Demokrasi, hoşgörü ve paranoya

Eğer GS’nin yeni stadyumunda başbakana karşı yapılan tezahüratın “vesayetçilerin” işi olduğunu hala anlamamış iseniz (!), bugünkü Zaman gazetesinde Hüseyin Gülerce’nin yazısını okumanızı öneririz.

Biz bu ibretlik yazıyı, yazının yayımlandığı gazetenin ve çevresindekilerin düşünce tarzını göstermesi açısından hayli aydınlatıcı bulduk.

İşte bazı seçme bölümler:

“Bugünün ileri ülkeleri demokratikleşme ile mesafe alıyor. Bizde ise bir zihniyet, halktan yetki almadığı halde ülkeyi yönetme ısrarından vazgeçmiyor. Kendini her sahada tahkim etmiş. Medyada, sivil toplum kuruluşlarında, siyasette, iş dünyasında, üniversitelerde, yüksek yargıda ama her yerde organize olmuşlar.”

“Türkiye’de her olayı, ancak vesayet sisteminin varlığını hatırlayarak doğru analiz edebilirsiniz.

Onun için bu ülkede "öğrenci olayı" diye bir şey yoktur, olamaz da.”

“bu ülkede bütün öğrenci olayları, meşru iktidarları yıpratmak ve darbelere zemin hazırlamak için kurgulanmış olaylardır. Bir gün bütün faili meçhul cinayetler gibi, bu olayların da nasıl organize olduğu gün yüzüne çıkacaktır/çıkarılacaktır. Bu ülkede, sıradan, kendiliğinden oluyormuş gibi görünen ve "öğrenci olayı", "taraftar tepkisi" diye ambalajlanan bütün protestolar organizedir. Organizasyonu yapanlar 80 senelik tecrübeye sahip profesyonellerdir.”

“Bu oyunları, organizasyonları deşifre etmek, iktidar için çok önemlidir. Hızlı hareket edip, provokatörlerin kimlerle bağlantıları olduğunun tespiti gerekir. Oynanan oyunu hızlı ve doğru istihbarat, hızlı ve adil yargı bozabilir.”

“Fakat 12 Haziran 2011’de "Ergenekon"dan yana olan partiler kaybederse, AK Parti, hem de yüzde 50 civarında bir oyla yeniden iktidara gelirse, vesayet bir daha belini doğrultamaz. Vesayetin bütün payandalarındaki kozmik adamlar, asker içindeki bütün cunta heveslileri havlu atarlar. Türkiye, demokratikleşmenin sağlıklı, güvenilir zeminlerine kavuşur.”

Yazının aksettirdiği zihin yapısının bize çarpıcı gelen bazı öğeleri:

  1. Bir yandan demokrasi, insan hakları ve hoşgörüden bahsederken, kendilerine muhalif olanlara karşı aşırı derecede tahammülsüzlük gösterilmesi;
  2. Herşeyin arkasında “vesayet” rejiminin dayatmasının olduğu savı ;
  3. Spontane tepkilerin arkasında dahi kendilerini hedef alan örgütlenmiş gizli eller olduğu paranoyası;
  4. İktidarı ve devletin kilit noktalarını ellerine geçirmiş olmalarına rağmen mağdur rolü oynamaktaki ısrarcılık;
  5. Hayal ürünü olan, üstelik kendi kurguladıkları bir hareketi bastırmak amacıyla karşı atağa geçmekteki kararlılık;
  6. “Vesayetçilerin” tasfiye edilmesinin ülkede demokrasinin yerleşmesinin ön ve tek koşulu olarak görülmesi.

Abone Ol

Subscribe to our RSS feed and social profiles to receive updates.

24 Yorum “Demokrasi, hoşgörü ve paranoya”

  1. Kurmanbek Allahverdiyev Says:

    Aslinda medyada sayilari hic de az olmayan eline kalem tutusturulmus tetikcilerden birisi olsaydi cok da onemsemez idim. Fakat Huseyin Gulerce, medayada bizzat Fethullah Gulen agzindan konusma yetkisine sahip tek kisi. Ayrica cemaat adina birilerinin gorus bildirmesi gerekiyor ise her zaman bunu Huseyin Gulerce’nin agzindan duyuyoruz. Yazinin icerigi ise vahim.

    Cevapla

    • Bulent Murtezaoglu Says:

      Bu yazinin Ingilicesi de cikmis. Belki (Gulerce’nin konumu ve dogrudan AKP’in oy yuzdesinin ne olmasinin cok iyi olacagindan bahsedildigini de goz onune alarak) Ingilizce Zaman’da cikan su yaziyla beraber okumak lazim: http://www.todayszaman.com/news-232966-scholars-politics-1-wise-mens-test-with-politics-by-ekrem-dumanli.html

      Pravda okuyup cikarimlar yapan Kremlinojistlere donduk. Ilgililere cok tesekkur ederiz. Bir seffaflik, bir liberallik ki dunya boylesini gormedi. Yakinda olmekte olan bir hamambocegine yapilan basarisiz kalp masajina aglanma hikayesi ile suslenmis, basbakan yuhalayanin cehenneme gitmesinin yuce zat tarafindan nasil arzu edilmedigini anlatan bir yazi da cikar belki.

      Cevapla

  2. y.o. Says:

    Pinar hnm;

    Siz sunu izlememis olabilirsiniz belki, buyrun:)

    STV Haber kanalındaki ‘Son Durum’ programının sunucusu Asım Yıldırım, canlı yayında öyle bir yorum yaptı ki izleyenleri şaşkına çevirdi…
    İnanılmaz ama STV Haber spikeri grizu patlamasını paşaların gözaltına alınmasına bağladı…

    İşte şaşkına çeviren o sözler
    Sevgili seyirciler tabii nasıl bir bağlantı kurabilirsiniz. Biz sadece hatırlatma yapıyoruz. Geçen sene Aralık ayında Bursa’da bir maden kazası meydana gelmişti. 19 madencimiz can vermişti.

    Peki bu olaydan hemen bir gün önce ne olmuştu bir hatırlayalım. İstanbul’a cumhuriyet savcılarına İbrahim Fırtına, Aytaç Yalman, Özden Örnek gelip ifade vermişlerdi. Geldiklerinin hemen ertesi günü, pazar akşamı ise Bursa Mustafa Kemal Paşa’da 19 madencinin öldüğü maden kazası vuku bulmuştu.

    Dün gözaltılar oldu, Balyoz Darbe planıyla ilgili, bugünse ne yazık ki işte Balıkesir Dursunbey’den gelen böyle bir maden kazası haberi var. Nasıl bağdaştırırsınız ya da var mıdır bir bağlantı yoksa sadece ve sadece tevafuk diyebileceğimiz hadiseler midir bunlar, bunu da sizin izanınıza bırakıyoruz. Belki de varsa da bir bağlantı tabii komplo teorisi üretmek hiç hoş değil. Çünkü birisinde 19 kişi diğerinde 17 kişi can verdi.

    Cevapla

  3. Can Acar Says:

    Ne yazık ki bu fikirler bu blogdaki bir takım “liberal” yorumcularımızın savunduklarından çok da farklı değil. Özellikle 1, 2 ve 6 numaralı maddeler ile çok karşılaşıyoruz.

    Savundukları, hatta inandıkları fikirlerin kaynağını görmek liberal arkadaşların gözlerini açar mı bilmiyorum.

    Bütün kavramlar o kadar karıştı ki, “neydi bu liberal” diye Wikipedia’ya bakma ihtiyacı duydum. “Liberalism” sayfası böyle başlıyor:

    Liberalism (from the Latin liberalis, “of freedom”) is the belief in the importance of liberty and equal rights. Liberals espouse a wide array of views depending on their understanding of these principles, but most liberals support such fundamental ideas as constitutions, liberal democracy, free and fair elections, human rights, capitalism, free trade, and the separation of church and state. These ideas are widely accepted, even by political groups that do not openly profess a liberal ideological orientation.

    Bizim görüp tanıdığımız “liberal” kavramına pek uymuyor. Ne bileyim, neredeyse laiklikten falan bahsediyor. Kimileri bunu “ulusalcı” bile bulabilir bizde. Acaba Amerika’da farklı mı diye “Modern liberalism in the United States” sayfasına baktım. Sayfanın girişinde John F. Kennedy’nin bir tanımı var:

    …someone who looks ahead and not behind, someone who welcomes new ideas without rigid reactions, someone who cares about the welfare of the people — their health, their housing, their schools, their jobs, their civil rights, and their civil liberties — someone who believes we can break through the stalemate and suspicions that grip us in our policies abroad, if that is what they mean by a ‘Liberal’, then I’m proud to say I’m a ‘Liberal’. [Eric Alterman, Why we’re liberals: a political handbook for post-Bush America (2008) p. 32]

    Hmm. Geçmişe değil geleceğe bakan, yeni fikirlere açık, katı olmayan falan …

    Bilemedim. Bence bizde liberal geçinenlerin bir kısmı sadece sözde liberal. Gerçekte ne olduklarını ben de bilmiyorum. Bu idealleri benimsemiş olanlar zaten bu saçmalığa ortak olmayacaklardır.

    Saygılarımla …

    Cevapla

    • fmerakli Says:

      Can Bey,

      Bu blogta yazdigim yorumlar nedeni ile “fetocu” oldugumu dusunenler ciktiysa da saniyorum ki bu asiri uclari bir yana birakirsak yorumlari takip edenlerin cogu benim de liberal oldugumu dusunmustur, dusunmektedir. Hatta siz de bir kac defa bana hitaben yazdiginiz cevaplarda bu onkabul ile hareket etmistiniz.

      Bu blogun siyaset felsefesi tartismak icin ideal platform olmadigi dusuncesi ile ben de sesimi cikarmamistim, ama belki sasiracaksiniz ben kendimi liberal degil “libertarian” (Turkce’ye ozgurlukcu seklinde cevrilebilir sanirim) olarak tanimlamiyorum.

      Libertarianism’in ansiklopedik tanimi soyle:

      “the scope and powers of government should be constrained so as to allow each individual as much freedom
      of action as is consistent with a like freedom for everyone else”

      Kavramla ilgili temel online referanslardan olan Libertarianism.com ise terimi soyle tanimliyor:

      “you should be free to do as you choose with your own life and property, as long as you don’t harm the person and property of others. Libertarianism is thus the combination of liberty (the freedom to live your life in any peaceful way you choose), responsibility (the prohibition against the use of force against others, except in defense), and tolerance (honoring and respecting the peaceful choices of others).”

      Libertarianism’i siyasi butunuyle yelpazenin solunda yer alan bir akim olarak gormek de hatali olacaktir. Libertarian conservatism bir sol dunya perspektifine sahip degildir ornegin. Daha fazla detay icin IEP’in ilgili sayfasinin linkini veriyorum:

      http://www.iep.utm.edu/libertar/

      Neyse dedigim gibi amacim ne liberalleri savunmak ne de bu blogu bir siyaset felsefi tartismasi ile mesgul etmek, ama zamaniniz olursa libertarianism uzerine de biraz zaman harcarsiniz diye dusunerek bu kisa yoruma yazmak istedim. Eger cok zamaniniz var ise Murray Bookchin, Robert Nozick ya da Ayn Raynd gibi isimlerin eserlerini de okuyabilirsiniz.

      Saygilar

      Cevapla

      • Can Acar Says:

        The scope and powers of government should be constrained so as to allow each individual as much freedom of action as is consistent with a like freedom for everyone else.

        … Dinlenen telefonlar, İşçilere biber gazı, öğrencilere dayak, üniversitede bir yıllık arama izni, terörist Galatasaray, alkol yasağı, ucube heykel, Silivri toplama kampı, Ahmet Altan’a dava, …

        Bütün bunlar yaşanırken bir de üzerine burada insanları sahte delillerle içeri atmaya çalışanları savunun, sonra da özgürlükçüyüm deyin.

        Benim aklıma gelen kelime “hypocrite” (Türkçe’ye ikiyüzlü şeklinde çevrilebilir sanırım).

        Cevapla

        • fmerakli Says:

          Komik olmayin Can Bey,

          Benim yasadisi dinlenen telfonlar, iscilere ve ogrencilere siddet ve dayak vs. gibi konularda ne dusundugumi hic bilmeden, bu ve benzeri temel demokratik degerler aykiri AKP’nin uygulamalarini nasil sert elestirdigimi gormeden (zira benim hakkimda bildikleriniz benim bu forumda yazdiklarimla sinirli) bana ikiyuzlu demeniz beni bir baska yorumda sucladiginiz gibi insanin zekasina hakaret etmek gibi oluyor…

          Sadece bir yuzunu gordugunuz insanin gormediginiz ama olmasini hayal ettiginiz yuzune bakarak ikiyuzlu oldugunu ifade etmeniz bugune kadar yaptiginiz karsi ciktigim noktalar olsa da belli bir derinlige sahip oldugunu dusundugum yorumlarinizin genel cizgisi ile uyusmadigini da belirtmek isterim. Eger tartismanin seviyesini bu duzeye cekmek ve orada surdurmek istiyorsaniz, ben yokum…

          Cevapla

          • Can Acar Says:

            fmerakli,

            Duygularınızı incittiğim için çok üzgünüm. Sizin ne yapıp yapmadığınızı, nasıl düşündüğünüzü bilmem tabii ki mümkün değil. Sadece okuduklarım ve edindiğim izlenimler doğrultusunda yorum yaptım. Buna son günlerin yorgunluğu ve stresi de ekleninde doğru değerlendiremediysem tekrar özür dilerim.

            Ancak cevabınızı okuyunca doğrusu aklıma takıldı. Askerlerin darbe planladığından emin olduğunuzu söylemiştiniz. Siz de benim düştüğüm hataya siz de düşmüş olmuyor musunuz? İnsanları çeşitli kaynaklardan duyup okuduklarınızla veya hislerinizle değerlendirip suçlu olduklarına nasıl bu kadar kesin karar verebiliyorsunuz?

            Saygılarımla …

            Cevapla

            • fmerakli Says:

              Can Bey,

              Ozur dileme inceligini gosterdiginiz icin tesekkur ederim, hepimizin zaman zaman dilimize (ya da parmaklarimiza) hakim olamadigimiz anlar olabilir, yeter ki art niyet olmasin.

              Darbe planlarina iliskin inancimin temelinde hislerden ote olgular yatiyor. Tek tek saymaya kalksak yeni bir blog acmak lazim ama oncelikle 1000 yil surecegi ilan edilen 28 Subat’in hemen bir kac yil sonrasinda hedefin merkezinde olan siyasi hareketin Meclis’te tek basina iktidara gelmis olmasi karsisinda askerin demokratik olgunluk sergileyecegini dusunmek Turkiye kosullarinda esyanin tabiatina aykiri. Ki bunun boyle olmadigi Cumhurbaskanligi secimi surecinde askerlerin baskisi ile milletvekillerini Meclis’e sokmayan Erkan Mumcu ve Mehmet Agar orneklerinde gorulebilir. Youtube’da yasadisi oldugunu dusundugum ancak yalanlanmayan Ismail Hakki Karadayi’ya ait bir ortam dinlemesi kaydi var. Orada Mumcu’ya nasil baski yapildigini Karadayi acikca anlatiyor ve hatta AKP’li bir ismin cumhurbaskani secilmesi durumunda bu isi TSK’nin temizleyecigini ifade ediyor. Eger Genelkurmay Baskanligi’na kadar uzanmis bir ordu mensubu bunlari soyluyor ise, darbe planlari YAPILMAMIS olduguna inanmak icin biraz naif olmak gerekiyor.

              Can Bey mesela siz de Dursun Cicek’in acikca hukumeti hedef alan eylem planini, askeri savciligin iddia ettigi gibi “terfi alamadigi icin kizip TSK’yi zor durumda birakmak icin uretmis ve basina sizdirmis” olduguna inaniyor musunuz? Acilan bu dava ile Dursun Cicek’in acik bir sekilde TSK tarafindan ortada birakildigini siz de dusunmuyor musunuz? Ya da hepsini gectim, Dursun Cicek gercekten askeri mahkeminin iddia ettigi nedenle bu belgeyi hazirlayip sizdirdi ise, terfi alamadigi icin kurumuna bu kadar zarar verici bir eylemde bulunabilecek bir kurmay subayin genelkurmay’da onemli bir pozisyona yukseltilene kadar gecen onca senede bu tur zaafiyetleri olabileceginin hic tespit edilememis olmasi durumu sizi de dehsete dusurmuyor mu?

              Cevapla

              • Can Acar Says:

                fmerakli,

                Ne yazık ki yazdıklarınız soruma cevap vermiyor.

                Askerler içerisinde darbe tasarlayanlar olabileceği konusunda size katılıyorum. TSK’nın işleyisini bilmiyorum. Her büyük grup gibi TSK’da da iyi, kötü, onurlu sahtekar her türlü insann olması da şaşırtıcı gelmiyor. Kim bilir, birden fazla grup sayısız darbe tasarlamış, hatta hangisini yapacakları konusunda yazı-tura atmış bile olabilirler. Bilmiyorum. Dediğiniz gibi, bunlar farklı bir blog’da tartışılabilir.

                Benim sorduğum soru, şu anda Balyoz’dan yargılanan 196 kişi’nin darbe planladıklarını nereden biliyorsunuz? Sizin deyiminizle “Sadece bir yuzunu gordugunuz insanin gormediginiz ama olmasini hayal ettiginiz yuzune bakarak” darbeci olduğuna nasıl karar verebiliyorsunuz?

                İnsanların sahte delillerle yargılanıyor olması sizi rahatsız etmiyor mu?

                Herhangi birinin herhangi bir zaman bu paketin içerisine dahil edilebileceğini görmek uyknuzu kaçırmıyor mu? En son örnek maçta ıslıklayan Galatasaray taraftarları.

                Darbelerin tank ve top ile asker gücüyle yapıldığı dönem geride kaldı. Hatırlarsanız, askerlerin yaptığı en son darbe elektronik ortamda gerçekleşmişti. Şimdi darbeler daha farklı yapılıyor. Medya, propaganda ve yanlış bilgilendirme en büyük silahlardan. İnsanlar ulusalcı-liberal, Türk-Kürt, Laik-Müslüman, Galatasaraylı-Fenerbahçeli Sivil-Asker, darbeci-yandaş olarak ayrıştırışıp biribirilerine karşı kullanılıyorlar.

                Bu sefer darbeyi gerçekleştirenler asker değil. Siz de, buradan göründüğü kadarıyla, gösterilen bir hedefe kilitlenmiş durumdasınız. Yaptığınız her yorum bu kişileri peşinen suçlu kabul ettiğiniz imasını taşıyor. Bu da bence savunduğunuzu söylediğiniz bütün değerlere aykırı bir durum.

                Saygılarımla …

                Cevapla

                • fmerakli Says:

                  CAn Bey,

                  Beni bir nebze dogru bir nebze yanlis anlamissiniz.

                  DAha once yaptigim yorumlarda defalarca dile getirdim. Bu blogta ortaya konan tutarsizliklar onemlidir ve yargilama surecinde cevap bulmalidir. Ayrica yine, (sanirim Ingilizce yazdigim yorumlardan birinde) Balyoz saniklari icerisinde tamamen masum olanlar da olabilir ve bu beni sasirtmaz dedim.

                  Benim pesinen suclu gordugum bugun sanik sandalyesinde oturan o 196 sanik degil. Amma velakin o kisilerin mensup oldugu kurumun genetik kodlarina islemis darbeperverligin var ve bugun de hala aktif oldugu konusunda kesinlesmis bir hukuk sahibiyim.

                  Bu 196 sanik icerisinde de darbe planlarinda rol almis kisiler oldugunu dusunuyorum, bu kisilerin de adil bir yargilama sonucunda saglam deliller uzerinden hak ettikleri cezayi almalari gerektigini dusunuyorum.

                  Ama sirf ordu mensubu diye ya da sirf belli donemlerde belli yerlerde calisti diye bu 196 kisinin tamamen suclu iilan edilmesine en az ben de sizin kadar karsiyim. Ama TSK’yi on yillardir siyasi alandan dusmeyen golgesi, ulkeye ve bu ulkenin yurttaslarina verdigi zararlar icin bir kurum olarak sorumlu tutma noktasinda mahkeme kararlarina degil biraz akla, izana ve en onemlisi de vicdana ihtiyac oldugunu dusunmuyorum.

                  Cevapla

                  • Can Acar Says:

                    fmerakli,

                    Adil bir yargılama istediğinize göre, bu yargılamanın adil olmasına gölge düşürecek her duruma da karşı olmalısınız.

                    Deliller ve savcılar hakkında çok büyük şüpheler varken, medyanın mahkeme heyeti dahil herkesin kafasını karıştırmaya yönelik yalan ve yanıltıcı haberler yaptığı ortadayken, Gölcük bulgularını “eline oyuncak verlmiş bir çocuk” heyecanıyla karşılamanız ilginç geliyor bana.

                    Bu sahte delil üretme merkezinin içerisinde ve hatta arkasında askerler de olabilir, cemaat de olabilir, hükümet de olabilir, muhalefet de, yabancı ülkeler de.

                    Bunların kim olduğundan bağımsız olarak, eğer ülkede insanların sahte delillerle yargılanmasına göz yumuluyorsa, medya doğruluğunu kontrol etmeden, hatta bilerek yanıltmak amacıyla haber yapabiliyorsa, kimse için eşitlik ve özgürlükten, dolayısıyla demokrasiden bahsedemeyiz.

                    Bu nedenle öncelikle gerçeklerin açığa çıkması, bu yapılanmanın bulunması ve engellenmesi gerekiyor.

                    Saygılarımla …

                    Cevapla

                • fmerakli Says:

                  typo!

                  kesinlesmis hukuk degil hukum sahibiyim!

                  Cevapla

          • Bulent Murtezaoglu Says:

            Is nispeten tatliya baglanmis, o kismina ilismeyeyim ama aklima takilmisti bir sey sorayim. Cari kanunlardan bagimsiz olarak, hakikaten bir politikacinin bir dava konusundaki beyanatinin ceza mahkemelerinin ilgi alanina girmesini makul mu buluyorsunuz?

            Bunu merak ediyorum cunku ifade hurriyeti kavrami konusunda da cok ciddi problemlerimiz var ve bu konuda hic kaa yormuyoruz gibi gozukuyor. Hakaret vs. davalari, bu ‘yarigiyi etkileme’ kavrami, kutsallarin/sahislarin korunmasi hepsi baski araclari olabilen (ve fiiliyatta da zaten oyle olan) seyler. Buna goz onundeki okumus siniflarimizdan pek ses cikmadigi gibi, tersine ‘nefret soylemi’ vs. icin kanunlar isteniyor, [Baskin Oran orneginde mesela] ‘nicin insanlari dediklerinden dolayi mahkum ettiremedim’ diye sikayetler girla gidiyor. Bu son yuh hadisesi de belki o dunya kupasi finalinde olani takip eden yok tespit ettik yok buluyoruz filan tehdit/iddialarina ciddi tepki gosterilmedigi icin bu derece cirkinlesti ve cirkinlesmeye devam ediyor. O konuda buyuk bir fikri/kavramsal zaafimiz var gibime geliyor. Sadece bu tur bir ozgurluk alanini istemiyor degiliz, neyi istemedigimizi — yani hangi nitel sinirlarin cizilebilinecegini — dahi dusunmeye calismiyoruz galiba.

            Cevapla

            • fmerakli Says:

              Bulent Bey,

              TCK’dan bagimsiz olarak ifade edersek, bir politikacinin bir dava konusundaki beyanatinin bir ceza davasina konu olmasini belli sartlar altinda dogru bulurum, buluyorum.

              Kabul edeceginiz gibi ifade ozgurlugu sinirsiz degildir ve evet ozellikle ulkemizde yargiyi etkileme kavrami baski araci olarak kullanilsa da mahkemelerin tarafsizligini ve bagimsizligini koruma amaci ile ifade ozgurluklerine ozellikle davalarin surdugu surec icin sinirlama getirilebilir kim tum liberal demokrasilerde bu yonde duzenlemeler vardir.

              Cevapla

              • Bulent Murtezaoglu Says:

                Tesekkur ederim. Yalniz bu ‘tum liberal demokrasiler’ kismini problemli buluyorum. ABD’yi liberal demokrasi sayarsaniz, dogrudan etkilemeyi (tehdit rusvet vs.) suc kabul ediyorlar ama ‘herkes sussun mahkeme devam ediyor’ tarzlari yok benim bildigim. Hakimler/savcilar profesyonel ve normal yayinlardan etkilenmez kabul ediliyor, eger juri etkilenecekse insanlari susturmak yerine juriyi izole ediyorlar (sequestration deniyor olmasi lazim). Detaylarda yaniliyor olabilirim (dediginiz turen duzenlemeler olabilir), fakat anladigim kadariyla tarz bu ve o tarz bizdekinden (ve belki kita Avrupa’sindan) farkli kabullerin sonucu.

                Bu Turkiye baglaminda nicin onemli? Su sebepten, ‘kucuk Amerika’ olmaktan tutun da ‘ABD’deki laiklik anlayisini istiyoruz’ demeye kadar bir suru laf duyuyoruz. Son derece farkli gelisimi olan bir toplumun belli bir zaman kesitinde vardigi kanuni duzen bize ne derece uygundur sorusunun yaninda, biz oyle ve o tur duzenleri anliyor muyuz, ne derece anladigimizin farkinda miyiz, okumusumuz bize martaval mi okuyor (ki okuyani cok, bildigim konularda) diye bakmanin onemli oldugunu dusunuyorum. Orada veya baska yerde ortaya cikmis tecrubeyi — ki insanlik birikiminin parcasi bunlar — anlayalim ama istemeyelim, o mumkun ve mesru tabii. Anlamakla problemimizin olmasi ise tamamen farkli. O yuzden kim ne dusunuyor, nasil yaklasiliyor filan diye bu (ister darbe olsun, ister sahtekarliga dayali dava) musibeti vesile edip — belki bunaltmak pahasina — su mudur bu mudur yapiyorum. Kusuruma bakmayin lutfen.

                Cevapla

                • fmerakli Says:

                  Estagfurullah, niye kusura bakayim, ne guzel lafliyoruz…

                  Oncelikle bir konuda haklisiniz, “herkes sussun mahkeme konusacak” gibi bir dutum yok, ama dedigim gibi mahkeminin bagimsizlik ve tarafsizligini onleyecek ya da golge dusurecek ifadeler icin sinirlamalar soz konusu. Verdiginiz ornek baglaminda tehdit ve rusvet gibi temel durumlar olsa da her ulke icin uniform bir uygulama da bildigim kadari yok…

                  “ABD’deki laiklik anlayisini istiyoruz” muhabbetini ise beni yuzumde buukce bir gulumseme ile izlemisimdir her zaman. Misal, secimlerden sonra yapilacagi soylenen yeni anayasada Amerika’daki laiklik anlayisi model alinarak Cumhurbaskani’nin ornegin goreve baslarken yeminini Kuran-i Kerim’e el basarak yapmasi yonunde bir duzenleme getirilse ne tantana kopar, oyle degil mi?

                  Genelkurmay’in isiklari sabaha kadar yanar, guvercinin ayagina baglanmisindan tutun da elektronik olanina kadar bilumum muhtiralar verilir, ama ordumuz ekonomi konusunda hassas oldugu icin bu muhtiralarin cuma gunu borsa kapandiktan sonra verilmesine azami dikkat gosterilir, Harp Okulu ogrencileri uygun dim orada burada kosturulur, eskiden Sincan’da yuruyen tanklar bu sefer Cukurambar’da Kecioren’de yurur, hatta Mutlucan plaklarinin tozlari alinip bir darbe sabahina bile uyanabiliriz…

                  Cevapla

                  • Bulent Murtezaoglu Says:

                    Valla bence bu yemin isleri yerine, secilinerek gelinen makamlara oturulmadan bir yuh korosu ve yumurta atma takimli bir merasim yapilmali. Kibri bastan kirmak lazim.

                    Cevapla

  4. Taylan Says:

    Hüseyin Gülerce, televizyonda verdiği demeçlerde ve gazetedeki yazılarında en çok ‘hoşgörü’ ve ‘demokrasi’ sözcüklerini kullanıyor.

    Ben de hep düşünürüm, 5 vakit namazında, niyazında olan Gülerce alnını her secdeye koyuşunda acaba içi rahat ediyor mudur diye… Çünkü bu hukuksuzluklara çanak tutan, provakatif yayın yapan, yalanlarla masum insanların hapse girmesine neden olan gazetede yazmak kolay değildir. İyi ve sağlam bir bünye ister…

    Cevapla

    • fenerant Says:

      hedefe ulaşmak için her yolu mübah gören, demokrasiyi ve hukuku araç olarak gören zihniyet; alnını secdeye de koysa içi rahattır. Hala onları ve mantıklarını anlayamadığımız için bu günlere geldik.

      Cevapla

  5. drunkenknight Says:

    Silivri Adliyesi’nin mahkeme salonu, basketbol sahası büyüklüğünde bir yerdir. İzleyici sıralarının üçte biri kadar basına yer ayrılmıştır. Ne var ki Ergenekon duruşmalarında basın sıraları, davayı başından beri izleyen birkaç gazeteci dışında bomboştur. Dün hariç. Oysa izleyici sıraları, her zaman dolu.

    Tuncay Özkan’ın Yeni Parti, Doğu Perinçek’in İşçi Partisi, ADD ve CUMOK üyeleri; Mustafa Balbay’ın Cumhuriyetçileri, kar, kış, soğuk, ayaz demeden, oradadırlar. Eski komutanların eski askerleri, gencecik teğmenlerin gözü yaşlı anaları, titrek babaları. Hasta kardeşler, babasını özleyen çocuklar, yaşarken dul kalan taze gelinler, oradadırlar hep… Gidemesinler diye kuş uçmaz, kervan geçmez ıraklara kurulan kampuse, ne yapar eder, gelirler. Duruşmaya girebilenler girer, giremeyenler dışarda bekleşirler. Umutla…

    Oysa tam da bu yapı, umutları öldürmek içindir. Mahkûm edilemeyecek sanıkları, ruhları ölünceye, beyin ışıkları sönünceye kadar tutuklamak, onları sevmekten caymayanları yormak, bıktırmak ve süründürmek için yapılandırılmıştır. Henüz 22 sanığın sorgulanabildiği ve tanık ya da sanık, daha 180 kişinin sorgulanacağı Ergenekon davasına bakılan bu salonda, bir de 196 sanıklı -ama tutuksuz- Balyoz davası başlatılır ki, bir duruşmadan ötekine ikişer ay ara verilsin, özellikle Ergenekon uzasın, tutukluları mapusta çürüsün… Ölenin ölüp, gözünün feri sönmüş ya da usunu yitirmiş sağların salınacağı on yılın sonunda da zaman aşımından tozlu raflara kaldırılacaktır; binlerce sayfası, salt hukuku boğazlayan adaletin parmak izleriyle dolu dosyalar… Plan bu.

    Çok açık söylüyorum: Eğer bu plan bozulmazsa, Türkiye’de ne politikaya gerek kalır, ne de muhalefete. Hukukun bunca fütursuzlukla gebertildiği, adaletin zulüme eşitlendiği ve yargılamanın psikolojik işkenceye dönüştüğü yerde, kimsenin özgürlüğü ve can güvenliği yoktur ki, demokrasi mücadelesinin bir anlamı olsun…

    İşte bu boşluğa düşmemek için son fırsat, muhalefet partilerini demokrasiyle birlikte yok olmaktan kurtaracak son şans, bu partilerin, tutuksuz yargılanma hakkından yıllardır mahrum edilen Ergenekon sanıklarını, önümüzdeki seçimlerde milletvekili seçilecekleri sıralarda aday göstermeleridir.

    Benim demokrasi anlayışımda, CHP ve MHP başta, seçime girecek tüm muhalif partiler, asker ya da sivil, görüşlerini paylaşmadıkları tutuklu Ergenekon sanıklarını bile, HUKUKA SAHİP ÇIKMAK ADINA aday göstermelidir. Biliyorum ki gerçek bir demokraside, siyasal muhalefet böyle davranır. Çünkü demokrasiye gerçekten inananlar, demokrasiyi konuşanlar değil, savunanlardır! Çünkü hukuk devletini gerçekten isteyenler, demokrasinin tüm olanaklarını kendileri için değil, herkesin hukukunu, kin gütmeyen adaleti, apaçık suçluların bile adil yargı hakkını savunmak için kullananlardır!

    Ama biliyorum ki Türkiye’de, muhalefet partileri bile demokrasiyi savunacak kadar ne yürekli, ne de inançlı demokrat… Milletvekili dokunulmazlıkları demokrasiyi savunmaya yarasa, zaten iktidar da despotlaşamazdı! Sorarım size, car car konuşmak için midir o vekil dokunulmazlıkları, yoksa hukuksuz yasakları delip geçmek, milletin durdurulduğu yerde ileri atılmak için mi?

    Despot rejimlerin yatağını, demokrasiye göğsünü siper edecek kadar inanmayan muhalefet hazırlar!

    Haksızlık mı yapıyorum, eleştirim çok mu acımasız? İşte seçim meydanı, işte SON fırsat, buyursun, demokrasiye iktidara laf yetiştirmekten öteye sahip çıktıklarını eylemle kanıtlasınlar: Ergenekon tutuklularını aday göstersinler. Tüm muhalif partiler benim idealimdeki “karşıtını bile savunmak” noktasına gelemeseler de, hiç olmazsa CHP ve MHP, Ergenekon’dan kendi görüşüne yakın, suçsuzluğuna inandıkları birkaç milletvekili çıkarabilir. Böylece, bugüne değin pek kullanmadıkları dokunulmazlık zırhı, gerçekten ihtiyacı olanlarda bir işe yarar!

    Başta Tuncay Özkan, Mustafa Balbay, Mehmet Haberal gibi aydınların milletvekili adaylığı hem CHP’ye oy, hem de demokratik mücadeleye güç kazandırır.

    MHP, gerçekten milliyetçi bir hareketse, PKK ile mücadeleyi savunuyorsa, buyursun Silivri’ye! Milliyetçiliği ve mukaddesatçılığı Ergenekon davasında mahkûm edilemeden zindanlarda çürütülen gencecik teğmenlerden daha iyi kim temsil edebilir? İşte MHP’nin şiarı, tek vatan, tek bayrağı, PKK’ye karşı ölümüne savaşarak savundukları için içeri tıkılan komutanlar. Adaylıkları MHP’ye seçim meydanlarında bağırıp çağırmaktan öte bir güvenirlik sağlamaz mı?

    ‘G’ NOKTASI

    Falih Rıfkı Atay’ın bir akrabası, Tuncay Özkan’a 10 sayfa mektup yazıyor, mektup tutuklunun eline 9 sayfası karalanmış, tek sayfası okunur geçiyor. Yetmiyor, kadıncağız salt Tuncay Özkan’a mektup yazdı diye, hem Silivri, hem Beykoz Adliyesi’nde iki kez yargılanıyor. Ancak insaflı bir savcının “mektuplarda suç unsuru yoktur” görüşünden sonra rahat bırakılıyor.

    Kimsenin kuşkusu olmasın, bu despotluğa karşı önerdiğim somut çıkışı yapamayan muhalefet, önümüzdeki seçimlerde varlık nedenini de yitirmiş olacaktır.

    “Demokrasi, çoğunluğun kanunu değil, azınlığın korunağıdır.”

    ALBERT CAMUS

    (Mine G. Kırıkkanat – Cumhuriyet 19.01.2011)

    NOT: Sayın Mine Hanımdan ve Cumhuriyet Gazetesi ailesinden yazısını izinsiz kullandığım için özür dilerim…

    Cevapla

  6. drunkenknight Says:

    “Kavak ağacına, zımparaya, oyma bıçağına, yan yana istiflenmiş boy boy tahtalara sırayla ve de tek tek ‘merhaba’ dedim, ‘tanıştığımıza çok memnun oldum!..’

    Gardiyan, hayret ve biraz da dehşetle, “Ne yapıyorsun Balbay” diye sorunca, ‘ortak çalışma alanındaki arkadaşlarla selamlaşıyorum’ yanıtını verdim…

    Çünkü, sırf insan yüzü görelim diye katıldığımız çalışma atölyesine normalde orada olması gereken tutukluları getirmemişlerdi…

    – Sırf biz görmeyelim diye!..”

    ***

    Aradan geçen 67 günün ardından yeniden “hızlandırılmış” ve de özel yetkili Silivri mahkemesi duruşma salonundayız…

    – Yani, hızlandırılmış ve hiç bitmeyecek olan mahkemede!..

    Neredeyse 2 yıldır süren Ergenekon 2. Davasında, bugüne dek yalnızca 22 kişi sorgulanabildi.. Tutuklu, tutuksuz 50’nin üzerinde sanık daha sorgulanmayı bekliyor… Bu hesapla yalnızca sorguların bitirilebilmesi için en az 4-6 yıl gerekiyor!..

    – Hıza bakın!..

    Bu kadar “hız” fazla gelmiş olmalı ki; 196 sanıklı “Balyoz davası” da Silivri’ye yıkıldı… Bundan böyle birkaç günlük duruşmalardan sonra her dava arası 2 aylık sürelere ulaşacak!..

    – Adalete bakın!..

    ***

    Silivri mahkemesinin duruşma salonunda, birkaç dakika görebilme bahtiyarlığına eriştiğimiz Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan’la “hızlandırılmış” bir şekilde konuşmaya çalışıyoruz!..

    Balbay anlatıyor, yakınları, arkadaşları, Baro, TBMM ve gazeteciler cemiyetlerinden gözlemciler, birilerinin adına yüzümüz kızararak dinliyoruz… Balbay, nasıl bir “tecrit” içinde yaşadıklarını, ruhlarının nasıl esir alınmak istendiğini acı örnekleriyle sıralıyor… Tam 13 kilo vermiş… Ben “Fena görünmüyorsun” deyince, “Sürekli koşuyorum” diyor… Koşulları bildiğim için hayretle “nasıl yani, nerede” diye sorunca yanıtlıyor:

    – Havalandırmada tabii!.. 5 adıma 14 adım… Önceleri çok zorlandım, ama şimdi koşuyorum… Ayrıca yukarıya doğru hiçbir kısıtlama yok. Zaten orası gökyüzü, istediğin kadar zıpla, serbest!..

    – Utanıyorum…

    Balbay ikinci kitabını da bitirmiş!. Yine iki elini kullanarak bir gün önce tamamlamış kitabını. Bu defa Silivri Zulümhanesi’nde yaşananları “şiirsel” bir dille anlatmış. Hani “La Fontaine’e mektuplar” vardı, işte o dili kullanmış. Ellerine baktım, parmakları mürekkep lekesi içinde ve nasır tutmuştu… Boğazımda bir yumru, gülümsedim:

    – Hizbullah’a internet, Balbay’a nasır!..

    ***

    Balbay, nasıl bir psikolojik terör altında ezilmek istendiklerini anlatıyor:

    – Artık ortada duruşma, mahkeme, hukuk, insan hakları kalmamıştır… Hukuk Silivri’den firar etmiştir!.. Sorgularda Ergenekon davasını ilgilendiren konular dışında konuşmak serbest!.. Zaten amaç da bu… Yarın, bir başka sanık yine bambaşka bir konuda saatlerce sorgulanacak ve bizlerin sinir sistemi yüz bininci kez bir kez daha sınanacak!.. Ama aldanıyorlar, bizi yıkabileceklerini sanıyorlar, tam tersine bileniyoruz…

    Tuncay Özkan’la kucaklaşıyoruz… Her zamanki dik duruşuyla ve de gülümseyerek Balbay’ı tamamlıyor:

    – Boyun eğdirmek, ruhlarımızı esir almak için her yolu deniyorlar. Umutsuzluk içinde aman dileyeceğiz sanıyorlar. Tam tersine; hazırlanıyoruz!.. Biriktirdiklerimizle birlikte halkla kucaklaşacağımız günü bekliyoruz…

    Bu halk için, bu ülke için dimdik duranlara, zulme boyun eğmeyenlere çok borcumuz var, çok… Şimdi görev muhalefet partilerinde!. Silivri’deki yurtseverler genel seçimde aday gösterilmelidir…

    – Milyonların dileği budur…

    (Ümit Zileli – Cumhuriyet…20.01.2011)

    Cevapla

  7. Mehmet Ali Says:

    Yazı için teşekkürler Çetin Bey.

    Cevapla

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: