5-7 Mart 2003 1nci Ordu Plan Semineri Ses Kaydı

08 Nisan 2011

GENEL

Savcıların Balyoz Darbe planının müzakere edildiğini iddia ettiği plan semineri ile ilgili materyallere aşağıdaki bağlantılardan ulaşabilirsiniz.

– Seminer Cereyan Tarzı Planı

– Seminerde konu edilen Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryo

– Seminerin ses kayıtlarının çözümleri: Kaset 1, Kaset 2, Kaset 3, Kaset 4, Kaset 5, Kaset 7, Kaset 8, Kaset 9

Notlar:

(1) Kaset 6 Seminere ait değil; bu kasette İstanbul Vali Yardımcısı Ali Cafer Akyüz, Prof. Işıkara ve Prof. Yılmaz’ın katıldığı deprem tehdidi üzerine bir toplantının ses kaydı bulunuyor.

(2) Kasetlere verilen numara sırası her zaman seminer akış sırasını izlemiyor; bu nedenle cereyan tarzındaki plandan seminerin akışını takip etmek gerekiyor.

Abone Ol

Subscribe to our RSS feed and social profiles to receive updates.

170 Yorum “5-7 Mart 2003 1nci Ordu Plan Semineri Ses Kaydı”

  1. fmerakli Says:

    “irtica tehdidinin ulkenin gundeminden tamamen cikartilmasi icin Kurtulus Savasi’ndan sonra oldugu gibi gerekli tedbirler alinmali ve irtica sempatizanlari da asimile edilmelidir”

    “Turk ordusunun icerisindeki herkes, ic tehdidin Yunanistan tarafindan desteklendigini biliyor iken [gayrinizami harp teknikleri kullanarak] ayni duyguyu Yunanistan’a yasatma imkan kabiliyetimizi neden kullanmadigimizi anlamakta gucluk cekiyorum… Bati Trakya’da gayrinizami harp unsurlarini devreye sokup Yunanistan’i da kendi icerisinde ic tehditle karsi karsiya birakabilecek tedbirlerin bir an once hayata gecirilmsesi… ”

    ‘senaryonun icerisinde acikca ifade edilmemekle birlikte hassas bir durum var. Bunun bir tanesi siyasi konu komutanim… Esasen sokaklarda ic tehdit olarak gordugumuz vatandaslarimizi entavya etmek [acaba enterne etmek mi kastediliyor, entavya kelimesininn anlamini bulamadim] bizim icin askeri tedbir olarak kolay. ANcak bu tehdidin kaynagi olan esas gucu elinde bulunduran insanlarin da bir sekilde kontrol altina alinmasi lazim. En tepede Kara Kuvvetleri Komutanligi ve daha ust seviyelerde ‘

    Cevapla

  2. Can Acar Says:

    fmerakli,

    Bu yaptığının Samanyolu haberden ne farkı kaldı. Amaç yazılanları bağlamı ile incelemek değil miydi? En azından alıntılara referans vermek çok mu zor? Okulda öğretmediler mi referans vermeyi?

    Cevapla

    • fmerakli Says:

      Can bey simdi gordum yukaridaki yorumu, yanlisllikla yollamisim notlar alirken; ama getirdiginiz elestiri, eger soylediginiz seyi gercekten yapmis olsa idim, hakli bir elestiri olacakti; onu da ifade etmek isterim…

      Cevapla

  3. fmerakli Says:

    Yukaridaki ilk yorum icin ozur dilerim, notlar alirken yanlislikla gondermisim; dikkate almamanizi rica ediyorum…

    Bu arada bir takim yorumcular seminerin ses kayitlarinin tamamini nerede bulabileceklerini sormuslardi; bende Dogan ve Rodrik’te bulabilirsiniz deyince tepki gostermislerdi. Bu ses kayitlarinin cozumlerini yayinladigi icin simdi Dogan ve Rodrik’e tesekkur edecek olanlar bunda benim payimi da takdir ederler mi iste ondan pek emin degilim. Bir de Dogan ve Rodrik’in yukaridaki yazisininda, sanki bu ses kayitlari simdi ellerine ulasmis da hemen yayina koymuslar gibi bir eda var; daha once de simdi hatirlayamadigim ama benim dile getirdigim bir belgenin metnini yayinlarlarken de benzer bir tavir icerisindeydiler; anlasilan beni muattap almak istemiyorlar. Bu benim icin bir mesele mi, tabii ki degil; ama bu tutumlarini son derece gulunc buldugumu da soylesem alinmazlar umarim…

    Su ana degin sadece ilk iki kasetin cozumlemesini okuyabildim ve ilk izlenimlerimi paylasmak istedim.

    Sorunlu buldugum ifadelerden ilki su:

    “irtica tehdidinin ulkenin gundeminden tamamen cikartilmasi icin Kurtulus Savasi’ndan sonra oldugu gibi gerekli tedbirler alinmali ve irtica sempatizanlari da asimile edilmelidir”

    Keske bunu nasil yapacaklarini da aciklamis olsalardi, siyaset bilimi uzerine calisan birisi olarak irtica sempatizanlarini asimile etmekte nu tur araclar kullanilabilecegi konusunda daha cok aydinlanma firsatim olurdu.

    Ikinci sikintili ifade ise asagida:

    “Turk ordusunun icerisindeki herkes, ic tehdidin Yunanistan tarafindan desteklendigini biliyor iken [gayrinizami harp teknikleri kullanarak] ayni duyguyu Yunanistan’a yasatma imkan kabiliyetimizi neden kullanmadigimizi anlamakta gucluk cekiyorum… Bati Trakya’da gayrinizami harp unsurlarini devreye sokup Yunanistan’i da kendi icerisinde ic tehditle karsi karsiya birakabilecek tedbirlerin bir an once hayata gecirilmsesi… ”

    Anlasilan kendi ic tehdidimizi bertaraf etmek yetmiyor, bir de gayrinizami harp teknikleri kullanarak Yunanistan’da bir ic tehdit yaratiyoruz. Bir de askeri uzmanlar jenerik senaryolarda gercek ulke, kisi, kurum, yer isimlerinin vs kullanilmadigini; dost ve dusman unsurlarin genellikle renkler ile kodlanarak harp oyunlarinin oynandigini ifade edip durdular. Anlasilan bu harp oyununda bu tamamen devre disi birakilmis; Yunanistan, Amerika, Talabani, Irak, Suriye, Iran vs. herkes adiyla saniyla kullanilmis. Bunu da hayli garipsedim.

    Ses kayitlarinda ikinci kasetle birlikte siyasi tartismalar agirlik kazanmaya basliyor gozlemledigim kadari ile. Ornegin:

    ‘senaryonun icerisinde acikca ifade edilmemekle birlikte hassas bir durum var. Bunun bir tanesi siyasi konu komutanim… Esasen sokaklarda ic tehdit olarak gordugumuz vatandaslarimizi entavya etmek [acaba enterne etmek mi kastediliyor, entavya kelimesininn anlamini bulamadim] bizim icin askeri tedbir olarak kolay. ANcak bu tehdidin kaynagi olan esas gucu elinde bulunduran insanlarin da bir sekilde kontrol altina alinmasi lazim. En tepede Kara Kuvvetleri Komutanligi ve daha ust seviyelerde gorusulmesi gerekli bir konu olarak dusunuyorum’

    Senaryonun Dogan Pasa’nin deyimi ile guncel gelismeler ile paralellik gosterdigi dikkate alininca, konunun siyasi yonune atif yapildigi bir konusmada esas gucu elinde bulunduranlar ile kimlerin kastedildigini kestirmek cok da zor olmuyor. Balta ve Dogan pasalar arasinda gecen su diyalogta dikkat cekici:

    ‘TUMG BALTA: …irticai ve bolucu orgutlerin biz gecmiste 12 Eylul harekatinda listelerini elimizde hazir bulduk. [Bunun nedeni] Milli Istihbarat Teskilati’nin basinda askerin bulunmasindan kaynaklaniyordu. Icinde bulundugumuz ortamda bu listeleri saglikli bulup bulamama konusunda ben sahsen endise tasiyorum…

    ORG. DOGAN: Bu son derece eksiklik zaten, biz plan calismasi icerisinde bu konuda bilgi istedik. Yani her EMASYA bolgesindeki konutanlar kendileri kendi bolgesindeki bilgileri, sahislari belirlemelerini istedik… Yani kendi gayretlerimizle kendi aldigimiz bilgiler var.’

    Bu arada konusmaninn devamindan anliyoruz ki IStanbul’da gayet kapsamli bir fisleme calismasi yapilmis: “firinlarindan pastanelerine kadar”. Ikinci kasetin en sonunda yemege cikilmadan onceki konusmalarda da yine MIT baskanligina asker atanmasi konusu ortaya geliyor ve orada da tartismalarin jenerik bir senaryo falan olmadigi gayet acik; zira AKP’nin istedigi kisiyi MIT’in basina atamasinin nasil onlenebilecegi tartisiliyor… Bu arada yine o konusmalardan ogreniyoruz MIT’ten istihbarat destegi konusunda fazla umit yok; Dogan Pasa’nin cozumu ise net” “ic hizmet kanunun verdigi yetki”

    BU arada Dogan Pasa BCG’nin basinda iken yazdigi ve Hasan Celal Guzel tarafindan aciklanan fisleme talimati icin su ifadeyi kullanmis: “gayet demokratik bir yazi”. Gulsek mi, aglasak mi?

    Yine tartismalari darbe eksenine oturtan bir baska ifade:

    “yani bunlarin da örgütlenmesi halinde organize olmasi halinde irticai unsurlara karşi yapilabilecek karşi bir harekâtin da olabileceğini göz ardi etmemek lazim. 1. tugay komutanimizin söylediği konu aslinda 12 eylül öncesinde ülke yangin yerine dönmüş hergün 50 tane insan ölüyordu. sağ sol birbirine girmişti. ama bir 12 eylül darbesi bütün bunlarin hepsini ortadan kaldirdi. o ülke sütlüman haline geldi. e şimdi böyle bir tehditin ortadan kaldirilmasi için fazla uğraşa gerek yok. yani kuvvetleri sağa sola göndermenin bana göre yapilacak en kolay harekât tarzi bir 12 eylül gibi harekâtin baştan itibaren organize edilmek suretiyle bir anda söndürülmesi imkân sağlar diye düşünüyorum. burda tabi burda söylemek istemedik ama sonunda bunu vurgulamaya çalişiyoruz. bundan sonraki konuşmalarda da dikkate alin.”

    Ikinci kasetin ortalarina kadar, ic tehditi bertaraf etmeye yonelik konusmalardan/tekliflerden sonra Dogan pasa “sizlerden aldigim dusuncelerin bir senteziyle dogrudan kuvvet komutanina oradaki askeri yetkililere neyi ulastiracagimi sizlerle paylasmak istiyorum” diyor (kaset 2, 41. sayfa) ve aktaracagi seyin de kamuoyuna daha onceden yansimis kayitlarda yer alan milli mutabakat hukumeti konusu oldugunu goruyoruz. Yani bu ic tehdit tartismalarinin baglandigi nokta, Dogan Pasa’nin ifadesi ile milli mutabakat hukumeti. Yani ic tehdit tartismalari hukumet devirme, yeni bir milli mutabakat hukumeti kurma baglaminda siyasi alani dizayn etme girisimine donusuyor.

    Benim ilk iki kasetten edindigim izlenimler bunlar; okumaya geri donuyorum…

    Cevapla

    • bir diğer ihtimal Says:

      Sayın fmerakli,

      Öncelikle Pınar Doğan ve Dani Rodrik’e kasetleri yayınladıkları için teşekkür etmek istiyorum. Öte taraftan, Trsaby’nin yorumunda sizi savunma ihtiyacı duymuştum, lakin burada kullandığınız ”Bu ses kayitlarinin cozumlerini yayinladigi icin simdi Dogan ve Rodrik’e tesekkur edecek olanlar bunda benim payimi da takdir ederler mi iste ondan pek emin degilim. Bir de Dogan ve Rodrik’in yukaridaki yazisininda, sanki bu ses kayitlari simdi ellerine ulasmis da hemen yayina koymuslar gibi bir eda var; daha once de simdi hatirlayamadigim ama benim dile getirdigim bir belgenin metnini yayinlarlarken de benzer bir tavir icerisindeydiler; anlasilan beni muattap almak istemiyorlar. Bu benim icin bir mesele mi, tabii ki degil; ama bu tutumlarini son derece gulunc buldugumu da soylesem alinmazlar umarim…” ifadesini hakikaten anlamakta zorlanıyorum.

      ”Savcıların Balyoz Darbe planının müzakere edildiğini iddia ettiği plan semineri ile ilgili materyallere aşağıdaki bağlantılardan ulaşabilirsiniz.

      – Seminer Cereyan Tarzı Planı

      – Seminerde konu edilen Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryo

      – Seminerin ses kayıtlarının çözümleri: Kaset 1, Kaset 2, Kaset 3, Kaset 4, Kaset 5, Kaset 7, Kaset 8, Kaset 9

      Notlar:

      (1) Kaset 6 Seminere ait değil; bu kasette İstanbul Vali Yardımcısı Ali Cafer Akyüz, Prof. Işıkara ve Prof. Yılmaz’ın katıldığı deprem tehdidi üzerine bir toplantının ses kaydı bulunuyor.

      (2) Kasetlere verilen numara sırası her zaman seminer akış sırasını izlemiyor; bu nedenle cereyan tarzındaki plandan seminerin akışını takip etmek gerekiyor. ”

      Burada kullanılan ifadeden nasıl ‘kasetler şimdi ellerine ulaşmışta yayına koymuşlar gibi bir eda var’ çıkarımını yapabildiğinizi; sonrasında bunu bir adım öteye götürüp aynı paragrafınız için de hem bunların yayınlanmasından kendinize pay çıkarıp, hem de blog yazarlarını sizi muhattap almamakla suçlamanızı da biraz üslupsuz kaçacak ama ben gülünç buluyorum.

      Burada ki yaklaşımınız, içine düşmüş olduğunuz kişisel husumet, ben de hakikaten dava sürecine ne denli tarafsız bakabileceğiniz konusunda ciddi tereddütler yaratıyor. Bunu da ses kayıtlarıyla ilgili yorumlarıma başlamadan önce belirtmek istedim.

      İlk kasedi şimdi okumaya başladım, tespitlerim oldukça burada fırsat buldukça paylaşmaya çalışacağım. Bu girişimde kendi tespitlerimi paylaşmaktan ziyade müsade ederseniz sizinkilere ilişkin düşüncelerimi dile getirmek istiyorum.

      Burada bu kasetlerin yayınlanmasını isterken beklentimiz tablonun bütününe bakmak içindi. Burada üzüntüyle görüyorum ki siz maalesef tabloyu bütün olarak değerlendirmeme hususunda azami gayret göstermeye devam ediyorsunuz. Benim ilk kasette şu an itibariyle gördüklerimin özetini yine kasetten bir cümle alıntılayarak yapmak yanlış olmayacaktır.

      ‘İrticai ve bölücü olayların kontrol atına alındığı, Kuzey Irak’ta Türkiye’nin arzu ettiği çözüme ulaşıldığı bir ortamda hazırlanan özel bir durum içerisinde Yunanistan’ı 12 mil kararından vazgeçirmeye zorlayacak tedbirler irdelenecektir.’

      Kapsamı irdelediğim kadarı ile de yalnızca irtica değil, TİKKO, KADEK benzeri aşırı sol ve sağ örgütler, Yunanistan ve Kuzey Irak gibi bir çok farklı iç ve dış tehdit son derece kapsamlı bir şekilde seminer bünyesinde irdeleniyor.

      Bu bağlamda konuyu sadece irtica ile mücadeleye indirgemek bu anlamda hakikaten büyük haksızlık olacaktır diye değerlendiriyorum. Gelelim tespitlerinize:

      “irtica tehdidinin ulkenin gundeminden tamamen cikartilmasi icin Kurtulus Savasi’ndan sonra oldugu gibi gerekli tedbirler alinmali ve irtica sempatizanlari da asimile edilmelidir”

      Daha önceki bir yorumumda da belirttiğim üzere bazı kullanılan ifadeler hakikaten sert, insanı rahatsız edici, lakin burada vurgulanması gereken bir kaç husus var. ‘İrtica sempatizanları’ olarak kimin kastedildiği tamamen yoruma açıktır, siz diyebilirsiniz ki dini bütün müslüman, ben diyebilirm ki Hizbullah tarzı terör örgütü mensupları ve destekçileri. Gelelim asimilasyon hususuna, burasıda tamamen subjektif kriterlere dayanan yorumlar yapmaya sürükler bizi; siz diyebilirsiniz ki insanların öldürülmesi, ben diyebilirim ki toplum huzuruna karşı silahlı suç işleyen unsurların yargılanıp suçun tespiti halinde hapsedilmesi. Burada ki tek birleşilebilecek gerçek bu cümlenin ne şekilde okunursa okunsun Balyoz davası’nın iddiasını destekleyen darbeyle ilişkilendirilebilmesinin yalnızca en fanatik zihinlerce yapılabileceğidir. Bu bağlamda sizce önemli olan bu cümlenin gerçek anlamını somut olarak ortaya koymak imkanının bulunmadığını sizde takdir edeceğinizden, bu cümleye istinaden iğneleyici bir yolla da olsa suçlama yapılmaya çalışılmasını biraz tribünlere oynamak olarak yorumluyorum.

      ”Turk ordusunun icerisindeki herkes, ic tehdidin Yunanistan tarafindan desteklendigini biliyor iken [gayrinizami harp teknikleri kullanarak] ayni duyguyu Yunanistan’a yasatma imkan kabiliyetimizi neden kullanmadigimizi anlamakta gucluk cekiyorum… Bati Trakya’da gayrinizami harp unsurlarini devreye sokup Yunanistan’i da kendi icerisinde ic tehditle karsi karsiya birakabilecek tedbirlerin bir an once hayata gecirilmsesi… ”

      Anlasilan kendi ic tehdidimizi bertaraf etmek yetmiyor, bir de gayrinizami harp teknikleri kullanarak Yunanistan’da bir ic tehdit yaratiyoruz. Bir de askeri uzmanlar jenerik senaryolarda gercek ulke, kisi, kurum, yer isimlerinin vs kullanilmadigini; dost ve dusman unsurlarin genellikle renkler ile kodlanarak harp oyunlarinin oynandigini ifade edip durdular. Anlasilan bu harp oyununda bu tamamen devre disi birakilmis; Yunanistan, Amerika, Talabani, Irak, Suriye, Iran vs. herkes adiyla saniyla kullanilmis. Bunu da hayli garipsedim.”

      Savaş hallerinde ne yazık ki savaşan unsurlar etik hareket edemezler her zaman, bu insanlık adına hakikaten yaralayıcı bir durumdur, ancak kabul edersiniz ki savaşlarda düşman ülkede yaratılacak bir iç karışıklıkla elde edilen stratejik avantaj tarih boyunca bir çok ülkenin savaş stratejilerinde yerini almıştır, bugün de uygulanmaktadır, yarın da uygulanacaktır. Kaldı ki senaryo aynı uygulamayı Yunanistan’ın yaptığını da varsayıyor. Açıkçası bu benim gördüğüm ilk seminer, burada dediğiniz gibi standart dışı uygulamalar yapılmışta olabilir, ancak bu Türkiye dahilinde bir ilk midir? Benzer uygulamaları var mıdır? Uzmanlık alanım ve deneyimim olmadığı için yorum yapamayacağım. Lakin özellikle dış tehdit unsurlarının sıklıkla gündemde olduğu bu seminerde kırmızı, mavi yerine ülkelerin adının geçmesinin nasıl darbeyle ilişkilendirilebileceğini algılayamıyorum. Diyebilirsiniz ki AKP’de telaffuz ediliyor, zaten bir jenerik senaryoda gerçek isimlerin, partilerin telaffuz edilmesi standart bir uygulama olduğu ortaya çıkacak olsa dahi aklın kabul edebileceği bir uygulama değil. Ancak jenerik senaryoda kuvvetler kafalarına göre uygun gördükleri yerleri istila etmiyorlar, oluşan bir dış tehdit paralelinde içeride oluşabilecek, sivil halkın can güvenliğini tehdit eden silahlı girişimleri bastırmak, can ve mal güvenliğini sağlamak adına bu harekat planının uygulanacağı ifade ediliyor. İlk kaset çözümünde pdf 14-15 no’lu sayfalarda bu olaylar detaylı olarak anlatılıyor. Burada önem arz eden bir husus 15 no’lu sayfada geçen bir ifade:

      ”Bu olaylar üzerine Bakanlar Kurulu Milli Güvenlik Kurulunun tavsiyesiyle sıkıyönetim ilan etmiş ve karar resmi gazetede yayımlanarak aynı gün TBMM’nin onayına sunulmuştur. Ancak TBMM’de üye yeterli sayısına ulaşılamadığı için sıkıyönetim kararı onaylanmamıştır”

      Burada uygulanacak harekat planının bakanlar kurulu kararına dayanarak ilan edilen sıkıyönetime istinaden yapılacağı açıkça belirtilmektedir. Yani uygulamanın sadece TSK tarafından ihtiyaç öngörüldüğü için değil, hükümetinde onay ve insiyatifi ile başlatılacağı öngörülmektedir. Burada usulün doğruluğu, yaklaşımın doğru olup olmadığı herşey elbette tartışılabilir, ama bunlar haricinde böyle bir senaryoya istinaden gerçekleşmesi muhtemel görülen bu olaylar sonrası 1. Ordu’nun nasıl refleks göstermesi gerektiğinin değerlendirildiği bir senaryo tartışmasını darbe hazırlığı olarak görmek mevcut bilgiler ışığında farazi olmaktan öteye gidemez. Şüphe uyandırabilir, başka delil ve belgeler aranmasına yönlendirebilir, bu konuda kimsenin hiçbir itirazı olamaz, ancak o bulunan destekleyici deliller yalnızca 11 no’lu cd olursa bu dava bir hukuk faciasına dönüşür.

      Fişleme hususuna gelince bu durum maalesef TSK’nın kendini ülkenin, halkına rağmen, yıllarca tek koruyucusu olarak görme refleksine dayalı, özgürlükleri ve kamu vicdanını son derece yaralayıcı uygulamalardır. Özgürlüğe inanan hiç kimsenin asla empati kuramayacağı bir yaklaşımdır. Keşke bugün daha somut dayanaklara dayandırılabileceğini tahmin ettiğim fişleme hususuna dair görülen bir davada bu insanları tartışıyor olsaydık, böyle çok zorlama bir şekilde darbe girişimi iddiasına taşımaya çalışarak değil. Zira takdir edersiniz ki aynı durum bugün Emniyet teşkilatı aracılığı ile devam etmektedir, maalesef Adalet bakanlığının bilgisi ve tasvibi ile:

      ”VATAN, Emniyet’e Türkiye genelinde iletişimi izleme yetkisi veren Mahkeme kararını 1 Haziran 2005’te Kemal Göktaş’ın haberiyle duyurdu. Mahkeme 25 Nisan 2007’den itibaren 3’er ay süreyle bu izni uzatmıştı. Jandarma ve MİT’in de benzer kararlar aldığı sonradan ortaya çıktı. Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nın Jandarma’ya verilen yetkinin kaldırılması için Adalet Bakanlığı’na başvurdu. Bakanlık ‘kanun yararına’ bozma talebiyle kararı Yargıtay’a götürdü. 9. Ceza Dairesi, 4 Haziran 2008’de Jandarma’ya verilen yetkiyi kaldırdı ve ‘Hiçbir kuruma demokratik bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan insanlar şüpheli görülerek ülke genelini kapsayacak şekilde yetki verilemeyeceğini’ belirtti. Ancak , bakanlık emniyetin aynı yöndeki iznini kaldırmak için Yargıtay’a başvurmadı. Bu sistemin yürütüldüğü, Polis Müfettişi Levent Yarımel’in ifadeleriyle ortaya çıkmış oldu. ”

      http://haber.gazetevatan.com/tum-turkiye-izleniyor/368519/1/Haber

      Fişleme maalesef kanayan bir yara, farklı güç odaklarının, farklı maksatlarla ama kendi çıkarlarına kullanmaktan çekinmedikleri bir silah. İnşallah bir gün özlediğimiz Türkiye’ye kavuşuruzda bütün bu tarz uygulamalar sonsuza dek ortadan kalkar.

      12 Eylül hususu ile ilgili nedense yine konuşmayı uygun bulduğunuz yerinden kesip getirmişsiniz buraya, niye ifadeleri bir bütün olarak getirmekten imtina ediyorsunuz inanın anlamakta güçlük çekiyorum. Müsadenizle o konuşmanın tamamını burada paylaşmak istiyorum:

      “ŞİMDİ BU ÜLKEDE GERÇEK VATANSEVERLER NEYAPACAK YANİ ŞİMDİ ONLARIN KARŞISINDA BİR KİTLEDE YANİ ONLAR NASIL SİLAHLANMIŞSA BUNA KARŞI BUNDAN EVVELKİ OLDUĞU GİBİ ONLARA KARŞI BİR HAREKAT İCRA EDİLİNCE YENİ BİR OLUŞUM ORTAYA ÇIKACAK YANİ. BUNA SİLAHLI KUVVETLER MÜDAHELE Mİ EDECEK YOKSA TEŞVİK Mİ EDECEK YANİ BU OLUŞUM İÇİNDE ÜLKENİN YÜZDE OY POTANSİYELİNE BAKTIĞIMIZDA ORTAYA ÇIKAN İRTİCAİ TABLONUN KARŞISINDA DA %80′E YAKIN BİR RAKAM VAR. Yani bunlarin da örgütlenmesi halinde organize olmasi halinde irticai unsurlara karşi yapilabilecek karşi bir harekâtin da olabileceğini göz ardi etmemek lazim. 1. tugay komutanimizin söylediği konu aslinda 12 eylül öncesinde ülke yangin yerine dönmüş hergün 50 tane insan ölüyordu. sağ sol birbirine girmişti. ama bir 12 eylül darbesi bütün bunlarin hepsini ortadan kaldirdi. o ülke sütlüman haline geldi. e şimdi böyle bir tehditin ortadan kaldirilmasi için fazla uğraşa gerek yok. yani kuvvetleri sağa sola göndermenin bana göre yapilacak en kolay harekât tarzi bir 12 eylül gibi harekâtin baştan itibaren organize edilmek suretiyle bir anda söndürülmesi imkân sağlar diye düşünüyorum. burda tabi burda söylemek istemedik ama sonunda bunu vurgulamaya çalişiyoruz. bundan sonraki konuşmalarda da dikkate alin.”

      Benim burada bahsedilen 12 Eylül’e ilişkin göndermeye yorumumu başka bir blog girişinde paylaşmıştım, müsadenizle bir kez de burada paylaşmak istiyorum:

      ”Bu konuşmadan benim çıkardığım sonuç 12 Eylül’e yapılan övgü, halkın iki grup olarak birbirine silahlı mukavemette bulunma senaryosuna karşılık, sivil can kaybını en aza indirgemek adına askerin süratli müdahelesi ve kontrolünün olumlu etkisine vurgu yapmaktan ibaret. Mantığı tartışılabilir ancak bu konuşmadan 12 Eylül’e duyulan özlem hissini kimsenin çıkarabileceğini doğrusu tahmin etmiyorum.”

      ”Ikinci kasetin ortalarina kadar, ic tehditi bertaraf etmeye yonelik konusmalardan/tekliflerden sonra Dogan pasa “sizlerden aldigim dusuncelerin bir senteziyle dogrudan kuvvet komutanina oradaki askeri yetkililere neyi ulastiracagimi sizlerle paylasmak istiyorum” diyor (kaset 2, 41. sayfa) ve aktaracagi seyin de kamuoyuna daha onceden yansimis kayitlarda yer alan milli mutabakat hukumeti konusu oldugunu goruyoruz. Yani bu ic tehdit tartismalarinin baglandigi nokta, Dogan Pasa’nin ifadesi ile milli mutabakat hukumeti. Yani ic tehdit tartismalari hukumet devirme, yeni bir milli mutabakat hukumeti kurma baglaminda siyasi alani dizayn etme girisimine donusuyor.”

      Burada ki ‘ikinci kasedin ortalarına kadar iç tehdidi bertaraf etmeye yönelik konuşmalardan/tekliflerden sonra’ ifadeniz okuduğumu algılama yeteneğimi sorgulamaya yöneltti bir kez daha beni, çünkü belki de iç tehditlerden daha çok dış tehditlere değinilen, bahsedilen bertaraf girişimlerine istinaden pek az şeyin, o da detay ve kapsama girilmeden konuşulduğu bu kısmı okuyunca herhalde aynı yerleri okumadığımızı düşünmeye başladım.

      Milli mutabakat hükümeti konusu ile ilgili tespitinize gelince okunduğu zaman bu anlam çıkıyor kesinlikle katılıyorum, ancak konuşmanın bütününde şöyle bir ifade de dikkatinizi mutlaka çekmiştir:

      ”Bu tabi, bu öngördüğümüz senaryonun içerisinde öngördüğüm bir çözüm tarzı hani bugün de gidip şu anda yapın diye gideceğim yok yanlışta anlamayın.”

      Yani burada ifade edilen milli mutabakat hükümeti de, bu paylaşılan düşüncelerde mevcut kayıtlara istinaden senaryo kapsamında değerlendirilmek durumundadır. Somut başkaca destekleyici deliller konulmadığı sürece bu konuşmaya istinaden darbe girişimi iddiası fikir bazından öteye gidemez.

      Aynı konuşmanın devamında ki şu ifade ise mutlaka değerlendirilmelidir, bunu onun için ayırma ihtiyacı duydum:

      ”Bizim yaptığımız tekliflerimiz vardır. O teklifleri de şimdi sizlerle paylaşmak istemem.”

      İşte bu gerçek anlamda somut ve şüphe uyandırıcı bir itiraftır. Detay bilinmeden somut suçlama yapma imkanı elbette ki yine bulunmamaktadır, ancak bu tekliflerin kime yapıldığı, neyi içerdiğinin sorgulanması önemlidir. Bunu da inandıklarım adına ayrı bir parantezle vurgulamak istedim.

      Nihai olarak bahsettiğim gibi somut deliller ile desteklenmediği sürece bu seminer konuşmalarından kesin darbe suçlaması yapmak mümkün değildir. Bahsettiğim gibi cd’nin yaratılma sebebi de tamamen bu sebeptendir. Burada gördüğüm kadarıyla bu kayıtlara istinaden yapabileceğimiz yorumlar iki taraflı bir kısır döngüye mahkumdur. Bir taraf ”bu tarz yorum ve plan yapanlar darbe yapmaya meyillidir, bunlardan beklenir” derken diğer bir taraf ”Maksadı aşılmıştır, aşılmamıştır tartışılır; lakin bu plan bir senaryoya karşı planlanan uygulamadır, gerçekle ilişkilendirmek doğru olmaz” diyecektir. Sonuçta iki tarafın yapacağı da yorumdan öteye geçmeyecektir, çünkü bu konuşmalarda, bu planda ötesine bizi taşıyabilecek somut hiçbir unsur bulunmamaktadır. Zaten bunun bir delaleti olarak 19 cd içerisinde bu seminere ait sunumlarda kullanılan dökümanların bulunduğu cd’lerin hiçbiri Balyoz davasında delil olarak değerlendirilmemiştir.

      Farkındayım bayağı uzunca bir yazı oldu mazur görün.

      Saygılarımla,

      Cevapla

      • fmerakli Says:

        Sizin kadar uzun yazamayacagim, ama bir iki noktanin altini cizmek isterim…

        Dogan ve Rodrik kasetlerin cozumlerini, blog yorumcularinin tartismalarinin bu kayitlara yonelmesi, kimi yorumcularin ses kayitlarinin tamaminin nerede bulunabilecegini sorgulamasi ve benim cevaben Dogan ve Rodrik’in kayitlara sahip oldugunu ifade etmem uzerine yayinladilar. Blogu ne kadar suredir takip ediyorsunuz bilmiyorum, ama daha once blogtaki tartismalara istinaden belge yayinladiklarinda bunu belirtmekten kacinmamislardi. Yukaridaki yazilarinda blogtaki tartismalara bir atif olmamasi nedeni ile “sanki simdi ellerine gecmis” gibi bir eda ile yayinladiklari seklindeki izlenimimi aktardim. Yanlis anlamayin ikna etmek icin degil sadece aciklamak amaci ile yaziyorum.

        Irtica mensuplarinin asimilasyonu meselesine gelelim; soyle yazmissiniz:

        “Gelelim asimilasyon hususuna, burasıda tamamen subjektif kriterlere dayanan yorumlar yapmaya sürükler bizi; siz diyebilirsiniz ki insanların öldürülmesi, ben diyebilirim ki toplum huzuruna karşı silahlı suç işleyen unsurların yargılanıp suçun tespiti halinde hapsedilmesi.”

        Kanimca asimilasyon kavraminin ne insanlarin oldurulmesi ile ne de suclu bulunup hapsedilmesi ile bir ilgisi yok. Asimilasyon ozunde azinligin cogunlugun icerisinde eritilmesi anlamina gelir ve bunun cok farkli yollari vardir. Merak edenler son derece detayli bir asimilasyon plani olan Sark Islahat Kanunu’nu okuyabilirler. Burada da gorece azinlik olan irtica mensuplarinin toplumun cogunlugunu olusturan laik kesimi icerisinde eritilmesi amaclanmakta diye dusunuyorum, eger asimilasyon kavramini dogru anlaminda kullandilar ise. Iste bu yuzden bir siyaset bilimci olarak bunu nasil yapacaklarini keske aciklamis olsalardi, biz de aydinlanmis olsa idik diye yazdim…

        Bir de toplantidaki konusmalarda gercek yer, kisi vs isimlerinin gecmesinin iddia edildigi gibi jenerik bir senaryonun tartisilmadigi yonunde bir kanaat olusturdugunu yazmistim, siz de bununla ilgili olarak su ifadeleri kullanmissiniz:

        “Açıkçası bu benim gördüğüm ilk seminer, burada dediğiniz gibi standart dışı uygulamalar yapılmışta olabilir, ancak bu Türkiye dahilinde bir ilk midir? Benzer uygulamaları var mıdır? Uzmanlık alanım ve deneyimim olmadığı için yorum yapamayacağım”

        Bir sure once blogta gundeme getirmistim ama o yorumumu okumamis oldugunuzu dusunerek size “ordu plan seminerlerinde ic tehdit tartisilmaz, tartisildiysa bu rutin disina cikmak anlamina gelir” desem ne dersiniz? Yanlis anlamayin, ben de tipki sizin gibi bu detaylari bilecek durumda degilim, bunu soyleyen plan semineri yapildigi tarihte 1. Ordu Genel Sekreteri olan, yani 1. Ordu’da Dogan Pasa’dan sonraki ikinci isim Baki Erdogan. Kendisi de Balyoz davasinda sanik olan Erdogan savciliga verdigi ifadesinde bakin neler soylemis:

        “Soruldu: Plan seminerlerinde “dış tehdit”, “iç tehdit” kavramları kullanılır mı?
        Cevap: Benim bildiğim kadarıyla iç tehdide ilişkin bir seminer yapılamaz.

        Soruldu: Askeri senaryo planlarında, senaryo gereği, gerçek yer, zaman, şahıs isimleri belirtilir mi? Bu isimler açık olarak yazılır mı? Yoksa kodlamalar mı yapılır?

        Cevap: Plan seminerlerinde gerçek isim, gerçek kurum, özel isim kullanılmaz; genelde renklerle düşman ifade edilir.

        Soruldu: Askeri senaryo planlarında “siyasi görüşlere ve siyasi açıklamalara” gerçek kişi/kurum isimlerine yer verilir mi?

        Cevap: Siyasi görüşlere kesinlikle yer verilmez.” (Ek klasör 91; sayfa 18)

        Zamanini ayirip kaset cozumlerini okuyacak olanlar, Baki Erdogan’in bu ifadelerini dikkate alirlar ise, onun yapilmaz dedigi herseyin yapildigini, plan seminerinde askeri rutinin tartismasiz bir sekilde disina cikildigini, kesinlikle siyasi goruse yer verilmemesi gerekirken hemen her sayfada siyasi yorumlar yapildigini, milli mutabakat hukumeti kurulmasina varincaya kadar siyasetin dik alasinin yapildigini gormeleri kolaylasir.

        Bir de demissiniz ki

        “Nihai olarak bahsettiğim gibi somut deliller ile desteklenmediği sürece bu seminer konuşmalarından kesin darbe suçlaması yapmak mümkün değildir”

        Bu yorumunuzda haklilik payi olabilir, gerci milli mutabakat hukumetinin kurulmasina iliskin ifadeler ve AKP’yi hedef alan soylemler hukumete ve demokratik sisteme karsi bir eylemin planlari olarak da yorumlanabilir. Asagida cetin isimli/rumuzlu yorumcunun ifade ettigi gibi senaryo cercevesinde tartisilanlarin bir kismi olasi bir darbede kullanilacak turden hususlar. Ama yukari verdigim donemin 1. Ordu Genel Sekreteri’nin ifadesi baglaminda seminerde askeri rutinin disina cikildigi gayet net diye dusunuyorum…

        Cevapla

        • bir diğer ihtimal Says:

          Sayın fmerakli,

          Yorumunuzu ilgiyle okudum, Baki Erdoğan’ın değerlendirmesini paylaştığınız için teşekkür ederim. Bu bağlamda seminerlerin genel işleyişi konusunda fikir sahibi oldum.

          ”“Nihai olarak bahsettiğim gibi somut deliller ile desteklenmediği sürece bu seminer konuşmalarından kesin darbe suçlaması yapmak mümkün değildir”

          Bu yorumunuzda haklilik payi olabilir, gerci milli mutabakat hukumetinin kurulmasina iliskin ifadeler ve AKP’yi hedef alan soylemler hukumete ve demokratik sisteme karsi bir eylemin planlari olarak da yorumlanabilir. Asagida cetin isimli/rumuzlu yorumcunun ifade ettigi gibi senaryo cercevesinde tartisilanlarin bir kismi olasi bir darbede kullanilacak turden hususlar. Ama yukari verdigim donemin 1. Ordu Genel Sekreteri’nin ifadesi baglaminda seminerde askeri rutinin disina cikildigi gayet net diye dusunuyorum…”

          Bu konuda aynı paralelde düşünüyor olduğumuzu görmek güzel. Sizin de ifade ettiğiniz gibi ”gerci milli mutabakat hukumetinin kurulmasina iliskin ifadeler ve AKP’yi hedef alan soylemler hukumete ve demokratik sisteme karsi bir eylemin planlari olarak da yorumlanabilir.” evet yorumlanabilir, somut olarak böyledir denemez. İşte tam bu nedenden ötürü ‘somut deliller ile desteklenmediği sürece bu seminer konuşmalarından kesin darbe suçlaması yapmak mümkün değildir’ diyorum. Onun için bu davada neymiş bu somut deliller diye baktığımda, gördüğüm tek şeyin dijital evraklar olması, üstelik bunun üzerinde oynamalar yapıldığı ortada olan bir cd’nin içinde yer alıyor olması beni bu davanın inandırıcılığından uzaklaştırıyor.

          Ne yazık ki Balyoz İddianamesi’nde sanıklar bahsettiğiniz gibi bir seminerde askeri rutinin dışına çıktıkları için yargılanmıyorlar, ya da askeri bir toplantıda siyasi unsurları konuştukları için Askeri ceza kanununa aykırı hareket etmekten yargılanmıyorlar. Dava konusu bunlar olsaydı hiç tartışmasız her yorumumla yanınızda olurdum. Ancak iddia darbe iddiasıysa, takdir edersiniz ki bu konuşmalar ancak başka somut deliller ışığında bir anlam ifade ederler.

          Saygılarımla,

          Cevapla

          • Kemal Says:

            Merhabalar,

            “Ne yazık ki Balyoz İddianamesi’nde sanıklar bahsettiğiniz gibi bir seminerde askeri rutinin dışına çıktıkları için yargılanmıyorlar, ya da askeri bir toplantıda siyasi unsurları konuştukları için Askeri ceza kanununa aykırı hareket etmekten yargılanmıyorlar. ”

            demiş sevgili ihtimal.

            Tam olarak aklımdan geçenleri yazmış. Fazladan bir ekleyeceğim, söz konusu yargılamayı özel yetkili mahkemeler değil de askeri mahkemeler yapmalıydı…

            İşin özü ortamda bir güc mücadelesi var. İktidarının başında yapmaya cesaret edemediği hamleler olduğu bariz Ak Parti’nin. Yapması gereken o dönem içerisinde yetkisi varsa gerekeni yapıpaçığa alıp, askeri mahkemelerde rutin dışına çıkma suçlamasıyla yargılatmaktı. Öte taraftan yazılarından okuduğum ve ekranlardan gördüğüm kadarıyla tanıdığım Çetin Doğan’ı düşündüğümde, bizim -kendimi de dahil ediyorum- Baki Erdoğan’ın yorumlarından yola çıkarak rutin dışı diye nitelediğimiz şeyin de buna rağmen kitapta yeri olma ihtimalini bence göz ardı etmeyelim. Yani Çetin Doğan benim gördüğüm kadarıyla sınırlarını sonuna kadar kullansa da bunu aşmamaya dikkat eden birisi. Yarın bir gün yargılanma sırasında bu konu gündeme (yani rutin dışına çıkma çıkmama) ÇEtin Doğan’ın cevapları ilgiye değer olacaktır diye düşünüyorum.

