Hükümet AİHM’e Balyozu savunamıyor

05 Ocak 2013

GENEL

AİHM, Çetin Doğan’ın müracaatını kısmen haklı bularak Türkiye hükümetine bazı sorular yöneltmisti. Hükümetin cevabı geçenlerde elimize geçti; orijinalini ve Türkçe tercümesini sitemize koyuyoruz.

Bu cevap, hükümetin Balyoz davası üzerine resmi görüşünü yansıtan ilk belge olması sebebiyle özel bir önem taşıyor. Ayrıca hükümet cevabını AİHM tarafından kendine yöneltilen sorularla sınırlamamış, davanın esasına ve kanıtlarına da girmiş. Bu da hükümetin davaya nasıl baktığını aydınlatması açısından önemli.

Belge, hem söyledikleri, hem de söylemeyi ihmal ettikleri ile çok ilginç bir belge. Özetlemek gerekirse, hükümet:

  • Balyoz belgelerini barındıran 11 ve 17 no.lu CD’lerden itina ile kaçıyor,
  • iddianamedeki suç isnadını yanlış aktarıyor,
  • seminerdeki konuşmaları çarpıtıyor.
  • mahkemede seminerle ilgili dinlenen tüm tanıkların Çetin Doğan ve diğer sanıkların lehine ifade verdiğinden hiç söz etmiyor,
  • buna karşılık, sanıkların ısrarla tanık olmasını istediği Aytaç Yalman’ın gazetedeki bir ifadesini (sanıklar lehine söylediği birçok başka şeyi tamamen atlayarak) kanıt olarak sunuyor.

Şimdi bu konuları tek tek değerlendireceğiz.

Hükümet CD’lerden niye bahsetmiyor?

Hükümetin cevabında göze çarpan en ilginç husus, metinde Balyoz belgelerini ihtiva eden CD’lere – yani sahteliği kanıtlanmış o meşhur 11 ve 17 no.lu CD’lere –hiç bir atıf yapılmamış olması. Onun yerine sadece 1. Ordu seminerinden bahsedilmiş. İddianameyi okumamış ve davayı yakından takip etmemiş bir kişinin, cevabı baştan sona dikkatle okusa dahi, davaya adını veren ve doğrudan suç unsuru içeren darbe belgelerinin iki CD’den çıktığını, bu CD’lerin seminerle ilişkisi olmadığını anlaması kesinlikle mümkün değil.

Hükümetin bu cevabı bu şekilde yazmış olmasının sebebi bariz: 11 ve 17 no.lu CD’lerin sahte olduğu ayyuka çıktığından, dikkati seminere çekmeye çalışıyor. Hükümet, aslında CD’leri deliller arasında saymamakla CD’lerin sahteliğini zımnen kabul etmiş oluyor.

Hükümet açısından bu noktada sorun, iddianamede suç atfedilen konuların 11 ve 17 no.lu CD’lerden çıkan Balyoz planı ve diğer operasyon planları (Oraj, Suga, Çarşaf, Sakal, vs.) olması. Bunu gözardı etmek ve atfedilen suçla seminer arasında doğrudan bir ilişki kurabilmek için, hükümet bariz bir yalan üretiyor. Çetin Doğan’a isnat edilen suçların “esas olarak” seminerde söylenenlerden kaynaklandığını yazıyor (para. 59):

“Hükümet, başvurucuya isnat edilen suçlamaların esas olarak, 5-7 Mart 2003 tarihli seminer sırasında söylenenlere dayandığını ve kendisine yöneltilen soruların büyük bir kısmının da bu sözlere ilişkin olduğunu belirtir.”

Bu ifade kesinlikle doğru değil. İddianame bu konuda son derece açık (sayfa 50):

“Yukarıda da belirtildiği gibi dava konusu suç ile ilgili kayıtlar MEHMET BARANSU tarafından Başsavcılığımıza teslim edilen 19 adet CD den 11, 16 ve 17 nolu CD ler içerisinde yer almaktadır. Geri kalan CD ler ise plan semineri, Egemen Harekat Planı ile bir kısım gizli nitelikte askeri bilgileri içermektedir.”

