13 Şubat 2012 tarihli 85. celsenin duruşma tutanağına buradan ulaşabilirsiniz.
Bu celsede Mehmet Cem Çağlar, Murat Bektaşoğlu, Erdal Yıldırım, Yaşar Dilber ve Namık Sevinç savunmasını yapıyor.
Mehmet Cem Çağlar, Gölcük Donanma Komutanlığı’nda İstihbarat Kısım Amiri. Yapılan aramada el konulan 5 nolu hard diskin çıktığı (ve basında gizli bölme, zula, vs. olarak nitelenen) yer için, Çağlar şöyle diyor:
“Anılan malzemelerin bulunduğu yer hiçbir şekilde gizli bölme olarak nitelendirilemez. Şekilde de görüldüğü gibi Donanma Komutanlığı binasının mimari özelliği dolayısı ile merdivenler, tuvaletler ve 2 oda müstesna olmak üzere şekilde koyu renk ile gösterilen her yer koridorlar dahil yükseltilmiş zemin şeklindedir. Bu durumu arama sırasında Sayın Savcıya da arz ettik ve kendisinin gerek olmadığını söylemesine rağmen koridordaki ve istihbarat şube müdürü odasındaki rastgele birer karoyu kaldırarak gösterdik.(…)”
Savcı Fikret Seçen, öğlen saatlerde Donanma Komutanlığı’nı arıyor, ve arama yapacağını bildiriyor. Arama 18:30’da bașlıyor. İhbar mektubunda belirtilmemiş olmasına rağmen yanında yükseltilmiş zeminleri kaldırmak için “vantuz” ile gelen Seçen, yine ihbar mektubunda spesifik bir oda belirtilmemesine rağmen (istihbarat şubesinde 4 oda var) doğrudan el konulacak delillerin bulunduğu odaya giderek, yine ihbar mektubunda spesifik bir yer belirtilmemiş olmasına rağmen, doğrudan yükseltilmiş zemin üzerinden, 5 nolu disk de dahil olmak üzere diğer malzeme ver dergilerin altında bulunduğu karoya işaret ederek, karonun kaldırılmasını istiyor.
Çağlar arama başlangıcını anlatıyor (Seçen, Çağlar’ın odasına geliyor):
“(…) [Seçen] Yok dedi ben dedi senin hiçbir şeyini aramayacağım. Bilgisayarlarını da kapatabilirsin, dolaplarını da kilitleyebilirsin, her şeyini kaldırabilirsin. Ben bu karonun, ayağını yere vurdu. Bu karonun altına bakacağım dedi. Hatta dedi vantuzunuz yoksa benim arabamda var, ben getirteyim dedi. Yok dedim biz vantuzu getirtiriz, zaten söylenmiş, komutanlar söylemişler geliyordu.”
Mehmet Fatih İlğar:
“Bulunan yer çok geniş bir mahal. Savcımızda oraya gelip direkt ilgili mahali adeta nokta atışı yaparmışçasına, mailde böyle bir şey yazmamasına rağmen o mahali ve o karoyu direkt işaret etmesi insanın aklına mutlaka acaba Savcımızı bu mailden gayrı ihbarcı ile direkt bir muhatabiyeti söz konusu olup olmadığını getiriyor ve vantuzu da yanında getirmesi. Dolayısı ile tanığın ifadelerinden sonra bu konunun da Mahkemenizce açıklığa kavuşturulmasını talep ediyorum.”
“Mahkeme” başkanı duruşmanın ilerleyen dakikalarında şöyle diyor:
“Peki, peki yani orada Cumhuriyet Savcısı ihbarın dışında ihbarı yapan kişi ile görüştü mü? Ya da görüşen bir görevli Cumhuriyet Savcısına ilaveten tutanaklara geçmeyen bilgi mi verdi? Yani faraziye ki verdi, ne değişir? Diyelim ki polisin bir muhbiri getirdi bu bilgiyi. İstihbarattan yani istihbaratın çalıştırdığı bir muhbir getirdiğini farz edelim. Onunla da istihbarat memuru görüştü. Bir şekilde de bu bilgiyi Savcıya ulaştırdı harici bilgi. Bununla ilgili dosyada hiçbir bilgi yok. Yani sizin düşündüğünüz yoldan gidelim, neyi değiştirecek?”
“Mahkeme” başkanı haklı; bu duruşmalarda hiçbir maddi gerçek hiçbir șeyi değiştirmeyecek. Zaten, savcıların CD’nin sahte olduğunu gösteren yazışmaları emanete saklaması, iddianamede doğru olmayan beyanlarda bulunması, bilirkişi raporu yok etmesi yanında, isimsiz ihbar yapan kişiyi bulup (eğer böyle olduysa—çünkü ortada bir muhbir söz konusu değil) edindikleri ek bilgileri dosyaya koymamaları, devenin yanında kulak kalıyor.
Aramanın yapıldığı tarihte Donanma Kurmay Başkanı olan Ali Semih Çetin:
“Savcı Fikret Seçen, Sayın Fikret Seçen aramadan önce yaklaşık 5 saat önce öğlen saati olduğu için çok net hatırlıyorum, yemekten hemen sonraydı ama 13.30 -14.00 arası olabilir. Beni arayarak geleceğini söylemiştir, bir savcı arkadaşı ile birlikte akşamleyin kaça kadar orada olduğumu sormuştur. Ben de bunun üzerine hem İstihbarat Şube Müdürüne hem de bütün diğer Başkanları çağırarak akşam Savcıların geleceğini, Savcılar ayrılmadan karargahtan kimsenin gitmemesi gerektiğini tebliğ ettim. Yani Savcının gelişine kadarki süreyi de sayarsak orada da 4-5 saatlik bir zamanımız vardı.
Şimdi 8 ay süre ile 8-9 ay süre ile üstelik böyle bir suçtan suçlanarak tutuklanmışken, tekrar tahliye olmuşken oradaki belgeleri hala orada muhafaza etmişiz, sonra da Savcı geliyorum dediği halde son fırsatı da kullanmayıp tekrar muhafaza etmeye devam etmişiz gibi komik bir durum ortaya çıkıyor. Herhalde hukuk tarihi böyle bir suçlu profili görmemiştir”
***
Bu celsede “Mahkeme” bașkanı verdiği toplu tutukluma/tutukluluğun devamı kararlarında detaylı gerekçe sunmadığını açıklıyor: “ihsas-ı rey” olarak algılanırmış!
İhsas-ı rey, bir hakimin bakmakla yükümlü olduğu ve sürmekte olan bir dava ile ilgili görüşünü beyan etmesi demek.
Hukuken, tutukluluğun kaldırılmasını defaatle neden reddettiğini her bir sanık için her seferinde gerekçelendirmesi gerekirken, gerekçe sunduğu takdirde bunun ihsas-ı rey olarak algılanacağını söyleyen “Mahkeme” başkanı, tam da bu ifadesiyle ihsas-ı reyde bulunmuş oluyor.
Yani “Mahkeme” başkanı, ben sizi neden içeride ben tuttuğumu biliyorum, detaylı gerekçeleri var; ama hukuken mecbur olduğum halde size bunları söylemeyeceğim, çünkü söylersem devam eden dava hakkında görüş bildirmiş olurum diyor.
!!!
Savunmalar tamamlandıktan sonra, “Mahkeme” ertesi gün reddedeceği talepleri usül gereği almaya başlıyor.
Avukat Kürşad Veli Eren:
“Roma’da olduğunu ispatlayan bir subayın Ankara’da toplantıya katıldığını, İsrail’de olduğunu ispatlayan bir subayın da Marmaris/Aksaz’da toplantıya katıldığını ya da Malta’da gemide görevde olduğunu ispatlayan bir subayın Gölcük’te, Ankara’da toplantıya katıldığını, bu toplantı tutanaklarının doğru olduğunu ya da olabileceğini kabul ediyorsanız, vicdanınız buna evet diyebiliyorsa tutuklulukları devam ettirin, müebbet hapis verin. (…) Bu insan tutuklu kaldığını nasıl izah edecek? Roma’daydım diyor Ankara’da toplantı yapmışsınız tutanak var diyorsunuz, 6 kişilik liste gösteriyorsunuz ya da gösteriliyor. İsrail’deydim diyor görev belgelerini getiriyor, fotoğraflarını getiriyor, arz ediyor. E diyorsunuz ki Aksaz’da toplantıya katılmışsın 8 kişi ile beraber. Ben anlayabiliyorum kurgu çöküyor da yani birini bıraksanız kurgu çökecek. O toplantı tutanakları doğru değil artık anlaşılması gerekiyor.”
Eren haklı, bu kişilerin tek birini serbest bıraksa “Mahkeme,” belgelerin sahte olduğu gerçeğini kabul etmiş olacak.
Onun yerine “Mahkeme,” ertesi celsede bu kişilerin tutukluluğuna devam kararı verecek. Gerekçesini de detaylandırmayacak (örnegin, ‘Teknolojik gelişmeler sayesinde bir insan aynı anda hem İsrail’de tatbikatta, hem de Aksaz’da darbe toplantısında olabilir. O nedenle, delil olarak gösterilen toplantı tutanağının yazıldığı imzasız Word belgesi kuvvetli suç şüphesine kuvvetli bir dayanak oluşturmaktadır’). Çünkü gerekçe sunarsa ihsas-ı rey olurmuş.
18 Mart 2012
Duruşmalar, GENEL