29 Mart 2012 tarihli 98. celsenin duruşma tutanağına buradan ulaşabilirsiniz.
Balyoz CD’lerindeki (11 ve 17 nolu CD’ler) Office 2007 öğelerini (Calibri, XML şemaları, vs.) ilk olarak keşfeden Abdurrahman Başbuğ, bu celsede bir sunum yapıyor ve sahtecilik bulgularını ortaya koyuyor.
Tam da bu sunumun arkasından Balyoz Savcları Savaş Kırbaş ve Hüseyin şaka gibi esas hakkındaki mütalaasını veriyor:
“Ordu komutanına verilmek üzere hazırlanan 11 ve 17 nolu CD’ler karşılaştırıldığında, daha dar kapsamlı olan 17 nolu CD’nin, seminerin ilk gününden önceki gece hazırlanmış olduğu ve bu haliyle seminerin ilk gününden önce CD’nin hazır olduğu, daha geniş kapsamlı olan 11 nolu CD’nin ise; balyoz harekat planına ilişkin yapılan tüm çalışmaların seminerin ilk gününde bir araya toplanmasının ardından, ilk günün gecesi oluşturulduğu ve bu haliyle seminerin ikinci günü başlamadan hazır olduğu görülmektedir. Tübitak teknik bilirkişilerince hazırlanan bilirkişi raporuna göre dava konusu belgelerin yer aldığı dijital verilerin yapılan incelemelerinde; Belgelerin tamamının 2003 yılı ve öncesine ait olduğu, belgelerin oluşturulma tarihlerinin üzerlerinde yazan tarihler olduğu ve CD’lere sonradan ekleme yapılmadığı belirlenmiş, aynı husus Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde görevlendirilen teknik uzman bilirkişiler tarafından da teyit edilmiştir.”
En az Balyoz belgeleri kadar sahte, en fazla sahte belge çetesi kadar saygıdeğer olan Balyoz “mahkemesi” heyetinin kapanış tiradı ile perde kapanıyor:
“(…) bu aşamada yeniden tanık dinlenilmesi, bilirkişi raporu aldırılması, bilirkişilerin duruşmada dinlenilmesi, yeni belge ve bilgilerin istenilmesi dosyaya somut herhangi bir katkı sağlamayacağından tüm tevsii tahkikat taleplerinin reddine”
17 Nisan 2012 14:55
OKUYUN ALPER GÖRMÜŞ TARAFTA NE DİYOR:
Salı günkü yazımda “gazetecinin, zihnindeki bir bilgiyi kontrol etmeden kullanması” diye özetleyebileceğim bir gazetecilik tuzağına düştüm: Yazımın temel iddiasına halel getirmese de, Balyoz davasının en önemli delillerinden biri olan 11 No’lu CD’nin kayıp harddiskinin, Gölcük’teki Donanma binasında yapılan aramada (6 Aralık 2010), istihbarat biriminin döşemelerinin altında gizlenmiş yeni Balyoz belgeleri arasında bulunduğunu yazdım.
Oysa zihnimde kalana güvenmeyip iddianameye tekrar göz atsaydım, bu bilginin doğru olmadığını görecektim.
Peki, o koşulda, yazmakta olduğum diziyi kaleme almaktan vaz mı geçecektim? Ya da “11 No’lu CD’deki zamanlama çelişkilerini Balyoz’cuların bilinçli bir şekilde yaratmış olabilecekleri” şeklindeki iddiamı öne sürmeyecek miydim?
Hayır, yazdığım her şeyi yine yazacaktım, çünkü 11 No’lu CD’nin yazıldığı harddiskin Gölcük’te ortaya çıktığı doğru değildi ama, o CD’nin bir kopyasının (1 No’lu CD) orada ele geçirilen çuvalların içinden çıktığı gerçekti.
Emniyet işini yapıyor
Savcılık işini yapıyor
Herkes süreci takip etmeli
Adalete herkes güvenmeli
Adaletin verdiği karara herkes saygılı olmalı
Bu sözleri hep duyduk yetkililerden, gazetelerde okuduk.
Ta ki,
MİT konusu gündeme gelene kadar.
Emniyet diyor ki;
Otobüse molotof kokteyi atan var ya Başbakanın kızdığı insan bile olamaz dediği.
o kişi mitin adamıymış.
Apoya kck yı kurun siyasal konuma gelin diyen kimmiş.
o da savcılıktan giden bilgilerde var.
Sonuç
başbakan ve bakanlar ve siyasiler dahil ve gazeteciler
BU İSRAİLİN OYUNU İÇİMİZE SIZMIŞLAR. HEPSİ GÖREVDEN ALINDI. YASA YAPILDI.
BEN BİLE KENDİ KURDUĞUMU SANDIĞIM ADALETE GÜVENMİYORUM
DENDİ Mİ DENDİ.