Üstelik, soruşturma konusu tüm belgelerin 11 nolu CD’de kayıtlı olduğu da iddianamede açıkça yazıyor (sayfa 80):

“(…) 21.06.2010 tarihli ek raporda, soruşturma konusu tüm belgelerin tamamının kayıtlı olması, tek oturumda kopyalanmış olması sebebiyle 11 nolu CD’nin örnek olarak ayrıntılı incelemesi yapıldığı belirtilerek (…)”

Bunun yanı sıra, iddianamenin “1-Şüpheli Çetin Doğan hakkındaki deliller ve değerlendirmeler” başlığı altındaki bölümünde (sayfa 389-440) de isnat edilen suçun, Doğan’ın 11 nolu CD’deki altında isminin bulunduğu BALYOZ GÜVENLİK HAREKAT PLANI’ndan kaynaklandığı açıkça ifade ediliyor.

Hükümetin bu kadar bariz bir yanıltmaya ihtiyaç duymuş olması, Balyoz davasının ne kadar savunulmaz olduğunun bir göstergesi olarak algılanabilir.

Hükümetin seminerle ilgili yanıltmaları

Hükümet, cevabının “olaylarla” ilgili bölümünde 14-28 no.lu paragrafları seminere ayırmış ve bu paragraflarda seminerdeki konuşmalardan alıntılar veriyor. Bu alıntıların, seminerde darbe müzakeresi yapıldığı kanaatini AİHM nezdinde yaratmak için verildiği aşikâr. İlk üç alıntıyı olduğu gibi veriyoruz:

15. Jenerik senaryoya göre düzenlenen bu seminerde, bir subayın söz alarak, şunları söylediği tespit edilmiştir: “Komutanım, harekat, askerlerin, tank ve zırhlı araçların sokağa inmesi ile başlıyor” (bkz., Ek 4).

16. İddianamede belirtildiği üzere, bir Ordu generali, sözlü sunumu sırasında, şu şekilde kendini ifade eder: ” ilk önce liderleri toplamak lazım. Gece yapılacak özel bir operasyonu hemen düzenlemek ve liderleri biraraya getirmek ve bir seferde tüm sorunları çözmek gerekiyor. Bunun devamında da, süratle, kontrollü bir şekilde, son vermek gerekiyor. (…) Komutanım, bu yüzden, mutlaka radikal tedbirlerin alınması gerekiyor” (bkz., Ek 5, iddianame, s. 481).

17. İddianameye göre, seminer sırasında, bir albay, şöyle der: “Komutanım, harekatın, üçüncü aşamasında, geçmişte, irticai, yıkıcı ve bölücü faaliyetlere katılmış olduğu belirlenen kişiler, gözaltına alınacaklar. Gözaltına alınan ve tutuklananlar, ilk önce, Üsküdar bölgesinde, Burhan Felek tesislerinde, Ümraniye’de Netaş misafirevinde ve Kadıköy’deki Fenerbahçe stadyumunda, toplanacaklar, bilahare sorgulanmak üzere, Ümraniye cezaevi’ne götürülecekler ve jandarma ve polis sorgulama timleri tarafından sorgulanacaklardır” (bkz., Ek 5, iddianame s. 652).

Bu alıntıların aktarılma şekli, hükümetin AİHM’i yanıltmak istediğini açıkça ortaya koyuyor. Zira hükümet, aktardığı konuşmaların senaryo gereği kurgulanmış bir ortam dahilinde (yani bir “rol oynama” seklinde) yapıldığını belirtmiyor. Hükümetin kısaca “jenerik senaryo” olarak bahsettiği kurgulanmış ortam, çatışmaların ve iç ayaklanmaların yaşandığı, Yunanistan ile savaş eşiğine gelindiği bir ortamı yansıtıyor. Yapılan konuşmalar da bu kurgu ortamın gerçek olduğu varsayımı ile yapılıyor.