            Demem o ki, her şey rağmen Ak Parti o dönemde bir şeyler yap(a)madı. Yıllar geçti. Sağolsun vücut dili ve kimyasıyla kendisiyle uyumlu olmayacak hiç kimseyi devletin her hangi bir kurumunda bırakmadı ve devleti resmen bir siyasi partinin kurumu haline getirdi. Önünde tek hedef kaldı TSK. Şimdi yetiştirmeye başlasalar 20-25 sene sonra ancak kadro oluşturacaklar. Çözüm? Olabilecek en makul görünen kadroların önünü açmak. Davalar bunun aracı olarak kullanılıyor.

            Sevgili fmeraklı, elini vicdanına koy. Akıllı zeki birisisin. Bunu görmüyor musun? Deniz kuvvetlerinin üçte biri hapiste. Aslında daha da ileri gideyim belli bir mezhep de hedef alınıyor. Neden? Çünkü vücut dili kriterinde en düşük notu onlar alıyorlar. Velhasıl davalar kullanılarak insanların kadrol almaları engelleniyor. Onların yerine daha vucüdü kıvrak olanların yükselmesi hedefleniyor. Ve bunu yaparken hukuk tamamen ayaklar altına alınıyor. Açın biraz internette ordudan bir sebeple atılmış olan kişilerin yazdığı siteleri okuyun. O kadar açıktan yazıyorlar ki “İstifa ederseniz davalar düşer aslında” diye. Şimdi bir de ordudan atılanların dönüşünü açıyorlar.

            Bu arada ordudan atılma konusunda çok ciddi yanlışlıklar yapılmı olduğunu düşünüyorum. İskender Pala’nın kitabı etkileyici bir kitap ve bu konuda düşünce zenginleştirici bir kitap. Yani tartışmaya açtığım konu ordudan atılmaların haklılığı ya da haksızlığı değil. Bir hedef var ve bu hedef için hukuk katlediliyor. Bu böyle olmaz. Buna demokratik devlet denmez geçtim devlet bile denmez.

            Allahsız, dinsiz, parasız devletler yaşar. Tarihte örnekleri çok. Ama adaletsiz devlet yaşamaz. Sen adalet kavramını bu kadar ayaklar altına alırsan, sen de altında kalırsın.Bildiğim fmeraklı Amerika’da yaşıyor. Oralarda insan polise güveniyor. İleri demokratik ülkemde polisin delil yarattığını, o polisleri eğiten müdürüleri söylüyor. Bu blog onlarca örneğiyle dolu. Neyi tartışıyoruz? Bu dava rutin dışı davası değil ki? Bu dava Türkiye devlet mi değil mi onun davası…

            Cevapla

            • Kemal Says:

              …yani burada yargılanan Çetin Doğan değil aslında. O iş bitmiş. Asıl yargılanan daha doğrusu yargılanması gereken 2007 yılından bu yana pervasızca delil yaratarak hepimizin elini kolunu bağlayıp, düşünen yüzlerce binlerce insanı bu davalar nedeniyle ya sanık ya da bu blogda olduğu gibi tanık meşgul ediyor olması.

              Evet Türkiye’de de bir normalleşme gerekiyordu. Ak Parti aslında çevrede olanları merkeze getirerek öenmli bir işlevde yerine getiriyordu. Ama bu yetmedi. Öteki korkusu ötekini elimine etmeye – bu arada acaba yukarıda bahsetmiş olduğunuz asilmile sözü yanlış kullanım olabilir mi, kastedilen elimine olmasın?- neyse ötekini elimine etmeye kalkışılmasına kadar vardı. İnsanlar durdurak bilmiyor. Yeterin anlamını bilmiyor…

              Benzer süreçler dünyada başka yerlerde de yaşandı. İspanya bir iç savaş yaşadı. Kan davaları oluştu. Süreçte kırılanlar diktatörlüğün ardından iktidarı alınca normalleşme süreci orada da gerekti. GEçmişe bir sünger çekildi, önümüze bakalım denildi. Türkiye’de ne çevre ne merkez sağ ne de dindarlar İspanya’da solcuların demokratların yaşadığını yaşamadı. Buna rağmen bu ne gözü dönmüşlük merak ediyorum. Hiç mi durmayacaklar? Benim Türkiye’de merkez sağ ya da dindar bir iktidar olmasıyla hiç bir derdim yok. Ama durum o değil ki? Durum birilerinin halktan aldığı yetkiye dayanarak birilerini elimine etmesi. Bunun için de hak hukuk tanımaması. Şu blogda bile var bu zihniyetin mamülü olan arkadaşlar.

              Son olarak, takdir edersiniz ki bu böyle de gitmeyecek. Hep aklıma Hasan Pulur gelir. Onun ara ara yazdığı Hasan Dağı arpalıktır diye başlayan güzel bir şiiri var. Bu gidiş güzel gidiş eğer sonu gelirse diye bitiyor. Bu işin sonu yok. Türkiye’de öyle elimine edilebilecek 3-5 on kişiden bahsetmiyoruz. On milyonlar var. Bak Ergenekon davasındaki dalgalara. Her yeni dalgada huzursuzların sayısı arttı. Geçen de anket vardı. Sanırım davanın hak hukuk çerçevesinde gittiğini düşünenler azınlığa düşmüştü. Sedat Peker nere Ahmet Şık nere? Hanefi Avcı nere? Mustafa Balbay nere?. Yakında savcı dahi yapılanlara isyan ederse şaşırmayalım derim ve sözümü bitiririm. İnsanın vicdanı öyle ya da böyle bir gün ortaya çıkıyor…

              Sevgiler.

              Cevapla

            • fmerakli Says:

              Kemal ve bir diger ihtimal,

              Plan seminerindeki konusmalar/tartismalar eger bir suc unsuru iceriyor ise yargilamanin askeri mahkemde yapilmasi gerektigini dusunuyorsunuz. Her ikinizin yorumunda bu konu ile ilgili goruslerinizi dile getirirken onemli bir ayrintiyi atlamis oldugunuzu farkettim.

              Oncelikle ifade edeyim ki sizinle hemfikirim. Seminerde askeri rutinin disina tasilmasi ve siyasi nitelikte konusmalar yapilmis olmasi nedeni ile basta semineri duzenleyen Cetin Dogan olmak uzere katilimcilarin Askeri Ceza Kanunu’nun ilgili maddelerini ihlal etmekten yargilanmalari gerekiyor.

              Gozden kacirdiginiz ayrinti ise, Balyoz davasi askeri mahkemede bu davanin acilabilmesinin onunde bie engel teskil etmiyor. Balyoz saniklari icerisindeki semineri duzenleyen/katilanlar icin Askeri Savcilik sizin de ifade ettiginiz suclari isnat ederek bugun dava acabilir, ki bence bugune kadar bu davanin acilmamis olmasi kabul edilebilir bir durum degildir.

              Diger bir deyisle, saniklar sivil mahkede yargilaniyorlar; o yuzden askeri mahkemede yargilanamazlar diye bir durum soz konusu degil. Farkli suc isnatlari soz konusu oldugu icin TCK kapsamindaki suclara iliskin yargilamanin adli mahkemede; Askeri Ceza Kanunu kapsamina giren suclara iliskin yargilamanin askeri mahkemede yurumesinin onunde bir engel olmadigi gibi aslinda olmasi gereken de bu.

              O yuzden benim acimdan “eger Balyoz davasi acilmamis olsa idi, sanikllar askeri mahkemede askeri suclar ile ilgili yargilaniyor olsalar idi yaninizda olurdum demeniz” onemli olmakla birlikte yeterli degil. Cunku eger nihai talep adalet talebi ise, Kemal beryin dedigi gibi adaletsiz devlet yasamaz ise, seminere katilanlar hakkinda askeri mahkemede dava acilmasini, Balyoz surecinden tamamen bagimsiz olarak, bugun de talep etmek; acilmamis olmasini da yuksek sesle elestirmek gerekiyor. Ya da en azindan ben oyle dusunuyorum…

              Bir de Kemal beyin sorunlu oldugunu dusundugum soyle bir ifadesi var:

              “[AKP’nin] yapması gereken o dönem içerisinde yetkisi varsa gerekeni yapıpaçığa alıp, askeri mahkemelerde rutin dışına çıkma suçlamasıyla yargılatmaktı”

              Hukumet askeri mahkemeye kimi askerlerin yargilanmasi yonunde talimat veremez, bu siyasetin yargiya mudahalesi anlamina gelir ve hukukun ustunlugune inanan herkesin karsi cikmasi gereken bir uygulamadir. Yapilmis olmasi gereken ve hala bugun de yapilmayan sey askeri savciligin harekete gecmesi ve seminerde askeri rutinin disina cikilmis olmasi ve askeri ceza kanunu’na aykiri sekilde siyasi konusmalar yapilmis olmasi nedeni ile sorusturma baslatmasi ve failler hakkinda iddianame hazirlamasidir. Benim bu yonde bir beklentim yok, iste zaten o yuzden askeri muzik ne kadar muzik ise, askeri hukuk da o kadar hukuktur ifadesinin bir tekerleme olmadigina inanmaktayim.

              Bir de Kemal icin, Cetin Dogan “sinirlari asmamaya dikkat eden” birisi imis. 28 Subat donemina ait Hasan Celel Guzel’in kamuyouna acikladigi donemin BCG Baskani Cetin Dogan imzali bir belgede si ifadeler var:

              “Garnizon komutanlıklarınca, öncelikle cuma ve bayram namazları olmak üzere gayrimuayyen zamanlarda verilen hutbe ve vaazların personel görevlendirmek suretiyle takibinin ve tespit edilen hususların yer ve zaman belirtilerek rapor edilmesinin laiklik aleyhtarı tutum ve davranışları önlemeye yönelik çalışmalar için faydalı olacağı değerlendirilmektedir”

              Dogan ve Rodrik’in yayinladigi kaset cozumlerinden ogreniyoruz ki plan seminerinde Dogan pasa bu belgeyi “demokratik bir belge” olarak tanimlamis; bu da Cetin pasa icin demokrasi ile anti-demokrasi arasindaki sinirin nerelerden gectigi konusunda bir fikir veriyor tabii. Benzer bir sekilde Kemal beyin de Dogan pasayi sinirlari asmamaya dikkat eden biri olarak tanimlamasini da ben biraz bu cercevede anliyorum. Sinirlari oyle bir yere cizersiniz ki ne yapilarsa yapilsin sinirlar icinde davraniliyormus gibi bir arguman ortaya koymak mumkun olur…

              Bir de Kemal beyi bir noktada duzeltmek gerekiyor, zira yorumunda iddia ettigi gibi orduya geri donuslerin yolu acilmiyor. Ordudan atilmis subaylarin kaybedilmis haklari tanzim ediliyor; ikisi arasinda onemli bir fark var.

              Cevapla

              • bir diğer ihtimal Says:

                Sayın fmerakli,

                ”O yuzden benim acimdan “eger Balyoz davasi acilmamis olsa idi, sanikllar askeri mahkemede askeri suclar ile ilgili yargilaniyor olsalar idi yaninizda olurdum demeniz” onemli olmakla birlikte yeterli degil. Cunku eger nihai talep adalet talebi ise, Kemal beryin dedigi gibi adaletsiz devlet yasamaz ise, seminere katilanlar hakkinda askeri mahkemede dava acilmasini, Balyoz surecinden tamamen bagimsiz olarak, bugun de talep etmek; acilmamis olmasini da yuksek sesle elestirmek gerekiyor. Ya da en azindan ben oyle dusunuyorum…”

                Bu konuda kesinlikle sizinle hem fikirim, sonuna kadar da desteklerim. Zaten benim şu an ki hukuk süreciyle ilgili temel sıkıntım da bu sayın fmerakli. Ortada gözün çok daha rahatlıkla gördüğü suç isnatları ortadayken bunlara konsantre olmak yerine neden yargı sisteminin hatalarla inşa edilen davalar yaratmaya çalışmasını anlayamıyorum, burada da takdir edersiniz ki ayrımı sivil – askeri mahkeme diye yapmamak gerekir, zira ikisinden de bu tespitime karşılık gelen bir çok yaklaşım görüyorum. Bu bağlamda ne yazık ki hukuk sisteminin adaleti tecelli ettiren bir mekanizmadan çok, bir takım çevrelerin amaç ve hedeflerine hizmet için kullanılan bir cezalandırma, kamuoyu önünde ve vicdanında lekeleme aracı olarak kullanıldığını son derece üzülerek görüyorum.

                Burada hepimiz bir ayrıntıdan fazlasını atlıyoruz gibi geliyor sayın fmerakli, ortada atladığımız o kadar çok ayrıntılar var ki bunların tamamını hep bir ağızdan yüksek sesle eleştirmedikçe bu hukuksuzluk korkarım ki böyle devam eder.

                Cevapla

              • Kemal Says:

                Sevgili Fmeraklı,

                “Bir de Kemal beyin sorunlu oldugunu dusundugum soyle bir ifadesi var:

                “[AKP’nin] yapması gereken o dönem içerisinde yetkisi varsa gerekeni yapıpaçığa alıp, askeri mahkemelerde rutin dışına çıkma suçlamasıyla yargılatmaktı”

                demişsiniz. Sorunlu olmasına sorumlu ama ifade hızlı yazıldığı ve ben süreci bilemediğim için sorumlu. İki olasılık öngörmüştüm. Savunma Bakanı imzası ve Başbakan onayıyla gereği yapılıp açığa alınma EĞER böyle bir süreç yasalarda söz konusu ise, ya da suç duyurusunda bulunup (ki sayın başbakan 301. maddeden Süheyl Batum yargılansın diye böyle bir suç duyurusu yapmış ama sayın adaler bakanı izin vermemişti) gene EĞER böyle bir süreç varsa mümkün olabilir. Yani deiğiniz gibi ifade sorunlu olmuş. Her iki süreç karıştırılmış.

                Öte yandan açıkçası (aşağıdaki postta yazdığım gibi) ben dönüp dolaşıp son tahlilde seminerde suç unsuru bulunmayacağını düşünüyorum. Yani bence askeri mahkemenin dava açmama sebebi, Hilmi Özkök’ün başka bir şey yapmam sebebi ve de saygıdeğer kanıt üretme çetesinin bu işe bulaşmasının nedeni var olanların hukuki olarak bir sonuç vermeyeceğini düşünmeleri. Eğer Hanefi Avcı’yı ve Ahmet Şık’ın kitabında Sabri Uzun’u (ki bilhassa Sabri Uzun’a bu dosya zamanında öneriliyor) okursanız neden böyle düşündüğümü anlarsınız.

                Son olarak Çetin Doğan’ı gerçekten çok az tnaıyorum. Bir-iki kere televizyonda gördüm, bir iki de yazısını okudum. Yargımda iddialı değilim ve belki de yanılıyordum. Ama bazı paşalar kadar bol keseden atan bir paşa olmadığını düşünüyorum.

                sEvgiler.

                Cevapla

    • trsaby Says:

      fmeraklı,

      Dünya sizin eksenizde dönmüyor.

      Ben teşekkür falan beklemiyorum.

      Önemli olan doğru bir yargıya varmak.

      Sapla samanı karıştırmamak, bana göre şu anda elinizden silahınız alınmış vaziyette.

      Merak ediyorum, suçlamalarınızı geri alabilecek olğunluğundamısınız. Zaman gösterecek.

      Cevapla

      • fmerakli Says:

        Ben herhangi bir suclama yapmadim, sadece ses kayitlarinin dokumu Dogan ve Rodrik’in ellerinde oldugu halde bugune kadar yayinlamadiklarini ifade ettim. Dunyanin benim eksenimde donmedigini yaklasik yirmi yil once tecrube ederek ogrendim, ama bazen bunu ogrenmeden onceki gunlerimi ozledigim oluyor. Yaslanmak boyle bir sey herhalde…

        Cevapla

        • trsaby Says:

          fmeraklı,

          “Ben herhangi bir suclama yapmadim”

          Geçiniz beyim geçiniz. Hafızanız sizi yanıltıyor derim. Aşağıdaki ifadeler dün bana yazmış olduğunuz cevaplar. Herhalde ben uydurmadım.
          Bunlar suçlama degilse acaba nedir?

          “Kamuoyuna yansiyan ses kayitlari isiginda bu baglamin ne oldugu acik. 12 Eylul Bayrak Harekat Plani’na atif yapan, onu ornek alan; halkin tepelendigi bir surec sonrasi milli mutabakat hukumetinin kurulmasina yonelik planlarin tartisildigi eksende “Istanbul’un uzerine cokerim” gibi ifadeler kullaniyor. Bu anlamda bir darbe tertibi icerisinde kullanilan bir ifade olarak degerlendirilecektir bu sozler.

          Eger boyle bir baglamda kullanilmamis olsa idi muhtemelen cezai karsiligi gorevi kotuye kullanmak falan olurdu…

          Cevapla

          • fmerakli Says:

            Trsaby,

            Sapla samani karistiriyorsunuz.

            “Ben herhangi bir suclama yapmadim” derken Dogan ve Rodrik’in ses kayitlarini yayinlamadiklari icin sanki benim onlari suclamis oldugum seklindeki ithaminiza itiraz ettim. Hafizasi yanilan ben degilim, bilakis sizsiniz; asagidaki satirlar size ait:

            “Herhalde yanlış anldım. Bu durumda, Seminer bant kayıtlarını yayınlamadıkları için suçu Dani ve Pınar’a atmış olmuyorsunuz?”

            Ben de bu sozunuze atifta bulunarak bir suclama yapmadim dedim. Sizin tirnak icerisinde verdiginiz ifadelerimin ise hala arkasindayim. Su ana degim ilk uc kasetin cozumlerini okuma firsati bulabildim ve goruslerimde henuz bir degisiklik olmadigi gibi, yukarida diger yorumlarda acikladigim nedenler ile plan seminerinin siyasi alini askerin tercih/onceliklerine gore dizayn etme arayisinin bir parcasi oldugu yonundeki kanaatim daha da netlesti.

            Cevapla

  4. cetin Says:

    Benim de gozume su carpti (sayfa 76):

    “VE iSTANBULUN SORUNLARINI HALLEDEN TABi TÜRKiYENiN SORUNLARINI HALLEDECEKMiŞ. O AMAÇLA iÇ SiYASETE SOYUNMUŞ BiR ADAMIN BAKALIM MESELELERi NE HALE GETiRECEGiNi HEP BiRLiKTE GÖRECEGiZ.”

    Burada bahsedilenin RTE oldugu saniyorum ki asikar, rahatsiz edici tabi. O tepeden bakan, hor goren tipik komutan soylemi. Bu turden alintilar tabi “darbe provasi” kaniti degil, sadece niyetleri tartmamizda yardimci oluyor. Cok da sasirtici degil zaten.

    Bu metinleri okudukca bu seminerde bir bit yenigi varsa o da “bir tasla iki kus” maksadi gudulmus olma ihtimali olabilir gibi hissediyorum. Yani neticede bu senaryo cercevesinde yapilan planlarin bir kismi olasi bir darbenin planlanmasinda birebir kullanilabilecek turden seyler. Belki o seminere katilanlarin sadece kucuk bir kismi bu bir tas iki kus hadisesinden haberdardi, bilmiyorum, sesli dusunuyorum.

    Cevapla

  5. fmerakli Says:

    Yorumlara devam..

    Ucuncu kasetin ilk yarisi harekat basladiktan sonra ozellikle Istanbul’da polisin, ya da polis icinde irticaci gruplara destek verenlerin, yani “ic tehdit unsuru” polislerin nasil etkisiz hale getirilecegi tartisiliyor.

    Tum tartismayi ozetleyen tek cumleyi aktariyorum:

    “Jandarma polislestigi olcude Silahli Kuvvetler de kirleniyor” (kaset 3, sayfa 57)

    Edirne’nin otesi dis mihrak dolu, Edirne’den Ardahan’a elimizi sallasak ic tehdit unsuruna carpiyoruz, ama o da yetmiyor bir de emniyet teskilati…

    Ucuncu kasetin ikinci yarisinda supermarketlere el konulmasi gibi harekat sonrasi alinacak tedbirler tartisiliyor; tabii Devlet Su Isleri, ISKI gibi kurumlarin irtacilarin kontrolunde oldugu, bu nedenle baslarina emekli askerlerin yerlestirilmesinin planlandigini ogreniyoruz. Bir de universite ogrencilerin harekata destek vermek uzere organize edilmesi de planlanmis:

    “Universitedeki hayatin, universitedeki genclerin hani boyle gereksiz guc kullanma baski kullanma seklinde degil de burdaki islerde bile yani Silahli Kuvvetlerin iyi temsilcilerinin yani demir yumrukla degil ama yonetimde kadife eldiven dedikleri bir tarzda irticai kesimle hicbir sekilde beraber olmamis unsurlarin da silahli kuvvetlerin yaninda olmasini saglayici tertip ve tedbirler alinmasi lazim”

    Daha once tartisildigi gibi, Balyoz iddianamesinin eklerinde yer alan Albay Aktas ve Binbasi Yildirim’in isimlerinin yer aldigi Kadife Eldiven Plani’nda TSK’ya yakin/kullanilabilecek universite ogrencilerinin listelenmis olmasini, Dogan PAsa’nin yukaridaki sozleri ile birlikte degerlendirince ortaya ilginc bir resim cikiyor…

    Cevapla

    • bir diğer ihtimal Says:

      Sayın fmerakli,

      ”Daha once tartisildigi gibi, Balyoz iddianamesinin eklerinde yer alan Albay Aktas ve Binbasi Yildirim’in isimlerinin yer aldigi Kadife Eldiven Plani’nda TSK’ya yakin/kullanilabilecek universite ogrencilerinin listelenmis olmasini, Dogan PAsa’nin yukaridaki sozleri ile birlikte degerlendirince ortaya ilginc bir resim cikiyor…”

      Maalesef nedense aynı kısır döngünün içinde koşturmaya devam ediyoruz. Bahsettiğiniz Kadife Eldiven planı 11 no’lu cd içeriğinde yer alan bir plan. Islak imzalı hali bulunmayan dijital bir belge, yani yine ister tek başına ister seminer konuşmasıyla ilişkilendirilip somut delil olarak değerlendirilebilecek bir belge değil. Siz diyebilirsiniz ki ‘Bakın Doğan Paşa Kadife Eldiven demiş üniversitelerden bahsederken, sonra da Kadife Eldiven diye üniversite öğrencilerinin isimlerinin yer aldığı bir plan çıkmış ortaya, ne kadar şüpheli ne kadar manidar’, buna karşılık ben diyebilirim ki ‘Hah bak işte cd’yi imal edenler bu konuşma çözümünde fırsatı güzel görmüşler, ‘hazır Çetin Doğan’da böyle birşey söylemiş, hemen Kadife Eylem Planı diye bir plan imal edelim, buna da Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği listelerinden isimleri monte edelim, hem böylece bir taşla da iki kuş vuralım, bu konuşmadan da destek alırız yürürüz’ düşüncesiyle bunu da imalata ilave etmişler’. Sonuçta geleceğimiz nokta uzun süren tartışmalar sonucunda koca bir hiç olacaktır, çünkü tartışma soyut verilere, ideolojilere, vicdanlara dayalı olmaktan öteye gitmeyecektir.

      Burada ki somut gerçek ne bu haliyle bu planın, ne de bu haliyle bu konuşmanın darbe anlamını taşımayacağıdır. Yarın ıslak imzalı belge ortaya çıkar memnuniyetle bu hususu yeniden konuşuruz, ama şu anda bu konuları bu haliyle tekrar tekrar açmak bilgi kirliliğinden başka bir şey olmuyor maalesef.

      Cevapla

    • demokrat Says:

      Sayın fmeraklı,

      Sizi uzunca bir süredir okuyorum ve itiraf edeyim ki tartıştığınız insanlarla aranızdaki düzey farkını açıkça görüp,şaşırdığım zamanlar oldu.Bilgi ve birikimlerinizden faydalandığım çok bölüm var.Fakat bir süredir yorumlarınıza şaşırıyorum.Şaşırıyorum çünkü;

      ”Tum tartismayi ozetleyen tek cumleyi aktariyorum:

      “Jandarma polislestigi ölçüde Silahli Kuvvetler de kirleniyor” (kaset 3, sayfa 57)

      Edirne’nin otesi dis mihrak dolu, Edirne’den Ardahan’a elimizi sallasak ic tehdit unsuruna carpiyoruz, ama o da yetmiyor bir de emniyet teskilati…”

      gibi basite indirgenmiş bir yorumu size yakıştıramıyorum açıkçası.Bazen diyorum ki yok canım galiba iki kişi var ve vardiyalı olarak yazıyorlar.Lütfen vicdanınızın sesine kulak verin,lütfen resmin bütününe bakarak yorum yapın.Bu konuda size sayın ‘bir diğer ihtimalin defalarca sitemi mevcut ki,bir tane daha olsa çok şey farkeder mi bilmem? Şimdi eğer sayın ‘bir diğer ihtimal’in (burada uzun uzun alıntılamaya gerek görmüyorum) , naçizane benim ve bu yönde düşünen kişilerin kabul ettiğimiz ve içtenlikle karşısında durduğumuz ,eleştirdiğimiz demokrasi dışı tavır ve davranışları gözönüne getirirseniz sizden de aynı samimiyeti beklemek hakkımız sanırım.

      Çok basit bir örnek vereceğim;

      ”…her türlü duruma karşı alınması gereken tedbirleri tespit etmek,yapılacak değerlendirme ve sonuçlarına göre mevcut planları güncelleştirmektir…”

      Sırf bu konuşmadan bile bu planların gerektiğinde kullanılmak üzere hazırlandığı gibi bir sonuç çıkar ki sizde bilirsiniz ,ülkenin stratejilerini hazırlamak sadece 1.Ordu Komutanlığı’nın üstüne vazife değil.Şimdi konuşmanın yazdığım ilk bölümünü keser ve daha başka anlamlar yüklenebilecek herhangi bir yere monte ederseniz(mesela Milli Mutabakat Hükümeti vs.) çok tartışılabilecek sonuçlar çıkar ortaya, oysa ki bu konuşmayı yapanın daha seminer başında böyle bir düşüncesi ve kaygısı yoktur bu açık olarak bellidir.

      Seminerde yer alan dış tehdit,Yunanistan,Irak vs konularında yapılan konuşmalar,hazırlanan planlar ve davranış usullerinin birkısmı tarafınızdan her ne kadar vahim olarak görülsede bu konuların TSK’nın görev alanına girdiği bir gerçektir.Kaldı ki normal şartlarda bu hazırlıklar şimdilerde yaşadığımız üzre BASINA DAĞITILMAK/YAYINLANMAK için değil daha başka tür hazırlıklar için yapılır.Bu nedenle ülke isimlerinin açıkça yer alması gayet doğaldır.(Tabii ki şahıs isimlerinin de yer aldığı, birtakım kendini bilmez -Komutanım bunu bekliyor- zihniyetiyle hareket eden şahısların amiyane tabiriyle gaza gelmiş konuşmalarını kastetmiyorum). Yani normal olmayan durum şu anki şeffaf durumdur.Her ülkenin kendi varlığını koruma refleksi benzeri çalışmaları yaptırır; doğal olarak o dönem görevde olanlar tarafından hazırlanır,tartışılır ve nihai sonuç çıkarılır.Söylemek istediğim mevzubahis seminerde yapılan çalışmalar alt çalışma kategorisinde değerlendirilmeli ve bu çalışmalardan TSK’nın nihai kararı gibi yorumlar çıkarma yoluna gidilmememlidir.

      TSK iç tehdit olarak ‘sadece’ islamcı grupları değerlendirmiş olsaydı seminerin bütününde devamlı yer aldığı üzre sadece İSTANBUL-KOCAELİ-ADAPAZARI üçgenini görmezdi değil mi?Daha sonraki konuşmacının irticai örgütler,şirketler,irticanın yayılma yöntemleri ve nihai hedefi konusundaki fikirleri kabul edelim ki siyaset kokmaktadır ama sonuçta bir görüştür,hazırlayanı vardır ve yine üstüne basa basa söylüyorum tüm katılımcıları bağlamaz,zaten seminer sonuç raporunda da yer almadığı açıktır.Aynı konuşmacının takdimi sonucunda ulaştığı yer ise zaten teklif olarak sunulduğu üzre(senaryo olduğunu doğrular nitelikte)(yine bir miktar siyaset kokacak ama) ”…iç tehditle mücadeleyi kolaylaştırmak için TMMM’nce sıkıyönetim ilan kararının bir an önce uygulanması için girişimde bulunulması…” diye devam etmektedir.Bu tekliften darbe çağrışımı yapacak bir yorumdan ziyade bence -görev sınırlarını aşmak- benzeri bir suç çıkarılbilir ancak.Şimdi okuduğumda diğer konuşmacının da benzeri bir teklifle konuşmasını bitirdiğini görüyorum.

      ”…Bu son derece eksik,biz zaten plan çalışması içersinde bu konuda bilgi istedik,yani her emasya bölgesindeki komutanlar kendileri kendi bölgelerindeki bilgileri şahısları belirlemelerini istedik…”

      Evet bu bölüm ve devam eden bölüm maalesef fişlemenin itirafı,tek başına darbe teşebbüsü olmasa da.Arkasından gelen konuşmalar ve detaylar da maksadın aşılması olarak görülebilir ama konuşma seminer bütünlüğünden ayrılmış ve şahsi görüşler üzerine yürütülmektedir,bunu da teslim etmemiz gerekir.Sakıncalı olan ise bu seminer sonucunun ;açıktan bir darbe için değil de ilerleyen zaman sürecinde Genel Kurmay Başkanı ve Hükümeti bazı tedbirler almaya sevketmeye yönelik olarak kullanılacağının itiraf edilmesidir.Ben geneline baktığımda güncel durum ve geleceğe dayalı öngörülerin bir şekilde karıştırılmış olduğunu ve bunun da şahsi hatalardan kaynaklandığını görüyorum.Bir nevi işgüzarlık yani.

      Seminerin bütününe baktığımızda , hazırlayan ve idare eden makamın 1.Ordu K.lığı olmasına rağmen olayların gelişim ve detaylandırılması aşamasında sanki ülkede başka kuvvet veya ordu yokmuş gibi bir hava oluşturulmasını da manidar buluyorum desem yalan olmaz.Görüşülen konuların (sapmaları bir tarafa koyarsak) sentezlerinin Genel Kurmay Başkanlığı kontrolünde yapılması gerektiği çok aşikar.

      Yine birçok yerde geçen 2941 nolu kanunun 12. maddesini açmakta yarar var;

      Madde 12 – Seferberlik ilanıyla birlikte sıkıyönetim henüz ilan edilmemiş
      ise, seferberlik ilan edilen bölgelerde Genelkurmay Başkanının teklifi üzerine
      Milli Savunma Bakanının inhası, Başbakanın imzalayacağı ve Cumhurbaşkanının
      onaylayacağı kararname ile görevlendirilen komutanlar, kendi sorumluluk bölge-
      lerinde 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanununda bulunan tedbirleri almaya ve uygula-
      maya yetkilidir.
      Bu komutanlar, genel güvenlik, asayiş ve kamu düzeninin sağlanması ve devam
      ettirilmesi, hava ve deniz limanları ile hudutların kontrolü, yıkıcı faaliyet-
      lerin önlenmesi ajanların ve kaçakların aranıp bulunması için lüzumu tedbirle-
      rin tespitiyle bu faaliyetlerin icrasında mülki makamlar ile işbirliği yapar ve
      gerektiğinde kolluk kuvvetlerini emrine alır.

      Her ne kadar sıkıyönetim ilan edilmedi dense de aslında bu maddeye sıkça atıf yapılması , senaryonun işlerlik kazanmasında mevcut TBMM ve Hükümet ile birlikte hareket edilmesi gerektiğinin altını çizmek amacıyla yapılmıştır diye düşünüyorum.Yoksa seferberliği tek başına 1. Ordu K.lığı ilan etmeyecektir.

      Bütünü gördüğümde genel kanım şudur ki;seminer aslında açık bir darbe planı değildir,tüm ülkeyi kapsayacak bir darbe planı olarak hazırlanmamıştır.Hazırlanma nedeni malumdur bunu sizde az çok tahmin edersiniz(aslında yapılan konuşmalarda da yer yer itiraf edilmiştir);dönemin Genel Kurmay Başkanına durumun(iç tehdit) ciddiyetini birkez daha anlatmak,ülkenin (kendilerine göre) içinde bulunduğu durumu personel olarak olumlu görmediklerine ikna etmek ve bu konuda kararlı olunduğuna vurgu yapmak,biraz daha ileri gidersek, daha vahim durumlara da hazırlıklı olduklarını göstererek aba altından sopa göstermek.Sonuçta da mevcut Genel Kurmay Başkanı’nın vasıtasıyla iktidara gerekli mesajı ulaştırmak.Bütün bu çabaların altında yatan gerçek bu işte.”Biz hazırız” mesajı,Ve bu olgu bence ‘darbe planlamak’ olgunluğuna erişmemiştir.Eldeki verilerle bu iddiada bulunmak zorlamadır.Askeri ceza kanunu çerçevesinde sayısız suçlama ve itham yapılabilir ama başlıbaşına darbe planı demek haksızlıktır kanaatini taşımaktayım.Zaten öyle olmasa koskoca Deniz Kuvvetleri (bağlısı) birlik temsilcisi bizim böyle bir hazırlığımız yok der mi?Nasıl bir darbe bir Kuvvetin bilgisi olmadan planlanır, mümkün mü?

      Saygılar.

      Cevapla

      • bir diğer ihtimal Says:

        Sayın Demokrat,

        Çok güzel ve kapsamlı bir analiz yazısı olmuş, öncelikle bu bağlamda size teşekkür etmek ve elinize sağlık demek istiyorum. Gerçekten uzun yıllar bu mesleği icra etmiş, ve kişisel görüşüm olarak bugüne kadar yaptığınız yorumlara istinaden özlenen TSK personeli profilini yansıtan biri olarak bu seminer hakkında ki görüşleriniz benim için çok aydınlatıcı oldu.

        Saygılarımla,

        Cevapla

        • demokrat Says:

          Efendim, güzel düşünceleriniz için teşekkür ederim,henüz kayıtların tamamını okuyamadım ama temel görüşlerimi içeren son paragraf çıkarımını yapmak için tümünü okumak ya da kahin olmaya gerek yok diye düşünerek aceleci davranmış olabilirim.Farklı bir düşünce açığa çıkarsa tekrar paylaşırım burada.(Bu arada bizim böyle bir planlamadan haberimiz yok,hazırlığımız da yok diyen Dz.K.K.lığı temsilcisinin sözlerine rağmen tutuklular arasındaki Denizci sayısı da şaka gibi ortada duruyor…)

          Saygılar.

          Cevapla

      • fmerakli Says:

        Demokrat,

        Oncelikle benden sitayisle bahsettiginiz ifadeleriniz icin tesekkur ederim, ben de sizin yorumlariniza sinen mesleki birikiminizden bugune degin yararlandim, yukaridaki yorumunuzdan ise bugune kadar yararlandiklarimin toplamindan daha fazla yararlandim desem yeridir, tekrar tesekkurler.

        Oncelikle vardiyali calisan iki tane fmerakli mi var diye dusunuyormussunuz bazen, oncelikle onu bir halledelim. Evet iki tane fmerakli var, ama vardiyali calismiyorlar. Okuduklari, sinir katsayisini belli bir noktanin uzerine cikartmamis anlarda yazan sakin, olaylara daha sogukkanli bakabilen ve belki daha aklibasinda bir fmerakli; bir de plan seminerinde gecen bazi ifadelerin neden oldugu gibi sinirli ya da sinirlerine hakim olamayan, sadece bu da degil okuduklarindan hayalkirikligina ugramis, akli ile klavyesi arasindaki iletisimde kisadevreler yasayan/yasayabilen bir fmerakli. Ikisini toplayinca de insan fmerakli. Ama ben mesajinizi anladim, bundan sonra yorumlari yazmak icin acele etmeyecegim; tekrar tesekkur ederim bu konuya dikkat cektiginiz, beni uyardiginiz icin…

        Meselenin benimle ilgili olan kismini boylece hallettikten, sonra yazdiklariniza iliskin nacizane bir sorum olacak, yanlis anlamayin sorgulamak baabinda degil; bilgilenme ihtiyaci ile soracagim.

        Seminerde Yunanistan, Irak vs.nin almasi normaldir, ulke isimlerinin de yer almasi gayet dogaldir demissiniz. Tabii ki de dis tehditin tartisildigi harp oyunlarinda bu olagan supheli komsularimizin yer almasi normaldir, buna bir itirazim yok. Ama bir baska yorumda aktardigim, su an Balyoz sanigi olan donemin 1. Ordu Genel Sekreteri Erdogan savcilik ifadesinde ic tehdit ile ilgili plan semineri yapilamayacagi; ayrica plan seminerlerinde gercek ulke, kisi, yer vs. isimlerinin kullanilamayacagini soylemis. Bu sizin ifadenizle bir nebze celisiyor, eger Yunanisan, Irak vs. ulke isimlerinin bu tur seminerlerde kullanilmasi vaka-i adiyeden ise acaba neden Erdogan ifadesinde “Plan seminerlerinde gerçek isim, gerçek kurum, özel isim kullanılmaz; genelde renklerle düşman ifade edilir” gibi bir cevap verdi? Biraz kafam karisti anlayacaginiz…

        Son paragrafinizdaki analizini de son derece ufuk acici buldugumu soylemeliyim. O gunun kosullarinda, Ozkok pasaya yonelen tepkilerin yogunlasmaya basladigi donemde, ic tehditi senaryodan cikarilsin emrine ragmen israr edildigi, hatta plan seminerinde ic tehditin ne denli onemli oldugu Ataturk’un sozlerine gondermeler yapilarak aciklandigi dikkate alindiginda, darbe plani yapmaktan ziyade Ankara’ya biz haziriz mesaji vermeye yonelik bir girisim oldugu akla yatkin gorunuyor.

        Bunun boyle oldugu varsayimindan hareketle aklima gelen bir iki noktayi kisaca yazacagim, yine bir asker olarak asagidaki yorumlarimda haklilik payi olabilir mi, yoksa fazla mi zorlama gorunuyor, fikirlerinizi paylasirsaniz memnun olurum.

        Evet, diyelim ki plan semineri darbe planlamasi degil, iktidara Genelkurmay araciligi ile mesaj ulastirmaya calisan, G.Kurmay’a da biz haziriz mesaji veren bir girisim. Zamaninda BCG’nin Baskanligini yurutmus bir komutanin komutasi altinda bu plan semineri oncesi ‘calismalar’ yapildigi; gorev bolgesindeki irticaci unsurlarin “firincidan pastanecisine” fislendigi, Ankara’ya biz haziriz mesajinin yollandigi bir noktada olasi bir darbe uzerinde henuz bir plan calismasi yapilmamis olmasini benim aklim almiyor. Belki askeriyeyi sizin kadar yakindan tanimadigim icin boyle dusunuyorum, belki de darbe plani yapmak o kadar teferruatli bir is degildir; darbeden kisa bir sure once oturulup yapilacak birseydir, onu da bilmiyorum. Ama dedigim gibi, Genelkurmay’a biz haziriz mesaji veren, deyim yerindeyse tazyik uygulayan komutanlarin bir darbe planinin olmamasini benim aklim pek kesmiyor…

        Cevapla

        • demokrat Says:

          Sayın fmeraklı;

          Dikkkate değer bulduğunuz ve yanıt verdiğiniz için teşekkürler.

          Sondan başlayacağım,başlamadan önce şunu belirtmek zorundayım ki aslında bu konularda(plan,seminer,taktik çalışma) çok bilgili değilim,hiç katılmadım,yer almadım (katılacak bir sınıfta görev yapmadım).Yani ‘ben bilirim’ tarzı yorumlar benim işim değil ,yalnızca fikir ve kanaatlerimi paylaşıyorum.Ben hep demokrasinin yanında oldum ve çalışanlarıma da bunları aşılamaya gayret ettim.Doğru bildiğimi ve benzeri fikirlerimi görevdeyken de açık açık beyan ettim ve hiçbir şekilde müdahaleye maruz kalmadım.(TSK içi demokrasi bu olsa gerek).Mesela anımsıyorum ilk Cumhuriyet mitingi yapıldığında bunun bir provakatif hareket olduğunu,arkasına bakmak gerektiğini,katılanların kullanıldığını bulunduğum her ortamda beyan ettim,keza Sayın Gül’ün Cumhurbaşkanı olması gerektiğini,bunun demokrasinin gereği olduğunu,demokrasi kültürünün yerleşmesi açısından çok büyük önemi olduğunu hep konuştum.(27 Nisan-28 Şubat vs vs)Örnek çok ama önemli olan şu ki medeni tartışmalar haricinde ne bir baskı gördüm ne de dışlandım.

