olsun bu durum 200’e yakın kişinin sahte delillerle yargılanmakta olduğunu ve bu kişilerin dörtte üçünün de tutuklandığı gerçeğini değiştirmiyor.

                Cevapla

              • ata Says:

                Melek Hn., yakıştırdığınız “kör cahil” sıfatına üzülmedim, aksine sizden övgü almak beni çok üzerdi.Çünkü, övgü-sövgü den ziyade, kimden geldiği önemli. Sizin “mantığınızı!,muhakemenizi!,bilginizi!” gösteren yorumlarınızı gördükten sonra, sizden gelecek bir övgü ırak kalsın.
                1-Balyoz davasına, “çok ötesinden baktığınızı” belirtiyorsunuz…deliller-sahtelik tespitleri-yargılama hukuksuzlukları vs. bu konularda hiç bir ilginiz,bilginiz ve fikriniz olmadığınızı söylüyorsunuz! Ötesi dediğiniz yer neresi ?
                2-“delillerin sahteliğini belgeyecek pozisyonde değilim” sözünüzü çözemedim, sizden belgeleyin,ispatlayın diye beklentisi olan mı var? Kendinizi bu kadar önemsemeyin,rica ederim. Zaten belgelenmiş yeteri kadar, size “görmüyormusunuz, okumuyormusunuz” diye soruluyor sadece.
                3- Davaya “insan hakları,özgürlükleri “açısından baktığınızı söylüyorsunuz. Ancak, sahteliği gözlere sokulmuş belgelere, hukuksuzluklara dayanılarak , insanların en temel haklarından olan özgürlükleri ellerinden alınmış, sizin “çok ötesinden” baktığınız davanın , “deliller-sahtelik tespitleri-yargılama hukuksuzlukları” kısmıyla ilgili olmadığınızı söylüyorsunuz.

                Kuzum siz ne söylüyorsunuz ? O zaman Bloga laf olsun torba dolsun laflarınız için mi, kendinizi tatmin için mi girdiniz ? Bu blog da delillerin sahteliği-yargılama usulsüzlükleri en temel konu ve bunlar sizi ilgilendirmiyor !! “Ben hakim ,savcı değilim” de diyorsunuz da, ama maşallah yargıya varan,hüküm kuran sonuçlarınız da bol bol…hem bilgisizsiniz,hem de kafanız karışık.
                Bize, “bir kilo demirin,bir kilo pamuktan daha ağır olduğunu” anlatmak için saçmalama hakkınızı kullanıyorsunuz.
                Bahsini ettiğiniz TCK 216ncı madde, “kamu barışına karşı İşlenen suçlar” bölümünde yer alır, “Aksırıncaya,tıksırıncaya kadar içiyorlar” diyen bir Başbakan, bu madde kapsamına girer mi? Vakit-Akit paçavrasının yaptıkları bu madde kapsamına girmez mi? vs. Siz , bu maddenin en uygulanabilir eşsiz örneği olan vakit-akit in basıldığınına,arandığına,el konulduğuna, tutuklandığına şahit oldunuz mu? 301 gibi bu maddeler de, otoritenin elinde(hele de yargıya müğdahale gücü varsa) muhalif avlama malzemesidir, yandaşına uygulamaz-muhalifine uygular, o zaman da hukuk devleti ve demokrasi ordan uzaklaşır. “Ben yazsam benim içinde iddianame hazırlanır” diyorsunuz ya, ne münasebet efendim, siz yandaşsanız HAZIRLANMAZ. Muhalifseniz ,hazırlanıyor.Kör olduğunuz bir nokta da bu.İleri demokrasi gericilere.

                Odatv, beşiktaş savcıları ile hakimlerinin birlikte tekne gezisi ile iftar yemeklerini belgeledi,anlattı.Bunu yazabilen başka gazete oldu mu??
                Savcı öz, odatv ile ilgili hukuki bir husumetin tarafı,ihtarname yollamış bir kişi, soruşturmayı yürütmesi de ne güzel değil mi?
                Savcılar hakkında, onlarca şikayet var, hangisi işleme kondu ve yürüyor, bunlar odatv nin soruşturulmasından daha mı önemsiz?
                Soruşturmaların belge ve bilgileri, avukatların bile eline geçmeden malum gazetelerde, bundan kim sorumlu? Bu hukusuzluklar,bu suçlar, Odatv soruşturmasından daha mı önemsiz?
                Üzgünüm ki, siz Melek Hn. ,insan hakları ve özgürlükleri açısından dünyaya bakacak kadar donanımlı ve yeterli değilsiniz.Nerede ne için bulunduğunuzun farkında bile değilsiniz,ne dediğinizi siz de toparlayamıyorsunuz,muhakeme yeteneğiniz yetersiz. İyi ki sizinle aynı şeyleri savunmuyoruz, bu durumu zul addederdim.
                Sağlıcakla kalın..

                Cevapla

        • Kurmanbek Allahverdiyev Says:

          Sorusturma yazdigi kitaplar uzerinden halki kin ve dusmanliga tahrik olsa anlardim da sorusturmanin sebebi odatv’de yaptigi Ergenekon haberlerinden dolayi halki kin ve dusmanliga sevketme. Yani suclama cok sakat. Soyle de diyebiliriz: sorusturma hakkinda sorusturmanin sakatligini ortaya cikartabilecek haberler yapmak suctur.

          Neden anlamakta bu kadar zorlaniyorsunuz ben de bunu anlamiyorum. Daha once Ergenekon sorusturmasini bastan asagiya idrak etmek icin dosyalarin-eklerin-dalgalarin tamamini okuyan ve bunun uzerine birseyler karalayan benim bildigim 3-4 gazeteci var. Ikisi Radikal’den Ertugrul Mavioglu ve bir calisan daha. Digeri Amerikali gazeteci Gareth Jenkins (sanirim buydu adi). Ilk ikisi hakkinda 30-40 yil falan hapis isteniyor. Gareth amca amerikali oldugundan yirtti sanirim. Simdi bunlara bir de ornegin Hrant Dink olayinda Nedim Sener’in basina gelenleri ve Erzincan kepazeliginde Cihaner’e kurulan tuzak hakkinda haber yapan Radikal’den Ismail Saymaz’in basina gelenleri yanyana koyunca artik gercek bas bas bagiriyor. Eger cemaatin/cetenin (ismini ne koyarsaniz koyun) kumpasladigi sorusturmaya iyi niyetle ‘yaw bu is neymis bir okuyup anlayalim’ seklinde yaklasirsaniz ipiniz hemen cekiliyor. Bu kadar basit.

          Selamlar
          K.

          Cevapla

      • Chronic Anonymous Says:

        Usulde hata var gibi geliyor bana…

        Sunu demek istiyorum: Supheli birisinin iceri alinmasinin ve iceride tutulmasinin gerekli hatta sart olabilecegi turlu cesitli durumlar olabilir.

        Mesela, birisi birisini oldurmus ve yakalanmistir; eldeki deliller de kesindir..

        Kesindir, fakat bir durusmada hakim tarafindan cezanin tespit ve ilan edilmesi gerekir. Bu da zaman alabilir. O gune kadar, saliverildigi takdirde baska birisini daha oldurmesi veya kendisinin maktulun yakinlari tarafindan oldurulmesi ihtimallerine karsilik bu katilin icerde tutulmasi normal hatta gereklidir.

        Baska benzer ornekler daha sayabiliriz.

        Ama, yazar-cizer-gazeteci taifesi icin ayni sey gecerli midir?

        Bence degil.

        Adamin yazdiklari ortada, evine filan yapilmis olan baskinlarda ele gecirilen materyal da oyle.

        Yani, elde yeterince delil var; ve bu delillerin karartilmasi ihtimali yok –hepsi savcinin elinde.

        Bu durumda, boyle birini neden mahkeme gunune kadar hapse attiklarini ben anlamakta gucluk cekiyorum.

        Cevapla

  9. ihtimal Says:

    Ne gunlere kaldik. Blog yazarlari yahudi turk vatandaslarinin TSK tarafindan subay seviyesinde kabul edilmeyerek haksizliga ugratildigini soyleyen Kutahyali’yi antisemit ilan ederken (tam bir belalti vurus ile haksizlik yaparak), aleni olarak yahudi dusmanligi bilinen birine destek veriyorlar 🙂 Kaz gelecek yerden tavuk esirgememek bu olsa gerek!

    Cevapla

  10. acracia Says:

    Rasim Ozan Kutahyali’nin yaptigi, yahudi kimligini izole edip, hic alakasi yokken bunu gundeme getirerek, bir sahsa bu kimlik uzerinden hitab ederek, ozcu (essentialist) bir anlayisla, “self-hating Jew” olma diye cagrida bulunmaktir. Alakali alakasiz, bir kisiyi kisi yapan cesitli unsurlarin icerisinden sadece kimligin her hangi bir unsurunun bir sahsa hatirlatilmasi, bunun uzerinden yerli yersiz o kisiyle muhatap olunmaya calisilmasi, ders kitaplarinda okutulan ayrimcilik orneklerinden biridir. Bunu irkcilik hakkinda, ayrimcilik hakkinda herhangi bir bilgisi olan herkes gorebilir.

    Rasim Ozan Kutahyali bu konuda cok konusmus ve yazmistir. Bu yuzden de bunu gosteren ornekleri coktur.

    Cevapla

    • Bulent Murtezaoglu Says:

      Bunu irkcilik hakkinda, ayrimcilik hakkinda herhangi bir bilgisi olan herkes gorebilir.

      Ben oyle gormuyorum. Bu dediginizin olmasi icin ya konuyu dogru duzgun insanlarla beraber calismis olmaniz lazim ya da herhangi bir maksada matuf acele isler yapmadginiz bir zamanda dusunmus olmaniz (bu durumda acilen Dani beyin sahsina bulasma arzusu oluyor bu). Bunlar yoksa cok duz konularda dahi insanlarin ancak belli bariz seyleri demekten (ayip baskisiyla) korktuklarini goruyoruz en fazla. Birden fazla defa, nette veya yuz yuze atip tutan (Batili) insanlara “simdi bu dedigindeki X gurup yerine ‘Yahudi’ koy bak bakalim nasil gozukecek” diyerek utandirdigim vakidir. Insanlar bir mantik orgusu kurmak yerine ‘aman anti-Semit gozukmeyeyim’ kaygisi ile hareket etmeyi ogreniyorlar. Yani bir takim kotu veya tehlikeli laflar duyulmaz oluyor ama asil kotu dusunce tarzi yerinde duruyor hatta duz tezahurleri baski altinda oldugu icin gorunemez/ilisilemez duruma geliyor.

      ROK bunlari hakikaten anlamiyor da olabilir, patronu Ahmet Altan’in Israil hakkinda bir sey derken kendisini (muhtelif Israilli olmayan Yahudileri de sayarak) ‘Yahudi dehasi’na olan hayranligini beyan etmek zorunda hissettigini, dolayisiyla aslinda problemsiz bir sey diyecekken irklar ve (zeka da olur, kurnazlik da, bezirganlik da, aptallik da) gayet soyut zihinsel/davranissal ozellikler arasinda baglanti kurdugunu da gordum ben. O insanlar oyle yapinca kendilerini cok buyuk adam diye gorenler icin de normallesiyor boyle seyler. Ustelik bir kotu niyet olmadan. Siz ilgilenmissiniz bunlarla, sorayim, acaba ben mi yanlis dusunuyorum?

      Cevapla

      • acracia Says:

        Ayrimcilik uzerine–
        _______________________

        Bulent Bey:

        Ayrimcilik konusunda, her zamanki gibi nuansli dusunuyorsunuz ve haklisiniz. Buna etraflica yanit yaziyorum, cunku bu konu cok onemli, bu bloga ugrayan bir cok kisinin aslinda kurdugu soylemlerde, verdigi anlamlarda cok ortaya cikiyor. (Hatta bir baska sayfada simdi gordum, birisi yine komplo teorili ve Dani Rodrik’i hedef alan bir makale koymus. Yazarini da biliyorsunuz; cevap bile yazmaya gerek gormedim.)

        Ama su ayrimcilik konusunu, ben kendimce ve elimden geldigince anlatmaya calisayim:

        Bir cok kisi cinsiyetci ya da irkci, ya da ayrimci soylemler kullanirken bunun farkinda degil; yine bir cok kisi de bunu dile getirip getiremeyecegini siyaseten dogru (mesela Turkiyeli kelimesi) barometresine gore kullanirken, sadece rencide edici tabulari ogreniyor, kullanmamaya calisiyor, ama bunu neden yaptigini bazen dusunmeden.
        Ben yine de ikincisini birincisine tercih ettigimi soyleyeyim.

        Burada bir kac sorun var, ama temeli ayni seye dayali:

        Ayrimci (“discriminatory”) bir soylem kullanmak.

        Yani bir grubu pozitif ya da negatif, onun kimligini kimlik yapan (yas, aile, sinif, cinsiyet, cinsel yonelim, din, etnik yapi, siyasi gorus, vs vs) ogelerden sadece birini, hele ki hic degismez bir karakter ozelligi (atiyorum sizin verdiginiz ornek uzerinden Ahmet Altan’in kullandigi “Yahudi dehasi” da aynen boyle bir ornek) olarak ayirarak olumlu ya da olumsuz ozelliklerin o kimlik ozunden (“essentialism”) geldigini ima etmek.

        X’ler hain olur, Y’ler dehadir, Z’lerin kani bozuk, M’ler merttir ve cesurdur gibi. (bu M, mesela milliyetci soylemlerde de cok kullanilir, ayricalik atfedilerek, bir gruba tarihler boyunca degismeyen, sabit bir milli karakter yaratma–ulus devletlerde cok sıkca rastlanan bir tarih yazimi yontemidir–bunun konumuzla alakasi yok, ama kategorik olarak baglantililar)

        Bu da yerli yersiz bir kimlik ozelligini one cikarmakla bir. ROK’nin yaptigi gibi.

        Bunun bazi ornekleri:

        a) Bir gruba bir “oz” yuklemek (ne bileyim, deha, hain, vs ve sanki bu ozellik hic degismiyor gibi yapmak) ve sonra o oz uzerinden o grubun uyeleri hakkinda anlamlar uretmek:

        Mesela, ben Aleviler’i cok severim demek, Ahmet Altan gibi Yahudi dehasindan bahsetmek, vs vs. Bu da o sozu gecen grubu homojenlestirir, sanki iyi bir ozellik belirli bir kan grubundan geldigi icinmis gibi davranilir. Yani ozellik genetik olarak gecmis gibi bir gruptan digerine. Kulturel, sosyal ozelliklerden bahsedebilirsiniz, ama hic bir grup homojen degildir. Olamaz.

        b) Durduk yerde kimligin bu yonu on plana cikarilip, surekli onun uzerinden o kisinin motivasyonlari vs sorgulanir. Bu irkciliga da girer. Mesela burada Dani Rodrik’e cok yapildigi gibi. Ya da daha once de gordugumuz gibi Alevi HSYK uyelerinden bahseden Karsidevrim gibi. Ya da Yahudi Damat diye cikanlar yayinlar.

        Bunun bir baska cesidi de komplo teorileri. X (bkz Karsidevrim ve Aleviler), o gruba mensup oldugu icin bir sey yapmistir iliskilendirilmesi. Burada ayrilmasi gereken bir nokta var yalniz: belirli bir siyasi ve kulturel konjonkturde, bir grubun grup olarak bir durus almasi, bunun etrafinda bir kultur olusturmasi, vs ayridir. Bu ozculuk degil, konjonkturle ve yapilan siyasi secimlerle alakali. Ama insanlar bu farki cok kolay goz ardi ediyor; siyasi konjonkturden milli, irksal, dini, etnik, vs karakter genellemeleri, oradan da komplo teorilerine atlamak cok kolay.

        c) Durduk yerde, alakali alakasiz, “ben senin hakkini savunuyorum” adi altinda, bir kisinin kimliginin yine ayni sekilde on plana cikarilmasi (ROK’nin Dani Rodrik’e yaptigi gibi, Trakya Olaylari ve DR’nin Yahudi olmasinin hic alakasi olmadigi halde ortaya konmasi, ama ben senin hakkini savunuyorum babinda laflar ederek bir de kendini ustun pozisyona koyarak bunu yapmasi ki cok cok sorunlu, ama ben buyuk cogunlugun bunu anladigini sanmam).

        Ilk agizda aklima gelenler bunlar.

        Tabii bir de bir ulke genellemesi yapanlar bazen unutuyorlar: biz de Turkiye’deniz mesela ama her devlet politikasiyla ayni fikirde degiliz, devletimizin yaptigi hersey bizi temsil etmiyor, devletin cogunlugu bugun Sunniler’den olusuyor diye biz dunyadaki Sunnileri temsil etmiyoruz, zaten aramizda da cok farkliliklar var hem ulke icinde hem de dunyada. Simdi Sunni’nin yerini baska bir kelimeyle degistirin, soz gelimi Yahudi, o zaman ne demek istedigim anlasilir sanirim.

        Cevapla

  11. Altan Alpay Says:

    Bugun Zaman gazetesinde Fethullah Gülen’in Kürsü isimli kösesinde “Hak davada bâtıl yollar kullanılmaz” diye bir yazısı çıktı.

    Zamanlama olarak çok ilginç geldi bana ve hitap şekli olarak sanki hizmet eden müritlere yönelik yazılmış gibi bir yazı gibi geldi bana.

    Acaba tüm bu abukluklar Hocaefendiyi de isyan ettirmiş olmasın? Ne dersiniz ihtimal & fmeraklı?

    http://zaman.com.tr/haber.do?haberno=1095093&title=hak-davada-b%E2til-yollar-kullanilmaz&haberSayfa=1

    Cevapla

    • Taylan Says:

      F. Gülen’in yazısı gerçekten çok ilginç. İki şekilde yorumlanabilir: İlki, F. Gülen gerçekten Allah’tan korkmuştur ve cemaat üyelerine uyguladıkları politikalar nedeniyle masum insanlara verdikleri zararları hatırlatmaktadır. Bu bir uyarıdır ayrıca. (Benim yorumum: ‘Bokunu çıkardınız, abartmayın’ demektedir.)

      Bu yazıdan ortaya çıkarabileceğimiz ikinci sonuç ise şudur: Kamuoyunda oluşan tepkilere yönelik bir manevradır bu yazı. Yani cemaat üyelerinin uygulamalarına yönelik bir uyarı değildir. Sadece kamuoyu nezdinde ‘Bakın biz Haktan yanayız, batıllıktan değil’ denilmektedir. Bu ‘Takiyye’, cemaat içerisinde halen temiz duygular taşıyan ciddi bir kesimi de rahatlatmaya yöneliktir…

      F. Gülen’in verdiği şu örneğe dikkat edelim:
      -Mesela bir fert ortaya çıkıp diyebilir ki, “Ben insanları huzura kavuşturacak, onları rahata erdirecek bir hayat telakkisi, bir dünya görüşü projesine sahip bulunuyorum. Öyle ki, bu proje uygulandığı takdirde insanlar ütopyaların da ötesinde hep huzur soluklayacak, huzurla yatıp, huzurla kalkacaklardır.” Ancak bu şahsa göre, bu dünya görüşünün tesisi için insanların onda birinin bu uğurda heder edilmesine ihtiyaç vardır. Şimdi burada kurgulanan, hayali kurulan sistem teorik planda hakikaten güzel olabilir ve bu proje sahibi gerçekten samimi bir insan da olabilir; ancak böyle bir projeyi hayata geçirme adına kullanılacak vesilelerin yine hak vesileler olması zaruridir. Hak aranıp onun bulunması ve hakla o hedefe doğru yürünmesi elzem bir husustur. Yoksa hedeflenen böyle bir hülyaya insanları heder etme gibi bâtıl bir vesileyle yüründüğü zaman, Allah (celle celaluhu) o işi hezimetle sonuçlandırır ve asla neticeye ulaştırmaz.-

      Ben şahsen F. Gülen’in bu sözlerinin hiçbirine inanmıyorum. İçerik olarak doğru olabilir. Ama söyleyenin samimiyeti yoktur. Çünkü cemaatinin yayın organı Zaman ve Samanyolu TV gibi mecralarda iftira ve yalan haberler kullanılarak insanlar mağdur edilmektedir. Hem de yıllardır!… F. Gülen bunun farkına yeni mi varmıştır?

      Hayır!

      Bilakis eminim ki tüm bu yayınları desteklemektedir. Bu nedenle bu yazısını iyi analiz etmek gerek…

      Cevapla

  12. osman yuksel Says:

    Bazi arkadaslar biraz sacmalamis.Yok soner yalcin irkciymis.ya adam takir taki adamlarin olduruldugu zaman aydinlikda,iki bine dogruda calisdi.jitemden kimse soz etmezken o yaziyordu.yesili o tanistirdi bu ulkeye.nerdeydi bugun cesur gazeteceleri.cem erseverin anilarini unuttunuzmu?
    soner yalcin irkciymis,adamin anne tarafi tercanli,babasi horasanli.adam diyorki ben self determination a inaniyorum.ne istir bu?dun pkk liydi bugun irkcimi oldu?
    soner irkci,genc cocuk barislardalmi irkci,siz bu adamlarin gecmisini bilmeden salliyorsunuz.
    adamlar her gun medyalarinda alevilere atiyorlar,hedef gosteriyor,sivasi yapanlari,tecavuzu savunuyorlar,abuk sapuk istatistikler veriyorlar,devletin en ustu benzer davranislarda,ama odatv irkcilik ,dusmanlik yapiyormus,tekzip yaptirin,tazminat davasi acin?hapise atilirmi insan?
    ergenokon davasinin polisleri,hakimleri,savcilari haberini yapti?tik ciktimi,baska cesareti olan yayinlayabildimi?
    son kasetlerde dupeduz polisin videolari youtube koymasi itiraf edildi,baska medya konusabildimi?hayir.
    yandaslar nededi,sozde serfli turk generali kizini bir yahudiye verdi,medyadan yine tik cikmadi.
    kandirin kendinizi.
    irkci adammis ondan zaza kemal kilicdaroglunu destekliyor.

    Cevapla

  13. fmerakli Says:

    Altan Alpay Gulen’in yazisini gundeme getirmis, ben de Umur Talu’nun Balyoz davasi uzerine yazdigi, ancak “Yazı sırf muhataplarına değil, hepimize dairdir” cumlesi ile basladigi yazisini ekleyeyim…

    ————————–

    Dün, bugün, yarın – Umur Talu

    Yazı sırf muhataplarına değil, hepimize dairdir.
    ***
    SENE 2011:
    E. Org. Çetin Doğan tutuklanırken açıklama yaptı. İddialarında ciddi noktalar var: “Delil ekme, düzmece delil” konuları. Burada bunlar hiç olmadı değil. Şunları da söyledi:
    . Haksızlığa uğrayan sendikalıya, sendikasının el uzattığını görmekteyiz. TSK’dan da bilirkişi raporlarını bekliyoruz.
    . Tarih, iktidarların hedefi uğruna nice kişi ve grupların düzmece belgelerle yargılandığına şahit.
    . Adaletin ayaklar altına alındığı, insanların korku ile sindirildiği, özgür basının büyük ölçüde susturulduğu durumlarda gerçek suçlu ve zorbaların yüceltilmesi, toplumların yanıltılması doğal.
    . Bugün saygı ve rahmetle anılanlar ise dünün düzmece davalarının sanık ve mahkumları.
    SENE 1971:
    E. Jnd. Pilot Binbaşı Erol Soysever yazsın:
    . 12 Mart dönemi baş işkencecisi Org. Faik Türün emrinde Kurmay Yüzbaşı olarak görev yapan Doğan, Türün’ün cenazesindeki (Şubat 2003) konuşmasında, (iddialara göre, Balyoz dönemi. 1. Ordu Komutanı iken), ‘Türün’ün çok insancıl kişiliği olduğunu, işkenceleri bilmediğini’ söylemişti.
    . İstanbul’da bir sıkıyönetim mahkemesi Ankara’da Deniz Gezmiş ve arkadaşlarına uygulanan maddeyi sanıklara uygulamamıştı. Çok kızan Türün, mahkemeyi lağvedip üyelerini başka görevlere atamıştı.
    . Doğan bugün sızlandığı mahkeme tutumunu eleştirirken, 12 Mart’ta Türün’ün yaptığı hukuksuzluklara neden ses çıkarmadı? İşkenceden geçirilmiş, öldürülmüş gençler ve aydınlar için üzülmüş müydü? Yoksa komutanı gibi o da devrimcileri vatan haini mi görüyordu?
    . Demokrasi ve hukuk şimdi mi akıllara geldi?
    (“Tarih”i, 12 Mart’ı, dava ve infazlarını, “zorbalar”ını, “sendikalar”ın başına geleni, 15-16 Haziran’ı bilmeyenler bir zahmet araştıracak; unutan da hatırlayacak)
    ***
    SENE 2011:
    Haberler: Balyoz tutuklamalarında general ve subay eşleri, ‘Susma, sustukça sıra sana gelecek’ sloganları atarak hukuk ve adalet istediler.
    SENE 1970:
    Haberler: Astsubaylar aleyhine uygulamalara karşı, iş yavaşlatma dışında, çok sayıda ilde astsubay eş ve çocukları gösteri yaptı; polis müdahale etti. Bir general “Astsubaylar, karılarının arkasına saklanan Mao askerleri gibi” dedi. Pasif direniş yapan 73 uçak makinisti astsubay, rütbe tenziliyle diğer kuvvetlere gönderildi.
    SENE 1975:
    Haberler: Sivil giysili astsubaylar ile eşleri eylem yaptı. Diyarbakır’da öğretmen eşi eylem organize eden astsubayı, Korgeneral, “Eşine baskı yap. Erkek değil misin. Atın şu kılıbığı içeri” diyerek hapsettirdi.
    SENE 2011:
    Emekli Astsubay Erhan Bey diyor ki: “Alt kademe insanlarla aynı kapıdan orduevine bile girmek istemeyen hanımefendiler, eşlerimiz acılarla ağlarken neredeydi? Biz haksız yere, amirlerin iki dudağı arası hapis yatarken, evde çocuklarımız ağlarken, nerede? İnsanların acısı üzerine böyle konuşmak beni çok rahatsız ediyor; ama haksız yere öyle çok cezalandırıldım ki! Bizim acılarımızda Genelkurmay başkanları ailelerimizle mi, başbakanlarla mı görüştü?”
    ***
    SENE 2011:
    Haberler: Yolsuzluktan 2 yıl 6 ay’a mahkum olan, mallarına el konan, bir yıl yatan, rütbe ve emeklilik iptaliyle (ceza diye) “er” yapılan eski Deniz Kuvvetleri Komutanı İlhami Erdil’e Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden müjde:
    AİHM, “Türkiye’yi şikayet eden ilk komutan” Erdil’in başvurusunu incelemeye aldı. Erdil’in gerekçesi şöyle:
    “Askeri mahkemeler, AİHM içtihadına göre, adil yargılama yapamaz!”
    (Erdil cezaevindeyken, E. Özkök’e beyanına göre, “3 eski bakan, 4 orgeneral, 24 general ziyaretine gelmiş”, çıkınca, rütbesi er olmasına rağmen, paşa masalarında yerini almıştı.)
    HER SENE:
    Çok sayıda sivil de mahkum etmiş Askeri Mahkemeler’de sayısız asker mahkum oldu. YAŞ’ta, mahkumiyeti bile olmayanlar yargısız atıldı. Askeri okullardan ayrılmak zorunda kalan (bırakılan) yoksul aile çocuklarına anormal, haksız tazminatlar bindirildi.
    Erdil, komutanlıkları süresince, diğer komutanlar gibi, “Adil yargılama”yı aklına getirmedi. O gün de bugün de çok sayıda “alttaki asker”, Askeri Yargı bir yana, bir subayın keyfi kararıyla haftalarca hapis yatabiliyor.
    AİHM, ‘Bu yargısız infaz, insan haklarına aykırı’ diye karar verdiği halde, ne hükümet, ne Genelkurmay bu hükme uyuyor.
    Sonra?..
    ***
    Bugünün adaletsizlik meyvelerini görünce, dünün adaletsizlik, haksızlık tohumlarını hatırlayınız. Hele siz de ekmişseniz.
    Dün, bir gün, hepimiz için yarın olabilir! Bugün de öyle!
    Habertürk / 17.02.11

    Cevapla

    • Altan Alpay Says:

      Cok guzel bir yazi, Umur Talu genelde sirazeyi asker aleyhine kacirsa dahi hala entellektuel namusa sahip liberallerden bir tanesi..

      Nitekim (!) 12 Eylul darbesinde askeriyenin solcular ve kurtler uzerinde yarattigi travmanin yine baska bir 12 Eylul’de AKP saflarinda oya tahvil edilmesi gibi.

      Acikcasi AKP’nin referandumda 12 Eylul travmasini kullanmasi nereden bakarsaniz bakin buyuk bir propaganda basarisidir.

      Turkiye gibi insanlarin birbirlerine karsi bolca kuyruk acilari olan bir ulkede gecmisten gelen intikam duygusu saflarin netlesmesini onluyor, ustelik manipulasyona acik bir ortam yaratiyor..

      Ornek, sabah aksam yahudilere kufur eden islamcilarin, soner yalcin’in tutuklanmasini yahudi dusmanligi uzerinden ‘justify’ etmeye calismalari gibi..

      Cevapla

  14. acracia Says:

    Fmerakli:

    Cevabi buraya cekiyorum cunku cok kalabalik yukarisi:

    Ben sizin ne demek istediginizi anliyorum. Bu sozunu ettiginiz gibi bir kutuplasma mevcut bir cok kisinin zihninde. Ben buna bir cok Turkiyeli akademisyeni de katiyorum (bu da bu, sirf Turkiye’de oldugu icin degil, konumuz Turkiye oldugu icin, yoksa cok var boyle yaklasimlar): bazi keskin kategorilerle baktiklari icin, ogrendikleri sosyal/siyasi teorilerin kategorilerini zorlayip onlari yerel dinamik uzerinden yeniden tanimlamak yerine, onlari sablon olarak kullanip Turkiye’ye baktiklari icin onlarin da siyah-beyaz bir tablodan oteye gidemediklerini, icinde bulunduklari “entellektuel” konumundan fazlasiyla rahat olduklarini goruyorum. Bunu not duseyim, cunku cuvaldizi once kendimize batirmak isterim. Bildiginiz gibi akademisyenden akademisyene de fark var.

    Dolayisiyla bunun tartisma yeri burasi olmasa da su kadarini soyleyeyim: bugunku demokrasi denen o kavramin icinin bu kadar antimilitarizme indirgemede bir cok akademisyenin, “entellektuel” denen o kesimin cok rolu var. Tabii bunun bir sebebi de bazilarinin son 50 yilin icerisinde cesitli sekillerde kendilerinin de askeri mudahalelere maruz, hedef kalmalari (ki gecenlerde sormustunuz niye askeri mudahale kullandiniz yakin zamanda gecen bir sey icin diye, ben askeri savcinin yargiya mudahalesini de buna katiyorum). Neyse bunu gecelim. Yeri burasi degil. Ama akademisyenleri de katin kutuplastirici o tabloya. Ben gecen gun karismadim ama Bulent Bey’le sizin tartismanizda, O’nun yaklasimini sizinkinden daha nuansli buldum. Her konuda oyle midir, bilemem, ama o akademisyenleri de iceren bir tartismaydi ve kendisine katiliyorum. Biz akademisyenlerin de cikip ben sunu yaparim, bunu yaparim diye kendilerini otorite ilan etmemizi de hic hos karsilamiyorum. Hele bunlari gazete kosesinden yaptigimizda, en azindan baska akademisyenlerin cikip fikir bazinda onlari daha da nuansli dusunmeye itecek sorular sormasini, son derece uretken bir munakasaya girmesini beklerken, onun yerine tartisma daha baska bir kutba donuyor: yok endiseli modern, yok su, yok bu. Bunlari asamiyor, fikirlerin nuansina giremiyoruz bir turlu. Ben mesela atiyorum (gecen gun sozunu ettiginiz icin soyluyorum) Baskin Oran’in bu konuda cok onemli oldugunu, insan haklari raporu gibi onemli adimlar attigini dusunurum, ancak bunun otesinde daha nuansli olmasini da isterim; zira hem Bulent Bey’in de dedigi gibi dinamikler soz konusu yani kendisi de goruslerini bazen bana gore cok problemli usluplarla soyluyor, hem de arkasindan gelenler onun soylemini daha da iyilestirici sorular sorup, kiyasiya elestirip daha da iyilestirmek yerine, guru mantalitesiyle hareket ederler yazdiklari cizdiklerinde. Bundan da Baskin Oran sudur demeye calistigimi dusunmeyin, ismi X de olabilirdi. Konu zaten o sahis degil, sadece O’nun uzerinden daha genel bir dinamige isaret etmek istedim. Konu gecen gun O’ndan acildigi icin simdi bu ornegi verdim. Yoksa amacim kimseyi zan altinda birakmak degil. Ama ne demek istedigimi siz anlamissinizdir; bu bizim coplugumuzdur, ben de cok iyi bilirim, oyle zannederim ki siz de.

    O yuzden yazinizda isaret ettiginiz gibi sirf o disaridaki “naif halk” degil bu kutuplari yasayan. Buna akademisyenler, entellektueller de dahil; biz o halkin ustunde degiliz, sadece sorunlari farkli boyutlarda yasiyoruz. Hatta belki yazip cizdiklerizle bu kutuplari elestirdigimizi dusunsek de bazen derinlestirebiliyoruz sorunlu homojenlestirici soylemleri. Bunu ozellikle not etmek istedim. Bunu da size karsi degil asla, sakin yanlis anlamayin, ama hepimizin icerisinde bulundugu bu camiaya istinaden soylemek isterim. Cunku bence biz de bunlarin icindeyiz, biz de bunlardan isteyebilecegimiz kadar bagimsiz miyiz emin degilim. Bunu dedigim gibi, rica ederim yanlis anlamayin. Bizim meslege ve dinamiklerimize bakarak profesyonel acidan bir ozelestiri olarak alin. Bunu bir suredir dusunuyordum aslinda.

    Ne yazik ki ben de muzdaribim bundan bazen, dikkat etsem de istemesem de oluyor, bu sebeple burada sirf bir ses, acracia olmaktan memnunum. Kendimi vitrinle donatmadan insanlar sirf sesime soylediklerimin icerigine baksin istiyorum. Bu da sizin yukarida dile getirdiginiz gibi bir yaklasimi degil,
    tam tersine soylenenin icerigine bakin, soyleyene degil anlami iceriyor ki zaten benim yazdiklarim bu felsefeyi guzelce yansitiyor sanirim. Kendi sesime ek otoriteler katmaya calismasam (sudur budur ben bilirim, otoriteyimdir, sunu yaptim bunu bilirim gibilerinden) da bazen istemeden uslubum bile kayiyor. Her neyse, bu konu ayri. Ama hos baktigim, gordugum bir sey degil. Ancak, tabii bu tamamen de bizi ayni noktaya getiriyor:
    soyleyenin kimligi, vitrini onemli mi?

    Simdi de soylediginize istinaden asagida cevap veriyorum:

    _____________________________________________________________________________________________________________
    Ben de surasindan ele alayim, her disiplinin soylem analizini kullanis seklinde nuanslar vardir, (bu konuda calismis oldugunuz icin sizi tebrik ederim, cok onemli bir konu zira) ancak size kesinlikle katilmadigim noktalar:

    1) Son paragrafiniza istinaden: Genel Kurmay’in veya bir BDP’linin faili mechuller bulunmalidir demeleri (boyle bir seyi ikisi de ayni anda cikip soyleseler harika bir dunya olurdu) elbette bu ifadeyi kimin soylediginin onemli oldugu bir ornek.

    Hem BDP hem Genel Kurmay resmi makamlar, arkalarinda bir kurum var, bu bir.
    Biri secilmis ve dolayisiyla belirli bir halk grubunu, digeri de bir meslek grubunu temsil eder, bu iki.
    Ikisinin de soylediginin hukuki ve kamusal yaptirimi olabilir (bunu tabii farazi olarak soyluyorum, simdi cikip GK yaptirim mi uygulasin diye carpitip ustume atlamasin rica ederim kimse), bu da uc.

    Ancak bundaki sorunlar: her iki kurum adina birilerinin bunu soylemesi demek, temsil ettikleri dusunulen gruplarin homojen olduklari, o gruplarin oldugu gibi temsil edildiklerini gostermez. Iste zaten antimilitarizm derken de, sivil derken de sorun bu homojenlestirmekten cikiyor, kimin neyi ne adina soyledigine bakarak. Oysa eminim bir cok kisinin karsi ciktigi seyler olacaktir iceriden, bu kurum ve temsil ettikleri dusunulen guruh arasindan. Bu da ayri.

    2) Bir kurumun ne soyledigi ile bir bireyin ne soylediginin cirimi bir degildir. Birinde kurumsalliktan gelen imalar, isgal edilen konumlar soz konusu. Ama diyelim bir milletvekili soylerse farkli, Hrant Dink’in oglu ayni seyi soylerse farkli. Bu da yine hem siyasi/hukuki otoriteye yakinlik uzaklik sorunu, hem de herhangi bir davaya yakinlik/uzaklik sorunu. Bu da ayni sizin dediginiz gibi kimin ne soylediginin on plana ciktigi konu.

    Bu noktada da zaten demisim ki asagida, haliyle, bu blogu yazanlar Cetin Dogan’in kizi ve damadi, bunu gizlemiyorlar. Buraya kadar tamam.

    Sorun bundan sonra basliyor:

    3) Kimin ne soyledigi uzerinden degil soyleyen kisi uzerinden soylem uretmek: Ayni seyi atiyorum, Oral Calislar soyleyince tamam. Blog yazarlari soyleyince degil, gibi mesela. Bu da boyle birebir oldugu icin soylemiyorum. Ama bu dinamigin olmadigini soyleyemezsiniz. Bundan dolayi da zaten herhangi bir konuda herhangi bir grubun daha “saygin” buldugu bir isim on plana cikinca, icerikten ziyade o soyleyen kisinin soylenene bir otorite (ki gecenlerde siz Cuneyt Ozdemir’i Basin Konseyi’yle ayni sepete koyamam taniyorum, duzgun adamdir dediniz, mesela) veya itibarsizlastirma araci olarak bakilabiliyor.

    Sorunlar:
    – O zaman da o soylenen seyin icerigi hakli bir sey ifade etse de saldiriliyor.
    – Bir kutuplasma mantalitesi daha da derinlestiriliyor; kimin soyledigi ve hangi kutupta durduguna gore konuslaniliyor. (ki parantez acayim, kendisine liberal diyen bir kesim–ki bunu da bu kelimenin artik ne anlama geldigini bilmedigim icin soyluyorum–basinda bunun son yillarda cok guzel orneklerini sergilediler. Hele ki AKP’nin her hukuksuzlugunda susup, olay heykel ve Ahmet Altan ile icki konusunda patlak verince, ben ne yalan soyleyeyim hem guldum hem agzimda cirkin bir tat birakti. Ki bunu da vakti zamaninda AKP’yi desteklemis birisi olarak soyluyorum).
    – Konusan kisi hoslanilmayan kulvarda ise, sen sus senin konusmaya hic hakkin yok demeye getiriliyor.
    Bu da konusma sahasini kisitlamaktir.

    4) Ayrica blog yazarlarinin kim olduguna gelince, bu zaten sakli bir bilgi degil. Ama sorun su, yukarida da yazmisim, aynen alintiliyorum:

    “Zaten daha once de sunun cocugu damadi oldugunuz icin konusuyorsunuz demistiniz. Ben de demistim ki, onun uzerinden mesrulugunu sorgulayamazsiniz, kadin haklarindan bahsedenlerin cogu kadin, escinsel haklarindan bahsedenlerin cogu escinsel, turban meselesi soz konusu oldugunda olusturulan platformlarin cogunlugunda dindarlardi. Kimse de neden sirf kadin oldugun, inancli oldugun, escinsel oldugun icin haklarini savunmaya calisiyorsun demedi. Dememeli de. Ama siz her firsatta buraya bu imayi (Cetin Dogan’in kizi ve damadisiniz, hic konusmayin imasiyla) tasiyorsunuz.”

    Iste bu, bir “iceriden” biri olarak konusmak unsuru, yani *kimin* konustugu vurgusu, baska, bunun donup dolasip bir suclama olarak yapilarak konusmaya hakkiniz yok once kendinize bakin demek baska. Sorun da nedir?

    – Bir kere yukarida da yazmisim: “andiclamak, bir kisinin durdugu pozisyonu, durusunu begenmediginiz icin etiketlemekse sayet, bunu da alip o kisiyi cesitli sekillerde susturmaya calismaksa, sizin burada her firsatta blog yazarlarina yaptiginiz nedir?” Yani kisi, bir seyi elestiriyorsa, aynisini yapmamali.

    – Konusma sahasi tanimamak.

    – Tacizkar bir sekilde, Cetin Dogan’in “butun yaptiklarinin” (herkesin kafasinda baska seyler oldugu icin tirnak icine aldim) hesabini verin, versene, versenize, veremiyorsunuz iste, zaten utanc duymalisiniz, vs
    demek.

    – Tuzu kuru bir sekilde, OdaTV’ye katilmam ama ifade hakkini sonuna kadar savunurum cumlesini soylemek kolay. Sahsilestirerek blog yazarlarina konusma ve ifade sahasi tanimamak, her soyleneni icerigine bakmaksizin ignelemek, satir aralarinda kabahatler bulup zafer cigliklariyla “iste busunuz” tarzi yorumlar yazmak (ki her soylediklerine de katilmayabiliriz, bunun ornekleri defalarca oldu) de o ifade hakkini savunma kisminin, uygulama asamasinda bir cok kisinin icten olmadigini gosterir. Bu da anlasilabilir bir dinamik, ancak yine sorun su:

    bu, davayla ilgili delilleri, sorunlari, blog yazarlarini itibatsizlastirmak uzerinden curutmeye calismaktir. Bu, bir.
    Prensip olarak konusma sahalarini kisitlamaya calismaktir.
    Baska sorunlari da yukarida anlattim zaten.

    Bu durumda buraya benim gibi bu dava uzerinden daha genel bir endiseyi paylasan, demokratik acidan kotu karneler cikan su ortamdan hosnutsuz birisi icin, her seyi blog yazarlari uzerinden okumak da cok anlamli degil. Ben bu sebeple buna takilip duranlarin genel resmi kacirdiklarini dusunuyorum. Bakin daha once basinla ilgili kisimda siz bir ikiyuzlulukten bahsettiniz, ki katiliyorum o soylediklerinizin buyuk kismina, konustuk zaten, ama OdaTV olayi cok daha buyuk bir resimde kaygi verici bir durum sergiliyor, asagidaki Can Dundar yazisina bir bakin, anlayacaksiniz, ama biz hala asker-sivil, gecmis otoritelerle ugrasip duruyoruz. Sanirim bu durumda sunu soyleyecegim: kusura bakmayin, blog yazarlarinin kim oldugu benim onceligim degil su asamada.
    Turkiye demokrasi acisindan bir esikte, bunu iyi degerlendirmek lazim, bunu da komplo teorileriyle soylemiyorum, ortada cok rahatsizlik verici bir tablo, en basta basin oldugu icin soyluyorum.

    Son bir ek daha: burada 28 Subat’ta olanlari ben blog yazarlari savunurken gormedim. Buna ragmen butun
    dikkatin buna toplanmasinin da asil bu dava baglaminda onumuzde uzayip giden baska ve cok daha guncel bir dinamige odaklanamamak olarak goruyorum.

    Yani anlayacaginiz, *kim*in konustugu onemli olsa da o da homojen bir onem teskil etmiyor. Ve su anda kim, Soner Yalcin mi, su mu bu mu, diyecegime, neler oluyor demeyi ben daha onemli buluyorum. Oburu gecmisle hesaplasmaya calismak olabilir. Ama onun da yeri burasi mi emin degilim.

    Can Dundar’in yazisina link veremiyorum yine, noktalari silsem de cikmiyor. 17.2.2011 yazisi “Odalarda isiksiz”

    Cevapla

  15. acracia Says:

    Can Dundar’in yazisi, 17 degil 16 Subatmis:

    “Odalarda ışıksız…

    16 Şubat 2011

    Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Nerde bu Ergenekon? Gidip üye olacağım” çıkışını yanlış buluyorum.
    Davada yaşanan hukuksuzluklara karşı çıkmak, masumun hakkını savunmak ayrı şey; örgütü yok saymak ayrı…
    Sayın Kılıçdaroğlu’na daha 1997’de yazdığımız “Ergenekon” (İmge Y.) kitabını tavsiye edebilirim. Orada ilk ipuçları verilen çeteye üye olmak isteyeceğini sanmıyorum.
    Her eylemi Ergenekon’a yıkmak, her muhalifi Ergenekoncu saymak ne kadar yanlışsa, bu örgütü yok saymak, hafife almak da o kadar yanlış…
    İkisi de gerçeği sulandırıyor.
    * * *
    Odatv’ye de CHP lideri gibi kefil olamayacağım.
    Daha geçen ay, onlarca tanık önünde yaşadığım bir sahneyi “Yok artık” dedirten bir çarpıtmayla yayınladılar. Yalanladığım halde “Doğruladı” diye yazdılar. Tanıkların açıklamasını görmezden geldiler. Haberi inatla düzeltmediler.
    Soner’le yaşıtız. Tanışırız. Daha önce de haksız yere yazdığı, yazdırdığı yazılarda kulağını çınlatmışımdır. Ama köşemi kişisel polemiklerde kullanmam; daha önce olduğu gibi bu son hadiseyi de yazmadım; dava da açmadım.
    Odatv’yi aradım ve “Soner’e selam söyleyin. Gün gelir yapmadığınız bir şeyle suçlanırsanız, tepkimi daha iyi anlarsınız” dedim.
    Bunu söylediğim kişi, şu anda Soner’le birlikte içerde…
    * * *
    Neden yazdım bunu?
    Buna rağmen Odatv’yi ve Soner Yalçın’ı savunacağım da ondan…
    Çünkü gün, kişisel hesaplaşma günü değil; onu sonra aramızda yaparız.
    Gün, sınırları daraltıla daraltıla yok olma aşamasına gelen basın özgürlüğünü, ifade hakkını savunma günü…
    Gün, hoşa gitmeyen muhalif seslerin ”Balyoz” adlı bir “torba dava”ya tıkıştırılıp ağzının büzülmesine karşı çıkma günü…
    Gün, “O da bana şunu yapmıştı”yı bir kenara bırakıp dayanışma günü…
    Henüz Soner’e yönelik suçlamaları bilmiyoruz; ama baskından hemen önce yayınladıkları görüntüleri izledim. Balyoz’da kanıt sayılan “ele geçirilen silahlar”la ilgili soru işaretleri doğuracak görüntüler…
    Çifte standartlar ortada:
    Polisin baskınlarda ele geçirdiği görüntüleri, hem de “halkı kin ve nefrete alenen teşvik ederek” yayınlayan sitelere servis yapılırken, Odatv’deki hoşa gitmeyen görüntüler soruşturuluyor.
    Sadece savcılığın elinde bulunan gizli belgeleri basan bazı gazeteciler alkışlanır, bazısı tutuksuz yargılanırken, Soner Yalçın gözaltına alınıyor.
    Hizbullah davasından “yanlışlıkla” salıverilenler takip edilmezken gazetecilerin telefonları dinleniyor.
    Hizbullah sanıklarıyla ilişkide olanlar savunulurken, Balyoz sanıklarıyla görüşenler suçlanıyor.
    “Deniz Feneri” sanıkları tutuksuz yargılanırken, “Balyoz”cular tutuklanıyor.
    * * *
    Tam da bu ortamda, Başbakan’a mahkeme kararı olmaksızın “TV yayını durdurma” yetkisi veren RTÜK düzenlemesi yenileniyor.
    Uyaralım:
    Yıllarca bu ülkede “Süngüyle iktidar olunur, ama üzerine oturulmaz” cümlesini hatırlattık. Haklı çıktık.
    Cümle, “Baskıyla…” diye başlarsa da sonuç aynıdır.”

    Link vermeyi deniyorum yine (nokta yerine bosluklarla):

    http://www milliyet com tr/odalarda-isiksiz-/can-dundar/guncel/yazardetayarsiv/17.02.2011/1353168/default.htm

    Cevapla

    • Faiq Yəhyayev Says:

      28 şubattaki basın özgürlüğünün kısıtlanmasına da böyle karşı olmuş muydunuz? Olduysanız ortaya koyabileceğiniz somut örnek var mı? 28 şubatla ilgili, uzmanlık alanınızın dışında, WSJ de yazı yazdınız mı?

      Bu arada size iyi haber GKB babanızı ziyaret etmiş. İnsani anlamda güzel bir şey.

      Eğer bu davadaki objetif hukuka aykırıkları eleştiriyorsanız, bunu GKB nin bu ziyaretinin kabul edilebilir olmadığı hakkında bir başlık açın ve babasını savunan kız ve damat durumundan Türkiye’nin demokrasi ve hukuk aşkıyla tutuşan kahramanları olmaya terfi edin. 28 şubatta kaçırdığınız fırsatı şimdi yakalayın. Bana imkansız gibi geliyor. Yani aslında sizin de, davaya sizin gibi bakanların da önünde fırsat çok. Ama büyük resmi göremedikleri için “siper savunmasına” devam… “Belgelerin tarihleri tutmuyooo!” kolay gelsin….

      Cevapla

  16. drunkenknight Says:

    _Zir Vadisindeki gömüldüğü iddia edilen mühimmatın video görüntülerinde binbaşıyla başçavuş arasında geçen konuşmada binbaşı, şu minvalde birşeyler söylemişti: ‘Ne bulacaklarını biliyor bunlar…’ bu cümle kafama takılmıştı o görüntüleri izlerken ve dinlerken…
    _“Arkadaşlar, digital korsanlık yoluyla üretilmiş bir delil nedeniyle tutuklandılar. 28 Kasım 2010’da ofisimizdeki bilgisayara spam yani virüslü bir dosya gönderiliyor. Bir saniye tarıyor ve siliniyor. Dosya bilgisayarımızda kalıyor. 30 sayfalık bir ‘Ergenekon’la ilgili bir dosya. ”’Arkadaşlar bu dökümanın çıktısı mahkemeye verilerek tutuklandılar.”’

    Savcılığın ve nöbetçi mahkemenin bu olayı dikkate almadığını savunan Yurdakul sözlerine şöyle devam etti:
    “Savcılık bunun ne şekilde bizim bilgisayarımıza girdiğinin izahını vermiyor…..” ve yine Yurdakul ne diyor odatv çalışanlarının 2009’dan beri telefonla teknik takip altında olduklarını. Zir Vadisindeki konuşmayla beraber düşünüldüğünde ‘Ne Bulacaklarını biliyor bunlar…’ ifadesi daha da kuvvetleniyor zihnimde…

    Cevapla

  17. fmerakli Says:

    Acracia,

    Kutuplasmanin sadece naif halk boyutunda olmadigini, genelde enetelektueller, ozelde akademisyenler arasinda da oldugunu soylemissiniz ki buna katilmamak mumkun degil. Hatta benim akademik kariyerimi yurtdisinda surdurme karari almamda bu kutuplasma ile beslenen demeyeyim ama sekillenen calisma ortamindan duydugum rahatsizlik da rol oynamisti – tek faktor budur demiyorum, yanlis anlasilmasin.

    Yukaridaki analizinizin geneline bir itirazim olmamakla birlikte, direkt benim ifadeleime iliskin getirdiginiz yorumlara itirazim olacak…

    Dogan Ve Rodrik’in Cetin Dogan’in kizi ve damadi olmalarini “hic konusmayin imasi” ile vurguladigimi ifade etmissiniz. Ben boyle bir sey yaptigimi asla dusunmuyorum, kendilerini liberal olarak tanimlayan Dogan ve Rodrik bu blogta yazdiklari ve liberal anlayisla hayli ters dustugune inandigim kimi noktalari elestirmisligim var, hatta merttalay’a getirdiginiz elestirinin bir benzerini bana da getirebilirsiniz ki Dogan Pasa’nin 28 Subat’taki rolu ile iliskili yazdigim yorumlar var. Ama tek bir yorumumda bile siz hic konusmayin imasi oldugunu dusunmuyorum, konusurken olaylarin tek bir yonune bakmayin, madalyonun diger tarafini gozardi etmeyin anlamia gelecek seyler yazmisimdir, ama susun imasini kabul etmiyorum. Zaten boyle bir sey soylemeye hem hakkim yok, hem haddim degil.

    Yine demissiniz ki

    “andiclamak, bir kisinin durdugu pozisyonu, durusunu begenmediginiz icin etiketlemekse sayet, bunu da alip o kisiyi cesitli sekillerde susturmaya calismaksa, sizin burada her firsatta blog yazarlarina yaptiginiz nedir?”

    Yine asla kabul etmedigim bir ifade. Birincisi, yukarida ifade ettigim gibi, Dogan ve Rodrik’i susturmaya calismak ifadesi. Ben kimim ki onlari susturacagim, nasil susturacagim, dahasi neden susturacagim.

    Benim bu blogta yazdiklarimi andiclamak ile esdeger tutmanizi da siddetle reddediyorum. Bu ifadenizi cok yaralayici buldugumu da soylemek durumundayim. Bu ifadeniz eger bir sur-u lisan degilse, belagatin sehveti ile uzerinde cok dusunmeden yazilmis bir ifade degilse sizden ricam asagidaki hususlari netlestirmeniz:

    – ben bu blogta hangi yorumum ile yalan soyleyerek, olmayan bir seyi varmis gibi gostererek Dogan ve Rodrik’i etiketledim? bunu yaparken onlara hangi etiketi yapistirdim?

    – onlari tam olarak hangi sekillerde susturmaya calistim?

    Yukaridakileri her firsatta yapmis oldugumu ifade ettiginize gore ornek bulmakta sikinti cekmeyeceginizi dusunuyorum.

    Ifadelerinizin devaminda yazdiklariniz aslinda ne tur bir zihinsel arkaplan ile yukaridaki ifadeyi yazdiginiz konusunda ipucu veriyor:

    “bu, davayla ilgili delilleri, sorunlari, blog yazarlarini itibatsizlastirmak uzerinden curutmeye calismaktir. Bu, bir.
    Prensip olarak konusma sahalarini kisitlamaya calismaktir.”

    Asla katilmiyorum, Dogan ve Rodrik’in iddianamede tespit ettikleri kimi sorunlari dile getirmeleri normal gorup (ki gercekkten normel bir sey bu), onlarin ortaya koyduklari argumanlardaki kimi sorunlari dile getirmeyi anormal karsilamayi anormal bir sey olarak gormenin arkasinda yatan mantigi anlamakta zorlaniyorum. Bugune degin Dogan ve Rodrik’i itibarsizlastirmak gibi bir amac hic gutmedigim gibi, iddianame ile ilgili ortaya koyduklari ve benim aklima yatmayan kimi noktalari da kisiliklerini degil yazdiklarini hedef alarak elestirdim, bunun onlarca ornegi var… Bu Dogan ve Rodrik’in konusma sahalarini kisitlamaz. Ancak soyle bir etkisi olabilir: Dogan ve Rodrik iddianame ve ekleri ya da bilirkisi raporlari vs hakkindaki tutarsizliklar ile ilgili argumanlarini bu bloga eklerken daha dikkatli davranmalari gibi bir sonuc dogurabilir, zira bu blogta Dogan ve Rodrik’in yazdiklarini amentu gibi kabul etmeyen, onlarin ortaya koydugu argumanlari da sorgulayan birilerinin var oldugunu dusunerek yazacaklardir ki bence bunun konusma sahasini kisitlamakla bir ilgisi oldugunu soylemek bence mumkun degil… Iddianameye karsi takindiklari sorgucu tavrin, kendi yazdiklarina karsi da takinilacagini Dogan ve Rodrik bu blogu yorumlara acarken (ki bir sure blog yprumlara kapali idi) ongormus olmalilar…

    Neyse uzun lafin kisasi, ben bu blogta Dogan ve Rodrik’e yalanlar uzerine kurulu hic bir etiket yapistirmadim, bu blogta en cok etiket yapistirilan kisilerden biri de belki benim (f tipi, fetocu, libos, soros’un adami, asker dusmani vs), hal boyle iken uzuldugum sey, blogta birinin cikip benim Dogan ve Rodrik’e etiketler yapistirdigimi soylemesi degil, bunu sizin, yani bugune degin farkli goruslerde olsak da duzeyli bir tartisma surdurdugumuze inandigim birinin yapmasi oldu…

    Cevapla

    • acracia Says:

      Fmerakli:

      Sizi simdi daha iyi anliyorum. Ancak soyledigim size istinaden degil, genel olarak bu kimin konustugu ile ilgili yorum idi; bunu da ozellikle size istinaden soylemedim. Size istinaden soylediklerimi zaten belirttim acikca… Ama prensip olarak bazen belirli bir tur yaklasimin, aslinda cok yalin bir yapisal acidan bakildiginda, icerigini insan farkli gorse de, karsi ciktigimiz seylerden aslinda cok da farkli imalari olmayabilecegini, bunun da tehlikelerini isaret etmek istedim. Amacim kimseyi rencide etmek, itham etmek degil, bunu bugune kadar anladiginizi umuyorum. Ancak andiclama olayi o prensiple bakilinca, bazen hic dusunmeden yapilabilecek bir sey. Bunu da rica ediyorum, lutfen boyle gormeye calisin.

      Diger taraftan, sizin yazdiginiz yorumlardan bu tarz hesap sorucu (bu da anliyorum ki kimin konustugu konusuna verdiginiz onemden kaynaklaniyor, ama siz de benim neden uzak durdugumu anlamissinizdir simdi o kadar aciklama uzerine) imalar ciksa da, sizin oyle genel konustugumuz anlamda etiket yapistirdiginizi soylemedim. Oyle anlasildiysa ozur dilerim. Ancak bu isin gidebilecegi nokta bu olur da demek zorundayim, cunku benim baktigim yerden oyle gorunuyor. Bu da beni rahatsiz ediyor. Mantigini da aciklamaya calistim.

      Bakin yukarida birisi bana hitaben “babam”dan bahsetmis; goruyorsunuz ki burada kisi uzerinden gidince ortam karisiyor. Daha once de bana “self-hating Jew” diyen beni Dani Rodrik diye mimlemisti imalariyla. Simdi ben ne diyeyim? Insanlar isi kisisellestirmeden konusamayacaklar mi? Bakin cok genel bir rahatsizligim bu benim.

      Diger taraftan da sizin bazi analizlerinde cok cabuk sonuca atladiginizi, genellemeler yaptiginizi dusunerek bunlari dile getirdim. Sizin meraminizi da anliyor, saygi duyuyorum. Ancak bazen gosterdigimiz tepkiler, ortaya cok zorlayici tablolar koyuyor, bu konuda da benim elestirilerim devam ediyor. Yani birincisi bahsettigim daha genel bir sıkıntı, ikincisi de size istinaden dile getirdigim kisim etiketlediginizi degil, daha cok soylediginiz bazi seylerin dayandigi noktalarin, soylediginiz seylerin varabilecegi noktalar idi. Bu noktada da andiclama kismi on plana cikiyor, yalniz o aldigim alinti Merttalay’a soylenmisti. Onun da altini cizeyim; sanirim yeterince acik olmamis. Onu da bunun varabilecegi noktalari isaret etmek icin soylemistim.

      En nihayetinde, bu kadar uzerinde durarak “kimin konustugu” meselesine egilmemin sebebi, neden bunu sakincali buldugum, bazi noktalarda size katildigim, ama bunun varabilecegi noktalari da isaret etmenin onemine etik olarak inancimdi. Dilerim anlatabilmisimdir.

      Geri kalanini da biliyorsunuz. Artik laik-dinci, sivil-asker kutuplarini birakip bir toplumsal uzlasmadir gonlumun arzu ettigi. Bu dava yoluyla ortaya cikan manzara ise beni endiselendiren daha buyuk birkac resim birden oldugu, bunlara odaklanmak benim icin cok daha buyuk bir oncelik. Su ortamdan duydugum rahatsizlik, ilk sirada. Gerisini sonradan getirecegimizi dusunuyorum. Yukarida Can Dundar’i da o yuzden alintiladim. Bence de gun sapkamizi onumuze koyup dusunme gunudur.

      Selamlarimla.

      Cevapla

      • fmerakli Says:

        Acracia,

        Oncelikle benim blog yazarlarini daha onceki yorumlarimda etiketlemedigim noktasina aciklik getirdiginiz icin tesekkur ederim. Bir onceki yorumunuzda nerede genele dokundugunuz nerede benimle ilgili saptamalar yaptiginizi takip etmekte biraz zorlandim, o yuzden aciklama getirmenizi rica ettim, ki yukaridakine benzer bir aciklamayi bekliyordum, sorun yok!

        Soylenen ile birlikte soyleyeni ve soylenen seyin baglamini dikkate alarak yorum yaptiginiz zaman insanlari etiketleme riski vardir, bunda sizinle hemfikirim; ama ” bu isin gidebilecegi nokta bu olur” seklinde kurdugunuz neden-sonuc iliskisinin en azindan kendi adima o kadar duz bir sekilde isleyecegini dusunmuyorum. Zira etiketleme noktasina varan “yol” bence o kadar da kisa degil ve bundan kacinmak (yapmamis olmak icin degil, yanlis oldugunu bildigin icin) gerektigini dusunuyor ve bunu hep aklimin bir kosesinde tutuyorum.

        Onun disinda yazdiklarinizin coguyla mutabikiz…

        Cevapla

        • acracia Says:

          Elbette. Ancak bir neden-sonuc iliskisi kurmak baska, bir seyin anlamina, ima ettigi, isaret ettigi ve gidebilecegi noktalara dikkat cekmek baska. Onun anlamsal olarak isaret edebilecegi noktada da, birisini itham edip sorgulama duvarina cevirmeden once, onlarin da konusma sahasini kisitlayici manevralar yapmamak gerekir diye dusunuyorum.

          O sizin dediginiz yol cok kisa degil, zira o bir dogrudan neden sonuc iliskisi degil, ama cok da uzak da degil. Onu da zaten aciklamaya calistim.

          Cevapla

  18. Altan Alpay Says:

    Son bir bilgi:

    Virüsle koymuşlar

    Feza Yalçın, uzmanlar tarafından yapılan incelemede kendilerine bir rapor sunulduğunu ve 10 adet belgenin aynı saatte yerleştirildiği saptadıklarını söyledi. Yalçın, belgelerin ise virüs programı sayesinde hard diske yerleştirildiğini iddia etti: “Hard diski araştıran bilişim uzmanı bize bir rapor hazırladı. Rapora göre sabit disk’te “!Lost&Found”adlı silinmiş bir klasör bulundu. Bu klasör 28 Eylül 2010’da saat 11:54’te yaratılmış ve aynı anda silinmiş. Bu klasör uzmanlara göre otomatik olarak ve MCOS ya da Linux sistemi oluşturulmuş. Uzmanlar bu programın Windows XP sistemleri tarafından kesinlikle yaratılamayacağını söyledi. Ayrıca yine aynı klasör 20 Aralık 2010’da 09:46’ta yeniden yaratılmış ve tekrar silinmiş. Bu yüzden kullanıcının bu klasörlere erişimi mümkün değil. Bu klasörlerin ve içindeki dökümanların yaratılma ve silinme tarihleri aynı olduğundan, kullanıcının müdahale etme imkanı bulunmuyor. Uzmanlar klasör ve dosyaların yaratılma işleminin ancak ‘trojan’ vasıtasıyla izinsiz giriş usulüyle yapıldığını söyledi.”

    Cevapla

  19. Faiq Yəhyayev Says:

    Lost&found:

    Herhalde bu harddiskte daha önce linux yüklüydü, daha sonra XP yüklendi. linux lost&found klasörü orada kaldı.

    Millet dosya tarihlerine taktı ya… Dosyaların tarihi aynıysa kesin bir iş var. lost&found klasörü linuxun dosya kurtarma klasörü. Dosyalar bir anda kurtarılıyor ve bu klasöre atılıyor.

    Bazı bilgi kurtarma yazılımları da lost and found klasörü oluşturup kurtardığı bilgileri buraya atmış olabilir.

    Bir virüsün böyle bir klasör oluşturup içine de yasak yayın koyması hiç de mantıklı gelmiyor.

    Zaten Bilişim uzmanının söylediği ayrı bir saçmalık. Xp tarafından böyle bir dosyanın yaratılamıyacağını söylemiş. XPyi tutuklayan yok ki zaten! XP yapamazmış bir tek trojanlar yaparmış. blah blah blah.

    Bu yukarıdaki laflar hiç uzman görüşüne benzemiyor: ” Bu klasörlerin ve içindeki dökümanların yaratılma ve silinme tarihleri aynı olduğundan, kullanıcının müdahale etme imkanı bulunmuyor.”

    Ne demek şimdi bu? Bir bilgisayarda oluşturulma tarihi aynı olan dosyalar varsa kesin bir pislik var!

    Şimdi herkesi tırsıtayım biraz: Bilgisayarınızın kök dizine girin( C:\ ) orada mutlaka FOUND.000 isminde bir klasör vardır. Bilgisayar bir nedenle kilitlendi ise ve resetlemek zorunda kaldı iseniz mutlaka vardır. Görünmüyorsa, gizli dosyaları gösterme seçeneğini etkinleştirin. FOUND.000 klasörünün içindeki dosyaların hepsinin oluşturulma ve değiştirilme tarihi aynıdır. dakikası bile aynıdır genelde.

    Yani…
    Yani emniyet hepinizin peşinde. Geçmiş olsun.
    Sonere de geçmiş olsun çünkü arkadaşları çok becereksiz. Böyle arkadaş ve böyle bilişimci insanı hapislerde çürütür.

    Dünyada lost&found diye directory açan bir torjan olduğunu hiç sanmıyorum. Eğer emniyet yazdıysa böyle bir trojanı niye böyle bir şey yapsın? Niye Lostla foundla uğraşsın? “Cup” diye belgelerim klasörüne, sonerin en çok kullandığı klasörün içine gizli bir dosya olarak koyardı. Kimsenin ruhu duymazdı…
    Böyle bir dosyayı yerleştirmişler 4-5 aydır soteye yatıp bu günü beklemişler…

    Tribünlere oynamak diye buna denir! Zaten tribünlerde sahte delillere inanmak için can atan çok insan var.

    Cevapla

    • fmerakli Says:

      Faiq,

      Tesekkurler aciklama icin, soylediklerin bana mantikli geliyor, ama dedigin gibi bazi insanlarin agzindan cikani amentu belleyen bir kalabalik var gercekten de…

      Bu blogu duzenli takip eden bir baska bilisimci de Can Bey. Bir ikinci goz olarak, Can Bey’in yorumunuz hakkinda ne dusundugunu gercekten ogrenmek isterim…

      Cevapla

      • Can Acar Says:

        fmerakli,

        Sizi nasıl reddebilirim. Büyük ölcüde mantıklı bir analiz. Ancak, Faiq arkadaşımız bilirkişilere saldırmaya çalışırken birtakım önemli detayları da atlamış.

        Öncelikle kafa karışıklığını giderelim:

        Linux ve Windows farklı dosya sistemleri kullandıkları için önce “Linux veya MacOS X yüklenmiş bir bilgisayara sonra Windows yüklendiğinde Lost&Found klasörü kalma” gibi bir olasılık söz konusu değil. Ayrıca UNIX tabanlı sistemler dosya sistemi kurtarırken buldukları “bağlantısız” kalmış dosya parçalarını “lost+found” adlı bir klasörün altına kopyalarlar !Lost&Found vb. bir isim kullanmazlar.

        Konu ile ilgili diğer yorumlarımı aşağıda bulabilirsiniz. Unutmayın, uzmanların bulguları teknik olmayan kişilerden geçerek gazeteye ulaşana kadar değişiklik geçirebilir, anlam bozulmaları olabilir.

        1. Windows XP altında “!Lost&Found” isimli bir dosya veya dizin yaratmak mümkün. İsteyen bir Windows makine bulup deneyebilir. Bilirkişinin bu kadar bilgisiz olması gerçekten ilginç olurdu. Bilirkişi klasörün Windows tarafından yaratılmış olamayacağını söylerken isimdeki karakterlerden bahsetmiyor olmalı. Disk üzerindeki alt düzey bilgilere bakıldığında aynı dizin girdisini Windows ve Linux sistemler farklı şekilde (sıra, büyük/küçük harf kullanımı, uzun dosya isimleri kullanımı vb.) yazıyor olabilir. Aktif çalıştığım bir konu olmadığı için kesin bir şey söyleyemiyorum.

        2. Active@ UNDELETE isimli bir dosya kurtarma yazılımı var (active-undelete.com). Bu yazılım kurtardığı dosyaları, eğer klasör ismi de kaybolmuş ise, “!Lost&Found!” isimli bir klasöre kaydediyor. Bu yazılımı kullanmadım. Sadece web sitesindeki bilgilerden faydalandım. Dikkat ederseniz sondaki ! fazla. Bunun birkaç açıklaması olabilir. Örneğin uzun dosya isimleri kullanılmadığında 8+3 11 karakter yer var, sondaki ! sığmaz. Dosya ismi kulaktan kulağa aktarılırken gazeteye gelene kadar son ! düşmüş de olabilir. Tabii, tamamen farklı bir program da bu dizini oluşturmuş veya kullanmış olabilir. Active@ UNDELETE programı diske alt düzey eriştiği için, incelemede standart Windows davranışına benzemeyen (Linux benzeri) bir davranış göstermesi çok büyük olasılık. Birisinin bu bilgisayar üzerinde bir veya birkaç defa Active@ UNDELETE programını kullanmış olması mümkün. Ancak neden kurtardığı dosyaları hemen tekrar silsin onu bilemiyorum.

        3. Modern Truva atı programları kendilerini antivirüs programlarından daha iyi koruyabilmek için dosya ve ağ erişimlerini sistem servislerini çok alt düzeyde kullanarak gerçekleştiriyorlar. Örnek olarak Mebroot ve Stoned-bootkit diye aratırsanız bu konuda teknolojinin ne kadar geliştiğini görebilirsiniz. Bu nedenle bilirkişinin truva atı olasılığını da göz ardı etmek mümkün değil.

        Daha fazla bilgi olmadan söylenecek diğer her şey spekülasyon olacaktır. Olabildiğince kaynağına yakın teknik bilgi almak çok önemli. Eğer bilirkişi raporu yayınlanırsa, onu da ayrıca değerlendiririm.

        Cevapla

    • acracia Says:

      “Yani…
      Yani emniyet hepinizin peşinde. Geçmiş olsun.”

      Birincisi bunu siz nereden biliyorsunuz?

      Ikincisi emniyet niye “pesimizde” olsun, dusunce ve ifade ozgurlugu yok muydu?

      Cevapla

      • Faiq Yəhyayev Says:

        Ya biraz rahat olun…
        Yukarıdaki yazıyı bir daha okuyun… Eminim ironiyi ve geyiği farkedeceksiniz.
        Söz bir daha espri yapmıycam.
        🙂

        Cevapla

        • acracia Says:

          Yo, ben rahatim, sagolun. Sadece sizi anlamaya calisiyorum. Cunku Hanefi Avci’yla ilgili sozler, bana yukarida yaptiginiz imalar, ben de sizi anlamaya calisiyorum. Arada cok sey biliyor gibi yaziyorsunuz. Bir sey atlamis gibi olmayalim.

          Cevapla

          • Faiq Yəhyayev Says:

            * Yo ben de sizin gibi olayları gözlemliyorum.

            * Teknik bir konu anlatılırken esprinin kaçırılabileceğini tahmin etmedim.

            *Bana cevap veren bir yorumcu HA dan bahsetmiş ben de cevapsız kalmasın diye görüşlerimi yazdım. Hanefi avcı kitabının farklı bölümlerinde mesela ergenekonla ilgili birbirinden tutarsız tanımlamalar yaptığı için, ben kendi kitabının tamamını okuduğunu düşünmüyorum.

            *Bir yerde tehlikeli ve büyük bir oluşum öbür tarafta ise var olmayan bir şey gibi anlatması mantıklı mı sizce?

            * GKB ziyareti ile ilgili yorum sizin yazdıklarınızın altına yazıldı. Ama muhatabı blog sahipleriydi.
            Bir ima yok.
            Gizemli bulutları dağıtalım biraz…:)

            Cevapla

            • acracia Says:

              Faiq Yahyayev:

              Aciklama icin tesekkur ederim. Acikcasi buraya gelip istihza yapiyor gorunumu altinda tuhaf imalarda bulunan cok oldu. Bu yuzden istihzayi supheyle karsilayip anlamaya calismam pek de tuhaf olmasa gerek.

              Tuhaf seyler oldugunda hemfikiriz. Ama ben Hanefi Avci’yi sizin gibi dusunmuyorum. Bir anda gundemden dusuruldu, daha bir cok sey. Her neyse, ben tabii size katilmiyorum (olusumlar hakkinda), ama onemli de degil.

              Komplo teorilerine pek ragbet ettigim de soylenemez. Ben elimdekileri (ki cok kisitli gozumuze gorunenler, kabul) birlestirince farkli bir resmi daha akla yatkin goruyorum.

              Yalniz altina girdiginiz yazi bir gazete yazisiydi, ki o yazidaki basin ozgurlugu adina cekinceleri ben de paylasiyorum.

              Bekleyip gorecegiz diye

              Cevapla

            • Bulent Murtezaoglu Says:

              GKB ziyareti ile ilgili yorum sizin yazdıklarınızın altına yaıldı. Ama muhatabı blog sahipleriydi.

              GKB Silivri’ye mi gitmis? Boston’a mi yoksa?

              Cevapla

            • fmerakli Says:

              Faiq, Acracia ve tartismayi takip edenler

              Hurriyet gazetesi (gazeteyi ozellikle belirtiyorum ki “yandas gazetede yayinlandiysa yalandir” diyecekler de okumaya devam etsin) Soner Yalcin’in bilgisayarindan cikan Hanefi isimli word belgesinin icerigini yayinladi, okuyalim:

              “Hanefi’nin kitabı ne durumda referandum öncesi yetiştirilmeli. Nedim’i sıkıştırın hızlandırsın. Referandum sürecinde cemaati yıpratmalı ve kamuoyu üzerinde güvenilirliğini azaltmalı. Hanefi kullanılmalı. Böyle bir şeyi kendini ortaya koyarak teklif etmesi önemli. Avcı ile direkt görüşmeyelim. Yayın sonrası dürüstlüğü ön plana çıkarılmalı. Sabih üstat, İlhan Cihaner olayı kitapta muhakkak işlenmeli diyor. Cihaner’i bayraklaştıralım. Doğu, Hanefi’nin ağzından Ergenekon boş bir dava olarak anlatılmasını sağlamalı”

              Eger yukaridaki ifadeler dogru ise, sadece Ergenekon saniklari ile ilgili bir takim iliskilere dair ipuclari degil, ayni zamanda Hanefi Avci’nin kitabi kendisinin yazip yazmadigi yonunde bir soru isareti de ortaya cikiyor. Ergenekon baglantisi midir, emniyet istihbarat icindeki kliklerin kavgasi midir bilmem, ama garip bir seyler oldugu ortada. Nedim Sener’in Soner Yalcin ve arkadaslari tutuklandiktan sonra sira bana mi geliyor diye bir tartismayi baslatmis olmasi da bu anlamda ayrica ilginc bir durum…

              Cevapla

              • Sozcan Says:

                Nedim Şener son yılların parlak gazetecilerinden biri.Özellikle Dink cinayeti ile ilgili olarak ortaya çıkarttıkları bazılarını fena yaraladı.Bu belge sırada onun olduğunu ilan ediyor.Yazık çok üzgünüm.

                Cevapla

              • Bulent Murtezaoglu Says:

                Nedim Sener ile o Zaman’in reklamini yaptigi Dink kitabini yazanin arasinda da ilginc bir cekisme var. Dink ailesinin avukati Sener’le daha yakin gibi gozukuyor. Bunlar kafa karistirci isler. Eminagaoglu’nun Dink davasinda, Kanadoglu’nun simdi unuttugum baska bir davada, Cihaner’in de JITEM konusunda en azindan yuzeysel bakilinca ortaya cikan duruslari da ilginc. Bunlari bir araya koymaya kalksaniz, ‘derin’ yapi tam ters tarafta gozukuyor. O goruntu de baska seye ters belki.

                Benzer sekilde eger Nedim denen insan Nedim Sener ise, Dink cinayeti hakkinda kendi kitabinda baska Avci’in kitabinda baska pozisyon almis olmasi lazim. Keza Avci’nin parlatilmasi daha bir sene evvel Zaman filan tarafindan yapilirken, obur kutuptan Buyukersen’e tuzak icin Eskisehir’e yollandi deniyordu.

                Bunlarin hepsine mana vermek cok zor. Bu arada iste Bekir bey alinti gecmis buraya, Ahmet Altan da bu davalarda arastirilMAyan ne kadar cinayet/katliam/hadise varsa hepsini katmis isin icine. Anlamayalim diye yapilsa bu kadar olur herhalde. Neticede Taraf ve Zaman bir hikaye anlatacak, inanmayan da yok postal yalayicidir yok bilmemnedir denecek belki.

                O dokuman hakiki midir bilmiyorum ama gorduklerimizle uyumlu. Insanlar emir/talimat almadan da gonullu propaganda yapabiliyorlar tabii, bunu da goruyoruz. Suc mu acaba boyle planlar yapmak? Bir sekilde ‘teror’ ile alakali kanunlara mi baglaniyor bu?

                Diger taraftan bu nasil sizdi yine? Gizli olmasi lazim sorusturmanin filan diye konusmadik mi?

                Cevapla

                • Sozcan Says:

                  Ergenekonun kitabını yazan Can Dündar bile ,Ergenekon baskınları sırasında mealen şöyle demişti: bugün yapılmaya çalışılanın, derin devleti temizlemek değil,bahaneyle muhalifleri tasfiye etmek olduğunu görüyorum.

                  Cevapla

                • fmerakli Says:

                  Soylediginiz cok dogru Bulent Bey, kimseye hakaret etmek amaciyla soylemiyorum, yanlis anlasilmasin sadece herseyin ne denli karmasik oldugunu tasvir etmek icin o bilindik deyim geliyor akla: at iti it izine karismis…

                  Belki aslinda her sey bu kadar karmasik degil, ama olayi disaridan takip eden bizim gibi insnlar ciddi duzeyde asimetrik enformasyon sorunu ile karsi karsiyalar. Puzzle’in parcalari eksik, biz resmin butunu gormeye calisoyurz, o da iste bir yere kadar oluyor. O yuzden ben bu blogta saptamalardan ziyade daha cok olasiliklardan konusmaya gayret ediyorum…

                  Sorusturmanin gizliligi konusunda soylediklerinizde haklisiniz. Yalniz haberin Hurriyet’te yayinlanmasi ayrica ilginc, zira Soner Yalcin sadece Odatv ile iliskili bir isim degil, ayni zamanda uzunca bir suredir Hurriyet yazari. Hurriyet Gazetesi, Cumhuriyet’un Balbay’a sahip cikmasina benzer nir kurumsal tavir almadi Yalcin gozaltina alindiginda ya da tutuklandiginda. Bu zaten ilginc bir durumdu, ama bu haberin Hurriyet’te yayinlanmasi daha da ilginc…

                  Cevapla

                • acracia Says:

                  Hanefi Avci’nin kendisi o kitabi boyle bir zamanlamayla yetistirmek istedi mi, istemedi mi bilmiyorum. O konuda bir seyler soyledigi yazilmisti ama bulamadim simdi. Ancak cok dikkatli davrandigini soyledigini hatirliyorum.

                  Elbette bu elimizdeki resmin eksik oldugunu elbette ki hatirlatmakla birlikte, bir baska bakis acisi da su olabilir: referandumla ilgili suphelerin olmasi, Bulent Bey’in dedigi gibi o olmadan once bu konunun gundeme getirilmek istenmesi neden Ergenekon’la alakali olsun? Bu da yine muhalif bir sesin bakin o da bu yuzdendi diye paketlenmesi sonucunu dogrumuyor mu? Insanlar kendi kendilerine bunu yapabilirler. Suc da degil.

                  Tabii eger o zamanlamayi Avci kendisi de oyle sectiyse, referandumla ilgili yasalarin bazilarinin degisikligi ile ilgili endiseleri var olabilir ki bu da cemaat baglantisini dusundugu anlamina da gelebilir.

                  Bilemiyorum. Ama bunun sizmasi da cok ilginc. Hurriyet’te cikmasini daha az ilginc buldum: hem Dogan medya tohmet altinda kalmak istememis olabilir, tarafsiz oldugunu gostermek adina bunu yayimlamak ihtiyaci duymus olabilir, hem de bilmedigimiz baska bir seyler donuyor olabilir. Asil ilginc olan bunun Hurriyet’e sizdiran ve onun amaci. Bu bir tasla bir kac kus vurmak oluyor (Dogan, Avci, Yalcin). Hurriyet de baski altinda hissedip bunu yayimlama ihtiyaci duymus olabilir.

                  Cevapla

              • Kemal Says:

                Sevgili Fmeraklı,

                Habere göre Soner Yalçın bu belgelerden haberi olmadığını ifade etmiş. Yani düzmece demiş…

                İki olasılık var. Soner Yalçın bu belgeleri kullanarak tutuklanacağı korkusuyla yalan söylemiş ya da düzmece.

                Aklı başında olan herkesin tek dileği Soner Yalçın’ın yalan söylüyor olmasıdır. Bunların da (evet, da’ya vurgu yapacak kadar düzmece birikmiş durumda) düzmece olması -kelimeler yetmiyor ifade etmeye ama deneyeyim gene de- eşkiyanın devlete hakim olduğu, herkesi burnundan tutup yönettiği bir ülkemizin olduğunu gösterir bize. Belki de kafamızı devekuşu gibi kuma gömmenin anlamı yok. Uluslararası pek çok eşitlik, özgürlük, insan hakları, kayırmacılık ve şeffaflık bağlamında en alt dilimde olmamızın da bir sebebi var herhalde diyerek durumu kabullenmemiz gerek…

                Ya da tüm bu tutuklu olanların paçaları tutuşunca hep bir ağızdan (söz birliği etmişçesine) sürekli olarak bütün bunlar düzmece dediklerini kabul edeceğiz.Bu kaypak ve korkaklardan odatv örneğinde başrolde olanlar, ileri demokratik ülkemizde hak ve özgürlüklerin güvence altında olmasını sağlayan iktidarımıza örgütlü bir muhalefet etmenin dışında aslında çok da fazla anlam ifade etmeyecek (haberde) verilen mesajları bile sahiplenmekten çekinecek tiynette olsunlar. Ülkemizdeki muhalefetin en aktif haber kanalı da bu adamlar tarafından yönetiliyor üstelik…

                Aslında üçüncü ve daha mantıklı olan (ya da en arzu edilen olasılık), daha önce de örneklerini gördüğümüz gibi olmayan bir suçlama ve verilmeyen bir yanıtın piyasaya bir gazeteci üzerinden sürülmesi…

                Nasıl bir ülkeysek (ileri demokratik!) ölümlerden ölüm beğen denen üç olaslıkla karşıyız. Bu ülkeyi bu hale kim getirdi? Soner Yalçın’mı?

                Cevapla

                • fmerakli Says:

                  Kemal,

                  Kisaca ortaya koydugun uc olasilik hakkinda ne dusundugumu ifade edeyim..

                  Olasilik 1. Habere konu olan belge duzmece.

                  Bu yekten dislanacak bir olasilik degil, ama bu duzmece belgenin SOner Yalcin’in bilgisayarina nasil yerlestigi konusunda bilirkisi incelemesinin sonuclarini beklemek lazim.

                  Olasilik 2. Belge gercek, Soner Yalcin tutuklanacagi korkusu ile yalan soylemis.

                  Gozaltinda suphelilerin kendisine atfedilen suclari inkar etmesi ya da onlara iliskin delil nitelegindeki bildi ve belgeleri reddetmesi vaka-i adiyeden bir durum. Amma velakin habere konu olan belge icin iktidara “örgütlü bir muhalefet etmenin dışında aslında çok da fazla anlam ifade etmeyecek” bir belge demissin. Bu noktada sana katilamayacagim, eger istihbarat kokenli ve hala gorev basinda olan bir emniyet muduru tarafindan yazildigi dusunulen Ergenekon’un fasa fiso olduguna dair bir kitap icinde Ergenekon saniklarinin da oldugu kimi odaklarin bir projesi ise (oyledir demiyorum, haberdeki goruntuyu aktariyorum), iktidara orgutlu muhalefetin otesinde bir durum ile karsi karsiyayiz demektir. Bu noktada ben kendi adima yargi surecini izleme, eksik bilgi ile sekillenen erken bir tavir almama kararindayim…

                  Olasilik 3. Ne boyle bir belge var, ne de Yalcin’in yalanlamasi…

                  Sizin en cok arzu ettiginiz bu olasilik benim acimdan en dusuk ihtimale sahip olani, hele de haberin “yandas” gazetelerde degil de Soner Yalcin’in yazari oldugu Hurriyet’te yayinlandigi dusunuldugunde…

                  Cevapla

                  • Sozcan Says:

                    Hanefi Avcı’nın kitabını Doğan Gurubundan N.Şener,Belma Akçura,S.Yalçın yazdığı konusunda iddialar havada uçuştu bir ara.Hatta Habertürk tv de bir açık oturumda karşılıklı atışmalar olmuştu bu konuda. Yani bu bilinmeyen bir şey değil. Bu ortada iken bu planları ortaya seren bir word belgesini akıllarında tutacaklarına ne diye bilgisayarda tutsunlar Allah aşkına?

                    Üstelik word belgesinin içeriği okuyana hakaret gibi. Kör kör parmağım gözüne olmuş.:Cemaati küçük düşürün,Avcıyla direk konuşmayın,Sabih dedi ki, İlhan Cihaner’i parlatın vs.

                    Cevapla

                    • fmerakli Says:

                      Sozcan,

                      Anladigim kadari ile belge zaten oyle masaustunde gelsin savcilar bulsun diye bekleyen bir belge degil, isin teknik kismi o kadar basit degil benim takip edebildigim kadari ile…

                    • Altan Alpay Says:

                      Sozcan,

                      Ya bu ergenekon mudur nedir ne menem bir örgütse üyelerinde bir dokumantasyon meraki var ki sorma, tuvalete giderken bile dokuman yazip ona göre hareket ediyorlar: “Sıkışırsan tuvalete git, etrafa sıçratma, sifonu çek.”

                      Dikkat ederseniz şimdiye kadar tutuklanan Ergenekoncuların alayı word dokumanları sayesinde tutuklandı. 2007’den beri her 3 ayda bir yeni bir dalga yapilir, şu anda 88. dalga mı sayısını unuttum, her dalgada en az bir word dokumani tutuklamalara gerekce olur ve hala bu geri zekali ergenekoncular word dokumani hazirlamaktan kendilerini ali koyamazlar.

                      Ne tesaduf TSK’daki tüm darbecilerimizin kötü bir huyu vardır, darbe yapacaksan hemen word dosyasi hazirlarsin, ikincisi çıktısını alıp üzerine islak imzanı basacaktın. Racon bu. Hatta yetmez, seminer düzenleyip detaylı olaran brifing vereceksin, bavul bavul nasıl darbe yapılır detaylı şekilde yazacaksın, seminere katilamayan arkadaşlar da faydalansın diye ses kayıtlarını alacaksın.

                      Olmadı Limasollu Naci’den 12 CD’li Darbe Eğitim Seti siparis edip muvazzaflara dağıtacaksın.

                  • Kemal Says:

                    Sevgili Fmeraklı,

                    “…icinde Ergenekon saniklarinin da oldugu kimi odaklarin bir projesi ise (oyledir demiyorum, haberdeki goruntuyu aktariyorum)…”

                    demişsin. Ben mi kaçırıyorum ama hangi Ergenekon Sanıkları söz konusu olan?

                    Bir de ““Nedim’in emniyet bağlantıları önemli. Devam ettirsin. Hanefi ve ekibini çok iyi tanıyor. Nedim ile Hanefi’nin Dink konusundaki görüş ayrılıkları gündem yapılmamalı. Çok fazla Hanefi’nin üzerine gidilmemeli. Ana gündemden kopup Hanefi’yi tartışılır hale getirmiş oluruz” yazıyordu. Soner Yalçın bu yazıdan kesinlikle haberi olmadığını belirtti.”

                    bu belgenin reddedilmesi nasıl açıklanacak? Neye dayanak olabilir ki bu metin?

                    Cevapla

                    • fmerakli Says:

                      Kemal,

                      Soz konusu Ergenekon sanigi Dogu Perincek, yine Yargitay tarafindan tartismali bir kararla tahliye edilen ancak dava devam ettigi icin hala Erzincan davasi sanigi olan Ilhan Cihaner… Hanefi Avci da Ergenekon ile baglantili oldugu iddia edilen Devrimci Karargah Orgutu ile iliskili olarak tutuklu. Ben mi kaciriyorum ergenekon saniklarini diye sormussun, korkarim oyle!

                      Ikinci paragrafinizda metinden bir cumle alip bu neye dayanak olur ki diye sormussunuz. Eger metin sadece alintiladiginiz cumleden ibaret olsa idi bir seye dayanak olmayabilirdi, ama durum bu degil Ayrica burada basina yansiyan bilgi kirintilari ile savcilik, hakimlik yapmanin pek geregi yok, yukarida soyledigim gibi ben surecin nasil isleyecegini bekleyip gorme kararindayim, ama su veya bu nedenlerle Soner Yalcin masumdur, orgutlu muhalefetten baska bir sey yapmamistir diyenlere de saygi duyuyorum.

                    • Kemal Says:

                      …bu arada zaten asıl endişe kaynağı olan, insanların korku imparatorluğu diye seslendirdiği şey, yukarıdaki belgelerde yazılanlar gerçek olsa bile Ergenekon bohçasına girebildiği.

                      Benim şu yazdıklarım bile yarın bir gün gerekirse girebilir. Ama aklen, vicdanen bunun olması doğru bir şey mi? Haykırılmaya çalışılan durumun buna vardığı. Bilmiyorum anlatabiliyor muyum?

                      Şöyle diyeyim, varsayalım ki bütün bunlar düzmece. Hukuk galip geldi ve düzmece yapanların peşine düşüldü. Senin yazdıklarını da sana karşı Düzmece Çete’sinin kamuoyu oluşturma ve psikolojik harekat biriminin üyesi olman olarak kullanıldı ve tutuklandın. Var mı bunda akıl ya da vicdan? Görüntü bu ama. Olsa olsa durum da odur denebilir mi? Yanlış anlama tamamen empati yapasın diye azıyorum bunları.

                      Ergenekon bir ahtapot, muhalefetin tamamı da ahtopotun parçası o halde. Herkes birisini tanıyor, diğeri ona bir şey öneriyor, öbürü de uyguluyor ya da uygulasın diye bir başka arkadaşına yönlenidiriyor. Amaç? Seçilen hükümeti görevinden uzaklaştırmak. Eee, muhalefetin tanımı bu değil mi zaten? Ama sen ondan talimt almışsın, öbürü de bundan talimat almış, şu ötekiyle birlikte kitap yazmış. Bu bu kadar kolay mı?

                      Bana bir muhalif kişi göster ki Ergenekon parantezine girmesin? Nasıl bir özellikle olacak bu durum? Ne yaparsa muhalif olabilir ama ERgenekoncu değildir? Ergenekonun basın ayağı var, siyaset ayağı var, ticaret ayağı var, sanayici ayağı var, hukukçu ayağı var, akademik ayağı var. Var oğlu var. Bütün bu kişilerde sosyal ortamda herkesle birlikte örgütlü bir şekilde çalışıyorlar. Nerede bunun sınırı?

                      Eğer sen Soner Yalçın’ı da alır, Nedim Şeneri’de alırsan yarın Can Ataklı da girer o parantese, ben de girerim. İşlerine gelirse şu forumda yazdıklarının bir yerlerinden kesin seni de sokarlar gibi görünüyor. 🙂

                    • Bulent Murtezaoglu Says:

                      Bunlarin nicin suc olduklarini da tam anlamiyorum ben. OdaTV en gercek haberleri yapar, hakikat Soner Yalcin’dan ogrenilir filan diye bir kanun mu varmis da bu insanlar propaganda planlanladiklari zaman suc islemis oluyorlar? Belli basinin da muhtelif kadrolarin da ne oldugu. Biri bir turlu kivirtacak oteki obur turlu kivirtacak, biz de vaktimiz varsa uc bes gercek suzecegiz icinden. Yahut toplum dogru duzgun organlari olusturacak/besleyecek bir sekilde.

                      OdaTV’nin ve diger bir takim marjinal yerlerin faydasi ana kaynaklarin gormedikleri bir takim seyleri de yazmalariydi, dogru haber yapmalari degil. Isin kanun kismini bilmiyorum. Anladigim kadariyla PKK’ya yakin basin ve propaganda organlari filanla ugrasmaya da yarayan turden kanunlar var. O kanunlarla terorle iliskilendirme ve teror orgutu uyeligi suclamasi mumkun. Ona bir sey diyemem.

                      Yalniz bunlarin bu kadar tabii kabul edilmeleri biraz korkutucu. O acidan bakilinca ifade dusune (ve kacinilmaz olarak propaganda, orgutlu/planli propaganda) konusunda aslinda ciddi — mecburen diyorum — vesayet istendigini cikartmak mumkun gozukuyor. Bundan tedirgin olan yok mu?

                    • Kemal Says:

                      Ancak böyle yazabileceğim anlaşılan.

                      Neyse, Sevgili Fmeraklı veriden hareket ediyoruz diye düşünüyorum yazışmalarımızda. Yanılıyor muyum?

                      İddiana göre Ergenekon sanıklarının projesi olduğu kitabın. Gen iddiana göre bu sanıklar İlhan Cihaner, Hanefi Avcı ve Doğu Perinçek.

                      Hanefi Avcı hakkında bütün diyebileceğin “iddia edilen”. Bunu geçmeyecek. Çünkü sen de biliyorsun ki farklı bir davanın sanığı. Ergenekonun değil.

                      Cihaner için haberde söylenilen “Sabih üstat, İlhan Cihaner olayı kitapta muhakkak işlenmeli diyor. Cihaner’i bayraklaştıralım.”. Gene veriden yola çıkacaksak, burada İlhan Cihaner’in projenin parçası değil konusu olduğu ortaya çıkıyor.

                      Son olarak bütün haber de bir yer de Doğu ismi geçiyor o da yukarıdaki cümlede. Perinçek olduğu sabir değil bu bir. Bu cümleden kitap projesine dahil olduğunu iddia etmek zorlama olmaz mı. Polemik yapacak olsam (ki bunu yazınca yapmış olacağım) olsa olsa bir sanık söz konusu olurdu Sanıklar demek doğru mu? 🙂

                      Olay bu değil. Bir kaç kere yazdım. Herşeyi sanıkların aleyhine kullanıyorsun. Halbuki tam tersi olmalı. Şüphe sanığın lehinedir. SAvcı bile böyle davranmalı ama ne çare.

                    • fmerakli Says:

                      Kemal,

                      Demissin ki

                      “Ergenekon bir ahtapot, muhalefetin tamamı da ahtopotun parçası o halde… Amaç? Seçilen hükümeti görevinden uzaklaştırmak. Eee, muhalefetin tanımı bu değil mi zaten? ”

                      Secilmis iktidari gorevinden uzaklastirmak muhalefetin gorevidir ama bunu mesru ve yasal araclarla yapmak durumundadir. Eger Ergenekon saniklarina atfedilen suclar demokratik bir hukuk devletinde suc teskil etmez diyorsan, o ayri bir konu, sadece seninle hemfikir olmadigimi soyleyebilirim.

                      Ergenekon parantezine girmeyen bir suru insan var, kendisi ile farkli siyasi goruslere sahip olsam da Ufuk Uras mesela Ergenekon parantezine girmez. Basindan Yildirim Turker ismini verebilirim ornegin, isimler artirilir ama her muhalifi Ergenekon baglantili gormek gerceklerin biraz uzagina dusmek oluyor.

                      Anladigim kadari ile sen Ergenekon muhalifleri sindirmek icin kullanilan olmayan bir orgut noktasindasin, ya da en azindan ben yazdiklarindan oyle bir anlam cikariyorum. Ama bu onkabul, pek cok sorunun yanitsiz kalmasina neden oluyor. Ornegin Cagdas Egitim Vakfi eski baskani Prof. Gulseven Yaser, PKK’lilara burs verdiklerini ifade ettigi bir video kaydi internet sitelerine dsustukten sonra yurtdisina kacti ve su anda firari Ergenekon sanigi..

                      Ben kendi adima bu dernegin neden PKK’lilara burs verdiginin ortaya cikmasini istiyorum, belki PKK’lilari topluma kazandirmak amaclanmisti, ya da herhangi bir sucla iliskilendirilemeyecek bir amaci vardi o burslarin. Ama bu ve benzer bir suru karanlik nokta ve normal olarak nitelendirilemeyecek bir durum sozkonusu ya da ben azindan olayi bu sekilde okuyorum…

                    • acracia Says:

                      Fmerakli:

                      Hanefi Avci’nin Devrimci Karargah ile iliskili olmaktan tutuklu olmasi sizi de guldurmuyor mu?

                      Arada oraya buraya sizan bilgilerde daha da baska yeni seyler dile getiriliyordu. Ancak en son NTV’de gordugum, dogru ise, sizdirilan bilgide Hanefi Avci Devrimci Karargah’a yardim degil, “seni izleyenler normal polis degil, cemaatin adamlari” dedigi kaydediliyor.

                      Hanefi Avci’nin soyledikleri hakkinda Ankara’daki Cumhuriyet Bassavciligi inceleme baslatmis. Ben kacirmisim. Simdi birisi soyleyebilir mi? Bu kisi hala yerinde duruyor mu? Yoksa referandumdan sonra yeri mi degistirildi? Kontrol etmedim, bir bilen varsa diyorum, cunku vaktim kisitli simdi biraz.

                      http://www radikal com tr/Radikal.aspx?aType=RadikalHaberDetayV3&ArticleID=1015452&Date=19.02.2011&CategoryID=98

                      Bu arada, obur sayfada Altan Alpay’in alintiladigi bir Onder Aytac yazisi vardi Hanefi Avci’yla ilgili. Bir okuyun isterseniz:

                      “Hatta medyatörlerin, DHA ve NTV’yi bile Hanefi Avcı’ya kullandırmalarından kaynaklanan, buralarda Ergenekonvari çalışma yapan bazı gazetecilerin bile sorgulanır duruma gelmeleri söz konusu olacaktır.” dahasi vardir yazinin, ben teyit etmedim ama tamamini okumak gerekir, ben linkini vereyim siz bakin:

                      https://cdogangercekler.wordpress.com/2011/02/18/etyen-mahcupyan%e2%80%99in-yeni-teorisi/#comment-4181

                      Ayriyeten: vaktiyle JITEM’in uzerine gitmis, cetelerin uzerine gitmis insanlarin simdi bu olusumun bir parcasi olmalari (bu sirf Avci da degil) tuhaf geliyor.

                    • acracia Says:

                      Sistem yine yuttu galiba. Umarim mesajim cikmistir?

                    • fmerakli Says:

                      Kemal,

                      Demissin ki

                      “İddiana göre Ergenekon sanıklarının projesi olduğu kitabın.”

                      Hayir ben boyle bir sey demedim, soyledigim sey metni okuyunca boyle bir anlam cikiyor dedim. Yukaridaki iddiayi dile getirmek icin metnin sahih oldugunun ortaya konmasini lazim, su anda en azindan benim bildigim kadari ile boyle bir sey yok. Ben yukaridaki metnin Hurriyet’e sizdirilmis olmasinin boyle bir algi yaratma amacli oldugunu soylerim, ama bunun benim algim oldugunu soylemiyorum. Sanirim daha once yazdigim her yorumda ifade ettim, yine soyluyorum. Ben su asamada gelismeleri izliyorum, hepsi bu!

                    • Kemal Says:

                      Fmeraklı,

                      PKK meselesine cevap bile vermeyeyim. Cevabını sen de vermişsin. Farkındaysan hükümet tamamını dağdan indirmeyi tasarlıyor. Ne yapacak onlar dağdan inince, iş ekmek vermeyecek mi. ÇYDD için de zaten kesin bir Ergenekoncu birşeyler vardır….

                      Öncelikle, bu ülkede Ergenekon diye bir terör örgütü ancak savcı bunu ispatlayıp, mahkemeyi ikna edince olacak. O güne kadar bizim bu iddiaya inanmak gibi bir yükümlülüğümüz yok sanırım.

                      Her neyse, sorum şu;

                      Çetin Doğan bir gün, “Dani, şu Balyoz metinlerinde bir takım çelişkiler var. Bunları gündeme getirip biraz kamuoyu da biz oluştursak” demiş olsa (mantıklı mı? mantıklı, olur mu? olur). Bu blog kurulsa ve iddianamelerdeki çelişkiler kamuyla paylaşılıyor. Yarın bir gün emniyet bir takım e-mail yazışmalarını, ortam dinlemelerini v.b. delilleri kanıt gösterip, Dani’yi ve Pınar’ı Balyoz soruşturması kapsamında davayı sulandırmak, suçlulara yardımcılık ve yataklık etmek, suçu övmek, bilimum sebepleri ardarda sıralayarak suçlasa ve yaşadığını sandığım A.B.D.’den buna binaen teslim edilmelerini istese A.B.D.’nin yanıtı ne olurdu? Demokratik bir hukuk devletinin yapması gereken ne olurdu? Sorum bu. Cevabı kolay olsa gerek…

                      Ergenekon davasının iddia edildiği gibi bir dava olmadığını, bu ülkenin en azından %42si düşünüyor. Bu kişiler bunu tezgah olarak görüp, düşüncelerini dile getirse, kamuoyu oluşturmak için kitaplar yazsa forumlar kursa, gazete çıkarsa, televiyon kursa ve bunların üzerine emniyet-savcılık-hakim tezgahı kurulsa işte bu devlete faşist denir. Başka ne tanımı var ki?

                      Bu ülke de PKK sempatizanı olmak, övmek düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendiriliyor ama ergenekon nemenem bir şeyse gak desen taş devrinden gelmiş, taş kafalı, eli kanlı cani oluyorsun. Terör örgütüne yardım ve yataklık etmekten hoop içeri alınıyorsun.

                      Hiç aklına iktidarın bu işi kullanıyor olduğu şüphesi gelmiyor mu? Geliyorsa niye susuyorsun? Ulvi amaçlar var diye mi düşünüyorsun. Yok öyle bir şey. Unut onu. Bu gidişle devam edilirse bu ülkenin düşünen insanları bu ülkede fazla kalmaz. Sen bile (muhtemelen onlar terk ettiği için) bu ülkeye gelmezsin.

                      İnsanların gözü var, görüyor. Vicdanı var hissediyor. Rahatsız oluyor. Başka ne zannediyorsun ki? Benim kapıma gelecekleri günü beklemem. Bekleyemem. Çapsız, vizyonsuz, çıkarları uğruna hak hukuk dinlemeyen kişilerle mücadele etmeyeyim de ne yapayım.

                      Bütün bu yapılanlar muhalefeti sindirmektir. Boğmaktır. Ona dönmüştür. Öyle başlmamış olsa bile ona dönmüştür. Birilerinin işine geldiği için ona dönmüştür. Bunu görmüyor olmana üzülüyorum. Birileri bağırıyor. Canı yanıyor. Siz de yapmıştınız susun deniyor. Siz kim? Biz kim? Bu işten kimin çıkarı var? Canı yananın da yakanında çıkarının olmadığı kesin.

                    • Kemal Says:

                      Sevgili Fmeraklı,

                      CEvap vereyim diye yazarken arada yazmış olduğun cevapları kaçırıyorum. Faz farkı oluştu…

                      İdiina göre derken savruk davranmışım. Haklısın. İdiiaya göre demeliydim…

                      Öte yazdıklarım halen geçerli. Görünürde, Dani ve Pınar da sç işliyor. Biz de sanırım bir şekilde istemeden de olsa alet oluyoruz. Ne yapalım, gerçekten Çetin Doğan’ın böyle bir talebi olma olasılığını gözetip yazmaktan vaz mı geçelim? Kaldı ki ben sadece burada yazmıyorum burada okuduklarımı başkalarıyla da paylaşıyorum yeri geldiğinde. Suçun daniskası oluyor bu herhalde. Peki düşünce özgürlüğü ne olacak desem, yanıt hazır, suçluyu övmenin özgürlüğü olmaz…

                    • Kemal Says:

                      …son olarak gene arada kaçırmışım. Muhalif örneği olarak Ufuk Uras’ı vermişsin. Çağlayan Mitingi – Disk – Solda Birlik alsana en kestirmeden ergenekona çıkan yol. Sürecin ortam dinlemelerini kullanarak yarın -gerekli görürlerse- Ufuk’u da Ergenekon’a sokarlar. Hatta 1 Numarası oydu, gizli özneydi derler ve emin ol birilerini de ikna edebilirler. En azından “Bu kadar duman çıkıyorsa ateş de vardır. Zaten bunlar 12 Eylül öncesinde de Ergenekon’la işbirliği yapmış ve iç savaş ortamını körükleyip, ordunun müdahalesinin önünü açmışlardı” diyecek birilerini bulurlar. Valla şu yazdıklarımdan sonra ben bile acaba mı diye düşünmeye başladım. Belki de sırf çakılmasın diye bu şekilde davranıyor. Geçen sene kim inanırdı Hanefi Avcı’nın ERgenekoncu olduğuna. 😛 🙂

                    • Kemal Says:

                      eklemesem çatlardım. Ufuk Uras’ın seçim kampanyasını da İmralı desteklemişti. PKK zaten Ergenekon’un en hası. Herhalde beni değil de Ergenekoncu kankaları olan Ufuk Uras’ı destekleyeceklerdi…

                      Demem o ki, sen Ergenekon parantezini öyle bir açmışsın ki, içine girmeyen kalmıyor.

                      Yıldırım Türker’i de sokmak mümkün elbette ama demek istediğim sanırım ortada.

                    • Altan Alpay Says:

                      fmerakli,

                      > Ufuk Uras mesela Ergenekon parantezine girmez. Basindan Yildirim Turker ismini verebilirim

                      Beni çok güldürdün, allahta seni güldürsün.

                      evet “Ufuk Uras” mesela ergenekon parantezine girmez, biz onu yandaş parantezine alıyoruz. 4 senedir mecliste, en ufak sekilde AKP’ye muhalefet yaptığını hatırlıyor musun? Ben muhalefete muhalefet yaptığını çok iyi hatırlıyorum.

                      Yıldırım Türker demissin, onu da ne kokan ne bulaşan cinsten light kepekli ekmek gibi bir liberaldir kendisi.

                      Ufuk ile Yıldırım bir parti kursa, yanlarına Baskin’ı ve Belge’yi de alsalar ,uff ne güzel tadından yenmez bir muhalefet partisi olur.

                      Zamanın maarif vekilinin “Şu talebeler olmasa maarifi ne güzel idare edecektik” dediği gibi şu ergenekoncu muhalefet partileri olmasa Türkiye ne rahat yönetilirdi.

                      Ha birde Tayyip’ten kalayı yiyince “Sayın Başbakanımız beni yanlış anlamış” diyen U çeken bir muhalefet partisi başkanı var ki yeme yanında yat.

                    • Altan Alpay Says:

                      Kemal,

                      > İşlerine gelirse şu forumda yazdıklarının bir yerlerinden kesin seni de sokarlar gibi görünüyor.

                      Bana da bu saatten sonra fmerakli kendini kurtaramaz gibi geliyor. Ama iyi taraftan bakarsak, fmeraklı olmadan silivri’de bizim koğuş çok sıkıcı olurdu, hem değerli yorumlarından mahrum kalmamış oluruz.

              • Altan Alpay Says:

                fmeraklı,
                “Eger yukaridaki ifadeler dogru ise” bende IQ seviyesi bayağı düşük bir şakirtin milletin zekasiyla dalga geçtiğini düşünürüm.

                Acaba kendi aralarında bir cümleye en fazla ergenekoncuyu kim sığdıracak diye bir yarışma mı yapmışlar? Maaşallah 3 cümlede Sabih’inden Doğu’suna, Nedim’inden Hanefi’sine hepsi elden geçmiş.

                Paragrafı okuyunca tamamen tribunlere yönelik yazıldığı izlenimi veriyor. Yazanlar ayrıca -kafalarının- parmak izini bırakmışlar. Üstelik 3 cümlede 50 tane mantık hatası da cabasi.

                > Referandum sürecinde cemaati yıpratmalı ve kamuoyu üzerinde güvenilirliğini azaltmalı.
                Eee zaten Soner bunu hep yapiyor, koskoca Soner Yalçın’ı tetikçi yandaş gazeteciler gibi YIPRAT komutu mu bekleyecek? Kurulduğu günden beri cemaat hakkında yazıyor. Soner’e bu şekilde bir direktif vermek hakkaten zekasına hakaret.

                Ama bu cumleyi tersine çevirirsek cümleyi yazan hakkında enterasan bir resim çıkabilir:
                “Referandum sürecinde hanefi yıpratmalı ve kamuoyu üzerinde güvenilirliğini azaltmalı” derseniz yandas medya tetikcilerinin bir anda sanki bir yerden emir gelmis gibi Hanefi Avci’yi itibarsizlastirmaya operasyonuna nasil basladiklarini daha iyi anlayabilirsiniz.

                Paragrafin birinci cumlesi ile gerisi mantiksal acidan uyumsuz. ilk cumlede Avci’nin kitabinin yazilmaya baslandiktan sonra bir zaman dilimi soz konusu fakat ikinci cumleden sonra sanki kitap yazdirilmasi fikrinin tartisildigi -yani yazima baslanmadan onceki bir zaman dilimi- izlenimi aliniyor.

                Hanefi kitabi yazmaya basladigina gore “teklif etmesi önemli” niye desin, teklif etmis sende kabul etmissin, adam yazmaya baslamis.. Yine “Hanefi kullanilmali” derken zaten kitap yazdirarak kullaniyorsun veya kitap yazmasi zaten kullanildigi anlamina geliyor, niye “Hanefi kullanilmali” demek zorunda hissediyorsun, kasinda geri zekali mi var?

                Senaryo biraz aceleye gelmis gibi gozukuyor, her turk filminde olur boyle seyler, izlemeye devam.

                Dursun Çiçek’in yazdığı söylenen planda da ‘kara propaganda yapılacak’ deniyordu. Bir grubun kendi davası hakkında ‘kara’ demesi garibime gitmisti. Pentagon bile öldürdüğü sivillere colleteral damage falan gibi kibar nitelemeler yaparken ‘kara propaganda’ lafı bana sanki cemaate toz kondurmadan tribunlerin anlacağı şekilde yazıldığı izlenimi doğurmuştu. Bilmem sizde aynı izlenimi aldınız mı?

                Cevapla

                • fmerakli Says:

                  Altan Bey,

                  Kemal bey ile yazisirken bir iki defa yineledim, tekrar edeyim; su anda ben ne olup bittigini anlamis degilim, bunu da kendi yetersizligimden degil eksik bilgiye sahip olmamizdan ve sahip oldugumuz bilgilerin de birilerinin su asamada kamuoyuna oncelikle enjekte ettigi bilgilerden ibaret olmasi. O yuzden yukarida defaatle ifade ettigim gibi ben beklemedeyim. Ama illa ki yukaridaki belgeden ne tur bir sey anliyorsun dersen, Soner Yalcin’in Ergenekon baglantisi olup olmadigina iliskin bir sey anlamiyorum (belki vardir, onu bilmiyorum), ama emniyet istihbarat icerisindeki farkli gruplarin cekismesinde yeni bir asamaya girilmis oldugu izlenimi ediniyorum – ama bu da kesinlikle ifade ettigim ya da edebilecegim bir nokta degil…

                  Yalniz Dursun Cicek olayinda sizden farkli dusunuyorum. O belge Balyoz davasindaki belgelerin pek cogundan farkli olarak islak imzali bir belge. Jandarma Kriminal dahil imzanin Dursun Cicek’e ait olduguna iliskin bir dizi bilirkisi raporu var. Hatta artik dudaklara sadece bir gulumseme birakan Dursun Cicek’in belgenin islak imzali orjinali cikmadan once askeri savciliga verdigi ilk ifadesinde imzasini degistirerek atmis olmasi gibi bir garabet var. Hepsinden onemlisi, zamaninda o belge icin kagit parcasi diye haykiranlar Genelkurmay Baskani emekli olmadan once islak imzali belgenin ortaya cikmasini muteakip askeri savcilik tarafindan Dursun Cicek’e acilmis bir dava var ki o davanin konusu Cicek’in terfi alamadigi icin ustlerine kizip TSK’yi zor durumda birakmak icin o eylem planini hazirlamis ve basina sizdirmis olmasi. O iddianameye baktiktan sonra Cicek’in imzasi olan planin cemaat isi oldugunu, o planda cemaatin kendisine toz kondurmamak icin ‘kara propaganda’ tabirini kullandigini soylemek gorunen gerceklerle ortusen bir soylem degil.

                  Ama sizi niye boyle dusunuyorsunuz diye kinadigim falan yok, sakin oyle dusunmeyin. Bugun Dursun Cicek ciksa o plani ben kendi basima yazdim ya da su komutanimindan emir alarak yazdim dese, hala o planin cemaat isi oldugunu dusunenler cikacaktir…

                  Cevapla

                • acracia Says:

                  Altan Bey, kesinlikle katiliyorum. Bu mantik bastan beri akillara zarar zaten. Bu yazdiklarinizin altina imzami atarim.

                  Durun Cicek konusunda, o islak imzanin murekkep yasini hesaplatmak istemis cocuklari. Cok bilgi kirliligi yaratildi o konuda. Can Acar’in o konuda bir yorumu olmustu, GK aciklamasina dair. Bana da mantikli gelmisti. Ama cocuklari imzanin murekkep yasini Isvicre’de hesaplatmak istemisler; mahkeme sayesinde zaman asimina ugradi–hesaplanabilecegi aralik bitti. Gecmis olsun.

                  Cevapla

  20. Halil Ata AŞÇI Says:

    Tarihten Bir Salaklık Örneği ,

    Oda TV de bilgisayarda Ergenekon dosyası saklanmış. Salak mı ne bunlar ! Bir zamanlar o salaklığı İşçi partililer yapmıştı…

    From: Halil Ata Asci
    Sent: Friday, March 28, 2008 11:17 AM
    To: [Gazeteciler]
    Subject: AKILLI gazete ve AKILLI gazeteciler

    Sayın Ablalarım, Abilerim,

    SALAK ÇETECİLERE 12 Haziran 2007 tarihinde soruşturma başlatılmıştı.

    21. Mart’ta Doğu Perinçek gözaltına alınıyor.

    İP Genel Sekreteri SALAK ÇETECİ Avukat Nusret Senem yan gelip yatmaya devam ediyor .

    Tv seyrediyor . Yemek yiyor. Geziyor. WC ye gidiyor .

    SALAK ÇETECİNİN aklına hard diski imha etmek gelmiyor. ( Hepsi olabilirde s..arken bile aklına gelmediğine göre Türk değil …. Önemli bu! Hem salak, hem de Türk değil bu çeteciler)

    25 Mart’ta SALAK ÇETECİ Senem’in evine baskın düzenleniyor.. SALAK ÇETECİ o

    an da uyanıyor . Ama çok geçççççççççç…. Ekipler , hard diskin imha edilmesini önlüyor !

    Neyse … Türkiyemizde AKILLI gazete ve AKILLI gazeteciler var ! Bizi bilgilendiriyor !

    Allah razı olsun !

    Türkiye onlarla gurur duyuyor !

    Sağolun, Varolun !

    Halil Ata AŞÇI

    Cevapla

  21. Halil Ata AŞÇI Says:

    Tarihten Bir Cehalet Örneği

    Bir zamanlar , Özden örnek’in bilgisayarındaki bilgiler modaydı. 4 tane bilmez kişi de bu bilgiler Özden Örnek’in bilgisayarından çıkmıştır diye bilmezkişi raporu vermişti.
    ________________________________________
    From: Halil Ata Sent: Tuesday, May 05, 2009 10:51 AM
    To: ‘mehmetaltan’
    Cc: ‘rmengi’; ‘catakli’; ‘culsever’; ‘eberber’; ’emre; ‘eozkokr’; ‘gmengi’; ‘h.pulur’; ‘mehmetyilmaz ‘; ‘m.asik’; ‘mmutlu’; ‘ndogru’; ‘oeksi’; ‘sergin’; ‘tturenc’; ‘yozdil’
    Subject: RE: Kanıtlanan

    Sn. Prof. Dr. Mehmet Altan,
    15.07.2008 tarihinde size yazmıştım. “(..) Bir metnin hangi bilgisayar da yazıldığı kanıtlanamaz(..) .” Takip edebildiğim kadarıyla , kanıtlandı diye bir daha yazı yazmadınız.. Ben de “ iyi , okuduğunu anlıyor.” demiştim.
    AMA, bugün yine saçmalamışsınız. Kaynağınız, DÖRT KİŞİNİN BİLİRKİŞİ RAPORU olsa da sonuç olarak SAÇMALAMIŞSINIZ .
    Olayı daha iyi anlayabilmeniz içiz, ek olarak bir maltan.doc dosyası gönderiyorum.
    Şimdi, sırayla gidelim.
    1. Dosya yı kopyalayarak, saklayın . ( Korkmayın, virüs yok. Amacım eğitmek.)
    2. Dosya üzerine gelin.
    3. Sağ Click yapın.
    4. Properties tıklayın
    5. Summary sekmesini tıklayın.
    6. Origin deki bilgileri okuyun.
    a. Author : President_obama
    b. Last Saved By : mehmet altan
    c. Date Created : 05.05.2009 09:46
    d. Date Last Saved 05.12.2000 09:48 ( Dikkat ! Create tarihinden 9 yıl öncesine ait ! )
    7. SONUÇ : BU BİLGİLER KOLAYCA DEĞİŞTİRİLİR. Anladık, di mi ?
    8. İyi ki , sizin gibi PROF. DR larımız var. Eğitim sağlam ellerde….

    Saygılarımla

    Halil Ata AŞÇI

    From: Halil Ata Asci
    Sent: Tuesday, July 15, 2008 10:36 AM
    To: ‘mehmetaltan@stargazete.com’
    Cc: ‘rmengi’; ‘catakli’; ’emre’; ‘eozkok’; ‘fatihaltayli’; ‘gmengi’; ‘mehmetyilmaz’; ‘mmutlu’; ‘ndogru’; ‘oeksi’; ‘sergin’
    Subject: Kanıtlanan

    Sn. Prof. Dr. Mehmet Altan,
    Bugünkü yazınızdan alıntı,
    “(..) Deniz Kuvvetleri Komutanlığı bilgisayarında yazıldığı kanıtlanan günlüklere (…)”
    Kanıtlama nın nasıl olduğunu anlatırsanız fizikten edebiyata kadar tüm Nobel ödüllerini alacağınızdan eminim…
    Olur mu ? demeyin..
    Bir metnin hangi bilgisayar da yazıldığı kanıtlanıyorsa , tüm ödülleri almak da mümkündür…
    Hatta tüm ödülleri almak Kanıtlama işinden daha kolaydır….
    Saygılarımla
    Halil Ata AŞÇI

    Cevapla

  22. Halil Ata AŞÇI Says:

    Tarihten Bir Salaklık Örneği Daha;

    From: Halil Ata Asci
    Sent: Thursday, July 10, 2008 12:53 PM
    To: ‘Ali BAYRAMOGLU’
    Subject: RE: Kafayı yiyenler çıplak…

    İsmi birinci derecede sorumlu olarak afişe edilmiş bir darbeci zanlısının , çantasında darbe belgeleriyle dolaşacak kadar SALAK olmadığını düşünen SIĞ bir vatandaşım …

    From: Ali BAYRAMOGLU
    Sent: Thursday, July 10, 2008 12:16 PM
    To: Halil Ata Asci
    Subject: Re: Kafayı yiyenler çıplak…

    Hangi haberin asparagas olduğunu bilecek kadar derin misiniz?
    —– Original Message —–
    From: Halil Ata Asci
    To: alibayramoglu
    Cc: rmengi ; catakli; emre ; eozkok ; fatihaltayl ; gmengi ; mehmetyilmaz ; oeksi ;sergin
    Sent: Thursday, July 10, 2008 11:38 AM
    Subject: Kafayı yiyenler çıplak…

    Sn. Bayramoğlu
    Darbe söylentilerinin, gözaltı ve tutuklamaların zirveye çıktığı bir dönemde ; bu işlerden birinci derecede sorumlu bir kişi , çantasında darbe belgeleriyle dolaşıyor…Siz de
    “Tutuklu emekli orgeneral Şener Eruygur’un evrak çantasından darbe planları (…) çıkıyor…” diye İlköğretim çağındaki bir çocuğun bile kuşku ile bakacağı asparagas habere yorum yapıyorsunuz…
    Allah aşkına kafayı yemek bu kadar kolay mı ?
    Saygılarımla

    Halil Ata AŞÇI
    *** Yakında, iddianame açıklanınca haberin asparagas olduğunu göreceksiniz…

    Günün notu : İddianamede böyle bir bilgi yok.

    Cevapla

  23. baska Says:

    Buradaki tartışma çok ilginç. Demek ki bazıları için bir insanın Ergenekoncu olması için yazılanların birileri tarafından hoş karşılanmaması yetiyor. Tarih ile profesyonel olarak ilgilenen biri olarak Soner Yalçın’ın tarihe bakarkenki yöntemini sağlıklı bulmuyorum. Ama öte yandan söyleyeyim anti-Semitik olduğunu da düşünmüyorum. Zaten bu tartışmanın konumuzla ilgisi bulunmuyor. OdaTV anti-semitik olduğu gerekçesiyle değil terör bağlantısı şüphesi ile basıldı. Şimdi diyelim ki söylenenlerin hepsi doğru ve OdaTV anti-semitik, ırkçı, haklı düşmanlığa sevkeden, Ergenekon, Balyoz vs. hakkında saptırıcı yayınlarda bulunuyor. Bu durumu kabul edelim. Şimdi aynı kriterler üzerinden Vakit gazetesine ve Habervaktim sitesine bakalım. Haberlerine “Bak şu Yahudiye” diye başlıklar atmaktan çekinmeyen site kendi yazdıklarına karşı çıkan herkesi ve her kurumu Siyonist olmakla suçluyor. Gazetecilerin ve hatta genelkurmay başkanlarının Ağlama Duvarı önünde fotoğraflarını basarak onların “gerçek yüzü” teşhir eden site/gazete de yine bu. Bu haberlere sitenin arşivinden kolayca ulaşabilirsiniz. Irçılık konusunda eline su dökülebileceğini sanmıyorum yine bu sitenin. Kürt sorunu ile ilgili yazdıkları yazılara, yaptıkları haberlere söyle bir göz atın tavsiye ederim. Ermenilerden özür kampanyasında αydınlara “Diaspora Αydını” diyen onları açıkça hedef gösteren de yine bu site ve gazete idi. Bunun yanısıra başka nefret suçlarına da imza atar bu site… Topkapı Sarayı’ndaki konserin BBP’li Alperenler tarafından basılması, Danıştay baskınından önce Danıştay üyelerinin fotoğraflarını “işte o üyeler” diye basan gazete de Vakit’ten başkası değildir. Daha önceki saldırılar ve suikastlerde de Vakit/Akit’in benzer yayınlar yaptığını biliyoruz. Nefret suçları bununla da sınırlı değil geçtiğimiz günlerde “Müslüman’a ‘Homo’ zulmü” başlıklı haberi görüp acaba çok demokrat kişilerden kaçı tepki gösterdi? Yazarlarından birine dönük pedofili suçlamalarına türlü bahane ile sahip çıkan yayın organı da yine bu. Sitesinden ve gazete ilanı ile taksitli silah satış reklamı yapan başka bir medya organı da bilmiyorum ben. Bu arada düzey falan diyecek olursanız da Hasan Karakaya’nın yazılarını okumanızı öneririm. Gelelim Ergenekon ve Balyoz davalarına: Bu davalarla bağlantılı ya da bağlantısız ama servis edilirken mutlaka irtibatlandırılarak servis edilen ses kayıtlarını, video görüntülerini, belgeleri vs. günaşırı bu haber sitesi ya da gazete yayımlamıyor mu? Canları istediği şekilde herkesi, her kurumu, her siyasal yapıyı itham etmiyorlar mı? Bu nedenle herşeyi geçtim devam eden dava sürecini etkileme suçundan bile kurumsal olarak bir yasal sürece tabi tutulmamış durumda bu yayın organı. Hakkında yasal işlem yapılması şöyle dursun Akit/Vakit Cumhurbaşkanı uçağında dış gezilere katılır oldu, Genelkurmay’dan akreditasyon aldı. Şimdi durum böyleyken OdaTV’nin basılmasını ve yöneticilerinin tutuklanmasını dediğimiz özelliklerini kabul etsek bile ancak iki şekilde açıklarız: Ya bu soruşturma tarafsız sürdürülmüyor ve ortada çok ciddi bir çifte standard var ya da Emniyet teşkilatı gelişigüzel baskın düzenliyor.

    Cevapla

  24. Bekir L. Yildirim Says:

    …Sık sık değindiğim Kurtlar Vadisi(2003-06) olgusu bu sürecin en ‘flaş’ örneği. Yoksa başka diziler ve filmler aracılığıyla da bu Ergenekon projesi yürütüldü o dönemde… Fakat diğerleri o kadar etkili olamadılar… Kurtlar Vadisi’nin 2003-06 arası bütün o ırkçı-faşizan konseptini yaratan Soner Yalçın, Sağır Oda adlı bir projeyle bu ‘çaba’larına devam etti… Bosna savaşıyla ilgili hiç tutmayan ve çok az yayınlanan dizisini bile Türk ulusalcı-faşizmini yaygınlaştırmak amacıyla kullanmaya kalkabildi…

    Bu yapımların hemen hepsinde, oluşturulmuş stereotipler vardı… Vadi’nin Soner Yalçın tarafından konsepti oluşturulan 2003-06 döneminde, karısının yatağına başka bir erkeği bizzat kendisi sokan, sonra kendi yolladığı bu erkekle karısının görüntülerini karısının servetine el koymak için koz olarak kullanan bir Yahudi karakter vardı Samuel Vanunu adında… Yere düşen bozuk paralarını bile ‘Aman paraciklarimm’ diye yerden toplayan, bir Yahudi olarak Türkleri sürekli kazıklayan, bununla da ‘Türklerin kaderi böyle be canimm’ diye övünen, Nesim Malki’yi simgeleyen Nedim İplikçi karakteri vardı…

    Cevapla

  25. acracia Says:

    Bu soruyu buraya tasiyorum, belki bir bilgisi olan vardir ne oldu bu sorusturma diye bizi birisi bilgilendirebilir. Arada kaynamasin:

    Hanefi Avci’nin soyledikleri hakkinda Ankara’daki Cumhuriyet Bassavciligi inceleme baslatmis. Ben kacirmisim. Simdi birisi soyleyebilir mi? Bu kisi hala yerinde duruyor mu? Yoksa referandumdan sonra yeri mi degistirildi? Kontrol etmedim, bir bilen varsa diyorum, cunku vaktim kisitli simdi biraz.

    http://www radikal com tr/Radikal.aspx?aType=RadikalHaberDetayV3&ArticleID=1015452&Date=19.02.2011&CategoryID=98

    Cevapla

  26. Halil Ata AŞÇI Says:

    Soner Yalçın,

    İnsanlık Tarihinin Son Salak Darbecisi !!!

    Sen de yakalandın bilgisayar dokümanıyla,
    3-4 senedir hiç mi tuvalete gitmedin ?

    Cevapla

  27. Halil Ata AŞÇI Says:

    Samanyolu TV,

    İnsanlık Tarihinin En Akıllı Darbe-Savarı !!!

    Herkesi salak sanan , yayınlarına devam …

    Cevapla

  28. ela Says:

    ne kadar acıdırki geçmişte sanki herkesin bir darbe acısı varmışçasına şimdi askerden intikam almaya sözleriyle sadece kendi ve kendi gibi inanların anladığı bizlerin ise sadece güldüğümüz komik yorumlar.ne kadar çok sevmeyen varmış askeri. unuttuğunuz , görmediğiniz o kadar çok konu varki…deliler açıkça burda yazılıyor mahkemelerde anlatılıyor ancak ne savcı anlatılan belgelere bakıyor nede dinliyor madem bu kadar konuşuyorsunuz sizi mahkemeye davet ediyim biraz avukatlarımızın dediklerini dinleyin kendi sözlerinizle görün hukuksuzluğu.Avukat Celal Bey’in de Ulusal tv de katıldığı bir programda dediği gibi bir havuz suyu bulanır ancak temizlenir ve temiz su doldurulur.80 darbesinden sonra çok sular değişti ama bakıyorumda mazide kalan beyinler hiç değişmemiş işte bu çok acı.artık daha nasıl bu oyunların yalan olduğunu birileri tarafından laik düşünen kişilerin üstünde oyunlar oynanmaya çalıştıklarını nasıl anlayacaksınız bilemiyorum bu kadar herşey ortadayken.Yalnız şunuda unutmayın sizler evlerinizda rahatça uyurken askerlerimiz komutanlarımız g.doğuda sınırlardaydı ki halende öyle.şimdi ise hizbullahçılar , pkk lılar dışarda ve otobüste yolda yanyana bile geliyorsunuz belkide bunları sağlayanlara nasıl güveniyorsunuz madem o yandaş demediğiniz taraf , zaman dinine çok güvenen mecralar bunları niye bir hukuksuzluk olarak yayınlamıyor!!!! aşağıdaki anayasa maddesine göre nerde kimi savunduğunuza tekrar dikkat etmenizi rica ediyorum.aşağıdaki maddeye göre pkklılardan kurulma siyasi parti hem mecliste hemde sokaklarda aponun resimlerini sallaya sallaya miting yaparken bir suçlunun yandaşı olmakla suçlanmıyor bu adelet midir?
    bir kişi beyni nasıl yıkandıysa bakış açısı radikal , zaman , taraftan dışarı çıkamamış küçük bir dünyada kalıvermiş =))
    yayınlanan belgelere göre inanmayan ama inandırılan kişiler yorum yapan beyler ya askerlik yapmamış yada ortada öyle postal giyip dolaşmış hiçbir word belgesinde kom. diye hiçbir komutana arza gidilemeyeceğini görmemiş anlamamış.iddanamede tarihler bile tutmuyorken daha var böyle birşey demeniz zaten ayrı şaşırtıcı….neyse bu dinlememezliği bir türlü anlamamazlığı içinizdeki kine ve nefrete bağlıyorum.doğruları söylediğimiz için devamlı çırpınıyorsunuz delil ekmeye çalışıyorsunuz ama elbet doğrular çıkıcak gün doğucak ve komutanlarımız esir düşürülmeye çalışıldıkları yerden çıkıcak.

    Anayasa’nın 68nci maddesi 4ncü fıkrasında

    “Siyasî partilerin tüzük ve programları ile eylemleri, Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne millet egemenliğine, demokratik ve lâik Cumhuriyet ilkelerine aykırı olamaz;”

    Cevapla

  29. fmerakli Says:

    Soner Yalcin’in cezaevinden gonderdigi “biz bu bayragi Abdi Ipekci’den, Ugur Mumcu’dan devraldik” mesaji uzerine Ipekci’nin kizi Leyla Ipekci’nin yazdigi yaziyi asagiya ekliyorum – ileride bu blogu ziyaret edenlerin buyuk resmi gormelerine yardimci olacagi inanci ile…

    ——————-
    “Bayragi Ipekci’den haysiyetinizle mi devraldiniz?”
    Leyla Ipekci, 22 Subat 2011, Taraf

    Abdi İpekçi’nin katledilmesini, onun kökenine bağlayarak meşru gösterilmesine hizmet eden Soner Yalçın, cezaevine götürülürken “Biz bu bayrağı İpekçi’den, Mumcu’dan devraldık” dedi.

    Buyurun! Maktule soramıyoruz tabii, “Bayrağı Yalçın’a devrettin mi” diye. Ama maktulün masumiyet hakkını elinden alan birine vereceği bir bayrağı var mıydı diye en azından soralım kendi kendimize…

    Bu mevzuda daha önce yazdığım onlarca yazıdan birini daha yazmak, vicdani bir sorumluluk arzediyor şimdi. Tabii, bazı gazetecilerin –bazı paşalar gibi- sorgusuzca masum ilan edildiği bir ülkede, amacım Anıtkabir’e yürüyerek hukuku etkilemek filan değil.

    Yalçın’ın defalarca yaptığı gibi iftira atıp, ardından “Ben sadece iddiaları alt alta sıralıyorum” diyerek kimseyi ortam bulandırıp hedef gösterme peşinde de değilim.

    Aklansa da, aklanmasa da… Her birimizin insan olma serüveninde eğer başkalarının hayatını, onurunu, yaşama hakkını çiğneyen bir davranış varsa, insan kalmak adına bunun vicdanlarda sorgulanabilmesinin bir yükümlülük olduğunu hatırlatmak istiyorum sadece. Adalet için. Hele ki maktullerin masumiyet ve yaşama hakkı sözkonusuysa.

    2003’lerden beri biliyoruz: Bu ülkede Abdi İpekçi demek, Sabetayist demek. Başka isim saymanız, hatırlamanız gerekmez. Sadece Abdi İpekçi deseniz yeterli. Gerisi Soner Yalçınların, Yalçın Küçüklerin hayata geçirilmiş projesi.

    Sorsanız, ne muhafazakârı bilir Abdi’nin ne yaptığını, ne solcusu. Ama Sabetaycı dendiğinde hemen onun adını zikrederler! Çoktan içselleştirilmiş bir gerçektir bu. Normal, sıradan bir vakıa olmuştur. Onun katledilmesi çok da vahim bir şey değildir artık.

    Hayatında Sabetaycılık üzerine ne bir duruşu ne bir yaşantısı ne de bir mücadelesi olmuştur Abdi İpekçi’nin. Ama bizzat bayrağı İpekçi’den devraldığını söyleyen araştırmacı gazeteci onu Sabetaycı olarak anar, durmaksızın.

    Sabetaycı dediği kişiler üzerinde büyük bir şaibe yaratarak, uydurma hikâyelerle halkta düşmanlık, kin ve öfke yaratan tuğla gibi kitaplar yazar, yayınlar yapar, durmaksızın.

    Ve kitleler İpekçi’nin tetikçisinin ardındaki azmettiricilerini ve devletle ilişkilerini artık düşünemez olurlar. 80 öncesi sağ-sol kutuplaşmasına tüm sermayesini yatıranlara inat, Abdi’nin kendisi sol görüşlü olmasına rağmen gazetesinde sağcıların görüşlerine yer verdiği için, bizzat solcular tarafından eleştirildiğini kimse bilmez, bilmek istemez.

    Bu ülkenin gerçek suçluları, ‘katledilmiş Abdi İpekçiler’, Dinkler gibi günah keçileri sayesinde örgütlü biçimde saklanır. Koltuklarında daha derine yerleşirler, ittifak içinde. Hiçbirinin gıkı çıkmaz atılan iftiraları duydukça…

    Dönem, iliklerimize dek yaşadığımız Ergenekon dönemiydi. Orhan Pamuk, Patrik Bartholomeos, Hrant Dink, Alevi liderleri tehdit alıyordu. (Sonradan suikast krokileri de ortaya çıkacaktı), gençler rahip öldürmeye ve ‘Türklük adına’ öldürme yemini ettiren ‘Atatürkçü’ derneklere katılmaya, yabancıları ülkeden kovma kıvama getirilmişlerdi çoktan.

    Onlar artık “racon değil, kelle kesmeye” düzmece kitap ve sloganlarla (bkz. Ergün Poyraz) hazırlandılar. “Bir Ermeni vurdum” diye onurla haykırdı tetikçilerden biri. Türk Bayrağı önünde poz verdirdiler ona. Ergenekon’un, Balyoz’un ortam olgunlaştırma planları işte böyle bir bir gerçekleştiriliyordu. Tıpkı 12 Eylül, 6-7 Eylül, 12 Mart, 28 Şubat dönemlerinde olduğu gibi…

    Mecidiyeköy’de patlamak üzere bulunan cephane, Fatih Camii’ne konulacak bomba patlasaydı, planlarda adı geçen, fişlenen Kürt aydınlarıyla, Ermeni aydınları katledilseydi… Sonunda da ‘Balyoz’ inseydi üzerimize… Adalet için haykıranlar bugünün sanıkları gibi ‘kibarca’ yargılanmayacaktı maalesef. Onları ne parti liderleri ne de Genelkurmay başkanları ziyaret edecekti. Tabii bugünün Yalçınları da artık kendilerine muhalif demeye devam ederler miydi, yorum yapmıyorum. Sorularımı alt alta sıralıyorum sadece!

    Kılıçdaroğlu’nun Ergenekon’u gökte aradığı ‘örgütlü bir naiflik’ karşısında bizler Ergenekon’u iliklerimize dek yaşadık, evet. Hâlâ da yaşıyoruz yer yer. Soner Yalçın’ın kitapları ve yazıları üzerine yıllar içersinde defalarca yazdım. Birbirinden değişik mecralarda haykırdım.

    Belli bir kökenden gelen herkesi aynı kalıba koyan, aynı ideolojiye, aynı inanca yerleştiren, hepsini tek tornadan çıkmış gibi ülkenin başına gelen tüm belalardan sorumlu tutan yaklaşımını ‘araştırmacı gazetecilik’in neresine oturttuğunu defalarca sorguladım. Bunu yaparken, onun kullandığı gibi hedef gösteren, iftira atan üslubu benimsemedim.

    Bugüne dek nefret suçları ve kitlelere hedef gösterme suçu işleyen gazeteciler hakkında gazeteci dernekleri bir kınama yayınladı mı bilmiyorum. Ben rastlamadım.

    Ergenekon’u havada arayanlar ise suçsuz gazetecilerin hakkı için hayır, hiçbir zaman vicdanlarını kıpırdatmadılar. Ne Nokta Dergisi basıldığında gazetecilik haklarından dem vurdular. Ne Kürt mevzuunda yazıp çizerlerin yıllarca düşünce suçundan içerde yatmaları karşısında insan haklarından dem vurdular. Örnekleri çoğaltsak, yer kalmaz yazmaya.

    Cevapla

    • demorat Says:

      En uygun burayı buldum,
      Akıl tutulması dedikleri bu olsa gerek,cümleten hakaret,sola,sosyalistlere,CHP’ye,Kılıçdaroğluna,Baykal’a,aklımıza….
      http://www.odatv.com/n.php?n=kilicdaroglunun-rakibi-baykal-degil-ocalandir-1706111200

      Cevapla

      • Altan Alpay Says:

        Leyla İpekçi bunca yıldır Zaman’dan aldığı paraların, Cemaat’ten aldığı bursların hakkını veriyor doğrusu, has bir şakirt bile bu kadar yazamazdı bu ‘sonradan dönme’ şakire kadar.

        Leyla İpekçi’nin sol ile uzaktan yakından alakası olduğunu da sanmıyorum, belki kendisini öyle tanımlayıp bir kaç yeni yetmeyi kandırabilir belki, evrensel sol değerler göz önüne alındığında cemaat tasallutunu kabul etmiş, biat kültürüne adapte olmuş el etek öpen birinin ne CHP’yi ne Sosyalistleri ağzına alıp aklımıza hakaret etmesine gerek yok.

        Odatv’nin bahsettiği Kılıçdaroğlu – Öcalan rekabeti de seçimlerde aynen doğrulandı. Radikal / Romantik Sol oylar maglesef BDP’nin kontrolundeki bağımsızlara kaydı. Ertuğrul Kürkçü’nun Radikal Sol oyları toplayıp Öcalan’a teşekkur etmesi bile Odatv’nin öngörüsünü doğrulamaya yeter.

        Kürt sorununa karşı ‘statükocu’ konuma düşen AKP’ye karşı Sol’u yani özgürleşmeyi,serbestliği,demokrasiyi temsil eden CHP’nin doğal rakibi tabiki Öcalan’dır.

        Cevapla

        • fmerakli Says:

          Altan bey, hic gulecegim yoktu dogrusu… CHP’nin ozgurlugu, serbestligi ve demokrasiyi temsil ettigine gercekten inaniyor musunuz, yoksa laf olsun diye mi yazdiniz? CHP bugune degin ozgurlesme, serbestlik ve demokrasiyi hic temsil etmedigi gibi boyle bir kaygisi da hic olmadi. Demokrat asagida etraflica aciklamis ama atladigi bir kac noktanin da altini ben cizeyim. 28 Subat’ta askeri bir sivil toplum orgutu olarak goren, 27 Nisan’i alkislarla karsilayan, Baykal doneminde diskur baglaminda baslayan Ergenekon avukatligi sureci Kilicdaroglu sonrasinda Ergenekon saniklarinin Meclis’e tasinmasi ile ete kemige burunmus, avukatliktan temsilcilige yonelik bir donusum yasanmisken CHP’yi o bahsettiginiz degerleri savunan/temsil eden bir sol parti olarak tanimlamak akla ziyan bir hatadir.

          CHP’nin ozgurlesmeyi ne kadar temsil ettigi yillarca basortusu sorununda aldigi tavirda bellidir, serbestlesmeden anladigi Ergenekon saniklarinin serbest kalmasindan ibaret olup , demokrasiyi de 367 zirvalagini Anayasa Mahkemesi’ne tasiyacak kadar temsil etmektedir. Binaenaleyh, CHP sol bir parti degildir, olmak gibi bir kaygisi da yoktur…

          Cevapla

          • Altan Alpay Says:

            Sayın fmeraklı,

            Sizin Türkiye’de yaşamadığınızı biliyordum ama Dünya’da yaşadığınıza dair şüpheler oluştu bende. Türkiye’nin son 2 senedir girmiş oldu sivil dikta sürecini belki uzakta olduğunuz için takip edememişşiniz belli, son 1 senedir dünya basınında AKP ve Tayyip Erdoğan hakkında çıkan ve en kibar ifadeyle totaliter hatta diktatör olarak anıldığı makaleleri de ıskalamış olamazsınız.

            AKP’nin ve koalisyon ortagı Cemaatin maskesi düşeli, yaldızları döküleli bayağı oluyor. Ne içerde ne dışarıda kimse AKP’ye özgürleştirici, demokratik bir parti olarak görmüyor. Hatta özgürleştirme açısından islami çevrelerden bile büyük homurdanmalar var. Sanırım siz ZAMAN gibi tek kaynaktan beslendiğininiz için aynı eski propaganda malzemelerini tekrarlaryıp duruyorsunuz. Maymunun gözü açılalı hayli vakit geçti.

            Zaten doğası gereği İslamcı/Muhafazakar bir partinin özgürleştirici olması düşünülemez. O ‘Özgürleştirmesi’ olsa olsa din alanı ile sınırlı kalır ki Başörtüsü konusunda bile 28 Şubat öncesinden daha özgür durumda değiliz, hatirlarsaniz eskiden yüksek öğrenimde başörtüsü problemi yoktu. Bana AKP’nin Türkiye’yi özgürleştirmesini ve demokratikleştirmesini bir örnekle gösterebilirmisiniz? Seçim barajı mı? Basın Özgürlüğümü, Ha TSK’nin gücünün azaltılması demokratikleşme anlamına gelmez, sadece yeni derin devletin eskisini tasfiye etmesi, postal yerine jop’un güç kazanması sadece otoritenin makyaj değiştirmesi olarak yorumlanabilir.

            AKP gibi tek adamın demir yumrukla yönettiği totaliter eğilimlerinin ayyuka çıktığı bir bir partiyi insan zekasına saygı gereği CHP ile karşılaştırmak bile abes. AKP’nin %50 oy almasi da bana acı acı Hitler 1933’de aldığı %43 oy oranını hatırlattı.

            İsterseniz ‘milletvekili adaylarının tek adam tarafından belirlendiği’, ‘polisi rejimin teminati olarak gören’, ‘istikrar bahanesi ile dünyada eşi olmayan seçim barajını savunan’, Seçim meydanlarında ‘KK biliyorsunuz Alevidir!’, ‘Kadın mıdır Kız mıdır!’ gibi vezicelerle bilinçli olarak din ve cinsiyet ayrımı yapan, iğrenç kaset komplolarını üzerinden her iki rakibine karşı şeçim propagandası yapmaktan çekinmeyecen kadar prensipli, ‘gönlünden başkanlık sistemi geçtiğini’ itiraf edecek kadar totaliterlik özlemi çeken, yaklaşık 150 gazeteci ile mahkemelik, karikatürlere bile dava açabilecek ileri mizah anlayışına sahip, bu davalardan kazandığı 500,000 TL tazminat kazanip ufak bir servet yapan bir lider ve partisini (ve stepnesi olan ve aynı karakteristikleri gösteren FG cemaati) CHP veya her hangi demokratik kültürden beslenen partilerle karşılaştırlaya kalkmayalım.

            Ha çok karşılaştırmak isterseniz Putin’in Birleşik Rusya Partisi ile karşılaştırabiliriz. Putin %63 oy almıştı, belki Erdoğan’nın kendisine göre Usta sayılan Putin’den alacağı çok şey vardır, başkanlık sistemi dahil.

            Cevapla

            • fmerakli Says:

              Altan Bey,

              Beni guldurmeye devam ediyorsunuz. Ben bir onceki yorumunuza itiraz baabinda CHP sol bir parti degildir; demokrasiyi, serbestligi ve ozgurlesmeyi temsil etmez dedim, siz sanki ben “o soylediginiz seyleri AKP temsil ediyor” demisim gibi bir cevap yazmissiniz. Demokrat’in Can bey’de teshis ettigi sikintinin aynisindan muzdaripsiniz herhal; CHP”yi elestiren herkesin AKP’li oldugunu dusunuyorsunuz gorunen o ki….

              Ama yine de yazdiklariniza kisaca cevap vereyim. Oncelikle Turkiye’de sivil dikta rejimi yasandigini dusunmuyorum onu da ifade edeyim, bu secim oncesi Dogan medyasinda sisirilen bir balondu, secim sonuclari ile patladigini soylemek gerekiyor. AKP’nin Turkiye’de ozgurlukler alanini genisleten onemli adimlar atti, sizin ifadenizle bu hem iceride hem de disarida kabul ediliyor – ornegin AB Ilerleme raporlarini 2002’den baslayarak okumanizi tavsiye ederim… Sehit ailelerine, gazilere, ozurlulere cocuklara, kadinlara ve yaslilara pzitif ayrimciligin anayasal garanti altina alinmasi geliyor mesela aklima. Ya da ayni is kolunda birden fazla sendikaya uye olma hakkinin anayasal guvence altina alinmasi, yuksek askeri sura kararlarina itiraz yolunun acilmasi gibi degisiklikler de onemli… Demokratiklesme baglaminda Cumhurbaskani’nin halk tarafindan secilecek olmasini da onemsiyorum.

              Erdogan’i da sutten cikmis ak kasik olarak gormedim, gormuyorum, ama gonlunden Baskanlik sisteminin gectigini soylemesi onu totaliter bir politikaci da yapmaz acikcasi. Hatta cift meclisli baskanlik sisteminde yasamanin (ve dolayisiyla muhalefet partilerinin) yurutme uzerindeki kontrolu bizim su anda sahip oldugumuzdan daha kuvvetlidir. Ben AKP/Erdogan’dan bagimsiz olarak baskanlik sisteminin Turkiye icin iyi bir secenek oldugunu dusunmuyorum, parlamenter sistemin aksayan yonlerinin yeni anayasa cercevesinde duzeltilerek yola devam edilmesi gerektigine inaniyorum. Ama olasi bir baskanlik sisteminde muhalefetin Baskan Erdogan’in hareket alanini daha fazla daraltabilecegi gercegini de baskanlik sistemine karsi cikanlar goz onunde bulundururlar belki.

              Turkiye’yi Malezya, Iran, Endonezya yapamadiniz simdi de Rusya olacak diyorsunuz; ne genis bir hayalgucu, insan ancak hayran oluyor…

              Cevapla

              • demokrat Says:

                Fmeraklı,

                ”Beni guldurmeye devam ediyorsunuz. Ben bir onceki yorumunuza itiraz baabinda CHP sol bir parti degildir; demokrasiyi, serbestligi ve ozgurlesmeyi temsil etmez dedim, siz sanki ben “o soylediginiz seyleri AKP temsil ediyor” demisim gibi bir cevap yazmissiniz. Demokrat’in Can bey’de teshis ettigi sikintinin aynisindan muzdaripsiniz herhal; CHP”yi elestiren herkesin AKP’li oldugunu dusunuyorsunuz gorunen o ki….”

                Alllah Allah sanki ben bunu yaşamış gibiyim yahu,hem de çok yakın bir zamanda, demek ki ‘tek yönlü iletişim’ bu oluyor.Yaz-oyna,çal-dinle tarzı.

                Cevapla

  30. demokrat Says:

    Bana göre bu yazı dezenformasyon amaçlı bir nabız yoklama yazısı,bugüne kadar neye ve kime hizmet ettiğini bir türlü çözemediğim ODATV’nin bu yazıyı yazmaktaki amacını da tam olarak anladığım söylenemez.

    ”Odatv’nin bahsettiği Kılıçdaroğlu – Öcalan rekabeti de seçimlerde aynen doğrulandı. Radikal / Romantik Sol oylar maglesef BDP’nin kontrolundeki bağımsızlara kaydı. Ertuğrul Kürkçü’nun Radikal Sol oyları toplayıp Öcalan’a teşekkur etmesi bile Odatv’nin öngörüsünü doğrulamaya yeter.”

    Tamamen yanlış bir değerlendirme.BDP Öcalan’ın direktifleriyle ‘Türkiye Partisi’ konumuna geldiğini göstermek için açıktan bir çaba içine girse de bunda kısmen başarılı olmuştur.Bu başarı da sadece S.S.Önder,l.Tüzel ve E.Kürkçü’de vücuda gelmiştir.Gerisi bildiğimiz kürt milliyetçiliğine dayalı argümanlardan farklı birşey söyleyemeyen kürt burjuvasıdır.Böyle bir tebayı da sosyalizmle bağdaştırmak abesle iştigaldir.Sosyalizm her türlü ırk söylemini reddeder.Kürt burjuvasına ve toprak ağalarına sosyalist demek ,onların kendi ulusalcı entellektüelitesine bu adı vermek, önce sosyalistlere hakaret olur sonra da tüm sol cenaha.Kendileri bolluk içinde yaşayan bu enteljansiyanın her fırsatta(çoğu haklı argümanlarla) kürt vatandaşların bam teline dokunarak aldıkları oyların( kaldı ki bu oyların bir kısmını korkutarak aldıkları gün gibi aşikardır) sonucunda girdikleri mecliste fakir halk yığınları için ne tür politikalar üreteceklerini göreceğiz.Özellikle de ABD destekli bir hegemonya mücadelesi sürdürdükleri çok belliyken.Taşlı sopalı vahşileri bebelere saldırtan bir harekete sol yakıştırmasını yapmak herşeyden önce ayıptır.

    Sosyalizm’in abece’sinde lider sultasını çöpe atmak varken,bahsekonu seçilmişlerin ilk yaptıkları icraat liderlerine selam çakmak olmuştur. Sosyalizmde lider saygınlığı biraz romantiktir,sevgi ve saygıyla orantılıdır,hakedişle içiçedir.

    ”özgürleşmeyi,serbestliği,demokrasiyi temsil eden CHP’nin doğal rakibi tabiki Öcalan’dır.”

    CHP bu söylediklerinizi temsil edemediği için yıllardır müzmin muhalefet görevine devam etmektedir.Sivil insanların(askeri mahkemelerde değil) sivil mahkemelerde yargılanmasına bile zamanında karşı çıkan CHP hangi özgürleşmeci görüşü temsil etmektedir?Pozitif ayrımcılığa hayır diyen,farklı sendikalara üyeliğe karşı çıkan,parti kapatmaya olumlu gözle bakan,seçim barajı için zamanında kılını kıpırdatmayan,367 garabetini olumlayan,12 Eylülcülerin yargılanmaması için elinden geleni yapan CHP hiçbir özgürlüğü ve demokrasiyi temsil edemez.Ki nispeten liberal politikaları benimsemiş Soyalist enternasyonali bile çileden çıkarmayı başarabilmiş,toplantılara yıllarca kabul edilmemiştir.Tabii ki CHP’de sosyalist görüşü benimseyen politikacılar vardır,ama bu politikacıların işlevleri de ‘Kemalizm ve sosyalizmi nasıl bağdaştırırız’ dan öteye gidememektedir.Bu seçim öncesi söylemlerinde durumun farkına varmalarına ve bir miktar aymalarına rağmen, -Hakkari’de söyler,Diyarbakır’da şaşar- kararsızlıkları samimiyetsizliklerinin aynası olmuştur.

    Hal böyleyken tamamen iki ayrı türbülansı aynı potada değerlendirmeye çalışmak ,aynı kaynaktan beslendiklerini öne sürüp rakip ilan etmek akla ziyan bir düşünce biçimidir.Hem CHP kanadından hem de karşı cenahtan destek görmeyecek akıl fikir yoksunu bu yazının neden yazıldığı elbet üç beş gün içinde ortaya çıkacak biz de altında yatan gerçeği göreceğiz.

    Cevapla

    • fmerakli Says:

      Demokrat,

      CHP’nin secimden sonra anayasa degisikligine iliskin surecte yer alacagini, kirmizi cizgilerinin ilk uc madde ile sinirli oldugu seklindeki aciklamalarini ve Odatv yazisinda olasi bir anayasa degisikligi sonrasi dusen secim baraji ile birlikte sosyalistlerin CHP’den BDP’ye yonelecegi seklindeki argumani birlikte ele aldigimda bence yazinin arkaplanda enjekte etmeye calistigi dusunce Kilicdaroglu’nun yeni CHP’si ile anayasa degisikligi surecinin CHP acisindan bir intihara donusecegi. Bu anlamda da yazinin temel hedefinin anayasa degisikligi surecini baltalamak, Kilicdaroglu bu surece katki verirse de onu ne sekilde sikistiracaklarinin sinyalini vermektir..

      ANayasa degisikligi surecinde soyle ele avuca gelir gelismeler yasanmaya baslasin biz Odatv’de daha ne senlikli yazilar okuyacagiz, hic supheniz olmasin…

      Cevapla

    • Can Acar Says:

      demokrat,

      OdaTV’nin fikirleri kendi problemi. Ben de katılmıyorum bu yorumlarına. Ancak bir yorumu dezenformasyon olarak nitelendirip, ardından dezenformasyon yapmak da pek doğru bir iş olmasa gerek.

      Yazdığınız kimi doğru tespitlerin arasına sıkıştırdığınız popüler dezenformasyon parçalarından bahsediyorum. CHP hakkında yazadığınız “pozitif ayrımcılığa hayır” demesi “12 Eylülcülerin yargılanmaması için elinden geleni yapması” gibi referandum garabetinden esinlenerek yazıldığı belli dezenformasyon cümlelerinden bahsediyorum. Referandumdaki CHP dahil herkesin üzerinde uzlaştığı bu maddelere sanki CHP karşı çıkmiş gibi bir hava yaratıyorsunuz. fmerakli da sizi alkışlıyor.

      Sonuçta ne olduğu ortada. CHP’nin yüksek yargının yürütmenin emrine girmesi konusundaki tüm çekinceleri bir bir gerçekleşti. 12 Eylül için ise savcılar Evren’e ile çay içmeye gittiler. Sordukları sorular ise komedi tiyatrosu.

      En iyi yalan doğruların arasına serpiştirilmiş olanıdır. Siz de örneğin parti kapatılmasına onay vermesi (AKP’de DTP kapatılırken çok sevinmişti) ve seçim barajına (AKP’den önce) dokunmaması (pardon, 8 yıldır kim iktidar?) gibi hataların yanına yukarıdaki cümleleri serpiştirerek, ya bilmeden dezenformasyonu yayıyorsunuz, ya da kasıtlı yapıyorsunuz. CHP’ye geçirmenin dayanılmaz hafifliği mi demeli bilmiyorum.

      En iyisi öğrenin de gelin diyeceğim, ancak düşünme ve ders çıkartma beceriniz olmadığını defalarca gösterdiniz.

      (Gittikçe azalan) saygılarımla …

      Cevapla

      • demokrat Says:

        Can Bey,

        Beni takip etmenize lafım yok ama bu niyet okuma ve çarpıtmalarınızla hiçbir yere varamayacağınızı bilin artık çünkü muhtemel okuyanlar işin farkında.

        Her CHP’yi eleştiren AKP’li midir yahu? Bu nasıl bir zihniyetin tezahürüdür?Hayır bunu kastetmedim diyecekseniz;

        ”Siz de örneğin parti kapatılmasına onay vermesi (AKP’de DTP kapatılırken çok sevinmişti) ve seçim barajına (AKP’den önce) dokunmaması (pardon, 8 yıldır kim iktidar?) gibi hataların yanına yukarıdaki cümleleri serpiştirerek, ya bilmeden dezenformasyonu yayıyorsunuz, ya da kasıtlı yapıyorsunuz. CHP’ye geçirmenin dayanılmaz hafifliği mi demeli bilmiyorum.”

        Bu nedir o zaman?Neden yazıyorsunuz bunu bana?Benim ağzımdan AKP hakkında tek laf çıktı mı bugüne kadar?Daha önce de söyledim ,okumuyor,aydınlanmıyor kafanıza göre ahkam kesiyorsunuz?Ben AKP’li filan değilim kardeşim,o sizin hüsn-ü kuruntunuz.AKP’li olsam da bunu gururla söylerdim.İki satır gazete okusanız benim söylediklerimin çok daha fazlasını CHP’lilerin/aydınların/sosyalistlerin söylediğini göreceksiniz.Bırakın CHP’ lileri Genel Başkan’ın söylediğini göreceksiniz.Politikacılar öyle hatalarını kabak gibi söylemezler,satır aralarında gizlerler,sözcüklere saklarlar,adam olan da anlar.Algılama kıtlığınız var,ama ısrarla aksini iddia ediyorsunuz.Mesela böyle bir sıkıntısı olmayan fmeraklı benim siyasi görüşümü daha üçüncü beşinci yazımda anlamıştır sanırım,isterseniz ona danışabilirsiniz.

        Adamlık dersi vereceğinize okumayı deneyin,yorumlamayı öğrenin.İnsan araştırır iki satır ondan sonra yazar:

        ” Darbe soruşturması kapsamında rahatsız olduğu için 6 Haziran’da evinde soruşturma savcısı Hüseyin Görüşen’e, avukatları Ömer Nihat Özgün ve Haydar Kanıcıoğlu eşliğinde ifade veren Kenan Evren’e yöneltilen sorular ve yanıtları özetle şöyle:

        Soru: 12 Eylül 1980 tarihinde, yürürlükte olan 1961 Anayasası ve kanunlara göre herhangi bir yetkiniz olmamasına rağmen, daha önce yapmış olduğunuz gizli plan çerçevesinde, TSK’nın komuta kademesinde yer alan diğer kuvvet komutanları ve diğer askeri erkânla birlikte, anayasa ve kanunlara aykırı olarak, yürürlükte olan 765 sayılı TCK’nın 146 ve 147. maddelerini ihlal ederek, Türkiye Cumhuriyeti halkının vergileriyle alınan ve ülke savunması için emanetinize tevdi olunan silahları kullanarak meşru bir yetkiye dayanmadan fiilen oluşturulan Milli Güvenlik Konseyi Başkanı olarak askeri darbe yapıp ülke yönetimine el koyduğunuz, yayınlamış olduğunuz 1 Numaralı Bildiri ve takip eden süreçte almış olduğunuz kararlarla Anayasa’ya göre oluşmuş TBMM’yi ve hükümeti feshederek ortadan kaldırdığınız anlaşılmıştır. Bakanlar Kurulu’nu ortadan kaldırmak ve vazifesini yapmasına güç kullanarak engel olmak eylemleri suç olarak düzenlenmiştir. Bu hususlarda ne diyorsunuz?

        12 Eylül 1980 tarihi öncesi Türkiye’nin ne halde olduğunu detaylı olarak anlatmaya gerek yoktur. Ülkenin o zamanki durumu herkes tarafından bilinmektedir. Özellikle sağ-sol kavgaları yoğunlaşmış, banka soygunları artmış, polis ikiye bölünmüş, görev yapamaz hale gelmiştir. Kahramanmaraş olaylarında 102, Çorum olaylarında 80’e yakın vatandaşımız terör olayları nedeniyle can vermiştir. Türkiye sathında her gün 10-15 vatandaşımız terör olaylarında hayatını kaybeder hale gelmiştir. İç Hizmet Kanunu’nun 35’inci maddesi TSK’ya cumhuriyeti koruma ve kollama görevi vermektedir. 12 Eylül öncesi bu terör olayları nedeniyle Kuvvet komutanları olarak bir araya geldik.

        Siyasilere uyarı mektubu verdik

        Ülkenin kötü gidişatının engellenmesi amacıyla 27 Aralık 1979 tarihinde Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk aracılığıyla siyasi parti başkanlarına uyarı mektubu verdik. Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün görev süresi dolmuş olmasına rağmen ağustos ayına kadar cumhurbaşkanı seçilemedi. Meclis çalışamaz hale gelmişti. Komutanlar olarak bir kısım kanunların çıkarılmasını, örneğin polise silah kullanma yetkisinin verilmesini istedik ancak bunlar yapılmadı.

        Demirel hissetti mi bilemiyorum

        Ülke yönetimine el koymadan önce TSK’nın yönetime el koyabileceğini Başbakan Süleyman Demirel ve anamuhalefet partisi liderlerinin hissedip hissetmediklerini bilmiyorum. Açıkça kanunlar çıkarılmadığı taktirde TSK’nın yönetime el koyacağı konusunda gizli ya da açık bir şey söylenmemiştir. Bazı yapılan konuşmalarda ve gelişmelerden siyasilerin TSK’nın ülke yönetimine el koyabileceğini tahmin etmeleri gerekirdi. Hatta bazı senatörler ve milletvekilleri bana gelerek bu Meclis’in artık çalışmadığı, ülke yönetimine el koymaktan başka çıkar yol olmadığını söylemişlerdi.

        Parlamenter sistemi esas aldık

        Soru: TBMM’ye, Cumhuriyet Senatosu’na ve Cumhurbaşkanlığı’na ait yetkilere cebren el koyduğunuz anlaşılmıştır. Bu konuda ne diyorsunuz?
        Ülke yönetimine el koyduktan sonra TBMM ve hükümet feshedilmişti. Kesinti olmaması için bu yetkileri kullanacak kurumlara ihtiyaç vardı. Bu nedenle TBMM, Senato, Cumhurbaşkanı, Millet Meclisi’ne ait yetkileri oluşturulmuş olan Milli Güvenlik Konseyi’ne geçici olarak verdik. Ardından oluşturduğumuz Danışma Meclisi’ne görevleri devrettik. Parlamenter sistemi esas aldık. Ülke felç olmuş durumdaydı. Kısa süre sonra da yetkiyi Danışma Meclisi’ne devrettik.

        Hapishanelerden kaçılıyordu

        Soru: 12 Eylül 1980 öncesi anarşi ve terör eylemleri nedeniyle toplam 19 ilde sıkıyönetim ilan edilmiş ve devam ediyor olmasına rağmen neden suçluları yakalayıp yargı önüne çıkarmadınız da darbe yapmaya gerek gördünüz?
        Anarşiyi önlemek polise aitti. TSK ancak İçişleri Bakanlığı yardım istediği takdirde onlara yardımcı oluyordu. Sıkıyönetim komutanlıklarının bulunduğu yerlerde suçlular yakalanıyordu ancak hapishanelerden toplu olarak kaçışlar söz konusuydu. Sıkıyönetim komutanlıklarının silah kullanma yetkisi yoktu. 19 ilde sıkıyönetim vardı ama olaylar diğer illerde de meydana geliyordu. Hapishanede yönetim boşluğu vardır. Yönetim mahkûmların elindeydi.

        6 ay içinde kontrole alındı

        Soru: 11 Eylül 1980’de devam eden terör ve anarşi eylemleri birçok ilde sıkıyönetim olmasına rağmen 12 Eylül 1980’de nasıl birden önlenmiş ve suçlular yakalanmıştır? Suçluların yeri ve kimlikleri biliniyorsa neden askeri darbe yapılmadan yakalanamamışlardır?
        Bu iddia Süleyman Demirel tarafından ileri sürülmüştür. Doğru değildir. 12 Eylül günü sokağa çıkma yasağı ilan edilmiş, devam etmiş, herkes şaşkınlık yaşamış, bir hafta boyunca herhangi bir olay olmamış, ancak ardından olaylar tekrar başlamış ve olaylar ancak 6 ay içerisinde kontrol altına alınabilmiştir. Yönetime el koyduktan sonra terör örgütü mensuplarının tümünün adres ve kimlikleri bilinmiyordu.

        Siyasiler TSK’ya iftira attılar

        Soru: 12 Eylül 1980 öncesi sıkıyönetim süresince anarşi ve teröre engel olmak için kasten tedbir alınmadığı artan terör eylemleriyle askeri müdahaleye zemin hazırlandığı iddia edilmiştir. Demirel ve Ecevit’in, döneme ilişkin askeri suçlayan açıklamalarına dönemin Genelkurmay Başkanı olarak ne diyorsunuz?
        TSK’ya siyasiler tarafından atılmış bir iftiradır. Siyasilerin tabii ki kabahati üzerine almaları söz konusu olmaz. TSK insanların ölümünü bekleyip, sonuçta bunu fırsat olarak değerlendirip, yönetime el koyması düşünülemez. Bunu vicdanımız kabul etmez. Bunu kesinlikle kabul etmiyorum. Ben halen eski Cumhurbaşkanı Demirel ile görüşürüm. Bu şekilde bana herhangi bir şey söylememektedir. Ayrıca Ecevit başbakan iken kendisini ziyaret gittiğimde beni aşağıda kapıda karşılamıştır. Bu yönde bana herhangi bir şey söylememiştir ve görüşmelerimiz devam etmiştir.

        Batur’un seçilmesi rahatsız etmez

        Soru: TSK komuta kademesi olarak sizlerin siyasi istikrarsızlığı darbe yapmak için bir fırsat olarak gördüğünüz asıl amacın her halükârda darbe yapmak olduğu iddia edilmektedir. Bu konuda ne diyorsunuz?
        Adı geçen Cumhurbaşkanı adayı Muhsin Batur benim akademiden sınıf arkadaşımdır. Onun seçilmesinden bizim rahatsız olmamız mümkün değildir. Bir söz vardır; “Suç samur kürk olsa kimse giymez”. Bu şekilde bir olay olmamıştır.

        ABD’ye 2 saat önce söyledik

        Soru: 12 Eylül darbesinin yapıldığı gece ABD Dışişleri Bakanı Muskie’nin, Başkan Carter’a “Mr. President, Türk Ordusu’nun komuta heyeti Ankara’da yönetime el koydu, herhangi bir kaygıya gerek yok. Kimlerin müdahale etmesi gerekiyorsa onlara müdahale etti” şeklinde beyanda bulunduğu anlaşılmıştır. 11 Eylül günü de Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya’nın ABD’den döndüğü gözönünde bulundurulduğunda 12 Eylül darbesi ABD’nin bilgi ve desteği ile mi yapılmıştır?
        Şahinkaya, NATO Komutanı tarafından Amerika gezisi bulunduğunu, bunun daha önceden planlandığını söyleyerek ‘İsterseniz ben gitmeyeyim’ dedi. Ben de kendisine “Bu geziyi iptal edersek ne cevap vereceğiz. Sen git ancak 11 Eylül günü geri dön” dedim. Yönetime 12 Eylül 1980 günü el koyma konusunda yaklaşık bir hafta kadar önce komuta heyeti olarak karar vermiştik. Dönme konusunda da bir bahane bulursun diye söyledim. Bizim müdahale kararımızdan ABD’nin bilgisi ve desteği yoktur. Ancak 12 Eylül günü ben Genelkurmay’dayken tahminime göre 02.00 sıralarında Amerikan yardım kuruluşu JUSMAT’ın bulunduğu yere tanklar gitmiş. Emir subayım bana söz konusu yere tankların gitmesinden dolayı Amerikalıların sorduklarını söyleyip “Ne diyelim” dedi. Ben de “Zaten müdahaleye 2 saat kaldığı için söyleyin yönetime el koyuyoruz” dedim. Durum bundan ibarettir.

        NATO kararı bir hataydı

        Soru: Türkiye yıllarca Yunanistan’la Ege’de sorun yaşamıştır. Darbe sonrası ABD ve bölgede etkin bulunan İngiltere gibi devletler 12 Eylül askeri darbesini olumlu karşılamıştır. Buna göre darbe öncesi Yunanistan’ın NATO’ya dönüşü konusunda söz mü verilmiştir?
        Bana sürekli sorulmuştur. 12 Eylül öncesi NATO Başkomutanı Rogers olmak üzere Türkiye’ye Yunanistan’ın NATO’ya dönüşü konusunda yoğun şekilde baskı vardı. Hükümette zaman zaman bu konuları görüşmek üzere NATO’ya heyet gönderiyordu. Bu heyet içerisinde o zamanki Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Haydar Saltık da bulunuyordu. Hükümet Yunanistan’ın dönüşü konusunda NATO’ya birtakım şartlar ileri sürüyordu ancak NATO da bunu kabul etmiyordu. Yönetime el koyduktan sonra bu husustaki baskılar devam etti. Rogers, “Siz Yunanistan’ın NATO’ya dönüşüne izin verin. Ben Yunanistan’a sizin şartlarınızı kabul ettireceğim. Onlardan söz aldık” dedi. Ben de kendisine güvenerek Yunanistan’ın NATO’ya dönüşüne onay verdim. Ancak biz onay verdikten sonra Yunanistan’da hükümet değişikliği oldu, Papandreu geldi bizim şartlarımız kabul etmedi. Bizim yazılı olarak Rogers’a vermiş olduğumuz şartları Yunanistan’ın imzalayacağı konusunda güvence verilmişti. Yazılı bir güvence almadan Yunanistan’ın NATO dönüşüne izin vermemiz bir hatadır.

        Çocuk oyuncağı değil dedim

        Soru: Darbe yapmaya önceden karar verdiğiniz, yapılacak darbenin halkın gözünde meşru görülebilmesi için anarşinin üzerine bilerek gitmediğiniz fırsat kolladığınız iddia edilmektedir. Bedrettin Demirel de benzer şekilde açıklamada bulunmuştur.
        Böyle bir söz söylediğimi hatırlamıyorum. Harp Akademileri Komutanı Bedrettin Demirel’in de belirtilen şekilde bir söz söylediğini hatırlamıyorum. Uyarı mektubundan önce 1’inci Ordu’da Bedrettin Demirel bana yönetime el koymaktan başka çare kalmadığını söyledi. Ben kabul etmedim. Hatta daha sonra Genelkurmay’a yanıma gelerek ülke yönetimine el koymaktan başka çare kalmadığını, birçok öğretim üyesinin de bu şekilde söylediğini bana aktardı. Bense bunun çocuk oyuncağı olmadığını söyleyerek düşüncesine katılmadığımı söyledim. İddia edildiği gibi yönetime el koymak için fırsat kollamış değiliz.

        Cumhurbaşkanının 2. kez seçimini engelledim

        Eklemek istediği hususların sorulması üzerine Evren şu açıklamayı yapıyor: “12 Eylül’den sonra Danışma Meclisi tarafından hazırlanan 82 Anayasası’nın taslağında cumhurbaşkanın 2 kez seçilebileceği konusunda hüküm vardı. Ben “Cumhurbaşkanı 2’nci kez seçilecek olursa tekrar seçilebilmek için iktidardaki partiye destek vermeye başlar” dedim ve bunun yanlış olacağını söyleyerek cumhurbaşkanının 2’nci kez seçilemeyeceği yönündeki hükmü anayasaya koydurttum. Yine cumhurbaşkanlığı görev süremin dolmasına yakın rahmetli Özal bana gelerek anayasa değişikliği yapılarak cumhurbaşkanının 2 kez seçilebilmesi yönünde hüküm koymak istediklerini belirtti. Ancak ben kendisine ‘Daha önce anayasa taslağında böyle bir hüküm vardı ama o dönem kabul etmedim, şimdi de doğru olmaz’ diyerek bu teklifi reddettim.”

        Burada sönen yaşamlar var,burada dağılan aileler var,burada işkencelerde ölen delikanlılar var,bu sorulara ”çay içmeye gitti” demek için utanmak gerekir ama anladığım kadarıyla o da sizde yok.

        Cevapla

        • fmerakli Says:

          Demokrat,

          Can bey’i biraz tanimis olmalisiniz, gordugunuz gibi tatil de ona yaramamis, biraktigi yerden devam ediyor. Bu arada Can bey size saygisinin goderek azaldigini ifade etmis, hakaretlere hazirlikli olmanizda fayda var. Nereden cikariyorsun demeyim, yasadim oradan biliyorum, tecrubeyle sabit… 🙂

          Bu arada asagidaki yorumunuz ile ilgili de iki kelam edeyim. Tahminim Kilicdaroglu kurtlar sofrasinda fazla direnemeyecek, bunu yapacak siyasi gucu yok. Otgutte taban destegi cok zayif oldugu gibi, secmen nezdindeki destegi de onu CHP genel baskanligina tasiyan medyanin (basta Vatan ve Hurriyet) operasyonalize edildigi surecin benzerinin onu indirmek icin ortaya konmasi durumunda eritilebilir kolaylikla. Kilicdaroglu operasyonu tutmamistir netekim, simdi bir baska alternatif denenecek, onu da zaman gostereck; oturup bekleyecegiz.

          Cevapla

          • demokrat Says:

            Taban desteği yok biliyorum ama en azından halk desteği olduğunu gözlemliyordum.Fakat dediğiniz gibi bu şahsiyetli! medya ortamında işi zor,rüzgarı terse her an çevirebilirler.Dilerim tersi olur.

            Cevapla

        • demokrat Says:

          Hannes Swoboda Seçimleri ABHaber’e Değerlendirdi :

          ”CHP’nin sonuçlara baktığımızda seçimlerde büyük bir başarısı yok.Kötü de değilller.Sabırla CHP’nin iktidara gelmek için çalışması lazım.Ancak askerleri göreve çağırarak iktidara gelemezsiniz.Zaten askeri göreve çağıranlarda Sosyal Demokrat olamaz. CHP, laik, hoşgörülü, modern ve çok kültürlü Türkiye’nin partisi olmalı.CHP’de hedefe varmak için bütünlüklü çalışılmalı.Her kafadan bir ses çıkmamalı ve parti içindeki gruplaşmalar önlenmelidir.CHP’de eskiye dönüş partiye zarar verir.İktidara gelmek için halkın beklentilerine cevap verilmeli İlerici,reform yanlısı bir çizgi izlenmelidir.Halkın günlük sorunlarına somut çözümler üretilmelidir.CHP’de demokrasi dışı söylemler mutlaka önlenmelidir.CHP’nin halka vereceği mesaj net olmamalıdır.”

          http://www.abhaber.com/haber.php?id=35118

          Cevapla

          • fmerakli Says:

            Yerinde bir analiz, sadece son cumleye takildim; bir ceviri hatasi olmali – sozlerin oncesine bakildiginda “CHP’nin halka verecegi mesaj net olmalidir” denmesi lazimdi sanki.

            Bu arada Cetin Dogan da secim sonuclarini degerlendirdigi Aydinlik’taki kose yazisinda “halkin destur saplagini ensemize yedik” diye buyurmuslar; dogru soze ne denir. Bozuk saat bile gunde iki defa dogruyu gosterir derler ya, ayni o hesap… 🙂

            Cevapla

            • demokrat Says:

              “8 AY ÖNCE BİRBİRİNİ BOĞAZLAYANLARIN ÜZERİMDE İTTİFAK ETMELERİ BENİ SEVİNDİRİYOR”
              “Örgütülerden sorumlu 3 aylık bir genel başkan yardımcısıyım. Dehşetle izliyorum, kamuoyunda, basında, medyada televizyon televizyon koşan arkadaşlarımız keşke seçim arifesinde sokaklarda Sayın Genel Başkanımız gibi, arkamda duran ilçe başkanlarımız, gönüllülerimiz gibi sokakta koşturabilselerdi”
              ”Örgütlere güvenimiz sonsuz. CHP örgütlerine her zaman güveniriz. CHP’de hiçbir ideolojik tartışma söz konusu değildir. 20-25 yıllık sorunu çözememişsiniz 4 ayda neden çözemedin derseniz insafsızlık olur.”
              “Kurultay istekleri kasıtlı mı?” sorusu üzerine de Tekin, “Kasıtlı anlamında söylemek istemiyorum. Ama konuşanlara baktığımızda milletvekili olamayan arkadaşlarımızdır”
              ”Bundan sonra bu partide disiplin de işleyecektir, demokrasi de işleyecektir. Öncelikle elbette demokrasi işleyecektir. ”

              http://siyaset.milliyet.com.tr/gursel-tekin-den-zehir-zemberek-sozler/siyaset/siyasetdetay/21.06.2011/1404987/default.htm

              Bunlar izin almadığı için söyleyemedikleri…

              Cevapla

              • fmerakli Says:

                Gazetelerde Sav ve Baykal’in Kilicdaroglu’nun genel baskanligi konusunda (bence simdilik) bir degisiklij cabasi icine girmeyecekleri, ilk ve oncelikli hedefin Gursel Tekin oldugu yazilip cizildi. Tekin’in sozlerini bu cercevede okuyunca pek sasirtici degil. Bu asamada oncelikli olarak Parti Meclisi’ni hedef alacaklari, Kilicdaroglu’nu anayasa hazilik surecinin ilk asamalarinda bu sekilde kiskaca almaya calisacaklari, orta vadede de genel baskanlida yeni bir isim uzerinde calisacaklari anlasiliyor. Tabii PM’de Kilicdaroglu’nun kusatilmasi onu istifaya mecbur birakacak bir surec seklinde de isleyebilir. NIsani bozmanin en iyi yolu, yuzugu nisanliya attirmaktir derler ya onun gibi iste…

                Cevapla

                • demokrat Says:

                  İlk hedef dediğiniz gibi herşeyin sorumlusu olarak gördükleri Gürsel Tekin, operasyon tamamlandıktan sonra ana hedef ve amaç ortaya çıkacak ve ayan beyan görünecek.Ben daha önce de konuştuğumuz gibi asıl ulaşılması gereken noktanın yeni anayasa çalışmalarını sekteye uğratmak olduğu konusunda iyice ikna oldum.Yalnız proje sadece CHP’ nin mi orasını çözemiyorum 🙂

                  Cevapla

                  • fmerakli Says:

                    Bugune kadar CHP’nin sadece kendisine ait kac projesi oldu sevgili Demokrat, hele de anayasa gibi boyle hayati bir konuda. Bildik, tanidik odaklar veriyorlar sufleyi her zaman oldugu gibi. Ben o yuzden diyorum yeni CHP muhabbeti bir safsatadir diye, Kilicdaroglu’nun CHP’de boyle bir donusum gerceklestirecek siyasi gucu zaten hic olmadi, ayrica hem kampanya donemindeki celiskili ve tutarsiz soylemleri ile hem de balkon(!) konusmasinda cizdigi zafer portresi ile boyle bir donusumu planlayacak ve gerceklestirecek yetkinlikte olmadigini da ortaya koydu.

                    CHP cephesinde degisen bir sey yok velhasil, bu kafayla olmaz da…

                    Cevapla

                    • demokrat Says:

                      Fmerakl,

                      ben aslında ”Yalnız proje sadece CHP’ nin mi orasını çözemiyorum ”, derken, ”yeni anayasa” oluşumunu sekteye uğratma projesini kastetmiştim.

                    • fmerakli Says:

                      Tam anlasilmamis ama aslinda ben ne kastettginizi anlamis ve ben de tam onu kastetmistim. 🙂

                      Yeni anayasa surecini sekteye ugratma projesi CHP’nin tek basina yaptigi bir proje olabilir mi hic? Ayni seyi soyluyoruz aslinda, ben kendimi iyi ifade edememisim… Bu proje de pek cok benzeri gibi tandir proje. Gozlerden irak, bir yerlerde pisiriliyor CHP dahil bilumum aktorler kendilerine dusen rolu oynuyorlar. Freedom House’in raporlarinda da zaten yakin gecmiste kimin hangi rolu oynadiginin kaba bir resmi cikiyor…

          • demokrat Says:

            Birikim Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Ömer Laçiner;

            CHP SOLUN iŞGALCiSiDiR

            Referandum sonrasındaki CHP’deki tartışmaları nasıl okumalıyız?

            Referandum sonuçları Türkiye siyasetinin yeni koordinatlar bazında şekillenmesini kaçınılmaz kılan bir döneme girdiğimizi gösteriyor. Varlığını sürdürmek isteyen partilerde bir iç hesaplaşmanın derhal başlatıldığını görüyor olmamız hiç de şaşırtıcı değil. Bunun en somut görüldüğü parti CHP’dir. Ama CHP’de farklılaşma daha referandum kampanyasına girilmeden önce başladı. Önümüzdeki günlerde daha sert bir iç hesaplaşma başlayabilir.

            CHP bugün sol değerleri temsil etmediği açık. O halde nedir CHP?

            CHP bugün solu işgal etmiş bir partidir. İşgalcidir. CHP hakkında sol, sosyal demokrat vs tabirleri kullananlara sormamız gereken soru şudur; CHP, bu sıfatlara uygun bir sosyopolitik tabana yani işçi, emekçi, sendika örgütlenmesine dayanmış mı hiç? Bu sorunun cevabı açık bir “hayırdır”. CHP’nin hiçbir zaman böyle sosyolojik bir tabanı olmadı, bambaşka bir kökenden,tarihten geliyor ve bunları sahiplenmekten vaz geçmiyor ama kendine sol diyor, dedirtiyor. Tuhaflık burada.

            Sol değilse ne?

            İşçi sınıfı desteği olmayan, sendikal hareketlere ilişkisi olmayan, dili ve tavırlarıyla o kesimleri temsil etmeyen; onun yerine kendini toplumun bir tür aristokrasisi addeden askeri ve sivil bürokrasi odaklı bir zihniyeti temsil eden bir CHP. İşin garip yani CHP’nin sol olmadığının kolayca ispat edilebilmesi ama onu kimsenin yerinden kımıldatamaması. Türkiye toplumunun, siyasetinin gerçek bir düzen içi sol alternatifi bir türlü oluşturamaması derinliğine düşünülmesi gereken bir Türkiye özgünlüğüdür.

            CHP’DE DEĞİŞİM ZOR

            Başlayan iç çatışmadan ne çıkar?

            CHP bugüne kadar 1990’ların ortasından itibaren laik-antilaik çatışmasının içinden konuştu. Bu asker ve bürokrasinin diliydi. Ve giderek milliyetçileşti ve faşistleşti bu dil. CHP’nin 2010’un Nisan’ındaki dili buydu. Sonra Kemal Kılıçdaroğlu geldi. Belli ki, parti içinde ve dışında birileri CHP’nin MHP’den rol çalmakla bir yere varamayacağını gördü. Özellikle referandum sonrasında bu dil ve tutumla varılacak yolun sonuna gelindiği anlaşıldı. . Yeni bir söylem arayışına girildi. Bu başarılı olur mu? Yani aynı kadro ile bu farklı söylem nasıl örtüşebilir. Bu mümkün mü? Örneğin, genel başkan başörtüsünü de tartışırız, onu da biz çözeriz diyor da; birincisi inandırıcılık, ikincisi kadro olmak üzere iki çok ciddi sorun var burada. Önder Sav, Şükrü Elekdağ, Nur Serter, Onur Öymen’li bir “vitrin”le kimi inandırabilir, nasıl çözebilirsiniz? CHP’nin çok ciddi bir iç dönüşüm geçirmesi lazım. Bu çok zor ya hadi diyelim oldu da bu kez CHP’ ye şimdiye kadar oy verenler kalır mı, gider mi?

            Cevapla

            • Altan Alpay Says:

              Ömer Laçiner mi? Dinime küfreden müslüman olsa diye bir laf vardır. Şaka yapıyorsunuz heralde!

              Murat Belge, Melih Altınok, Doğan Tarkan, Ufuk Uras,Roni Margules gibi Tarafçı, devşirilmiş ‘AKP solcusu’ (ben tatlı su solcusu diyorum) Ömer Laçiner’in CHP’ye akıl vermesini beni güldürdü. Kimi etkilemek için bu yazıyı buraya kopyaladınız anlayamadım, belki bir kaç genç arkadaşın kafasını karıştırabilirsiniz ama dezinformasyoncu olarakyaftalanıp kredinizi tüketmenize değer mi emin değilim?

              Hatırlarsanız ‘Yetmez Ama Evet‘çi Ömer Laçiner‘in referandum sürecinde sosyalist sol’a Birikim’deki meşhur bir yazısı ‘veda’ etmişti (yazının başlığı da ‘veda’ydı yanlış hatırlamıyorsam) Yine Doğan Tarkan’ın ‘kızıl yumruga veda etme’ zamanı mealindeki söylemleri de hala hatırımızda.

              Kendisini ‘liberal solcu’ olarak tanimlayan bu guruh, özellikle radikal sol/sosyalıst cenahta kafakarışıklığı yaratmak için AKP tarafından devşirilip kullanılmaya çalışılmıştı ama Türk Sosyalistleri bu oyuna gelmedi, kısa zamanda bu grupla araya mesafe koydular. ‘Soldakı Yarılma’ diye referandum sürecinde çok yazılıp çizilmişti, TKP, ÖDP, EMEP’nin başta olmak üzere aşağı yukarı tüm sosyalist franksiyonlar AKP’nin bu oyunu görüp deşifre ettiler,o sıralarda özellikle Ertuğrul Kürkçü’nün solda ısrar eden sağlam duruşunu da not etmek lazım.

              http://haber.sol.org.tr/medya/sagci-radikal-soldaki-ayrismaya-bakinca-haberi-37488

              AKP liberallerinin kümelendiği DSİP partisini de referandumdan sonra televizyon ekranlarında Erdoğan’ın bizzat takdirlerine mahzar olduğu da hatırlatırım!

              Önümüzdeki dönemde de iktidarın nimetlerinden yararlanmak için kendini pragmatik AKP’nin (ve Cemaat’in) hizmetine sokmak isteyen başka ‘eski solcularda’ olacaktır. Yıllar önce Şahin Alpay ile başlayan bu süreç böyle devam edecek.

              Cevapla

              • fmerakli Says:

                Haklisiniz, eski tufek solcular bugun farkli noktalara savrulmus durumdalar. Bazilari AKP ile ayni dalga boyunda yol alirlarken, Ertugrul Kurkcu gibi solda israr eden saglam duruslu solcular da Demokrat’in daha once dikkat cektigi uzere milletvekili secilince Ocalan’a selam durmaktan geri kalmiyor, secimin galbinin Ocalan oldugunu cumle aleme ilan ediyorlar:

                http://www.eniyigazete.com/ertugrul-kurkcu-secimin-galibi-sayin-ocalandir.html

                Odatv’nin “Kilicdaroglu’nun rakibi Ocalan” seklindeki analizine hak verdiginizi soylemisttiniz yukarida; onumuzdeki donemde de Kurkcu gibi solda israr eden saglam duruslu Turk sosyalistleriyle, sozde degil ozde solcularla (!) birlikte hareket eder Kilicdaroglu’na karsi Ocalan’in saflarinda yer alirsiniz artik…

                Cevapla

              • demokrat Says:

                Altan Bey

                Bunlar tabii sizin fikirleriniz, değil mi, hayır söylemeyi unutmuşsunuz da .Yazınız sanki kesin doğrular barındıran uluslararası kabul görmüş bilimsel yayın tarzında.Ben böyle diyorum o halde böyledir.Bu adamların hepsi AKP’li devşirme solcudur.Maalesef öyle değil.

                ”dezinformasyoncu olarak yaftalanıp kredinizi tüketmenize değer mi emin değilim” bana bunu söylerken ulusalcı kıraathane geyiklerine canı gönülden katılıp asıl yaftalamayı baştan yapmaktan da geri kalmamışsınız. ”Murat Belge, Melih Altınok, Doğan Tarkan, Ufuk Uras,Roni Margules gibi Tarafçı, devşirilmiş ‘AKP solcusu’ (ben tatlı su solcusu diyorum) Ömer Laçiner’in ..”

                Siz de beni çok güldürmüştünüz Öcalan’ı sosyalist ilan ederken,ödeştik sanırım…

                Cevapla

        • Can Acar Says:

          demokrat,

          Size AKP’lisiniz demedim. Size CHP hakkında dezenformasyon yapıyorsunuz, bunu da dezenformasyondan şikayet ederken yapıyorsunuz dedim. Nedense siz sadece AKP’li “suçlaması” yaptığımı düşünmüş, üzerinize alınmışsınız. Neden bunu kötü bir şey olarak algıladığınızı ise ben anlamadım. Her iki kişiden birisi AKP’li değil mi zaten? Yazdıklarımda AKP örnekleri vermemin nedeni denge sağlamak, yazdıklarınızı sadece CHP’nin yapmadığını hatırlatmak.

          Öte yandan yaptığınız dezenformasyon ile ilglil bir kelime bile sarfetmemişsiniz. Bu bir niyet okuma değil. Açık ve net bir şekilde doğru olmayan ifadeler kullandınız. Yüzünüze vurulunca da karşı saldırıya geçiyorsunuz. Bu nedenle AKP çıkışınızın ve 12 Eylül sorgu tutanaklarını yapıştırmanızın da konuyu değiştirme çabası olduğunu varsayıyorum.

          Evren’in çay partisine gelince. Ben (daha önce de okumuş olduğum) o sorularda işkence ve acıların sorgulandığını göremiyorum. Ya siz? Benim tek gördüğüm Evren’in “Şartlar öyle gerektiriyordu biz de görevimizi yaptık, müdahalenin arkasında da Amerika yoktu” demesi için hazırlanmış sorular. Siz alkışlamaya devam edin. Yakında 27 Nisan’a olduğu gibi 12 Eylül de “aklanıverirse” hiç şaşırmayacağım.

          Cevapla

          • demokrat Says:

            Can Bey,

            Bu ülkenin dünya arenasında 1.sınıf biletini alması için en büyük ihtiyaç toplumun değerlerine saygılı,evrensel değerlerle kavgasız,barış ve özgürlük için çalışan bir sol-sosyal demokat partidir.Şimdi uzun uzun Avrupa ve Türkiye sosyal demokrasisini tartışmayalım.CHP’nin yapacağı çok şey var ve biz bu ihtiyacı gördüğümüz için nasıl daha iyi olur ‘u tartışıyoruz,en azından benim amacım bu.Tek düşüncem bu ülkenin geleceği.Burada bir iki dizinde medyada tartışanlardan daha önce bazı gerçekleri görmüş olmak beni mutlu etmiyor.Birinin çıkıp hataları söylemesi gerekir.Şimdi yavaş yavaş dile getiriyorlar.Ben ayrıca CHP’nin aldığı bu oyu çok da başarısız bulmuyorum (muhalefetin hedefinin iktidar olması gerektiğini savunuyorum)
            Eğer ortada bir başarısızlık varsa bu asla yeni genel başkanın değil.(Bu tamamen hatasızlar anlamına gelmemeli,zaten chp’nin eski ve yeni yönetim/zihniyet hatalarını ayırmadan yazdık dikkat ederseniz.Sadece burada değil,geniş olarak bir önceki sayfada incelemiştik,belli ki okumadınız.)

            12 Eylül konusuna gelirsek olayın biraz sembolik olduğunu anlamamız gerek,neticede bu ülkede yıllarca cumhurbaşkanşlığı yapmış bir zat var.Kanunlara göre o bir eski cumhurbaşkanı.Aklanacaklarını sanmıyorum,diğer konularda da( işkence, insan hakları ihlalleri vs. )ciddi çalışmalar var arkası gelecektir sanıyorum.

            Cevapla

            • Can Acar Says:

              demokrat,

              Hataları dile getirmek değil sorun. Sorun kullandığınız yanlış ve çarpıtılmış propaganda vari ifadeler. Bunları kullanarak hataları anlatamazsınız. Eğer CHP’nin pozitif ayrımcılığa karşı olduğu veya 12 Eylül ile hesaplaşmak istemediği için referandumda hayır dediğini düşünüyorsanız en basitinden o süreçin en sığ propagandasına maruz kalmışsınız demektir. Bunu CHP’yi eleştirmek adına dile getiriyorsanız o zaman bilerek veya bilmeyerek propaganda ve dezinformasyon yayıyorsunuz demektir. Bunu yaptığınızda da her şeyden önce kendi kredinizi kaybedersiniz.

              Tavsiyem yazdıklarınızı göndermeden bir okuyun, üzerinde düşünün, emin olmadığınız noktalar varsa araştırın, eğer birinden alıntı yapıyorsanız kaynağını belirtin. Bu sayede sığ propagandaya kaçmadan söylemek istediğinizi ifade etmiş olursunuz. Ben bunu her yorumumda yapmaya çalışıyorum (bu yüzden o kadar yorucu oluyor) yeterince hassas davranmadığım veya hata yaptığım birkaç ifadem fmerakli tarafından en ağır şekilde kullanıldı, kullanılıyor. Bu nedenle eleştirilmekten ve hatalı olduğunuzda bunu kabul etmekten de çekinmeyin.

              Saygılarımla …

              Cevapla

              • demokrat Says:

                Can Bey,

                Hala ders vermeye (aklınız sıra) devam ediyorsunuz ,ne sizin bana ders vermeye birikiminiz yeter, ne de ben tek yönlü bir düşünce sistematiğine sahip birinden ders alırım.Sözaltından itham ettiniz sonra ben onu kastetmemiştim diye kıvırıyorsununuz.Daha önce de söyledim ; CHP eleştirisine; ”En iyi yalan doğruların arasına serpiştirilmiş olanıdır. Siz de örneğin parti kapatılmasına
                onay vermesi (AKP’de DTP kapatılırken çok sevinmişti) ve seçim barajına (AKP’den önce) dokunmaması (pardon, 8 yıldır kim iktidar?) gibi hataların yanına yukarıdaki cümleleri serpiştirerek, ya bilmeden dezenformasyonu yayıyorsunuz, ya da kasıtlı yapıyorsunuz. ” böyle yanıt yazmak ne anlama gelir.?Ben nerede yazdım AKP seçim barajını kaldırmamakla haklı diye,ya da DTP kapatılırken kılını kıpırdatmamakta haklı diye.Kaldı ki tam tersini bir sürü yerde dile getirdim, hala ısrar ediyorsunuz,hiç utanmıyor musunuz? CHP’nin eleştirisini yazmak ne zamandan beri AKP’ye övgü olarak algılanıyor. AKP’yi öveceksem överim zaten, sizden mi çekineceğim.

                Yazınızı yazarken ‘bana göre’ diye yazmayı unutmayın,ne sizin doğrularınız evrensel doğrulardır,ne de burada yazılanları
                okuyanların hepsi ahmaktır. Burada kimsenin propagandasını yapmıyor sadece chp’nin yanlışlarına eleştirel bir şekilde gözatıyoruz.En fazla katılmıyorum diyebilirsiniz,neden katılmadığınızı da izah edersiniz.Saatlerce düşünülmüş analizlere iki satır yanlı/yanlış/yalan ve hiçbir analitik çözümleme içermeyen yanıtlar verirseniz de komik olursunuz.
                Bakın tatil bitti,dinlendiniz de,kafanız da rahattır muhtemelen linkleri yazıyorum bir daha okuyun,aydınlanın bir de bakın bakalım AKP propagandası mı var yoksa CHP eleştirisi mi?
                Yorum tarafından demokrat — 15 Haziran 2011 @ 14:44 | Cevapla
                Yorum tarafından demokrat — 16 Haziran 2011 @ 14:50 | Cevapla
                Yorum tarafından demokrat — 16 Haziran 2011 @ 17:54 | Cevapla
                Yorum tarafından demokrat — 17 Haziran 2011 @ 10:24 | Cevapla

                Yok üşeniyorum diyorsanız ben size ana fikirleri özetleyeyim.
                ”Aslolan (kadrosal bazda) daha iyi yönetilen ve ülkenin gündemine daha duyarlı bir CHP’ye bu ülkenin çok ihtiyacı olduğudur ve CHP’nin artık bu sorunları aşması gerektiğidir.
                Ne pahasına olursa olsun.”

                ”Daha seçim sonuçları bile resmi olarak açıklanmadan CHP’de her kafadan bir ses çıkmaya başladı.Rejimin garantisi olması gereken CHP şahısların birbiriyle hesaplaşma arenası olmayı sürdürüyor.Böyle bir partinin başarılı olması
                nasıl beklenir? Hayatında %21 görmemiş Baykal başarısızlıktan bahsedebiliyor.” Yalan mı?

                ”Şu an itibariyle yine çatlak sesler çıkmaya başladı,bu yaşananlar sizin sonuç tezinizi hep doğrular nitelikte,ama yine de umut kesmemek gerek diyorum ben,şu bizim naçizane görüp düşündüklerimizi düşünecek elbet aklıselim insanlar da çıkacaktır.
                Velhasıl,Katı devletçilik politikasını terkedeceklerine,azınlık haklarına saygı göstereceklerine ve insan odaklı, merkeze insanı alan bir düzeni istediklerine dair inandırıcı argümanlara sahip olduklarında modern ve alternatif bir algı yaratacaklarına inanıyorum.”

                ”Bu arada rahat blrakırlarsa sayın Kılıçdaroğlu’nun seçimden sonra yeni anayasa kapsamında çok yapıcı bir tutum izleyeceğini söylemiştim, bunu öngören şer odaklarının şimdiden engelleme yönünde altyapı çalışmalarına başladığını da hissetmedim desem yalan olur.”

                ”Bu ülkenin dünya arenasında 1.sınıf biletini alması için en büyük ihtiyaç toplumun değerlerine saygılı,evrensel değerlerle kavgasız,barış ve özgürlük için çalışan bir sol-sosyal demokat partidir.”

                ”Bakalım kurtlar(?) sofrasında ne kadar direnebilecek.Daha önce de sözetmiştik ‘anayasa değişikliği’ konusunda samimi olduğu görülüyor diye.
                Zaman ne gösterecek hep beraber göreceğiz. Ben ‘yerim dar’ mantığında olduğunu düşünmüyorum.Kuşatılmış durumda.”

                ”Taban desteği yok biliyorum ama en azından halk desteği olduğunu gözlemliyordum.Fakat dediğiniz gibi bu şahsiyetli! medya ortamında işi zor,rüzgarı terse her an çevirebilirler.Dilerim tersi olur.”

                Hadi beyefendi artık başkasını çileden çıkarın,ben sıkıldım laf anlatamamaktan…

                *Bu arada kaynamasın,CHP’nin referandum sürecinde en azından kendisinin de olumladığı maddeler için meclise girerek oylamalara katılmasının toplum nezdinde inandırıcılığını ve dolayısıyla oylarını artıracağını düşünüyordum.Ne yazık ki siyasetin çirkin yüzü gene kendini gösterdi.Bırakın CHP’yi BDP bile en basitinden parti kapatmayı zorlaştıran maddenin oylamasına girmedi…
                Bu mudur siyasi ahlak?

                Cevapla

                • Can Acar Says:

                  demokrat,

                  Burada kimsenin birikimini tartmak kimseye düşmez. Ben başından beri kıvırmadan aynı şeyi söylüyorum. Söylenenleri anlamayan veya yanlış anlayan sensin. Sorulara doğrudan cevaplar vermeyip konuyu sağa sola savuran da sensin. En ufak bir eleştiriyi kaldıramayan da. Eleştirene ağazından köpükler saçarak saldıran da sensin. Kendi sorduğum soruyu anlamadığımı iddia eden de.

                  Senin gibi davranan tanıdıklarım var. Genellikle CHP’li ve/veya solcu. Onlarla tartışmam. Kendi bildiklerini yüksek sesle söyleyip dururlar bütün gün. Bir hatasını göster, bir araba laf işit. Değmez uğraşmaya. Konu farketmez politikada da böyledir bu, alışverişte de. Her daim haklıdır bu arkadaşlar. Egoları bir dönem vurmuştur tavana. İnmez geri.

                  Söz altında anlamlar arayıp gaza geleceğine önce söylenene bak. Hala AKP diye sayıklıyorsun. Ben tek tek parça parça hangi yorumunda ne yazdığını takip edip “demokrat ne demek istemiştir” diye çıkarım yapacak değilim. Ben gördüğüm yanlışları söylüyorum, tutarsızlıklara işaret ediyorum. Eğer yanlış anlaşılacak birşey yazdıysan doğrusunu yaz veya neden öyle yazdığını açıkla. Onun yerine saldırmayı seçiyorsan başka bir problem var demektir.

                  Kolay gelsin

                  * Bu arada, kaynamasın: Oylamaya katılmamak bir siyasi duruştur. Doğrudur, değildir tartışılır. Ancak tüm maddelere karşı olunduğu anlamına gelmez. Eğer derdin bu siyasi duruş ise açıkça söylersin. Bunu “CHP 12 Eylül’ün yargılanmasına ve/veya pozitif ayrımcılığa karşı bir partidir” diye yazmak propagandadır.

                  Eğer ilk cevabında bunlardan bahsetmiş olsaydın konuyu saptırmadan bunları sakin sakin konuşabilirdik. Onun yerine seni AKP’li sandığımı iddia ederek ve Evren’in sorgu tutanaklarını da ortaya dökerek karşı taaruza geçmen, sonunda da konuyu dolaştırıp beni suçlu ilan etmen gerçekten çok ilginç. fmerakli seninle gurur duymuştur eminim.

                  Cevapla

                  • demokrat Says:

                    Oldu!

                    Cevapla

                  • ihtimal Says:

                    Seninle neler sakin sakin tartislir Cancim,
                    CHP’nin referandum sürecinde en azından kendisinin de olumladığı maddeler için meclise girerek oylamalara katılması mi? Ne yazık ki siyasetin çirkin yüzü gene kendini gösterip bırakın CHP’yi BDP bile en basitinden parti kapatmayı zorlaştıran maddenin oylamasına girmemesini mi? Once vekillerine sonra kendi tabanina inanmayan siyasi hareketlerin siyasi ahlaksizligi mi? Cetin doganin bvalyoz kasetlerindeki konusmalarinin nasil masumane kabul edilebilcegi mi? Neler tartisilir seninle 🙂 ?

                    Cevapla

                    • Can Acar Says:

                      Herşeyi tartışırım ben küçük ihtimal, ama senin gibi trollerle değil. Sen git ağabeylerin gelsin.

    • Altan Alpay Says:

      ”Odatv’nin bahsettiği Kılıçdaroğlu – Öcalan rekabeti de seçimlerde aynen doğrulandı. **BAZI** Radikal / Romantik Sol oylar maglesef BDP’nin kontrolundeki bağımsızlara kaydı. Ertuğrul Kürkçü’nun Radikal Sol oyları toplayıp Öcalan’a teşekkur etmesi bile Odatv’nin öngörüsünü doğrulamaya yeter.”

      Sayın Demokrat,
      Yukaridaki cümlemde
      (a) “Kürt burjuvasına ve toprak ağalarına sosyalist demek ,onların kendi ulusalcı entellektüelitesine bu adı vermek, önce sosyalistlere hakaret olur sonra da tüm sol cenaha”
      (b) “beni çok güldürmüştünüz Öcalan’ı sosyalist ilan ederken”

      anlamlarını nasıl çıkarttınız doğrusu şaşırdım, üstelik ‘mağlesef’ vurgusunu yapmış olmama karşın. Sizin için dezinformasyoncu diyorlardı pek ihtimal vermiyordum, bu sefer benim başıma geldi, bir musibet bin nasihattan beterdir derler, dersimi aldim! Bir öz eleştiri, belki yukarida **BAZI** kelimesini ekleseydim daha net olabilirdim sanıyorum.

      Yine siz ve fmeraklı “Ertuğrul Kürkçü’nun Radikal Sol oyları toplayıp Öcalan’a teşekkur etmesi” cümlemi gözardı etmenize de şaşırdım, Kürkçü’nün bu demeçini yadırgayıp ‘oyları toplayıp teşekkur etmesi’ vurgusu ile buraya taşıyan benim. Ayrıca belirtmeliyim Kürkçü’nün bu demeçi hepinizden çok beni hayal kırıklığına uğrattı . Son 2-3 senedir AKP’ye ‘yavşamadan’ karşı durabilen ve sol değerleri sınıfsal bazda savunan birisi olduğu için kendisine sempati beslediğim ve Milletvekili seçilmesi ile Sosyalist cenahta büyük bir heyecan yaratan Kürkçü umarım kendisine verdiğimiz krediyi bu kadar hoyratça harcamaz.

      Bu arada bir takım sosyalist oyların BDP ile flört eden Kürkçü gibi bağımsızlara gittiği gerçeğini de görmemiz gerekiyor. 2007 seçimlerinde de benzeri bir manzara ile karşılaşmamış mıydık? BDP’nin peşine takılan Ufuk Uras, Akın Birdal ve Baskın Oran’ları ne çabuk unuttuk? Mağlesef böyle bir oldu var, doğru veya yanlış tartışılır ama saptamakta yarar var.

      Bu arada sayın fmeraklı, biat kültüründen geldiği için bizi de kendisi gibi dünyayı siyah ve beyaz şeklinde ayırıp ‘tutuğumuz taraf’ı doğrusuyla yanlışıyla ölümüne savunmamızı bekliyor, halbuki bu en başta sol kültüre ters birşey, daha önceki yorumlarda da bahsettiğim gibi ‘bizim tarafta’ özeleştiri diyalektiğin bir parçasıdır, bir noktaya kadar bize uyan fikirlere eyvallah deriz destekleriz, aklımıza yatmadığı anda hop denir orada durulur, yanlışlar sıralanır, en acımasız eleştiriler yapılır. Kimseye biat edecek kadar gebe değiliz. Kürkçü için böyle, Perinçek içinde böyleydi, İlhan Selçuk’ta payını aldı, hatta biraz ezberini bozalim, bu ülkede en kapsamlı Atatürk ve Cumhuriyet eleştirisini de ciltler dolusu kitapla sol cenahtan yapılmıştır.

      Peki ya siz bizim Kürkçü’yü eleştirdiğimizin %1’i kadar AKP’nın Kürt politikasını içeriden eleştirebiliyormusunuz? Kürkçü Öcalan’a selam çakmışmış, ben söylemesem haberin bile olmayacak. Peki benden haber almaya alıştın buna ne diyorsun bakalım:
      http://www.cnnturk.com/2011/havadurumu/06/18/devlet.anayasal.cozume.hazir/620475.0/

      “Öcalan’ın devlet heyetiyle eylemsizliğin son günü olan 15 Haziran’dan bir gün önce görüştüğü ifade edildi”

      Bizzat Erdoğan’in bilgisi dahilinde Türkiye Cumhuriyeti Öcalan’la yaklaşık 2 senedir muzakere yapmasını yadırgamayıp es geçen sayın fmeraklı, Öcalan’ın desteğiyle milletvekili seçilen radikal bir solcunun (kemalist olsa bir derece tam tersine kemalizm düşmanı bir solcu) Öcalan’a selam durmasını yadırgamış! Pes diyorum doğrusu.

      Yine şurada 1 sene önce üniformalı PKK’lılar Habur kapısından halaylar eşliğinde show yaparak giriş yapmasını, siyasi iktidarın emriyle Cumhuriyet Savcılarının ve Hakimlerinin terroristlerin ayaklarına gitmesini, Orgenerallerin bile düzmece CD’ler bahane edilerek terror örgütü üyeliğinden tutuklandığı bir ortamda Mahkemede açıkca “Bilerek ve isteyerek örgüte katıldık, pişman değiliz” diyen terrositlerin salınmasını yadırgamadınız, Öcalan’a gebe bir radikal solcunun Öcalan’a selam durmasını yadırgadiniz! Pes diyorum doğrusu.

      Yine her gün okuduğunuz Zaman Gazetesinde TSK’yı lağvedelim, Öcalan’a paşalık verelim Bodrum’da takılsın diyen Mümtaz’eri eleştirmemeniz gibi.

      Cevapla

      • fmerakli Says:

        Altan Bey, biraz ezberinizi bozmaz gerekecek zira bilgi sahibi olmadan fikir sahibi oldugunuz anlasiliyor yazdiklarinizdan.

        Kurkcu’nun “secimin galbi Ocalan’di”r seklindeki ifadesinin hepimizden cok sizi hayal kirikligina ugrattigini soylemissiniz. Demokrat ne dusunur bilmiyorum ama Kurkcu’nun ifadesi beni hayal kirikligina ugratmadigi gibi sasirtmadi da. Ayrica ben Ocalan’a gebe bir radikal solcunun Ocalan’a selam durmasini yadirgamadim, yadirgadigim sey sizin Kilicdaroglu’nun rakibi Ocalan’dir baslikli Odatv analizine hak vermeniz idi. Sapla samani ayirt edelim lutfen. Bir de benim biat kulturunden geldigimi ifade ederek cemaat uyesi oldugumu dusundurecek bir vurgu yapmissiniz, CHP’nin ozgurlesmeyi, serbestligi ve demokrasiyi temsil ettigini ifade eden, bu anlamda statukoya biat ettigi acik olan birinden gelen bu mesnetsiz yakistirma uzerinde durmak bile gereksiz.

        Benim AKP’nin Kurt politikasina iliskin iceriden bir elestiri getirip getiremeyecegimi de sormussunuz. Bakin iste onu yapamam. AKP’yi iceriden elestirmek icin AKP’nin icinde olmak, en kotusu siyaseten kendisini AKP’li olarak tanimlamak gerekir. Ben referandumdaki yetmez ama evet’i AKP’ye verilmis oy olarak saymazsaniz, ki ben oyle saymiyorum, bugune kadar AKP’ye hic oy vermedigim gibi ileride de vermek gibi bir dusuncem yok. Bu secimlerde oy kullanamadim ama Turkiye’de olsa kuvvetle muhtemel BDP’nin destekledigi adaylardan birine verecektim. Gecen secimde de Baskin Oran’a vermistim oyumu.

        Haberi benden alin diyerek CNNturk’te yayinlanan Ocalan’in avukatlariyla son gorusmesinden kamuoyuna yansiyan bilgileri haberlestiren bir link vermissiniz. Oncelikle sunu soyleyeyim, ben Ocalan ile hukumet arasinda yasanan gorusmeleri onayliyorum, ama AKP’nin bu gorusmeleri derinlestirmek ve cozum icin bir yol haritasi saglayacak noktaya bugune degin getirememis olmasini da elestiriyorum. Yani benim AKP’ye getirdigim elestiri 2 yildir Ocalan’a pazarlik yapiyor olmasi degil, 2 yildir suren bu muzakerelerden eylemsizlik kararlari haric net bir yol haritasi cikmamis olmasi. Ocalan’i surecten dislayan herhangi bir secenegin Kurt sorununa cozum olabilecegini dusunmek Kurt sorununu ve Guneydogu’daki Kurt realitesini hic anlamamis olmak anlamina geliyor. Bu arada yeri gelmisken AKP’nin Kurt politikasina ‘disaridan’ esasli bir elestiri de getireyim. Erdogan secim doneminde “Benim icin Kurt sorunu yoktur, Kurt kardesimin sorunu vardir” seklinde ve benzeri ifadeler kullandi. Eger onumuzdeki doneme bu anlayis sirayet ederse Kurt sorununu cozmek yine mumkun olmayacak. Turkiye’de bir Kurt sorunu vardir, bu sorun adini koyarak ve anarak cozulmelidir ve sorunun parcalarindan biri olan Ocalan’in cozum surecinde yer almasi saglanmalidir. Zamaninda Ahmet Altan’in dikkat cektigi uzere “kiminle savasirsan onunla barisirsin”. Erdogan’in Kurt sorununu inkar eden ve bu sorunun onemli bir bileseni olan PKK/Ocalan realitesini onemsizlestirmeye calisan sozlerine sinen zihniyet ile yol alacaksak Kurt ve Turk binlerce gencin hayatini kaybedecegini, kaybetmeye devam edecegini de gormek gerekiyor. Bu anlamda da Ocalan’a ev hapsi dahil olmak uzere kanin akmasinin onune gecebilecek her turlu secenegin de muzakere masasinda yer almasi gerektigini dusunuyorum. Benim icin akan kanin durmasi, Ocalan’in ikametgah adresinden daha fazla onem tasiyor. Bu arada Ocalan’in Kilicdaroglu analizinin, Odatv’nin analizine kiyasla daha derinlikli oldugunu da soylemeden gecemeyecegim:

        “Kılıçdaroğlu iyiniyetli olabilir, kişiliğine bir şey demiyorum ama bilinçli bir planın, senaryonun sonucu CHP’nin başına getirildi. Aslında kısmen de başarılı oldular ama olan Alevilere oldu. Kılıçdaroğlu bir asker-Ergenekon operasyonuyla CHP’nin başına getirilmiştir, iyi analiz edilirse bunu görmek zor değildir. Bu operasyonun asıl amacı Alevi Kürtleri bizden uzaklaştırmak, CHP’ye oyları kanalize etmekti. Dersim’de neden böyle oldu?”

        Bir de Turkone’yi elestirmedigimi soylemissiniz. Sizin nezdinizdeki sakirtligime halel getirecek biliyorum ama, faili mechul cinayetlerin devlet politikasi olarak uygulandigi donemde Basbakan Ciller’in siyasi danismanligini yapan Mumtazer Turkone, uygulanan o kanli politikalarda bir dahli olup olmadigi ortaya cikana kadar benim icin olagan suphelidir. O surecte ne tur bir rol oynadigini bilmiyorum, ama o cinayetlere siyaseten imza atanlarin yargi onune cikarilmasi gerektigini ve bu yargi surecinde ismini temize cikarmak icin adalet onunde hesap vermesi gerekenlerden birinin de o donemde Ciller’in danismani olan Turkone olduguna inaniyorum. Bulundugu konum ve gorevi dolayisiyla o donemde alinan kararlardan hukuken sorumlulugu olamayacagi one surulebilir, ama en azindan siyasi danisman olarak o surecin neresinde yer aldiginin ortaya cikmasi gerektigini dusunuyorum. Turkone’nin binlerce insanin faili mechule kurban gittigi o surecte Ciller’in danismani olarak ne tur bir rol oynadigini dedigim gibi bilmiyorum, ama sonrasindaki yillarda genelde o surecte yasadiklarini, ozelde de Ciller’e o kanli politikanin yanlis oldugunu ifade etmeye calistigini acik bir sekilde yazdigina da ben bugune kadar tanik olmadim,

        Sonucta Ocalan, devlet anayasal cozume hazir demis; ben de ilave edeyim ve diyeyim ki sadece devlet degil, siyasi varlik nedenini statukoyu korumak olarak tanimlamis, cismen ya da zihnen C(M)HP’de muhkim cevreler haric toplumun onemli bir kesimi de anayasal cozume hazir ki BDP ittifaki ile meclise giren Kurkcu dahil Turk sosyalistleri de bu surece katki vereceklerini ifade ediyorlar. Ornegin Kurkcu surece darbe anayasasinin cope atilmasi ile baslanmasi gerektigini, halkin kendilerini bunun icin vekil sectigini ifade etmis bile… Anlasilan Kurkcu kendisine tanidiginiz krediyi cabuk tuketecek… 🙂

        Cevapla

      • demokrat Says:

        Altan Bey,

        Bu yazının muhatabı kim anlayamadım,ben miyim,fmeraklı’mı yoksa bir kısmı bana ait bir kısmı fmeraklı’ya mı?Biraz karışık olmuş.En azından bariz belli olan kısmı alınayım;

        ”(a) “Kürt burjuvasına ve toprak ağalarına sosyalist demek ,onların kendi ulusalcı entellektüelitesine bu adı vermek, önce sosyalistlere hakaret olur sonra da tüm sol cenaha”
        (b) “beni çok güldürmüştünüz Öcalan’ı sosyalist ilan ederken”

        Ben hatamı kabul edebilen olgunlukta kendisiyle barışık bir insanım,yanlış yorumlamış olabilirim,
        Biraz zorlama bir kabul olmuş,haklısınız ama;

        ”Kürt sorununa karşı ‘statükocu’ konuma düşen AKP’ye karşı Sol’u yani özgürleşmeyi,serbestliği,demokrasiyi temsil eden CHP’nin doğal rakibi tabiki Öcalan’dır.”
        cümlesini yazmanız da kabul edersiniz ki işimi kolaylaştırmış.Can Bey’i itham ederken burada aynı konuma ben düştüm,yazmadığınız birşeyi kurgulayıp,böyle düşünüyor olabilir yargısını yaptım.Yanlıştı.

        Bu arada şunu da açıklayayım konuyu ilk ben getirmiştim gündeme sanırım, fmeraklı da takip etmişti.Haksızlık olmasın.

        ”Şu konudaki görüşlerinizi de çok merak ediyorum açıkcası.
        http://www.eniyigazete.com/ertugrul-kurkcu-secimin-galibi-sayin-ocalandir.html
        Yorum tarafından demokrat — 15 Haziran 2011 @ 13:49 | Cevapla”

        Diğer bölümlerde sayın fmeraklı’nın aşağıda yazdıklarının tümüne imzamı atarım,katılıyorum,en iyi yanıtı da vermiş zaten.

        Cevapla

  31. demokrat Says:

    Kılıçdaroğlu’nun şu dönemde yerinde olmayı hiç istemezdim doğrusu.Tamam hataları ve geri dönüşleri var ama, şu ahlakın sükut ettiği ortamda,her taraftan sıkıştırılıyor.Dürüstlüğü hiç kuşkusuz onun için artı bir puan ama sistem dürüstlük aramıyor bilakis…
    Bakalım kurtlar(?) sofrasında ne kadar direnebilecek.Daha önce de sözetmiştik ‘anayasa değişikliği’ konusunda samimi olduğu görülüyor diye.
    Zaman ne gösterecek hep beraber göreceğiz. Ben ‘yerim dar’ mantığında olduğunu düşünmüyorum.Kuşatılmış durumda.

    Cevapla

Yorum bırakın