Cemaati niye suçluyoruz?

20 Mayıs 2012

CEMAAT, GENEL, Medya yalanları

Yaklaşık iki sene evvel, Balyoz darbe planlarının gündeme düştüğü ilk aylarda Türkiye’yi yakından izleyen bir uzmana “bu sahte belgeleri kim üretmiş olabilir?” diye sormuştuk. Cevap tereddütsüz gelmişti: “Cemaat.” “Peki bunu nereden biliyorsun?” diye sormuştuk. “Güneş doğudan doğar, batıdan batar. Bunu nasıl biliyorsak, onu da öyle biliyorum” demişti.

Biz bu cevabı garipsemiştik. Somut kanıt olmadan böyle bir teşhiste bulunmak bizim düşünce tarzımıza ters düşüyordu. O zamanlar failler konusunda bizim kafamızda daha çok soru işaretleri vardı. İşin ucunda cemaat olduğuna dair elimizde bulgu yoktu. Konuyla ilgili Nisan 2010’daki ilk İngilizce yazımızda sahtekarların kim olduğu konusunda iki tez olduğunu yazmıştık: Gülen cemaati veya derin devlet. Bu ikisi arasında bir görüş belirtmemiştik.

Aradan iki sene geçti. Balyoz’da çok şeyler oldu ve diğer davalarda benzer sahtekarlıkları inceleme fırsatımız oldu. Şimdi faillere dair daha kesin bir yargıya varabiliyoruz: sahtekarlar çetesinin Emniyet ve savcılarla — en hafif tabiriyle —  yakın ilişkilerinin olduğunu, bu çetenin cemaatin parçası olmasa dahi  en azından cemaatin desteği sayesinde işini görebildiğini açıkça söyleyebiliyoruz.

Bunu ön yargılı olduğumuz ya da her taşın altında cemaati aradığımız için söylemiyoruz.  Bulgular ve kanıtlar bizi bu sonuca götürdüğü için söylüyoruz. Yani ampirik bir çıkarım yapıyoruz.

Sahtekarlar çetesi ile cemaati ilişkilendirmenin en dolaysız yolu Zaman gazetesinin yayınlarını incelemek. Zaman’ın Balyoz ve benzer davalarda yaptığı yayınlar öyle bir dezenformasyon sergiliyor ki, bu gazeteyle çete arasındaki ilişki insana Pravda’yla Sovyet komünist partisi arasındaki ilişkiyi anımsatıyor. Pravda, komünist partinin amaçları doğrultusunda nasıl yalan yanlış haber yapıyor ve her durumda kayıtsız şartsız destek veriyor idi ise, Zaman da aynı şekilde çetenin her türlü kirli işine arka çıkıyor.

Bu bağlamda önemli olan, Zaman gazetesinin sadece tek taraflı yayın yapıyor olması değil. Balyoz ve Ergenekon sanıkları aleyhinde kesintisiz bir şekilde kasıtlı yalan haber yapıyor olması. Balyoz’un gerçek, sanıkların suçlu olduğunu varsaymakla kalmıyor, bu savları destekleyen bir dizi yalan üretiyor. Sahtekarlık kanıtlarını ört bas ediyor, bu kanıtları ileri sürenleri karalıyor.

Bunun örneklerini bu blogda epey paylaştık. Bilirkişi raporları (1), Balyoz CD’leri (1), Emniyet’in “sehven” ürettiği deliller (1), ve Dani hakkında (1, 2, 3) Zaman gazetesinin yalan ve yanıltıcı yazılarından bolca bahsettik. Bu ve diğerleri blogumuzun “medya yalanları” bölümüne tıklayıp okunabilir.  Zaman gazetesinin bizim yaptığımız düzeltmeler akabinde iki kez yazılarını İnternet sitesinden sessizce kaldırmak zorunda kaldığını da belirtelim.

Bu gazete Balyoz belgelerinden yaptığı alıntıda sahtecilik emaresini sansürlüyor. Belgelerde olmayan imzaların gerçekliğinin TÜBİTAK’ın olmayan raporuyla onaylandığını hem de defalarca “haber” yapıyor. Balyoz CD’sinin üzerindeki (makine ürünü) yazıların sanık Süha Tanyeri’ye ait olduğunu uyduruyor. Balyoz darbe planı gerçekleştiği taktirde Dani’nin ekonomi bakanı olacağını hayal ediyor. Gazetenin başyazarı, Teğmen Çelebi’nin telefonuna Emniyet’te yükleme yapıldığını – belgelenmiş olmasına rağmen — okuyucusunun gözünün içine baka baka inkar ediyor. Gazetenin İngilizce versiyonunun editörü Balyoz belgelerinin sahte olabilmesinin “imkansız” olduğunu iddia edip, ortaya çıkan çelişkileri iddia makamının değil sanıkların izah etmesi gerektiğini savunuyor.

Bu gazete için Ergenekon-Balyoz davalarını tenkit etmek, argümanınız ne kadar sağlam olursa olsun, davaları “bulandırmak, sulandırmak, itibarsızlaştırmak” ve “vesayeti, darbeciliği savunmak” anlamına geliyor. Ergenekon-Balyoz iddialarını güçlendirecek her türlü uydurulmuş, çarpıtılmış bilgi ise sütunlarında yer bulabilecek kadar değerli.

Zaman gazetesinin cemaatin medyadaki amiral gemisi olduğunu herkes biliyor. Zaman’ın Gülerce, Dumanlı, Keneş, ve Korucu gibi köşe yazarlarının cemaatin görüşlerini aktardığı konusunda da kimsenin bir şüphesi yok. Dolayısıyla bu taktikleri doğrudan cemaate mal etmekle yanlış yaptığımızı düşünmüyoruz.

Denilebilir ki, cemaat Balyoz ve Ergenekon iddialarının doğru olmasını çok istiyor ve yazdıkları bu temel içgüdüyü aksettiriyor.  Ancak cemaatin yayınları bunun çok ilerisine gidiyor. Cemaatin yayın politikasında çeteyi koruma refleksini, hatta bundan öte çetenin sahiplenilmesini, bağıra basılmasını gözlemliyoruz.

Ayrıca, elimizde cemaatin sahtekarlarla organik ilişkilerine dair somut bulgular da var.  Cemaat sempatizanlarının hedef seçtikleri kişilere karşı delil ürettikleri ve yerleştirdikleri artık bilinen bir gerçek. Bunun en güzel örneği Kayseri’de bir hava üssünde olanlar ve sonrasında Albay Zeki Üçok’un başına gelenler. Askeri savcı Üçok, üsteki askeri bilgisayara cemaat ağabeylerinin isteğiyle sahte belge yerleştirmiş astsubayları tespit ediyor, sonra da başına gelmeyen kalmıyor. Bu “dokunan yanar” hikayesi, Ahmet Şık, Nedim Şener, İlhan Cihaner, Hanefi Avcı olaylarını bilenlere epey tanıdık gelecek. Kayseri olayının bu bağlamda en önemli tarafı, cemaatle ilişkili kişilerin giriştiği kirli işleri şüpheye yer bırakmayacak şekilde belgeliyor olması.  Olay, çete-yargı-cemaat medyası arasındaki tamamlayıcı ilişkilerin neredeyse bir mikrokozmosu. Detaylarını buradan okuyabilirsiniz.

Bir ikinci örnek. Eric Edelman, 2003-2005 yıllarında Türkiye’de Amerikan büyükelçisi. Bu dönemde cemaatten birisi kendisine TSK’nin bir darbe hazırlığı içinde olduğuna dair bazı belgeler veriyor. Amaç, A.B.D.’ne TSK aleyhinde ve AKP yönetimi lehinde cephe aldırtmak. Edelman’ın ifadesine göre Amerikalılar belgeleri inceliyor ve sahte olduklarına karar veriyor (detaylar). Bu olay Balyoz bağlamında özellikle ilginç tabi. Sahte darbe belgeciliğinde cemaatin uzun bir geçmişi olduğunu gösteriyor.

Emniyet-cemaat ilişkisine dair de bir çift laf edelim.  Cemaat, artık Emniyet içerisinde Gülen hareketine bağlı polislerin olduğunu reddetmiyor. Ama bunun normal olduğunu, her turlu düşünceye bağlı polisler olabileceği gibi Gülen sempatizanı polisler de olabilir diyor. Buna diyeceğimiz yok.

Ancak, gene bazı somut bilgiler Emniyet içerisinde kişisel inançlardan ileri giden bir örgütlenme olduğuna işaret ediyor. Örneğin, Wikileaks belgelerinde anlatılan bir olay, Emniyet ileri gelenlerinin resmi pozisyonlarını kullanarak Gülen’in çıkarları doğrultusunda hareket edebildiklerini gösteriyor.  2005 tarihli bir Wikileaks kriptosu’na göre, üç yüksek rütbeli emniyet görevlisi, Amerikan Konsolosluğu’ndan Gülen’in “green card” müracaatı için yardım istiyor. Somut bir talepleri de var: FBI’in Gülen hakkında “temizdir” raporu çıkarmasını istiyorlar (“clean bill of health”). Emniyet müdürlerinin böyle işlerle uğraşmaları cemaatle kurumsal ilişkileri konusunda yeteri kadar aydınlatıcı.

Hanefi Avcı’nin kitabında aktardığı bir başka belge ikinci bir örnek oluşturuyor.  Bu belgede cemaat mensubu Emniyet mensupları “yöneticileri” hakkında bazı şikayetlerde bulunuyorlar. Bu şikayetlerden en önemlisi, Ömer Bey adında bu yöneticinin (ve görevlendirdiği şahısların) özensiz davranarak cemaatin faaliyetlerini “deşifre” etmesi (Avcı 2010, 557-563).  Belge, Emniyet’in cemaat mensupları arasında organize ve hiyerarşik bir yapı olduğunu açıkça gösteriyor. (Ayrıca, belgede Fethullah Gülen’e dava açan DGM savcısı Nuh Mete Yüksel’in seks kasetinin arkasında da cemaatin olduğu açığa çıkıyor.) Belgenin orijinalini görebilmiş değiliz. Ama belgenin yalanlanmadığını, belgede adı geçen Kozanlı Ömer’in kayıplara karıştığını ve basın toplantısı yapmaya hazırlanan Hanefi Avcı’nın apar topar ve (solcu militan bir gruba yardım etmek gibi) mantık dışı suçlamalarla hapse atıldığını biliyoruz.

Evet, biz cemaati suçluyorsak ön yargıyla değil, tüm bu olguların ışığında suçluyoruz. Aynı sebeplerden, cemaatin demokrasi, hukuk, insan hakları, kardeşlik söylemlerini samimi bulmuyoruz.

Türkiye’nin geçirmekte olduğu süreci yorumlarken iki şık arasında tercih yapmak zorundasınız. Ya Türkiye’de delil üreten ve yerleştiren, suçsuz insanları içeri atan bir çetenin varlığını tüm kanıtlara rağmen inkar edeceksiniz. Ya da cemaatin görünen taraflarının bu çeteye niye kayıtsız şartsız arka çıktığını soracaksınız.

Biz bulgular ışığında hareket ettiğimiz için ikincisini yapmak durumundayız.

Abone Ol

Subscribe to our RSS feed and social profiles to receive updates.

33 Yorum “Cemaati niye suçluyoruz?”

  1. ftimur Says:

    Sevgili Pınar ve Dani, işte yapılması gereken bu. Cemaat denen örümceğin devasa, yapışkan ağları sadece Çetin Doğan’ı değil, bütün Türkiye’yi tehdit ediyor. Bu nedenle hattı değil sathı müdafa etmek gerekir. Artık sahte belge üretmeye ihtiyaçları olmayan bir noktaya ulaşmış durumdalar. Sahte oldukları aşikar belgelerin sahteliğine, onları bilerek üretenleri inandırmaya çalışmanın faydası yok. Elbette biliyorlar ne yaptıklarını. Kimseyi kandıramadıklarını da biliyorlar. Ne gam, buna ihtiyaçları olmayacak kadar güçlü olduklarına inanıyorlar. Ülkeyi irticanın karanlığına mahkum etmek isteyen bu örümceğe, ve onu kullanan, destekleyen güçlere kaşı mücadele etmek gerekir.

    Cevapla

    • Samet Aksakaloğlu Says:

      Geleceğimizi kurtarmak istiyorsak, önce tarihin hesabını sormak zorundayız. Tarihin hesabını sormak için kolay kolay susturulmaya cüret edilemeyecek bir yapılanmaya ihtiyaç var. Tarihin hesabını sorarsak gerisi gelir.

      Üstelik kimse şuna dikkat etmedi. Ergenekon destanının adını kirletmek istediler bu soruşturmalarla. Çoğu kimse Ergenekon’un ne olduğunu araştırmadı, sormadı. Zaten alıcıları gazete sayfalarıyla televizyon kanalları arasında sıkışıp kalmış birçok insan.

      Bu ortamda halk gücünden ziyade halkı güçlendirecek birşeyler yapmak gerektiği ortada.

      Cevapla

  2. Sedir Says:

    Zaman gazetesi ve Cemaate yonelik yaziniz dogru ama ciddi bir eksiklik var. Gene Cemaat e gobekten bagli Taraf Gazetesini niye bu yazida es gectiginizi anlayamadim?
    Icindeki pek cok Cemaatci yazar,atilan mansetler ve ayrica normalde her gazete icin utanc kaynagi olmasi gereken Cemaatci polis yazarlar da dusunulecek olursa Taraf i da dahil etmeniz gerekirdi sanirim. Esasen Cemaat politikalari icin gorevlendirilmis asil gazetenin Zaman degil Taraf oldugunu gormek gerekmez mi?

    Cevapla

  3. benbuislerinadamidegilimama Says:

    darbecilerin yargılanmasını istiyoruz, ama sadece darbecilerin!
    belli bir görüşte olan insanların, sırf o görüşte oldukları için yargılanması kabul edilebilir bir şey değil.
    yanlış yanlışla düzeltilmez, eğer ergenekon adı altında haksız tutuklamalar yapılıyorsa, gün gelir, düzen değişir, aynı tutuklamalar cemaat için de yapılır ve maalesef bu kısır döngüde ülkemiz yerinde saymaya devam eder.

    Cevapla

  4. mavi Says:

    tamam, bu gazetecilerden/gazetelerin verdigi haberlerden yola cikarak gulen cemaatinin silivrideki davalarin arkasinda oldugunu varsayabiliriz. ama tek mi? ve ak parti görundugu kadar tarafsiz mi? kendisini gizleyen baska aktörler olamaz mi?

    Cevapla

    • Can Acar Says:

      Öncelikle, bütün olan bitenin en büyük sorumlusu AKP dir. Kendi iktidarları döneminde olan bu hukuksuzluklara göz yumdukları, zemin hazırladıkları hatta destekledikleri için. Ben yapmadım cemaat yaptı demek bile onları bu sorumluluktan kurtaramaz.

      Cemaat benim gözümde katı bir hiyerarşi ve emir komuta zinciri altında sorgulamadan çalışan insanlardan oluşmaktadır. Bu yapı askerlerinkinden kat kat kötüdür çünkü ordunun kanunlarla belirlenmiş bir çerçevesi ve denetim mekanizmaları vardır. Din veya iyilik veya hizmet adına iş yaptığını düşünen insanlar ister istemez yalana, hileye ve sahtekarlığa ortak olmaktadırlar. Sorgulamayı bilmedikleri düşünmek istemedikleri veya işlerine geldiği için insanların acı çekmesine yol açmaktadırlar. Eğer din kitaplarında tarif edildiği gibi bir cennet varsa bu kişileri asla kabul etmeyecektir.

      Eğer başka aktörler varsa veya cemaat veya AKP bu konudaki suçlamalardan kurtulmak istiyorlarsa o zaman ortadan kaldırdıkları denetim mekanizmalarını tekrar yerine koymaları, yaptıklarının hesabını verebilir duruma gelmeleri ve yapılan hukuksuzlukların kaynağını bulmak için de aktif çaba göstermeleri gerekmektedir.

      Saygılarımla …

      Cevapla

      • canislupus Says:

        Bu ifadeniz aklıma hırsızın hiç mi suçu yok ifadesini getirdi…

        Cevapla

        • Can Acar Says:

          Hırsız derken kimi kastediyorsunuz?

          Darbe planlayıp planlamadığı henüz kesinleşmemiş insanları mı? Yoksa sahte delillerle bu yüzlerce insanın hayatını, bu çuval davalarla tüm ulusun zamanını ve kaynaklarını bu çalanları mı?

          Burada somut delillerle adil yapılacak yargılamalara kimsenin hiçbir zaman karşı çıkıldığını hatırlamıyorum. Unutmayın, birisi hırsız da olsa, darbeci de olsa adil yargılanmaya ve kendini sonuna kadar savunmaya hakkı olmalıdır. Bu hakkı kişinin elinden alırsanız gerçekten hırsız veya darbeci olup olmadığını nasıl bilebilirsiniz?

          Yarın siz veya bir sevdiğiniz haksız bir suçlamayla yargı önüne çıkarsanız bu haklar olmadan suçsuzluğunuzu ispatlamanız mümkün olabilir mi? Bu nedenle hepimiz bu temel hakların korunmasını sonuna kadar savunmalıyız. Hakları ihlal edilen kişilerin kim olduğundan bağımsız olarak kendimizin ve sevdiklerimizin de bu haklara ihtiyacı olduğunu düşünerek.

          Saygılarımla …

          Cevapla

          • canislupus Says:

            Birilerini suçlamak için söylemedim onu, genel bir ifadeyi dile getirdim. Bu dava ile ilgili şu anda bu suçludur, bu değildir diye konuşmak doğru olmaz bana göre. Eğer mahkemelerin gerçeklerin ortaya çıkarıldığı yerler olduğuna inanıyorsak, o zaman davalar sonuçlanana kadar kimin suçlu kimin suçsuz olduğunu ilan etmememiz gerekir.

            Cevapla

            • Can Acar Says:

              Dikkat ederseniz sanıkları suçlu ilan eden medya’nın aksine, buradaki pek çok yazıda sanıkların suçsuz olduklarını iddia eden yok. Temel hukuk kuralları gereği ‘aksi ispat edilene kadar herkesin masum olduğunu’ kabul etmek gerekiyor sadece. Suçları ispat etmek için savcılık tarafından ortaya sürülen delillerdeki tutarsızlık ve bariz sahtecilik bulguları, ve sadece savcıların değil tüm mahkeme heyetinin bu bulguları görmezden gelmesi, araştırmak bir yana üzerini örtmeye çalışması mahkemenin tarafsız olmadığını. Bu yargılamanın yapıldığı mahkemelerin ‘gerçeklerin ortaya çıkarıldığı yerler’ olmaktan uzaklaştığını gösteriyor. Zaten yazdıklarım da bununla ilgili. Eğer mahkeme gerçekleri ortaya çıkartmaktan vaz geçmişse hepimizin korkması gerekir. Hiç kimsenin adalet beklentisi kalmamıştır çünkü.

              Saygılarımla …

              Cevapla

              • canislupus Says:

                Doğru dediniz, ben zaten bu tür suçlamaları veya suçlamamaları özellikle yazılı ve görsel medyada yapanları kastetmiştim. Eğer mahkemeler amacından sapmışsa, birilerinin istediği doğrultuda hareket ediyorsa, o zaman bu durum intikam olayını mantıklı kılıyor. Bunu yapanlar gün gelip kendilerinden de intikam alınacağını bilmiyor mu acaba? Daha önce de dediğim gibi bu intikam olayının sonu gelmez. Güçlü kimse zayıfı ezer…Ama şunu da belirtmeliyim ki genelde insanlar intikamcıdır, kendilerine bir pislik yapılmışsa, mutlaka karşılığını fırsatı ele geçirince vereceklerdir…

                Cevapla

  5. BM Says:

    Bu mudur bilim adamligi?

    Fevzi Bilgin
    Assistant Professor of Political Science, St. Mary’s College of Maryland
    Sledgehammer (Balyoz): How Turkey Averted a Coup in 2003
    http://www.thewashingtonreview.org/articles/sledgehammer.html

    Cevapla

    • Can Acar Says:

      fmerakli tarzı bilim adamlığı olmuş bu.

      Cevapla

      • Solmaz Türk Says:

        Belki de odur.

        Cevapla

        • Can Acar Says:

          Solmaz Hanım,

          Fevzi Bey’in profili fmerakli’nın önceki yazılarında yazdıkları ile büyük ölçüde örtüşüyor. Aynı kişi olmasalar bile aynı tezgahtan çıkmışlar sanki.

          Bu arada, yazının yayınlandığı ‘The Washington Review’ adlı sitenin kurucusu da Fevzi Bey. Sitede ilk yayınlanan yazılardan biri ise kendisinin Balyoz ile ilgili yazdığı yukarıda bağlantısı verilen yazı.

          Sitenin bağlantılı olduğu ‘Rethink Institute’ da anladığım kadarıyla yine Fevzi Bey tarafından kurulmuş ve yönetiliyor.

          Bu noktada aklıma fmerakli’nin internet andıcı davasına konu olan sitelerle ilgili yorumları geldi. Kendi kendime gülümsedim. Hatırlayanlar da eğlensin diye paylaşmak istedim 🙂

          Saygılarımla …

          Cevapla

          • fmerakli Says:

            Sirf merakinizi gidereyim diye yaziyorum, benim linkteki yaziyi yazan Fevzi Bilgin ile bir alalam yok, ismini de ilk defa bu yazi ile duydum,

            Ayrica yazida ifade edilen pek cok goruse de katilmiyorum. Ornegin seminer toplantisinin planlanmis bir darbenin tartisildigi bir toplanti oldugu biraz zorlama bir yorum. Seminer toplantisinda 12 Eylul Bayrak harekati referans verilerek tartismalar yapiliyoru ama konusmalarin aciktan aciga toplantidaki herkesin haberi olacak sekilde bir darbe planlamasi cercevesinde yapildigini dusunmuyorum. Senaryo baglaminda tartisilan pek cok husus olasi bir darbe planinda kullanilmaya elverisli bilgiler ve stratejiler iceriyor tabii ki, ama seminerdeki konusmalarin tum katilimcilar acisindan acik bir darbe planlamasi cercevesinde gelistigi kanaatinde degilim.

            Ayrica Uludere rezaleti onumuzde cirilciplak dururken, Turkiye’de saglikli bir demokrasinin var ve herzamankinden guclu oldugunu soylemek de pek mumkun degil,

            Cevapla

            • demokrat Says:

              Fmeraklı,

              Neler söylüyorsun böyle, ezberleri bozdun.Alışık değiller bu düşünme tarzına ,onlar senin için nasıl bir kıyafet biçtilerse sen osun.Devreleri karışacak şimdi…

              Cevapla

              • fmerakli Says:

                Belki kisa devre yapar da biraz duzelirler! 🙂

                Cevapla

              • Kemal Says:

                Sevgili demokrat,

                Ezber bozmak biraz iddialı olmamış mı?

                Ancak sen ya da fmeraklı “Bu sahte delilleri oluşturan kişiler, medya yoluyla kamuoyuna yayan medya çalışanları, bütün bu çelişkilere rağmen milim kımıldamayan yargı bürokrasisi, kokuya rağmen yerlerinden memnun siyasiler bu ülkenin önünü tıkıyor, demokrasinin yerine otoriterleşmenin, devlet tapıcılığının kökleşmesine yol açıyor.” yani özetle “Türkiye’nin vesayetten arınması emniyet ve yargıyı bir çeteye teslim etmekle gerçekleşemez. Demokratik rejime giden yol üretilmiş deliller üzerine döşenemez.” derseniz ezberlerimiz bozulmuş olur. 🙂

                Ama biz “işaret” gelene kadar bekleyeceğiz anlaşılan.

                Sevgiler.

                Cevapla

                • Kemal Says:

                  …ha bu arada biz fmeraklı’nın Kambuçya’da olduğu konusunda hem fikir olmuştuk diye hatırlıyorum. Tabii mevsimi geldi, bu sıralar İStanbul’a da gelmiş olabilir. :p

                  Cevapla

                • demokrat Says:

                  Kemalciğim,
                  Bu yazı mı senin yoksa diğer taraftaki uzunca çözümleme mi?Bana biraz çelişiyorlar gibi geldi sanki…

                  Cevapla

                  • Kemal Says:

                    Sevgili demokrat,

                    Ben, en son yazdığım yazıda hakkını teslim ettim ve gerçekten ezberimin bozulduğunu itiraf ettim. Uzak kalmışım blogdan. Süreç içerisinde anlaşılan sizinle aşağı yukarı “balyoz” bağlamında aynı şeyleri düşünüyor noktaya gelmişiz.

                    Buraya kadar yazdıklarımdan da anlaşılacağı üzere size gerçekten özür borçluyum.

                    Ezberimi bozdunuz. Hakkınızı teslim ediyorum.

                    Sevgili fmeraklı’yla ise henüz aynı noktada değiliz. Kısmet bakarsınız onunla da bir gün aynı frekansa geliriz. Sanki “rövanş” ve “gösteririm ben sana” duygusu onda hala ağır basıyor. Ama ben yanılıyorda olabilirim.

                    Her iki yazı da benim. Kısa olunca belki kendimi ifade etmekten uzak kalıyorum. Ama aslında yazının özü aynı…

                    Uzun yazıda bir ayrıntı gözünüzden kaçmış olabilir…

                    Abdülhamid ve İttihat / Terakki, İnönü ve Celal Bayar, Ecevit ve Demirel’in ortak kurgusuna bir yerde atıf vardı. Aslında Baykal ve Erdoğan olarak da devam etmek mümkün söz konusu kurgu ve zihniyetin Türkiye’deki taşıyıcılarının ortaklığına…

                    İsim vermeyeceğim ama size ilginç bir ortaklıktan bahsedeyim, ergenekondan içeri alınan bir yazar, cemaatin emniyet içerisinde ağırlıklı olan bir yazarı ve ergenekon torbasının hem içinde hem dışında, bir zamanların güçlü bir güç odağının yanında yer alan uzunca bir dönem içeri alınma potansiyeli varken, an itibariyle yerini Ak Parti’de sağlamlaştırmış bir çevrenin parçası olan bir yazar…

                    Yani üç benzemez akımın temsilcileri. Yazılanları okuduğunuzda göreceksinizki alt metin hep aynı. Ülkeyi kriptolar yönetiyor. Bunlar bazen karşımıza devlet yetkilisi bazen PKKlı bazen islamcı terörist olarak çıkıyorlar. Bütün kötü olayların sorumluları bu kriptolar. Üç benzemez uç. Üç can düşmanı, üç farklı istihbarat kurgusunun yanında yer aldığı artık ayan beyan bilinen üç yazar ve yazılanlar temelde aynı… Zaten temel tez, emperyal hedefler vs. gene hep aynı.

                    Bir gün belki isim vererek, örneklendirerek detaylandırırım…

                    Neyse nereye varacağım, bu üç “anti demokratik” güç aynı babanın ve aynı annenin çocuğu. Birinin diğerini tasfiyesi, arasıra hırpalaması, dövmesi falan ülkede demokrasinin kökleşmesini sağlamıyor. Uzun yazıdaki çözümleme de bu temele dayanıyor bu yukarıdaki kısa yazı da…

                    Demokratikleşme, farklılıkları olumlu görerek birbirine güvenen, hatta bu antidemokratik yapıların karşısında bir birleri dışında güveneceği kimse olmadığının bilincinde olan, etnik, mezhepsel, dini kimliklerini kenara bırakarak bir araya gelenlerin çizdiği yoldan gidilecek. Yoksa kökleri Osmanlı’ya dayanan imparatorluk bakiyesi bir yoldan şöför değişse de aynı duvarlara toslayarak seyahat etmek kaçınılmaz…

                    İşler yoğun. Zaten bu yüzden blogdan uzak kaldım. Ama madem Balyoz davası bağlamında artık taratışacak bir şey kalmadı, belki başka bir bağlamda yazışma fırsatımız olur. Blogun amacını aşar endişem var elbette ama bir yerlerinden davaya atıfta bulunarak sorunu çözebiliriz gibi. 🙂

                    Zaten Faruk Mercan’ın da dediği gibi “Dava siyasi…” Biz de siyaset konuşuruz 🙂

                    Komedi gibi. Ne zaman bu noktaya geldiler ben kaçırmışım? Hani Fatih Camii bombalanıyor du? (En sevdiğim replik!)

                    Sevgiler.

                    Cevapla

            • Olasılıksız Says:

              Sn. fmeraklı,

              Daha 1 yıl önce seminerde konuşulan bazı sözcüklere atıf yaparak (örneğin darbe tarzı harekat gibi) hararetle davayı savunurken siz de böylesine bir aydınlanma görmek gerçekten hayret verici. 🙂

              Sn. demokratı bile şaşırttınız. 🙂

              Bu kez söylediklerinizin hepsine katılıyorum.

              Cevapla

              • fmerakli Says:

                Oncelikle bir noktanin altini cizeyim, ben hala Balyoz davasinin Turkiye’nin demokratiklesme yolculugunun onemli bir yapitasi oldugunu dusunuyorum. Hala 2003 seminerinde yapilan tartismalarin orada bulunan Cetin Dogan basta bir takim komutanlar acisindan darbe hazirligi seklinde planlandigini dusunuyorum.

                Bu anlamda Olasiliksiz’in ifade ettigi sekliyle bir aydinlanma soz konusu degil. Ayrica ben gecen yil seminerdeki kimi ifadelere referans verdigimde dahi, seminerin oradaki tum katilimcilarin bilgisi dahilinde gerceklesen bir darbe planlamasi oldugunu iddia etmedim. Bunu yazdigimi bir cumleyi gosterirseniz ozur dilemek de boynumun borcu olsun…

                Zaman celiskileri ile ilgili ne dusundugumu defaatle yazdim, bir kez daha yazmaya gerek gormuyorum. Uretilmis delillerin kurbani dediklerinizin careyi kursunkalemle planlar yazmakta bulduklarini goruyoruz ki bu da Turkiye’nin vesayetten arinmasinin ne denli cetrefilli bir surec oldugunu da kanitliyor acikcasi… Imrali’dan teror orgutunun yonetildigi bir ulkede, Silivri’den darbeci bir cuntanin yonetilmesi ya da yonetilme ihtimali kimseyi sasirtmasin, beni sasirtmiyor en azindan….

                Cevapla

                • demokrat Says:

                  Fmeraklı,
                  Blokgtakileri biraz tanıyabildiysem eğer bu yazının da yanlış anlaşılacağına kalıbımı basarım.Bakalım ne inciler dökülecek?

                  Cevapla

                  • Kemal Says:

                    :p

                    yorum yok.

                    Ama kurşun kalemle plan yapan derken “cunta planı” kastedilmiyor olsa her halde yazılanlar “silivriden de darbeci cunta yönetilmesi beni şaşırmıyor” diye bitirilmezdi deyip, eğer o kasetlerde böyle bir şey “kuşku götürmez” bir şekilde olsaydı, herhalde hatırlardım diye düşünüp, yani “cunta planı” yerine acaba “iç güvenlik ve istihbarata karşı koyma planı” kastediliyor olamaz mı, diye sormamak elimde değil! 🙂

                    Sevgiler.

                    Cevapla

                • Olasılıksız Says:

                  fmeraklı,

                  Bu durumda -kendi ifadelerinizle çelişmemeniz açısından- anlamamız gereken şey; seminerin aslında normal bir seminer olduğu, ama bir takım komutanların üstü kapalı olarak seminer sırasında bir darbe içeriğini görüştükleri, hazırladıkları mıdır? Bunu böyle mi anlamalıyız?

                  Çünkü sizin eski yorumlarınızı da okudum ve edindiğim izlenim; seminerde darbeye hazırlık anlamında bir altyapı oluşturulduğu şeklinde bir kanaat ortaya koyduğunuzu görüyorum.

                  Bu durumda siz tam olarak neyi savunuyorsunuz? Faruk Mercan gibi bunun siyasi bir dava olduğunu, belli başlı bazı komutanların darbe zihniyetli olduğunu ve bu zihniyetin “Balyoz” gibi davalarla yargılanmasının demokratikleşme yolunda önemli adımlar olduğunu mu, yoksa sahteliklerini tartışmanın bile artık insan zekasına hakaret haline geldiği Darbe Planlarının delil sayılıp sayılmayacağını mı?

                  Şimdi ben gerçekten merak ettiğim için şunu sormak istiyorum: Sizin gibi düşünenlerin bir “hukuki davada” esas yargılanması gereken şeyin insanların kafa yapısı mı, yoksa somut delil ve olgular mı olduğu gerçeğine yaklaşımı nedir? Çünkü ben tüm yazdıklarınızdan “bu kişilerin söyledikleri, yazdıkları, yaptıkları ortada, ainesi iştir kişinin…” benzeri bir algınız olduğu fikrine kapılıyorum.

                  Bu da bana hiç de demokratikleşme yolunda sağlıklı bir adım gibi görünmüyor.

                  Cevapla

            • Can Acar Says:

              fmerakli,

              Ben de profil ve kalıp aynı demiştim zaten. Ruh ikizi gibi birşey. Ayrıca, dikkat edersen, bu dokuman 2010 yılında yazılmış, yani Uludere’den çok çok önce. Senin gibi bir yorumdan diğerine yazdığı ile çelişen birisinin iki yıl önce yazdıklarına taban tabana zıt hale gelmesi hiç de şaşırtıcı olmazdı. Bu nedenle yukarıda yazdıkların bir anlam ifade etmiyor. Kemal’in Kamboçya zaman dilimi analizi bile daha anlamlı.

              Kolay gelsin …

              Cevapla

  6. fenerbahçe Says:

    fenerbahçe davasını unuttunuz herhalde… onda da en başından beri cemaat yanlısı gazetelerin dezenformasyonu vardı. sırf fenerliyiz diye bu ayrımcılık niye? biz insan değil miyiz be kardeşim?

    Cevapla

  7. yildirimpehlivan Says:

    Bunlar yıllar önce ”Sivil Örümceğin Ağında” diye yazılmıştı.

    Bu yazıya Taraf Gazetesini eklemek gerektiğine de inanıyorum.
    Ve AKP nin de göz yumduğu, 28 Şubat ın intikamını aldıklarını düşündüklerini sanıyorum.

    Dava mağdurlarını orducu veya darbeci olmakla suçlayan liberal sol ya da sosyalistlerinde kendilerine daha düzgün bir saf seçmeleri gerektiğini düşünüyorum.
    Bu ülkede yıllardır darbe yapanlar, muhtıra verenler ve onların arkasındakiler, taşeron örgütleri, kalemleri, yayınları, dernek ve vakıfları hep bilinir.

    Bu ülke gerçek darbecileri de biliyor gerçek ergenekoncularını da.

    Hiç bir din ya da din kitabı da insanları suçsuz yere cezalandırın demez. Bunları yapanlar sözde inançlı FBI ın ve PAPA nın işbirlikçileri, onca yıldır içerlerde yatanların, hayatını yok yere kaybedenlerin kendi inançlarına göre bile savunmasını yapamazlar.

    Asena güzel bir kadın olabilir üstüne alınmasın fakat dansözlerle arkadaşlık yapılmamalıdır.

    Cevapla

  8. Macitbay Says:

    Reblogged this on macitbay and commented:
    Geçmiş Zaman Olur ki…

    Cevapla

Yorum bırakın