          Uzatmayalım ,sorunuza gelirsek;
          ”Ankara’ya biz haziriz mesajinin yollandigi bir noktada olasi bir darbe uzerinde henuz bir plan calismasi yapilmamis olmasini benim aklim almiyor. Belki askeriyeyi sizin kadar yakindan tanimadigim icin boyle dusunuyorum, belki de darbe plani yapmak o kadar teferruatli bir is degildir; darbeden kisa bir sure once oturulup yapilacak birseydir, onu da bilmiyorum. Ama dedigim gibi, Genelkurmay’a biz haziriz mesaji veren, deyim yerindeyse tazyik uygulayan komutanlarin bir darbe planinin olmamasini benim aklim pek kesmiyor”

          Bence darbe yapmak gerçekten zor ; bir süreç gerektiren iş,uzun ve her detayı planlanmış olması gerekir(Daha önce nasıl yapılacağı hususunda detaylı düşünmediğim için fazla da yorum yapamıyorum).Nitekim bizim tarihimiz de,dünya tarihi de başarısız darbe girişimleri ile doludur.Yani diyeceğim odur ki bunu bir Ordu K.lığı asla kendi kendine başaramaz.Daha önce de bahsettim Denizci temsilci ‘neler oluyor burada’ konumunda,ve bunuda açık olarak beyan etmekten çekinmiyor.

          ”… O gunun kosullarinda, Ozkok pasaya yonelen tepkilerin yogunlasmaya basladigi donemde, ic tehditi senaryodan cikarilsin emrine ragmen israr edildigi, hatta plan seminerinde ic tehditin ne denli onemli oldugu Ataturk’un sozlerine gondermeler yapilarak aciklandigi dikkate alindiginda, darbe plani yapmaktan ziyade Ankara’ya biz haziriz mesaji vermeye yonelik bir girisim oldugu akla yatkin gorunuyor…” Bakın salim kafayla düşününce daha da yakınlaşıyor insan konuya değil mi?

          İtiraf etmeliyim ki resmin bütününü görmeden ben de hiddetle ve bize verilenlerle isyan etme noktasına geldim,bunları da yazılarımda işledim.Tabii bunda özgüvenimin yüksek oluşu(askerdim,tanıyordum paradoksu) en önemli etkendi.Şimdi tüm açıklanan ses kasetleri dökümünü okuduğumda aslında haksızlık ettiğimi daha iyi görüyorum.Malumunuz ülkede gidişattan memnun olmayan bir kesim var ve bu kesim içinde de ileri noktada hazımsızlar ve demokrasiden nasibini almamışlar var.Velhasıl ben bu davayı diğer davalardan ayrı olarak değerlendirebilme olgunluğuna eriştim diyorum.Aslında sinirli zamanımda, yazılarıyla ufkumu genişleten ‘bir diğer ihtimal’in de payı büyük.

          İsimler konusuna gelirsek,bu konu da ısrarcıyım,çünkü hayaletlerle savaşılmaz.Yani konuyu kendi bildiği gibi yanıtlayan arkadaşıma katılamıyorum, gerçeklere dayanmayan bir planın da kadük kalacağını düşünüyorum.Seminerde bunların konuşulması naçizane bana normalmiş gibi geliyor.Efendim fiili olarak uygulanacak tatbikatlarda dedikleri doğru açık isim olmaz,kırmızılar,maviler olur ama sonuçta hazırlanma safhasında herşey konuşulur,yazıya dökerken maviler,kırmızılar.Yani herkes kolayca tahmin eder kırmızıyı,maviyi.Düşmanı bilmeden,nereden geleceğini,ne yapacağını tahmin etmeden neye göre senaryo yazılacak ki? Akdenizde yapılacak bir tatbikatta kırmızı olarak Tayvan düşünülmez,akla gelecek çok fazla olasılık yoktur zaten. ASLINDA ORADAKİ İFADE ALIRKEN SORULAN SORULAR ALINACAK YANITLARA GÖRE DÜZENLENMİŞ .Yoksa daha detaylı incelenebilirdi.Esas oğlan sona saklanmış ve soru(şahıs isimleri) ve bilinen/olması gereken karşılığı facia tabii ki.Bu konuda iler-tutar yan yok.Kıvırmadan ancak işgüzarlık diyebiliyorum sadece.

          ”…nacizane bir sorum olacak, yanlis anlamayin sorgulamak baabinda degil; bilgilenme ihtiyaci ile soracagim.”

          Efendim yanlış anlaşılacak birşey göremiyorum,sorgulayabilirsiniz ,sorgulamalısınız,
          ‘yoksa nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa.’

          Sağlıcakla…

          Cevapla

          • bir diğer ihtimal Says:

            Sayın Demokrat,

            Benimle ilgili nazik görüşleriniz beni çok onurlandırdı, tekrar çok teşekkür ederim. Sizin gibi değerli insanlara az da olsa bir katkıda bulunabildiysem ne mutlu bana, zira ben sizlerden her gün bir çok yeni şeyler öğreniyorum.

            Burada sizler, sayın fmerakli, gibi çok değerli ve birikimli insanlarla zaman zaman benzer düşünceleri dillendirdiğimiz, zaman zaman zıt kutupları temsil ettiğimiz, fakat bunu her daim her çerçevede birbirimize saygılı, fikirlerimizi dayatmaya çalışmadan, kendi perspektifimizle, çoğu zaman somut verilere dayanarak, en önemlisi de bir taraf çok haklı bir argüman getirdiğinde bir önceki mesajda zıtlaşsakta doğruyu doğru söyleyene teslim etmekten imtina etmeyen bir üslupla karşılıklı mesajlaşmaktan inanılmaz keyif aldığımı ayrıca belirtmek istiyorum.

            Sizin de belirttiğiniz gibi benim de bu seminer ile darbe iddiasını doğrudan ilişkilendirmeme engel olan temel etken bir ordunun tek başına nasıl olupta darbe girişiminde bulunabileceği hususuydu. Seminer konuşmalarında zaman zaman 3 ilde oluşacak iç tehditlere aynı anda müdahele için dahi mevcut birliklerin yeterli olamayabileceğinin zaman zaman konuşulduğu bir ortamda, nasıl tek bir ordu tüm ülkeyi kapsayan bir darbe planı yapıp bunun provasını seminerde yapmış olabilir benim beynim almıyor. Üstelik bu sizinde dikkat çektiğiniz üzere, Deniz Kuvvetleri temsilcisinin hiç bir hazırlık yapmadığını açıkça ifade ettiği bir seminerde – ki şu an bu davada yargılanan Denizciler ciddi bir yekün oluşturmakta. Bir diğer dikkatimi çeken hususta tam kapsamlı bu darbe planında sadece iki havacının yargılanıyor olması, üstelik bir tanesi de o sene ağustos ayında Hava Kuvvetleri Komutanı olan İbrahim Fırtına. Yani deniz kuvvetlerinin herhangi bir harekat planın hazırlığının olmadığı bir seminer, Yalnızca iki havacının dahil olduğu bir darbe planı, 3 tane ilde ki olası karışıklığa bile müdahele sırasında ciddi kadro planlaması yapmak durumunda kalan bir tane ordu, ve darbe planının bu şekilde bu ortamda bu elde ki malzemeyle hazırlandığı iddiası. Bana askerlikle uzak yakın alakası olmayan ben bile daha düzgün bir plan yapabilirim gibi geliyor açıkçası.

            Saygılarımla,

            Cevapla

            • demokrat Says:

              selamlar,

              Gerçekler birazda zaman geçtikçe ortaya çıkıyor tabii.En vicdanlı yorum en son yazılan olacak ve biz herşeyi öğrenmiş bulunacağız diye düşünüyorum.Aslında iddianame eklerini de görebilsek durumun bütününü daha aklıselim değerlendirebiliriz.Şu aşamada ses kayıtlarıyla idare etmek konumundayız.

              saygılar.

              Cevapla

          • Kemal Says:

            Sevgili Demokrat,

            Mesaj sadece Hilmi Özkök’e değildi kanımca. Bir buçuk ay sonra gündemi sarsan Genç Subaylar Tedirgin manşeti gibi bir haber o mesajı vermeye yeterliydi. Sadece Hilmi Özkök’e değil, hükümete de…

            Bana kalırsa mesajın ötesinde bir hazırlık da söz konusu. Ama darbe amaçlı bir hazırlık değil. Tedbir amaçlı bir hazırlık. Kıbrıs gündemi var. Ne olacağı bilinmiyor. Yunan halkı dediğin halk da amcaoğlu sayılır. Sağı solu belli olmayacak bir sürü kişi orada da var. 63-74 arasında Kıbrıs’ı toplama kampına çeviren kişiler ve kültür buhar olmadı henüz…

            Özetle, biz bu adamlara (TSK) yasal görev vermişiz iç ve dış güvenliğimizden sorumlu olacaklar diye. Açık konuşmak gerekirse böyle bir semineri yapmasalar ben garipserdim. Görevlerini yapmıyorlar diye düşünürdüm. Kanada ordusunun bile seferberlik dönemi iç güvenlik planları yok mudur? Olası bir Çin gerginliğinde çin mahallelerinde alınacak tedbirler daha münasip bir dille (Allah için cümlelerini seçerken bizden dikkatliler) tartışılmıyor mudur?

            Bu semineri değerlendirirken işte bu nedenle sanırım elimizdeki tek tartı “niyet” olacak. Eğer niyet iyiyse görevlerini yerine getiriyorlar, değilse anayasal suç işliyorlar.

            Niyetleri ne peki? Bilmek zor elbette. Ama bilinen (aynen şerh düşen hakimin dediği gibi) bu seminerden çıkmışlar arkasından bir şey yapmışlar mı? Çocuk değiller ki, seminere belli bir niyetle girip, ardından hadi dağılalım deyip dağılacaklar. Yapmamışlar. Nitekim delilleri güncelleyen arkadaşlar bile tarihi seminer gününde durdurmuşlar. Yani bu grup için 8 Mart yok. Hep 5-7 Mart.

            İkinci şey ise bu seminere Kırklareli’nden gelen kişinin kim olacağı Kırklareli’ne o kişinin tayinini yapan kişi karar veriyor Çetin Doğan ya da bir başkası değil. Demem o ki ya ordunun tamamı darbeci fark etmezdi kim gelirde gelsin diyeceğiz, ya da tesadüfen orada o dönemde görevli olan kişilerin bir araya gelmesinden cunta yaratıldığına inanacağız.

            Yani demem o ki, bana kalırsa Çetin Doğan görevini yerine getirme niyetiyle bu semineri düzenliyor. Karargahla zıtlaşması onun iç tehdit ağırlıklı bir olasılığa daha fazla inanıyor olmasından kaynaklı. Onun olasılığı en yüksek senaryo dediği olsaydı, yani Yunanistan’la savaş durumu olsaydı, o gün “Ordu bu savaşı bizi iktidardan etmek için kasıtlı çıkarıyor” diyen birileri isyana başlasaydı (olmaz mıydı dersiniz? bkz. bir sonraki paragraf), biz bugün herhalde “İyi ki hazırlıklıymışlar” diyecektik. (En azından bir kısmımız. Tabii kastettiğim iyi ki yönetime el koymuşlar eğil. İyi kötü bir sıkıyönetim planları varmış. 30 küsür sene öncesi gibi önüne geleni işkence tezgahından geçirmediler de, eli yüzü düzgün bir şekilde hallettiler bu işi -TBMM’nin verdiği yetki ve hükümeti onayıtla demek istoyurm. Özetle darbeci değilim!!!:) )

            Bu ülkede darbeci geçmişi var deyip sürekli orduya vuruyoruz ama, dünya savaşının ardından savrulup “bu işgal geçici aman ingilizi kızdırmayalım” zihniyetinin de belli bir kökü olduğunu unutmayalım. Kafadan “Ordu darbeci!”. Plan semineri yapıyor aha darbe hazırlığı. Yav iki sene önce silah sevkiyatı yapıyorlar diye az kalsın “Ordu da silah bulundu! Pis darbeciler” manşeti atacak noktaya gelmiş bir grup insanla birlikte (ki azımsanmayacak kadar çok) yaşadığımız aşikar. Yunanistan’la savaşı sırf darbeye zemin hazırlamak için çıkardığımız iddiasına inanan az mı olur du diye sormayacağım, hatırlayın bu iddia “çıkaracaklardı” kalıbıyla (kendi uçağımızı düşürüp üstelik de) günlerce manşetti ve bayağı büyük bir kesime inandırıcı geliyordu. Demem o ki, olası bir savaş durumunda iç tehdit azımsanmayacak kadar önemli bir unsur diyorsa birileri, bana çok ters gelmiyor.

            Dönüyoruz aynı noktaya. Eğer ordu darbeye teşne, ah bir iktidar olsak mum gibi yapardık, mamur ederdik bu ülkeyi diyen kişilerden oluşur diye düşünüyorsanız varacağınız nokta farklı, yok bu ordu bizim güvenliğimizden sorumlu diyorsanız farklı. Ben orduyu çok tanımıyorum. Televizyonda izlediklerim arasında akıllı uslusu da var, “bu nedir bu? buraya kim koymuş bunu” diye düşündüğümde var. Genel inanışım büyük bir kısmının Türkiye’nin emirle ve artık ne kadar varsa o kadar subayla yönetilebileceği noktayı 20-25 sene önce aştığını gördüğü yönünde.

            Bu kayıtlar yıllardır birilerinin elinde var. 6 sene sonra gündeme gelmesi – üstelik de aynı tarihli revize listeler, planlar, bombalar, camiler, düşen uçaklar sosuyla manidar buluyorum. Benim bu davaya bakınca gördüğüm “Darbe planı” diye tutturamayacaklarını gördüler ve soslayıp piyasaya sürdüler. Hedef ise Çetin Doğan değil. O emekli olmuş gitmiş. Batı Çalışma grubu diye diye dindarların hassasiyeti kaşınıyor. Bence tek hedef var o da muazzaf subayların atamalarını durdurabildikleri kadar durdurmak. Kaç kere denediler de sonunda tutuklamayı başardılar. Amaç bu değilse tutuksuz yargılasana adamları? Ataşeler yurtdışından kendileri geldiler, niye tutukluyorsun? Anlayamıyoruz açıklaması (ki TSK’nın bu tip çıkışları nasıl ve ne zaman yapması gerektiği konusunda yardıma ihtiyacı var bence) bu nedenle yapılıyor.

            Son bir şey daha yazıp bırakacağım,

            demişsiniz ki:

            “Velhasıl ben bu davayı diğer davalardan ayrı olarak değerlendirebilme olgunluğuna eriştim diyorum.”

            Buna takıldım. Neyi kastettiğinizi tam bilemiyorum. Ama İlhan Cihaner – Saldıray Berk ve bilimum sanıklı Erzincan davası tam bir fenomen. İlgilenirseniz oradaki hukuksuzluğun dip yaptığını göreceksizin. Bir adım daha ileri gideyim Ne Balyoz ne de Erzincan kadar sahipli (dastek anlamında) bir dava olduğunu düşünmediğim ve daha sıkı örülmüş bir ağ olduğunu düşündüğüm ıslak imza davası da hukuksuzluk boyutunda yerlerde sürünüyor.

            Özetle herkese sevgiler.

            Cevapla

            • demokrat Says:

              selamlar,

              ”“Velhasıl ben bu davayı diğer davalardan ayrı olarak değerlendirebilme olgunluğuna eriştim diyorum.” cümlesiyle daha eski mesajlara atıfta
              bulunuyordum.Atıfta bulunduğum bahis ise tüm süregelen davalar karmaşasında , toplumda artık bir sürecin toptan yargılanmaya başlandığı izlenimi uyanmasıydı.

              Sizinde parmak bastığınız gibi,ülke genelinde yayın yapan basın kuruluşları TSK konusunda (yapısı ,davranış usulleri,teçhizatı vs.) çok bilgisiz.Üstüne üstlük gerek görüp te danışman vs. yada yetişmiş muhabir bulundurmak zahmetine bile katlanmıyorlar.Buna geçmişte TSK’nın içe kapanık yönetim biçimini de eklerseniz henüz sancılı olan kaynaşma sürecinde ipe sapa gelmez haberler çıkması kaçınılmaz oluyor.

              Haklısınız tabii ”genç subaylar tedirgin” manşeti tamamen ajitasyon kokan,hiçbir altyapısı olmayan mesaj niteliğinde bir başlıktı,meşhur rektörler yürüyüşü gibi ülkemin demokrasi tarihindeki müstesna yerini aldı.Ismarlama idi ve görevini bir ölçüye kadar başardı.Basın ahlakının muhtemel en dibe vurduğu noktaydı.

              Seminer konusunda işaret ettiğiniz bir nokta aslında çok önemli.Bu insanlar oraya seminer düzenleyen birlik tarafından seçilmedi.Yıllık planda belli olan seminer için tüm diğer birlikler kendi görevlendirmelerini yaptı!(Birlik Komutanları doğal olarak katılır)Öyle olmalı çünkü rutin budur.Tabii bu
              konu sayın yargıçlar tarafından sanıyorum gözönüne alınacaktır.

              saygılar.

              Cevapla

  6. Halil Ata AŞÇI Says:

    Fmeraklı’nın Faso- Fisosu çözüldü,

    TSK’nın imamın ordusu için aldığı tedbirlerden rahatsız…

    Cevapla

    • fmerakli Says:

      Gozunuzu cemaat burudugu icin size oyle geliyor. Benim rahatsiz oldugum sey bir plan seminerinde ic tehditin tartisilip sonrasinda da sozum ona milli mutabakat hukumeti kurmanin tartisilmasi/planlanmasi. Hedeflenen sey “milli” olmadigi gibi, mutabakata da dayanmiyor, bunun da otesinde hukumet etmeyi de degil tahakkum etmeyi amacliyor.

      Anayasal duzene yonelik bir tehditi bir yna birakin, plan seminerinde hukumet kurmanin tartisilmasi herseyden once Askeri Ceza Kanunu’nun ordu mensuplarinin siyasi beyanlarda bulunmasina ceza ongoren maddesinin acik bir ihlalidir. Hukumet kurmanin tartisildigi bir toplantinin siyasetin tam gobegine dalmis oldugu herhalde ustunde tartisilacak bir durum degil…

      Cevapla

      • Halil Ata AŞÇI Says:

        İşte bu kadar. Sayfalarca yazıya gerek yok. Her seminer siyasi olacağndan TSK seminer yapmasın. Tartışmasın. Yan gelip yatsın. İstediğiniz bu…

        Cevapla

        • fmerakli Says:

          Bence de sayfalarca yaziya gerek yok. Donemin 1 Ordu. Genel Sekreteri, bugun Balyoz sanigi olan Baki Erdogan’in savcilikta verdigi ifade kapsaminda faaliyet gostersinler; istedigimiz bu:

          ““Soruldu: Plan seminerlerinde “dış tehdit”, “iç tehdit” kavramları kullanılır mı?
          Cevap: Benim bildiğim kadarıyla iç tehdide ilişkin bir seminer yapılamaz.

          Soruldu: Askeri senaryo planlarında, senaryo gereği, gerçek yer, zaman, şahıs isimleri belirtilir mi? Bu isimler açık olarak yazılır mı? Yoksa kodlamalar mı yapılır?

          Cevap: Plan seminerlerinde gerçek isim, gerçek kurum, özel isim kullanılmaz; genelde renklerle düşman ifade edilir.

          Soruldu: Askeri senaryo planlarında “siyasi görüşlere ve siyasi açıklamalara” gerçek kişi/kurum isimlerine yer verilir mi?

          Cevap: Siyasi görüşlere kesinlikle yer verilmez.” (Ek klasör 91; sayfa 18)”

          Ama tabii boyle bir ordu sizi mutlu eder mi, iste ondan pek emin degilim….

          Cevapla

          • Halil Ata AŞÇI Says:

            Bunlar genel soru-cevaplar. Sadede gelelim. Baki Erdogan balyoz davası ile ilgili suçlamalara ne demiş ?

            Cevapla

            • fmerakli Says:

              Cevir kazi yanmasin diyorsunuz yani!

              Belki unutmussunuzdur diye hatirlatiyorum; su an okudugunuz ve yorum yazdiginiz blog girisinin basligi “5-7 Mart 2003 1nci Ordu Plan Semineri Ses Kaydı”. Oyle genel soru cevap deyip cevirmek mumkun degil yani, zira yukaridaki ifade bu blpg girisinin konusu olan seminer hakkinda donemin 1. Ordu Genel Sekreteri’ne savcinin sordugu sorulari ve Erdogan’in cevaplarini iceriyor. Eger bu seminer ses kayitlari baglaminda sadede gelmek gibi bir amaciniz var ise savcilikta verilen ifadeyi bir daha okuyunuz, zira bu tartismanin sadedi o. Seminerin askeri rutinin ne denli disina tastigi daha oz bicimde nasil anlatilir? Ha, tabii – anlamak isteyene…..

              Cevapla

              • Halil Ata AŞÇI Says:

                Saded neymiş ,
                TSK’nın iç tehdite göre senaryo düzenlemesi hükümete darbe yapmakmış. Öğrendik…

                Cevapla

  7. trekking Says:

    Şu ana kadar yapılan yorumlara bakarak hatırlatmak istiyorum ki ,

    İddianame ye göre bu davanın 2 ayağı vardır. Ana ayak 1,16,17 nolu cd ler deki belgeler.
    ve tali ayak Seminer ses kayıtları.
    Aşağıda iddianamenin son bölümünü alıntılıyorum. Bu durum açık bir şekilde dile getiriliyor.
    Diyeceğim o dur ki, kaset çözümlerini incelerken bunu gözönünde bulundurun.

    Evet detaylar önemlidir. Hepimizi rahatsız edecek ifadeler vardır çözümlerde. Ancak bütüne bakmalıyız bir diğer ihtimal’in belirttiği gibi.

    “Soruşturma konusu BALYOZ GÜVENLİK HAREKAT PLANI ve ORAJ HAVA HAREKAT PLANI içeriğindeki açıklamalardan, soruşturma konusu yapılan Hükümete karşı eylemlerin şüphelilerin görevli oldukları askeri birliklerin tüm personeli tarafından değil, özel olarak seçilmiş, görevlendirilmiş personelinin katılımıyla planlandığı, gerçekleştirilmesi planlanan harekatın icra safhası ve sonraki aşamalarında kilit görevlere seçilmiş bu personelin getirileceği, bu personelin aynı zamanda görevlendirme konusunda yetkili olduğu, şüpheliler arasındaki bu yönde önceden anlaşma emir komuta zinciri, iş bölümü ve görev bölümü bulunduğu hususlarında yeterli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların bulunduğu anlaşılmıştır.
    Şüphelilerin yukarıda kısaca örneklenen detaylı çalışmaları tamamlayıp 05-07 Mart 2003 tarihli plan seminerinde jenerik senaryo şeklinde gerçekleştirilecek harekat planının bir nevi provasını yapacak düzeyde darbe hazırlıklarını tamamladıkları ,ele geçen planlar, görevlendirme listeleri, dokümanlar,el yazısı notlar,delillerin incelenmesine dair bilirkişi raporları, Ergenekon soruşturması çerçevesinde elde edilen notlarda geçen ibarelerden anlaşılmıştır. Şüphelilerin ayrıntılı olarak hazırladıkları hukuk dışı faaliyetlerini, ellerinde/iradelerinde olmayan nedenlerle hükümeti devirme suçunun icra hareketlerini tamamlayamadıkları, eylemlerinin teşebbüs aşamasında kaldığı kanaatine varılmıştır.
    TALEP :Yukarıda tüm ayrıntısı ile açıklanan deliller çerçevesinde 5271 Sayılı CMK’nın 250-252. maddeleri gereğince şüphelilerin yargılamaları yapılarak, her bir şüphelinin yukarıda belirtilen sevk maddeleri gereğince ayrı ayrı CEZALANDIRILMALARINA,
    Adli emanette kayıtlı içinde suç unsuru ve örgütsel içerikli doküman bulunan dijital veri taşıyıcılarının, ses kasetlerinin, dosyada ve adli emanette bulunan belgelerin DELİL OLARAK MUHAFAZASINA,
    Karar verilmesi kamu adına iddia ve talep olunur.06.07.2010

    Mehmet ERGÜL 30604 Süleyman PEHLİVAN 33341
    İstanbul Cumhuriyet Savcısı İstanbul Cumhuriyet Savcısı

    ALİ HAYDAR 34313 Mehmet Murat YÖNDER 34877
    İstanbul Cumhuriyet Savcısı İstanbul Cumhuriyet Savcısı

    Cevapla

  8. SUPHECI Says:

    FMERAKLI

    Bu siteyi uzun süredir takip ediyorum. Sizin yazılarını ve yaklaşım tarzınızı tutarlı buluyorum. Ben siyasi görüşünüzü merak ediyorum? Sol, liberal? Biraz da yumuşatalım ortamı :-))))

    Cevapla

    • Halil Ata AŞÇI Says:

      TSK’yı karalamak için sinekten yağ çıkarmaya çalışan biri

      Cevapla

      • SUPHECI Says:

        Bırakın FMERAKLI yanıtlasın.

        Cevapla

        • fmerakli Says:

          Vallahi birakmiyorlar ki yanitlayayim. 🙂

          Neyse siz H.Ata’ya dikkat etmeyin, hataya dusersiniz. Can bey dogruyu soylemis, kendimi Libertarian/Ozgurlukcu olarak tanimliyorum.

          Libertarianizm kategorik olarak sol ya da sag bir dunya gorusune tekabul etmiyor. Icerisinde hem sag hem sol akimlar var; ben kendimi ozgurlukcu sol cizgide konumlandiriyorum.

          Cevapla

          • SUPHECI Says:

            Yanıtınız için teşekkürler. Buradaki tartışmalar gayet seviyeli. Diğer katılımcı arkadaşlar da iyi yazıyorlar. Ama ben en çok sizin siyasi tavrınızı kendime yakın hissettiğim için sorma ihtiyacı hissettim.

            Cevapla

            • Halil Ata AŞÇI Says:

              Şüpheci,

              Yoksa sizinde siyasi tavrınız , sahtekarların hazırladığı sahte CD’lerle insanların yargılanmasından yana olan yontma özgürlükçülük mü ?

              Cevapla

              • SUPHECI Says:

                Sahte bir şey varsa mahkemede çürütülecek. Belgeler hala inceleniyor. Burada dile getirilen kanıtlara savcıların yanıt vermesi şart. Bunda problem yok.

                Cevapla

          • demokrat Says:

            Sayın fmeraklı,

            her tarafa yetişmeye çalışıyorsunuz maaşallah,çok saat farkı var mı yormayalım sizi…

            Cevapla

            • fmerakli Says:

              Saat farki onemli degil, vardiyali calisiyoruz… 🙂

              Cevapla

              • demokrat Says:

                Anlaşıldı,kolay gelsin o zaman. 😀
                Unutmadan bu İEP sitesi ingilizce bunun Türkçe olanı yada bağlantılısı var mıdır?

                Cevapla

                • fmerakli Says:

                  Sitenin Turkce versiyonu yok ama google translate biraz ise yarar diye dusunuyorum. Bir de google’da Turkce arama yaparsaniz da hayli dokumana erisirsiniz diye tahmin ediyorum.

                  Cevapla

  9. Halil Ata AŞÇI Says:

    TSK’yı karalamak için sinekten yağ çıkarmaya çalışan biri…

    Cevapla

  10. Halil Ata AŞÇI Says:

    Dünya Dönüyor !
    ———————————
    Tartışmalı belgeye bilirkişi raporu!

    Boğaziçi Üniversitesi, Odatv bilgisayarlarında bulunanan tartışmalı belgelerle ilgili bir bilirkişi raporu hazırladı
    Soner Yalçın’ın avukatı Feza Yalçın’ın başvurusu üzerine hazırlanan raporda “Dosyaların virüs ya da Truva atı aracılığı ile yaratılıp silinmiş olması ihtimali büyüktür” denildi(…)
    —————————————
    devamı
    http://haber.gazetevatan.com/tartismali-belgeye-bilirkisi-raporu/369946/1/Gundem

    Cevapla

    • Halil Ata AŞÇI Says:

      Nazlı Ilıcak haklı, ilgi mi sahte mi ?

      Virüs [sabah gazetesi 12.04.2011]
      Nedim Şener, Ahmet Şık ve Oda TV ilişkisi, birkaç not yüzünden haftalarca tartışıldı. “Nedim’e söyle Ahmet Şık’ı çalıştırsın… Sabri Uzun’la görüşelim; Ulusal Medya 2010 vs…”
      Oda TV avukatları, Boğaziçi Üniversitesi’nden bilirkişi raporu almış. Raporda, “Bilgisayar dosyalarının ve belgelerinin hemen aynı anda yaratılmış ve silinmiş olması normal bir durum değildir. Normal olarak bir dosya yaratıldıktan sonra, üzerinde belli işlemler yapılıp ya başkasına gönderilecek veya silinecek; bu işlemler arasında dakikalar geçecektir. Böyle bir durumda dosyaların virüs ile yaratılıp silinmiş olması ihtimali büyüktür” deniliyor.
      Olaya virüs karışmışsa, davanın çökeceğini baştan beri söyledim. Ama hayretle gördüm ki, hiçbir gazete bu bilirkişi raporunu ciddiye almamış. Nedim Şener ve Ahmet Şık için yazılar döşeyenler de dahil… Rapor mu dandik? Yoksa, Şık ve Şener’e gösterilen ilgi mi sahte? Birkaç gündür bunu düşünüp duruyorum.

      Cevapla

  11. fenerant Says:

    Çeşitli Seminerlere, plan tatbikatı ve harboyunlarına katılmış birisi olarak; seminerlerdeki düşman kuvvetlerin adı; Kırmızı, Dost kuvvetlerin adı Mavi olarak, ne yapacağı belli olmayan ülkelerin durumu ise Turuncu olarak geçer. Örnek vermek gerekirse; 1.nci ordu bölgesinde yapılacak seminerde kırmızı kuvvetlerin Yunanistan, Turuncu kuvvetin ise Bulgaristan olacağını herkes anlar. Bu çalışmalarda sadece ülke adı geçmez.
    Çoğrafi yerler gerçek ismi ile geçer. Örnek ege ordusu bünyesindeki bir çalışmada Kitara ve antikitara geçitlerinden bahsedilir. Buralarının hangi ülkeye ait olduğunu herkes bilir. Savaş sadece çatışmanın başladığı günleri kapsamaz. Gerginlik ve çatışma öncesi faaliyetler vardır. örneğin gerginliğin tedricen artığı günlerde kırmızı mavinin ülkesinde ayaklanma, terör ve sabotaj eylemleri dahil bir çok eyleme yeltenebilir.Bunun tersi de geçerlidir. Mavi de kırmızının ülkesin de benzer eylemlerde bulunabilir.

    Bu konuda ve Ülkelerin karşılıklı Gayri Nizami Harp konusunda enteresan bir örnek vereyim.

    1-2 Turizm sezonunda özellikle Antalya, Bodrum ve civarında muhtemelen PKK yı taşeron olarak kullanarak orman yakma eylemleri gerçekleşti. Türkiye bu konuda Yunanistandaki kamplarda eğitim gören PKK lıların bu eylemi gerçekleştirdiğini iddia etti. Yunanistan bu iddiamızı şiddetle redderek kabul etmedi. 3.ncü yılda benzer orman yakma eylemleri Yunanistan da görüldü. Ondan sonra her ülkedeki orman yangınları ve ormalara yapılan sabotaj olayları bıçakla kesilir gibi kesildi. Türkiye deki yangınları Türk vatandaşları, Yunannistan daki yangınları Yunan vatandaşları çıkattı. Ama gerçek failleri kimlerin teşvik edip yönlendirdiği hiç konuşulmadı.

    Cevapla

  12. Halil Ata AŞÇI Says:

    Zulümden yana olan özgürlükçüler üzülecek !

    (…) İkinci Ergenekon davasında tahliye edilen işadamı Hüdai Ünlüer, saat 22.00 sıralarında Silivri Cezaevi’nden ayrıldı. Cezaevi’nden ayrılırken yakınları tarafından karşılanan Ünlüer, “İçerde zulüm var. Ne diyeyim ki? 28 ay yattık, çıktık” diye konuştu. (…)

    Cevapla

  13. Olasılıksız Says:

    Şu ana kadar kaset çözümlerinden 3-4-5. kasetleri okumayı tamamlayabildim. Diğerlerine de şöyle kabaca göz attım. Tarafsız olmaya çalışarak yaptığım gözlemler şu şekilde oldu:

    1. Balyoz diye iddia edilen plana ilişkin (yani 11 nolu CD) hiç bir şey yok. Balyoz bir UYDURMACAYMIŞ!
    2. Dinlediğim 3-4-5 nolu kasetlerin tümü bir dış tehdit sırasında iç tehdite yönelik alınacak önlemlerdi.
    3. 5. kasetin B yüzünde “İstanbulun üstüne çökerim” gibi basına da yansıyan ve irrite edici ifadeler var. Ancak kasetleri bir bütün halinde dinleyince;
    a) Ülkenin seferberlik halinde olduğu
    b) Yurtiçinde iç savaş ve ayaklanmaların had safhada olduğu
    c) milli birlik ve beraberliğin bozulması, REJİMİN DEĞİŞTİRİLMEYE KALKIŞILMASI, devlete ve rejime yönelik ayaklanmalar olduğu…
    … olağan üstü koşullara dayanan bir senaryo olduğu kanısına vardım.
    4. Alınan “farazi” tedbirler ciddi boyutta bir “darbe uygulamasını” andırıyor.
    5. Bütün senaryo oyunu sırasında bir “hükümet varsayımı ve sıkıyönetim ilan edilmesi” çeşitli yerlerde vurgulanıyor.
    6. Sıkıyönetimin tüm illerde olmadığı, G.Kurmay önerisiyle 3lü kararname ile bazı yerlerde sıkıyönetim ilan edileceği belirtiliyor. Yani meşru bir hükümet olduğu varsayılıyor.

    Şimdi; bu değerlendirmeler ışığında benim aklıma şu sorular takıldı?

    1. Ülkede irtica tehditi var mıdır? Bence vardır. Özellikle Hizbullah gibi örgütlerin şeriata yönelik rejim değiştirme çabaları gayet açıktır.
    2. Olağanüstü koşullarda, bu irticai faliyetler toplu bir kalkışma niteliğine bürünürse ve ülke bütünlüğünü tehdit ederse buna kim müdahale edecektir? Emniyet gücü yeterli midir? Yapılan değerlendirmeleri okuyunca yeterli olmadığı anlaşılıyor.
    3. Sıkıyönetim ilanı ne demektir?
    4. Ülkenin planda bahsedildiği şekliyle kaosa sürüklenmesi durumunda kim hangi görevle ve nasıl müdahale edecektir? Ordunun buna yönelik plan yapması ve hazır olması yanlış mıdır?

    Şimdi kendi kendime bir senaryo uyduruyorum:
    – Bulgaristan Trakya’ya girmiş, bir savaş ve seferberlik hali var.
    – G.Doğu’da PKK halkı kışkırtmış, bazı ilçeleri silahlı güçlerle ele geçirmiş.
    – Diyarbakır’da halk ayaklanmış, dükkanları, alışveriş merkezlerini yağmalamaya başlamış, kamu binalarına girip ele geçirmiş.
    – Sivasta yapılan alevi kongresini cumadan çıkan binlerce kişi basmış, kongre binasını kordon altına almış. Bina içinde kalanların can güvenliğini sağlamakta yerel güvenlik yetersiz kalmış.

    Buna benzer bir koşul olduğunda devlet ne yapacak? Bu soruyu yanıtlamak lazım!

    Benim aklıma hemen söz konusu yerlerde sıkıyönetim ilan edileceği ve askerin bu konuda görevlendirileceği geliyor.

    Bir sonraki soru şu: Asker böyle bir varsayım üzerine herhangi bir hazırlık yapmamış ise kendisine görev verildiğinde ne yapacak?

    Kendimce yaptığım değerlendirme sonucunda; yapılan senaryo oyunundaki tedbirleri pek de yadırgamadım. Çünkü böyle bir tabloda görevi yerine getirebilecek başka bir kamu kurumu yok!

    Ancak; bu tür bir çalışma DARBE AMAÇLI KULLANILABİLİR Mİ? Evet, kullanılabilir. Ama bu şekilde kullanılabilir olması bunu bir darbe hazırlığı haline getirir mi? O kısım beni ikna etmedi.

    Bu, şuna benziyor. Silah adam öldürür mü? Evet öldürür. Silahı tutan kişinin amacı mutlaka adam öldürmek midir?

    Konuşmalar içinde bazı rahatsız edici güncel yorumlar olduğu doğru. Örneğin “şu belediyeler sorun çıkarabilir” gibi. Ama bu tür istihbarat çalışması olmadan nasıl bu tür planlamalar yapılır onu da pek hayal edemiyorum.

    Diğer kasetleri de okuduktan sonra yorumlarıma devam etmeyi düşünüyorum.

    Cevapla

  14. Olasılıksız Says:

    Ek olarak;

    – Aralardan cümle cımbızlayarak üstünde yorum yapılmasını açıkcası doğru bulmuyorum. Yukarıdaki örneklerin çoğu öyle. Tüm kaset çözümlerini bir bütünlük halinde değerlendirmek lazım. Aksi halde her cümle için 2 sayfa “darbe amaçlıdır veya değildir” yorumu yapılabilir. Bu biraz 2 saatlik bir aşk filmindeki 1 dakikalık sevişme sahnesini gösterip “porno film” olduğu üzerine konuşmaya benziyor.

    Cevapla

  15. Olasılıksız Says:

    İşte bu süper oldu… 🙂

    Konuyla doğrudan ilişkili değil ama….

    YGS Skandalına ihbar üzerine Ergenekon benzeri “özel yetkili” soruşturma…

    “İhbarda yer alan iddialara göre, bir ‘gölge şebeke’, Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) içindeki bağlantılarının yardımıyla 12 Haziran 2011 genel seçimleri öncesinde hükümeti zor durumda bırakmak için bir operasyon planlandı. İhbardaki iddialara göre YGS şifre komplosunu kurgulayanlar, bu yıl her öğrenci için 1,7 milyon adet farklı soru kitapçığını hazırlanacağını ve bunun karışıklığa neden olacağını düşünüp ÖSYM içindeki bir grupla irtibat kurdu.”

    Haberin detayları: http://www.sabah.com.tr/Gundem/2011/04/09/ygsde-komplo-iddiasina-ozel-yetkili-inceleme

    Cevapla

    • Can Acar Says:

      [Bunu da ben uydurdum]

      YGS Skandalına ihbar üzerine yapılan ihbar üzerine “çok özel yetkili” soruşturma …

      “İhbarda yer alan iddialara göre, bir ‘gölge şebeke’, Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) içindeki bağlantılarının yardımıyla sınavda kopya çekmek için bir operasyon planlandı. İhbardaki iddialara göre YGS şifresini kurgulayanlar, bu yıl her öğrenci için 1,7 milyon adet farklı soru kitapçığını hazırlanacağını ve daha önce kullandıkları cevap anahtarı sızdırma yönteminin işe yaramayacağını farkedip ÖSYM içindeki kendilerine cevap anahtarı sağlayan grupla irtibat kurdu. Bu grubun kitapçık hazırlama şablonları üzerinde oynaması ile sınav kitapçıklarına bir şifre yerleştirilmiş oldu. Sınavdan sonra kamuoyunda şifre şüphelerinin ortaya çıkması üzerine bu gölge şebeke YGS şifre iddialarının 12 Haziran 2011 genel seçimleri öncesinde hükümeti zor durumda bırakmak için düzenlendiğini söyleyen bir ihbar mektubunu savcılığa göndererek hedef şaşırtmaya çalıştı.”

      Cevapla

  16. merttalay Says:

    Bu arada sunumun kalitesi ve mantik yurutme seviyesi ne kadar dusuk seviyede fark ettiniz mi? Guya olasiligi en yuksek senaryo imis, acaba senaryoda konu edilen olaylardan kac tanesi gerceklesti, inceleyen var mi?

    Bunlari hazirlayanlar bilmem kac sene okul okuyorlar, kurmay oluyorlar vs. Yazik. Ama subaylari da cok suclamamak lazim, general eslerinin altin/konken partilerinin duzenlemelerinden bunlara vakit mi kaliyor canim:)

    Cevapla

    • Olasılıksız Says:

      Kesinlikle size katılmıyorum.

      Tam tersine, sunumu okurken çok karmaşık ve takibi, planlaması oldukça zor bir konu üstünde çalışıldığı izlenimine kapıldım. Binlerce kişilik bir ordunun ve içindeki onlarca farklı birimin koordinesi üzerine konuşulduğunu sanıyorum farkedemediniz.

      Bu arada, komutanların eşleri her ne yapıyorlarsa, bunu gündeme taşımanın seviyesizlik ve sulandırma çabası olduğunu düşünüyorum. Zaman, Vakit gibi gazeteler bu tür saçmalıklarla artık güvenilirliği çökmeye başlayan balyoz, kafes vs. davalarını haklı çıkartmaya çalışıyor. Bunların darbe planıyla ne alakası var?

      Siz de kolayca bu tuzağa düşmüşsünüz.

      Cevapla

    • bir diğer ihtimal Says:

      Sayın Mert Talay,

      İnanın yorumsuz kaldım, böyle bir nefret karşısında söyleyecek söz bulmakta zorlanıyorum, inanın. Sayın ihtimalde’de zaman zaman gözlemlediğim, bu işlenen hukuk cinayetine rağmen durumdan sonsuz bir haz alma yetisi nasıl bir insani düşünce bütünlüğünde kendine yer buluyor anlamakta sonsuz güçlük yaşıyorum.

      Burada bir çok katılımcı uzun uzadıya ses kayıtlarını, ne anlam ihtiva edebileceklerini, bu kayıtların darbe planı provası olup olamayacağını tartışırken, siz bir satırla tüm seminere noktayı koyup bütün bunların sorumlusunun konken oynayıp altın partilerinde fink atan general eşleri olduğunu tespit etmişsiniz. Sayenizde artık daha fazla yorulmamıza gerek kalmadı, olay çözümlendi, çok teşekkür ederiz.

      Cevapla

  17. merttalay Says:

    Plandan bir kesit:

    “Can derdine düşen halk orduya ait kışla ve jandarma karakollarına sığınmıştır.”

    Turkiye tarihinde boyle bir olay BIR KEZ olsun bile yasanmis midir allah askina:))..Neymis efendim, yunanistan ile catisacakmisiz, ayni anda dinciler ayaklanacakmis..bak sen! Dedigim gibi madem bu plan “yuksek olasilik” idi, sozu gecen olaylardan bari bir tanesi gerceklesseydi ya, cok sey mi istiyorum? Bir de eger bu yuksek olasilik ise, dusuk olasilik planlari nedir acaba? Herhalde Marslilarin istilasi:)

    Saka bir yana, bence gayet komik bir sunum olmus.

    Komutan esleri konusuna gelince o planlari hazirlayan subaylarin parasini ben vermiyor muyum? Gorev tanimlari icinde general hanimlarina parti duzenlemek var midir? Eger yok ise, bu subaylarin vakitlerini ve benim paramin israfini sorgulamak neden seviyesizlik olsun? Bu post’un konusu darbe plani degil, seminer plani. Eger bu plani hazirlayan subaylar da vakitlerini bu tarz angaryalar ile dolduruyorlarsa planin kalitesizliginin bir aciklamasi bu olabilir. Dolayisiyla konuyla direkt alakalidir. Tabii ki katilmayabilirsiniz, zaten boyledir demiyorum sadece bir olasiliktir.

    Cevapla

    • bir diğer ihtimal Says:

      Sayın Mert Talay,

      Soruyorum size Emniyet Mensuplarının parasını ben vermiyor muyum? Neden başbakanımızın karısı Kanyon’da Harrod’s u kapatıp saatlerce alışveriş yaparken koruma görevi üstlenen memurlar mesailerini orada harcıyorlar? Başbakanlık müsteşarının görev tanımında başbakanın eşinin özel gezi ve alışveriş programını yapmak var mıdır? Ben koruma görevini üstlenen emniyet mensuplarına paralarını başbakanın eşinin paketlerini taşısınlar diye mi veriyorum?

      Bu tarz yorumlar bizi hiçbir yere taşımaz sayın Mert Talay, sizin vereceğiniz her bir örneğe karşı herkes bir karşı argüman getirebilir. Sonuçta ne yazık ki ne uzarız ne kısalırız yerimizde sayarız. Burada görülmekte olan bir dava var, bunun haklılığı ve ya haksızlığını tartışmak maksadıyla kurulan bir blogda konudan tamamen alakasız bu tarz rahatlıkla tribüne oynama, provokasyon yapma amaçlı olarak niteleyebileceğim mesajların hangimize nasıl bir fayda sağlayabileceğini hiç bilmiyorum.

      Cevapla

    • acracia Says:

      Merttalay:

      Uzun zamandir gorusememistik, benim de Fmerakli ve Can Acar gibi projelerin yogunlugu
      icerisinde yazmaya firsatim olamamisti. Ama simdi bu yazdiginizi gorunce, vaktim kisitli
      olmasina ragmen yine yaziyorum:

      Ben defalarca soylemekten biktim, siz yazmaktan bikmadiniz, bu yuzden ben yine yaziyorum:

      Sikinti sirf askeriye degil, genel olarak sistem sikintisi.

      “Komutan esleri konusuna gelince o planlari hazirlayan subaylarin parasini ben vermiyor muyum?”

      Ilahi Merttalay. Polisin, savcinin, hepsinin parasini biz veriyoruz. Ali Demir’in bile. Hatta GS’ye verilen ve kendileri yapmis havalarinda lanse edilen stadyumun da, Ankara’da surekli degistirilen kaldirim taslarinin da. Akliniza bu dustu demek?

      Uzuntunuzu, verginizin nereye gittigini dusunerek iskillendiginizi goruyorum; ben de size katilip ekleyeyim: Evet ben de merak ediyorum benim paralarimla neler neler yapildigini; mesela bu hukuksuz dinlemelerin yapildigi cihazlarin paralarinin kimlerden ciktigini; polisin neden agir silah alma yetkisine sahip oldugunu ve o paranin kimden ciktigini/cikacagini (kime karsi kullanilacak o silahlar?); YGS’deki gibi abuk sabukluklari, kizlari ayni odaya doldurmayi planlayanlarin maaslarinin kimden ciktigini; en son Aziz Nesin’in oglu Ali Nesin’in matematik koyune takan TUBITAK’taki saygideger eshasi oraya kimlerin doldurdugunu ve parasinin kimden ciktigini, vs vs. Hatta koskun yenilenmesi esnasinda, ki sayin Cumhurbaskanimiz hala donmedi koske tadilat oldugu icin Disisleri Konutu’nda kaliyor hala, bu sebeple 40 bin kusur dolara disisleri konutu tutulmasini, o koskun yenilenmesine ne kadar masraf edildigini… hay Allah iste, ben de bunlari merak ediyorum. Hatta nevruz kutlamalari esnasinda Kurt vatandaslara sikilan biber gazinin parasinin kimden ciktigini da merak ediyorum. O da eksik kalmasin. Yani diyecegim o ki, Merttalay,
      sirf askeriye icin sordugunuz sorulari baska seyler/alanlar icin sormuyorsaniz, sizi rahatsiz eden bu sistem degil askeriye gibi bir goruntu cikar, ki cikiyor da. Ve cikmis yine.

      Askeriye icerisindeki bu sozu gecen seylere katiliyor muyum peki? Hayir. Ama siz boylesine dusmanca ve sirf asagilamak icin yazdikca, ben de size bu diger taraflarin sozunu etmediginiz icin, sizi cok pesin hukumlu buldugum icin, size diger konulari hatirlatmak ihtiyaci duydum.
      Eminim daha parasini verdigimiz cok sey vardir. Ama ikide birde sahsi ve seviyesiz buldugum saldirilarin otesinde, tipki “Amerikalilar’in benim vergilerimle neler yapiliyor” retorigi gibi bir retorik, vatandaslik-vergi arasindaki iliskilerin farkli sekillerde anlamlandirildigi Turkiye’ye uygulaninca tarafinizdan, cok igreti durmus, kusura bakmayin.

      Diger konuya, yani seminere gelince: siz kurmaylik konusunda uzmansiniz anlasilan?

      Bakin ben bu konulardan hic anlamam, ama boylesine hic bilmedigim konularda da atip tutmaktan kacinirim. Sizin ama burada aylardir sergilediginiz tutum maalesef bundan farkli: gonul isterdi ki olayi sahsilestirmeden, alay etmek icin hicbir firsati kacirmayip istahla asagilamaya ve sonuca dogrudan atlamadan, dogru durust konusabilelim, egriye egri, dogruya dogru diyebilelim, elestirebilelim.
      Ama uslubunuz bu olunca ben de refleks olarak size boyle yaziyorum.
      Yine oyle oldu. Bir arpa boyu yol kat edebildik mi aylardir? Sanmam.

      Cevapla

      • acracia Says:

        “Amerikalilar’in benim vergilerimle neler yapiliyor”

        yazmisim.

        Amerikalilar’in, “benim vergilerimle neler yapiliyor” … olacakti.

        Duzeltirim.

        Cevapla

        • merttalay Says:

          acracia ve bir diger ihtimal,

          Soylediklerinizin buyuk kismina katiliyorum. Sivillerin de kaynaklari carcur etmesine karsiyim, yeri geldiginde elestiririm. Lakin benim yorumumla soylediklerinizin ne alakasi var pek anlayamadim. Neden “tencere dibin kara, seninki benden kara” tarzi bir mantiga basvuruyorsunuz ki? Herhalde iki yanlis bir dogru etmiyor, siviller de kaynak israfinda bulunuyorlarsa askerlerin israflarini belirtmeyelim mi? Kaldi ki bu durumu seminerin kalitesinin dusuklugu ile baglantili olabilecegi icin gundeme getirdim (tabii ki ornekteki subaylar altin partisi duzenlemiyor olabilirler, baska angarya isler yapiyorlardir).

          Kurmay da degilim, fakat az cok akil yurutme kapasitesine sahip oldugumu dusunuyorum ve kendi capimda seminerle ilgili yorum yaptim. Ciddiye alirsiniz almazsiniz, tabii ki siz bilirsiniz.

          Ama konunun bu kadar uzamasi benim de hosuma gitmedi. Bu konuda daha fazla yorumda bulunmayacagim.

          Cevapla

          • acracia Says:

            Merttalay:

            Anlayamamanizi da ben anlamadim.

            Komutan eslerine tahsis edildigini konu ettiginiz subaylarin parasini sizin odemenizin “darbe” veya seminerle her ne kadar yakindan uzaktan alakasi yok ise de, en azindan bizim verdigimiz ornekler sizin kanimca sakil bir sekilde konu ettiginiz komutan eslerinin islerine bakan subaylarin maasi meselesiyle dogrudan ilgili: ben vatandasin vergilerinin gittigi yerler sorgulanacaksa daha sorgulanacak cok sey oldugunu, sisteme ve genel resme bakilirsa bunun daha genel bir sey oldugunu soylemisim, Bir Diger Ihtimal de baska burokrat ve kamu gorevlilerinin eslerine tahsis edilen diger personel gibi daha spesifik ve sizin alakasiz bir sekilde ortaya attiginiz konuyla daha dogrudan ilintili ornekler vermis.

            Konuyu uzatmak icin degil, rahatsiz oldugum icin yaziyorum.
            (Diyorum ya, arpa boyu yol alamadik aylardir.)

            Cevapla

          • demokrat Says:

            Sayın merttalay,

            Size tavsiyem okuduğunuz herşeye hemen inanmayın,sorgulayın ve yorum yapıp değerlendirin en azından,işte size sorgulanacak birkaç şey ;

            *Bu ülkede kaç subay ,astsubay vardır,kaç general/amiral vardır?General/amirallerle bu bahsettiğim sıradan askerlerin yaşam standartları aynı mıdır?Birkaç uç örnek koskoca bir topluluğa referans teşkil eder mi?

            *Bahsettiğiniz tür olaylardan aslında hiçte hazzetmeyen kaç personel vardır?

            *2000 yılı sonrası günümüze kadar gelen süreçte yaşanan gelişmeler ışığında bu bahsettiğiniz olayların düzelmesi konusunda ne gibi gelişmeler yaşanmıştır?

            *Bu altın vs günleri aslında insanlara(fakir,muhtaç) yardım amaçlı yapılmış olabilir mi?

            * ”1. Ordu Komutanlığı kurmay heyetinin altın günüyle ilgili olarak Karargâh İçi Mütalaa Kağıdı (KİMK) ve Mesaj Formu bile hazırladığı belirlendi. Çok önemli askeri konularda karargâh çalışması şeklinde hazırlanan Mütalaa Kağıtları ve Mesaj Formları’nın Nilgün Doğan’ın altın günü için kullanılması dikkat çekti. Mesaj Formu’yla altın gününün dönemin parasıyla 15 milyon liralık “karidesli” mönüsü de hanımefendilere bildirilirken, komutanlık konutunda gerçekleştirilecek altın gününe katılacak personel eşlerine gidiş ve dönüş için servis aracı planlaması da yapıldı.”

            Mesai harcanıyor dediği,hazır KİMK kağıdına muhtemelen şablonu olan yazıyı kopyalayarak çıktı almak,yani toplam 15 saniye,mesaj formu dediği keza öyle.

            *Beni ,eşimi,personelimin bir kısmını verdikleri resepsiyona benzeri bir formla çağıran ABD,İngiliz vs. Subay ve Komutanları içinde benzeri ifadeleri kullanabilecek misiniz?Onlarda mı ahlaksız?

            *Sizce Başbakanlık ya da herhangi bir bakanlıkta görevli protokol müdürü ne iş yapar?Tsk ‘daki protokol Subayından F16 ya da topçeker mi kullanmasını bekliyorsunuz?

            ”Kurmay da degilim, fakat az cok akil yurutme kapasitesine sahip oldugumu dusunuyorum ve kendi capimda seminerle ilgili yorum yaptim.”

            Evet örnekleri uzatabiliriz tabii,sizden ricam mesela bu konularda da akıl yürütmeniz,ama lütfen empati yaparak,ya da bir bilene sorarak.

            Saygılar.

            Cevapla

            • merttalay Says:

              Sayin Demokrat,

              “Beni ,eşimi,personelimin bir kısmını verdikleri resepsiyona benzeri bir formla çağıran ABD,İngiliz vs. Subay ve Komutanları içinde benzeri ifadeleri kullanabilecek misiniz?Onlarda mı ahlaksız?”

              demissiniz. Dunyada herhangi bir orduda subay eslerinin altin/konken partilerini duzenleyen subaylarin oldugunu belgeleyin herkesten ozur dileyecegim.

              “Sizce Başbakanlık ya da herhangi bir bakanlıkta görevli protokol müdürü ne iş yapar?Tsk ‘daki protokol Subayından F16 ya da topçeker mi kullanmasını bekliyorsunuz?”

              Ayni sekilde: TSK protokol subaylari gorev taniminda general eslerinin altin gunlerinin planlamasini yapmak var midir yok mudur?

              Cevapla

              • Can Acar Says:

                Merttalay,

                “Dunyada herhangi bir orduda subay eslerinin altin/konken partilerini duzenleyen subaylarin oldugunu belgeleyin herkesten ozur dileyecegim.” diyerek çok büyük bir iddia’da bulunmuşşunuz. Dünyada bu tarz davranışların normal karşılandığı çok sayıda “az gelişmiş” devlet bulmak mümkündür. İsim vermeye gerek yok, ancak özellikle diktatörlüklere bakmanız yeterli olacaktır. Bu nedenle siz peşinen özür dileyin istersiniz.

                Her ülkede etik dışı davranan memurlar (askeri veya sivil) olur, olacaktır. Bakın ufak bir araştırma sırasında Amerika Savunma Bakanlığı’nın “Encyclopedia of Ethical Failures” dokümanına rastladım: http://www.dod.gov/dodgc/defense_ethics/dod_oge/EEF_complete_10.doc

                Eğlenceli örnekler var. Parti hazırlayan generallerden, tebrik kartını askeri posta ile yollayanlara kadar. Bunlar sadece Amerika’da yakalananlar. Diğer bir dikkat çekici detay ise bu doküman sadece ordu değil tüm kurumlarda her türlü sahtekarlığın ve kötüye kullanmanın örnekleri ile dolu. Ancak kimse bu dokümanı sallayarak ordu veya o veya bu kurum çürümüş, hepsi sahtekar, hepsi hırsız gibi genellemeler yapmıyor.

                Eğer bizdekiler yakalanmıyor, yakalansalar da ceza görmüyorlar, işi kurumsallaştırmışlar diyorsanız o zaman tüm kurumlara aynı hassasiyet ile yaklaşmanızı öneririm. Bu etik dışı davranışların darbe planıyla uzaktan yakından bir ilgisi olmaması da cabası. Bakın daha son üç-dört gün içerisinde oğlunu işe almak için “Felsefe bilen İtfaye eri” posizyonu açan belediye başkanı, ve tüm kişisel bakım ürünleri masraflarını devlete ödeten vali örnekleri gördük.

                Bu kültüre her fırsatta karşı çıkmak şart, ancak darbe iddialarının yargılandığı ve sahteliği tartışılamayacak delillere karşı hukuksal her türlü sınırın zorlandığı bir durumda, sanki suç uyudurur gibi, bu adamlar devlet kaynakları ile konken partisi düzenlediler demek sadece konuyu saptırmak ve işi sulandırmak olacaktır.

                Evet, askerler yargılansınlar, soruşturulsunlar. Hem plan seminerindeki ifadelerden hem konken partisinden. Ancak birileri, her kim olursa olsun, sahte delillerle, yalanlarla ve iftirayla suçlanıyorsa bu duruma karşı çıkmak en başta bu kişilerin bağlı olduğu kurum veya organizasyonlar olmak üzere hepimizin görevidir.

                Saygılarımla …

                Cevapla

                • merttalay Says:

                  Can Bey, herhangi bir ordu derken kast ettigim tabii ki gelismis ulkelerin ordulari idi, yoksa turkiyeyi kucuk afrika ulkeleri ile karsilastiracak halim yok. ama yanlis bir cumle olmus kabul ediyorum, ifade etmek istedigime karsilik gelen bir cumle kurmamisim, dikkatiniz ve duzeltmeniz icin tesekkurler.

                  Rapor da cok ilginc, tebrik kartinin askeri posta ile yollanmasi bile arastirma konusu olmussa bizde boyle bir rapor hazirlansa ne kadar uzunlukta olur merak ediyorum.

                  Butun kurumlara ayni hassasiyetle yaklasilmasi gerektigi onerinize de katilmamak elde degil, lakin bunun yeri burada olmasa gerek. Neden bu ornegi verdigimi tekrar edeyim bu vesile ile: Sunumun kalitesini cok dusuk buluyorum (katilirsiniz veya katilmazsiniz, uzman da degilim) ve bu dusuklugun sebeplerinden biri subaylarin kendi mesleklerinden cok angarya islerle ugrastirilmalari olabilir (olmayadabilir tabi). durum bundan ibarettir. bu konuda baska bir ornek ozden ornek’in donanma komutani oldugunda gunlugune “artik donanmaya daha az vakit ayiracagiz” diyerek not dusmesidir. tabii burada kasit angarya isler degil, siyasete kafa yormanin askeri gorevleri nasil aksattiginin kendinin bile farkinda olmasi.

                  Cevapla

              • demokrat Says:

                Sevgili kardeşim,

                Bugüne kadar yorumlarımda hep tarafsız oldum,doğru bildiğim neyse söylemekten de çekinmedim.Defaten -böyle dandik bir konuda değilde- çok daha yaşamsal öneme haiz konularda yapılan hataları açıkça söyledim,eleştirdim.Hatta bunu haksızlık boyutuna vardırdığım bile oldu.

                Bakın bu konu bunlardan değil.Çok cahil,devlet geleneği nedir bilmeyen beyinsiz kafaların(sizi kastetmiyorum,haberi yapanların) TSK’ya daha fazla vurmak için ‘mal bulmuş magribi’ gibi sarıldığı,fazlasıyla dangalakça bir sav.

                ”… Çok önemli askeri konularda karargâh çalışması şeklinde hazırlanan Mütalaa Kağıtları ve Mesaj Formları’nın Nilgün Doğan’ın altın günü için kullanılması dikkat çekti. Mesaj Formu’yla altın gününün dönemin parasıyla 15 milyon liralık …”

                diyor o etkilendiğiniz haberlerde.Bunu yazan hayatında muhtemelen askere bile gitmemiş bir şahıs. Ağzımı bozmak adetim değildir ama asla haksızlığa tahammül edemeyem bir yapıya sahibim.
                Kardeşim, KİMK dediğimiz kağıt ,kurum içinde kullanılan,hiçbir özelliği olmayan asla önemli şeyler barındırmayan, güvenilirliği ve gizliliği en alt düzeyde olan bir kağıt.Şahsın yazdığı yazıya bakan vatandaşta bunu birşey sanacak.Bu kağıt karargahlarda her türlü yazışmada kullanılır, ziraat bankası müdürü de benzeri kağıdı kullanır,özel bir şirketin satınalma sorumlusu da,hiçbir farkı yoktur yani.

                Devlet geleneğinde protokol kuralları vardır ve bu protokole Komutan eşleri de dahildir,nasıl ki bakan eşleri,müşteşar eşleri,müdür eşleri vs. dahilse.Eğer bunu yazan uzayda yaşamıyorsa en hafifinden tahmin etmesi gerekir,yok eğer onur denen kavramın hiç yakınından geçmediyse yazar tabii,kalemini tutan yok.Bir Komutan eşinin de sosyal faaliyet kapsamında altın günü,pilav günü(isim önemi değil,siz deyin moral günü) düzenlemesinde de hiç bir mahzur olmadığı gibi çalışanların motivasyonu açısından sayısız faydaları vardır.Aksi davranışta bulunan yadırganır zaten personel tarafından.Burada önemli olan tek husus bunun devlete fatura edilip edilmediğidir ki
                haberde böyle bir detay yok,aksine herkes parasını verecek deniyor.Peki böyle bir çalışma nasıl iletilecek personele, haberci kuşlarla mı? Ulak mı gönderilecek? İçişleri Bakanlığı davetiyelerini şişeye koyup denize mi atıyor?Protokol subayının görevlerinden biri budur,resmi davetleri hazırlamak,ilgilenmek.Evet Birlik Komutanı eşi de protokolde olması dolayısıyla resmi nitelik kazanmıştır.Bakan eşi bir hanımefendi ülkemizi ziyaret eden bir başka eş onuruna davet verdiğinde siz davetiyeleri kendi hazırlayıp,yemekleri kendi pişiriyor mu sanıyorsunuz?Bu nasıl bir düşmanlık böyle gözleri kör etmiş.(Şimdiden söyleyeyim devlet işleyişi açısından hiç bir farkı yok)

                Bir konuda eleştiri getirilebilir o da servis hususu(aslında kanunen önünde bir engel yok,devlet yasal olarak izin vermiş) etik değil denebilir.Benzeri uygulamalar eskiden yapılırdı evet,ama artık uygulanmıyor,dikkat ediliyor.

                ”.. Dunyada herhangi bir orduda subay eslerinin altin/konken partilerini duzenleyen subaylarin oldugunu belgeleyin herkesten ozur dileyecegim…”Bak dostum, sanki o an yanlarındaymış gibi olaya birde konken lafı katmak,daha ağırına dilim varmıyor en azından ayıptır,günahtır.

                Velhasıl eleştirecek bir sürü şey varken,belki bin tane subay,yüz tane eş çok daha vahim uygulamalar yapmışken bu basitlik denizinde kürek çekmek toplumda gelişme temayülü gösteren kamplaşmaya bir basamak daha eklemekten ileri gitmeyecektir.Lütfen itham ederken kendi bilgi ve görgünüz seviyesinde davranın,yoksa yanlış anlamalar olabilir,ciddiye alınma bağlamında sekteye uğrarsınız inanın…

                Cevapla

                • merttalay Says:

                  sevgili demokrat kardesim,

                  “Bir Komutan eşinin de sosyal faaliyet kapsamında altın günü,pilav günü(isim önemi değil,siz deyin moral günü) düzenlemesinde de hiç bir mahzur olmadığı gibi çalışanların motivasyonu açısından sayısız faydaları vardır” demissiniz.

                  Acaba bu altin gunu hangi calisan icin verilmistir aciklar misiniz? Benim anladigim kadariyla sadece general esleri icin verilmis, yanlis miyim? Ne zamandan beri esler de calisan statusundedir?

                  “Protokol subayının görevlerinden biri budur,resmi davetleri hazırlamak,ilgilenmek”

                  General eslerinin altin gunu resmi bir davettir diyorsunuz. Burada ayriliyoruz demek ki, ben oyle dusunmuyorum.

                  Cevapla

                  • ccgursel Says:

                    Merttalay,

                    Bu insanlarin hayati bazilari gibi nisantasinda salata yiyip oradan kanyona giderek gecmiyor. Ozellikle asker nufusunun onemli bir kismini olusturan karacilarin ve jandarmalarin hayatinin onemli bir kismi doguda ve guneydoguda fiilen savasarak ve anadolunun ucra yerlerinde geciyor.

                    Genel olarak da lojman tipi yerlerde oturduklari ve esleri de calismadiklari icin (2-3 senede bir yer degistiren bir kadin eger memur degilse calisamaz) bu sekilde sosyal faaliyetler yapilmazsa bu agir calisma sartlari kaldirilamaz hale gelir.

                    Askeriyede yapilan cay-toplanti gibi seylerin bence bu sekilde bir sosyal zemini var. Bir sekilde ailelerinin (ve dolayisiyla kendilerinin) moral olarak kuvvetli ve birlik beraberlik icinde olmalari lazim. Bu yuzden cay-toplanti vs. organizasyonlari gayet dogal buluyorum.

                    Ha zaman icerisinde bu islerde kantarin topuzunun kactigi olmus mudur? Eminim olmustur. Bu bir hatadir ve hatayi gorenler donmesini bilir (veya dangalaklarsa bilmez) ama herhalde bu konunun bir darbe yargilamasiyla uzaktan yakindan ilgisi yoktur. Fakat bu gibi seyleri davayi savunma gayretkesliginiz altinda gundeme getirmeniz disaridan tam bir bel alti vurma cabasi olarak goruluyor. Bu da size yakismiyor.

                    Plan semineriyle cay organizasyonlari arasindaki iliskiyi hala goremedigimi de tekrar belirtiyorum.

                    Cevapla

                  • demokrat Says:

                    merttalay,
                    Eğer samimiyetime inanıyorsan tekrar yazayım, tane tane anlatayım da bu konuyu keselim.
                    Altıngünü diye ajite edilen anlattığım gibi bir sosyal olaydır.Şu an alışkanlıktan olsa gerek benim eşim,köşemdeki bakkalın,iş ortağımın,belediyedeki arkadaşımın ve benim tanımadığım 7 adet kadınla birlikte altın günü düzenliyorlar(emekliyim).Algılayamadınsa bir daha yazıyorum toplam 10 kadın 10 adet çeyrek (yada her ne ise) getiriyor.Bu toplananların tümü her ay öncelikle ihtiyacı olana ,yoksa kura ile birisine veriliyor,böylece hem dayanışma yapılıyor hem kadınlar arası irtibat kesilmiyor hem de -kadınlar işte- yiyip içip eğleniyorlar kendi aralarında.10 ay sürüyor yani.Bunu sayın ccgürsel’inde uzun uzun anlattığı kuş uçmaz kervan geçmez bölgelerde yapıldığını düşünsenize.Örneğin bir kadın düşünün,eşi görevde yurtdışında(Afganistan’da) ve 8 ay yok,bulunduğu ülkede,görev yerinde acil ulaşabileceği banka vs yok.Kadın parasız kaldı,çocuğuna süt alacak parası yok…Yaşanmadı mı bunlar ya da imkansız mı?Göreve giden o jandarma,denizci,havacı geride bıraktıklarını kime emanet ediyor sanıyorsunuz, ben söyleyeyim önce birlik Komutanına ve eşine…İşte o kadın mesela ilk önce faydalanıyor altın gününden anladın mı kardeşim.
                    Ben görevde kaldığım süre içinde başta hiç sevmedim böyle günleri ,evet antisosyalim biraz ama daha sonra sayısız faydalarını gördüm.
                    Keşke yanımda olsaydın bulunduğum bölgede yapılan benzeri günlerde ve kermeslerde toplanan yardımlar ihtiyacı olan ailelere dağıtıldığında görseydin o kimsesiz insanların mahcubiyetini ve minnettarlığını,belki vicdanı cızz ederdi biraz.
                    TSK’da personel hataları çoktur dostum,günahları sayılamayacak kadar belki,ama inan bu onlardan değil,yanlış dolmuşa binmişsiniz,şimdi bekleyin bakalım yeni dolmuşlar neler getirecek,haklı birşeyler getirirse eğer ben de yanınızda olacağım…Aynı dolmuşta…

                    Cevapla

      • bir diğer ihtimal Says:

        Sayın acracia,

        Bu blogda belki de yorumlarını en beğenerek okuduğum, blog bağlamında gelişimime belki de en büyük katkıyı yapan sizi bir süreliğine de olsa tekrar aramıza getiren Mert Talay’a teşekkür etmek istiyorum. Hakikaten yorumlarınızı özlediğimi belirtmek istiyorum, bu blogda bu son döneme kadar yazmamamın ve sonrasında yazmaya başlamamın sebebi sizsiniz diyebilirim. Zira yazdığınız dönemde dile getirmek istediklerimi ve fazlasını her daim yazdığınızdan, satırlarımın genelde sizi tekrardan öteye geçmeyeceği bilinciyle blog’a katılım ihtiyacı duymuyordum, lakin iş yoğunluğunuz nedeniyle yokluğunuz beni yazmaya teşvik etti. Umarım sayın fmerakli gibi sizde en kısa sürede değerli yorumlarınızla yeniden aramızda olursunuz.

        Saygılarımla,

        Cevapla

        • acracia Says:

          Sevgili Bir Diger Ihtimal,

          Ne yalan soyleyeyim, iyi ki bir suredir yazamamisim, yoksa sizi okumaktan mahrum kalacakmisim: zira ben sizin yazdiklarinizdan kendi adima dusunecek ve yeni kapilar acacak cok sey cikariyorum.

          Nezaketiniz icin gercekten cok tesekkur ederim; dilerim yazismaya daha da cok firsat buluruz bundan sonra…

          Saygi ve selamlarimla…

          Cevapla

  18. bir diğer ihtimal Says:

    Kaset kayıtlarını incelerken davanın gidişatıyla da ilgili bir husus özellikle dikkatimi çekti. Müsadenizle bunu da paylaşmak istiyorum.

    Seminerde ki konuşmalarda iç tehditin bastırılmasında Jandarma’nın önemli bir rolü olacağı sıklıkla belirtilmekte, kaldı ki günlük uygulamada polis ile birlikte Jandarma’nın iç asayişten sorumlu olduğu göz önünde bulundurulduğunda bu son derece gerçekçi bir yaklaşım. Bu kapsamda Jandarma Bölge Komutanları’da zaten seminer katılımcıları arasında yer almakta, hatta sunum yaptıkları da görülmekte. Bu bağlamda iddia edildiği üzere bu seminer bir darbe planı provası olarak değerlendirilmekteyse Jandarma’nın bunun içinde ki önemli rolü kimse tarafından yadsınamaz, zira konuşmalar bu yönde.

    Şimdi davanın mevcut haline ilişkin ilginç olduğunu düşündüğüm bir tespitte bulunmak istiyorum. Bugün itibariyle Balyoz davasında tutuksuz yargılanan sanıkların tamamına yakını Jandarma mensubu, daha da ilginç bir tespit şu an bildiğim kadarıyla bu davadan tutuklu Jandarma yok.

    Müsadenizle buradan Çetin Doğan’ın 22. celsede başladığı savunmasına geçmek istiyorum. Burada bu yukarıda ifade ettiğim hususla ilişkili olduğunu düşündüğüm şöyle bir kısım var:

    ”Dönemin İstanbul Jandarma Bölge Komutanı Tümgeneral Abdulkadir Eryılmaz’dır. Kendileri 03-07 Mart 2003 tarihlerinde icra edilen plan seminerine katılmış, seminerin icrasında söz alarak detaylı açıklamalarda bulunmuştur. Bunlar bant ses kayıtlarının çözümünde bulunmaktadır ve yerleri de 3. kasetin A yüzü içerisindedir. Sayın savcıya sormak gerekir, hem böyle bir iddiada bulunacaksın, hem de adı geçen İstanbul Jandarma Bölge Komutanı ifadesini bile almaya lüzum görmeyeceksin.”

    Yine aynı savunmada şu ifade de dikkat çekicidir:

    ”Diğer taraftan iddianamede İstanbul Jandarma Bölge Komutanlığı’nın yanı sıra dönemin Bursa Jandarma Bölge Komutanı ile temas kurduğum ve anlaşma sağladığım, kesin hükmü yer almaktadır…..Sayın savcılar ileri sürdükleri temas ve anlaşma savına karşılık ne İstanbul Jandarma Bölge Komutanı’nın ne de Bursa Jandarma Bölge Komutanı’nın ifadesine başvurmamışlardır.”

    Bir yanda Jandarma’nın bir fiil kullanıldığı ‘darbe provası’ olduğu iddia edilen bir seminer, öbür tarafta iddianame de bu hususta anlaştıkları hükmü bulunmasına rağmen ifadelerine bile başvurulmayan, üstelik bir tanesi seminerde sunum bile yapan Jandarma Komutanları, ilginç bir ülkede yaşıyoruz.

    Cevapla

    • fenerant Says:

      Sanıkları nasıl ve neye göre seçildiğini çok güzel açıklamışsınız.
      O Jandarma subayların yükselme şansları olmadığı için jandarma bölge komutanlarının sanık hatta şüpheli bile olmaması, birilerince uygun görülmüş olabilir mi?

      Cevapla

  19. fmerakli Says:

    4. kasetten okumaya geri dondum ve ses kayitlarina iliskin yorumlarima kaldigim yerden devam ediyorum.

    Seminerin Taraf’ta haberlestirilildigi gunlerden gunumuze degin ortaya konulan temel argumanlardan birisi seminerin dis tehdite yonelik hazirlandigi ve senaryo baglaminda Yunanistan ile savas durumunda geri bolge emniyetinin de tartisildigi seklinde idi. Ornegin google’dan kucuk bir arama ile bu yonde bilgiyi iceren yuzlerca habere ulasmak mumkun:

    “Çetin Doğan Plan Semineri’nin en çok tartışılan bölümü; “Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryo” hakkında da bilgi verdi. Doğan bu senaryoyla, Türkiye’ye yönelik bir dış tehdide karşı Türk Ordusu’nun hareket tarzının belirlendiğinin altını çizdi.”

    Oysa yine Dogan Pasa’nin seminerdeki konusmalarindan bunun pek de opyle olmadigi anlasiliyor:

    “Simdi arkadaslar aslinda biz bunu bu plani ortulu olarak sadece ic guvenlige yonelik olarak hazirladik. Yani bir de usulen alisilmamis bir sey yapmayalim. Bari sey olarak gecelim. Ikinci gun de belli olcude dis tehdide yonelik planlama yapalim dedik.” (kaset 4, s. 75)

    Bu ifadeler acikca ortaya koyuyor ki seminere dis tehdide yer vermek sadece bir usul kaygisi, zira savciliktaki ifadesinde 1. Ordu Genel Sekreteri’nin ifade ettigi gibi ic tehdide yonelik plan semineri yapmak mumkun degil. “SIrf ic tehdite yonelik bir seminer yapildi” denilmesin diye dis tehdit dahil edilmis ki o da uzerinden “bari sey olarak gecelim” diye ifade ediliyor. Yani aslinda seminerdeki dis tehdide plan seminerini komuta edenlerin bile bir onem atfetmedigini anliyoruz. Bu bilgiyi, Binbasi Erdogan’in hazirladigi 22 Subat 2010 tarihli askeri bilirkisi raporu ile birlikte degerlendirince ortaya cikan manzara ilginc. Erdogan raporunda ““KKK’lığının [aksini] emretmesine rağmen, Birinci Ordu Komutanlığı’nın ve 52’nci Zırhlı Tümen Komutanlığı’nın 9 Ocak tarihinde yayınladıkları iki yazıdan OEYTS’yi kullanmaya devam ettiginin anlasildigini” ifade ediyor. Yine bilirkisi raporuna gore 17 Ocak tarihinde 1. Ordu’nun Kara Kuvvetleri Komutani Org. Yalman’a seminer planlamasi ile ilgili verdigi brifingte de olasiligi en yuksen senaryondan bahsedilmedigi ifade ediliyor.

    Dogan’in yukarida aktardigim seminerdeki konusmalari, 1. Ordu Genel Sekreteri Erdogan’in savciliktaki ifadesi, Binbasi Erdogan’in askeri bilirkisi raporu birlikte ele alindiginda plan seminerinde askeri rutinin disina cikilmanin otesinde OEYTS’nin gorusulmemesi yonundeki emirlerin de dikkate alinmadigi seklinde bir manzara ortaya cikiyor.

    Bir de Demokrat rumuzlu asker kokenli blog yorumcusunun “sadece 1. Ordu ile darbe yapilmaz” mealinde bir tespiti vardi ki bana da makul gorunen bir tespit bu. Ancak seminerde ulkede kontrolu saglamak icin Istanbul’u kontrol etmenin yetecegini de ifade edilmis:

    “… Istanbul’un kontrol edilmesi durumunda Turkiye genelinde devlet otoritesinin temin edilecegi ve diger bolgelerde meydana gelebilecek olaylarin daha cabuk kontrol altina alinmasinda etkili olabilecegi degerlendirilmektedir.” (kaset 4, 78)

    5. ses kasedinin baslarinda yine 12 Eylul ile paralellik gosteren ifadeler mevcut. Ornegin Tuggeneral Varol planin maksadini su sozler ile acikliyor:

    “Anayasal duzeni temin ve bozulan devlet otoritesini tesis etmek maksadi ile…”

    Kenan Evren darbe sonrasi yaptigi televizyon konusmasinda da darbenin gerekcesi olarak tam da bunu soyler; uzeri cizilmesi gereken ilginc bir paralellik olarak not etmek lazim diye dusunuyorum. Asagidaki ifadeler de tartismanin jenerik senaryo ile bir ilgisi olmadigini acikca ortaya koyuyor:

    ‘Tuzla Belediye Baskani Idris Gulluce ve Sultanbeyli Belediye Baskani Yahya Karakaya yerine tespit edilen personelle degistirilecek.’

    Bir de bu ses kayitlar uzerine dusunur, yazarken bir noktayi gozden kacirmamak gerekiyor ki o da iddianamede bu ses kayitlarinin savcilik tarafindan ne sekilde kullanildigi. Savcilik iddianamede seminere katilan askeri personelin en azindan bir bolumunun Balyoz Plani’ndan haberdar oldugunu ve planda ve planin eklerinde yer alan kimi ifadeleri/gorusleri seminerdeki sunumlarda kullandiklarini ifade ediyorlar; yani balyoz planinin seminerde tum katilimcilar tarafindan bilinmese de ustu ortulu bir bicimde tartisildigini iddia ediyorlar ve iddianamede cok sayida benzerlige gondermede bulunuyorlar. Tumgeneral Daysal baskanliginda hazirlanan ikinci askeri bilirkisi kurul raporu da bu paralellikleri ozunde teyit ediyor:

    “Seminerin ses kayıtlarında geçen değişik konuşmacılara ait toplam 19 ifadenin Balyoz Güvenlik Harekât Planı adlı metinde, 2 ifadenin Milli Mutabakat Hükümet programı metninde, 3 ifadenin SUGA adlı doküman metninde, 3 ifadenin
    ORAJ adlı doküman metninde kullanıldığı görülmektedir”

    Yorumlarima onumuzdeki gunlerde 7. kasetten itibaren devam etmeyi planliyorum…

    Cevapla

    • ccgursel Says:

      Yapilan da odur be kardesim gormuyor musun ya? Adamlar ses kayitlarini calip o kayitlardaki ifadelere paralel bir uydurma balyoz plani yazarak bir kurgu yaratmislar. Fakat evraklari adam gibi hazirlayamadiklari icin uydurma balyoz planinda (11 nolu CD) bir suru zaman celiskisi var. Cok acik degil mi?

      Peki su sorulara cevap verebilir misin ltf:

      1. Oraya 200 kisi toplaniyor 3 gun boyunca konusuyorlar ve bir tanesi bile agzindan “darbe” anlamina gelecek bir sey kacirmiyor. Garip degil mi?

      2. Oraya 30 tane konuyla ilgisiz gozlemci cagiriyorlar ve onlarin onunde ortulu darbe planini tartisiyorlar. Bu gozlemciler de raporlarinda cok iyiydi seminer diye rapor veriyor. Garip degil mi?

      3. Oraya kural olarak genelkurmay baskani ve kara kuvvetleri komutani da gelmesi gerek ama Iral olayi yuzunden son anda gelmiyorlar? Onlarin onunde (Genelkurmay baskani Hilmi Ozkok) guya darbe plani tartismak garip degil mi?

      4. Oraya cagirdiklari ve birlikte ustu ortulu olarak darbeyi tartistiklari adamlar arasinda guya ordudan atacaklari 3 tane adam da var. Garip degil mi?

      Liste uzuyor. Bu iste bir gariplik yok mu? Hic mi migdeni bulandirmiyor bu sorular (11 nolu CD’ye girmiyorum bile)?

      Cevapla

      • fmerakli Says:

        ccgursel,

        11 nolu CD’deki zaman celiskileri ve bunlarin yargi surecinde acikliga kavusturulmasi gerektigini hep soyledim, aksinin Balyoz saniklarinin adil yargilanma hakkinin ihlali anlamina gelecegini de ifade ettim defaatle. Ama bu celiskiler bana sizin soylediginiz gibi birileri ses kayitlarini calip onlara paralel uydurma bir plan hazirlamis noktasina goturmuyor. Bu kesin olmamistir demiyorum, ama o tarihlerde yapildigi iddia edilen tek darbe plani da bu degil – Ergenekon davasi kapsaminda gorulen sarikiz, ayisigi vs olmak uzere pek cok darbe planinin kapali kapilar ardinda tartisildigi bir donemden bahsediyoruz. Daha onceki yorumlarimda ifade ettigim gibi, 28 Subat’in bin yil surecegine inanildigi donem icinde ve 28 Subat’ta hedef alinan siyasi hareketin icinden cikan isimlerin kurdugu partinin iktidara yurudugu/geldigi surecte ordu icindeki ittihatci gelenegin etkisindeki bir takim gruplarin darbe planlamis olmasi surpriz bir sey de degildir esasen…

        Bir de uc tane sormussunuz, cevaplayayim…

        1. Oraya 200 kisi toplaniyor 3 gun boyunca konusuyorlar ve bir tanesi bile agzindan “darbe” anlamina gelecek bir sey kacirmiyor. Garip degil mi?

        Hemfikir degiliz, bence agizlarindan defaatle darbe anlamina gelecek ifadeler kaciriyorlar. Ornegin Tuggeneral Varol tartisilan harekat planin maksadini, tam da Evren’in 12 Eylul darbesinin gerekcesi olarak kullandigi su sozler ile acikliyor:

        “Anayasal duzeni temin ve bozulan devlet otoritesini tesis etmek maksadi ile…”

        Yine darbenin agizdan kacirildigi seklinde yorumlacak bir baska ifade:

        “yani bunlarin da örgütlenmesi halinde organize olmasi halinde irticai unsurlara karşi yapilabilecek karşi bir harekâtin da olabileceğini göz ardi etmemek lazim. 1. tugay komutanimizin söylediği konu aslinda 12 eylül öncesinde ülke yangin yerine dönmüş hergün 50 tane insan ölüyordu. sağ sol birbirine girmişti. ama bir 12 eylül darbesi bütün bunlarin hepsini ortadan kaldirdi. o ülke sütlüman haline geldi. e şimdi böyle bir tehditin ortadan kaldirilmasi için fazla uğraşa gerek yok. yani kuvvetleri sağa sola göndermenin bana göre yapilacak en kolay harekât tarzi bir 12 eylül gibi harekâtin baştan itibaren organize edilmek suretiyle bir anda söndürülmesi imkân sağlar diye düşünüyorum.”

        Yine ic tehdit olarak gorulen irticaci vatandaslara ek olarak tehdidin kaynagi olan esas siyasi gucu elinde bulunduranlarin da askeri tedbirlerle kontrol altina alinmasina yonelik ifadeler:

        “..senaryonun icerisinde acikca ifade edilmemekle birlikte hassas bir durum var. Bunun bir tanesi siyasi konu komutanim… Esasen sokaklarda ic tehdit olarak gordugumuz vatandaslarimizi entavya etmek bizim icin askeri tedbir olarak kolay. Ancak bu tehdidin kaynagi olan esas gucu elinde bulunduran insanlarin da bir sekilde kontrol altina alinmasi lazim. En tepede Kara Kuvvetleri Komutanligi ve daha ust seviyelerde gorusulmesi gerekli bir konu olarak dusunuyorum”

        Daha baska ornekler de verilebilir, ama bunlar sorunuzu cevaplamaya yeterli diye dusunuyorum.

        2. Oraya 30 tane konuyla ilgisiz gozlemci cagiriyorlar ve onlarin onunde ortulu darbe planini tartisiyorlar. Bu gozlemciler de raporlarinda cok iyiydi seminer diye rapor veriyor. Garip degil mi?

        Ortada bir gariplik oldugu dogru, bu garipligi Hurriyet’ten Sedat Ergin de bir yazisinda dile getirmisti ve bunun uzerine donemin KK Komutani Org. Aytac Yalman bir aciklama yapmisti ki bu aciklamaya da Ergin bir baska yazisinda yer verdi. Bu aciklamayi aktarmadan once hatirlatalim ki Dogan’in ic tehdide yonelik senaryoyu plana dahil etmesi uzerine Aytac Yalman 3 Ocak 2003 tarihinde gonderdigi yazili emir ile ic tehdide yonelik olasiligi en yuksek tehlikeli senaryoyu gorusmeyin emrini Dogan pasaya iletmistir. Iste bu emiri ileten Yalman Pasa Sedat Ergin’e su aciklamayi yapmisti:

        “Bilgim dahilinde olan her hususta açık ve net emirler vermişimdir. Verdiğim emirleri de daima
        takip etmişimdir… Benim hizmet anlayışımda yapılan her güzel faaliyet mükafatlandırılır. Yapılan her yanlış da cezalandırılır. Yaşanan bu olayları da bu çerçeve içinde görmek gerekir. Bu olayda gereken
        yapılmıştır.”

        Bu aciklamadan yapilanin cezalandirma mi mukafatlandirma mi oldugu belli degil denilebilir. Ama bu plan seminerinden sonraki ilk terfi doneminde Dogan Pasa’nin emekliye sevk edildigi dikkate alinmalidir. Dogan Pasa’dan 1. Ordu komutanligini devralan Buyukanit pasanin Genelkurmay Baskanligi’na kadar yukseldigini, Buyukanit pasadan ordu komutanligini alan ve Sarikiz, Ayisigi gibi darbe planlarinda ismi gecen simdinin Ergenekon sanigi Tolon Pasa’nin tipki Dogan gibi ordu komutanligindan emekliye sevkedildigini, Tolon Pasa’dan gorevi devralan Ilker Basbug’un da Buyukanit gibi en tepeye kadar uzandigi gibi ayrintilar, Aytac Pasa’nin Dogan’i cezalandirdigini mi, mukafatlandirdigini mi anlamak acisindan faydali olabilir.

        3. Oraya kural olarak genelkurmay baskani ve kara kuvvetleri komutani da gelmesi gerek ama Iral olayi yuzunden son anda gelmiyorlar? Onlarin onunde (Genelkurmay baskani Hilmi Ozkok) guya darbe plani tartismak garip degil mi?

        Ozkon ve KKK komutaninin gelip gelmemesinin bir onemi yok, zaten temsilcileri orada oluyor. Kendileri gelirse tartisamayiz, hazir temsilciler burada iken tartisalim gibi bir durumun sozkonusu olduguna inanmiyorum. Daha once asker kokenli demokrat rumuzlu yorumcunun ifade ettigi gibi seminerin amaci muhtemelen Ankara’ya biz haziriz mesaji vermek idi, ki bu durumda genelkurmay baskani ve kara kuvveti komutaninin katilip katilmamasi onemsiz bir ayrinti, zira mesaj temsilciler vasitasi ile Ankara’ya ulasti. Bunun acik bir kanitini da yine Sedat Ergin’in bir yazisindan ogreniyoruz. Seminere katilan Genelkurmay temsilcisi Ozkok’e verdigi raporunda tartisilan konular arasinda sunlari not etmis:

        “… öncelikle bir Milli Mutabakat hükümetinin kurulması gerektiği, MİT Başkanlığı’na asker bir kişinin getirilmesi, İstanbul ili için ilave 4 tugaya ihtiyaç bulunduğu, sivil toplum kuruluşlarının yeniden yapılanmasına ihtiyaç olduğu…”

        4. Oraya cagirdiklari ve birlikte ustu ortulu olarak darbeyi tartistiklari adamlar arasinda guya ordudan atacaklari 3 tane adam da var. Garip degil mi?

        Bence garip degil; yine daha onceki tartismalarda ifade edildigi katilimcilarin belki buyuk bir bolumu tartisilan harekat planinin senaryo ile kisitli bir harp oyunu oldugu bilgisine sahiptiler ve ancak belli sayidaki seminer katilimcisi seminerde tartisilan senaryonun ozunde bir askeri mudahale amacli harekat plani oldugunu bilmekteydiler. Bu konulara daha hakim asker kokenli demokrat rumuzlu yorumcunun da gorusu bu yonde ki iddianamede de bu noktanin alti ciziliyor.

        Hal boyle iken rutbesi ve/veya gorevi geregi bu seminere katilmasi gereken ama darbe sonrasinda ordudan atilacaklar listesinde olan uc askerin seminere katilmasina izin verilmesi belki de o kadar garip degildir – belki katilmalarina izin verilmese iskillenecekleri ve sikinti yaratabilecekleri dusunulmus olabilir. Harekat plani eger iddia edildigi gibi ustu ortulu ve sinirli sayda katilimcinin bilgisi dahilinde tartisildi ise, o uc subayin da plani senaryo temelinde sekillenmis bir harp plani sanan bolumun icinde yer almasindan kaygi duymamis olabilirler…

        Cevapla

        • Can Acar Says:

          Argümanlar zayıfladıkça yazılar uzuyor. Hala aynı şeyleri eşeleyip duruyoruz. Kafası bulananlar için hatırlatma:

          Diyelim ki gerçekten seminerde Çetin Doğan ve/veya bir grup komutanın aklından gerçekten darbe geçiyordu. Geçiyordu veya geçmiyordu demek mümkün mü? Bence değil. En vahim olasılığı kabul edelim ve diyelim ki bu gerçekten üstü örtülü bir darbe provasıydı.

          Bunu kabul etmemiz bile sahte delillerle ikiyüz insanı yargılamayı haklı çıkartır mı?

          Sonradan üretilmiş olduğu açıkça ortada olan listelere dayanarak sanıkları tespit eden savcıların, yine aynı listelerde bulunan başka bazı askerleri sorgulama ihtiyacı bile duymaması normal mi?

          Savcıların sanıkların lehine olan delilleri yok etmelerini, yok edemediklerini adli emanete saklamalarını kabul edilebilir yapar mı?

          Bu davanın, bu delillerle herhangi bir hukuk devletinde mahkeme tarafından kabul edilme olasılığı var mıdır?

          Hukuk istiyoruz diyerek bu olanlara göz yumanlar durup bir düşünsünler. Hukuk ve intikam arasında dağlar kadar fark var.

          Cevapla

          • fmerakli Says:

            Can Bey,

            Seminerde Cetin Dogan’in ve/veya bir gruup komutanin aklindan darbenin gecip gecmedigi konusu ilginc bir husus, zira Dogan pasa da kimi seminer katilimcilarinin aklindan boyle bir soru geciyor olabilecegini dusunmus olmali ki seminerin kapanisinda yaptigi konusmada sakayla karisik “birliklerinize gittiginizde bu adam ihtilalle kafayi bozmus dersiniz” dahi demis.

            Seminerde tartisilan planin amacinin, 12 Eylul darbesi ile tipatip ayni, yani ““Anayasal duzeni temin ve bozulan devlet otoritesini tesis etmek maksadi ile…”” olmasi anlasilan sizin icin onemsiz bir detay, ama ben ayni fikirde degilim.

            “Bir de bu davanin bu deliller ile herhangi bir hukuk devletinde mahkeme tarafindan kabul edilme olasiligi var mi?” diye sormussunuz. Benim inancim gercek bir hukuk devletinde, plan seminerinde “Anayasal duzeni temin ve bozulan devlet otoritesini tesis etmek” maksadini tasiyan ve 12 Eylul’u ornek aldigi anlasilan ifadelerin gectigi bir harekat planinin tartisilmasi anayasal suc islendigi isnadinda bulunmak icin yeterli olacaktir, diger bir deyisle dijital delillere hic ihtiyac duymaksizin seminerin ses kaydi yeterince kuvvetli bir delil niteliginde olacaktir.

            Fransiz ordusunun Paris’in, Amerikan ordusunun New York’un, Britanya ordusunun Londra’nin, Almanya ordusunun Berlin’in uzerine cokme planlari yaptigi ortaya ciksa, oradaki hukuk sisteminin “olur canim boyle seyler askeriyede” diyecegini mi zannediyorsunuz gercekten?

            Cevapla

            • Can Acar Says:

              Yine çarpıtıyorsun ve davaya temel oluşturan delilleri görmezden geliyorsun. Balyoz harekat planının neresine el atsan dökülüyor. Bu planı delil olarak geçerli kabul edecek bir mahkeme göster. Fransa, İngiltere veya Amerika? Gösteremezsen isimleri sadece bu planda geçiyor diye yargılanan yaklaşık 150 insanı nasıl açıklıyorsun?

              Herkesin varlığını kabul ettiği plan seminerini yargılayalım. Buna kimse itiraz etmez. Başka somut deliller varsa onlar da ortaya koyulsun. Bununla sahte deliller arasındaki farkı göremiyor musun?

              Cevapla

              • fmerakli Says:

                Ayni fikirde degilim. Bu blogta ortaya konan tutarsizliklar dava surecinde aciga kavusmalidir, ancak delillerin butunuyle gecersiz oldugu fazla zorlama bir arguman.

                Ornegin, Balyoz saniklarinin tutuklama kararlarina itiraz serhi koyan hakim serh gerekcesinde delillerin gecersiz oldugu gibi hukuki arguman ile hareket etmiyor, ancak iddianamede, Baransu ve Golcuk belgelerinde, 5-7 Mart 2003 tarihinden sonra “saniklarin eylemleri devam ettirdigine dair veya bu iradeyi tasidiklarina dair herhangi bir delil yoktur” gibi bir arguman ortaya koyuyor. Saniklarin tahliyesini talep eden mahkeme uyesinin, delillerin sizin iddia ettiginiz gibi hukuken butunuyle gecersiz olduguna inansa bunu da serh gerekcelerinin icine dahil ederdi.

                CD’lerdeki tarih tutarsizliklarinin cemaat isi olduguna iliskin gondermeler bu blogta hem blog yazarlari hem de yorumcular tarafindan yapiliyor. Bugune degin bu argumani destekleyecek herhangi bir kanit ortaya konulmadi, ama nedense siz de dahil bazi cevrelerde herkesin buna inanmasi yonunde bir beklenti var. Ben bu olasiligi kategorik olarak reddedmiyorum, ama o yonde kanitlar ortaya konulana degin tutarsizliklarin kaynaginin daha once farkli vesilerle ifade ettigim gibi askeriye icinde oldugunu dusunuyorum. Yine bu bolgta daha once tartistigimiz 1. Ordu Askeri savcisinin ses kayitlari da benim bu kanaatimi pekistirmekte bir rol oynadi.

                SIz “savci o konusmalari yalanladi” diye itiraz etmeden ifade edeyim ki ses kaydinin ortaya cikmasindan yaklasik bir hafta sonra askeri mufettislerce ses kaydinin kimin sizdirdigini bulmak amaci ile 1. Ordu’da sorusturma baslatildigi basina yansidi. Gazetelerdeki haberlerde sorusturma emrinin Genelkurmay adli musaviri Cubukcu pasa tarafindan verildigi bilgisi vardi ve bu detayi tekzip etmek uzere aciklama yapan Cubukcu pasa emri kendisinin vermedigini, teftis heyetinin ilgili kanun geregi Milli Savunma Bakanligi’nca gorevlendirildigini soylerek sorusturmain acilmis oldugunu da teyit etmis oldu.

                Cevapla

                • Can Acar Says:

                  Dava sürecinde bunları açığa kavuşturmak için bir çaba var mı? Ben göremiyorum. Zaten söylediğim de o. Bir hukuk devletinde önce bu tutarsızlıklar ele alınır, daha iddianame kabul edilmeden açığa kavuşturulur, büyük ihtimalle de dava bu iddianame ve delillerle hiç açılmazdı. Burada ise insanlar, hem de tutuklu olarak “şüphelerin dava sürecinde açığa kavuşmasını” bekliyor. Onlar beklerken sanık lehine delilleri sakladıkları tespit edilen (bu konuda bir şüphe yok) savcılar, haklarında suç duyurusu olmasına rağmen Yargıtay’a üye seçiliyor. Du bakalım ne olcek …

                  Henüz konu delilleri kimin uydurduğuna gelmedi. En başta soruşturulması gereken konu bu.

                  Sahte belgeleri Cemaat uydurmuş olabilir mi? Necip Hablemitoğlu, Zübeyir Kındıra, Hanefi Avcı, ve en son Ahmet Şık’ın yazdıkları, yasadışı izlemelerin, belge toplama ve fişlemenin, sahte belge ve delil oluşturarak, tuzağa düşürerek rakiplerin ayağını kaydırmanın cemaat tarafından çok başvurulan yöntemler olduğunu belgeliyor. Bir çeşit “modus operandi” yani. Bunu da onlar yapmış olabilir mi? Bence askerlerin yapmış olmasından çok daha yüksek bir olasılık. Askerlerin değer yargıları ağırlıklı olarak şeref ve onur kavramları üzerine kurulu. Demokratik olmayabilir. Kibirli olabilir. Kaba kuvvete başvurabilir. Pek çok hatası da olabilir. Ancak hileye, arkadan vurmaya, sahtekarlığa başvuracak bir yapı olarak görmüyorum askerleri.

                  Ancak bunu kim yaparsa yapsın tahrif edilmiş, değiştirilmiş, uydurulmuş delillerle insanları yargılayamazsınız. Bu nedenle tamamen konuyu saptırma ve bahane bulma çabası içerisinde olduğun ortada.

                  Ses kayıtları için “savcı konuşmayı yalanladı” demiyorum. Zaten bunu savcı da dememiş. “Konuşma kesilerek çarpıtılarak sızdırıldı” demiş. Kaydedilen bir konuşmayı kesip biçerek şüpheli hale getirmek mümkün mü? Bence çok mümkün. Hatta zamanında konu ile ilgili bu yönde yorumların yapıldığını da hatırlıyorum.

                  Sonuçta bu davanın hukuki kurallara uygun yürümediğini görmezden gelmek için atmadığın takla kalmadı, ancak gerçekler ortada. Sen kendi bahanelerinle oyalanmaya devam et.

                  Cevapla

                  • Kemal Says:

                    Merhaba CAn Bey,

                    “Dava sürecinde bunları açığa kavuşturmak için bir çaba var mı? Ben göremiyorum. Zaten söylediğim de o. Bir hukuk devletinde önce bu tutarsızlıklar ele alınır, daha iddianame kabul edilmeden açığa kavuşturulur, büyük ihtimalle de dava bu iddianame ve delillerle hiç açılmazdı.”

                    demişsiniz. Aşağıda yazdıklarımı bunları okumadan yazmıştım. Anlayacağınız üzere aynen katılıyorum…

                    Sevgiler.

                    Cevapla

                    • Can Acar Says:

                      Kemal Bey,

                      Yorumlarınızı burada paylaştığınız için çok teşekkürler. Hepsini ilgiyle izliyorum. Aynı şeyler defalarca yazılsa da anlamak istemeyenler anlamıyor.

                      Saygılarımla …

                • acracia Says:

                  Ben Can Acar’a katiliyorum. Savcilarla ilgili cok yazildi cizildi, ama hala ayni yorumu yapmaniza Fmerakli sasiriyorum, yani “Yine bu bolgta daha once tartistigimiz 1. Ordu Askeri savcisinin ses kayitlari da benim bu kanaatimi pekistirmekte bir rol oynadi.” demenize. Bir suru sey soylendi, ama yine siz dedim ya daha once de, inanmak istediginiz dogrultuda olana inaniyorsunuz, geri kalan konusmalari yok farz ediyorsunuz. Bu da sizin hakkiniz elbet, ancak serh koyuyorum yazdiginiza, zira isinize gelen detaylari on plana cikariyorsunuz izlenimi doguyor demistik ya, iste oyle, hatta bazen olmasini istediginizi soyluyorsunuz, olani degil–Demirel’e “bana milliyetciler adam olduruyor dedirtemezsiniz” dedirttiginiz gibi, zira bir siyaset bilimcisi olarak o donemde Demirel’in milliyetci kelimesini konjonktur geregi kullanamayacagini en iyi bilmesi gerekenlerden birisiniz. Nitekim sizi ben duzeltmistim. Ayni sekilde bu savcilarin konusmalari baska bir cok seyle birlikte ele alinmali demistik o zaman… bir suru olasilik saymistik. Son paragafiniz ise mantiken hicbir sekilde soylenenleri dogrulamiyor. Neden mi?

                  Sorusturma acilmasi demek de ayni sekilde ordu icerisinden dezenformasyon yapanlarin incelenmesi de demek olabilir de ondan. Ki bence de yapmalilar bunu. Ben ordu sutten cikmis ak kasiktir demiyorum, ama su anda bu sizdirmalarin tipki bir zamanlar emniyette olan bitenlerle paralel gittigini dusunuyorum. Ahmet Şık’in kitabini okumak belki de bu yuzden kimsenin istemedigi bir seydi. Davalarla dogrudan ilintili olmasa da stratejileri, emniyette olanlari oldugu gibi gozler onune serdigi icin.

                  Cevapla

                  • ihtimal Says:

                    “Askerlerin değer yargıları ağırlıklı olarak şeref ve onur kavramları üzerine kurulu. Demokratik olmayabilir. Kibirli olabilir. Kaba kuvvete başvurabilir. Pek çok hatası da olabilir. Ancak hileye, arkadan vurmaya, sahtekarlığa başvuracak bir yapı olarak görmüyorum askerleri.” Turk filmlerindeki zengin kiza vurgun onurlu ama fakir cocuk sahnesi canlandi gozumde bir an 🙂 !!!!

                    Cevapla

                    • acracia Says:

                      Ayni sahne benim, sizin uydurmasyon eksi sozluk girisi tadindaki kahvehanedeki soylesinizde canlanmisti, ne yalan soyleyeyim!

                      Saka bir yana, sizin cimbizlaya cimbizlaya bu cumleyi cikarmaniz da manidar tabii. Ben genel olarak Can Bey’in tespitlerine katiliyorum–sizdirma vs ile ilgili. Ayrica
                      askerler sutten cikmis ak kasik demiyorum diye kendimce herkesin genellenemeyecegini de yazmisim zaten. Bayiliyorsunuz bana yanit vermeye ya, bari destekli olsun,
                      soyledigimi once bir anlayin da oyle, olmaz mi? Ben de soyle sıkılmadan agiz tadiyla tartisabileyim.

                      Yalniz, surayi da duzelteyim, belli ki bilmiyorsunuz:
                      milli onur kavramlari ulus devletlerde ozellikle askerleri egitirken ve tarih yaziciligi asamasinda oldukca on plana cikartilan degerlerdir. Olmasi istenen ulusal degerler (kahramanlik, gozupeklik, cesaret, vs gibi) on plana cikarilarak ulusal karakter cizimi/sablonu adeta ortaya konulur. Bu ozellikle askeriyelerde cok olur, sirf Turkiye’de de degil, ancak Balkanlar, Turkiye, vs gibi ulus devletlerde normal okul ders kitaplarinda da on plana cikarilir. Bu kavrami bir nevi sosyal bir zamk olarak gomek de mumkundur: ulusal degerler uzerinden on plana cikarilan kimlikler. Askeriyede cok olmasinin sebebi de eger bir adama siz ol diyecekseniz, o da olume gidecekse, bu kavramlara inanci tam olmalidir da ondan. Bu cok bilinen bir gercektir. Hatta mesela Kanada’daki gibi “baris koruyucu/kollayici” ordularda bile (yani savasci degil)
                      milli onur kavramlari on plana cikarilir. Biraz okuyun, goreceksiniz.

                    • ihtimal Says:

                      Uydurmasyon!!!! Sen oyle sanmaya devam et. Tayyip Amcanin “bunlar halkin dilinden anlamiyor” dedigi bu olsa gerek!

                    • acracia Says:

                      ihtimal, dogru durust anlatirsaniz dinlerim. ama ekleyeyim: siz halksaniz, ben de halkim. halktan kastiniz sosyo-ekonomik sinif ise, hem ingilizce hem fransizca bilen bir matematikcisiniz…? farkiniz nedir?

                      kaldi ki siz cogunlugun hukmunu de demokrasi saniyorsunuz; diyecegim o ki, halkin tanimindan ayni seyi mi anliyoruz emin degilim. ben cogunluk degil cogulculuk demistim ya hani? o hesap. ama anlatirsaniz dogru durust, daha ikna edici olursunuz. dinlerim.

                  • fmerakli Says:

                    Acracia,

                    Isime gelen degil onemsedigim ayrintilari on plana cikariyorum. Ayrica benim onemsedigim ayrintilarin pek cogu iddianameyi desteklemek icin degil elestirmek icin daha uygun – ornegin ben iddianamede seminer ses kayitlarinin balyoz planinin ustu ortulu bir sekilde tartisilmasina delil olarak kullanilmis olmasini dogru bulmuyorum, zira ses kayitlarinin bizatihi kendisinde anayasal suc isnat etmeye yeterli ifadeler var, aa iddianamede bu yonde suc insatlarini gormuyoruz.

                    Ahmet Sik’in kitabini zamansizliktan henuz okuma firsatini bulamadim, ama siz hazir okumusken asagidaki Baransu’nun ileri surdugu argumanlar hakkinda ne dusundugunuzu ogrenmeyi cok isterim…

                    ——————

                    Karargâhın tespih taneleri / Mehmet Baransu, Taraf

                    Ahmet Şık’ın bilgisayarında çıkan kitap taslağı çok tartışmalara neden oldu. Şık’ın tutuklanması, kitaba el konulması, kopyaların alınıp ardından bilgisayardaki nüshalarının silinmesi tartışılırken, kitabın içeriğine hiç girilmedi. Kitabı okumayanlar günlerce kamuoyunda içerik tartışmaları yaptı. Televizyonda saatlerce kitap tartışıldı. Ne programı yapanlar ne de konuk olanlar, kitabı okumadıklarını itiraf ediyor ancak okumadıkları kitap üzerine saatlerce yorum yapabiliyorlardı. Kitabın ismi İmamın Ordusu’ydu ve “cemaatin devleti ele geçirmesi” anlatılıyor olabilirdi. Tüm yorumlar, pozisyon almalar bu düşünceden hareketle yapıldı.

                    Kitabın internete düşen sansürlenmiş halinin yanı sıra sansürlenmemiş Şık’ın “Ben yazdım” dediği ancak ikinci, üçüncü isimlerin yazdığı net olarak anlaşılan notlu orijinal halini de okudum. (Şık birkaç gün önce bu notların kendisine ait olmadığını itiraf etti.) Kitabı okumadan televizyon programları yapan, köşelerinde yazı yazanların ortaya çıkardıkları toz-bulut içerisinde gerçeklerin gözden kaçtığını fark ettim.

                    Kitapta, bundan yıllar önce 2001 yılında Ergenekonculara karşı soruşturma ve operasyon için izin istendiği, ancak dönemin Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun’un buna izin vermediği anlatılıyordu.

                    İsterseniz önce kitapta yer alan satırları okuyalım ve ardından da bu izin vermemenin ne anlama geldiğini irdeleyelim.

                    Orijinal kitabın 244. sayfası:

                    “Dayı kod adlı bir kişiyle görüştüğü iddiasını açıklayan Serdar Öztürk, (İrticayla Mücadele Eylem Planı ofisinde yakalanan malulen emekli asker. –M.B.) iddianamede ‘dayı’ olarak belirtilen kişinin Emniyet İstihbarat Dairesi eski Başkanı Sabri Uzun olduğunu söyledi. Serdar Öztürk yıllar önce Sabri Uzun ile yardımcısı Recep Güven arasında geçen bir konuşmayı aktardı: Sabri Uzun, Recep Güven’in kendisine yıllar önce Ergenekon belgelerini gösterdiğini söyledi. Sabri Uzun bu belgelerin saçma sapan şeyler olduğunu söylemiş. Recep Güven ısrar edince ‘Tamam getir. Ben bizzat Genelkurmay’a kendim götüreceğim’ diyor. Recep Güven ‘TSK kendi içini temizlemez’ diye yanıtlayınca küfür edip kovuyor.”

                    Kitapta bu olayın öncesi ve sonrası yaşanan gelişmeler, Tuncay Güney’de 2001 yılında çıkan belgeler, hazırlanan örgüt şeması, dönemin Ege Ordu Komutanı şimdilerin Balyoz sanığı Orgeneral Çetin Doğan’ın bu örgüt şemasındaki yeri gibi onlarca bilgi var. Kitapta, örgüt içerisinde üst rütbeli askerler olduğu, Uzun’un “Bu şemanın hukuki bir tarafı yok” diyerek, olayı kapatması, soruşturmaya izin vermemesi de anlatılıyor.

                    Kitaba bu bölümün alınmasının nedeni, bugün bu belgelere dayanılarak yapılan Ergenekon soruşturmasının altının boş olduğu izlenimi vermek. Kitabın Ergenekon’la ilgili her satırında bu amaç kendini ele veriyor. Bu proje kitabı hazırlayan ve Şık’a verenler, operasyonların altını boşaltalım derken, farkında olmadan bir gerçeği de faş ediyorlar.

                    Gelin, Tuncay Güney’in yakalanması ve bir depoda sakladığı belgelerin ele geçirilmesi sonrası üst rütbeli askerlerden korkmayıp soruşturma açılması durumunda neler olacağını hep birlikte düşünelim:

                    Danıştay saldırısı, Zirve katliamı, Rahip Santoro cinayeti, 110 ayrı kiliseye yapılan saldırı kesinlikle olmayacaktı. Hrant Dink hayatta, çok sevdiği eşi ve çocuklarıyla beraber olacaktı.

                    Hanefi Avcı’nın kitabından küçük bir alıntıyla aslında ne demek istediğimi açayım: “Geçmişte Türkiye’de meydana gelen pek çok olayın Malatya’daki Zirve Yayınevi katliamı, Rahip Santora cinayeti Ergenekon örgütü tarafından yapıldığı iddia edilerek, epey bir süredir uydurma tanık vs. aranmaya başlandığı net olarak görülüyor. Amacın olayları aydınlatmak değil, Ergenekon’la irtibatlandırmak olduğu açıkça ortadadır.”

                    Sanırım bu satırlar sözün bittiği yer. Bundan günler önce Zirve katliamının ardında kimlerin olduğu, ses kayıtlarıyla da ortaya çıktı. Katliamdaki düğümler çözüldü ve olayın ardındaki askerlere ulaşılmaya başlandı. İsmi Ergenekon’la özdeşleşen diğer askerlerin katliamdaki rolünün ortaya çıkması ise an meselesi.

                    Şimdi cinayetlerin ardındakilerin, soruşturmaların gerçek katillere –yani kendilerine- ulaşmaması için neden bir biri ardına proje kitaplar hazırlattıklarını anladınız mı? Gerçek aslında çok uzakta değil, bir adım yakınımızda. Hanefi Avcı kitabında Zirve katliamının ardından şu minvalde cümleler yazmıştı; “Bu soruşturmaları cemaat yürütüyor ve hâkimler, savcılar, polisler görevden derhal alınmalı.”

                    Avcı, yine aynı kitabında Dink cinayetiyle ilgili olarak da “Dink cinayeti her yönüyle en ince teferruatına kadar araştırılmıştır, karanlıkta kalan hiçbir yanı bulunmayan bir olaydır” demişti. Zirve katliamını, Hrant Dink cinayetinde askerlerin rolü, Avcı’dan daha güzel, bir başka isme kamufle ettirilip, kapattırılamazdı. Yapılan da buydu zaten.

                    Şık’a yazdırılan kitapta da tıpkı Avcı’ya yazdırılan satırlar gibi onlarca bölüm var. Soruşturmaları kapatıp, gerçek katillere ulaşılmasını engelleme çabası satır satır kendini ele veriyor. Kimse bana İmamın Ordusu kitabının, cemaatle ilgili olduğu palavrasını anlatmasın. Kimse de kitabı okumadan konuşmasın. Hrant Dink’in gerçek katilleri ortaya çıkarılana kadar siz yeni proje kitaplara da hazırlıklı olun derim.

                    Cevapla

                    • Can Acar Says:

                      fmerakli,

                      Farkettin mi bilmiyorum, yaptığın alıntıda Şık’ın kitabından sadece bir paragraf alıntı var. Gerisi Baransu’nun çıkarımları ve yorumları.

                      Baransu kitabın sansürlendiğini söylemiş. Burada kitabın Internet’e düşen iki kopyası arasında bir karşılaştırma var:
                      http://bit.ly/hmtM3V bu kopyalardan birisini Samanyolu “orijinal” olarak lanse ettiğine göre Baransu’nun bahsettiği orijinalin de bu olduğunu varsayıyorum.

                      Dikkat edersen en baştakı NOTLAR kısmı dışında aslında “orijinal” olarak sunular sürüm sansürlenmiş gibi gözüküyor. Bu belki de kitabın daha önceki bir sürümüdür, belki de OdaTV’ye gönderilen/yerleştirilen halidir. Hangi sürümün üzerinde kimin ne değişiklik yaptığını kim bilebilir? Buyurun buradan yakın.

                      Ayrıca Hanefi Avcı’nın da kitabında pek çok yerde Ergenekon’un varlığına inandığını yazdığını hatırlatırım.

                      Baransu’nun bıraktığı yerden kitap şöyle devam ediyor:

                      25 kişilik zanlı general listesi

                      Evet. Uzun’un Ergenekon’la 14 Haziran 2001’de tanışması neredeyse böyle olmuştu. İDB’ye bağlı bir şubenin müdürü olan R.G. elinde 25 kişinin adı olan bir şemayla Daire Başkanı Uzun’un yanına gelir. Uzun’a verdiği şemanın baş sırasında şimdi Balyoz davasının sanığı olan dönemin Ege Ordu Komutanı Çetin Doğan’ın adı vardır. Diğer isimlerin tamamı general ve üst rütbelilerden oluşmaktadır. R.G., “İstanbul İstihbarat Şube Ergenekon adını verdiği bir soruşturma yürütüyormuş bu paşalar da zanlılarmış” der. Şemaya bir göz atan Uzun, “Buradakilerin hepsi rütbeli asker. Bu kişileri suçlayacak bir delil ya da ifade var mı?” diye sorar R.G.’ye. Yanıt, “İstanbul’un elinde bir ifade varmış” olur ve kısa süre sonra 50-55 sayfalık bir ifade ile çıkagelir. Uzun, Ergenekon soruşturmasının işaret fişeği olduğu yıllar sonra anlaşılan Tuncay Güney’in, kendisi de sonradan Ergenekon sanığı olarak tutuklanan Adil Serdar Saçan’ın müdürlüğünü yaptığı KOM Şube Müdürlüğü’nde verdiği ifadeleri titizlikle okur. Ancak çarpıcı iddialarda bulunulan ifadelerde elindeki şemada yer alan isimlerin hiç biri geçmemektedir. R.G.’ye, “Bu ifadelerde bu isimlerin hiç biri yok. Afakî bir şema bu. Bana şemanın ifadeye göre hazırlandığını söylüyorsunuz ama ifadelerde bunu doğrulayan tek bir emare yok. Yani bu şemanın hukuki bir geçerliliği yok. TSK’nin generallerini suçlayacağız ama elimizde hukuki gerekçe olmayacak” der. R.G. de, “İstanbul’a bir sorayım ben” diyerek gider ama bir daha da konuyu açmaz.

                      Diğer (eski?) metin ile karşılaştırdığınızda, en sonda bir not Sabri Uzun’un ifadelerini düzeltiyor. Bu notun önceki sürüme Sabri Uzun tarafından yazılmış olması mümkün.

                      Sonuç olarak, Baransu da senin kafanda. Kendi görmek istediği şeyleri cımbızla çekip üzerine çeşitleme yapıyor.

                    • acracia Says:

                      Fmerakli:

                      Elbette. Her ne kadar Baransu zerre kadar saygim olmayan bir zat ise de, siz istediginiz icin kiramiyorum; cabucak yazayim:

                      1) Baransu’ya katilmiyorum:
                      Bu kitapla ilgili yorum yapmak icin okumak gerekmiyor illa ki.

                      Neden? Cunku bu kitapla ilgili iki cesit yorum yapilabilir: Birincisi, icerigiyle ilgili.
                      Ikincisi, henuz basilmamis bir kitabin boylesine hoyratca yok edilmeye calisilmasi olayi uzerine.

                      Eger yasaklanan bir sey olmasin diyorsak, bir kitabi icerigini ne kadar “sakincali” bulursaniz bulun toplatamazsiniz. Hele ki yayimlanmadan… Hitler’in yazdigi Kavgam/Mein Kampf’in bile yasaklanmadigi ve yok sattigi ancak kitap yasaklatmak gibi bir konuda uzun bir tarihi olan bir ulkede, icerigin sakincasi denince, bu ikinci şıkla ilgili yapilacak cok yorum vardir. Mehmet Baransu da bu yuzden, benim kanimca, yaniliyor: bir kitap hakkinda, icerigini bilmeden de prensip olarak bu sekilde toplatilmasina karsi durarak, yazarinin bu sekilde tutuklanmasina tepki duyarak durum hakkinda genel olarak konusup yorumlayabilirsiniz.

                      2) Yukaridan hareketle, kitabin icerigine bakarsaniz, Baransu’ya yine katilmiyorum. Soyle:

                      a) Icerik denince, Baransu herhangi bir konuda icerikle ilgili, icerigi okuyup dogru bilgi vermekle ilgili pek de guzel bir sicile sahip degil. Kitabinin onsozunde yaptigi intihal, Balyoz’la ilgili yaptigi haberlerde “vallahi islak imza var” nevindeki asli astari olmayan haberler, Mirgun Cabas’in elinde cep telefonu helikopter dusurmeyle ilgili yapilan haberler… Kusura bakmayin da, ben bu adami nasil ciddiye alayim icerik konusunda?

                      Ahmet Şık’in siciline bakip da Baransu’ya kaldiysak alternatif argumanlar uretmek icin, vay halimize derim.
                      Hadi neyse, icerik hakkinda diyelim bu serhleri koymadik kendisine. Hadi o zaman icerige bakalim.

                      b) Bir kere Imamin Ordusu adli kitap uzerinde internette oynandi mi oynanmadi mi, bilemem. Ancak oynanmadiysa ve hepsi Ahmet Şık’a aitse bile hatirlatayim: bu kitap bir *taslak*. Icinde tutarsizliklar, duzeltilmesi gereken yerler olmasi cok dogal degil mi? Siz bir akademisyen olarak bunun bu tarz yazilari yazmanin bir parcasi oldugunu cok iyi bilirsiniz. Bir nusha son versiyon degildir. Oyleymis gibi muamele yapmak ise geliyorsa onu bilemem tabii.

                      Ama bir taslaktan cok fazla sey bekleyerek uzerine hevesle atlamak, hata, vs bulmak taslaktan cok onu elestiren kisinin motivasyonu hakkinda bir sey soyler bize kanaatindeyim. Kendisi de kitap yazmis birisinin hem de basili versiyonunda ortaya konmus bir intihal durumu varken (tamam acikladi sonra da, bu olay munferit olsa hata diyecegim, ancak degil!), son versiyon olmayan bir taslak uzerinde bu tarz yorumu komik olmus.

                      3) Can alici kisim:

                      “Şık’a yazdırılan kitapta da tıpkı Avcı’ya yazdırılan satırlar gibi onlarca bölüm var. Soruşturmaları kapatıp, gerçek katillere ulaşılmasını engelleme çabası satır satır kendini ele veriyor. Kimse bana İmamın Ordusu kitabının, cemaatle ilgili olduğu palavrasını anlatmasın. Kimse de kitabı okumadan konuşmasın. Hrant Dink’in gerçek katilleri ortaya çıkarılana kadar siz yeni proje kitaplara da hazırlıklı olun derim.”

                      Bu demek oluyor ki, Baransu’ya gore bu kitap da yazdirildi.
                      Ne tesaduf. Demek ki bu kitabin icerigini okuyunca birilerini aklamaya calisacak diye dusunmemizi istiyor. Bu da demek oluyor ki, Baransu Ahmet Şık ve Nedim Şener’den daha saygin bir gazeteci diye dusunmemiz lazim. Ben vallahi pek oyle dusunemiyorum. Neden mi? Yukarida yazdiklarima ek olarak su da var da ondan:

                      Baransu’nun bu soylediginden cikan mana: yani icerigine bakinca konusalim. Yani icerigine bakinca propaganda unsurudur diyecegiz. Ve yine icerigine bakinca taslaklarda olmasi gayet normal bazi tutarsizliklara bakip sanki bir kitabin son seklini aldigi nushadaki gibi muamele yapip “iste!” diyecegiz.

                      Ve yine yine, bu durumda kitabin imha edilmesi haklidir diyecegiz! Yani sansure evet diyecegiz, oyle mi? Ben Baransu’nun demokratligini seveyim derdim ama demiyorum. Onun yerine, propaganda unsuru ise, neden ifsa edilip rezil edilmez birisi diyeyim? Kitabi yayimlamadan sildireceginize neden yayimlatip iste propaganda demiyoruz o zaman?

                      Her iki mantik da sakat: icerige bakinca ocu gorup kitabin daha yayimlanmadan imhasina olumlu bakacagiz oyle mi? Bu sansurculugu hosgormektir! Bu mu yani bana yorum yaptirdiginiz yazi demek geliyor icimden. Neyse.

                      Ayrica okuyanlarin da, bulunduranlarin da Ergenekoncu sayilmasi da cabasi, unutmayin Fmerakli! Bana tuhaf gelen sizin bu yaziyi bu sorunlara ragmen goz gore gore bana yorumlatmak istemeniz. Sizin yakin buldugunuz argumanlar ise, ki iki gundur buna istinaden yazilar koydunuz buraya, sunu da ekleyeyim: yanlis hatirlamiyorsam Ahmet Insel’in de dikkat cekmis oldugu gibi, darbeye uygun ortam hazirlamak adina propaganda yapmak da suc kapsamina giriyor. Bu dusunce sucunu hortlatip sahsi yorumlara cok yer acmaktir. Sakincalidir. Mein Kampf’i bunlardan daha az tehlikeli bulan zihniyeti ben anlamiyorum: sorun varsa delilleriyle ifsa edersiniz, zaten kimse okumaz o zaman. Anlatabildim mi?

                      Simdiye kadar Turkiye’deki herseyi Ergenekon’la baglantilandirma gibi bir goruntu var. Sanirsiniz ki herkes sutten cikmis ak kasik, bu yargilanan 400 kisi sorunlu. Iddianameler keza bakinca insani uzecek nitelikte.

                      Ahmet Şık ve Hanefi Avci kitaplari hakkinda soylenenler her neyse ne. Ahmet Şık kitap uzerinde konusurken farkli seyler de soylemis olabilir. Sonucta Ahmet Şık’in kitabi ne olursa olsun, hadi tutun ki yazdirilmis olsun diyelim (ki inanmiyorum), zaten icindeki bilgiler (hani icerige bakacaktik ya, bakiyorum iste) cogunlukla kamusal alanda var olan (kitap, gazete, vs) bilgilerin bir araya gelmis hali. Tek fark cemaat hakkindaki boluk porcuk detay olarak kalmis bilgileri bir araya getirip genel resmi ortaya koymasi. Bu da birilerinin isine gelmedi demek. Ilginc.

                      Ayrica ne buyuk tesaduf ki, Nedim Sener de Hrant Dink, Rahip Santoro vs uzerine arastima yapmisti (Dink)/yapacakmis (Santoro, vs). Belki de birilerinin Turkiye’de gelmis gecmis her olayi Ergenekon’la baglantilandirarak (bkz. Madimak, vs) bir kurgu yapmalarina karsilik simdi olan biten tabloyu sulandirarak asil suclulari gizlemek adina yapilanlari ifsa edecekti? Belki istenilenlerin disinda bilgiler bulmustu, ya da bulacagindan endiseleniliyordu.

                      Dolayisiyla: Cuneyt Ozdemir’i twitter’da ustu kapali tehdit eden bu zatin yazdigi bu yaziyi okuyunca Fmerakli, icimden bir tek sey gecti: keske kagit nusha olsaydi… cope atardim.

                    • acracia Says:

                      Not: Bunu ayri tutayim istedim–hata olmus olabilir. Ancak genel olarak Demirel’e soylemedigi seyi soylettirmek, Eksi sozluk’e bel baglandigini soylemek bana gore sizin dediginiz gibi onemsenen detaylari on plana cikarmak kategorisine girmiyor pek.

                    • fmerakli Says:

                      Can bey ve Acracia

                      Tesekkur ederim yorumlariniz icin, henuz kitabi okumaya firsatim olmadigi icin verecek bir cevabim yok,, ama okurken sizin tespit ve gozlemlerinizi de hatirda tutacagim.

                      Sik’in taslak kitabi ile ilgili bir suru soru isareti var. Daha once ifade etmistim, taslagin bir kopyasi odatv’de bulundugunda, gozaltina alinmadan once “Benim disimda bir kopya sadece avukatimda vardi, odatv’ye nereden gittigini bilmiyorum” demisti, sonra taslagin kimi meslektaslarinda da oldugu ortaya cikti. Yine savcikliktaki ifadesinde taslaklar uzerindeki notlarin kendisine ait oldugunu ifade etmisti, ama simdi hem kendisin de itiraf ettigi hem de Can bey’in de ifade ettigi gibi notlarin bir kisminin Sabri Uzun tarafindan yazildigi anlasiliyor.

                      Mehmet Baransu’nun kitabin Ergenekon’u bulandirma girisimi oldugu seklindeki argumanini da ancak kitabi okuduktan sonra degerlendirebilirim, ama yukaridaki soru isaretlerini onemsedigimi belirtsem herhalde sasirmazsiniz.

                      Bir acracia sanki ben kitabin yasaklanmasini destekliyormusum anlamina gelecek ifadelerde bulunmus ki bunun asli astari yok. Ben kitabin yasaklanmasini ya da yayinlanmasinin engellenmesini tabii ki desteklemiyorum, ancak Sik’in kitabinin, ya da herhangi bir kitabin, dezenformasyon amaci ile yazilmis olabilecegini ve eger kitabin icinde suc teskil eden ifadeler var ise bunlarin sorusturulabilecegini soyluyorum. Kitap taslaginin orgutsel dokuman oldugu gerekcesi ile yasaklanmasi bir kere hakkaniyetli bir uygulama degil. Ergenekon sanigi Ergun Poyraz’in Jandarma Istihbarat destegi ile yazdigi ve savcilarin mantigi ile orgutsel dokuman niteliginde olan bircok kitap bugun raflarda satilirken, Ahmet Sik’in taslagina yapilan muameleyi mazur gormek mumkun mu? Yukarida isaret ettigim soru isaretleri baglaminda Sik’in kitabinin bir proje kitap olabilecegi ihtimalini dislamadan, kitabin yayinlanmasinin engellenmemesi gerektigini bir kez daha ifade etme ihtiyaci duydum acracia’nin yorumundan sonra….

                      Ayni seyi Kemal Kilicdaroglu hakkinda yazilan “Dersim Ermenisi Yemus Hanimin Oglu Carkci Kemal” kitabi icin de soylerim. Kilicdaroglu kitabin toplatilmasi icin mahkemeye basvurdu, oysa dogru olan sey kitapta suc teskil eden bolumler icin, ki basliga bakilirsa varmis gibi gorunuyor, suc duyurusunda bulunmakti, kitabi toplatmaya calismak degil.

                    • Can Acar Says:

                      fmerakli,

                      Ahmet Şık’ın kitabı ve ifadeleri ile ilgili merakını gidermek için http://medyatakibi.wordpress.com/ adresindeki yazıları inceleyebilirsin. Kolay gelsin.

                    • acracia Says:

                      Fmerakli:

                      Hemen acikliga kavusturayim: kitap yasaklanmasina sicak bakiyorsunuz demedim, eger oyle bir anlam ciktiysa ozur dilerim. Ancak benim dedigim, Baransu’nun yazisinin imasinin geldigi noktanin bu oldugu idi. Bu da benim icin yeterince kotu bir nokta bu yaziyla ilgili. Cope atardim derken de bunu kast ettim.

                      Kitabi demeyelim de (ben de oyle yapiyorum, agiz aliskanligi), taslagi okudugunuzda Ergenekon’u sulandirmak icin yazilip yazilmadigina dair kanaat olusturacaginizi soylemissiniz. Elbette. Herkes boyle kendi kanaatini kendi olusturmali zaten. Bunun icin de kitabin kamusal alanda olmasi sart. Ben mesela dezenformasyonu boyle baska gazetecilerin yaptigina dair bir kanaat olusturmus durumundayim.

                      Ancak, tekrar altini ciziyorum, okurken aklimizin bir kosesinde bulunacak bir baska soru belki de neden bu kitap taslagini okumak ve bulundurmak Ergenekon orgutu uyeligi kapsamina giriyor olmali.

                      Zira kitap taslaginin, dezenformasyon amaciyla yazilmis olduguna siz kanaat getirseniz bile bu, su iki seyi aciklamiyor:

                      1) Dezenformasyon ise, kitabin onemli bir kismi zaten kamusal alanda bulunan kitap ve gazete haberlerinden, roportajlardan alintilari derliyor, bir araya topluyor. Bu durumda bu gazete haberleri, kitaplar, vs’den alinti yapmak nasil dezenformasyon oluyor? (tutarsizliklar, eksik alintilar olsa bile, ki dedigim gibi, taslak halinde bir kitapta daha duzeltilmesi gereken cok nuans olacagi aciktir–bunlari ikna edici bulmuyorum bu yuzden)

                      2) Madem dezenformasyon, sayin savcilar neden kitabi okuyan ve bulunduranlara da Ergenekon orgutu uyeliginden sorusturma acma durumunu gundeme getiriyor? Bu, aslinda kitabin okunmasini onlemek, kitabin dagitimini engellemek anlamina gelmiyor mu? Bu da dusunce sucuna girmiyor mu?
                      Insan hakki (civil rights) ihlali degil midir?

                      Bu durumda dezenformasyon diye omuz silkilen bir kitap aslinda dusunceyi kontrol mecrasinda bulmuyor mu kendisini?

                      Bu sorulara sizden yanit bekledigim icin yazmiyorum, Fmerakli. Celiskili ve sorunlu buldugum seylere isaret ediyorum yalnizca. Size iyi calismalar.

                    • acracia Says:

                      Evet, su kisimdan cikmis dediginiz anlam:

                      “Her iki mantik da sakat: icerige bakinca ocu gorup kitabin daha yayimlanmadan imhasina olumlu bakacagiz oyle mi? Bu sansurculugu hosgormektir! Bu mu yani bana yorum yaptirdiginiz yazi demek geliyor icimden. Neyse.”

                      Sansurculugu hosgormektir dedigim Baransu’nun yazdigi yazinin okuyucuyu, Ahmet Şık’in kitabindan cikarmaya davet ettigi anlam idi. Size bu yaziyla ilgili yorum yapmam hakkinda soylediklerim ise, bu yazinin gordugum sorunlarina isyan idi. Netlestireyim.

                    • Kemal Says:

                      “…Danıştay saldırısı, Zirve katliamı, Rahip Santoro cinayeti, 110 ayrı kiliseye yapılan saldırı kesinlikle olmayacaktı. Hrant Dink hayatta, çok sevdiği eşi ve çocuklarıyla beraber olacaktı…”

                      Baransu’nun bu dediği doğru olabilir. Ama aynı şeyi kastetmiyor olabiliriz.

                      Kronoloji’ye bakalım:

                      2006 Ocak ya da Şubat Ayı: Sabri Uzun kanıt denilen şeylerin saçma sapan olduğunu söyler ve R.G’yi kovar.

                      5 Şubat 2006 Rahip Santoro Cinayeti

                      23 Mart 2006 Kendi emri altındaki emniyet istihbarat’ın bir operasyonuyla ayağı kaydırılır.

                      17 Mayıs 2006: Danıştay saldırısı.

                      19 Ocak 2007: Hrant Dink Vuruluyor.

                      18 Nisan 2007: Zirve Katliamı

                      27 Nisan 2007: YÖK Saldırısı

                      12 Haziran 2007: Ümraniye’de el bombaları bulunuyor(Hani operasyon sırasında polisler “Soruşturmanın adı Ergenekon’a çevrilince…” şeklinde bant kayıtları piyaswaya çıkmıştı).

                      Kitaptan bir de Adil Serdar Saçan’dan alıntı yapalım tam olsun.

                      “…Savunmama başlarken 1980 yılında üç komiser yardımcısının Polis Kolejine atandığını ve bundan sonra okuldan Işık Evlerine gitmelerin başladığını belirtmiştim. Bunlardan birisinin halen İstihbarat Daire Başkanı R. A. olduğunu söylemiştim. R. A. Trabzon Emniyet Müdürü iken Rahip Santaro cinayeti oldu. Mc Donald’s bombalandı. Futbolcu Gökdeniz Karadeniz’in evi ve arabası kurşunlandı, bazı göstericiler linç edilmeye kalkışıldı ve sonunda Trabzon’dan kalkıp İstanbul’a gelen birileri Hrant Dink’i öldürdü. R. A. İstihbarat Başkanı olduktan sonra Danıştay Saldırısı gerçekleşti ve YÖK baskını oldu. O dönemki ikinci Komiser yardımcısı Malatya Emniyet Müdürü A. O. K.’dır. Orada da Zirve Katliamı oldu. Üçüncüsü Mustafa Sağlam’dır. O da Haziran 2009 kararnamesi ile Diyarbakır Emniyet Müdürü oldu. Orayı da dikkatle izlemek lazım. Yine Atatürk köşesi konusunda tartıştığımız devre arkadaşım H. Ç. 2007 yılında İstanbul Terörden Sorumlu Müdür Yardımcısı olarak Ergenekon operasyonunu hazırlayan kişidir. Bunları kesinlikle suç isnadı için söylemiyorum. Yalnızca hayatın ne kadar ilginç tesadüflere dolu olduğuna olan inancımı anlatmaya çalışıyorum. Bu arada, beni Ergenekon sanığı da yapan ve meslekten çıkarılmama neden olan Duyusan şirketinin deposunun basılmasında şikâyetçi olduğum dönemin Emniyet Müdür Yardımcısı Ş. D. da (şimdi Rize Emniyet Müdürü) Hrant Dink’in öldürüleceğine dair Trabzon Emniyet Müdürlüğünün resmi yazısını işleme koymayanlardan birisidir. Dink öldürüldüğünde Rize Emniyet Müdürüydü, ‘Acaba o gün İstanbul’da mıydı?’ diye sorası geliyor insanın…”

                • ccgursel Says:

                  Fmerakli,

                  Itiraza serh koyan hakim konusunda bence hatan var. Cunku serh koyan hakimin kullandigi ifade aynen su sekilde:

                  “Bu CD’lerin orijinal oldugu seklinde raporlar oldugu gibi sonradan olusturuldu seklinde de raporlar vardir. Bunlardan hangisinin kabul edilecegi mahkeme safahatinde belli olacaktir”

                  Yani hakimin tek argumani bu adamlarin fiillerini devam ettirdigi yonunde delil yok degil. CD’lerin gercek mi sahte mi oldugunu ben su anda bilemem diyor, yoksa senin aksettirmeye calistigin gibi hakim bile CD’lerin gercek oldugunu kabul etmis diye bir durum yok ortada.

                  Cevapla

                  • fmerakli Says:

                    CCgursel,

                    Yukaridaki yorumumu dikkatle okursaniz benim “hakim CD’lerin gercek oldugunu kabul etmis” gibi bir argumanim/ifadem olmadigini gorursunuz. Ben eger hakim delillerin Can Acar gibi kesinlikle sahte oldugunu dusunse idi bunu serh gerekcesine yazardi diyorum.

                    Yani ben hakim CD’lerin gercek oldugunu kabul etmis demiyorum, CD’lerin Can Acar’in ifade ettigi gibi kesin sahte oldugu yonunde bir kani ortya koymamis diyorum; bu ikisi birbirinden farkli seyler.

                    Cevapla

                • Can Acar Says:

                  fmerakli,

                  Hakimlerin dijital delillere ve teknolojiye tüm detayları ile bilmeleri beklenemez. Bu nedenle Hakim bilirkişi raporuna bakar. Bu davada da ccgursel’in belirttiği gibi hakim muhalefet şerhinde bilirkişi raporları arasındaki tutarsızlığa dikkat çekmiş. Bu aşamada “deliller sahte” demesi zaten davayı sonuçlandırdığı anlamına gelir, bunu söylemek için davanın devamını beklemesini saygıyla karşılamak lazım.

                  Benim uzmanlık alanım ise bu bilirkişi raporlarını değerlendirebilmemi ve hangisinin doğru olduğuna karar verememi sağlıyor. Bu nedenle delillerin geçersizliğine dair vardığım sonucun sağlam dayanakları var. Hatta bu konuları defalarca da tartıştık burada. Bu konudaki düşüncelerinde bunca zaman bir arpa boyu değişiklik olmaması da ayrıca dikkate değer. Anlaşılan seni ikna edebilmek için bu argümanları Zaman veya Taraf’ta yayınlamak veya Samanyoluna ses kaydı olarak sızdırmak gerekecek.

                  Ezgi Başaran “Öldür Allah kanıtlanamaz!” başlıklı yazısında (Radikal) konusunda uzman olan Eoghan Casey’in dijital delillerin sınıflandırması ile ilgili tablosunu yayınladı.

                  Casey tablosuna göre …

                  Dijital delillerin adli tasnifi konusunda uzman Eoghan Casey’nin bir tablosu var. Dijital belgelerin sağlamlığını ve dolayısıyla mahkemede delil sayılabilmesini kriterlere bağlıyor. 6 numara tek başına bir kişiyi mahkum edebilir, gerisi hayır. Bakın bakalım önümüzdeki davalardaki deliller kaç puan alıyor:

                  0. Delil, bilinen gerçeklerle (known fact) çelişiyor.
                  1. Delil epey tartışmalı.
                  2. Sadece tek bir delil kaynağı var ve bu kaynak değiştirilmeye (tampering) açık.
                  3. Delil kaynaklarının değiştirilmesi daha zor ama sağlam bir sonuca varılmasını engelleyecek, açıklanamayan çelişkiler barındırıyor.
                  4. Birçok kaynak delil üstünde oynama yapılmayacağı konusunda hemfikir ama yine de delil değiştirilmeye/oynanmaya karşı korunmuyor.
                  5. Delil değiştirilmeye karşı korunuyor, farklı kaynaklar bunu doğruluyor ama yine de bazı belirsizlikler var.
                  6. Delil üzerinde oynanması imkansız ve şüphe götürmezdir.

                  Bakalım Balyoz CD’leri nerede …

                  * Birinci TUBITAK raporu sonrasında – 4: Rapor kötü niyetli kullanıcıları dikkate almıyor, tarihler kendi içinde tutarlı diyor, fiziksel diskin üretim tarihini araştırmıyor.

                  * İkinci TÜBİTAK raporu sonrasında – 2: TÜBİTAK istenilen tarihte CD oluşturulabileceğini kabul ediyor.

                  * Askeri bilirkişi raporu sonrasında – 1: Yazım ve tarz hataları (Ek-W. vs.)

                  * Bu blogdaki çelişki ve hatalardan sonra – 0: Çok ciddi tarihsel uyuşmazlıklar.

                  Kısacası bu CD’lerin, kendi içerisinde tutarlı olsalar bile, kaynağı belirsiz olduğu için 4’ten fazla puan almaları zaten mümkün değil. Bu puanı arttırmanın yolu Baransu’yu ve “onurlu subayı” araştırmak ve onların ifadesine başvurmak olmalıydı. Bu yapılmadığı için bu CD’lerin tek başlarına mahkümiyet için yeterli görülmesi zaten söz konusu değil. Ortaya çıkan çelişkiler ise puanı hızla 0’a çekiyor zaten.

                  İyi eğlenceler …

                  Cevapla

                  • fmerakli Says:

                    Isin en eglenceli kismi, bu blogta Dogan ve Rodrik’in ortaya koydugu uzere Baransu belgelerinden cok daha vahim tarih tutarsizliklarinin Golcuk’te ele gecen belgelerde bulunmasi.

                    BAransu belgeleri hakli olarak didik didik edilir ve tutarsizliklar bu blog araciligi ile kamuoyuna aktarilir, savunma avukatlari tarafindan da mahkenin dikkatine sunulurken, Baransu belgelerini hazirlayan sahte cete belgesinin daha dikkatli olmasi, hic olmazsa bir astsubayin esine ait 2008 tarihli sigorta policesini 2002 tarihinde olusturulmus izlenimi veren bir ustveri ile kaydetmemis olmalari beklenirdi oyle degil mi?

                    Size de iyi eglenceler…

                    Cevapla

                    • acracia Says:

                      Bu konuda cok ayrintili tartismalar yapildi zaten, Fmerakli.
                      Yorumlar kisminda bunun bir kismini bulmak mumkun, dahasi da var:

                      https://cdogangercekler.wordpress.com/2011/02/02/golcuk%E2%80%99ten-cikan-yeni-suga-belgelerini-%E2%80%9Ckendini-bilmez%E2%80%9D-subaylar-hazirlamis/#comments

                      Tekrar ayni seyleri tekrar etmeyelim diye link verdim. Daha iyi link bulan varsa gecmis tartismalara dair, lutfen girsin, boylece yapilmis tartismalari tekrar tekrar isitmamis oluruz. Ek yapilacaksa da, daha once soylenmemis seyler olur hic olmazsa.

                    • Can Acar Says:

                      fmerakli,

                      Birşeyler ima ediyorsun ama keşke biraz daha açık konuşsan. Yoksa klavyeyi ihtimal mi ele geçirdi?

                      Bu konudaki eski yorumlarına da bakınca hala “cemaat mi sahtekar cuntacılar mı?” sorusunun etrafında dönüp durduğunu tahmin ediyorum.

                      Cevabı bilmek ister misin?

                      Sahtekarlığı kimin yaptığı hiç fark etmez.

                      Deliller sahte. Sahteciliği kimin yaptığını bulmak için öncelikle bu gerçeği kabul edip sonra da bu yönde araştırma yapmak gerek.

                      Bu kadar basit.

                      Cemaat de olsa cuntacılar da, bu sahtekarlığı her kim yaptıysa bulunup yargılanmalı.

                    • Can Acar Says:

                      Bu konu burada da fazlasıyla tartışılmıştı: https://cdogangercekler.wordpress.com/2011/01/27/donanma-komutanligi-bilirkisi-heyet-raporu/

                      fmerakli özet olarak diyor ki, Gölcük belgeleri askerlerin ortalığı karıştırmak ve sahtekarlıkları ayyuka çıkartıp “davayi sulandirmak” için hazırladıkları bir düzen. Baransu’ya CD’leri veren sahtekarlar bu kadar beceriksiz olamazlar.

                      Ben de diyorum ki, Haticeye değil neticeye bak. Gölcük belgeleri sayesinde tutuklama kararı çıktı. Bu sayede yüzlerce askerin geleceği ile oynandı, terfileri, atamaları engellendi. Dava amacına uygun seyrediyor.

                      Ters giden herşeyi bir komplo olarak görmek moda oldu galiba. fmerakli bile yurt dışında yaşadığı halde bu düşünce tarzına hemen adapte olmuş.

                      Ergenekon ve Balyoz’un kokusu iyice çıktı, sahtekarlıkların ve hukuksuzlukların savunulacak hali kalmadı mı? Savcıların, hakimlerin, emniyetin hiç suçu yok. Bütün suç Ulusal Medya 2010 kapsamında haber yapan terör örgütü medyanın.

                      ÖSYM’de inanılmaz bir beceriksizlik, ihmal ve şüphe mi var? Kesin seçim öncesi karışıklık çıkarmak isteyen grupların işi. Ergenekon ile bile bağlantısı araştırılır.

                      Hazırlanan sahte deliller yeterince inandırıcı değil mi? Bizim sahtekarlar hata yapmaz, kesin askerler yapmıştır.

                      Sorumluluk alma, hatayı kabullenme yok. Beceriksizlikler, hatalar hep başkasının komplosu.

                      Evet, ben çok eğleniyorum. Çırpınışlarını gördükçe müthiş keyif alıyorum.

                    • fmerakli Says:

                      Acracia ve Can

                      Verdiginiz linkler icin tesekkurler, blogu nispeten yeni takip etmeye baslayanlar icin hem sizin hem benim meramimi anlamalari noktasinda faydali olacaktir.

                      CD’lerdeki tutarsizliklarin ne sekilde olustugu ortaya cikmali bunda bir suphe yok, Can bey sanki benim buna bir itirazim varmis gibi bir resim cizmis. Ben sadece ozellikle Golcuk belgelerinde soz konusu olan fahis tutarsizliklarin komutanlarini ya da kendilerini korumak, davayi sulandirmak icin askeriye icinde bir grubun marifeti olabilecegi olasiligina dikkat cekiyorum, o kadar. Baransu belgelerindeki tutarsizliklar ortaya cikmisken, var oldugu iddia edilen sahte belge uretme cetesinin daha da fahis tutarsizliklar yapmis olmasi bana mantikli gelmiyor. Bu size mantikli geldigi icin benim de sizinle hemfikir olmami bekliyor gibisiniz, yeni bilgi/bulgular ortaya cikmadikca bu gerceklesmeyecek. Haticeye degil neticeye bakmak soru isaretlerini ortadan kaldirmiyor, ki sizin dikkat cektiginiz yargilamalarin tutuklu saniklar ile devam etmesi yonundeki ‘neticeden’ benim de hosnut olmadigimi bildiginizi umut ediyorum. Ayrica benim cirpindigim falan yok, su surecte cirpinmasi gereken mahkeme heyetini ikna etmek baglaminda sanik avukatlari ve iddia makami; biz burada disaridan gazel okuyoruz…

                    • acracia Says:

                      Sadece blogu yeni takip etmeye baslayanlarin degil, bizler icin de bu linkleri vermek onemli diye dusunuyorum. Ben yeniden ayni argumanlara sahipsem sayet, ayni seyleri yazmak yerine link vermeyi tercih ederim.

                      Can Bey’in dedigi gibi ters giden herseyi komploya, bir cok komployu da Ergenekon’a bu kadar baglamaya calismasalardi keske. Ben dedigim gibi bastan bunlarin bu davalari sulandirdigini dusunuyorum.

                    • acracia Says:

                      Bir de soru, bu daha genel bir soru:

                      OdaTV’nin basildigi sabah yayimladigi videolar hakkinda bir haber var mi? Takip edemedim, ama ben de onu merak ediyorum.

                    • ihtimal Says:

                      Gokcul hazilerinin birinde İsth. Bçvş. Erdinç Yıldız’ın eşi Yasemin Yıldız’ın “Bireysel Emeklilik ve Hayat Sigortasına” ait 2 adet ppt. dosyasi icerisinde imaj seklinde “Banka alındı” belgesi bulunmaktadır. Bu iki belge, Temmuz ve Ağustos 2008 tarihlerine aittir. Son kaydetme tarihleri 20 Ağustos 2003 olarak görünen kasette, 5 yıl sonrasına ait belgeler nasıl yer almıştır? Sanirim bunu bize en iyi ihtihbarat binbasi Kemalettin yakar aciklar? Siz ayni kanida degilmisiniz sayin Pinar ve rodrik?

            • Kemal Says:

              Sevgili fmeraklı,

              “Fransiz ordusunun Paris’in, Amerikan ordusunun New York’un, Britanya ordusunun Londra’nin, Almanya ordusunun Berlin’in uzerine cokme planlari yaptigi ortaya ciksa, oradaki hukuk sisteminin “olur canim boyle seyler askeriyede” diyecegini mi zannediyorsunuz gercekten?”

              demişsiniz. Ben çok eminim ki, A.B.D.’de olası bir ekonomik buhran sonrasında Chicago’da olası bir Afroamerikan ayaklanmasını nasıl bastıracaklarını (Amerikalı çökmek yerine bastırmak kelimesini kullanacaktır, olayın özü aynı da olsa…Bizim paşalarımız ise çok rahat konuşuyor ve EĞER bir savaş durumunda EĞER bir irticai isyan çıkar EĞER 30 kişi öldürülürse, İstanbulda ANAYASAL DÜZEN NASIL sağlanacak onu “çökmek” ile ifade ediyor) planlamışlardır. Ya da Berlin’de neo naziler kitleselleşir ve Türk mahallerine saldırılara başlarsa, polisin gücü bunları engellemeye yetmezse hatta neonaziler emniyet içerisinden kendilerine destek bulurlarsa (yani EĞER, EĞER ve gene EĞER), eminim gene gerekli planlar yapılmıştır ve yapılmalıdır da. Devlet demokrasinin hepimiz adına güvenliğini sağlayan bir kurum ve ordu da bu kurumun araçlarından birisi. Emniyetin benzer planları yok mudur? Emniyet fişleme yapmıyor mudur? Devlet bildiğiniz üzere şiddet yetkisini meşru kullanan bir aygıttır ve sizden benden fazla ayrıcalıkları vardır ve bu ayrıcalıklara biz razı olduğumuz için sahiptir…

              Ben açıkçası neyi tartıştığımızı çok anlayamıyorum…

              Durum şu, siz iadelerden yola çıkıp bunlar bu anlama gelebilir diyorsunuz. Hukuk 101, “şüphe sanıkın lehine kullanılır”. Aksi türlü anlaşılabilir mi yukarıdaki ifadeler? Anlaşılır. Gayet tabii ki anlaşılır. Yani sizin elinizde sadece sizin yargılarınızı desteklediğini düşündüğünüz ifadeler var. Bunlardan bir yargıya varmak elbette bir vatandaşın hakkı. Ama yargının hakkı değil!

              Yargı somut delillerle ortaya çıkar ve davasını ispatlar. Kolay değil mi? Değilse kaç yazar? Kim kolay olacak diyor? Zoru başarmanın yolu delil yaratmak ya da gerçekleri karartmak değil. Delilleri bulup, mahkemeyi ikna etmek. Somut bir delil var mı? Misal söz konusu ortamı oluşturabilmek için birileri vurulsa, siz bu vurulma olayını söz konusu cuntanın emri sonucunda olduğunu ispatlarsanız al sana somut delil. Ya da seminerden çıkmışlar, aralarından bir grup gizli yazışmalarla örgütlenmeye devam etmiş. Siz de bu yazışmaları ortaya çıkarmışsınız. Bu da somut kanıt. Yok anayasa düzenini falan filan 12 Eylül’deki meşrulaştırma cümlelerini hatırlatıyormuş. Geçin bunları. Bunlar yargı değil. Sadece kendi yargılarınızı pekiştirmek adına ifade etmiş olduğunuz sözler. Hukuki değeri yok. Demokrasinin yerleşmesini arzu ediyorsanız, sistemin çarklarını kendi tercihlerinize göre yontmaktan vazgeçmesini de bileceksiniz.

              İyi ki sizi yargıç yapmıyoruz. Yoksa kendi yargılarınıza eğilimi olan bütün muğlaklıklardan yola çıkar, yargınızı gerçek kabul edeceksiniz görünen o ki…

              Özetle, ortada somut delil olan tek bir dava var. Birileri delil yaratıyor. Eğer söz konusu yapay delilleri sanıkların yaptığını ispatlarsanız o da somut bir kanıttır. Nasıl bir suçun kanıtı sayılır bilemiyorum ama sanıkları mahkum edecek bir kanıttır. Öte tarafdan eğer söz konusu yapay delilleri emniyet ve savcılık bağlantılı birilerinin yaptığını ispatlarsanız bu sefer sanıklar değişir ama aynı suçtan birileri gene yargılanır. Yargılanmalıdır. Ortada gözle görülen bir sorun var. Abdurrahman Dilipak gördü siz görmediniz diyeceğim ama saygısızlık yapmış olurum diye demiyorum. 🙂

              Şaka bir yana ortadaki dava net. Birileri ortamı karartıyor ve deliller yaratıyor. Kim bunlar? Mahkeme bunu bulmalı. Üzerine giden var mı? YOK? Emniyet istihbarat ya da savcılık söz konusu konuyu NİYE ARAŞTIR MIYOR? Bu da ayrıca bir SUÇ değil mi?

              Sevgiler.

              Cevapla

              • fmerakli Says:

                Kemal,

                Her ulkenin toplumsal duzeni tehdit etmesi muhtemel olaylara/ayaklanmalara vs. yonelik bir plnlamasi vardir, bugun de vardir, yarin da olacaktir. Ama bunun planlamasini yapmak ordunun isi degildir, bana inanmiyorsan Cetin Dogan pasaya kulak verelim:

                “Esas yurdun dis tehditlere karsi savunmasi icin kurulmustur ordu. Zabitadir iceride savasacak, bilmemne yapacak falan olan ” (kaset 7)

                Ordunun ulke icinde guc kullanmasina mesru zemin hazirlayan duzenlemeler de zaten vesayet sisteminin kurumsallastirmayi amaclayan darbe urunu duzenlemelerdir (mesela TSK Ic Hizmet Kanunu’nun darbeye dayanak olarak kullanilan maddesi) ya da Cetin Dogan pasanin bir marifeti olan EMASYA turu darbe ile kurulmus yapiyi saglamlastirmak uzere sonradan atilmis adimlardir. Asagidaki bir baska yorumuzunda verdiginiz Amerikan ‘civil disturbance’ planlarinin ise ozunde tartisma ile bir ilgisi yok. Eger illa bir paralellik kurmak istiyorsaniz o planlarin tartisildigi Amerikan ordusu seminerinde bir Amerikan subaylarinin asagidaki gibi ifadeler kurdugunu hayal etmeniz gerekiyor:

                “Chicago’nun sorunlarini halleden tabii Amerika’nin da sorunlarini halledecekmis. O amacla ic siyasete soyunmus bir adamin bakalim meseleleri ne hale getirecegini hep birlikte gorecegiz.”

                “terorist orgutlerin gecmiste listelerini elimizde hazir bulduk. [Bunun nedeni] CIA’nin basinda askerin bulunmasindan kaynaklaniyordu. Bir Afrika Amerikalinin baskan secildigi su ortamda bu listeleri saglikli bulup bulamama konusunda ben sahsen endise tasiyorum”

                ya da civil disturbance’i bastirmak icin Amerikan baskanina ultimatom vermenin, hatta “milli mutabakatla” secilmis yeni bir Amerikan Baskani’ni gorve getirmenin tartisildigini hayal etmeniz gerekiyor.

                Bir de acayip sakat ve seminerde tartisilanlar ile ortusmeyen bir yorumunuz var, demissiniz ki:

                “Amerikalı çökmek yerine bastırmak kelimesini kullanacaktır, olayın özü aynı da olsa…Bizim paşalarımız ise çok rahat konuşuyor ve EĞER bir savaş durumunda EĞER bir irticai isyan çıkar EĞER 30 kişi öldürülürse, İstanbulda ANAYASAL DÜZEN NASIL sağlanacak onu “çökmek” ile ifade ediyor”

                “Eger bir savas durumunda” ifadesi icin:

                Yukarida bir yorumunda dis tehditin sirf ic tehdide yonelik bir plan seminer yapilamayacagi icin usul kaygisi ile seminere dahil edilmis oldugunu gosteren ifadeleri ses kayitlarindan alintiladim. O yuzden tartisilan harekat planinin bir savas olasiligi baglaminda degil, Dogan Pasa’nin ifadesi ile guncel gelismeler, yani AKP’nin iktidara gelmesi, baglaminda ele alinmasi gerekiyor.

                Ifadenizin geri kalan kismindaki sikinti ise ordunun uzerine cokerek Istanbul’da Anayasal duzeni nasil saglayacaginin tartisildigini soyluyorsunuz. Eger sizin onermeni dogru ise, Istanbul’da irticaci bir ayaklanma baslar ise ordu Istanbul’a cokerek Anaysal duzeni degil, ancak asayisi saglayabilir. Ayrica boyle bir kalkisma oldugunda harekete gecmesi gereken kurum ozunde ordu da degil emniyet gucleridir. Istanbul’daki bir irticaci ayaklanma anayasal duzeni ortadan kaldirmaz ki, ordu oraya anayasal duzeni tekrar tesis etmek icin mudahale etsin…

                Cevapla

                • Kemal Says:

                  “Yukarida bir yorumunda dis tehditin sirf ic tehdide yonelik bir plan seminer yapilamayacagi icin usul kaygisi ile seminere dahil edilmis oldugunu gosteren ifadeleri ses kayitlarindan alintiladim. O yuzden tartisilan harekat planinin bir savas olasiligi baglaminda degil, Dogan Pasa’nin ifadesi ile guncel gelismeler, yani AKP’nin iktidara gelmesi, baglaminda ele alinmasi gerekiyor. ”

                  demişsiniz. GÖSTEREN kadar güçlü bir vurgu kelimesi kullanmayı tercih ettiğinize göre elinizde bu konuda ciddi bir delil var. Hangi alıntı ben kaçırdım sanırım. Benim gördüğüm sizin tarafınızdan alıntılanan bir ifade dediğinizin tam tersini gösteriyor…

                  “…Turk ordusunun icerisindeki herkes, ic tehdidin Yunanistan tarafindan desteklendigini biliyor iken [gayrinizami harp teknikleri kullanarak] ayni duyguyu Yunanistan’a yasatma imkan kabiliyetimizi neden kullanmadigimizi anlamakta gucluk cekiyorum… Bati Trakya’da gayrinizami harp unsurlarini devreye sokup Yunanistan’i da kendi icerisinde ic tehditle karsi karsiya birakabilecek tedbirlerin bir an once hayata gecirilmsesi… ”

                  Bakın Fmeraklı, önce bir noktada anlaşalım. Sizin elinizde Plan-Seminerinin bir simulasyondan daha fazlası olduğunu gösteren bir delil var mı? Bunu benle paylaşın da ben de swizin gibi düşünmeye başlayayım. Yani ne bileyim, yukarıdaki alıntı da olduğu gibi Batı Trakya’da gayri nizami harp unsurlarını devreye sokmuşlar mı?

                  Ya da sürekli tekrarladığınız Milli Mutabakat Hükümeti meselesi. (sizin alıntınız:

                  ”Ikinci kasetin ortalarina kadar, ic tehditi bertaraf etmeye yonelik konusmalardan/tekliflerden sonra Dogan pasa “sizlerden aldigim dusuncelerin bir senteziyle dogrudan kuvvet komutanina oradaki askeri yetkililere neyi ulastiracagimi sizlerle paylasmak istiyorum” diyor (kaset 2, 41. sayfa) ve aktaracagi seyin de kamuoyuna daha onceden yansimis kayitlarda yer alan milli mutabakat hukumeti konusu oldugunu goruyoruz.”

                  Peki ne yapmış Çetin Doğan gidip kuvvet komutanına bunu aktarmış mı? Yoksa belli bir bağlamda birsenaryo üzerinde oynanan oyun 5-7 Mart tarihlerinde bitmiş ve gitmiş mi? Bana delil gösterin ben de size katılayım.

                  Sevgili bir diğer ihtimal size yazmış halbuki (ondan alıntı):

                  “…Burada ki ‘ikinci kasedin ortalarına kadar iç tehdidi bertaraf etmeye yönelik konuşmalardan/tekliflerden sonra’ ifadeniz okuduğumu algılama yeteneğimi sorgulamaya yöneltti bir kez daha beni, çünkü belki de iç tehditlerden daha çok dış tehditlere değinilen, bahsedilen bertaraf girişimlerine istinaden pek az şeyin, o da detay ve kapsama girilmeden konuşulduğu bu kısmı okuyunca herhalde aynı yerleri okumadığımızı düşünmeye başladım.

                  Milli mutabakat hükümeti konusu ile ilgili tespitinize gelince okunduğu zaman bu anlam çıkıyor kesinlikle katılıyorum, ancak konuşmanın bütününde şöyle bir ifade de dikkatinizi mutlaka çekmiştir:

                  ”Bu tabi, bu öngördüğümüz senaryonun içerisinde öngördüğüm bir çözüm tarzı hani bugün de gidip şu anda yapın diye gideceğim yok yanlışta anlamayın.”

                  Yani burada ifade edilen milli mutabakat hükümeti de, bu paylaşılan düşüncelerde mevcut kayıtlara istinaden senaryo kapsamında değerlendirilmek durumundadır. Somut başkaca destekleyici deliller konulmadığı sürece bu konuşmaya istinaden darbe girişimi iddiası fikir bazından öteye gidemez…”

                  NEYİ ANLAYAMADIĞINIZI BEN ANLAYAMIYORUM.

                  Tek soru, elinizde Plan-Seminerinin bir oyun, bir simulasyon ötesinde bir çalışmayı içerdiğine dair bir -TEK BİR- delil var mı? 9 Mart’ta Çetin Doğan “Milli Mutabakat Hükümeti kurulsun” diye KK’ya mı gitmiş. Ne yapmış? Ötesi lafügüzaf. Adam senaryosunda isterse Başkanı vurur isterse Atina’yı yeknesak eder.

                  Öte yandan TSK’nın görevlerini ne siz ne de Çetin Doğan belirler. TSK’nın görevleri Anayasa’ya göre ve Maclisin yaptığı kanunlarla belirlenir ve Türkiye Cumhuriyetini korumaktır. Olağanüstü hal durumunda neler olacağı da kanunlarla belirlenmiştir. Ne bitmez bir darbe anayasası var ki biz halen beğenmediğimiz kanuni düzenlemeleri darbe artığı diye yok varsayma eğilimindeyiz. Beğenmediğimize “Bu yanlış” değişmesi lazım demememiz ama yürürlükteyken de saygılı olmamız asgari vatandaşlık ve demokratik görevimiz değil mi? Siz kanunların üstünde misiniz? Kanuni bir görevini yapan kişilere “Ama o kanun darbe artığı, uymamanız lazımdı” deme hakkını kendinizde nereden görüyorsunuz?

                  Civil Disturbance Operations meselesinin de konumuzla doğrudan alakası var. Amerikan Ordusu, Anayasasından aldığı dayanakla ülke içerisinde belli durumlarda müdahale etme hakkına sahip. İngiliz ordusunun da durumu farksız. Eğer aşağıdaki dökümana bakarsanız detaylar cidden dehşet verici. TARAF veya ZAMAN’ın elinegeçse atacağı muhtemel manşetler:

                  FUTBOL SAHALARINDA TOPLAMA MERKEZLERİ OLUŞTURACAKLARMIŞ!!!

                  3-38. Civil authorities must provide adequate detention facilities for all subjects. Authorities must be prepared to detain large numbers of people. They may choose to expand existing detention facilities or set up temporary facilities to accommodate the extra load. If possible, large-scale arrests are delayed until sufficient detention facilities have been set up.

                  HALKA DOĞRULTACAKLARI SİLAHLARIN NELER OLACAĞINI TEK TEK BELİRLEMİŞLER!!!

                  5-45. If a situation turns from NL to lethal, an NL gunner only needs to change his point of aim and distance to inflict serious bodily harm and/or death to the threat. The closer the soldier is to the target, the greater the kinetic energy and the more severe the effects are to the threat.

                  6-33. The reserve forces, located at the rally point, can provide another lethal force of some size that can be brought forward, as needed. Each soldier in the control force formation should have a sidearm (9-millimeter pistol) or an M16 or M4 rifle. The rifle is slung diagonally across his back with the rifle butt over his left shoulder and the muzzle below his right hip. Lethal munitions are in a separate ammunition pouch that is isolated from NL munitions. This is to prevent the mixing of NL and lethal ammunition

                  ÇATILARA SNİPPERLAR KOYACAKLAR!!!

                  During any crowd control operation, the commander must protect the control force with lethal overwatch. This overwatch may be in the form of marksmen and observer teams (sniper with observer) and a response force with lethal capabilities.

                  6-4. Commanders must assess and secure the areas of operations (AOs). This may be accomplished with the use of helicopter overflights and by visually securing rooftops, high elevations, and advantage points. Designated marksmen teams may be used to secure the rooftops and provide lethal overwatch for the control formation. The control force commander must be aware that designated marksmen teams are positioned on rooftops.

                  HALKIN TEPKİSİNİ GÖSTERDİĞİ MEYDANLARA SAVAŞ ALANI MUMAMELESİ YAPACAKLAR
                  (ASKERİ İSTİHBARAT FİŞLEMİŞLER!!! de olabilir)

                  2-18. IPB ((intelligence preparation of the battlefield) is a continuous process for analyzing the threat and the environment of a specific geographic area. During the IPB process, the Intelligence Officer (US Army) (S2) or Assistant Chief of Staff, G2 (Intelligence) (G2) uses all available databases, intelligence sources and products, and related MI discipline to analyze the threat and the environment.

                  Peki bu dokumanların eğitim senaryoları nasıl oluyordur acaba derseniz sizin yukarıda verdiğiniz örnekler birebir olmasada çizilecek senaryoda alt metinler gayet pek çok kişiyi kızdıracak mşekilde olabilir (Bu arada dokumanda ekonomik sıkıntılar çekenler ve ırk temelli gruplar tehdit unsuru olarak gösteriliyor. İçime mi doğmuş ne?)

                  BEni daha fazla yormayın. Bu bağlamda bir tartışma bir adım ilerlemesi için 5-7 Mart’ın plan seminerinden öteye geçtiğini ve bir senaryo çerçevesinde oynanan bir oyun değil, 8 MArt gününden itibaren işleyen bir stratejinin ara kademesi olduğunu, 8 Mart tarihinde şu şu yapıldı diyerek göstermeniz lazım. Bilmiyorum anlatabiliyor muyum?

                  Sevgiler.

                  Cevapla

                • Kemal Says:

                  Sevgili Fmeraklı,
                  “…Acracia,

                  Isime gelen degil onemsedigim ayrintilari on plana cikariyorum. Ayrica benim onemsedigim ayrintilarin pek cogu iddianameyi desteklemek icin degil elestirmek icin daha uygun – ornegin ben iddianamede seminer ses kayitlarinin balyoz planinin ustu ortulu bir sekilde tartisilmasina delil olarak kullanilmis olmasini dogru bulmuyorum, zira ses kayitlarinin bizatihi kendisinde anayasal suc isnat etmeye yeterli ifadeler var, aa iddianamede bu yonde suc insatlarini gormuyoruz…”

                  DEmişsin. Sanırım neden bu yönde iddiananmede suç isnatı görmediğini yukarıdaki yazdıklarım göstermekte. Ortada bu bağlamda isnat edileek suç yok. Savcılar bile iddia edememişler. Anlaşılan bu seminerin bir oyun olduğunu onlar sezebilmişler.

                  Ayrıca bu blogun amacı olan cdoganGERÇEKLER bağlamında sık sık sergilenmekte olan “yaratılmış delillere” ve FATİH CAMİİ BOMBALANACAKMIŞ manşetlerine de neden birilerinin ihtiyaç olduğunu da anlamaktayız sanırım.

                  Sevgiler.

                  Cevapla

                  • fmerakli Says:

                    Kemal,

                    Evet seminere dis tehditin usulen dahil edildigi konusunda GERCEKTEN kuvvetli bir kanit sunmustum, ama dikkatsizliginizden olsa gerek benim bambaska bir konuyu yazarken verdigim bir alintiyi kullanmissiniz ve o alintinin bir kanit olamayacagini ifade etmissiniz.

                    Tabii ki de o yaptiginiz alinti bir kanit olamaz; seminere dis tehdidin usulen dahil edildiginin kaniti su olarak ben Dogan’in asagidaki ifadelerini vermis ve sonrasinda bu ifadelerin nasil anlasilmasi gerektigi uzerine kisa bir yorum yapmistim:

                    “Simdi arkadaslar aslinda biz bunu bu plani ortulu olarak sadece ic guvenlige yonelik olarak hazirladik. Yani bir de usulen alisilmamis bir sey yapmayalim. Bari sey olarak gecelim. Ikinci gun de belli olcude dis tehdide yonelik planlama yapalim dedik.” (kaset 4, s. 75)

                    Bu ifadeler acikca ortaya koyuyor ki seminere dis tehdide yer vermek sadece bir usul kaygisi, zira savciliktaki ifadesinde 1. Ordu Genel Sekreteri’nin ifade ettigi gibi ic tehdide yonelik plan semineri yapmak mumkun degil. “SIrf ic tehdite yonelik bir seminer yapildi” denilmesin diye dis tehdit dahil edilmis ki o da uzerinden “bari sey olarak gecelim” diye ifade ediliyor. Yani aslinda seminerdeki dis tehdide plan seminerini komuta edenlerin bile bir onem atfetmedigini anliyoruz. Bu bilgiyi, Binbasi Erdogan’in hazirladigi 22 Subat 2010 tarihli askeri bilirkisi raporu ile birlikte degerlendirince ortaya cikan manzara ilginc. Erdogan raporunda ““KKK’lığının [aksini] emretmesine rağmen, Birinci Ordu Komutanlığı’nın ve 52′nci Zırhlı Tümen Komutanlığı’nın 9 Ocak tarihinde yayınladıkları iki yazıdan OEYTS’yi kullanmaya devam ettiginin anlasildigini” ifade ediyor. Yine bilirkisi raporuna gore 17 Ocak tarihinde 1. Ordu’nun Kara Kuvvetleri Komutani Org. Yalman’a seminer planlamasi ile ilgili verdigi brifingte de olasiligi en yuksen senaryondan bahsedilmedigi ifade ediliyor.

                    Dogan’in yukarida aktardigim seminerdeki konusmalari, 1. Ordu Genel Sekreteri Erdogan’in savciliktaki ifadesi, Binbasi Erdogan’in askeri bilirkisi raporu birlikte ele alindiginda plan seminerinde askeri rutinin disina cikilmanin otesinde OEYTS’nin gorusulmemesi yonundeki emirlerin de dikkate alinmadigi seklinde bir manzara ortaya cikiyor.

                    Ayrica bana planda yer alanlarin hayata gecip gecemedigi konusunda bir kanitiniz var mi diye sormussunuz. Bu soru bile benim ne demek istedigimi anlamakta zorlandiginizi gosteriyor. Ben diyorum ki ordunun plan seminerinde subaylar bir araya gelip guncel olaylar (yani AKP’nin iktidar olmasi) ile paralellik gosteren bir senaryo baglaminda hukumete ultimatom vermeyi, yetmedi milli mutabakat hukumetini, dahasi maksadi 12 Eylul’un izinden giderek “Anayasal duzeni temin ve bozulan devlet otoritesini tesis etmek” olarak ifade edilen bir plani TARTISAMAZLAR. Seminerde tartisilanlarin hayata gecip gecmemis olmasi degil, onlarin tartisilmis olmasi benim burada mesele yaptigim olay, bilmem ki daha acik bir sekilde nasil anlatabilirim.

                    Cevapla

            • Kemal Says:

              …aramak bile istemiyorum zaman kaybı ama alın size interneten http://www.fas.org/irp/doddir/army/fm3-19-15.pdf

              US Military ‘Civil Disturbance Plans” diye taratın 10000lerce döküman var. Bu planları yapanlar darbecilikten yargılandılar mı? Bu planların oluşturulma sürecinde yapılan tartışmaların, tatbikatların, plan seminerlerin bant kayıtlarında neler göreceksiniz sanıyorsunuz?

              Komplo teorisi mi? Bilemiyorum. Boş bir zamanımda oturur detaylı inceler o zaman bir yargıya varabilirim. Ama cidd bir devletin böyle planlarının olması benim beklediğim bir şey. Bu arada çökmek yerine suppress kelimesi kullanılmış. So what?

              Cevapla

              • Kemal Says:

                Dokümana az buçuk baktım da, TARAF’ın ya da ZAMAN’ın eline geçse böyle bir doküman, ne manşetler patlatırlardı hayal etmek mümkün… 🙂

                Cevapla

        • Kemal Says:

          Bu arada Sedat Ergin’den alıntı yapacaksak olaylara dair aşağıdaki değerlendirmelerini de atlamayalım.

          “…

          Yasanın kendisine iç tehdide karşı görev verdiği bir ordunun hazırlıklı olabilmek için senaryo çalışması yapmasında yasal açıdan sorunlu bir durum yoktur. Sorun, yukarıda işaret ettiğimiz bir dizi noktada yapılan dikkatsizlikler ve ölçünün kaçırıldığı durumlarda yaşanmış olmasıdır.

          Onun dışında Birinci Ordu Karargâhı’nda talimatla Orgeneral Doğan’ın komutası altında toplanan 25 general ve 121 subay kendilerine verilen bir görevin
          gereğini yerine getirmiştir. Bir bölümü yalnızca dinleyicidir.

          Bugün hepsi Balyoz davasında sanık durumundadır.

          DOĞAN DARBEYE TEŞEBBÜS ETTİ Mİ?

          Bu seminerdeki ölçüyü aşan, problemli durumlar doğrudan hükümeti devirmeye dönük bir darbe teşebbüsü olarak adlandırılabilir mi? Bundan dolayı salondaki herkes suçlanabilir mi? Bütün bunlar Orgeneral Doğan’ın darbe yapmaya soyunduğu anlamına mı geliyor?

          Savcıların iddianamesindeki ana önermesi bu seminer çalışmasının aslında darbeye ilişkin Balyoz Planı’nın bir parçası olduğu, Balyoz ile seminerin iç içe geçtiğidir.

          Balyoz Planı gerçekten varsa seminer bambaşka bir görüntü kazanabilir. Ama bu belgenin doğru olduğunu ileri sürenler olduğu gibi “sahte” olduğu konusunda da kuvvetli görüşler var.

          …”

          Özetle eğer siz Balyoz planını ispatlarsanız o zaman semineri de sürecin parçası olarak değerlendirmek anlamlı olabilir. Yok Balyoz planı diye bir şey yoksa o zaman Sedat Ergin’in sözleriyle devam edeyim “Yasanın kendisine iç tehdide karşı görev verdiği bir ordunun hazırlıklı olabilmek için senaryo çalışması yapmasında yasal açıdan sorunlu bir durum yoktur.”

          Nitekim bu soruşturmaya neden bu kadar geç kalkıştıklarını da buradan anlıyoruz. “Balyoz diye bir şey yoksa, yaratırız, ispatlanmazsa bile dava yıllar sürer, tutukladıklarımızın atamasını yaptırtmayız, maksat hasıl olur” benim gözümde olasılığı en yüksek senaryo. Tutuksuz yargılasınlar bu görüşüm değişir. Ama tutuklamak için bu kadar mücadelenin bir anlamı yok mu sanıyorsunuz? Bir de cami bombalatıp, jet düşüren, yıllar sonrasında olacakları öngören planlar var ki tam hisseli harikalar kumpanyası…

          Cevapla

          • fmerakli Says:

            Kemal,

            Ergin’in her yazdigina da atlamamak lazim, mesela:

            “Onun dışında Birinci Ordu Karargâhı’nda talimatla Orgeneral Doğan’ın komutası altında toplanan 25 general ve 121 subay kendilerine verilen bir görevin gereğini yerine getirmiştir. Bir bölümü yalnızca dinleyicidir. Bugün hepsi Balyoz davasında sanık durumundadır.”

            Yukaridaki ifade sehven yazildi ise Ergin’e yakismayacak kadar buyuk bir dikkatsizlik, eger degilse cok acik bir dezenformasyon; zira son cumle yalan – plan seminerine katilip da sanik olmayan tam 114 subay var!

            Cevapla

  20. trssby Says:

    “Anayasal duzeni temin ve bozulan devlet otoritesini tesis etmek maksadi ile…””

    12 saatlik bir seminerde takıldığınız toplam süresi 3 dakikayı bile aşmayan söylemler.

    El insaf, siz 12 saat bu konuda konuşun, konuştuklarınızı kayda alın ve de burda yayınlayın. Bizde bu konuştuklarınızı ince ince dinleyip, eleştirilerimizi yazalım. Kaldıkı, seminere katıların hiç birisi olayın bu şekilde açığa çıkacağından bihaber. Sizin yaptığınız gibi, darbe konusunda, öyle söylemler bulup çıkartılır ki siz de saşarsınız. Maç sırasında yanlış çalınan düdük nedeni ile hakemi linç etmeğe çalışan futbol otoritelerine benziyorsunuz. Olay bir kaç saniyenin içinde gelişiyor, o sırada düdüğü çaldınız, çalmadınız geçmiş olsun, yapılacak hiç bir şey yok. Halbuki siz hakem olsanız o düdüğü çalamazsınız bile.

    Cevapla

    • demokrat Says:

      ”… Kaldıkı, seminere katıların hiç birisi olayın bu şekilde açığa çıkacağından bihaber…”
      Diğer konularda fikrimi daha önce beyan etmekle birlikte olayın bu boyutuna ve bu boyuttaki hukuksal duruma katılıyorum.

      Cevapla

      • trsaby Says:

        fmeraklı,

        Fikirleriniz, tarafsız, adaletli bir yargılama yapamayacağınız kanaati oluşturmaktadır.

        Ben matematik kökenliyim, bidiğim matematikte olmayana ergi yöntemi ile teoremler ispatlanır. Önermenin doğruluğu, çelişiğinin olamayacağının veya mantıksal olarak, tersinin mümkün olmadığını göstermek suretiyle kanıtlama yöntemidir. Sanırım bu yöntem de buraya rahatlıkla uygulanabilir.

        Çetin Paşa ve avanesi darbe hazırlığı yapmaktadırlar savınız aşağıda görüldüğü şekilde çürtülmektedir.
        Darbe yapmayı hedefleyen 250 kişi seminere katılanlardan hiç birisi, 12 saatlik bir seminerde, KAPALI KAPILAR ARDINDA bir defa olsun açık bir şekilde darbe sözcüğünü kulanmamıştır. Önermenizin mantıksal olarak mümkün olmadığı tersinin yüzde yüz doğru olduğu ile kanıtlanmaktadır. Ama bu ispatı da pek anlayacağınızı da zanetmiyorum.

        Cevapla

        • fmerakli Says:

          Trsaby, guldurdunuz beni.

          Eger sizin mantiginizla hareket edeceksek seminerde bir darbe planlandigi konusunda herhangi bir suphe yok, tartismayi bitirip evlerimize dagilabiliriz…

          O sofistike matematikci mantigi ile “12 saatlik seminerde kapali kapilar ardinda bir defa olsun acik bir sekilde darbe sozcugunu” kullanmadiklari icin seminerin darbe hazirligi oldugu seklindeki savi curuttugunuzu sanmissiniz.

          Siz darbeyi yapanlarin ya da destek verenlerin 12 Eylul’den bahsederken darbe kelimesini kullandiklarini duydunuz mu? Askeri jargonda 12 Eylul bir ihtilaldir, darbe kelimesini asla kullanmazlar. Eger sizin mantiginizla gidersek 12 eylul darbecileri de darbe sozcugunu kullanmadiklari icin 12 Eylul’e darbe demek mumkun degildir.

          Askerlerin ihtilal dedigi 12 Eylul darbesi Bayrak Harekat Plani ile hayata gecirilmistir. Yine sizin mantiginizla yola devam edersek, plan seminerinde tartismaya konu olan sey bir harekat plani oldugu, 12 Eylul’e cesitli defalar gondermede bulunuldugu, hatta tartisilan harekat planinin amacinin Bayrak Harekat Plani ile tipatip ayni, yani “Anayasal duzeni temin ve devlet otoritesini yeniden tesis etmek” oldugunu goz onune alirsak, tartisilanin bir darbe plani oldugu sizin deyiminizle “mantiksal olarak mumkun olmadigi tersinin yuzde yuz dogru oldugu ile kanitlanmaktadir”…

          Sizden o kadar alinti yapmisken, izin verirseniz bir cumlenizi daha odunc alacagim:

          “Ama bu ispatı da pek anlayacağınızı da zanetmiyorum”

          Cevapla

          • trsaby Says:

            “Siz darbeyi yapanlarin ya da destek verenlerin 12 Eylul’den bahsederken darbe kelimesini kullandiklarini duydunuz mu? ”

            Ben duymadım siz duydunuz mu? Eminim sizde duymadınız, ama işkenbeyi kubradan atıyorsunuz. Herhangi bir kayıtta var mı? Yok. Dolayısı ile mantık doğrudur. Sizin mantığınız hatalıdır.

            “Askeri jargonda 12 Eylul bir ihtilaldir, darbe kelimesini asla kullanmazlar. Eger sizin mantiginizla gidersek 12 eylul darbecileri de darbe sozcugunu kullanmadiklari icin 12 Eylul’e darbe demek mumkun degildir. ”

            Geçiniz beyim geçiniz. Kelime oyunlarının arkasına saklanmayınız. Seminerde darbe değil ihtilal sözcuğü açık bir şekilde geçiyor mu, darbe veya ihtilal ne farkeder? Siz bir turlü lemmayı anlamak istemiyorsunuz. Lemma burada, darbe yapmayı hedefleyen kişilerin, darbe veya ihtilal yapmak için bir araya geldikleri seminerde, seminerin içeriginin ortaya çıkmayacağından hareket ile, konuştuklarının içinde darbe veya ihtilal geçip geçilmediğinin irdelenmesidir. Darbe veya ihtilal yapmaya kararlı olan kişiler kapalı kapılar ardında niye bir sefercik olsun darbe veya ihtilal sözcüğünü kullanmadılar? Çok rahatlıkla kullanmaları gerekmiyor mu?

            Esas kimin kimi güldürdüğü belli. Dedim ya anlamakta zorluk çekiyorsunuz.

            Cevapla

            • fmerakli Says:

              Bana kelime oyunlarinin arkasina saklanmayin diyenin, seminerde “darbe” kelimesi kullanilmadigi icin darbe tartisilmis olamayacagini soyleyerek kelime oyununun sahikasini yapmis olmasi da komik yani…

              Seminerde ihtilal sozcigi de geciyor aurica. Dogan pasa kapanis konusmasinda katilimcilara, “simdi birliklerinize gider, adam ihtilalle kafayi bozmus dersiniz” gibi bir ifade yer aliyor ki, bu da seminerde tartisilan konularin bir kisminin ihtilal plani kapsaminda da degerlendirilebilecegi anlamina geliyor. ZIra asker kokenli demokrat rumuzlu yorumcu da benzer bir noktaya dikkat cekmis ve seminerde tartismaya konu olan bazi hususlarin bir darbe durumunda kullanilabilecek unsurlar teskil ettigini ifad etmisti. Sagolsun ondan duymak onemli, ama bunu gormek isteyen gorur zaten…

              Ayrica yine sizin mantiginizla gidersek darbe/ihtilal sozcuklerini kullanmasalar dahi 12 Eylul’un Bayrak Harekat Plani ile yururluge konulmus olmasi ve seminerde de icerisinde 12 Eylul’e atiflarla bir harekat planinin tartisilmasi mantiksal olarak fazla bir secenek birakmiyor.

              Bu sefer sizden cumle odunc almayacagim, zira anlamakta degil kendi mantiginizin kendi savinizi curuttugunu kabullenmekte zorluk cekiyorsunuz…

              Cevapla

              • trsaby Says:

                Kelime oyunu ben yapmıyorum, şahikasını siz yapıyorsunuz. Darbe veya ihtilal arasındaki farkı ben soruyorum?

                Benim sorduklarıma lütfen cevap verin. Yazdıklarınızdan, ve cevapladıklarınızdan Lemmayı okumuş ve anlamış olmadığınızı gösteriyorsunuz. Sorumu 3. defa tekrarlıyorum. KAPALI Kapılar ardında, seminerin bu şekilde ifşa olmayacağından emin, rahat bir ortamda siz bu seminere katılan keskin darbe yapmayı düşünen bir katılımcı olarak katılmış olsa idiniz, Üstü kapalı darbe anlamına gelen sözcükler yerine açık bir şekilde seminerde ihtilal veya darbe konuşmazmı idiniz? Evet veya Hayır. Benim iddiam evet konuşulur idi.

                “Seminerde ihtilal sozcigi de geciyor aurica”.

                Çarpıtmanın Allahını yapıyorsunuz. Adam kendisi ile dalga geçiyor, farkında değilsiniz.

                Sorun sizin peşinen yargılamış, suçluyu peşin peşin ilan etmiş olmanız. Tarafsız ve adalet ile yargılamıyorsunuz.

                Cevapla

                • fmerakli Says:

                  Trsaby,

                  Ben bu mantik bilmecesini tartismanin geyik boyutu baabinda surduruyordum, siz harbiden ciddisiniz galiba.

                  Bilmem vakit bulup ses kayitlarinin tamamini okuma firsati buldunuz mu, ben uc dort gun bir kac saatimi Dogan ve Rodrik’in linklerini verdigi belgelere harcadim ve siz de okursaniz goreceksiniz ki orada kabak gibi ortada duran bir gercek var ki katilimcilarin belki de buyuk bir bolumu icin tartisilanlar seminere konu olan olasiligi en yuksek senaryo baglami icinde kaliyor.

                  Yani eger seminerde olasi bir darbe plani ustu ortulu bir sekilde tartisilmissa tartisilan seyin jenerik bir senaryo degil gerektiginde hayata gecirilebilecek bir darbe plani oldugunu bilen subay sayisi seminer katilimcilari arasinda muhtemelen sinirli sayida idi, ki hem savciligin iddiasi hem de benim kisiel kanaatim bu yonde.

                  Ben semineri bu konteksden izole ederek sirf muhabbet olsun diye mantik orgunuz uzerine cevap yazmistim, ama semineri yukarida acikladigim duzlemde dusundugunuzde tartisilan seyin jenerik senaryo degil olasi bir darbe plani oldugunu bilen subay sayisi sinirli oldugu icin acik acik ismini koyarak bir darbe/ihtilal tartismasinin yapilmamis olmasi dogal. Tarismalari darbe eksenine oturtan olgu, en azindan benim acimdan, tartismaya konu olan harekat planinin maksadinin 12 Eylul’de hayata gecirilen planin maksadi ile ayni olmasi ve tartisma icinde zaman zaman 12 Eylul’e atifta bulunulmasidir. Zaten eger darbe tartismasi acik acik yapilmis olsa ve bunun ses kayitlari savciligin elinde olsa idi mahkeme saniklar icin beraat seceneginin olmadigi bir duzlemde surer ve sonuclanirdi…

                  Cevapla

                  • trssby Says:

                    SORU :
                    KAPALI Kapılar ardında, seminerin bu şekilde ifşa olmayacağından emin, rahat bir ortamda siz bu seminere katılan keskin darbe yapmayı düşünen bir katılımcı olarak katılmış olsa idiniz, Üstü kapalı darbe anlamına gelen sözcükler yerine açık bir şekilde seminerde ihtilal veya darbe konuşmazmı idiniz? Evet veya Hayır. Benim iddiam evet konuşulur idi.

                    CEVAP

                    Zaten eger darbe tartismasi acik acik yapilmis olsa ve bunun ses kayitlari savciligin elinde olsa idi mahkeme saniklar icin beraat seceneginin olmadigi bir duzlemde surer ve sonuclanirdi…

                    fmeraklı,

                    yukarda sormuş olduğum soru ve almış olduğum cevabı bir araya getirdim. Tekrar okumanızı sağlık veririm. Ben size Bagdatın nerde olduğunu soruyorum. Siz bana halep’i tarif ediyorsunuz. Benim sorduğum soruya cevap mı değilmi takdir hakkı sizin.

                    4. defa aynı soruyu tekrarlıyorum. Lütfen evet veya hayır diye cevap yazın, sorulmayanlara değil sorunlanlara cevap verin.

                    Cevapla

                    • fmerakli Says:

                      Trsaby,

                      Eger demokrat rumuzlu yorumcunun isaret ettigi olasilik ile paralel olarak blogtaki tartismalara Uganda’dan katilmiyor isen hem bana hem de demokrata yazdigin cevaplarin gereksiz bir debelenme oldugunu gormen lazim.

                      Yukarida sorunuzu ve benim verdigim cevap nitelemesi ile yorumumdan bir paragrafi alt alta yazmissiniz. Halbuki yazdigim cevap baska satirlarda acikca yer almakta idi, asagida gordugunuz gibi. Size son defa cevap yazacagim ve yine demokratin yorumundan odunc alarak kor mu oldugunuz yoksa Uganda’da mi yasadiginiz konusundaki karari blogu takip edenlere birakacagim:

                      SORU :
                      KAPALI Kapılar ardında, seminerin bu şekilde ifşa olmayacağından emin, rahat bir ortamda siz bu seminere katılan keskin darbe yapmayı düşünen bir katılımcı olarak katılmış olsa idiniz, Üstü kapalı darbe anlamına gelen sözcükler yerine açık bir şekilde seminerde ihtilal veya darbe konuşmazmı idiniz? Evet veya Hayır. Benim iddiam evet konuşulur idi.

                      CEVAP

                      Hayir (Buyuk harfle HAYIR), cunku:

                      eger seminerde olasi bir darbe plani ustu ortulu bir sekilde tartisilmissa tartisilan seyin jenerik bir senaryo degil gerektiginde hayata gecirilebilecek bir darbe plani oldugunu bilen subay sayisi seminer katilimcilari arasinda muhtemelen sinirli sayida idi, ki hem savciligin iddiasi hem de benim kisiel kanaatim bu yonde.

                      Ben semineri bu konteksden izole ederek sirf muhabbet olsun diye mantik orgunuz uzerine cevap yazmistim, ama semineri yukarida acikladigim duzlemde dusundugunuzde tartisilan seyin jenerik senaryo degil olasi bir darbe plani oldugunu bilen subay sayisi sinirli oldugu icin acik acik ismini koyarak bir darbe/ihtilal tartismasinin yapilmamis olmasi dogal.

                    • trsaby Says:

                      fmeraklı,

                      Sana ve savcılığa göre, gerektiginde hayata gecirilebilecek bir darbe plani oldugunu muhtemelen bilen sinirli sayıdaki subay sayisi 163 kişi. 163 kişi herhalde darbe teşebbüsü yaptıkları düşünüldüğü için tutuklandı. 250 kişilik bir seminer katılımında eğer 163 kişi darbe planı semineri yaptıklarını biliyor ise 250 kişinin tümüde biliyor anlamına gelir. Yarısından çok daha fazla. Yani bu savınız tümden hatalı. Yineleyim, 163 kişi eğer darbe yapmayı planlıyor ise bu seminerde darbe ile iglili öyle darbe planları imajını veren sözler yerine darbe planları konuşulur olurdu. Çünkü seminere katılanlar darbeci, çünkü ortam son derece darbe planı yapılacak şartları var, hiç bir şekilde ifşa olunmayacak seminerde eğer siz böylesine keskin darbeci iseniz mutlaka bir açık verirdiniz. Benim vurgulamak istediğim ve bir türlü anlamak istemediğiniz bu.

                      Varsayalım sizin söylediğiniz gibi sınırlı sayıda subay biliyor ise, 163 kişi niye tutuklu? Size göre adalet bu mudur?

                • demokrat Says:

                  Affınıza sığınarak bir tespitte bulunmak istiyorum,ben sayın fmeraklı’nın taraflı ve adaletsiz olduğuna inanmıyorum.Ancak ‘libertarian’ tarafından olsa gerek biraz asker alerjisi var gibi sanki.Düşünceleri mantık boyutunda -aslında yalnızca bir ordu k.lığı tek başına darbe yapamaz canım – ile – ama ortada ses kayıtları var ve herşeyi ayan beyan konuşuyorlar- ikilemi arasında sıkışmış durumda.Ben yine fikrimi söyleyerek O’nu biraz rahatlatayım,Sayın fmeraklı gerçekten bir ordu tek başına darbe yapamaz.Bunu söylerken seminer konusunda tek başına mı karar vermiş,daha sonra davranış yöntemi ne olmuş ,bu seminer ne doğurmuş bilmeden yorum yapıyorum tabii.

                  Kesin olan birşey var o da mevcut iktidara duyulan alerji…Şu an sizler TSK’ya nasıl alerjik bir bakış açısıyla yaklaşıyorsanız onların da olası şer’i tehlikeye karşı zamanında(halihazırda da)duyduğu tepkiyi görmeniz gerekir.Karşılıklı tepkime yani.Ortada kesin olan birşey var ve plan seminerinde ipin ucu kaçırılmış,aslında özensiz ve dikkatsiz davranılmış, tipik kurmay hatası yani.(Hadi söyleyeyim,kendisi de kurmay olan bir Amiralimiz şöyle derdi;bir işin arapsaçına dönmesini(çözümsüzlüğünü) istiyorsanız kurmaya verin.Espri tabii ama…)

                  Zaten özenle düşünülmüş olsa ‘olasılığı en yüksek tehlikeli senaryo’ değil de,ne bileyim, ‘tehlike olasılığı en yüksek senaryo’ ya da ‘en yüksek tehlikeli olası senaryo’ denebilirdi,bence arada dağlar kadar fark var.

                  Bu arada sanmıyorum ki böyle bir çalışmada asıl niyet darbe bile olsa açık açık kelimesel bazda ifade edilsin.Bu konuda trsaby’ye katılmıyorum maalesef.Yani o kadar da değil artık.

                  selamlar.

                  Cevapla

                  • fmerakli Says:

                    Demokrat,

                    Oncelikle benim hakkindaki dusunceleriniz icin tesekkur ederim, beni cok memnun ettiniz.

                    Benden sitayisle bahsettiginiz cumleden sonra benim hakkimda yaptiginiz siyasi egilimin nedeni ile asker alerjisinden muzdarip oldugum yonundeki tespitinizin de son derece hakli bir tespit oldugunu soylemem, ancak bunu biraz acmam lazim ki diger yorumcular “ben asker dusmani oldugunu soylememis miydim, bakin demokrattan gazi alinca itiraf etti” diyerek telasla klavyeye sarilmasinlar…

                    Benim asker alerjimin kaynaginda askerin siyasi alana koydugu tahakkum yer aliyor. Bu benim icin kabul edilemez ve asla mazur gorulemez bir durum. Turkiye’de ordu geleneksel olarak siyasi alana sadece mudahil bir aktor de degildir, bunun da otesindedir. Askere alerjim sadece halk iradesini igfal eden darbeyi sayisiz gencimizin canina mal olan, kanla sulanan bir kosullarin olusmasi bekleyisi sonrasinda gerceklestirmesine ve darbe sonrasinda insanlik onurunu ayaklar altina alan uygulamalara ilaveten, sozum ona demokrasiye gecilirken bile vesayetini surdurecegi, siyasi alani kontrol/tahkim etmeye devam edecegi kurumsal ve yasal duzenekleri tertip etmis olmasindan ve yakin gecmisi kadar bu duzenekleri neredeyse tam kapasite kullanmis olmasindan kaynaklaniyor.

                    Yani benim alerjim kategorik olarak askere degil, halk iradesinin gelismesine, hayata gecmesine engel teskil eden, siyasi alandan kendince gerekli gordugunde varligini, en iyi kosullarda golgesini eksik etmeyen ve bunu kerameti kendinden menkul bir hak gibi goren ve yasayan askere alerjim var.

                    Dikkatini, gucunu, enerjisini asli gorevi olan ulkeyi dis tehditlere karsi korumaya vermis; gelisen teknolojiyi sadece yakindan takip eden degil, bu teknolojiyi ureten ve teknolojik gelismeden dogacak dis tehditlere karsi hazirlikli ve caydirici bir guc olan, halkin iradesini yansitan meclise, halkin vekillerine ve demokratik secimle isbasina gelmis hukumetlere saygi duyan ve bu kurumlar ile iliskilerini cagdas demokratik ilkeler icerisinde surduren bir orduya benim, ya da kendini demokrat atfedenlerin niye alerjisi olsun. Aksine ben boyle bir orduya sahip olmayi cok isterim.

                    Bu beklenti ile sizin karsilikli tepkilesme seklindeki hakli tespitinizi baglarsam, ben diyorum ki ordunun boyle bir tepki vermeye hakki yoktur, olmamalidir. Bu AKP meselesi de degildir, bir zihniyet meselesidir; bir sistem sorunudur – benim alerjik oldugum mesele budur. Daha AKP ortada yokken ornegin, Ecevit’in yerine Husamettin Ozkan’i gecirmek icin karargahta mesai harcamistir kimi kurmaylarimiz – sorun sistemik bir sorundur yani… Ama Turkiye bu sorunu asacaktir. Gerek uluslararasi siyaset icinde kendini konumlandirmaya calistigi alan, gerekse ulke icindeki dinamikler ulkenin bu sorunu asmasini/cozmesini gerektirmekle kalmamakta, ayni zamanda bu amaca uygun bir ortam da olusturmaktadir.

                    Eger Turkiye’de muhalefet partileri askeri vesayet sisteminin bekciligini yapmasalar, hatta daha acik soyleyeyim sozde sosyal demokrat bir parti olan CHP derin devletin siyasi burosu olmaya soyunmasa da AKP’yi daha ozgurlukcu, demokrasiyi daha saglam temellere oturtmaya itekleyecek bir muhalefet yapsa, yapabilse biz bu sorunlari daha cabuk cozeriz. Yani Demokrat, tek sorunumuz asker ile AKP didismesi degil kanimca, bizim cok ciddi bir muhalefet sorunumuz da var.

                    Ama ben herseye ragmen umutluyum. Bugun ben ve akranlarim aradaki darbe, muhtira, e-muhtiralara ve diger bilumum mudahalelere ragmen ebeveynlerimize kiyasla daha genis hak ve ozgurluklere sahibiz, benzer bir surecin onumuzdeki on yillarda cocuklarimizla yasanacagini da biliyorum. 1960 model kasaya takilmis, 70’de rektife edilmis, 80’de modifiye edilmis, sonrasinda da zirt pirt ince ayar yapilmis bir motorla zamanin ruhunu yakalayamayiz. Arabayi degistirecegiz, baska care yok..

                    Cevapla

                    • demokrat Says:

                      Sevgili fmeraklı,

                      Biran sanki Hasan Cemal’in son kitabını okuyormuş gibi oldum (henüz bitirdim) , yazınızı okurken.Anlaşılan esprim biraz alınganlık yapmış,
                      ama önemli değil ben sizi anlıyorum.Uzun uzun eskisi gibi alıntılamaya gerek yok,zaten yazınızda hayır denebilecek bir taraf ta yok.Son
                      paragrafa kadar yazın verin,ben yazdım diye büyük bir içtenlikle imzamı atarım.

                      Geldik son paragrafa sayın fmeraklı, ‘çocuklarımız bizden daha özgür olacak’ evet işte zurnanın zırt dediği yer burası.Görünen o ki askeri vesayet
                      kapsamında evet ,çocuklarımız bizden daha özgür olacaklar, ama yaşamın diğer alanları için bunları söylemek zor.Siz dışarda yaşıyorsunuz ,
                      belki gazeteleri tam olarak bizim kadar takip edemiyorsunuz; bu ülkede gençler parkta bira içiyorlar diye sakat bırakılıyorlar,bildiri dağıttıkları için
                      sırtından vurularak öldürülüyorlar, kızıma sırf siyah giyiyor diye öğretmenleri ‘satanist’ yakıştırması yapıyor,çocuklar koluna küçücük bir dövme
                      yaptırdıkları için okuldan atılma kaygıları taşıyorlar,girdikleri hiçbir sınava güvenemez hale geldiler en kötüsü ne biliyor musunuz,bizim mahalle
                      bakkalı artık bira satmıyor….Sordum korkuyormuş….

                      Bence daha özgür bir ortamda yaşayacaklar temennisi ‘olasılığı en yüksek temenni değil’
                      üzgünüm.

                      selamlar.

                    • fmerakli Says:

                      Ne guzel yazmissiniz yahu, bunu nasil kacirmisim gozden. Son paragrafa kadar mutabikiz, ust bolumu es geciyorum ve sizin son paragrafiniza geliyorum.

                      Yasamin askeri vesayetin direkt kontrolunde olmayan sinirli sayidaki [asker alerjisi! 🙂 ] diger alanlari icin gozlemleriniz son derece onemli tabii. Toplumun muhafazakarlasmasi ile ilintili bir dizi sikintiyi paylasmissiniz. Turkiye yaklasik 90’larin basindan itibaren hizlanan ve gittikce derinlesen bir siyasal/toplumsal donusum surecini yasiyor. Sosyoloji benim alanim degil, haddimi asmak istemem, ama nacizane fikrim bu tur donusum surecleri yasayan toplumlarda bir takim kirilmalar olmasi dogal. Eger bu surecte toplumsal degisimi kacinilmaz olarak yasayan, hisseden ve belki daha onemlisi degisimin kaynaklarini ve sonuclarini farkli, muhtemelen zit, yorumlayan/anlamlandiran sosyal segmentler arasindaki iliskide hakim dil, eskinin aliskanligi ile hala guc ve tahakkum (guc odagi ve o gucun toplumsal tabani degismis olmasina ragmen) uzerine kurulursa dikkat cektiginiz sikintilarin yasanmasi ihtimali daha da artacaktir. Olmasi gereken, hakim dili hosgoru ve diyalog uzerine kurmaktir. Yine cagin ruhuna uygun olarak tabanda boyle bir surec yasandigina inaniyorum, ama siyasetin diline bu yaklasimin yerlestigini, yerlesmeye basladigini soylemek fazla iyimserlik olur ki benim AKP’yi en sert elestirdigim noktalardan biri iste tam da budur.

                      Ornegin Strasbourg’da yaptigi konusmada bir soru uzerine “azinliklarin ibadet haklarinin guvencesi benim” demis Erdogan. Tipik bir tahakkum/kontrol dili. Ama Erdogan’a kendisinin padisah ya da otoriter bir rejimin lideri degil, secimle gelmis bir basbakan, hatta,belki de daha onemlisi, olumlu bir fani oldugunu hatirlatmak da bize dusuyor. Demokratik bir sistemde haklarin kullanima verilen kisisel bir guvence, tum iyiniyetine ragmen, cok da bir sey ifade etmez, yapilmasi gereken o haklarin kullanimina iliskin ozgurluk alanini kurumsal ve hukuksal acidan korumaya almaktir; “siz bana guvenin, benim adim Erdogan” demekle olacak is degil yani.

                      Ancak, son soz olarak ifade edeyim ki, endise ve gozlemlerinizi not etmekle birlikte ben yine de cocuklarimiz icin iyimserim, zira tabanda filizlenmeye baslanan hosgoru ve diyalog ikliminin toplumun ve siyasetin diline belki bugunden yarina degil, ama zamanla egemen olacagini dusunuyorum. Sitki Sureyya Onder milletvekili adayi olmasi nedeni ile veda ettigi Radikal’de son yazisinda bugune degin hic duymadigim ve cok hosuma giden bir benzetme kullanmis – onun kullandigi konteksi tam yansitmasa da benim meramimi anlatmama yardimci olur diye dusunuyorum: “kuyu derin degil, ama ip kisa”… Sikayet etme luksumuz yok, ipi uzatacagiz, biz uzatacagiz…

                      Isteb

                  • trssby Says:

                    Demokrat,

                    “Bu arada sanmıyorum ki böyle bir çalışmada asıl niyet darbe bile olsa açık açık kelimesel bazda ifade edilsin.Bu konuda trsaby’ye katılmıyorum maalesef.Yani o kadar da değil artık.”

                    1) Seminer kapalı kapılar ardında, seminer içeriğinin hiç bir şekilde dışarıya sızmayacak düşüncesinde olan kişiler tarafından yapılmaktadır. İstediklerini konuşmakta özğürler. Herhalde buna katılırsınız.

                    2) Seminer katılımcıları darbe yapmak için bir araya gelmişler. Mevcut iktidarı ele geçirmeyi düşünüyorlar. Evet mi hayırmı? Bana göre hayır ama size ve fmeraklıya göre buna katılıyorsunuz.

                    3) Seminerde üstü kapalı darbe anlamına gelecek ifadeler yerine, direkt darbenin nasıl ve ne şekilde yapılacağının konuşulması gerekir diye düşünmekteyim. Askerler neden korkacaklar ki. Amaçları darbe yapmak olan kişiler darbeyi konuşmayacaklarda neyi konuşacaklardır. havanda su döğmeyi mi? Herhalde buna da katılırsınız.

                    4) Çok kolaylık ile darbe çığırtkanlığı yapılabilecek bir ortamda, 12 saatlik bir seminer içinde toplam 3 dakikayı geçmeyen darbeye çekilebilecek sözcükler ile askerlerin darbe yapmak niyetinde oldukarı sonucuna varmak ne kadar adildir?

                    Cevapla

                    • demokrat Says:

                      ”….Ben yine fikrimi söyleyerek O’nu biraz rahatlatayım,Sayın fmeraklı gerçekten bir ordu tek başına darbe yapamaz…

                      Siz ben bunu neden yazdım sanıyorsunuz?Yazımı süslemek için mi?Yok eğer diğer yazdıklarım ve sayın fmeraklı’ya bazı konularda hak verdiğim için(hak vermemek için ya kör olmak lazım ya da son 50 yılı Uganda’da filan yaşamak)toptan infaz ediyorsanız diyecek birşey yok.

                      1. Siz şu anda(son 10 yıldır) TSK’da çalışan bir Albay’ın bile işyerine cep telefonu getiremediğini,bırakın cep telefonunu şahsi bellek,cd vs getiremediğini biliyor musunuz?Hal böyleyken ortalık yerde darbe konuşacaklar öyle mi?

                      2.Ben hiçbir yerde böyle birşey demedim.

                      3.Bire bakınız.

                      4.Ben yeteri kadar adil olduğumu düşünüyorum,hem herkese karşı.

                    • trssby Says:

                      “Hal böyleyken ortalık yerde darbe konuşacaklar öyle mi? ”

                      Siz bana yardımcı olmuyormusunuz? Cep telefonu ve diger aygıtların girmemesi, kapalı kapılar ardında daha rahat konuşmak, bilgilerin hiç bir şekilde dışarı sızmaması için alınmış önlemler olduğunu göstermektedir.

                      “Ben hiçbir yerde böyle birşey demedim.”

                      Açık açık askerler darbe yapmak istemiyorlar anlamı çıkarmaktayım. Farklı düşünüyorsanız açık bir şekilde açıklayın.

                      “Bire bakınız.”

                      Bire baktığımda çok rahat konuşulabileceğini görüyorum. Benim iddam da seminere katılanların hiç birisi darbeye davetiye çıkartmak için 2 3 dakikaya sığacak darbe söylemlerinde bulunmazlar, darbe yapmak isteyenler mutlaka darbe planlarını konuşurlar.

                      “Ben yeteri kadar adil olduğumu düşünüyorum,hem herkese karşı.”

                      Adil olmak 163 kişinin tutuklanarak özğürlükleri elinden alınmak anlamına gelmektemidir? Bana adil olmaktan bahsediyorsunuz. Geçiniz beyim geçiniz.

                    • demokrat Says:

                      Sayın trssby,

                      Aşağıda yer kalmamış,buraya yazmak zorunda kaldım,
                      Bakın bunlar benim daha önce yazdıklarım.Bu blog yapısı itibariyle biraz karışık hal aldı sanırım hepimiz takipte zorlanıyoruz.

                      Sizde ve blogda daha birçok kişide sapla samanı karıştırma hastalığı var,insanların yazdıklarından bölümler alıp, daha sonra bu bölümleri kendi fikirlerinizle harmanlayıp ,sanki karşı taraf öyle düşünüyormuş gibi-kendinizi de inandırıp- yargılama yapıyor,karar veriyorsunuz.

                      ”Adil olmak 163 kişinin tutuklanarak özğürlükleri elinden alınmak anlamına gelmektemidir? Bana adil olmaktan bahsediyorsunuz. Geçiniz beyim geçiniz.”

                      Bana bunu yazdığım, en azından hissettirdiğim bir tane cümle gösterin,sizden özür dileyeceğim, ben size aksini savunduğumu gösteren(hem de açık açık) 10 tane gösteririm.Bunu bana atfetmeniz için ne kusur işledim bilmiyorum?

                      ”Bütünü gördüğümde genel kanım şudur ki;seminer aslında açık bir darbe planı değildir,tüm ülkeyi kapsayacak bir darbe planı olarak hazırlanmamıştır.Hazırlanma nedeni malumdur bunu sizde az çok tahmin edersiniz(aslında yapılan konuşmalarda da yer yer itiraf edilmiştir);dönemin Genel Kurmay Başkanına durumun(iç tehdit) ciddiyetini birkez daha anlatmak,ülkenin (kendilerine göre) içinde bulunduğu durumu personel olarak olumlu görmediklerine ikna etmek ve bu konuda kararlı olunduğuna vurgu yapmak,biraz daha ileri gidersek, daha vahim durumlara da hazırlıklı olduklarını göstererek aba altından sopa göstermek.Sonuçta da mevcut Genel Kurmay Başkanı’nın vasıtasıyla iktidara gerekli mesajı ulaştırmak.Bütün bu çabaların altında yatan gerçek bu işte.”Biz hazırız” mesajı,Ve bu olgu bence ‘darbe planlamak’ olgunluğuna erişmemiştir.Eldeki verilerle bu iddiada bulunmak zorlamadır.Askeri ceza kanunu çerçevesinde sayısız suçlama ve itham yapılabilir ama başlıbaşına darbe planı demek haksızlıktır kanaatini taşımaktayım.Zaten öyle olmasa koskoca Deniz Kuvvetleri (bağlısı) birlik temsilcisi bizim böyle bir hazırlığımız yok der mi?Nasıl bir darbe bir Kuvvetin bilgisi olmadan planlanır, mümkün mü?”
                      Hayır başka sayfada yazsam neyse?

                      ”Bence darbe yapmak gerçekten zor ; bir süreç gerektiren iş,uzun ve her detayı planlanmış olması gerekir(Daha önce nasıl yapılacağı hususunda detaylı düşünmediğim için fazla da yorum yapamıyorum).Nitekim bizim tarihimiz de,dünya tarihi de başarısız darbe girişimleri ile doludur.Yani diyeceğim odur ki bunu bir Ordu K.lığı asla kendi kendine başaramaz.Daha önce de bahsettim Denizci temsilci ‘neler oluyor burada’ konumunda,ve bunuda açık olarak beyan etmekten çekinmiyor.”

                      Daha nasıl anlatmam gerekiyor?

                      Anlayacağınız üzere, bundan sonra sizin objektifliğiniz konusunda şüphelerimle birlikte yaklaşacağım yazılarınıza.Birde şu açık açık konuşma konusundaki ısrarınız beni çileden çıkarıyor,aslında çok ta önemli bir konu değil,yani tüm savunmayı bunu üzerine oturtma çabası hiçbir işe yaramaz.Yan delil bile olmaz. Benim savunduklarım yukarda yazıyor,anlayana anlattım dilim döndüğünce…

                      Saygılar…

                    • trsaby Says:

                      Demokrat,

                      Ben sapla samanı karıştrmamaya özen gösteririm.

                      Soru :
                      4) Çok kolaylık ile darbe çığırtkanlığı yapılabilecek bir ortamda, 12 saatlik bir seminer içinde toplam 3 dakikayı geçmeyen darbeye çekilebilecek sözcükler ile askerlerin darbe yapmak niyetinde oldukarı sonucuna varmak ne kadar adildir?

                      Cevap :

                      “Ben yeteri kadar adil olduğumu düşünüyorum,hem herkese karşı.”

                      Siz olsanız bu cevaptan ne anlarsınız? Benim bu cevaptan anladığım askerlerin suçlanmasıdır. Eğer yanılıyor isem veya sapla samanı karıştırmış isem özür dilerim. Ama ben doğru anladığımdan eminim. Sorunun, bu sonuca varmak adil değildir diye cevaplamanızı beklerdim.

                      ”Bütünü gördüğümde genel kanım ….uvvetin bilgisi olmadan planlanır, mümkün mü?”

                      Bu paragrafınıza katılmamak mümkünmü. Günlerdir tastamamam bunları dile getirmeye çalışıyorum.

                      “Daha nasıl anlatmam gerekiyor?”

                      Herhalde karıştırıyorsunuz. Sanki ben sizin söylediklerinizin tersini söylüyorum. Ben dışardan bir kişi olarak, olmayana ergi yöntemi ile matematiksel bir model kurarak askerlerin niye darbe planlamadıklarını ispat etmeğe uğraşıyorum.

                      “Birde şu açık açık konuşma konusundaki ısrarınız beni çileden çıkarıyor,
                      Niye söylemek istediklerinizi alegoriler ile anlatmak yanlış anlaşılmalara neden olmaz mı?

                      “aslında çok ta önemli bir konu değil,yani tüm savunmayı bunu üzerine oturtma çabası hiçbir işe yaramaz.”

                      Tam tersine doğru bir tanedir. Açık seçik bellidir.

                      “Benim savunduklarım yukarda yazıyor,anlayana anlattım dilim döndüğünce…”

                      Farklı düşünmüyoruz. Özetler isek askerler suçsuzdur diyeblirmiyiz ?

                      Justice, justice you shall pursue only justice. A. Einstein.

                    • demokrat Says:

                      Trssby,

                      Yine yer kalmadı yukarı doğru gidiyoruz bakalım.

                      “Benim savunduklarım yukarda yazıyor,anlayana anlattım dilim döndüğünce…”

                      Yukarda demekle,tüm yazdıklarımı kastettim,sadece bu yanıt sıralamasındakileri değil.

                      “Ben yeteri kadar adil olduğumu düşünüyorum,hem herkese karşı.”

                      Bu yanıtım da genel bir kanıydı,kendimi anlatan.

                      ”Farklı düşünmüyoruz. Özetler isek askerler suçsuzdur diyeblirmiyiz ?”

                      Darbe planlamasında suçsuzdur diyebiliriz,çünkü kısıtlı bilgimle anlatmaya çalıştığım üzre böyle darbe planı olmaz bana göre. Ama Ask.Ceza Kanunu,İç Hizmet Kanunu,hatta tüm yasal mevzuat çerçevesinde özellikle ses kayıtlarından çıkarılabilecek bayağı bir miktarda suç mevcut,en basitinden siyasete bulaşmak,meşhur, halkı kin ve nefrete sevkedecek davranışlarda bulunmak,görev tanımının dışına çıkmak,şahıslara hakaret,emre itaatsizlik (bütün bunların literatürdeki tanımları farklı olabilir), vs vs.

                      Ses kayıtlarını dinleyipte buradan farklı sonuçlar çıkaran TSK dışı insanları da anlıyorum bu arada.Çünkü alışımışın dışındalıklar var ayrıca ülkede geçmişte yaşanan bir sürü darbe ve teşebbüsler var.

                      Bir de şu bir gerçek ki bu işe teşebbüs edilecek olsa sadece bu seminerle kalmazdı,devam edileceğini gösteren emareler olurdu,ben böyle bir emareye rastlamadım…

                      Saygılar.

  21. Halil Ata AŞÇI Says:

    fmeraklı, öküzün altında buzağı arıyor. IQ’su çok yüksek. Vardır bir bildiği…

    Cevapla

    • Halil Ata AŞÇI Says:

      Çakma özgürlükçü kuyuya taşı atıyor. Herkes çıkarmaya çalışıyor. Tam çıktı, derken yeni bir taş kuyuda. Bakalım, nereye kadar gidecek…

      Cevapla

      • fmerakli Says:

        H.Ata katsayisi hayli yuksek bir blog yorumcusu tarafindan fetoculuktan cakma ozgurlukculuge terfi ettirilmis olmaktan duydugum hazzi kelimelerle tarif etmek isterdim, ama mumkun degil…

        Cevapla

    • fmerakli Says:

      Bu arada bu mesajinizi daha once gormemisim, kuyuya tas atmak ile ilgili yorumunuza cevap yazarken farkettim… Doktoranin son zamanlarinda asiri stresle basetmek icin universitenin psikolojik danismanlik hizmetlerinden yararlandim, ilk muayenelerden birinde hala neden oldugunu da cok anlamadigim bir nedenle IQ testi yapmislardi, 30’lu yaslarimda ogrenmis oldugum ve benim icin hala da hic bir sey ifade etmeyen IQ puanim (ya da katsayi mi demek lazim, onu bile bilmiyorum!) 144 imis. Testi yapan kadin eger testi Turkce yapmis olsa idim muhtemelen 150’nin uzerinde bir skor alacagimi soyledi ama kim ugrasacak, merak da etmiyorum acikcasi…

      Bu arada bildigim bir sey de yok tabii ki, onu da soyleyeyim… Ortalikta dolasan bilgi ve belgelere bakip uzerine kelam ediyoruz, budur yani…

      Cevapla

      • Halil Ata AŞÇI Says:

        Geldik temel eğitime. Kim büyüktür, kim küçüktür. Gidişat iyi. Fmeraklı, fetoculuktan çakma özgürlukcüluğe terfi ettirilldiğine çok sevinmiş.
        Fetocu çakma özgürlükcüyü besleme yapmış , tetikçi yapmış, özgürlük düşüncesini çakmaya çevirmiş.
        Fmeraklı terfi ettim diye seviniyor.
        Öğrenecek. Kim büyüktür, kim küçüktür. Temel eğitimin gidişatı iyi…

        Cevapla

        • Halil Ata AŞÇI Says:

          IQ 144 puan, yok 150 puan üstü… Psikolojik desteğe devam etmende fayda var…

          Cevapla

          • fmerakli Says:

            Devam ediyorum, siz merak etmeyin. Ayrica size de tavsiye ederim, yorumlarinizda goce carpan takintili olma haliniz ile basetmenizde faydasi olacaktir…

            Cevapla

            • Halil Ata AŞÇI Says:

              Temel eğitim 2 : Somut verilerle işi olmayan Etyen Mahçupyan gibi çakma liberalleri izlersen , yorumlarını aktarırsan düzmece meraklısı olmaktan kurtulamazsın.
              Odatv de çıkan , %99 ihtimalle düzmece olan “Ulusal Medya 2010” dokümanından yola çıkarak yazı yazan Etyen Mahçupyan senide kötü yola düşürür.
              (Geriye kalan %1 ihtimal , dökümanı yerleştirme ve silme bilgileri çete tarafından sızdırılmadığından gittikçe %0 a doğru yaklaşıyor.)

              (IQ puanı, akademisyen, çok işim var vs. gibi kendini önemsetme ihtiyacı duyma gereksinmelerini gidermek için psikolojik desteği almaya devam etmeyi aksatma !)

              Cevapla

              • Halil Ata AŞÇI Says:

                Demokrat,
                Dostum,Amcam,Dayım derslere katılabilirsin…
                Saygılar

                Cevapla

              • fmerakli Says:

                Balyoz, Ergenekon deyince sizin icin hersey duzmece zaten. Danistay, Malatya cinayetleri, Balyoz saniklarinin aksine TSK icinden bir gram destek goremeyen Veli Kucuk’un marifetleri de zaten %99 ijtimalle duzmecedir.

                Allah akil fikir versin….

                Cevapla

                • demokrat Says:

                  fmeraklı hocam,

                  Balyoz dediğiniz salt seminer ve ses kayıtları ise bence yazdığınız diğer olaylarla karşılaştırmamak lazım,bunu belgeleyen hiçbir emare yok.Diğer ekleride bilmiyoruz henüz.Toptancılığa kaçmışsınız gene 🙂

                  Bu arada 13 Nisan 2011 @ 20:51 yorumuma da yanıt alamadım,arada kaynamasın…

                  Selamlar.

                  Cevapla

                  • fmerakli Says:

                    Demokrat,

                    Ben soylediginizin farkindayim ama, ama benim dikkat cektigim sey ve sizin hakli olarat toptancilik dediginiz sey Balyoz saniklarinin arkasinda durmak adina bu blogta siklikla yapilan bir H.Ata…

                    Bilmem o tarihlerde bogu takip ediyor muydunuz ama sayin Dogan ve Rodrik bile zamaninda AKP ile TSK’nin anlasip Balyoz ve Ergenekon davalarinin kapatilmasindan bahsetmis, bahsedebilmisti…

                    Diger yorum hakikaten gozden kacmis, hemen simdi bakiyorum.

                    Cevapla

                    • demokrat Says:

                      selam tekrar,

                      Yukarda yer kalmamış,
                      temenni ve iyimserliğiniz için şahsi olarak ‘inşallah’ diyorum ama ben umutlu muyum, koskoca bir hayır.Affınıza sığınarak halkla sizden daha çok içiçeyim diyebilirim.Mevcut eğitim seviyesi,zihniyet,dar çerçeveli görüş açıları bütün bu görüşümü perçinliyor.Toplumun aynası olarak görürseniz,(aslında çok daha fazlası,çünkü burada okuryazar! oranı topluma göre daha fazla) blogda bile insanların tahammülsüzlüğü ve peşinen yargılayıp yaptıkları infazlar size halkım adına ipuçları verebilir.

                      ”…Orhan Pamuk’la ilgili bir hukuk skandalı niteliğindeki Yargıtay Genel Kurulu kararından Ermenilere ilişkin ders kitaplarına, gayrimüslimlere dair bazı uygulamalara, ifade özgürlüğü meselelerinden hapisteki gazetecilere kadar uzatılabilir bu liste…
                      Evet, Sayın Başbakan;
                      Dediğiniz gibi farklılıklara tahammül demokrasinin özüdür. Dileriz, Strasbourg’da söylediğinizi Ankara’da unutmazsınız.”

                      demiş Hasan Cemal,ama bana göre siz yukarda söylediklerinizle ondan bir adım öne geçmişsiniz.
                      ”Ornegin Strasbourg’da yaptigi konusmada bir soru uzerine “azinliklarin ibadet haklarinin guvencesi benim” demis Erdogan. Tipik bir tahakkum/kontrol dili. Ama Erdogan’a kendisinin padisah ya da otoriter bir rejimin lideri degil, secimle gelmis bir basbakan, hatta,belki de daha onemlisi, olumlu bir fani oldugunu hatirlatmak da bize dusuyor. Demokratik bir sistemde haklarin kullanima verilen kisisel bir guvence, tum iyiniyetine ragmen, cok da bir sey ifade etmez, yapilmasi gereken o haklarin kullanimina iliskin ozgurluk alanini kurumsal ve hukuksal acidan korumaya almaktir; “siz bana guvenin, benim adim Erdogan” demekle olacak is degil yani.”

                      ODTÜ ‘lü öğrenciler için 10 yıl hapis istemi yazıyor bugünkü gazetelerde,protesto gösterisi yaptıkları için.
                      TBMM’deki öğrencilere yapılanların mürekkebi bile kurumadı.Hükümet kanadının sinirleri tavan yaptığında neler söylediklerine şahidiz hep beraber.”Ayinesi iştir kişinin…’diyorum.

                      Neyse uzatmayalım,zaman gösterecek diyelim kimin beklentilerinin daha fazla olgunlaşacağını.Size göre bir espriyle bitireyim,ben southpark’ı sık seyrederdim eskiden.

                      GLENN: You know what’s amazing to me is I’m a libertarian.

                      STU: And they are, too.

                      GLENN: And they are, too.

                      STU: Yeah.

                      GLENN: And when you’re a libertarian, there ain’t anybody coming to your defense.

                      STU: No.

                      GLENN: There’s no one coming to your defense.

                      STU: Not even libertarians. Because they are frustrated at everything, even themselves.

                      Sağlıcakla…

                    • fmerakli Says:

                      Tesekkurler cevabiniz icin; yasayan/gozlemleyen/icerde olan bir demokrat endisesini, uzaktan izleyen bir libertarian da iyimserligini kayitlara gecirmis oldu boylece.

                      Southpark da cuk oturmus, ama ben en azindan o kadar frustrate olmus durumda degilim herhalde, ya da belki olmusumdur ama farkinda degilimdir. South Park’i ben de seyrederdim hep, hatta bir gun rahmetli babaannem babama “bu cocuk hala cizgi film izliyor, cok uzuluyorum” demis. Babaannemin evli, 30’larina gelmis torunu icin endiseye sevk eden cizgi film de South Park’ti, ki bilirsiniz South Park’in yaraticilari Matt Stone ve Trey Parker da siki birer libertarian’dir, ki Parker ayni zamanda Libertarian Party’nin kayitli bir uyesidir. South PArk da ozu itibari ile Amerikan’nin siyasi ve toplumsal dinamiklerine/sureclerine iliskin bence hayli derinlikli bir libertarian elestiridir.

                      Bu arada, aksam karargahtan donup, uniformasini cikartip ozenlice askiya astiktan sonra (hatta eve donus saatine bagli olarak daha uniformasini bile cikartmaya firsat bulamadan) televizyonun karsina gecip SOuth PArk izleyen bir ordu mensubunun var oldugunu gormek/ogrenmek yukarida ifadelerime yansiyan iyimserligi artiran bir etki de yapacaktir; onu da soyleyeyim… :8

                • trekking Says:

                  Sayın fmeraklı, ben polemiğe girmeye meraklı biri değilim. O niyetle de yazmıyorum zaten. Ancak sizi, bu blogda, kılı kırk yaran adeta kuyumcu terazisi ile tartan biri olarak tanıdık.

                  Fakat sanıyorum bu teraziniz sizin bulunduğunuz açıya veya pozisyona ayarlı. Yani demek istiyorum ki, “TSK içinden bir gram destek görmeyen Veli Küçük’ün marifetleri”

                  Bunu nereden çıkardınız anlayamadım. Veli Küçük bir çok ilde İl jandarma Alay Komutanı olarak görev yapmış. Sonra da Generalliğe terfi etmiş. Susurluk la ilişkilendirliyor. Aykut Cengiz Engin, Çatlı’nın telefon kayıtlarında Küçük’ün ismine rastlaması nedeniyle hakkında suç duyurusunda bulunuyor. Genelkurmay, Jandarma Genel komutanlığında 3 generalden heyet oluşturup soruşturma açıyor. Verilen raporda herhangi bir suç unsuruna rastlanmıyor.

                  Haham Tuncay Güney, Veli Küçük’ün Ergenekon da Genel saekreter olduğunu 8 numara olduğunu söylüyor. Sonra kaç numaraya geldi bilemem diye ifade veriyor.

                  Şimdi bu adamın marifetleri diyorsanız, üstündekilerin haberi olmaması gibi bir durum kabul edilemez. O yüzden TSK içinden destek göremeyen ifadesi bence yanlış olur. Emir-komuta zinciriyle çalışan bir kurum için yanlış olur. Zaten kendisi de müteakip defalar “devletim emretti bende yaptım” demiştir.

                  Ergenokon davası tutanaklarında bir bölüm var Veli Küçük mahkeme heyetine diyor ki.
                  ” Sayın başkanım ben 28 aydır tutukluyum tutukluluğumdan şikayetçi değilim bir savaş veriyorum bu normaldir olacak bu. Ancak her seferinde soruyorum diyorum ki, şu kuvvetli suç şüphem nedir. Bana deyin ki, Veli Küçük sen hala açıklık kazanmadı senin telefon konuşmalarında şöyle bi şüpheli bir yer var. Bana deyin ki, Veli Küçük sen 10.000 tane kalpak getirtecekmişsin Azerbaycan’dan meclisi işgal edecekmişsin çok şüphelisin deyin. Veya bana deyin ki, sen örgütün başındasın peki kime bağlayım bana kim bağlı onu söyleyin. Deyin ki sen Danıştay’a saldırmışın peki burada bunca ifadeler alındı Danıştay sanıkları kendileri açık açık söylüyor, mertçe söylüyorlar. Gittim şu nedenle vurdum diyor. Benimle bir ilişiği varsa deyin ki, bak sen şu sanıklarla şurada bir konuşma yapmışsın veyahut da görüşmüşsün veyahut da telefon etmişsin. Sayın başkan ben daha önce söyledim. Alparslan Arslan buranın sanığıydı Alparslan Arslan diyor ki, ben yaptım diyor, ama Alparslan Arslan kamu görevi gören bir avukat. Bana Alparslan Arslan telefon etseydi, deseydi ki, ya Veli paşam benim bir avukat Alparslan Arslan’ım benim şöyle bir sıkıntım var, veyahut da sizinle bir konuyu görüşeceğim deseydi, kapımı sonuna kadar açardım. Gelirdi, çayımı da içerdi, telefonla da görüşürdüm, kartımı da verirdim sohbette ederdim ya bunda ne olabilirdi. O vakit ben Danıştay’a saldırmış olacaktım öyle mi? Tanımadığım halde. Bakın sayın başkanım iki gün evvel neidüğü belli olan bir gazete şöyle yazdı, Samsun ile Trabzon hattındaki Ergenekon örgütünü Veli Küçük kurdu dedi. Ben 28 aydır içerdeyim. Size geçenlerde de söylemiştim. 1991 de Turgut Özal öldü, en yakını röportajda, röportajın dergisi elimde tekzip de etmedi, etsin dediğim halde madem öyle. Babam dedi ecelen ölmedi, etkin güçler öldürdü dedi. Veli Küçük var dedi. Ben Ağrı da alay komutanıyım, dağlardayım, PKK ile mücadele ediyorum, gece uçmuş gitmişim Çankaya’ya girmişim, Turgut Özal’ı öldürmüşüm dönmüşüm. Bu şaklabanlıklara artık bir son verelim. Bana bir suç söyleyin sayın başkanım, bakın çok açık ve net söylüyorum ben bir çiftçi ailenin çocuğuyum. Ayağımın ayakkabımın altı delik şekilde 14 yaşında bu askeriyenin karavanasıyla yemeye başladım. 14 yaşında askeriyeye girdim. Ayakkabımın altı da delikti. Ve bu vatana hizmet vereceğim diye çalıştım. Bana askeri mekteplerde bir şey öğretildi bana dediler ki, savaşta cepheden geri gidilmez. Cephede ya şehit olursun veyahut da harp malulü olursun. Benim burada cezaevinin revirindeki dosyamı bir görseniz revir dosyam iki yüz sayfayı buldu. Her iki ayda bir beni çağırıyorlar zorla gidiyorum. Bakırköy’deki hastanelerde seri kontrollerim yapılıyor. Şimdi hastalıklarımı saymak istemiyorum ben onlara sığınmam. En son gidişimde ameliyat edeceğiz diye tutturdu doktorlar. Olmadım ameliyat olmam. Bana askeri mektepte bir şey öğretildi. Dediler ki, cepheden ya şehit olarak dönersin ya malul olarak harp malulü olarak dönersin. Ben burada geriye gitmem midem ağrıdı, tansiyonum çıktı, başım ağrıyor bilmem neyim var ben böyle bir şeyi kabul etmiyorum. Yalnız ben burada savaşırken bana bir hedef gösterin suçumu gösterin ki, ben ona göre savaşayım. Veli Küçük sen içerdesin yatacaksın 28 ay yattım 128 ay daha yatarım. Niye yattığımı biliyorum. Ben Türk milliyetçisiyim. Ben Ermeniler 17000 kilometrekare Azerbaycan toprağını terk edecekler dediğim için buradayım. Bu talimat Amerika’daki o Bush oğlu Bush’tan verildi bunu da biliyorum. 2002’deki Amerika’daki gittiğim konferanslarda bunu bana şifahen söylediler zaten. Başıma gelecekleri ben biliyordum. Ben dünya Azerbaycanlılar kongre başkanı Almanya da seçildiğim için buradayım. Azerileri ayağa kaldırıp İran’daki 35 milyonu ayağa kaldırsaydım bana yatlar, katlar denizde gemiler verirlerdi. Amerika da ertesi gün gelip oturacaktı. Bütün Türkiye dağılacaktı. Ha bu gücüm var mı benim yok böyle bir gücüm abartıldım. Abartıldım yok böyle bir gücüm ama karıştırabilirdim. Amerika’nın istediğini yerine getirebilirdim. Ben onun için buradayım. Savcı çıkacak gene diyecek ki, kamu adına yani Türk milleti adına tutukluluğun devamına kuvvetli suç şüphesi var şu kuvvetli suç şüphemi söyleyin. Deyin ki, sen Atatürkçüsün sen Türk milliyetçisisin, sen bu vatanın bölünmez bütünlüğünün yanında dağlarda çarpışıyorsun gene de çarpışacaksın ben dağda çarpışırsam burada çarpışıyorum. Artık bu komediye bir son verin sayın başkan. Bu komedi artık bu mahkeme falan bu duruşma falan değil. Bu komediye döndü buna bir son verin. Veli Küçük’ün suçunu söyleyin. Veli Küçük korkmaz, ben 67 yaşındayım. Yüce Allah en sevdiği kulu peygamberine 63 sene Atatürk’e 58 sene ümit verdi. O kadar ömür verdi. Ben 67 yaşındayım ben ölümden korksaydım zaten buraya gelmezdim. Pusar bir yere yatardım. Onun bunun dümen suyuna girerdim. Bana suçumu söyleyin sayın başkanım. Bana şu suçun var deyin ben de ona göre harbime çatışmama devam edeyim. Ben cepheden dönmem saygılar sunuyorum”

                  Cevapla

                  • fmerakli Says:

                    Trekking,

                    Amacim polemik degil, sadece kisaca meramimi anlatacagim. TSK’nin Veli Kucuk’e destek vermedigini ifade etmistim, siz de “bunu nereden cikariyorsunuz?” diye sormustunuz.

                    Yanitim cok net ve bence TSK’nin Veli Kucuk’un arkasinda durmadiginin acik bir gostergesi. Hatirlarsaniz, 3 Eylul 2008 gunu TSK internet sitesinde yayinlanan bir bilgi notu ile donemin Kocaeli Garnizon Komutani Galip Mendi’nin o donemde tutuklu olan Eruygur ve Tolon pasalari cezaevinde “TSK adina” ziyaret ettigi kamuoyu ile paylasilmisti. Sonrasinda da baska saniklara Genelkurmay baskani duzeyinde bile cezaevi ziyaretleri yapilmis olmasina ragmen, Veli Kucuk bildigim kadari ile ne o gun ne de daha sonrasinda TSK adina ziyaret edilmedi. Eger edildi de biz bilmiyorsak, bunu da bizimle paylasirsiniz, biz de ogrenmis oluruz.

                    Bir de Veli Kucuk’un mahkemedeki ifadesinden uzunca bir alnti yapmissiniz; ben hem sizin hem de okuyucularin zamanini almamak icin bir baska Ergenekon sanigi Osman Yildirim’in yine mahkemedeki ifadesinden daha kisa bir bolumu aktariyorum:

                    “2002 sonunda Veli Küçük, Esen Türkyılmaz, Muzaffer Tekin ve Osman Gürbüz’le buluştuk. Hablemitoğlu’nu öldürmem için 1 milyon dolar önerdiler. Reddettim. Küçük, Gürbüz’e ‘Bu iş yine sana düştü’ dedi.”

                    Ayrica yine mahkeme dosyasinda Sabanci’nin katili Duyar’i cezaevinde infaz ettiren Karagumruk cetesi olarak anilan orgutun uyesi Nuri Ergin’in cezaevindeki bir isyanda pencereye cikip “Bize Duyar’i devlet oldurttu, bizi Veli Kucuk’e sorun” seklinde ifadelerde bulundugu goruntuler de mevcut. Yine olum ucgeninde infaz edilen Kurt isadamlari ile iliskili olarak da donemin Kocaeli Jandarma Komutani olan Kucuk’un ismi gecmekte.

                    Eger sizin ifade ettiginiz gibi Kucuk’e itaf edilen suclar emir komuta zinciri icerisinde islendi ise, belki de TSK’nin Kucuk’e arka cikmamasinin sebebi o suclara iliskin olarak Kucuk’u kurban secerek sorusturmanin daha ust makamlara dogru uzamasinin onune gecmektir belki de, kimbilir…

                    Cevapla

                    • trekking Says:

                      Sayin fmeraklı,

                      Osman Yıldırım ‘ın mahkemedeki ifadesinden bir bölümü vermişsiniz. Geçenler de yeni bir ifadesi yansıdı gazetelere. Orada da “ben öldürdüm” dedi. Tutanaklar sonra yayınladığı için gerçekten böyle bir şey söyledi mi bilmiyuorum. Ama değişik yayın organlarında
                      çıktı bu haber.Aşağıda bir tanesi ni alıntılıyorum.
                      “erçekleştirdim. Alparslan Arslan üstlendi. El bombaları ve glok tabancalar da bana ait. En ağır cezayı talep ediyorum. Gazi Mahallesi’ndeki kahvehaneyi de ben taradım. Necip Hablemitoğlu’nu ben öldürdüm. Ergenekon’un tüm sanıkarı masumdur.”

                      Birinci Ergenekon davasının 177’nci duruşması sanık ve avukatlarının taleplerinin alınmasıyla devam ediyor. Duruşmada söz alan tutuklu sanık Osman Yıdırım şok çıklamalarda bulundu. Daha önce Cumhuriyet gazetesine atılan bombaları Ataşehir’deki bir evde Muzaffer Tekin’den ve saldırının emrini de Veli Küçük’ten aldığını öne süren Osman Yıldırım duruşmada şok açıklamalarda bulundu.

                      “ERGENEKON SANIKLARI MASUMDUR”

                      Yıldırım, “Cumhuriyet gazetesine bomba atılması olayını ve Danıştay saldırısını ben gerçekleştirdim. Alparslan Arslan üstlendi. El bombaları ve glok tabancalar da bana ait. En ağır cezayı talep ediyorum. Gazi Mahallesi’ndeki kahvehaneyi de ben taradım. Necip Hablemitoğlu’nu ben öldürdüm. Ergenekon’un tüm sanıkarı masumdur. Doğu Perinçek’in tespitleri doğrudur. Kendisinden özür diliyorum. Herkese sevgi ve saygılarımı sunuyorum.” diye konuştu. İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek de Danıştay saldırısıyla ilgili olarak birçok sorunun yanıtsız kaldığını ifade ederek, soruşturmanın yanlış yönlendirildiğini belirtti.

                      “ALPARSLAN ARSLAN’IN BULGARİSTAN BAĞI ARAŞTIRILMADI”

                      Danıştay saldırısından sadece 9 gün sonra Alpaslan Aslan’ın Bulgarsitan bağını açıkladığını hatırlatan Perinçek, MİT’in de kayıtlarında yer alan bu bilginin araştırılmadığını söyledi. Perinçek, “Biz Bulgaristan bağını 2006 yılında açıkladık. MİT 2007 Temmuz’unda Başbakanlık’a bildiriyor. Peki, MİT daha önce neden bildirmiyor? Peki MİT bu bilgiyi neden 1 yıl 2 ay saklıyor?” dedi.

                      JOWİCA HİÇ ARAŞTIRILMIYOR

                      Perinçek konuşmasına şöyle devam etti: “Ankara Emniyeti Terörle Mücadele Şubesinde yapılan mülakatta Alpaslan Aslan’ın Bulgarsitan bağı tespit ediliyor. O mülakat dava dosyasında yok. Bazı MİT görevlileri, yasa dışı şekilde Alpaslan Aslan’ın Ankara TEM’deki sorgusuna katılıyor. Kayıtlar kripto ile İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne gönderiliyor. Peki neden? Basında Jowica adlı bir kadından bahsediliyor. Jowica saldırının şüphelilerinden Osman Mutlu ile 304 kez görüşmüş. Son görüşme saldırıdan 1 gün önce yapılmış. Bu kadın hiç araştırılmıyor.” Bu saldırı sadece türban için yapılmış bir saldırı değildir.” diyen Doğu Perinçek asıl örgütün karartılmak istendiğini öne sürdü. Duruşma taleplerin alınmasıyla devam ediyor.

                      Cem TURSUN İstanbul DHA”

                      Bu haber çok önemli olmasına karşın basında üzerinde durulduğunu görmedim nedense.

                      Tutanaklarda osman yıldırımın savunmasına ait bölümü bulabilirsem bakacağım neler demiş diye.

                      Ayrıca Veli Küçük’e atılı bulunan suçlar arasında hatırladığım kadarıyla kamuoyunda yayınlanan faili meçhul cinayetler ile ilgisi bulunmuyor. Onu da iddianeme den alıntılayıp blogda yayınlarım gerekirse.

                      Geri viteste ileri gidiyoruz. İleri gittiğimizi sanarak. Bir toz duman içindeyiz.Bakalım nasıl çıkılacak karanlıklardan aydınlığa.

  22. Halil Ata AŞÇI Says:

    Fmeraklı,

    Temel eğitim 3 :

    Gerçek ile düzmeceyi ayıracaksın. Bilgi yetersizliği nedeniyle ayıramıyorsan, Balyoz,Ergenekon, Veli küçük vs. diyerek anlayamadığın gerçeği dezenforme etmeye kalkışmayacaksın.
    Nazlı Ilıcak’ın bile nedir bu iş ? diye sorduğu “Ulusal Medya 2010” dokümanına yardım ve yataklık etmeyeceksin.

    Temel eğitim 2 ile aynı konu oldu ama olsun. Eğitimde tekrar şart…

    Cevapla

    • Halil Ata AŞÇI Says:

      Demokrat,Dostum

      Fmeraklı’nın dezenformasyon gidişatı iyi değil . Çok açık yapıyor, haberin olsun.

      Saygılar

      Cevapla

      • demokrat Says:

        Doğruyu bulacağız umarım hep birlikte,tartışarak,konuşarak,paylaşarak en önemlisi fikir ve üretime saygı duyarak…
        Saygılar.

        Cevapla

    • Halil Ata AŞÇI Says:

      Temel eğitim 4 : Nem ve gerçek

      Her türlü nemi kapacaksın. Nemi kaptıktan sonra somut olaylara bakacaksın. Nemle örtüşüyorsa savunacaksın,yazacaksın. Örtüşmüyorsa nem kapma yeteneğine güveniyorsan araştırmaya devam edeceksin.
      Ama nem sonrası için hiçbir somut olayı göstermeden “Nemi kaptım bir kere o halde nemim doğrudur.” demiyeceksin.

      “Seminerde bana göre rutin dışına çıktılar, o halde darbecidir” demiyeceksin.
      “2002 sonunda Veli Küçük, Esen Türkyılmaz, Muzaffer Tekin ve Osman Gürbüz’le buluştuk. Hablemitoğlu’nu öldürmem için 1 milyon dolar önerdiler. Reddettim. Küçük, Gürbüz’e ‘Bu iş yine sana düştü’ dedi.” Diyen Osman Yıldırım’ın kimliğine bakıp 1 milyon doları reddetmesine gülüp,geçeceksin.
      Nuri Ergin’in cezaevindeki bir isyanda pencereye cikip “Bize Duyar’i devlet oldurttu, bizi Veli Kucuk’e sorun” seklinde ifadelerinin bir böbürleme olduğunun, hiç bir anlam taşımadığının anlaşıldığını anlayacaksın.
      Özetle , nem ile gerçeği karıştırmayacaksın.

      Cevapla

Halil Ata AŞÇI için bir cevap yazın Cevabı iptal et

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: