Savcıların adli emanete sakladıkları yazışmalarla iddianamedeki beyanları arasındaki uyumsuzluklar

Savcılarca adli emanate kaldırılan yazışmaları içeren klasörleri inceledikçe savcıların iddianamede bu yazışmalar ile ilgili yanıltıcı veya yanlış beyanlarda bulundukarını görüyoruz.

Önceki bir yazımızda savcıların iddianamedeki yanıltıcı bir beyanına örnek vermiştik. Aselsan’dan savcılara gönderilen yanıtta, Balyoz belgesindeki listede adı geçen üç kişinin bu kurumda çalışmaya 2007’de bir diğer kişinin ise 2006’da çalışmaya başladığı açıkça belirtilmesine rağmen, savcılar iddianamenin ilgili bölümünde “ilgili kurumlar ile yapılan yazışma neticesinde belgede ismi yer alan şahısların belirtilen yerlerde görevli oldukları anlaşılmıştır” ifadesini kullanarak, yazışmalar ile iddialar arasında bir çelişki olmadığı izlenimini vermişler. Oysa savcıların iddianamede 2003’de Çetin Doğan için özel olarak oluşturulduğunu iddia ettiği (ve hiçbir ekleme/çıkarmaya tabi olmayan) CD’den çıkan listelerle ilgili olarak önemli olan, bahsi geçen kişilerin belirtilen yerlerde görevli olup olmadıkları değil, bu yerlerde ne zaman çalışmaya başladıkları bilgisidir.

Bu CD’nin 2003’de hazırlanmış olamayacağı gerçeği savcıların aldıkları cevabi yazılarla ortaya çıkmasına rağmen, savcılar bunu sadece gözardı etmemekle kalmamış, ayrıca bu bilgileri savunmanın ulaşamayacağı şekilde adli emanate kaldırmışlar. Ayrıca, Balyoz CD’sindeki bu ve benzer listeleri sansürleyerek (isim ve soyadın baş harfleri şeklinde) ek klasörlere koydukları için savunmanın benzer bir araştırma yapmasına da engel olmuşlar.

Bugün vereceğimiz örnekte göreceğiniz gibi, savcılar iddianamede bu gibi yazışmalar ile ilgili sadece yanıltıcı değil, yanlış beyanlarda da bulunmuşlar. 11 no.lu CD’nin içinden çıkan ve daha önce de bahsettiğimiz “SAVUNMA SANAYI.xls” belgesinde (Ek klasör no.56, dizin no.15) Havelsan’da çalışıyor olarak listelenen toplam 357 kişi var. Bunlardan 32 tanesinin nereye tayin edileceği de bu Balyoz belgesinde belirlenmiş. Savcılar, Havelsan’a bir yazı ile 357 kişilik listeyi göndererek, belirtilen kişilerin 2002-2003’de çalışıp çalışmadığını sormuşlar (Ek klasör no.7, dizin no.99).

Havelsan’ın 22 Mart 2010 tarihli cevabi yazısında (adli emanetteki klasör no. 2, dizin no. 61-75) aynen şöyle yazıyor:

“EK-1 listede [savcıların gönderdiği listede] adı geçenlerden 2002-2003 yılları arasında şirketimizde görev yapan 242 (ikiyüzkirkiki) personel belirlenmiş olup, personelin isimleri ve o dönemki görev ünvanlar listesi Ek-2’de sunulmuştur.”

Havelsan’ın yanıtına göre, Balyoz belgesinde Havelsan’da çalışıyor olarak görünen kişilerden 115 tanesi 2002-2003 yıllarında Havelsan’da çalışmıyor.

Peki, savcılar iddianamenin ilgili bölümünde ne yazmış? Sayfa 211:

“İlgili kurumlarla yapılan yazışma neticesinde belgede ismi yer alan şahısların belirtilen yerlerde görevli oldukları anlaşılmıştır.”

Havelsan savcılara listedekilerden 1/3’ünün (tam 115 kişinin) 2002-2003’de bu kurumda çalışmadığını bildiriyor (ve bu kişilerin—daha önce ya da sonra—kurumda çalışıp çalışmadığına dair bir bilgi vermiyor), ancak yine de savcılar iddianamede “belgede ismi yer alan şahısların belirtilen yerlerde görevli oldukları anlaşılmıştır” yazıyor ve yanlış beyanda bulunuyorlar.

***

Peki Havelsan’da çalışyor olarak listelenen bu 115 kişi kim?

İnternet üzerinden çabucak yaptığımız bir araştırma bu kişilerin önemli bir kısmının daha ileriki yıllarda Havelsan’da çalışmaya başladığını (ve kimisinin daha sonra ayrıldığını) gösteriyor.

Örneğin, 25. sırada yer alan S.D.’yi darbeciler “SSM(Savunma Sanayi Müsteşarlğı)nda daire başkanlığı”na tayin etmeyi planlamışlar. Oysa S. D. o tarihlerde özel bir şirkette idari amir olarak çalışıyor. Çalıştığı şirketten ayrılarak Havelsan’a girmesi ise 2005 yılında gerçekleşiyor. Buna benzer sırf bizim tespit edebildiğimiz onlarca örnek var.

Savcıların emanate kaldırdığı yazışmalar ile iddianamedeki beyanları arasındaki tutarsızlıkları incelemeye devam edeceğiz. Şimdilik,

  • cevabi yazıların savcılara ulaştığı tarihlerde tüm Balyoz belgelerini içeren bu CD’nin 2003’de oluşturulduğu iddiasıyla onlarca kişinin tutuklu bulunduğunu (ve tahliye taleplerinin sürekli reddedildiğini),
  • 19 Temmuz 2010’da kabul edilen Balyoz iddianamesindeki ana iddiaya göre bu CD’nin 2003’de oluşturulduğunu,
  • sadece bu CD’de adı geçtiği için 147 kişinin Balyoz iddianamesinde sanık olarak bulunduğunu, ve
  • iddianameyi kabul eden İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin iddianameyi kabulüyle birlikte 102 sanık hakkında tutuklama kararı çıkardığını hatırlatalım.

Abone Ol

Subscribe to our RSS feed and social profiles to receive updates.

15 Yorum “Savcıların adli emanete sakladıkları yazışmalarla iddianamedeki beyanları arasındaki uyumsuzluklar”

  1. fenerant Says:

    Yalan ve yanlıştan kim ölmüş. Savcılarımız da insan dikatsizlik veya hata yapmışlardır diyecekler.
    Bu davanın tüm sanıkları gerçeğe aykırı iddianame hazırladıkları için savcılar hakkında Mahkemeye ve savcılığa suç duyurusunda bulunmalıdır. Ancak Kadıyı kadıya şikayet etsen de sonuç değişmez.

    Cevapla

    • Can Acar Says:

      Burada çok büyük ihlaller, ihmaller olduğu ortada. Hatta birtakım savcıların kötü niyetinden bile söz edilebilir. Yine de bu olanları tüm yargı sistemi ve çalışanlarına yöneltip genellemek doğru değil.

      Evet, yargı sisteminin işlemesinde büyük sıkıntılar var. İktidar referandum sonrası yargı üzerinde çok daha fazla kontrol elde etti. Cemaat yıllardır kendi elemanlarını yargının içerisine yerleştirmek için çalışıyor. Belki yargıç ve savcıların bir kısmı da hala askerlerin etkisi altında. Ancak, özverili ve mesleğinin hakkını vererek her durumda adil ve tarafsız davranmaya çalışan çok sayıda hakim ve savcılarımız olduğunu unutmayalım.

      Aksi ispat edilene kadar bizim de adli personelin tarafsız ve iyi niyetli olduğuna inanıp, çözümü de yine yargı sistemi içerisinde aramamız şart. Eğer bu bulgular/sikayetler göz ardı edilir, bu konuda soruşturmalar, örneğin Adalet Bakanlığı tarafından, engellenir veya geciktirilirse, kimlerin bu sahtekarlığın bir parçası olduğu da iyice ortaya çıkar.

      Saygılarımla …

      Cevapla

      • acracia Says:

        Katiliyorum.

        Bir ek: Nasil sagduyu adina askeriye tek bir blokmuscasina ele alinamaz diyorsam, ayni seyi polis teskilati ve yargi icin de dusunuyorum. Sıkıntıların oldugu dogru; ancak ben de Can Acar gibi sorunlar uzerinden herkesi genellemenin cok yanlis ve haksizlik oldugu kanaatindeyim.

        Cevapla

      • fenerant Says:

        Sevgili Can ve acracia;

        Haklı olduğunuz yönler var.Adli teşkilatın tümü bu tür yanlışlıklar içinde değil. Ancak ; Onlar da pasif ve yetkisi az görevlere alınıyor. örneğin Balyoz davasının sanıklarının tutuklamalarına itirazına bakan ve tutuklamaları kaldıran hakimlerin görev yeri dün değiştirildi.

        Yargıtay hukuksuz dinlemelerle ilgili suç duyurusunda bulundu. Sonuç ne mi oldu Savcılık KYOK kararı verdi.

        umutlu veya umutsuz olmak başka gerçekleri ve olacakları ön görmek başkadır.

        Bazıları için hukuk ve demokrasi araçtır.

        Cevapla

        • Can Acar Says:

          fenerant,

          Haklısınız, bu ve benzeri çok örnek var. Bunu görmek için sadece Ergenekon ve Balyoz davalarına bakmak bile yeterli. Ancak bununla mücadeleyi vermenin tek yolu benzer yollara sapmamak. Yoksa askerleri bertaraf etmek için her türlü yolu mübah gören, insanları kategorilere yerleştirip saldıran kişilerden bir farkımız kalmaz. Olanları, gereksiz veya yanlış suçlamalarda bulunmadan, çok açık ve net bir şekilde insanlara anlatabilmeliyiz. Yasal tüm yolları ucunun kapalı olacağını bilsek bile denemeye devam etmeliyiz. Bu blogda yapılan çalışmalar da zaten bu nedenle bu kadar etkili oluyor.

          Saygılarımla …

          Cevapla

          • fmerakli Says:

            Can Bey,

            Bu blogta yapilan calismalarin etkili oldugunu ben de dusunuyorum, ama sizin soylediginiz kadar etkili oldugu konusunda suphelerim var. Ornegin adli emanette tutulan belgelerde ortaya cikan celiskiler sadece Radikal’de haber olabildi ki o haberi gerceklestiren de Balyoz yazi dizisini hazirlayan muhabir Ezgi Basaran idi.

            Acik soylemek gerekirse Basaran’in Gormus ve USlu ile mulakatlarinda kullandigi dil ve takindigi tutum Balyoz’u Anlama degil BAlyoz’u Aklama cabasinda bir gazeteci oldugu hissini uyandirdi ve hayli elestiri aldi.

            Blogta yapilan calismalarin mahkeme surecinde etkisi icin de bekleyip gormek gerekiyor, zira gaha hala iddianame okunmaya devam ediyor takip ettigim kadari ile..

            Cevapla

            • Can Acar Says:

              fmerakli,

              Kusura bakmayın ama, özellikle Emre Uslu’nun argümanlarının hiç elle tutulur bir tarafı yok. Kendisini tanımam, okumam. Ne yazık ki bir kaç yazısına maruz kaldım. Ortaya attığı sorular defalarca cevaplandığı halde hala ortalıkta “neden sahte CD hazırlayanlar CD’ye yazı yazsın ki” gibi anlamsız argümanlar ile dolaşıp duruyor.

              Ben Ezgi Hanım’ın Emre Uslu karşısında fazla sabırlı davrandığını bile düşünüyorum doğrusu. Kafasını kullanamayan, kendi vardığı sonuçların yanlış olma ihtimalini bile kabul etmeyen insanlarla konuşmak zorunda kalmak gerçekten çok zor.

              Dikkat edin, Pınar Hanım, Dani Bey ve buradaki pek çok yorumcu, Emre Uslu kadar kendinden emin konuşmuyor. Ortalıkta bu kadar somut delil olmasına rağmen “acaba gözden kaçırdığımız bir şey olabilir mi?” kaygısı hep var. Her karşı düşüceyi dinleyip anlamaya çalışıyoruz, ancak şu ana kadar bu çelişkileri açıklayacak sahtecilik dışında tek bir mantıklı açıklama üretilemedi.

              Bunu Emre Uslu’nun el yazısı hikayesi ile karşılaştırın. Twitter’da üç gün önceden reklam yapmaya başladı. İşe “tamam olayı çözdüm” diye başladı. Ardından “bilirkişiye doğrulattım, yazılar Süha Tanyeli’nin olabilir” diye yazdı. Bu “olasılık” ertesi gün “yazılar kesin Süha Tanyeli’nin elinden çıkma” ya dönüştü. Ortaya bir olasılık atıp, ucundan olabileceğini teyit ettirdikten sonra kafasında çevirdikçe kendisini daha fazla ikna eden, gittikçe buna can-ı gönülden inanan, aksini kabul etmeyen bir karakter var karşınızda. Bu durumun Psikoloji’de bir adı olsa gerek.

              Bu aslında “asker ile muhafazakar” veya “liberal ile laik” çatışması değil. Bu “bilimsel düşünce” ile “körlemesine inanç” savaşı. Bir parça kafasını kullanabilenler hangi tarafta olacaklarına da kolayca karar verebilirler.

              Saygılarımla …

              Cevapla

            • Can Acar Says:

              Bu arada, eğer dava başlasın, savcılar mantıklı bir açıklama yapsın diye bekliyorsanız boşuna beklemeyin. Onlar açıklamalarını çoktan yaptılar. Bunu anlam veremedikleri delilleri adli emanete kaldırıp iddianamede yanıltıcı ifadeler kullanarak yaptılar. Bu noktadan sonra farklı bir açıklama beklemeyin, onlarda da yok.

              Saygılarımla …

              Cevapla

      • Bulent Murtezaoglu Says:

        Haklisiniz. Bir de baska davalarda baska savcilar neler yapiyorlar onu bilmiyoruz. Belki boyle seyler nadir filan degillerdir ve bu islerin usulu boyledir? Genelde devletin bu sekilde taraf oldugu davalarda (memleketin batisinda bile, AKP’den once de) sanik olanlardan bir suru sikayet duyariz senelerdir ama pek kaale almayiz (alanlari tenzih ediyorum). DGM’de yargilananlarin — simdi de oldugu gibi — genelde aleyhlerinde bir kamuoyu da oldugu/olustugu icin burada da bazen gordugumuz ‘tam o deneni yapmadiysa baska sey yapmistir nasil olsa’ tavri da cok yabanci degil. Bu isteki acayiplik bunlari duzeltme iddiasinda olanlarin da, duzeltilmekte oldugunu savunanlarin da ayni o tavri aliyor olmalarinda.

        Cevapla

      • Ne mutlu Türk'üm diyene Says:

        Sayın Acar,
        18 Ocak 2011 tarihli yorumunuzdan bugüne kadar geçen sürede, ikinci paragrafınızdaki iyi niyetinizle üçüncü paragrafınızdaki beklentilerinizin gerçekleşebileceğine dair bir ümidiniz var mıdır?
        Yoksa bu sorunun yanıtını zaten 19 Ocak tarihli yorumunuzda vermiş miydiniz?
        Saygılarımla,

        Cevapla

  2. Taylan Says:

    Hukuk katledilmiştir!

    Bu katliama göz yumanlar, tarihte kara bir leke olarak yer alacaklardır…

    Cevapla

  3. eminkk Says:

    •cevabi yazıların savcılara ulaştığı tarihlerde tüm Balyoz belgelerini içeren bu CD’nin 2003’de oluşturulduğu iddiasıyla onlarca kişinin tutuklu bulunduğunu (ve tahliye taleplerinin sürekli reddedildiğini)
    Balyoz davasının sanıklarının tutuklamalarına itirazına bakan ve tutuklamaları kaldıran hakimlerin görev yeri dün değiştirildi.
    Balyoz davası başlamadan 2 gün önce mahkeme başkanı değiştirildi.
    Daha ne yapmaları gerekiyor? Bunun dahası nasıl olacak?
    Birant’ın “kusura bakmayın bu bir savaştır, savaşta her türlü kahpelik olur” derken bu savaşta yumurta mı atılıyor? Ne ele geçirilmek için büyük çabalar izledik/sürüyor? Ne bir silah olarak kullanılıyor?
    Terazi nerde? Gören var mı? Eskiden de öyleydi demek suçu/haksızlığı onaylamak veya ona katılmak demektir.
    Yanlışları haykıracağız ki düzelsin. Susmak hayırlı değildir.

    Cevapla

    • Bulent Murtezaoglu Says:

      Eskiden de öyleydi demek suçu/haksızlığı onaylamak veya ona katılmak demektir.

      Nicin oyle olsun? Neler oluyor memlekete diye bakan normal vatandas magdur olanin/edilenin halet-i ruhiyesine sahip degil ki? “Evvelce boyle fena isler oldu, biz farkliyiz, bunlari degistirecegiz, hatta degistirmeye basladik” mealli seyler diyen bir kadro ve destekcisi bir basin var, biz de gordugumuzu degerlendirmeye calisirken degisiyor mu, eskiden nasildi acaba filan diye DE bakmanin makul olabilecegini dusunuyoruz (ben oyle dusunuyorum en azindan, o ‘biz’in disinda kalmak isteyenler gayet tabii dahil degiller). Nicin bu saniklarin adaletsizce magdur edilmelerini onaylamak olsun ki bu? Onaylanacak sey midir o? Onu konusma oyle olursun bunu dusunme soyle olursun tarzi, bu davalarda olanlari sorgulamaya kalkanlari darbe taraftari ilan etmek gibi biraz. O tarz hangi istikamette olursa olsun bana dogru gelmiyor.

      Cevapla

Yorum bırakın