Balyoz iddianamesine göre Balyoz planının gerçekleşmesine engel olan kişi, dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman, geçtiğimiz gün şu açıklamayı yaptı:
“Balyoz davasıyla ilgili olarak yargılamanın başlamasından bugüne kadar kamuoyuna ve basına açıklama yapmamaya özen gösterdim. Yargının devamı süresince Hilmi Paşa zaman zaman basına açıklama yapmak suretiyle konuya ilişkin görüşlerini belli bir ölçüde ifade etti.
Ancak bugüne kadar benim konuyla ilgili açıklama yapmamamın konuya ilişkin bilgi ve belgeye sahip olduğum halde basına konuşmaktan imtina ediyormuşum gibi bir yanlış kanaat uyandırdığını belirledim. Bu nedenle kısa bir açıklama yapma ihtiyacını hissettim.
Dava konusu ile ilgili bilgi ve belgeye sahip olmadığımı özellikle belirtmek isterim. Adaletin tecelli edeceğine olan inancımı belirtirken, suçsuz olduklarına inandığım arkadaşlarımın özgürlüklerine kavuşacağına bütün kalbimle inanıyorum.”
Balyoz savcıları, iddianamede Balyoz’a Yalman’ın engel olduğunu iddia etmelerine rağmen, konu ile ilgili olarak Yalman’ın ifadesine başvurma gereğini duymamışlardı.
İşte iddianamenin ilgili bölümü (sayfa 384) :
Not: Çetin Doğan normal usüller gereği 2003 Ağustos’ta emekli oldu; zira 1. Ordu Komutanlığı’ndaki görev süresi dolduğunda atanabileceği açık bir kadro bulunmamaktaydı.
30 Nisan 2011 03:21
“Zirve, Tolon’a uzandı
İkinci Ergenekon davasının tutuksuz sanığı emekli Orgeneral Hurşit Tolon’un Zirve Yayınevi katliamıyla ilgili soruşturma kapsamında “şüpheli” sıfatıyla ifade vereceği öğrenildi.
Zirve Yayınevi davasının müdahil avukatı, Tolon’un sık sık Malatya’ya giderek misyonerlere karşı brifingler verdiğini iddia etmişti
Ergenekon soruşturması kapsamına alınan Zirve Yayınevi katliamına ilişkin soruşturmada, ikinci Ergenekon davasının tutuksuz sanığı emekli Orgeneral Hurşit Tolon’un da önümüzdeki günlerde “şüpheli” sıfatıyla ifade vereceği öğrenildi. Tolon’un, sık sık Malatya’ya giderek, misyonerlere karşı brifingler verdiği öne sürülmüştü.
Zirve Yayınevi davasının müdahil avukatı Erdal Doğan, Tolon hakkında, “18 Ocak 2007 tarihinde cinayetin işlendiği saatlerde Malatya İnönü Üniversitesi’nde Hurşit Tolon’un bu (misyonerlik karşıtı) brifingi vermeye devam ettiğini biliyoruz ve Hurşit Tolon , Şener Eruygur , bu gibi kişilerin çok sıklıkla Malatya’ya gelip bu çalışmaları da diğer ilahiyatçı öğretim üyeleri mesela Ruhi Abat ve rektörle birlikte, o dönemin rektörü ile birlikte çalışmalar yürüttüğünü biliyoruz.
Yalnızca bunlar değil, o dönemin müftüsü Malatya İl Müftüsü’nün de bu çalışmalara kolaylık sağladığı ve yerel televizyonların bu gibi düşmanca ve ırkçı nefret olgusunu hedef alan bu gibi yayınlar yaptığını biliyoruz. Bu açıdan bir kriminal boyutu var bu örgüt cinayeti işlemek açısından bir örgütlenen tetikçilerle birlikte azmettiriciler, bir de buna ortam hazırlayan bu türden brifingler, seminerler yapıldığının hem dosyanın safahatından hem Ergenekon soruşturmalarında çok açıkça görülmektedir” demişti.
İftira davası istemişti
Bu açıklamanın ardından Tolon, avukat Doğan’dan şikâyetçi olmuştu. Tolon’un avukatı tarafından Şişli Cumhuriyet Başsavcılığı’na verilen dilekçede, avukat Doğan hakkında “iftira”, “soruşturmanın gizliliğini ihlal”, “adil yargılamayı etkileme” ve “alenen hakaret” suçundan dava açılması istenmişti.
Daha önce 7 kişi tutuklandı
Ergenekon savcılarına ulaşan ihbar mektupları ve Türkiye Ulusal Stratejiler ve Harekat Dairesi’nde (TUSHAD) görevli olduğunu belirten gizli tanığın anlatımları doğrultusunda başlatılan operasyon kapsamında daha önce 5’i muvazzaf asker olmak üzere 7 kişi tutuklanmıştı. Tutuklananlar arasında “azmettiricilik”le suçlanan dönemin Malatya İl Jandarma Komutanı emekli Albay Mehmet Ülger ile İnönü Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Ruhi Abat da bulunuyordu.
Milliyet”
30 Nisan 2011 23:34
Adaşım gelmiş! 🙂
Kemal Ç.
30 Nisan 2011 15:22
Gectigimiz gunlerde Ankara Cumhuriyet Bassavciligi Ozden Ornek gunlukleri ile ilgili yuruttugu sorusturmada takipsizlik karari vermis ve gunluklerin Ergenekon ve Balyoz davalari ile fiili irtibati bulunmasi nedeni ile dosyayi Istanbul Cumhuriyet Savciligi’na sevk etmisti.
Balyoz davasinda ek delil olarak kullanilip kullanilmayacagi savcilarin bilecegi bir is, ama ben yeri gelmisken gunlugun 15 Kasim 2003 tarihli bolumunu bir hatirlayalim istedim:
15 Kasım 2003
Sabahleyin “Allied Action” NATO tatbikatını izlemek üzere Ayazağa’ya gittim. Akşamki yorgunluğuma rağmen sabahleyin dinç bir vaziyette kalkabildim. HOSİM’de diğer komutanlar ile buluştuk. Genelkurmay Başkanı, Kara Kuvvetleri Komutanı, JANGENKK oradaydılar. Beni neşe ile karşıladılar. Kara Kuvvetleri Komutanı “sana anlatacaklarım var, bugün bana biraz zaman ayır” dedi (…) Tatbikatın bitiminden sonra Kara Kuvvetleri Komutanı ile Harbiye Orduevi’ne gittik. Kara Kuvvetleri Komutanı anlatmaya başladı:
– Pazartesi günü alışılmış şekilde kendisine haftalık bilgi vermek üzere aradım. Sesi biraz tuhaftı ve buruktu. Ben anlamamazlıktan gelerek kendisine anlatmaya başladım. Bitirince o bu sefer konuşmaya başladı.
– Cuma akşamı sizleri aradığımda hepinizi benden habersiz olarak senin orada toplanmış bir durumda buldum. Benden habersiz toplanmanıza da üzüldüm.
– Bizler muhtelif zamanlarda çay içmek sohbet etmek için toplanıyoruz. Bu ilk değil. Bugüne kadar kaç kere toplandık. Bu sefer de istek Özden’den geldi ve son gelişmeleri, Kıbrıs, AB gelişme raporunu hep beraber değerlendirelim istedi. Biz de bunun üstüne toplandık. Bunda ben bir yanlış taraf görmüyorum. Eğer size karşı bir hareket içinde olduğumuzu zannediyorsanız yanılıyorsunuz. Zira böyle bir iş herhalde resmi dairelerde olmaz. Onun için de endişenizi anlamadım.
– Yine de bana haber verseydiniz ben de gelirdim veya niye bu konuları benimle paylaşmıyorsunuz. Bunları söylerken sesini yükseltmeye başladı. Benim huyumu çok iyi bildiği için ben de sesimi yükseltmeye başladım ve.
– O zaman size söyleyeceklerim var. 312 kişi “Onbaşı bile olamayacakları general yapıyorlar” diye bir gazetede haber yayınlandığında mahkemeye veriyor ve siz buna katılmıyorsunuz. Herkes bize acaba Genelkurmay Başkanı AKP partisinden mi yoksa, TSK’den değil mi diye soruyor. Cevap vermekte güçlük çekiyoruz. Neden bizimle beraber siz de mahkemeye vermediniz.
– Genelkurmay Başkanı’nın o kadar bir gizemi olsun. Ben sizlerin de yani kuvvet komutanlarının da vermesini tasvip etmedim. Bir gazetede küçücük bir köşede yer alan bir haber şimdi büyüdü, tasvip eden var etmeyen var.
– Bunu nasıl söylersiniz. Zaten halk üzerinde itibarımız gittikçe zayıflıyor. Siz kalkmış neler söylüyorsunuz. Bu yakıştırmayı TSK’da kim kabullenebilir ki. Sizin bizimle olmamanız bizleri çok üzdü. Diğer bir konu siz “sizlerle konuşmak istiyorum, benimle toplanın” diyorsunuz ama bugüne kadar hiçbir şeyi bizle paylaşmadınız. Biz yayınladığınız bildirileri gazetelerden öğrendik. Bizdeki intibanız siz bizle bu konuları paylaşmak istemiyorsunuz, şeklindedir. Size söylemek istemezdim ama geçen yıl size en fazla desteği kim verdi. Şöyle bir düşünün.
– Tabii ki sen verdin ve sana çok müteşekkirim.
– O halde nasıl olur da böyle birşeyi bizim hakkımızda düşünebilirsiniz.
Son sözleri söylememin gayesi geçen yıl eğer ben ona karşı Çetin Doğan ile birlikte olsaydım onu paramparça edeceklerdi. Ama ben öyle yapmadım. Konuşmamız bundan sonra tatsız bir şekilde sona erdi. 11 Kasım günü kendisi yurt dışına gitti.
30 Nisan 2011 22:15
Sözde günlüğün tarihi ne 15 Kasım 2003.
Hilmi Özkök ne zaman Genelkurmay Başkanı oldu 28 Ağustos 2002.
Ne diyor sözde günlüğün sonunda ” Son sözleri söylememin gayesi geçen yıl eğer ben ona karşı Çetin Doğan ile birlikte olsaydım onu paramparça edeceklerdi.”
Yani geçen yıl yazdığına göre fmeraklı lığa soyunup pekela 2002 den söz ettiğini anlayabiliriz. O zaman demekki Eylül-aralık 2002 arasında paramparça edeceklerdi Özkök’ü. Bayağı ilginç geldi bana bu durum.
Tabii fmeraklı, hep kendi duruşuna ters gelen en ufak bir noktayı bile buraya taşırken, yukarıda paylaştığım durum ona gayet normal gelmiş olabilir!!!
30 Nisan 2011 23:27
Merhaba Trekking,
Sanırım askeri yıl kastediliyor. Yani 30 Ağustos 2002’de başlayıp 30 Ağustos 2003’de biten.
Fmeraklı bir gün davanın darbe davası olduğunu idrak edip, ne askeriyenin siyasete karışması, ne generaller arası çekişme ve güç mücadelesi davası olmadığını farkettiğinde, yani bunların aralarındaki farkı görebilip bu farkı sindirebildiğinde hem kendisine hem de bu forum okurlarına çok büyük iyilik yapmış olacak. Ben sabırla bekliyorum.
Bu arada ilginç olanı eğer sahte deliller üzerinden bir darbe davası kurgulanMAmış olsaydı ve biz bugün gerçekten de askeriyenin siyasete karışması üzerinden bir davayı tartışıyor olsaydık hem yalansız bir ortamda tartışılmış olur hem de Türkiye demokrasisi için de faydalı bir şeyler yapıyor olurduk. Sonuçta çetenin istediği gibi bol cezalı, kanlı-canlı bir aksiyon filmi olmazdı ama en azından bir işe yarardı.
Bu davanın sonunda er-geç gerçekler ortaya çıkınca dönüp baktığımızda olan bitenin 100lerce insanın haksız yere tutuklanması, terfilerinin engellenmesi, özel hayatlarının altüst edilmesi olduğunu göreceğiz. bunun da ülkenin demokrasisine de, refahına da bir gıdın faydası olmayacak. Çetenin bu tahlili yapmadığını düşünmüyorum. Onlar da bunu görüyor ve biliyorlar. O yüzden Türkiye’nin geleceğini taammüden çalıyorlar.
Sevgiler.
02 Mayıs 2011 01:10
Çete o tahlili çok iyi yapıyor. Onların ve bu davanın hedefi terfiler ile Tsk nın geleceğini şekillendirmek. Arada bazıları da (eski alıp veremedikleri nedeniyle )piyon olarak tutuklanıyor.
30 Nisan 2011 20:25
Anlat,anlat heyecanlı oluyor.Balyoz sahte çıktı bir adet darbe günlükleri,bir adet Zirve yayınevi olmazsa sonra bir adet Hrant Dink olayı da verebiliriz.Maksat sürekli kafa bulandırma olsun.