Çetin Doğan, 22. Celsedeki savunmasının ilk bölümünde iddianameki savları dört kategoride irdeliyor. Birinci kategoride yer alanlar, savcıların hiçbir dayanak sunmadıkları savlar.
Doğan, örnek olarak iddianamenin 54. sayfasına atıfta bulunuyor:
“1. Ordu Komutanı Çetin Doğan tarafından (…) kurulan hükümetin yıkılması ve yerine milli mutabakat hükümeti adı altında yeni bir hükümetin kurulması yönünde çalışma başlatıldığı, (…), 1. Ordu sorumluluk sahası içinde bulunan Harp Akademilerinin komutanı İbrahim Fırtına ve ardından Donanma Komutanı Özden Örnek ile temas kurulduğu ve ardından anlaşma sağlandığı, yine aynı saha içerisinde bulunan İstanbul ve Bursa Jandarma Bölge Komutanlarıyla da temas ve anlaşmanın sağlandığı, …”
Oysa savcılar bu iddiada bulunurken, dönemin İstanbul ve Bursa Jandarma Bölge Komutanlarının ifadelerine başvurmamışlar bile! (Çetin Doğan’ın sözde darbe yapmak için anlaştığı bu kişiler, Balyoz davasında sanık da değil.)
Doğan, iddianamenin 384. sayfasından bir başka örnek veriyor:
“Darbenin gerçekleşmesinde dönemim kara kuvvetleri komutanı gerçekleşmemesinde dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman’ın rolü olduğu hatta bu durumu ilgili olarak şüpheli Çetin Doğan’ın kendisine ağır ithamlarda bulunduğu…“
Savcılar, bu iddialarını desteklemek amacıyla Aytaç Yalman’ın ifadesine başvurmamışlar bile.
Doğan, “İddianameler faraziyeye dayanmaz, dayanmamalıdır” diyor.
04 Nisan 2011 21:14
Burada aynı durum var.
ssavcılık iddianamesinde Jandarma Bölge Komutanları ile işbirliği yapıldığını iddia ediyorsa bu kişiler neden şüpheli bile değil?
Diğer konuya yazdığım sorumu buraya da yazıyorum:
25 harp akademisi öğrencisi subayın adı dava dosyasında (darbe de ? )görevlendirilecek personel listesinde geçiyor.
Listelerde adı geçen bu subayların adı başka bir yerde geçmiyor.
Listelerde adı geçen bu subaylardan 19 u bu davanın tutuklu sanığı;
Hiç biri bu plandan haberleri bile olmadığını ifade etmiş.
Listelerde adı geçen bu subaylardan 5 i şüpheli olarak ifade vermiş ancak haklarında dava açılmamış.
Savcılık kül olarak bu subayların ifadesini yeterli ve uygun görmüş ve “Kovuşturmaya yer olmadığı” kararı vermiş.
Bu subaylardan birisi hakkında bırakın dava açılmasını soruşturma bile yapılmamış.
Benzer durum seminer tarihinde ataşelik vb yurt dışı görevde iken, hakkında dava açılmayan ve açılan subaylar var.
Ne garip bir durum değil mi?
Aynı listelerde adı geçen bu subaylardan Kim neden tutuklu?, Kim neden sanık? Kim neden süpheli? Kim neden süpheli bile değil?
Pınar ve Dani Rodrik den Ricamız:
Sanıkların neye göre seçildiğini anlamak ve araştırmak gerekmez mi?
Hakkında dava açılmayan subaylar hakkında dava açılsın diye bir düşüncemiz yok.
Bu kişiler bu listelere yanlışlıkla mı yazılmış.
Belki de bu davanın püf noktası burasıdır.
09 Nisan 2011 09:15
Diğer blog girişlerinin kalabalık gündeminde, bu başlık nasılsa gözümden kaçmış. Tutanakları okurken bir çok diğer tutarsızlıkla beraber en çok dikkatimi çeken hususlardan biri de, Aytaç Yalman ile ilgili kısım oldu. Burada ki savcıların iddiası kafamda ciddi bir soru işareti oluşturdu, müsadenizle onu da burada paylaşmak istiyorum.
Şimdi tabi ki somut bir belgeye dayandırılmaksızın savcıların iddiası, dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman’ın darbe girişimini önlediği yönünde. Olayın hepimiz tarafından kabul edilen farazi yanını bir süreliğine müsadenizle bir kenara bırakmak istiyorum. Diyelim ki bu iddia doğru olsun, bu durumda demek ki Kara Kuvvetleri Komutanı o dönem ki darbe planı konusunda bilgi sahibi, buradan Genelkurmay Başkanı’nında bu durumdan haberdar olması gerektiğini sanırım söyleyebiliriz. Bu iddia doğrultusunda Çetin Doğan ile birlikte hiç olmadı en azından Korgeneral düzeyinde ki darbe destekçilerinin de, özellikle bu seminer sonrası deşifre olduklarından Çetin Doğan gibi emekliye ayrılmaları en uygun hareket tarzı olurdu. Hep beraber bakalım tarih nasıl gelişmiş.
Dava sanıklarından seminer katılımcısı ve sunum da yapan Korgeneral Ergin Saygun, emekliye ayrılmak bir yana döneminin geldiği 2005 yılında, Hilmi Özkök’ün Genelkurmay Başkanlığı devam ederken, orgeneralliğe terfi ettirilmiş, bulunduğu görevler ise Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanlığı, Genelkurmay 2. Başkanlığı ve sıkı durun 2008-2009 arasında tüm bu iddiaların merkezi olan 1. Ordu Komutanlığı.
Bir diğer sanık yine seminer katılımcısı ve sunumları bulunan Korgeneral Şükrü Sarıışık’ta emekliye ayrılmamıştır, onun durumu Ergin Saygun’dan bile ilginçtir kanımca, zira bizzat seminerin yapıldığı 2003 yılında Aytaç Yalman ve Hilmi Özkök görevlerinin ve askeri şuranın başındayken orgeneralliğe terfi ettirilmiştir. Üstelik yeni görevinin ‘taze’ bir darbe girişimcisi için pekte uygun olduğunu söylemek mümkün olmayabilir, direkt başbakana bağlı olarak çalışacağı, üstelik o dönem itibariyle etkinliği ve stratejik öneminin kimse tarafından tartışılamayacağı MGK Genel Sekreterliği. Sonraki yıllarda da Şükrü Sarıışık yüzbinlerce askerin emrinde olduğu 2. Ordu ve Ege Ordu Komutanlığı görevlerini icra etmiş.
Bu bağlamda böyle bir darbe girişimi bahsedilen kişilerce engellendiyse, bugün bu davada yargılanan bu insanların aynı kişilerce terfileri ve kritik görevlere yerleştirilmeleri nasıl açıklanabilir? Yakın tarihin bir kusuru vardır, düzmece bir kurguyla mahkum etmeye çalıştığında insanları ne yazık ki karşına üstünü örtemeyeceğin tarihi gerçekler çıkar.
Engelleyici olarak gösterilen Aytaç Yalman’ın adının sık sık darbe günlüklerinde Özden Örnek ve İbrahim Furtına ile birlikte geçtiğini düşündüğümde, ve bu kurmaca Balyoz davasından çok daha inanılır bir platformda bu günlüklerin bir darbe iddiasına taşınabileceğini düşünürken, günlüklerin aynı savcılarca halı altına süpürülmesini de gözönünde bulundurduğumda rahatsızlığım bir kat daha artıyor.