Gerçek varsayılan senaryonun ne olduğunu özetlersek, hükümetin aktardığı konuşmaların mahiyeti daha iyi anlaşılabilir:

Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürt devleti kurulmak üzeredir. TİKKO terör örgüt eylemlerini yurt sathında yaygınlaştırmıştır. PKK silahlı eylemlerini yoğunlaştırmıştır. Avrupa Birliği ile ilişkiler kopma noktasına gelmiştir. Yunanistan karasularını 12 mile çıkarıp bir Türk uçağını düşürmüştür. İrticai hareketler sonucunda çok kişi ölmüş ve yaralanmış, işyerleri yağmalanmıştır.

Can derdine düşen halk orduya ait kışla ve jandarma karakollarına sığınmıştır. İstanbul’un bir çok semtinde sokak çatışmaları her gün vuku bulmaktadır. İstanbul genelinde halk sokağa çıkamaz hale gelmiştir. Hükümet sıkıyönetim kararı vermiş, ancak TBMM’de yeterli üye oy kullanmadığından karar onaylanamamıştır.

Bunlar varsayılan gelişmelerdir. Seminerin amacı, ordunun mevcut planlarını (Egemen ve Ertuğrul planları) bu gelişmeler karşısında sınamaktır. (Seminerle ilgili daha geniş bir yazımıza buradan, senaryonun içeriğine ve seminerde sunulan detaylı sunumuna buradan erişebilirsiniz. Sunumdan bir kesiti aşağıda görüntülüyoruz.)

OEYTS

Bu bilgiler ışığında hükümetin aktardığı alıntılara geri dönelim.

  • Komutanım, harekat, askerlerin, tank ve zırhlı araçların sokağa inmesi ile başlıyor.”
  • ilk önce liderleri toplamak lazım. Gece yapılacak özel bir operasyonu hemen düzenlemek ve liderleri biraraya getirmek ve bir seferde tüm sorunları çözmek gerekiyor…”
  • “Komutanım, harekatın, üçüncü aşamasında, geçmişte, irticai, yıkıcı ve bölücü faaliyetlere katılmış olduğu belirlenen kişiler, gözaltına alınacaklar.”

Açıktır ki, seminer katılımcılarının burada söyledikleri, o günün koşulları dahilinde planlanan hareket tarzını değil, senaryoda kurgulanan iç ve dış karışıklıkların gerçekleştiği durumda alınacak önlemleri kapsıyor.

Seminerde Yunanistan sınırında (komşumuzla savaşın eşiğine gelindiği varsayımıyla) alınacak önlemlerin de tartışıldığını hatırlatalım. Hükümetin izlediği mantık, Türkiye’de askeri bir seminerde böyle konuşmalar yapıldığı için Yunanistan’ın Türkiye’yi B.M. güvenlik konseyine (ya da NATO’ya) şikâyet etmesini de gerektirir! Oysa, böyle bir şikâyetin ne kadar saçma ve yersiz olacağı açıktır. Her ülkenin ordusu iç ve dış karışıklıklar karşısında nasıl önlemler alacağını planlar, ve bu planları sınamak için savaş oyunları oynar.

Nitekim söz konusu seminer gizli saklı yapılmamıştır. Hükümetin belirtmediği bir başka nokta, bu seminerde Ankara’dan gönderilmiş 15 gözlemcinin varlığıdır. Gözlemciler raporlarını yazıyor ve üstlerine sunuyorlar.

Mart 2012’de gerçekleşen 89 , 90 ve 91 celselerde 1nci Ordu Plan Semineri’ne Genelkurmay, Kara Kuvvetleri, Hava Kuvvetleri ve Özel Kuvvetlerden gözlemci olarak gönderilen 15 seminer katılımcısının biri hariç hepsi tanık olarak dinleniyor (gözlemcilerden Tevfik Özkılıç 3ncü iddianame ile davaya dahil edildiği için 83. celsede sanık olarak dinleniyor).

Gözlemcilerin her biri, seminerde darbe tartışılmadığını, şüphe uyandıracak herhangi bir konu tespit etmediğini ifade ediyor. Örneğin, Kara Kuvvetleri’nin gönderdiği gözlemci heyetinden Ömer Şevki Gençtürk, tamamına katıldığını belirttiği seminer için şöyle diyor:

“demin de arz ettim biz balyozun B sini dahi bu seminerde duymadık. Darbe planı ile ilgili herhangi bir şey söylenmedi, zaten bu hisse kapılsaydık hukuken komutanlarımıza rapor etmek zorundaydık biz bunu.”

Gözlemcilerin yanı sıra, gözlemci raporunun altında “uygundur” imzası olan donemin Genelkurmay İkinci Başkanı Yaşar Büyükanıt ile dönemin Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı İlker Başbuğ, 90. celsede tanık olarak ifade veriyor ve 1nci Ordu’daki Seminerin üst komutanlıkların bilgisi dahilinde gerçekleştiğini teyit ediyor.

Ayrıca, mahkemenin 91, 92, 93 ve 94. celselerinde “Balyoz darbe planının müzakere edildiği” iddia edilen üç günlük Plan Seminerinin ses kayıtları baştan sona dinleniyor . Seminerde ne Balyoz’un B’si geçiyor, ne CD’den çıkan diğer planlar (Oraj, Suga, Çarşaf, Sakal), ne de bir başka darbe planı. (Mahkeme bu celselerde dinlenen kasetleri yazıya dökmediği için duruşma tutanaklarında kayıtlar yok, ancak ses kayıt dökümlerine buradan ulaşabilirsiniz).

Aytaç Yalman’ın tanıklığı

Hükümet, mahkemede tanıklık yapmayan Aytaç Yalman’a her nasılsa tanıklık atfediyor. Bu da bir gazetede çıkan şu ifadesi ile ilgili:

“28. 5-7 Mart 2003 semineri ile ilgili olarak, zamanın kara kuvvetleri komutanı olan, A.Y., 2 Eylül 2012 tarihinde Hürriyet gazetesine verdiği röportajda, seminerin “emirlerine karşı gelinerek düzenlendiğini” belirtmiştir (bkz. Ek 6).”

Yani hükümet seminerin bir şekilde gayrimeşru bir şekilde yapıldığını söylemeye getiriyor.

Yukarıda belirttiğimiz gibi gözlemci raporlarının varlığı ve gözlemcilerin mahkemedeki ifadeleri bu iddiayı çürütüyor. Ancak burada daha da vahim olanı, hükümetin Aytaç Yalman’la ilgili önemli başka gerçekleri gözardı etmesi. Birincisi, Çetin Doğan ve diğer sanıklar Yalman’ın mahkemede tanıklık yapmasını ısrarla talep ettikleri halde mahkeme ise bu talebi reddediyor. İkincisi, Yalman gazetelere verdiği diğer demeçlerde Balyoz’a dair hiç bir bilgi ve belgesinin olmadığını açıkça ifade ediyor. Bu gerçekler ortadayken bir gazete haberi üzerinden Yalman’ı davanın tanığı olarak göstermenin hukuki ya da başka bir dayanağı olmadığı aşikâr.

***

Sonuç olarak hükümet, savunulamayacak bir davayı savunmak durumunda kaldığından, AİHM’e ne hukukla ne de gerçeklerle bağdaşan bir görüş bildiriyor.

Abone Ol

Subscribe to our RSS feed and social profiles to receive updates.

20 Yorum “Hükümet AİHM’e Balyozu savunamıyor”

  1. zafer Says:

    Peki bundan sonraki süreç nasıl işleyecek? Hükümetin gönderdiği bu cevap AİHM de görülen davanın seyrini direkt olarak etkiler mi? Yoksa AİHM Hükümetin cevabının ardından Çetin Doğan’ın avukatlarından yeni bir bilgi ister mi? Ya da avukatlar hükümetin bu cevabının ardından AİHM e işin doğrusunu anlatan bilgi ve belgeleri gönderse AİHM bunları dikkate alır mı?

    Cevapla

  2. trekking Says:

    “Hükümet, başvurucuya isnat edilen suçlamaların esas olarak, 5-7 Mart 2003 tarihli seminer sırasında söylenenlere dayandığını ve kendisine yöneltilen soruların büyük bir kısmının da bu sözlere ilişkin olduğunu belirtir.”

    Bu tam bir rezalet. Söylenen sözlere dayanıyormuş suçlamalar. Böyle bir kepazelik olabilir mi? Bu nasıl bir ifadedir? Kim kaleme almıştır bu metni acaba?

    Cevapla

  3. Solmaz Türk Says:

    AİHM ‘ne verilen cevap Balyoz denilen sahtekarlığın arkasında hükümetin de olduğunu göstermiyor mu ,hatırladığım kadarıyla Tuncay Özkan’ın başvurusuna karşı da silah ve bomba bulundu diye cevap verilmişti ?Tuncay Özkan’ın avukatı bunun ruhsatlı silahı olduğu ,bombanın ise kalemlik olduğunu açıklamıştı?Yalan söyleyerek,gerçekleri çarpıtarak yapılan açıklamalar bana sahte belge çetesiyle işbirliğini anlatıyor.Vah benim güzel ülkeme vahhh,ölmüşüz de ağlayanımız yok.En son olarak CHP milletvekili Umut Oran’ın sorularına Milli Savunma bakanının vermiş olduğu cevabı alıp AİHM’ne göndermek bile bu davanın düşmesine yeter.Hukuk dilinde ”Zehirli ağacın meyvesi de zehirli olur” yani hukuksuz elde edilen ve sahte olduğu yüzlerce kez ispatlanmış delillerle açılan davanın çoktan ilk celsede düşmüş olması gerekirdi ama bu kural hukuk devletlerinde geçerli tabi…

    Cevapla

  4. omgorma Says:

    Balyoz’da gerekçeli karar açıklanmış…

    Cevapla

  5. Balyoz'da gerekçeli karar kime açıklanmış? Says:

    –Medyaya…
    Av.Celal Ülgen,.avukatların gerekçeli kararı almaya gittiklerinde hiçbir avukata kararın verilmediğini,bunların matbaada bastırıldıktan sonra avukatlara dağıtılacağını,bunun da 3-4 gün alacağının söylendiğini açıkladı.
    Peki bu kararın muhatabı medya mıdır ki avukatlardan 3-4 gün önce medyaya servis edilip haber bültenlerinde karar okunuyor.
    Biz bu davaları ilk nereden öğrenmiştik.
    –Yine medyadan..”Aylar önceden medyada başlayan karalama kampanyalarından”
    İstanbul’un 70 km uzağında bir hapisanenin içinde hiç mahkeme olur mu?Üstelik bu mahkemeye bir de özel yetkili cübbesi giydirilmişse bu mahkemede hukuk olabilir mi?
    Yıllardır tutsaklar ,avukatlar,barolar bu konuda”burada hukuk yok,burada savunma hakkı yok”diye feryad ederek direniyorlar.
    AİHM üyelerinin ülkemizde olup bitenden bi haber olduklarını zannetmiyorum.Herşeyden önce bu hapisane içi özel yetkili sözde mahkemelerde verilen kararların yapıldığı söylenen yargılamaların ne derece hakka ve hukuka uygun olup olmayacağını değerlendirerek araştırma yapacaklarını umuyorum.
    Toplum üzerine medya kanalıyla püskürtülen kirli ve yalan haberlere rağmen toplumun büyük kesiminde bu balyoz kararı vicdanlarda zaten “yok “hükmündedir.Bu aşamadan sonra Yargıtay’ın ya da AİHM sinin alacağı kararlar sadece hukuk tarihi kitaplarının ak ya da kara sayfalarına geçecek ve ileride hukuk öğrencilerine okutulacak kararlar olacaktır.

    Cevapla

  6. trekking Says:

    Gerekçeli karar rezaletin daniskası.

    Elle tutulur hiç bir yanı yok.Hukuk başaşağı duruma gelmiştir.

    Belgelerin asılları Genelkurmayda imiş. Yalanın daniskası.

    Hele eski belgeler yeni tarihle açılır ve kaydedilirse fontlar da değişmiş olur açıklaması bu davayı baştan düşürecek bir açıklamadır. Biliyoruz ki, bu CD’ler komutana özel ve bir oturumda ve 2003 yılında oluşturulmuştur. Ancak 2003 de oluşturulan CD’ler de 2004,2005,2006,2007,2008 ve 2009 a referanslar vardır.

    Takke artık tam anlamıyla düşümüştür e bu Mahkeme hükümleri yok hükmündedir.

    Cevapla

    • Olasılıksız Says:

      Bu ülkede hukukun bu derece zavallı hale düşmüş olduğuna inanmak istemiyorum.

      Resmen insanların zekasını küçük gören bir durum var ortada…

      Acaba Aziz Nesin’in “bu milletin %60’ı aptal” sözünü haklı çıkartmaya mı çalışıyor birileri?

      Ben çok ciddi hazırlanmış, sağlam deliller olmasa da içeriği güçlü bir gerekçeli karar göreceğimizi zannetmiştim. Eğer basında çıkanlar doğru ise, davanın kendinden bile zayıf argümanlar taşıyan bir gerekçe var demektir.

      Bütün millet Aytaç Yalman’ın günahını almış… Meğer Çetin Doğan kalp hastası olmasa darbe olacakmış.

      Tuhaf…

      Cevapla

  7. Solmaz Türk Says:

    Gerekçeli karara göre cuntanın başı Çetin Doğan kalp krizi geçirdiği ve emekli olduğu için darbe yapılamamış ve CD lerin güncellendiğinden bahsetmişler.Adama sorarlar 2003 senesinde Çetin Doğan emekli olduğu için darbe yapamayanlar darbe planlarının olduğu CD leri neden durmadan güncellesin?Dava süresince darbeyi Hilmi Özkök ve Aytaç Yalman’ın önlediğini iddia edenler gerekçeli karara ise Çetin Doğan kalp krizi geçirdiği için darbe yapılamadı diye yazmışlar.Resmen hukuk garabeti.

    Cevapla

  8. pazuzu Says:

    Genelkurmay da yalancı oluyor öyle mi, sizin savundugunuz bu generaller yıllarca nerede çalıştı merak ettim şimdi…

    Cevapla

  9. omgorma Says:

    Sanırım mahkemenin ve genelkurmayın bugünkü açıklamalarını anlamakta sorun yaşayanlar var. Birbiriyle çelişiyor diyenlerin birkaç kere daha okumasını tavsiye ederim.

    Cevapla

  10. Yurttaş Says:

    Dün akşam bir televizyon kanalında sözde mahkeme kararı tartışılırken planların asıllarının Genelkurmayda olduğu kısmı yandaşlarca halkı ajite edercesine dile getirildiğinde Balyoz Avukatları yargılama devam ederken sorulduğu için Genelkurmayın gönderdiği resmi yazıyı çıkartıp gösterdi,hatta kamerayı yaklaştırın herkez görsün denildi.Genelkurmay yazısında Balyoz.Suga,Oraj ,Kafes,v.s. adında hiçbir plan olmadığını çok daha önceden yazılı olarak bildirmiş ve bu Genelkurmay bildirisi zaten avukatların elinde var.Önemli olan bu bildirime rağmen gerekçeli kararda bunun hiç dikkate alınmayarak tam aksinin yazılması.Bunun adı”sehven”olmaz artık.
    “Eğri cetvelden doğru çizgi çıkmaz.H.Ali”

    Cevapla

  11. omgorma Says:

    Bu gelişmeler üzerine tartışmanın odağındaki kararı yazan İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Ömer Diken konuştu. Diken şunları söyledi: “Genelkurmay Başkanlığı’nın yaptığı açıklama doğru. Bizim kararımızın doğru okunmamasından kaynaklı bir tartışma var. Önce herkes kararı doğru okumalı. Kararın hiçbir yerinde ‘Oraj, Suga darbe planlarının orjinal hali Genelkurmay’dan geldi’ diye bir ibare yok. Dijitallerin doğruluğunu denetleme yönünde gerekçeli kararımıza 23 madde yazdık. O maddelerden birinde de Genelkurmay’a ‘Eskişehir ve Gölcük’de taranmış belgeler size mi ait?’ diye sorduk. Genelkurmay Başkanlığı da bu belgelerin çoğunun asıllarının kendilerinde olduğunu ve bazılarının imha edildiğini söyledi. Kararımızın hiçbir yerinde ‘Oraj ve suga’ nın orijinalinin Genelkurmay’dan geldiğini yazmadık. Genelkurmay da haklı olarak bu açıklamayı yapıyor. Genelkurmay’ın açıklaması doğru. Bu tartışma, basın ve yayın organlarının kararı eksik okumasından kaynaklanıyor.”

    http://haber.gazetevatan.com/balyoz-hakiminden-tskya-yanit/504955/1/G%C3%BCndem

    Cevapla

    • olasiliksiz Says:

      Sn. Mahkeme Başkanı hedef saptırmış…

      Bir adamın bavulu açıyorsunuz… İçinden 2 erkek donu, 5 tane de sütyen çıkıyor. Bu donları siz mi giyiyorsunuz diyorsunuz. Evet diyor. O zaman bu sütyenleri de siz giyiyorsunuz sonucuna varıyorsunuz.

      Mahkeme kararında ne sormuş? Bu taranmış resimlerdeki evraklar gerçek mi? Evet yanıtı gelmiş. Buradan taranmamış, sadece digital dosya halinde olan yazıların da gerçek olduğu sonucuna varmış. İyi ama G.Kurmay taranmamış yazılar için “gerçek diil, ben de yok” demiş.

      Şunu anladım ki; mahkeme kararı yazmak için insanların Felsefe ve Mantık dersi okumaları lazım. Eğer okuyorlarsa da bu derslerin kredilerini 10 katına falan çıkartmak lazım. Aksi halde, mantığı kendi içinde çelişkili kararları daha çok görürüz.

      Cevapla

  12. Hüseyin Kutay Says:

    Gerçek şudur. Türkiye teslim alınmak ve bitirilmek isteniyor. İktidar da uzun vadeli planları çerçevesinde işbirliğini kabul ettiği ortada.
    Darbe planları ve darbelerin yargılanması adı altında Ordu’da sorun çıkaracak, akıllı ve yurtsever insanlar resmen teslim alınmak yerine sanık sandalyesine oturtularak etkisiz hale getirildi.
    Şimdi onca kargaşanın içinde Ergenekon dedikleri örgütün kimler olduğu ortaya çıktı.
    Bazı sözüm ona gazetecilerin fitili ateşlemek üzere işbirliği içinde oldukları ve diğer yandaş gazetecilerinde operasyonda bilerek görev aldıkları ortada.
    Ordunun içindeki böcekler bir kısım ihbarlar yaparak mide bulandırıyor, çetenin bazı üyeleri sahte (oldukları çok rahat ortaya çıkartılabilinecek) deliller üretiyor.
    Çetenin yargı uzantıları da işi bitiriyor. İddianame ve mahkemenin kararı çetenin yargı uzantısı olduğunu ortaya koyuyor.
    Mahkemenin görevi adaletin yanında durmak yerine çetenin yanında olduğunu ortaya koyuyor. Belki de mahkeme heyeti birilerine “ben görevimi yaptım” demek istiyor.
    Şimdi adaleti kim sağlayacak! Yargıtay mı?… Hiç sanmam. Çünkü üst mahkemelerin dizaynı da bu sahte oyunun parçası.
    Tek yol halkın olaya el koymasıdır. Başka da çözüm yok!

    Cevapla

  13. Yurttaş Says:

    Avukatlardan 3-4 gün önce kararı görsel ve yazılı basına açıklayanlar basının bunu nasıl okuyacağını veya değerlendireceğini düşünemeyecek kadar aciz insanlar mı?Ya da halkın doğru haber alma özgürlüğünü bu şekilde yok ettiklerinden de mi haberleri yok.Üstelik kararın açıklanma zamanı da ne tesadüfse İmralı’daki bebek katiliyle görüşmelerin yapıldığı günlere denk geliyor.Çetin Paşamıza “kalp krizi geçirdiği için darbe yapamamıştır” diyenler yakında İmralı’daki caniye “paşa!” ünvanı verirlerse hiç kimse şaşırmasın.Askeriyle birlikte kurtuluş savaşı vermiş bir milletin çocukları bütün bunlara göz yumar mı?Hayır…

    Cevapla

    • omgorma Says:

      Sorunun cevabı hayır değil evet, çünkü o söz ettiğin millet yok şimdi, o eskidendi. Anketler bile imralı görüşmelerini halkın yarısına yakınının desteklediğini gösteriyor…

      Cevapla

  14. Yurttaş Says:

    Bir ülkede hukuk yok ededildikten sonra nereden seçildiğini bilmediğim 2000-3000 denek üzerinde kime nasıl yaptırıldığını incelemediğim bir anket hakkında fikir beyan etmeyeceğim.Sadece bunlara itibar etmeyeceğimi bilmenizi isterim.Ben millet konusunda sizinle aynı fikirde değilim.Bizlerin içinde birlikte yaşadığımız milletimizi tanıyamama gibi bir lüksümüz yok.Birçoklarının aksine ben bu milletin zeki olduğunu düşünmüş ve gözlemlemişimdir hep.
    Bu millet 2002 de terörün bitmiş olduğunu gördü mü?-Evet gördü.
    Son on yılda neler olup da bu terörün bu kadar azdığını, ergenekon ve balyoz davalarının niçin kurgulandığını kavrayamayacak ,ya da pkk nın silah bırakacağına inanacak kadar saf mıdır?-Hayır kesinlikle değildir.
    Üstelik yangın memleketin dört bir köşesini sarmış ve her taraftan görülebiliyorsa istese bile görmeme gibi bir şansı yok.

    Cevapla

    • omgorma Says:

      Ülkede hukukun yok edildiğine inandıktan sonra diğer şeylere inanmaman gayet normaldir. Terör 2002’de bitmedi, sadece bekleme dönemine girdi, basında terör haberleri duymamış olmamız bittiği anlamına gelmez, bitmiş olsaydı birden bire hortlamazdı zaten.
      Bu memleketin dört bir köşesini saran yangın benim oldugum yere gelmiyor galiba, söndürürüm diye korkuyordur belki.

      Cevapla

  15. Yurttaş Says:

    omgorma,

    Benim yurttaş olarak gördüğümü sen görmüyorsan bütün bu olanlara benden çok farklı bir yerden bakıyorsun demektir.
    Örneğin;bir kulenin tepesinden 1000 m. ilerideki bir sanat eserine bakmakla o sanat eserine 1 m. yakından bakmak arasındaki görüş farkı gibi.
    Kimin haklı çıkacağını zaman göstecek.

    Cevapla

    • omgorma Says:

      Doğru diyorsun, herkesin bakış açısı farklıdır. Bekleyip görelim, zaten yapacak başka da bir şey yok.

      Cevapla

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: