Baransu ve batan geminin fareleri

07 Nisan 2012

GENEL, Medya yalanları

Baransu, “Balyoz ve Gerçekler” adı altında bugün 12ncisi yayımlanan yazılarıyla, sahte Balyoz belgelerinin gerçek olduğunu “ispatlamaya” çalışıyor.

Üç-beş kişiyi yanıltmaktan başka bir işe yaramayan Baransu’nun yazılarına cevap vermeye değer bir şey görmediğimiz için yazı dizisinin sonunda kısa bir yanıt ile geçiştirecektik.  (Trekking rumuzlu yazara bu konuda sabırla yazdığı yanıtlar için teşekkür ediyoruz. Baransu gene yanıltıyor, 31.3.2012 baskısı başlıklı yazımızın altından bu yanıtlara ulaşabilirsiniz.)

Ancak, Baransu’nun bugünkü “Bunları nasıl açıklayacaksınız” başlıklı yazısındaki bilirkişi tespitleri hakkındaki yalan ve çarpıklıklar o kadar devasa ki, bir not düşmek istedik.

CD’ler hakkında soruşturma sırasında dosyaya konan raporlardan bahseden Baransu aynen şöyle yazıyor :

“Tek başına CD’ler yeterli değilse, TÜBİTAK “orijinal”, bazı Askerî Bilirkişiler “CD’ler üzerinde oynama yapılmış olabilir” tesbitinde nasıl bulundular?

Savcıların sorduğu soruya Askeri Savcılar cevap veremezken (…) TÜBİTAK’ın özetle verdiği cevap şöyle:

“Belgeleri, CD’lerin teknik özelliklerini, seminerin ses kayıtlarını, el yazılarını, powerpoint’leri, CD’leri hazırlayan kişilerin ifadesini, dosya adlarının kendilerine ait olduğunu söyleyen kişilerin ifadelerini ve tüm delilleri bütün olarak incelediğimizde belgelerin orijinal olduğu görünüyor.””

Birincisi, TÜBİTAK’ın belgeler “orijinaldir”diye bir tespiti yok. Dosyada TÜBİTAK’a ait iki rapor var. Hem birinci hem de ikinciTÜBİTAK raporları, basit bir üstveri incelemesi yaparak CDlerin oluşturma tarihinin 2003 olduğunu, içindeki belgelerin ise son kayıt tarihlerinin 2003 ve öncesine ait olduğunu tespit ediyor.  Üstelik, ikinci TÜBİTAK raporu “herhangi bir dokümanın üstveri bilgileri uygun bir ortam oluşturularak yeniden düzenlenebilir, yeniden oluşturulabilir” diyerek (sayfa 11) bu üstveri bilgilerinin güvenilir olmadığını da ifade ediyor.

İkincisi, Savcılar Baransu’nun yukarıda belirttiği (nasıl orijinal olduğunu tespit ettiniz?) bir soruyu TÜBİTAK’a sormadığı için, TÜBİTAK’ın Baransu’nun aktardığı gibi, “(…) tüm delilleri bütün olarak incelediğimizde belgelerin orijinal olduğu görünüyor”  şeklinde bir yanıtı da yok. Baransu resmen uyduruyor.

Savcıların TÜBİTAK’a yönelttiği “Bir CD veya içindeki bilgilerin orijinalliği veya gerçekliği nasıl kanıtlanabilir?” sorusu var. Bu soyut soruya TÜBİTAK yine soyut olarak CD’lerin gerçekliğinin incelenmesinde kullanılabilecek destekleyici unsurları sıralamış (Savcıların TÜBİTAK’a yönelttiği sorulara buradan, TÜBİTAK yanıtında ise buradan ulaşabilirsiniz). Sadece üstverileri inceleyen TÜBİTAK’ın  belgelerin orijinal olduğunu tespit etmesi de zaten mümkün değil.

Tekrar edelim, aynı raporda TÜBİTAK şunu belirtiyor:

TÜBİTAK ikinci rapor, sayfa 11

Sadece basit bir üstveri analizi yapmakla yetinen TÜBİTAK’ın, “rastlayamadığı” teknik tutarsızlıklar, başka uzmanlar tarafından tespit edildi.

Baransu’nun yazdıgı gibi, TÜBİTAK’ın “(…) dosya adlarının kendilerine ait olduğunu söyleyen kişilerin ifadelerini ve tüm delilleri” vs. incelemesi söz konusu bile değil. Bu, kuyruklu bir yalan.

Ayrıca Baransu, bilirkişilerin ‘tek başına CD’lerin incelenmesiyle gerçeklerin anlaşılmasının mümkün olmadığını’ belirttiğini yazıyor (sözde Savcılar bunun üzerine bilirkişilere nasıl “orjinal” raporu verdiklerini sormuş).

Yanlış. Askeri Bilirkişi raporu ve ikinci TÜBİTAK raporu, ‘sadece CD’ler üzerinden yapılan inceleme ile belgelerin gerçek olduğu (kimin tarafından ve ne zaman yazıldığı) tespit edilemez’ diyor.

Baransu ise bunu Türkçeden Türkçeye  ‘gerçeklerin anlaşılması mümkün değildir’ diye tercüme etmiş. Sahtecilik varsa (ki burada var) ve bunun izleri kaldıysa (ki burada kalmış); elbette bunun bilimsel olarak tespiti mümkün.

Tabii Baransu, 1. Ordu Komutanlığı bilgisayar ve sistemlerinde yapılan incelemede Balyoz belgelerinin karşılıkları bulunmadığını saptayan rapordan hiç bahsetmiyor (bu rapor nedense Beşiktaş Adliye’sine girer girmez buhar oluyor.)

CD’ler neden önemli?  Çünkü Balyoz belgeleri Baransu’nun bavulundaki 11 numaralı CD’de çıkıyor.

Baransu, Taraf, 4 Nisan 2012

Şimdi Baransu’nun bu konuyla ilgili bir başka yalanına bakalım. Baransu, 4 Nisan 2012 tarihli yazısında şöyle yazıyor:

“Hatırlanacağı gibi Çetin Doğan, ailesi ve avukatları iddianamenin açıklandığı ilk günden itibaren kamuoyunu yanlış bilgilendirmiş ve belgelerin yalnızca 11,16 ve 17 no’lu CD’ler olduğunu iddia etmişlerdi.”

Bugünkü yazısında kimi gazetecileri “iddianameyi bile okumaktan aciz durumda” olmakla suçladığına göre, Baransu’nun  iddianameyi okuduğunu varsayabiliriz. O zaman Baransu okuyucusunu bilerek yanıltıyor.

İddianamenin 50nci sayfasında sadece 11,16 ve 17 nolu CD’lerin suç içerdiğini açıkça yazıyor:

Balyoz iddianamesi, sayfa 50

İddianamenin 81nci sayfasında ise savcılar, soruşturmaya konu tüm belgelerin 11 nolu CD’de kayıtlı olduğunu yazıyor (oluşturulduktan sonra içine bir daha veri eklenmeyen bu CD için Emniyet ek bir rapor hazırlıyor):

Balyoz iddianamesi, sayfa 81

Baransu resmen yalan söylüyor.

Batan geminin fareleri misali, Baransu’nun bu halleri bizi hiç şaşırtmıyor.

Abone Ol

Subscribe to our RSS feed and social profiles to receive updates.

18 Yorum “Baransu ve batan geminin fareleri”

  1. Martin Luther Says:

    elinize saglik… durun hemen gelir simdi ama ama ama seminer diyenler…

    Cevapla

    • ihtimal Says:

      Seminer demeye ne gerek, Golcuk Yeralti Hazineleri yeter! Binbasi Kemalettin Yakar;in savcilarin baskin anindaki panik hali (Astsubay Erdinc Yildiz telefon konusmalarinda dinlenildigi uzere) gecince ne gibi kiliflar uyduracaginizi metrak ediyorum dogrusu!

      Cevapla

      • zafer Says:

        Sanırım buradaki sayfalar dolusu yazı,üniversitelerden alınan bilirkişi raporları,tanık beyanları ve 1500 e yakın sahtecilik bulgusu boşuna yapılmış.Hala Gölcük yeraltı hazineleri diyebiliyor insanlar. Aslında savcıların,hakimleri,Taraf gazetesi yazarlarının ve hala bu belgelerin gerçek olabileceğine dair burada yorum yapanların mantıksal yapısını anlamaya çalışıyorum. Acaba bu düşüncelerini neye dayandırıyorlar diye düşünüyorum. Ancak bu kadar somut,bu kadar bilimsel sahtecilik kanıtlarının sabırla,herkesin anlayabileceği bir dille defalarca ortaya konmasından sonra malesef düşünce yapılarını anlamakta başarısız oluyorum.Belki hakim ve savcılar da ellerinden başka bir şey gelmediği için bu belgelerin sahte olduğunu bilmelerine rağmen kendileri dışındaki iradenin izin vermemesi nedeniyle kabul edemiyor olabilirler.Taraf Gazetesi yazarları prestijlerini kaybetmemek adına hala direnebiliyor olabilirler ama burada yorum yapanların hala seminer,hala Gölcük… diyebilmelerini bir türlü anlayamıyorum.

        Cevapla

        • ihtimal Says:

          Sevgili dostum ruya gormeyi birakip bir an once uyan, hala kemalettin yakar in ordan cikan belgeler konusunda nasil bir aciklama getirdigini hic birimiz bilmiyoruz 🙂 Sen istedigin kadar icinden cikan belgeler yalan, yalnis ve sahte de, orda baskin yapan savcilar olayi net bir sekilde biliyorlar hic merak etme se ! Bu arada daha iyi kiliflar uydurman lazim.

          Cevapla

          • zafer Says:

            Sevgili İhtimal;

            Öncelikle biz burada somut belgeler üzerinden konuşuyoruz .Eğer insanların davranış biçimlerini de davaya yansıtmaya kalkarsak işi içinden çıkılmaz hale getiririz.(gerçi sizin istediğiniz de tam olarak bu ya)Ayrıca bu savcılar “olayı net bir şekilde ” nereden biliyorlar? Bizim bilmediğimiz bir şeyler mi biliyorlar? Eğer biliyorlarsa neden bu “olayı” iddianame veya mütaalasına yansıtmamışlar? Ya da siz bizim bilmediğimiz,savcıların bildiği ancak iddianame ve mütalaasına yansıtmadığı bir şeyi biliyorsunuz da bizden mi saklıyorsunuz?

            Yorumlarınız içine rüya görmek,kılıf uydurmak gibi deyimler katarak ancak “demogoji sanatı” icra edebilirisiniz ki bunu Mehmet Baransu zaten köşe yazılarında ve twitter da bol bol yapıyor.2. Baransu’ya ihtiyaç yok. Biz sizden daha yaratıcı olmanızı bekliyoruz. Ya da açık açık “Bunlar darbecidir.!!! Siz ne söylerseniz söyleyin,aksi kanıtlansa dahi ben asla fikrimi değiştirmeyeceğim” (ki savcılar bizzat böyle söylüyor) deyin biz de sizi anlayalım kendi halinize bırakalım. Ama lütfen boşu boşuna bu önyargınızın, sabit fikrinizin içini doldurmaya çalışmayın. Başarısız olmakla kalmıyor, artık komik duruma da düşüyorsunuz.

            Harun Tekin zaten yazısında bu durumu gayet güzel anlatmış. Bana fazla bir şey düşmüyor:

            Gerçeği kendi kafasındaki senaryoya uydurma gayreti bir noktadan sonra klinik psikolojinin konusudur, ama aklını kalbinin üstüne örten nicelerine de maalesef hiçbir hekim derman olamamıştır. Tanrı, insanlığı onların kibir ve küstahlığından, vicdansızlığından ve cehaletinden korusun, o cehalet ki, “bu kadarı ancak tahsille mümkün olur”. Kaynak: http://haruntekin.tumblr.com/

            Cevapla

          • msimsir Says:

            Bir ihtimal daha var; o da darbe mi dersin? Söyle canım ne dersin? Dört yıldır, darbe ile yatıp, darbe ile kalkınca, yalanla gerçeği biraz karıştırmış yorumcu ihtimal arkadaş, darbe paranoyası yarattılar toplumda; Yani sanmıyorum ki; Hitler’in gestapo örgütü bile F tipi örgüt yanında , zemzem suyu ile yıkanmış diyebilirim. Neden derseniz, Hitler bir diktatördü ve onun emrindeki gestapo, faşizmin gereğini yerine getiriyordu. Peki demokratikleşme iddiasındaki, toplumda, kendini sürekli Milli iradenin temsilcisi olarak lanse eden AKP+The Cemaat koalisyonun polis teşkilatı, neyin gereğini yerine getirmektir? Ergenekon davaları, balyoz davaları, baştan sona “SEHVEN” lerle dolu, mantık ötesi, ve akıl işi olmayan saçmalıklarla doludur. Ancak, bugün yalın kılıç toplumu baskı altına alan, korku iklimi yaratan bu zihniyet, bu kişiler, hiç düşünmüyorlar mı? Bu günler geçtiğinde, ülke tekrar normal düzenine kavuştuğunda, bırakın yargılanmayı da, içinde yaşadıkları toplumun yüzüne nasıl bakacaklar, bugün yapılan tüm hukuksuzluklar bir bir ortaya dökülmeyecek mi? Yoksa hepsi bir gemiye veya uçağa dolup pensilvanyadamı alacakalr soluğu:) tabi o zaman kadar, ABD fetullahı ülkesinden atmazsa, baksanıza ABD okulları tek tek kapatılamaya başlamış bile 🙂 NE kaa üzüldüm, ne kaaa üzüldüm:))))))))) neyse saygılar

            Cevapla

            • tercüman Says:

              Al işte biri daha Hitler’in Gestapo örgütü örneğini vermiş, sizler nerede yaşıyorsunuz acaba? İşin ilginç yani en çok şikayet edenler, hiçbir şey yapmayanlar, sabah akşam şikayet etmekten başka birşey yapmıyor sizin gibiler, o kadar şikayetiniz varsa neden bunları değiştirmek için birşeyler yapmıyorsunuz?

              Cevapla

              • zipkin Says:

                Bir seyler yapiyoruz zaten ama anlasilan sen Nazilerin propaganda brosurlerini okumaktan beynin kilitlenmis, bunlardan habersizsin. Yada o ayaklardasin.

                Cevapla

                • tercüman Says:

                  Neymiş o yaptıklarınız, burada yorum yazmak mı? Öyleyse devam edin yazmaya, belki işe yarar…

                  Cevapla

        • Kemal Says:

          Merhaba Zafer Bey,

          İhtimal kardeşimiz konu hakkında emin olun hepimizden çok daha bilgili. Ama onun görevi bu yazdıklarını yazmaya devam etmek. Yoksa bu blogda yazılanları satır satır okumuş birisi. Bir yılı aşkın süredir burada ve hepimizden daha fazla devamlılık gösteriyor.

          Seminer meselesi blogda daha önce tartışılmıştı. Bugünlerde, özellikle sahte deliller gündemde daha fazla yer almaya başlayınca, birileri aynı argumanlara sarılsa bile savcılık iddianamesinde bile söz konusu seminer kapsamında yapılmış olan “iç tehdit” tartışması “görev” olarak tanımlanıyor. Yani o kişilerin yapması gereken Savcı’yı eleştirmek, savunma makamını değil. Savcı bile görev olarak görüyor ve bunu ifade ediyor…

          Aşağıdaki yazılanlar iddianameden:

          “Başlık ” 1.Ordu Komutanlığı ve bağlı birliklerde yürütülen plan çalışmalarında iç tehdit ile ilgili değerlendirmeler” . Bu değerlendirmeler savcıya ait.

          “…Mülki makamlar tarafından talep edildiğinde, toplumsal olaylarda halkın asayiş ve güvenliğini sağlamak maksadıyla; EMASYA bölge komutanlıkları arasındaki koordinasyonu sağlamak“ Olarak belirtilmiştir. Bu görev de mevcut yasalara uygundur. İl İdaresi Kanunu ve Olağanüstü Hal Kanunu uyarınca 1. Ordunun bu konuyla ilgili gerekli çalışmaları yapması yasal bir durumdur. Bunda hiç şüphe bulunmamaktadır. Belirttiğimiz İl İdaresi Kanunu ve Olağanüstü Hal Kanunu valilere ilgili komutanlıklardan yardım talep etme yetkisi vermektedir. Komutanlıklar da bu talebi karşılamak zorundadır. Bu talebin karşılanabilmesi için gerekli çalışmaların yapılması da bir zorunluluktur…”

          Savcılar kanuna uygundur dememişi ZORUNLULUKTUR demiş…”

          Bu alıntı 10 Haziran 2011 tarihli blog yazısından alıntılandı. Çok daha fazla detayı orada bulmak mümkün. ( https://cdogangercekler.wordpress.com/2011/06/10/sahte-belge-cetesi-balyoz-cd%E2%80%99leri-uzerindeki-yazilari-nasil-olusturdu/#comment-7899 )

          Hatta daha öncelerinde bir de ABD talimnamesi üzerine bir tartışma yapılmıştı. ( https://cdogangercekler.wordpress.com/2011/04/14/1-ordu-plan-semineri-ve-a-b-d-ordusunun-bir-talimatnamesi/ ) ki o da bu tartışmalarla ilintili.

          Özetle Seminer savılık tarafından bile GÖREV olarak görülüyor. NATO ordusu olan TSK’nın bu bağlamda yaptığı çalışmalar, hatta kullandığı terimler vs. benzeri gayet ABD ordusunda da var. Benim bu bağlamda elbette bir eleştirim var. O da bu sistemi baştan sona değiştirme gerekliliği. Ama sen birisine bir şeyleri yapması için maaş veriyorsan, o kişi o birşeyleri yapıyor diye yargılayamazsın.

          Bir de unutmamak gereken bir diğer gerçek 2003 yılında Sabri Uzun’a bu plan semineri dosyasının gittiği ve gelin buradan şu generalleri yargılayalım dedikleri (Hizmet Hareketinin İstihbarat uzantıları tarafından) onun ise elimizde kalır, tutulacak bir tarafı yok diyerek reddettiği. Aynı şekilde 2006’da bu teklif yenilenir. O gene reddeder ve görevinden bir komployla uzaklaştırılır. Yerine de Ramazan Akyürek oturtulur. Ardından da (artık 2007 Office icat edilmiştir) birileri harala gürele bir şeyler hazırlamaya başlarlar ve bu oluşturduklarını CDlere yükleyip bavula koyarlar. Günü geldiğinde manşet hazırdır “Fatih Camii Bombalanacaktı”

          Aslında bu blogda bu durum yaklaşık bir yıldır bilinen ve kabul edilmiş bir gerçek. İhtimal kardeş de bunu biliyor. Salak değil ya. Okuduğunu anlıyordur ve görüyordur herhalde…

          İhtimal kardeşin görmediği ise belli ki bu işin sonunun nereye varacağı.

          Biraz zaman alacak olsa da açık olan bir şey var ki, Türkiye tarihinin en açık ve devlet içerisinde çöreklenmiş birilerinin de dahil edildiği sahtecilik çetesiyle karşı karşıyayız. Bu çetenin en alt kadroları muhtemelen ilk topun ağzına gidecek olanlar. Devletin bir özelliği var, “unutmuyor”. Bu kişileri bir gün gelecek kesinlikle yargılayacaklar. Hatta yakın bir gelecekte yargılayacaklar.

          Benim sıkıntım bu en alt kadroların büyük kısmı bu görevi mesleklerinde ilerleme, vatana hizmet için daha iyi pozisyonlara gelme ve hatta vatanı için bir şey yapıyor zannetme falan gibi nedenlerle GÖREVLENDİRİLDİKLERİ için yaptıkları. Bu işi yapanlar değil, bu kişileri bu işe görevlendirenler, onların bu işi yaparken önlerini açan siyasiler, kamuoyu oluşturan yazarlar vs. hepsi sıyıracak ama adını sanını dahi bilmediğimiz belki onlarca, belki yüzlerce kişi o gün geldiğinde topun ağzına konacak. Dışarıda kalanlar, siyasiler, medya uzantıları, görevlendirenler, dış bağlantılar vs. hepsi normal yaşamlarına devam edecekler.

          Bu durum bana adil gelmiyor. Elbette yapanların sorumlulukları var. Elbette kendi verdikleri yanlış kararların cezasını çeksinler ve çekcekler de, ama peki diğerleri. Asıl suçlu kim? Yapanlar mı yoksa onları yönlendirenler mi? Tetiği çekenler mi? Yönlendiren, koruyan kollayan, iklimi yaratıp, örtüyü çekenler mi?

          Neyse, demem o ki, benim kafamda bu dava çoktan bitmiş durumda. Artık bir sonraki davayı tartışmanın zamanı geliyor sanırım.

          Sevgiler.

          Cevapla

        • ismail Says:

          İnsanlar bir şeye inandılarsa ve savunuyorlarsa bunun yalnış olma ihtimali bir aptallık göstergesi olacağından gerçekleri kabul etmiyorlar. Eğer bu belgelerin sahte olduğunu kabul ederlerse aptal konumuna düşeceklerki bu da zaten doğru olacak.

          Cevapla

  2. zipkin Says:

    Bu noktada bu Baransuyla dunya duzmudur yuvarlakmidir diye tartismaya girsen Dunya Duzdur diye tutturur birde oyle yapisirki yakandan silkemezsin. Daha ne soyleysin: “Seytan Ciplak”

    Cevapla

  3. muzo657 Says:

    “Şeytan önce yaptırır sonra çıkar pislik tepsine bağırır” diye bir atasözü vardır. Baransu sadece bavulculuk görevini yapsa belki kendini kurtarabilirdi. Ben “taşıyıcıyım, içindeki sahte mi bilemezdim” deyip topu yargıya atabilirdi. Ne de olsa gerçekliğinden emin oldukları somut delillere bakarak kara vermesi gereken yer mahkeme.

    Cevapla

  4. ihtimal Says:

    BU arada konu Baransu`nun kendisinden acilmisken, kral ciplak diyerek ortaya cikardigi figurlerin son tartisma konusu Sabah gazetesi 8 Nisanda haber konusu oldu.
    &&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&

    Tutuklu generallerin emeklilik telaşı

    Ergenekon, Balyoz ve İnternet Andıcı’ndan tutuklu generalleri emeklilik telaşı sardı. Generaller ceza aldıkları takdirde emekli edilip maaşlarının düşeceği gerekçesiyle emekliliği düşünüyor
    &&
    İKİ FARKLI GÖRÜŞ
    SABAH’ın ulaştığı bilgilere göre tartışmalar esnasında bazı generaller “Bize ceza verecekler ve zorla emekliye ayıracaklar, en iyisi biz ailelerimizi garantiye alalım, basalım istifayı, emekli maaşımızı tam alalım” dedi. Aralarında hukukçuların da olduğu diğer subaylarsa “Mevcut kanunlar gereği tutuklu olanlar hakkında Askeri Şurada dahi karar alınamaz. Bu tür endişeler yersiz. Zaten Genelkurmay bu konuda çalışıyor” dedikleri öğrenildi. Tartışmalara karşılık 2010’da yapılan bir çalışmada bu tür davalardan yargılanan ve halen görevde olan askerlerin sivil mahkemeden ceza alması durumunda Askeri Ceza Kanunu’nun 30’ncu maddesi gereği haklarında “TSK’dan çıkarma” cezası veriliyor. Aynı kanunun 31’inci maddesi gereği çıkarma cezasının sonucu askeri memuriyetlerin kaybedilmesi anlamına geliyor. Çıkarma cezasına istinaden de TSK tarafından ayırma işlemi yapılması gerekecek. Buna göre ceza alan muvazzaf subayların TSK’dan ilişiklerinin kesilmesi durumunda emekli statüsü kazanıp kazanamadıkları hukuken tartışmalı hale gelecek. Bir süre önce konuya ilişkin yapılan ve Başbakanlığa sunulan çalışmada şu görüşlere yer veriliyor: “Asker personelin emekli olabilecekleri durumların sayıldığı 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanununun 39’ncu maddesinin “e” fıkrasına göre, “askeri mahkemelerce verilecek kararlar üzerine kurumlarınca re’sen ayrılan subay ve astsubaylara” emekli aylığı bağlanabilmekter.” Bu açıdan bakıldığında, kanunun içeriği, sivil mahkeme ceza verilen askerlere emekli aylığı bağlanmasına izin vermemekte

    Cevapla

  5. TT51 Says:

    ihtimal gibi arkadaslarin olayi anlamaya (!) calismasini beklemek buyuk aptalliktir, zaman kaybidir. Bu arkadaslar 5 yasindan beri gerekli egitim verilerek hayatlari boyunca kendilerine verilen gorevleri yerine getirmekle, kendilerin dikte ettirilen dusunceleri savunmakla hukumludurler. Bu onlarin sucu degil, onlarin beyinlerini yikayanlarin sucudur. Baransu, Emre Uslu bunlara birer ornektir.

    A belgesi B belgesine benziyor o zaman stadyumlarda yakacaklardi bizi! Diye haber (!) yaparlar, kendisine “Baransuyu savunacaksiniz” komutu verilen binlerce gariban da dusecekleri durumu goz onune almadan harekete gecer. Baransugiller zafer sarhoslugu yasar… tiyatro devam eder…

    Cevapla

    • Solmaz Türk Says:

      Gariban dediklerinizin gençliklerinde de bir maklube uğruna atmadıkları takla kalmamıştı,şimdi parsa daha da büyük.Ortada koca bir Türkiye Cumhuriyeti var yağma hasanın böreği gibi, akbabalar sırada bekliyor paylaşım için.Bütün bunları inançları uğruna yaptıklarına kimse beni inandıramaz.Tüm sahtekarlıklar ortadayken hala darbe çığırtkanlığı yapanlar bu işleri tamamen ”DUYGUSAL !”nedenlerle yapıyorlar.Medyada da yer alan bu çığırtkanların son zamanlarda kazançları bir mercek altına alınırsa görürüz gerçek amaçlarını..Her gece üç-dört kanalda birden görünerek,sürekli aynı şeyleri temcit pilavı gibi döndüre döndüre tekrar ederek kimler ceplerini şişirmiş artık sır değil.

      Cevapla

    • tercüman Says:

      Ortada bir tiyatro varsa, sen de onun içindesin farkındaysan tabii, senin rolün ne acaba bu tiyatroda?

      Cevapla

Martin Luther için bir cevap yazın Cevabı iptal et

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: