Sedat Ergin, Balyoz mahkeme heyeti başkanı Ömer Diken’le ilgili önemli bir saptama yapıyor. Diken, tüm dava boyunca sanık ve avukatlarının delillerin sakatlığını göstermek amacıyla talep ettiği incelemeleri “bunları daha ileride, delillerin değerlendirme aşamasında yapacağız” diye geçiştiriyor. Fakat, mahkeme o aşamaya geldiği zaman verdiği sözü tutmayıp, delillerin değerlendirilmesini es geçip doğrudan savcının esas hakkında mütalaasını alıyor.
Yani, Diken usul açısından önemli bir yanlış yaptığı gibi, sanıkları ve avukatları dava sürecinde yanıltmış bulunuyor.
Ergin’in yazısından alıntılıyoruz:
“SİLİVRİ’de görülmekte olan Balyoz davasında ön savunmaların tamamlanmasından sonra “delil değerlendirme/tartışma” aşamasının atlanmasının hukuken sıkıntılı bir durum yarattığını mahkeme tutanaklarından yola çıkarak da öne sürebilmek mümkün.
Çünkü tutanaklar, bizzat mahkeme heyetinin de bu aşamadan geçilmesi gerektiğini söylediğini gösteriyor.
HÂKİM DE “DELİLLERİ TARTIŞACAĞIZ” DEMİŞ
Bu savımızı tutanaklarda kısa bir gezintiye çıkarak göstermeye çalışalım ve İstanbul 10’uncu Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi’nin 19 Ağustos 2011 tarihinde yapılan 48’inci celsesine ait tutanağa göz atalım. Mahkeme heyetine Ömer Diken başkanlık ediyor.
Bu celsede bazı denizci sanıkların avukatı Şule Nazlıoğlu Erol söz alarak, Ankara’da duyduğu bir iddiayı aktarıyor. Bu iddiaya göre, Balyoz davası 2012 Nisan ayında bitirilecek, herkese ceza verilecek ve ardından dosya Yargıtay 8’inci Ceza Dairesi’ne götürülecektir.
Mahkeme Başkanı Diken, bu iddiaya kuvvetli bir dille itiraz ediyor. Burada önem taşıyan nokta, Diken’in bu itirazını kayda geçirirken davada geçilecek aşamaları sıralaması ve bu çerçevede tam 4 kez “delillerin tartışılması” aşamasından da söz etmiş olmasıdır.
Örneğin Başkan, konuşmasının bir yerinde “Gücümüz yetse, yani evrakı okuyup savunmaları alıp, delilleri tartışıp bütün bu imkanlarımız olsa da yılbaşına bitirebilsek bu davayı” diyor. Bir başka yerde “Ben bir an önce davayı sonuçlandırmak isterim, delilleri tartışmak isterim” diye konuşuyor.
Diken, daha sonra “Ne karar vereceğini hakim delillerin tartışılması aşamasına geçmeden nasıl bilebilir?” diye soruyor.”
Diken, belki de bu sözleri sarfettiği zaman dellilerin gerçekten değerlendirileceğini düşünüyordu. Ama besbelli bundan ya kendisi vazgeçti, ya da birileri vazgeçirdi.
Bir noktadan sonra, ciddi ve tarafsız herhangi bir bilirkişi incelemesinin savcıların iddialarını çökerteceği alenen ortadaydı. Bu da baştan planlanan senaryoya uygun değildi. Şimdiye kadar senaryoya uygun kalmak için yapılan hukusuzluklar dizisine bir yenisinin eklenmesi gerekiyordu. O da yapıldı.
12 Nisan 2012 10:16
Yazının kanımca en önemli yönü Ahsen Coşan’ın açıklamasıydı. Bu açıklama basında yer bulamadı. Halbuki çok kilit noktalara vurgu yapıyordu. Aşağıya alıyorum:
“…Oysaki 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 206 ve 216.maddeleri ile getirilen düzenlenmeler: “sanığın sorguya çekilmesinden sonra delillerin ortaya konulmasına başlanılmasını” ve yine “ortaya konulan delillerle ilgili tartışmada söz, sırasıyla katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine verilir, savcının savunmanın açıklamalarına, savunmanın da savcının açıklamalarına cevap vermesini” öngörmektedir. Mahkemenin usulün EMREDİCİ nitelikte olan bu hükümlerini uygulamamış olması, KANUNA AYKIRI olmasının yanı sıra açıkça savunma hakkına yönelik çok ağır bir saldırı olup “adil yargılanma” ilkesine, “hak arama özgürlüğüne”, diğer mahkemelerin yerleşik uygulamalarına aykırıdır.
Mahkemelerin görevi, devletin asli ve vazgeçilmez işlevi olan adaleti gerçekleştirmek, bu amaçla maddi gerçeği ortaya çıkarmak, maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için gerekli olan delilleri toplamak, talepleri dikkate almaktır. Bu ise savunmayı, savunma görevini yapan avukatı duruşma salonundan dışarı çıkarmakla değil, ancak ve ancak savunmaya, savunma makamının mümtaz temsilcileri olan avukatlara önem ve değer vermekle, savunmayı işlevsel kılmakla, savunmaya saygı duymakla mümkün olur.
Saygılarımızla.
Av.V.Ahsen Coşar
Türkiye Barolar Birliği Başkanı…”
12 Nisan 2012 11:05
I hate to say “I told you so” but I told you so Pınar! That does not mean, nontheless, your mobilization of the “the Loby” and the media it controls didn’t do any damage. The problem is our ignorant judges and the prosecutors are not sunscibers or Foreign Policy or Boston Globe. Not to mention the fact that it wasn’t an easy task to make an iceberg disappear with the “the İslamists vs. our laicist, pro-Israeli boys spin-doctring even for the masters of disinformation. Aywho, this is a done deal.
You tell me how a racist-killer named George Zimmerman was made “Hispanic”. Needless to say Dani’s help is always welcome. The jig is up. You can fool some all the time….
..and never again Frankensteins!
12 Nisan 2012 13:00
Balyoz hakimi işini layıkıyla yapmaz ve birtakım telkinlerle hareket ederse sonu Kuddisi Okkır’a sağlam raporu veren doktorlara benzer.
12 Nisan 2012 17:46
Sedat Ergin gibi bilinen doğruları söyleme cüreti olanlar iyice azaldı. Çok da olsalar, bu kadar haksızlığın olduğu bir yerde ve zamanda halkın umursamazlığı, tepkisizliği karşısında, ne yazar. Bugün Türkiye’de durum Güney Afrika’nın apartheid döneminden çok daha kötü. Verwoerd hükümeti yargıyı bunlar kadar iyi kontrol edemiyordu. Asıl önemlisi, bütün korkutma ve sindirme çabalarına karşın, Mandela ve arkadaşlarının arkasında kuvvetli bir halk desteği vardı. Abarttığımı düşünenler olabilir. Onlara, durumun vahametini farkettiğimiz zaman, çok geç olabilir derim. En iyi durumda, belki, kaybettiklerimizin küçük bir cüzünü kurtarmakla yetinmek zorunda kalabiliriz. Verwoerd halkı dinle böylesine uyuşturmayı başarabilseydi apartheid rejimi yıkılmazdı.
13 Nisan 2012 10:47
Biri nazi almanyasına benzetmişti, şimdi de biri güney afrika apartheid döneminden çok daha kötü diyor, bakalım başka ne müthiş tespitler duyacağız buralarda…
13 Nisan 2012 17:11
Söylemek istediğimi biraz daha açayım. 1950 lerden 1993’e kadar Güney Afrikada polis ve yargıyı kullanarak muhaliflerini ezmeye, korkutmaya ve sindirmeya çalışan hükümetler vardı. Bugün Türkiyede de aynı şeyleri fütursuzca yapan bir hükümet var. Üstelik, o zaman Güney Afrikada yargı bugünün Özel yetkili yargısı kadar hükümetin (Cemaatın) kontrolünde değildi. Hükümetin hoşuna gitmeyen kararlara imza atan hakim ve savcılar cezalandırılmıyor ya da hapse atılmıyordu.
Bazı yandaş fikir önderleri kendileri gibi yaşamak istemeyenlere hoşgörü değil de “tahammülsüzlük”den ve tahammül edilmeyenleri ayrı ghettolarda yaşamaya zorlamaktan sözetmeye başladılar. Bunu başardıkları zaman regimin adı konabilir. Derimizin rengi (beyaz Türkler uydurmasına karşın) farklı olmadığından belki takiye ile, tahammülü zor da olsa, “ileri demokrasi” de yaşamımızı sürdürebiliriz… eğer ona yaşamak denirse. Biz sadece demokrasi istiyorduk, BOP ilerisini uygun gödü bize. İleri demokraside yaşamaya da alışırız belki, ama asıl ürkütücü olan BOP-MOP, Osmalı, din, kin derken bizden Kurtuluş Savaşı’nın öcü alınıyor olmasın. O zaferimizden bize kinlenenler el-ele mi verdiler, korkusu var içimizde. Kurtuluş Savaşı kaybedilmiş olsaydı Türk Ordusu’nun en üst komutanları böylesine burunları sürtülerek yargılanabilirdi ancak.
16 Nisan 2012 17:22
Tercumanim gene ustune alinmissin. Biz bu tespitleri fikir paylasarak gelismeleri ciddi bir sekilde tartismak isteyen diger takipciler icin yapiyoruz. Yani bu tespitler, senin gibi saplanti halinde 7 gun 24 saat bu blogu takip eden, her yazilana maydanoz ve burayi sulandirmaktan baska gorevi olmayan ozel yetkili yorumcular icin degil.
18 Nisan 2012 11:08
Birisi ne zaman çıkıp burası Rwanda gibi hatta daha beter diyecek bakalım, belki sen hızını alamayıp dersin ilerde:)
18 Nisan 2012 23:03
Senin gibiler sayesinde yakinda Rwanda’da oluruz. Ama Titsular Hutulara iyi cakmis o isin sonunda unutma :))
15 Nisan 2012 23:04
Sayin ftimur, Sedat Ergin’in yazisi hakkinda yazdiklariniza katiliyorum. Elbette basinda bugün olan biteni dogru dürüst bir sekilde aktarabilen cok az kalem var. Ergin bunlardan biri denebilir. Zaten kendisi genel itibariyle cok iyi bir analizcidir. Saygin bir isim oldugu söylenebilir. Fakat kanimca apartheid örneginiz cok dogru bir benzetme degildir. Apartheid rejiminin olusumunda Hendrik Verwoerd’un basinda oldugu hükümetin aldigi kararlar (ki baslangictir bu, sonraki hükümetler de degisik irkci yasalar cikarmislardir) vardir elbette ancak tek dinamik bu degildir. Koyu protestan afrikanerler (boer’lar yani) inanclarini da bu ise katmislardir. Kalvinist-evangelist protestan inanisinda beyaz insan ile siyah insan arasinda tanri’nin buyruguyla olustuguna inanilan farklar vardir. Hatta evangelist protestanlar yine inanislari geregi Israil devletini Yahudiler ve/veya Israillilerden bile daha fazla destekler niteliktedir (Isa Mesih dünyaya döndügü zaman filistin olarak bilinen topraklarda Israilogullarinin hukum surmemesi durumunda cehenneme gideceklerine inanir evangelist protestanlar. Neyse). Bunun disinda G.Afrika tarihine bakarsaniz asil cekismenin Siyah-Beyaz arasinda olmadigini, sorunun kökünün Boerlar ile Britanyalilar arasinda oldugunu görebilirsiniz. Apartheid rejiminin dinamiklerinden en önemlilerinden birisidir bu. Ayriyeten Apartheid’in yikilmasinin mümkünlesmesi soguk savasin bitmesi ve (sözde) komünizm tehlikesinin ortadan kalkmasi ile de baglantili. Zira ANC (African National Congress) yaninda bir de SACP (South African Communist Party) vardi apartheid ile mücadele eden.
Amma velakin günümüzdeki baski ortami (adeta sivil dikta yönetimi denebilir) konusunda söylediklerinize tamamen katiliyorum.
Selamlar
K.A.
15 Nisan 2012 04:36
Yunanistan Suga ve Oraj’in sahte olduguna dair memoyu almamis belli ki:
http://dunya.milliyet.com.tr/-yunanistan-balyoz-a-mudahil-olmali-/dunya/dunyadetay/15.04.2012/1528337/default.htm
15 Nisan 2012 05:36
14 Nisan Hurriyet Gazetesinden alinti….
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/20348613.asp
İkinci adam Çetin Paşa mı
Emekli askerlerin ifadelerini, soruşturmayı yürüten Mustafa Bilgili ve Kemal Çetin’in yanı sıra Cemil Tuğtekin, Mehmet Özgöz ve Sadık Bayındır aldı. Şüphelilere, bazı firmaların ürünlerinin satın alınmaması talimatı verilip verilmediği ve 28 Şubat’ın ikinci adamının Çetin Doğan olup olmadığının sorulduğu öğrenildi.
********************
Ben hala bu yargi sisteminin nasil calistigini anlamis degilim… Cetin Dogan Alzejeera acik bir sekilde kendisi ile BCG arasinda iliskigi acikliyor. Terms of reference lerin yazariymis!!! Yanis 28 subatin “mimari” imis ! Neden diger saniklara sorulmasi gerekiyor ki? Belki Pinar ile Dani asagidaki linkte cetin doganin kendi sesinden duyacaginiz videosunun sahte oldugu mu iddia edecekler sanki?
15 Nisan 2012 16:01
Sevgili ihtimal,
Videoyu anlamayanlar için Criminal Lab. başındaki Yalçın Demirkaya’nın söylediklerini de bi zahmet tercüme etsen. 🙂
16 Nisan 2012 17:38
Diyor ki “you got the point!”
16 Nisan 2012 07:14
Savcilik 28 Subat sorusturmasinda goz altina alinanlara su soruyu da sormus:
“BÇG kim ya da kimler tarafından hangi amaçla kuruldu?”
Bu sorunun cevabini yukaridaki video’da Cetin Dogan bizzat kendisi veriyor:
“…bir Bati Calisma Grubu kuruldu Genelkurmay’da. Bati Calisma Grubu’nun “terms of reference”i, yetki talimatini ben taslak olarak hazirladim ve komutan onayladi”
Anlasilan Cetin Dogan Pasa’yi yeni bir mahkeme sureci bekliyor, ama Balyoz’un aksine bir sahte belge cetesinde bahsetme imkani pek olmayacak, zira sorusturma dijital degil, Genelkurmay’in savciliga gonderdigi islak imzali belgelere dayaniyor (bakiniz Hurriyet, Vatan, Milliyet vs. gazeteleri).
Az once Bir’in tutuklandigi haberi de gazetelere yansidi. Sureci en iyi yansitan basligi bir kac gun Sabah atmisti:
Sincan’da basladi! Sincan’da bitecek!
16 Nisan 2012 14:00
28 şubat’ın suç olup olmaması ile BÇG’nun kuruluşu ve işleyişinin “yasalar kapsamında” suç olup olmaması sanırım farklı konular.
28 şubat vicdanen talihsiz bir olay. Ama yargılamalar vicdanlara yönelik mi yapılacak, yoksa yasalara göre mi?
28 şubatı ben de onaylamıyorum. Ama bir yönüyle de ülke içindeki ayrışmayı engellediğini ve fiili bir darbe riskini ortadan kaldırdığını düşünüyorum. O günlerde yaşananları da unutmamak lazım. Aynı süreç 8-10 ay daha devam etseydi tanklar Sincan’da yürümekle yetinmeyebilirdi.
16 Nisan 2012 21:09
Ya, ne demezsiniz; Aczmendiler falan vardi ulkeye seriat getireceklerdi. Allahtan pasalarimiz mudahale etti de ulke icindeki ayrismayi onlediler.
Bu arada Aczmendiler yillar sonra tekrar Ankara sokaklarinda boy gostermisler, Hacibayram’dan adliyeye dogru yurumusler.
Pasalarini Sincan’a mi ugurluyorlar acaba diye dusunuyor insan…
17 Nisan 2012 01:08
Sayın fmerakli,
Ben olayların haklılığı, haksızlığından değil, fiili durumdan bahsediyorum.
Şu soruları soralım? Ortada bir rahatsızlık var mıydı? Vardı! Refahyol toplumun pek hoşlanmadığı kadrolaşmalar yönünde harekete geçti mi? Geçti! Sakallı, takkeli adamlar başbakanlıkta kol gezmeye başladı mı? Başladı! Bir başörtüsü zıtlaşmasına gidildi mi? Toplumda belirgin bir rahatsızlık dile getirildi mi? Kimsenin adlarını dahi duymadığı Aczimendiler Ankara sokaklarında gövde gösterisi yapmaya başladı mı? Asker göreve diye bağıranlar oldu mu? Vs.. vs..
Şimdi hiç birimiz körler sağırları oynamayalım. Ben açık yüreklilikle askerin yaptığı yanlıştı diyorum. Ama burada hırsızın hiç mi suçu yok kardeşim? Askerin canı sıkıldı da durduk yerde mi 28 şubat oldu?
Gerçekçi olalım! Teoriler üstünden konuşmak kolaydır. Önemli olan olayları mevcut şartları içerisinde değerlendirmektir.
AKP dahi, parti kurulduğunda “Biz milli görüş gömleğini üstümüzden çıkardık! Eskisi gibi değiliz” demiştir.
Şeriat falan demişsiniz… ben hayatımın hiç bir döneminde Türkiye’de şeriat tehditi olduğunu düşünmedim… şu anda da düşünmüyorum. Köklü şamanizm geleneklerinden gelen bir ülkede her ne kadar din baskısı oluşsa da şeriatı getirmek zordur. Koskoca osmanlı yüzyıllarca tam manasıyla şeriatı vatandaşa hazmettirememiş ki, şimdi kabul ettirilebilsin.
Ancak irticayı sadece şeriatla sınırlı tutmak da basitlik olur. Hizbullah gibi bir örgütlenmeye siz sadece bir avuç inanan deyip geçebiliyor musunuz? Veya yıllarca sembolik ordular yetiştiren Cemalettin Kaplan hayal mahsülü müydü? Bugün taraftar sayılarının 10 milyona yaklaştığı iddia edilen Nurcuların, diğer adıyla Gülen’cilerin sadece basit bir “hizmet” grubu olduğu kanısında mısınız? Öyleyse nedir bu gizli saklı yürütülen ışık evleri falan?
Ben ortada bir demokratikleşme çabası falan görmüyorum. Tam tersine planlı programlı yürütülen bir vesayet değişikliği aktivitesi görüyorum. 15 senedir kimsenin gıkını çıkartmadığı 28 şubat meselesi birden bire bu yıl 28 şubatı eleştirme şenliklerine döndü ve ardından soruşturma başladı… İlginç değil mi? 🙂
Diğer tüm davalarda benzer bir süreç yaşandı. Önce konu medyada işlendi, arkasından davalar geldi. Ergenekon, kazılar, gömüler, Balyoz, Şike vs. derken hadi bakalım sıra 28 şubatta… 🙂 Sonraki hamleyi merak etmek zor değil! E-muhtıra nur topu gibi kucağımızda… 🙂
Tekrar 28 şubata dönecek olursak, neden son 15 senedir bir darbe şartı oluşmadı… ya da buna niyetlenen olmadı onu da sormak lazım. Şimdiki askerler çok mu pısırık?
Her zaman dile getirdiğim şey; halkın desteği olmadan asker kılını bile kıpırdatamaz! Bugüne kadar gerçekleşen tüm başarılı müdahalelerin arkasında belli bir halk desteği olmuştur. Bana göre insanların daha önce destekledikleri şeyleri bugün acımasızca eleştirmeleri 2 yüzlülükten başka bir şey değildir. Netekim, 12 Eylül’ü bugün yerden yere vuranların 12 Eylül öncesi ve sonrasında gazetelerinde neler yazdıklarını da hepimiz gayet iyi biliyoruz. 🙂 🙂 🙂
16 Nisan 2012 20:03
28 Şubat bir darbedir.Darbenin ötesinde bir kalkışmadır.Bir kurumu yönetenlerin mevcut yasalarda açıkça yazmasına rağmen aleni olarak siyasete bulaşması,devletin işleyişine müdahale etmesi,toplumu yönlendirmesi(bunu yaparken de ayrıştırıp,bölmesi),halkı isyana teşvik etmesi ve devlet yönetimine gayrimeşru olarak el koymasıdır.
Bir yönüyle baktığımızda diğer açıktan yapılan darbelerden daha tehlikelidir,sinsidir çünkü.Kullanılan argümanlar ve ayaklar sayesinde toplumun bir kısmını inandırıp hırs ve emellerine alet etmiş amiyane tabiriyle bel altından vurarak kendisine sözde ‘meşruiyet’ kazandırmaya çalışmıştır.
Mustafa Kemal’in ta 19 Kasım 1918’de Minber Gazetesi ile yaptığı ve röportaj askerin nasıl olması gerektiği ve siyasete mesafesini ortaya koyuyor:
”Benim düşünceme göre, kuvvetli bir ordu dendiği zaman anlaşılması gereken manâ, her ferdi, özellikle subayı ve kumandanı, fen ilmi ve medeni alemin gereklerine göre yetişmiş ve bunlara göre düşünce ve hareketlerini uygulayan ordudur. Yüksek
ahlâkta bir heyettir. Şüphesiz ki tek amacı, vazifesi, düşüncesi ve hazırlığı vatanı savunmak olan bu heyet, memleketin siyasetini idare edenlerin verecekleri karara göre faaliyete geçer.”
Ne yazıktır ki bu ”yüksek ahlaklı” heyet ,zamanla kendi başbakanına ”peze..nk” deme,kendi kadın bakanına ”kazıklı voyvoda” göndermesi yapma noktasına gelmiştir.Yazık.
16 Nisan 2012 21:00
Sayın demokrat,
28 şubat darbe midir, değil midir tartışabiliriz. Benim vurguladım kısım BÇG nun yasal olup olmadığı…
28 şubatı’ın darbe olduğuna da katılmıyorum. Demokrasiye bir müdahale olduğuna katılıyorum. Hem de çok şiddetli ve haddini aşan bir müdahale olduğuna da hemfikirim. Ama darbe dediğimizde devlet organlarının ve parlementonun feshi, yönetime de askerlerin gelmesi söz konusu.
28 şubatta yapılan şey ise “biz şu kişileri veto ediyoruz, onları devreden çıkartın, ne yaparsanız yapın” demektir. Elbette bu da demokrasiyle bağdaşmayan bir vesayet örneği, bir çeşit büyük ağabeyliktir.
28 şubattan sonra yönetime asker gelmedi, meclis feshedilmedi. Hatta askerin istediği bir yönetim de gelmedi. Yine meclis içinden bir hükümet kuruldu. Yani oy veren kişilerin seçmiş olduğu vekillerden oluşan bir meclis aksayarak, tökezleyerek de olsa işlevine devam etti.
Ha, yarım demokrasi olmaz diyebilirsiniz. Eh, şimdikine de demokrasi denmez o zaman. 🙂
16 Nisan 2012 23:56
Sayın Olasılıksız,
Bazıları ‘postmodern darbe’ der, bazıları ‘darbe’ der,isteyen ‘kalkışma’ ,isteyen ‘müdahale’ der, sizin de parmak bastığınız üzere olayın isminin aslında çokta önemi yok.Yeter ki gerçekler ortaya serilsin.Burada yönetime görünürde askerler gelmemiştir ama bu çokta önemli değil çünkü fiili durum ‘gelmişten’daha beterdir.Dediğim gibi sinsidir ve mazluma zulmün nereden geleceği belli değildir.Bir sürü insan işinden atılmış(özellikle asker ve gazeteci) sefalete mahkum edilmiştir.İnsanlar açıkça tehdit/teşhir edilerek korkutulmuş nedensiz hapishanelere doldurulmuştur.İnançlar mahkum edilmiş,umutlar daha doğmadan mezara gönderilmiştir.
Sizin de bahsettiğiniz gibi ‘vesayet’ acımasız yüzünü göstermiş ama salt vesayet olarak maalesef kalmamıştır.Demokratik haklar ve devlet yönetimi boyutunun dışında bir de ülkeye verilen ekonomik zarar var ki muhtemelen bundan hepimiz payımıza düşeni aldık.
BÇG yasal mı demişsiniz,yaptıkları herşey ortada, nasıl yasal olabilir ki?İç hizmet kanununa göre yaptıkları her eylem ayrı bir suç dosyası açmaya yeter.Ama tabii savcılar
oluşan en büyük(kapsamlı) suçlamayı konu edineceklerdir.Bu arada diğer yargılamalarda yapılan hatalar umarım tekrarlanmaz da,emir kulu günahsız insanlardan ziyade
gerçek oyuncuların ipliği pazara çıkar.
Fmeraklı’nı ”…merkeze alacak sekilde basta donemin genelkuray baskani olmak uzere kuvvet komutanlarinin da 28 Subat’taki rol ve katkilari sorusturmaya konu olmali..”
görüşüne katılıyorum yalnız ekleyeceğim bir husus var o da bu oluşumu hazırlayan/destekleyen hatta geri planda planlayan ‘büyük sermaye ve yardakçısı basın’.Tüm iyiniyetimle bu tezgahtarların ifşa edileceğini ,edilmesi gerektiğini düşünüyorum.
17 Nisan 2012 00:13
Mesela -TV’de izledim- bir subayın cuma günü atılma işlemleri yapılıyor ve ilişiği kesiliyor,pazartesi günü kanser tedavisi gören eşini GATA’nın kapısına koyuyorlar.
Bir müddet sonra kaybediyor eşini ve söylediği şu ”benden ziyade eşim hesap soracak öbür dünyada,öyle söyledi ölürken…”Bir diğeri çok sevdiği eşini boşuyor iki
yıllığına lojman ortamında görülmesin diye…Görüşlerine ve yaşam biçimlerine katılmasam bile isyan edesim geliyor bu alçaklıklara…
17 Nisan 2012 01:11
Sayın demokrat,
Hepsi iyi hoş da, e-muhtırada bu hesaplar neden işlemedi? 🙂
17 Nisan 2012 11:26
Zamanlama meselesi.Öncelikle güce tapmaya meyilli halkımızın artık yeni bir güç doğduğuna ikna olması ve onu yanında yer alması birinci etken.İkincisi mevcut siyasi partilerin (sonradan kıvıran ve belirsizlikler içinde kıvranan CHP hariç) mevcut iktidara destek vermesi önemli.Özellikle MHP ,eleştiri yapar görünürken aktif olarak hükümetin(demokrasinin) yanında yer almıştır.Tüm bunların yanında samimi bir AB desteği ile hesaplanmış bir ABD desteği de siyasetin yanında olunca yeterli gücün oluştuğunu gören AKP dik durabilmiş ve gereken cevabı vermiştir.Ancak görevden almalar konusunda çekinceli davranmalarının gerekçelerini ben de tam olarak kestiremiyorum..
17 Nisan 2012 13:51
Demokrat’ın Demokrasi tarifi,
Güxe tapmaya meyilli bir Halk, MHP’nin Hükümetin(Demokrasinin!!!!!!!) yanında yer alması, Samimi bir AB desteği ile hesaplanmış bir ABD desteği!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!
Pes…….
17 Nisan 2012 15:51
Bu bir tarif değil saptama,dikkat edin saplama demiyorum…
16 Nisan 2012 21:03
Tamamen katiliyorum Demokrat, iddianamenin de bu eksende hazirlanmasi gerektigini dusunuyorum. Bu arada Cetin Dogan’in 28 Subat’taki rolu sorusturmaya konu olacaktir, ancak benim sahsi fikrim asagidaki bir yorumda belirttigin “pasa pasa imzaladilar” surecini merkeze alacak sekilde basta donemin genelkuray baskani olmak uzere kuvvet komutanlarinin da 28 Subat’taki rol ve katkilari sorusturmaya konu olmali..
15 Nisan 2012 14:47
Sayin Dogan ve Sayin Rodrik,
Cetin Dogan’in 28 Subat surecindeki oynadigi rolle ilgili (fislemelerden sorumlu tutulan Bati Calisma Grubu baskanligi) farkli bir davada da yargilanmasi soz konusu.
Bu konuyla ilgili yorumlarinizi da merakla bekliyorum.
16 Nisan 2012 07:17
Yalan degil, ben de merakla bekliyorum. ZIra bu blogun Cetin Dogan ve Gercekler. 28 Subat parantezinde ne tur gerceklerden bahsecekler ben be merak icerisindeyim… Dogan ve Rodrik ne der bilmiyorum ama, 28 Subat sahte belge cetesinin isidir diyecek yorumcular bile cikabilir… 🙂
16 Nisan 2012 14:30
hahaha bunlara göre herşey sahte galiba:D:D:D
o zaman ben de sahte diyenlerin kendisi de sahtedir desem çok olmaz 😀
16 Nisan 2012 16:47
Vallahi ben su ana kadar ortaya konulan bilgi ve belgeler isiginda bu davaya konu olmus CD’lerin ve belgelerin sahte oldugunu rahatlikla söyleyebilirim. Sahte bir insan da degilim acikcasi. Etim kemigim var alimallah.
16 Nisan 2012 21:05
Ben zaten demistim Genelkurmay’in arsivden cikarip yolladigi belgelere bile sahte diyecekler cikacaktir diye, 24 saat bile gecmeden cikti…
Ama yanlis anlamayin sahte bir insan oldugunuzu soylemiyorum, sadece olaylara at gozlugu ile bakar gibi bir haliniz var…
17 Nisan 2012 13:49
Balyoz davasindan ve bu blog’dan bahsediyorum. Yazdiklarimi bir dahaki sefere gözünüzle okumanizi nacizane tavsiye ederim.
18 Nisan 2012 11:04
Çevik Bir amca da böyle diyordu ama Genelkurmay belgeleri yolladı, demek ki Genelkurmay da sahte belge düzenliyor…
17 Nisan 2012 00:09
Esprini yesinler Troll’um benim. Haydi kocum patlat bi espri daha cok guluyorlar sana.
18 Nisan 2012 11:19
Yok espri değildi, yine bilemedin, acı ama gerçekti, biraz daha dersini çalış, ayrıca böyle koçum moçum gibi mahalle çocuğu ağzı da çok yakıştı sana. Ben sana koç’un açılımı söylerim de ayıp olur…
18 Nisan 2012 20:49
Evladım,hadi kalk bi oyna bi takla at bakayım.
19 Nisan 2012 23:51
Davul zurnayida getirdim haziriz 🙂 basla tercuman oynamaya 🙂
18 Nisan 2012 22:53
tercuman burada laf kirliligi yaratma. Bana koc’un acilimini soylemek istersen baska forum adresi vereyim oraya gel. Hakeret serbest olur yalniz sonra aglamak gucenmek yok. Uc siklet hafif kacarsin bana soz duellosunda kocum.
19 Nisan 2012 11:06
15-20 yıl hapis yedikleri zaman görürüz koçum:)
o zaman sizin gibiler üzüntüden binbir takla atar:)
az kaldı, bizi izlemeye devam edin:)
ver o adresi geleyim, benim çekinecegim yok, o adresi da tarihe geçiririz nasılsa:)
19 Nisan 2012 20:59
Boraxin olarak engellenince tercüman mı oldun ,hangi ismin altına saklanırsan saklan hiç fark etmiyor üslubun sırıtıyor.
19 Nisan 2012 23:50
Hadiiii kocum, bozuk plak gibi ayni laflari tekrarlayip durma. Senin Nazi kafandan cikanlar kimseyi irgalamaz burada. InciSozluge gel bekliyorum seni.
20 Nisan 2012 09:54
incisözlük oldugunu tahmin etmiştim zaten, ama orası çocuk yuvası, işim olmaz, sen takıl orada, tam sana göre bir yer…
20 Nisan 2012 01:57
Kınanı da yollarız merak etme,o döğmeli kollarına yakarsın, Boraxin yada tercüman mı neysen.
20 Nisan 2012 09:44
Yine bilemedin, Boraxin kimdir bilmem ama belli ki zamanında buralarda kök söktürmüş,
Kınaya gelince, gerek yok
15-20 yıl yedikleri zaman ben de üzüleceğim, neden biliyor musun?
Yüce önderin, başkomutanın askerlerinin böyle şeyler yapıp ceza aldıkları için üzüleceğim, başkomutana layık olan askerler böyle şeyler yapmamaları gerektiği için üzüleceğim…Belki bütün bunlar diğerlerine ders olur da Başkomutana yakışır şekilde gerçek bir asker olarak hareket ederler…
20 Nisan 2012 13:49
Bildiğimi biliyorsun,gerçekler kabak gibi ortada,keşke o kasları geliştirdiğin kadar beynini de geliştirseydin.
20 Nisan 2012 22:58
senin gibi fazla beyin geliştirip kendini bu milletin ve iradesinin üstünde görüp milleti gerizekalı zannedenler, bugünlerde içerden nasıl yırtarım diye beyin patlatıyor ama nafile…
16 Nisan 2012 18:23
Teşekkürler Fmeraklı,
Neydi o timsah gözyaşları. Bin dereden su getirmeler . Konuyu dağıtmak için 1-2 kelimeyle izah etmek yerine uzun, uzun yazmalar.
Yukarıdaki yazında , sahtekarların hazırladığı CD’ lerin sahte çıkmasından duyduğun üzüntüyü yazmışsın.
Cemaatın adamı olmaya yakışmayan bir dürüstlük sergileyerek sahtekarlara yataklık yaptığının itiraf ettğin için teşekkürler.
16 Nisan 2012 20:59
Sen beni yine yanlis anlamissin! :o)
Ben CD’lerin sahte ciktigini soylemiyorum, sahte belge cetesi ile sahte susu verme cetesi olasiliklarinin arasinda benim acimdan kategorik bir fark olmadigini tartistigim yorumlarimi geri donup bir daha oku istersen…
16 Nisan 2012 22:47
(…) Sen beni yine yanlis anlamissin . Ben CD’lerin sahte ciktigini soylemiyorum, (…)
Nerden nereye ? Çekirge gibi sıçraman bakalım nereye kadar. Cd ‘ lerin sahte olduğunu söylemiyorsun. Söylediğini de iddia eden yok.. Uydurma !
Sadece,
(…) Yukarıdaki yazında , sahtekarların hazırladığı CD’ lerin sahte çıkmasından duyduğun ÜZÜNTÜYÜ yazmışsın. (…).
17 Nisan 2012 03:35
Sahtekarlarin hazirladigi CD’lerin sahte cikmasi gibi bir dusuncem olmadigi gibi, olmayan bir dusunceden dogan bir uzuntum de yok,.
Ama bunu anlayacagina dair bir umudum da yok, onu da ekleyeyim,…
18 Nisan 2012 00:38
Bak ben sana “kategorik” farki ozetleyeyim:
(1) Bir sahte belge cetesi var: Bunlar duzmece delillerle insanlari yaftalayarak tutuklatip, yillarca hapiste eziyet cektirenler
(2) Birde dansoz cetesi var. Bunlarda sahte belgeleri saniklar aslinda kendileri duzenlemis diyenler. Sebebide birgun bu sahte belgeler uzerinden tutuklanirlarsa sahte belge bunlar diye kendilerini savunabilmek icinmis.
Aslinda sahte belge cetesi ile dansoz cetesi birbirlerinin kankasida, ikisinin savlarinda boyle “kategorik” bir fark var iste. Eee ne yapsin adamlar ortama gore evrimlesecekler. Bu arada dansoz cetesinin savina kargalar bir taraflariyla cok gulmus, yakinda karga komedi oskari vereceklermis.
19 Nisan 2012 11:14
Sana bir soru, sen iyilik yapanın iyilik bulduguna, kötülük yapanın kötülük bulduguna inanır mısın? İster buna ilahi adalet de, istersen karma de veya doğanın kanunu, isim olarak ne dendigi önemli değildir, önemli olan böyle birşeyin oldugudur. Haa sen yok böyle bişi diyorsan o ayrı mesele.
Şimdi bu balyozcular, ergenekoncular, andıççılar vs vs böyle bir durumdayken hiç düşünmüyor musun bu adamların başına haksız, suçsuz yere de olsa böyle şeyler neden geldi diye? Demek ki zamanında onlar da birilerinin canını yakmış, zarar vermiş şimdi karşılığını görüyorlar değil mi?
İçinizde hiç böyle düşünen var mı acaba?…
19 Nisan 2012 22:48
İnsanlık tarihi boyunca hapishanelerde suçsuz yere yatan insanlar olmuştur. Suçsuz yere asılna, öldürülen insanlar olmuştur.
İyilik yapan iyilik bulur, kötülük yapan kötülük bulur ifadesi herhangi bir batıl düşünceden daha rasyonel bir temele sahip değildir. Hayatında çok iyilik yapmış, kimseye kötülüğü dokunmamış insanların sefalet içinde öldüğüne şahit oldum defalarca…
20 Nisan 2012 10:05
Bu cevaba şaşırmadım ne de olsa herşeye bahane bulma konusunda iyisiniz…
Sanki o kişilerin 7/24 yanındaydın da oradan biliyorsun herhalde…
Sana göre batıl düşünceden daha rasyonel bir temele sahip değilse, sen de kötülük yap, nasılsa birşey olmaz…
20 Nisan 2012 15:04
[b]Ahlaklı insanlar iyiliği veya kötülüğü bir karşılık bekledikleri için değil, içlerinden geldiği için yaparlar.[/b]
Kimi insanlar da davranışlarını bir karşılık bekledikleri için kontrol altında tutar. Bu zaman zaman cennet beklentisi, kimi zaman cehennem korkusu, kimi zaman da uzak doğu kültürlerindeki gibi karma felsefesi olur.
İnsan özünde iyi olduğu sürece vaadlerin veya cezaların önemi yoktur. İyiliği karşılık bekleyerek değil, özlerinde olduğu için yaparlar.
20 Nisan 2012 21:56
Ahlaklı insanlar kötülüğü içinden geldiği için mi var? Sen ne içtin acaba? Kötülük yapan ahlaklı insan mı? hahaha akşam akşam güldüm gene:D:D:D
20 Nisan 2012 23:12
Hani olur da, seviye bu kadar da düşürülmez ki… 🙂
Bak sana gülecek başka bir şey… Limonu ikiye bölersek ne olur? Lim5 olur… Ahahaha… 🙂
Ne güzel anlaşıyoruz… 🙂
21 Nisan 2012 10:27
yok buna gülmedim, yukarıdaki gibi ahlaklı insanların kötülüğü içinden geldiği için yaptıklarına benzer kaliteli espriler bekliyorum senden:)
seviyeye gelince ben karşımdakinin seviyesine göre seviye ayarı yaparım:)
21 Nisan 2012 21:04
Sayın Olasılıksız,
Ceza’nın bir şarkısı var bilmem bilir misiniz ,
bence fazla üstüne düşmeyin ”kocaman bi fark var” çünkü.Gereksiz görünüyor…
22 Nisan 2012 00:19
Haklısınız sayın demokrat…
Zaten ben de ciddi şekilde hata ettiğimi düşünüyorum. 🙂
20 Nisan 2012 00:08
Birak bu ayaklari tercuman. Insanlarin 15-20 yil hapis alma olasiligindan zevk alip, gulucekler atan bir karakter (bkz. diger yazdigi yorum) iyilik ve kotuluk arasindaki farktan bahsedemez. Ilahi adaletten hic bahsedemez ama ilahi adalet eninde sonunda onu bulur!
20 Nisan 2012 15:42
Sayın zıpkın;
tercüman olarak burada yorum yapan kişi daha evvel Boraxin olarak yorum yapan kişiyle aynı kişi.Boraxin denilen kişinin mesleği de her ne kadar kendisi özel kuvvetlerde görev yapmış biri olduğunu ifade etse de aynı tercümanın söylediği gibi gerçekten de tercüman.Ne tesadüf ki her ikisi de sürekli bir ilahi adalet muhabbeti tutturmuş gidiyorlar.Boraxin denilen kişi bir gece saatlerce burada şahsıma ağza alınmayacak cinsel içerikli küfürlerle tacizde bulundu.Blog sahiplerinin engellemelerine karşı değişik IP numaralarını kullanarak tacizlerini sürdürdü.Şu anda görüyorum ki isim değişikliği yaparak kovulduğu yere geri dönmüş.Aralık ayından itibaren Boraxin isimli kişinin yorumlarını okursanız tercümanla aynı kişi olduğunu göreceksiniz.Bu blogda yorumların denetime tabi tutulması da bu adamın ahlaksız yazıları yüzünden oldu.
20 Nisan 2012 21:59
Sen ne kullanıyorsun bilmiyorum ama o dediğin kişi olsam gene aynı şeyleri yapmaz mıydım sence? Hanginiz engel olabilecek ki? Gene yapardım, gene engellenirdim, gene başka isimlerle gelir yapardım, işim gücüm yok da bunlarla ugraşacağım öyle mi? siz yaparsınız ancak böyle şeyleri…o Boraxin kimse bayağı sağlam icraat yapmış herhalde, sende bayagı iyi bir etki bırakmış, tanışırız onunla birgün kısmetse:)
20 Nisan 2012 22:50
Bu ne itirafmi? 🙂 Simdi ayni seyleri yapiyorsun iste 🙂 Senin isin gucun olmadigini biliyoruz yedi gun 24 saat buradasin, ozel yetkili trollculuk yapiyorsun. Haydi git rumuzunu degistir sonra gel bakayim kocum, tercuman rumuzunu pek begenmedim aceleye getirmissin.
20 Nisan 2012 22:45
Sayin Solmaz Turk,
Haklisiniz, biraz once gecmis yorumlara baktim, uslup ve trolluk tarzindan bariz bir sekilde ayni adam oldugu anlasiliyor. Birde ben ozel kuvvetlerdenim diye masallar anlatmis, psikolojik bakimdan cok agir hasarli bir tip oldugu belli. Genel bir IP kalkani olusturularak bloga erisimi engellenebilir (blog sahiplerinin dikkatine)
21 Nisan 2012 00:35
Sayın zıpkın,
Adamın sadece rumuzu değil,kendisi de gerçekten tercüman.Sosyal medya ortamında iyice afişe olmuş.Herhalde özel kuvvetlere girmek gibi bir isteği vardı , içinde ukde kalmış.Öyle yaşının başının adamı da değil,kocaman kırk yaşında adam ama nedense bir türlü büyüyememiş.Bir de üstüne üstlük tacizci,ağzında bir batman küfür.
21 Nisan 2012 10:47
Benim işim internette de o yüzden, unuttun mu ben bilgisayarcıyım, günde 16 saat PC başındayım, öğrenmek istediğin birşeyler varsa ögretirim, çekinme sor:)
21 Nisan 2012 10:22
Merak ettim de boraxin dedigin kişiye netten baktım bir, bir sürü resim ve profil cıktı, bayagı manyak biriymiş:) o kişi buraya gelmişse, buraya darmadagın etmiştir, çünkü profilleri öyle biri oldugunu gösteriyor, şimdi harbiden size acıdım, kimbilie neler yapmıştır, gerçi siz haketmişsinizdir:)
22 Nisan 2012 00:05
Boksincigim sen tercuman degilmidigin? simdide bilgisayarcimi oldun? Dur yarin ne olacagini soyleyeyim: Copcu
16 Nisan 2012 19:11
O konuda topa gireceklerine pek ihtimal vermiyorum.Şimdilerde moda ”ne var yani herkes paşa paşa imzalamış,onlarda suçlu o zaman…”basitliğinde ve zırvalamasında…
17 Nisan 2012 01:21
Bu söylediğinizi 1-2 köşe yazarı dile getirdi ama çok kuvvetli bir tez değil. Burada böyle bir iddia dile getiren de olmadı sanıyorum. Tam tersine, üstünden bunca zaman geçtikten sonra neredeyse herkes 28 şubat hakkında olumsuz düşünüyor.
Galiba bir tek “hocaefendinin” görüşleri pek değişmedi.. 🙂 O zaman desteklemişti. Şimdi farklı mı düşünüyor bilmiyorum.
Ben askerin hata ettiği kanısındayım. Bence pasif kalsalardı o hükümet zaten çok uzun ömürlü olmayacak, dağılacaktı. Bir sonraki seçimde ise halk kendi değerlendirmesini yapacaktı. Bugüne kadar halk hiç bir zaman istikrarsızlığı affetmedi…
17 Nisan 2012 12:06
Ben hocaefendi konusunda yorum yapmak için kendimi fazla donanımlı görmüyorum ama dışardan baktığımda bana göre çok etkin bir destek olduğuna kani değilim.
Bir dergide bazı şeyler çıktı ,kabul ,ama bunu biraz ortamın gerginliğinden duyulan endişeye bağlıyorum.Ayrıca taktik bir siyaset izlenmesi ve ülkenin olası karanlık geleceğine katkıda bulunmama endişesi de etken olabilir.Burada en büyük payı ‘taktik’ olasılığına veriyorum bunu da ifade edeyim.
Çok doğru bir tespit yapmışsınız o da halkın istikrarsızlığa duyduğu tepki.Ancak sadece asker yanlış yaptı demek yeterli değil bence,son altmış yıllık geçmiş, bu ve
benzeri yanlışların acı hikayeleriyle dolu.Bu bir algı ve düşünce sistematiği.Bu yapı kökten değişmedikçe hiçbir şeyin yeterli olacağını sanmıyorum.
17 Nisan 2012 14:30
http://galeri.uludagsozluk.com/r/28-şubat-manşetleri-116935/
17 Nisan 2012 10:38
fmeraklı, Bakıyorum da Sabah’ın manşeti seni mest etmiş.Eğer karşı devrim tamamlanırsa varsa çocuklarına, torunlarına övünçle anlatırsın artık ben de rol almıştım, katkı sunmuştum bu kara Faşizm’in gelmesine diye.
İstahzi bir şekilde 28 Şubat’a da sahte belge çetesinin işi diyenler çıkacak mı merak ediyorum diye soruyorsun birde.
Blog Arşivi ortada. Aç bak neler yazılmış bu konuda. Eğer samimi iseniz, eger darbelerden ,müdahalelerden rahatsız iseniz, tamamı digital ortamda oluşturulmuş zırvalardan değil de olmuş olaylardan başlayın dedik. 12 Eylül’den ,28 Şubat’tan, 27 Nisan’dan başlayın dedik.
Bugün sizin gibi yetmez ama evetçiler yüzünden Yargı’nın geldiği yer ortada. O yüzden bu yargı’nın yapacağı hiç bir yargılamaya inanmıyorum, güvenmiyorum. 12 Eylül iddianamesi açıklandı. Güya 12 Eylül yargılanıyor. Sevsinler böyle yargılamayı.
Şimdiden buraya yazıyorum. 28 Şubat iddianamesi de aynı şekilde olucak. Suya tirit bir yargılama olacak.
Yine Oğuzhan Müftüoğlu’nun sözlerine atıf yapacağım. ” Bütün tarihi yalnızca asker sivil karşıtlığı içinde anlamlandırmaya çalışan bir liberal körlüğün varacağı sonuç zaten başka bir şey olamazdı”.
Bir sözüm de Demokrat’a. Aslında ben böyle karşılaştırmaları sevmem. kendisi, bana karşı çokca kullandı blogda bu argümanı.
“Mesela -TV’de izledim- bir subayın cuma günü atılma işlemleri yapılıyor ve ilişiği kesiliyor,pazartesi günü kanser tedavisi gören eşini GATA’nın kapısına koyuyorlar.
Bir müddet sonra kaybediyor eşini ve söylediği şu ”benden ziyade eşim hesap soracak öbür dünyada,öyle söyledi ölürken…”
Kuddusi Okkır’ı son ana kadar tedavi ettirmeyen, Haberal’ın, Engin Alan’ın ve diğerlerinin hasta annelerini babalarını son bir kez görmeden, helallik isteyemeden Hakkın rahmetine kavuşmalarına seyirci kalanlar, Belki de ecellerinden önce öldürülen Türkan Saylan, İlhan Selçuk, Uçkun Geray ‘ın ölümlerinden sorumlu olan alçaklara da isyan edermisin.
17 Nisan 2012 14:02
Yargılamaların tutuksuz yapılması gerektiğini ve yargılanan üstdüzey yöneticiler hariç çoğunun suçsuz olabileceğini defalarca yazmış birisi olarak bana bu soruyu sormanızı
bir ‘önyargı’ olarak görüyorum.Sapla samanı karıştırmışsınız.
17 Nisan 2012 15:47
Bu arada Oğuzhan Müftüoğlu’nun aynı röportajda gerçek devrimci mücadele kavramına atıf yaptıktan sonra şu sözlerle ne kastettiğini de açıklarsınız umarım.Özelikle ‘dağlarda süren mücadele” kısmını.
”…Çünkü görev artık 12 Eylül faşizmi tarafından devralınmıştı! Bu durumu darbeyle birlikte bütün olayların durduğu şeklinde değerlendirenler, 12 Eylül sonrasında bu ülkenin dağlarında ve şehirlerinde yıllarca süren mücadeleleri, herhalde cuntanın emriyle gazeteler yazmadığı için olaydan saymıyorlar!…”
Bir de şu var:”…Savunmada ayrıntılı olarak anlatıldığı gibi, Türkiye’de sadece 12 Eylül öncesinde değil, 60’lı yıllardan itibaren bütün bir süreçte yaşanan sağ-sol çatışması olarak anılan olaylar, Soğuk Savaş ideolojisiyle beslenip örgütlendirilmiş milliyetçi faşist güçlerin sol hareketlere yönelik saldırılarından kaynaklanmıştır. Faşist hareketin 12 Eylül öncesinde sürekli olarak ordunun idareye el koymasını savunduğu bir sürecin sonrasında gelen askeri darbeyle birlikte saldırılarını durdurmaları ve bu nedenle sağ ve sol arasındaki çatışmalar manasındaki olayların (bıçakla kesilmiş gibi!) durmasında anlaşılmayacak bir şey yoktur.”
Yani tamam tek taraflı bakacak,sakat mantığını bir şekilde süsleyecek anladık, ama ”bu organize” hareketlerin kimler tarafından tezgahlandığı konusunda neden arkaya dolanıyor onu anlamadım.
Acayip devrimciyim ama ne yardan geçerim ne serden…
Odatv’nin devrimciliği de bu kadar olur zaten,PKK’ya selam TSK’ya desteğe devam,nasıl oluyorsa artık.
17 Nisan 2012 12:44
Bu sabah Erkan Tan’la Başkentte isimli programda Bülent Orakoğlu vardı,meydanı boş buldu ya sallayıp duruyordu.Sürekli aydınlık için bir dakika karanlık eylemini bile 28 şubatçıların üstüne atmaz mı artık pes dedim.O eylemin mucidi avukat Engin Cinmen’dir.Engin Cinmen ne zaman ortalığa çıkıp bu eylemini sahiplenecek çok merak ediyorum.
Bu arada daha evvel yazdığım bir yazıda da belirtmiştim” Balyoz çöktü bu yüzden yakında buyrun bir adet 28 şubatımız ”olur diye, haklı çıktım.Balyoz’da çuvalladılar,her türlü sahtecilik ortaya çıktı şimdi milletin eline 28 şubatı verdiler birazda bunla oyarlarlar artık.Bu arada cari açıkmış,aylardır memura zamlarını verememişler kimin umurunda ?Halk da nasıl olsa kalk oyna,takla at seviyelerine düşürülmüş,göbeğini kaşıyan adam sıfatını hak edercesine …
17 Nisan 2012 13:58
Savcılar Balyoz davasında mütaalarını tamamlayıp 920 sayfa olarak CD içinde sundular. Balyoz davası Avukatlarından biri bu CD üzerinde üstverilerine göre çalışma yapıyor. CD’nin 2010 da oluşturulup 18 kez güncellendiğini ve en son güncelleme tarihinin 22 Mart 2012 olduğunu söylüyor. Yani herşey önceden hazırlanmış,planlanmış, Ergin Saygun’un o tarihte savunması alınmamış.Ne gam.
Sahte Süsü verme Çetesine Savcılar da mı dahil acaba!!!!!!!!!!!!
17 Nisan 2012 17:01
İmece usulü çalışıyorlar sayın trekking.
18 Nisan 2012 01:01
trekking,
Bu gerçekten çok ilginç. Kaynak var mı? CD’nin imajı varsa incelemek isterdim …
Saygılarımla …
18 Nisan 2012 22:13
Facebook sayfalarında paylaşmışlar,tam bir rezalet.
18 Nisan 2012 11:15
bu arkadaş avukat mı bilişim uzmanı mı?
18 Nisan 2012 22:41
asasasas
18 Nisan 2012 11:41
Ergin Saygun’dan dinleyelim:
Habertürk’ten Zülfikar Ali Aydın’ın haberine göre, dönemin Genelkurmay 2. Başkanı ve Balyoz davasının tutuklu sanığı emekli Orgeneral Ergin Saygun tarafından hazırlanan 3 sayfalık bilgi notunda, “Sayın komutanım, Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili olarak ilk bilgi arzımı takdim ediyorum. Dosya emirleriniz doğrultusunda ve gelişmeler paralelinde güncelleştirilecektir. Arz ederim” ifadesi yer alıyor.
Buradaki güncelleştirilecektir ifadesi bazılarına birşeyler hatırlatıyor mu acaba?
19 Nisan 2012 13:18
Konuyla ilgisi yok.
19 Nisan 2012 16:45
Tercüman adlı kullanıcı “güncelleştirilecektir ” diyerek Baransu gibi aslında inanmadığı bir şeyi söylemeye çalışıyor ama…
Eğer gerçekten bir asker herhangi bir word dökümanını güncelleştirecek olsa hepimizin yapacağı gibi gerekli eklemeleri ve çıkarmaları yaptıktan sonra “SAVE” kaydet der ve makine otomatik olarak günün tarihi ile kaydeder.
Yani önce makinenin işletim sistemi tarihini geriye alıp, kaydedip sonra tekrar güncel tarihe çevirmez buna gerek de yok :).
Kaldı ki bunları yapması yetmez bir de Üst veri yollarını düzeltmesi gerekir ki; bunları bilen kaç kişi var ?
Sonuç olarak gerek Baransu gerekse Tercüman adlı kullanıcı yanlış düşünüyor.
20 Nisan 2012 09:58
Siz zaten kafanıza bir sahtedir saplantısını taktıgınız için gözünüzle görseniz bile inanmazsınız, gerçi daha önce de dedigim gibi sizin ne dediginizin, ne düşündüğünüzün hiçbir önemi yok…
20 Nisan 2012 15:34
tercüman,
Düşünmeden yazma, her söylediğin ile daha çok batıyorsun. Yazdıkların çelişkiler ile dolu.
Sen gözünle gördüğün için delilerin doğru olduğuna inanmışsın öylemi?
Sahte olduğunu iddia etiklerimizi gerçek olduğunu ispatlamak için yapacağın tek şey gerçek dellileri burada yayınlaman. Hiç kimse seni alıkyomuyor. Eğer yayınlar isen, sana söz ben burada senin yandaşın olur, özür dilerim. Ama yok eğer sen yayınlamaz isen buradaki herkesten özür dileme erdemini gösterebilirmisin.
Halbuiki ne ben ne sen hiç birimiz dellileri görmedik, yazılanlara göre değerlendirmekteyiz.
Evet maalesef bizim ne düşündüğümüzün hiç bir önemi yok, bu günlerde geçer akçe senin gibi düşünenler.
20 Nisan 2012 22:04
Batıyorsam da batan ben olduğuma göre sen bunu dert etme kendine. Evet gördüm, sayın savcılar da gördü, ona göre de hüküm verecekler zaten, ben savunma veya iddia makamı değilim ki birşeyler ispatliyim burada, o benim işim değil. Yanlış veya hata yaparsam tabii ki özür dilerim, bu da beni büyütür ancak şu anda özür dileyecek bir durum yok, olursa ilerde dilerim…
18 Nisan 2012 22:48
(SÖZDE) Balyoz davası sanığı Deniz Kurmay Albay Yasin Türker, savcıların “esas hakkındaki mütalaası” ile ilgili çok çarpıcı bir gerçeği ortaya çıkardı.
Türker, mahkeme tarafından çoğaltılıp “Word” dosyası olarak CD içinde sanıklara verilen esas hakkındaki mütalaanın, 4 Temmuz 2010 tarihinde, yani (SÖZDE) Balyoz soruşturması tamamlanmadan ve iddianame mahkeme tarafından kabul edilmeden düzenlenmeye başlandığını açıkladı.
Savcılık mütalaasının üst verilerini gündeme getiren Türker, “Esas hakkındaki mütalaanın dosya oluşturma ve son yazdırma tarihlerine bakalım” diyerek şu iddiaları gündeme getirdi:
• Esas hakkında mütalaa, 04 Temmuz 2010 tarihinde ‘PortableTurk.com’ isimli bir kullanıcı tarafından hazırlanmaya başlanılmış ve 23 Mart 2012 tarihinde ‘Adalet’ isimli bir kullanıcı tarafından son kez kaydedilmiş…
• Balyoz 1 soruşturması tamamlanmadan, iddianame mahkeme tarafından kabul edilmeden 1 ve hatta Balyoz 2 ve 3 sanıklarının ifadesi dahi alınmadan iddia makamı tarafından sanıklar hakkında mütalaa düzenlenmeye başlanmış…
• Emekli Orgeneral Ergun Saygun’un ön savunmasını 27 Mart 2012 tarihinde yaptığı ve kendisine iddia makamı tarafından da yaklaşık 10 soru yöneltildiği dikkate alındığında; sanıkların sorguları devam ederken iddia makamı tarafından dava dosyası tamamlanmış ve 27 Mart 2012 tarihindeki ifadeyi mütalaada yer verme gereği duyulmamış…
• 143 kişiden müteşekkil Balyoz 3 sanıklarından sadece üçte birinin sorgusu yapılmış ve daha delillerin tartışılması aşamasına geçilmemişken 17 Ocak 2012 tarihinde mütalaanın çıktısı alınmıştır.
• Mütalaada, iddianamelerde olduğu gibi sanıkların lehine delillerin yer almaması, iddianamedeki yazım ve içerik hatalarını birebir içermesi, iddia makamı için ‘yargılamada maddi gerçeğe ulaşılması ve adaletin tecelli etmesi’ ilkeleri yerine ‘kes yapıştır’ metodunun geçerli olduğunu göstermektedir.
• Kısaca iddia makamı açısından, ‘Suç katalog, gerekçe şablon, hüküm peşin’dir.
19 Nisan 2012 00:44
PortableTurk.com isimli bir site var. Merkezi İzmir görünüyor. Çeşitli illegal yazılım ve dosyaların paylaşıldığı bir site. Atalay isimli bir kişinin adına kayıtlı. Dava dosyasıyla ne ilgisi var anlayamadım. Gerçekten ilginç bir durum.
19 Nisan 2012 10:20
Dün den beri Bloga ulaşmada sorun yaşıyorum. Bilmiyorum diğer arkadaşlar da yaşıyor mu. Sevgili Can’ın Kaynak Var mı? sorusuna link vererek cevap yazdım. Ama yazı buhar olmuştu. Değişik zaman aralıklarında link vererek denedim. Yine yazıların buhar olduğunu gördüm. Gece denemek için hiç bir anlamı olmayan asasasas harflerine yazıp enter’a bastım. Yorumunuz denetim için bekliyor mesajı nihayet çıktı.
Sonra yine link adresini içeren yazıyı yazdım. Yine buhar. Site deki yazıyı kopyaladım. O çıkmış.Neler olduğunu ben de anlamadım.
Sevgili Olasılıksız, bahsettiğin site ile ilgili bağlantı nedir? Ben de anlamadım?Biraz daha açıklarmısın.
Tabi yazı çıkar mı bilmiyorum yazdım ama.
19 Nisan 2012 22:43
Sayın trekking,
Sitenin whois bilgisi http://www.domainwhoisinfo.com/portableturk.com bu şekilde…
Savcılığın mütalasının bulunduğu dosyada bu sitenin isminin çıkması ilginç. Hani adliye kopya yazılım mı kullanıyor diyeceğim ama dilim varmıyor. 🙂
Diğer taraftan bakınca da, böyle bir sitenin dava dosyasıyla ne ilgisi olabilir? Tuhaf bir durum.
19 Nisan 2012 12:58
Bilinen hertürlü programın kurulum gerektirmeyen bir şekle getirilip dağıtıldığı bir site.Yani o programları kullanırken (mesela nero) bilgisayara kurmuyorsunuz ,işlemlerinizi harici bir kaynak (mesela flash) üzerinden yapabiliyorsunuz.Ama öncelikle site reklamı olmak üzere birçok iz bırakıyor bazen de virüslü çıkabiliyor.Bir nevi kullan at diyebilirsiniz, bilgisayara birçok gereksiz program yükleme zahmetinden kurtarıyor diyelim.
21 Nisan 2012 23:38
Arkadaslar,
Tercuman/Boksin rumuzlu trollu hic muattap alip ugrasmayin yeni gelen insanlar ciddi birisi sanip cevap yazmaya calisiyor bir suru degerli yorum arada kayniyor onunda amaci bu zaten. ona cevap gerekirse ben verecem benim icin iyi eglence oluyor 🙂
22 Nisan 2012 22:42
bence sorun değil, eğlence oluyorsa devam, durmak yok eğlenceye devam, yalnız yakında pek eglenecek haliniz kalmayacak, bu zamanları iyi degerlendirin…