Baransu gene yanıltıyor, 31.3.2012 baskısı

Mehmet Baransu birkaç gündür “Balyoz ve gerçekler” başlığı altında (bu başlık bize birşeyler hatırlatıyor ama neyi acaba??) Balyoz CD’lerinin sahteliğini ortaya çıkaran bulgular üzerine bir şeyler yazıyor. İleri sürdüğü temel sav, Balyoz belgelerinin güncellenmiş olduğu. Bu argümanın elle tutulacak bir yanı olmadığını burada defalarca izah ettik (bkz.1, 2, 3,), o yüzden konuya geri dönmek istemiyoruz.

Bugün ise 16 no.lu CD’de Balyoz avukatlarının sahte dediği bazı belgelerin gerçek olduğunu, bu belgelerin 2003 yılında Aktüel dergisinde yayımlandığını yazıyor:

“Bugün Karadeniz ve Ereğli planlarıyla ilgili Çetin Doğan’ın avukatlarının kamuoyunu nasıl yanılttığını açıklayayım.

Şimdi sıkı duralım…

2006 yılında üretildi denen belgeler, aslında Mehveş Evin’in yayın yönetmenliği yaptığıAktüel dergisinde, Eylül 2003’te üç haftalık yazı dizisi olarak yayımlanmıştı. Üstelik belgeler ıslak imzalıydı ve üstünde de sayı numaraları vardı. Arşivlere giren, kayıtlı belgelerdi.

2003’te Aktüel’de yayımlanan ve Balyoz CD’lerinden 16 no’lu CD’de yer alan belgeler, “Türkiye’nin irticai taktik resmi”nin çıkartılması için Zonguldak’ın ilçesi Karadeniz Ereğli’nin fişlenmesiyle oluşturulmuştu.”

Baransu her zamanki gibi yanıltıyor.

Brincisi, Çetin Doğan’in avukatlarının ve son ortaya çıkan bilirkişi raporlarının sahtecilik saptamaları 16 no.lu CD ve içindeki belgelere dair değil, 11 ve 17 no.lu CD’lere dair. Balyoz’un ana delilleri, savcıların kendi ifadesiyle, 11 no’lu CD’deki belgeler. (17 no.lu CD’de de bunlarin bir bölümü var.)  Arsenal ve YTÜ’nün raporlarnda bu açıkça belirtilmiş, isteyen kendi gözleriyle görebilir. Yani yukarıda alıntıladığımız daha ilk cümlesinden başlayarak  Baransu uçuyor.

İkincisi, Çetin Doğan’ın avukatlarının Karadeniz bölgesiyle ilgili sahte dedikleri belge 11 numaralı CD’de bulunan ve Office 2007’deki XML şemasına referansta bulunan KARADENİZ TEHDİT DEĞERLENDİRMESİ.ppt adlı doküman.  Bu belgenin Baransu’nun bahsettiği ve 16 no.lu CD’deki belgelerle bir alakası yok.  Baransu ya Karadeniz ibaresi geçtiği için bu belgeleri birbirine karıştırmış ya da kasten öyle yapıyor.

Üçüncüsü, 16 no.lu CD’deki ve Baransu’nun sözünü ettiği belgelerin Balyoz, Suga, Oraj vs. darbe planlarıyla ilişkili olduğunu gösteren hiç bir somut kanıt yok.  Hiç bir yerlerinde ne Balyoz geçiyor, ne Suga, ne de diğer darbe planları.  Ayrıca üzerlerinde gördüğümüz kadarıyla bu belgelerin dağıtımı zamanın Deniz Kuvvetleri Komutanlığına yapılıyor – yani belgeler 2003’te görevli Deniz Kuvvetleri Komutanının bilgisi dahilinde hazırlanıyor.  Zamanın Dz. Kv. Komutanı Balyoz’da sanık olmadığı gibi iddianamede kendisine hiçbir suç atfedilmiyor. Yani belgeler gerçek olsa dahi, darbe iddialarına kanıt teşkil etmesi mümkün değil.

Balyoz davasında söz konusu olan dört dörtlük bir darbe girişimidir. Bu darbe girişimine dair belgeler ise sahteliği defalarca ispatlanmış 11 ve 17 no.lu CD’lerin içindedir.

Abone Ol

Subscribe to our RSS feed and social profiles to receive updates.

62 Yorum “Baransu gene yanıltıyor, 31.3.2012 baskısı”

  1. İsmo Says:

    Yazık ya, naapsın çocukcağız eline ne tutuşturuyorlarsa gazetesine gönderiyor. Nimetlerinden de faydalanıyor, kendisine “Gazeteci” diyorlar, televizyona çıkarıyorlar, adı medyada anılıyor.

    Eline tutuşturulanları hele bir gazetesine göndermesin aç kalır aç, elinden “bavulcu”luktan başka iş gelmiyor ki. Alışmışta. Sadece acıyorum.

    Cevapla

  2. zafer Says:

    Bir Afrika atasözü vardır. “Kaplanın kuyruğunu tutma,tutarsan bırakma” Mehmet Baransu da kaplanın kuyruğunu tuttuğunun farkında. O yüzden bırakmıyor,bırakamıyor. Yani ne diyecekti ki? Ya, pardon bana bu belgeleri getirenler biraz acemiymiş,bazı şeyleri gözden kaçırmışlar ama söz verdiler bir daha ki sefere daha tutarlı belgeler üreteceklermiş bu seferlik idare edin de millet uyanmasın mı diyecekti? Aslında yazdıklarına artık kendisi bile inanmıyor ama kendisine verilen misyonun yarıda kalmaması için doğal olarak yazdıklarının arkasında durmaya çabalıyor. Ama kurtuluşu yok. Er ya da geç o da bu sahteciliği düzenleyenler ile birlikte adalet önüne çıkacaktır. Ama bu adalet onların adaleti gibi olmayacak.Adil olacak. Önce sahte olmayan,gerçek delillerle suçluluğu mahkeme kararıyla kanıtlanacak ondan sonra cezasını çekecek.

    Cevapla

  3. Solmaz Türk Says:

    Annesine şakirt olduğunu söylemeyin,o oğlunu hala gazeteci sanıyor.

    Cevapla

  4. muzo657 Says:

    YARGI SADECE ORDUYU DEĞİL EVRENSEL HUKUK KURALLARINI GÖZARDI EDEREK KENDİNİ DE İTİBARSIZLAŞTIRIYOR. BARANSU GİBİ İNSANLARDA KATKIDA BULUNDUKLARI BU YARGIDAN NASİBİNİ ALMAKTAN KORKUYOR. KORKUNUN ECELE FAYDASI YOK VE İLAHİ ADALET BUNLARIN YAKASINA YAPIŞACAK. BİR İRAN ATASÖZÜ VAR “ALLAH’IN DEĞİRMENİ YAVAŞ ÇALIŞIR AMA İNCE ÖĞÜTÜR”

    Cevapla

    • tercüman Says:

      İlahi adalaet ergenekoncuların, balyozcuların yakasını biraz zor bırakır artık……

      Cevapla

      • muzo657 Says:

        A’RAF 179.Yemin olsun ki biz, insanlardan ve cinlerden birçoğunu cehennem için yarattık. Kalpleri var bunların, onlarla anlamazlar; gözleri var bunların, onlarla görmezler; kulakları var bunların, onlarla işitmezler. Davarlar gibidir bunlar. Belki daha da şaşkın. Gafillerin ta kendileridir bunlar.(Ben demiyorum KUR’AN en güzel cevabı veriyor)

        Cevapla

        • tercüman Says:

          Bunu ergenekon, balyoz yoktur, sahtedir, palavradır, komplodur vs vs diyenler anlıyor mu acaba?

          Cevapla

          • Kurmanbek Allahverdiyev Says:

            Ben anladim. Allah taksiratinizi affetsin tercüman.

            Cevapla

            • tercüman Says:

              Ben öldüm mü ya :D:D:D
              Sağol Allah razı olsun, senin yerini de ayarladım burada:)

              Cevapla

              • Kurmanbek Allahverdiyev Says:

                Ben önceden söyleyeyim de ne olur ne olmaz.

                Agnostum ben, bu baglamda müslümanlik, hristiyanlik, cennet-cehennem, öbür taraf gibi kavramlar bana uzak. Diger taraftan herkesle, anlayacagi, etrafinda rahat edecegi kavramlarla konusmaya calisiyorum. Ama siz rahat edersiniz orada insallah. Allah’in izniyle.

                Cevapla

                • tercüman Says:

                  Ben de söyliyim o zaman, benim için kişilerin dini inancının ne olduğu farketmez, kimse de başkasının dini inancına karışamaz, o sadece o kişinin bileceği iştir ve sadece onu ilgilendirir. O yüzden agnostik olman benim için sorun değildir.
                  Benim için insanın dürüst ve namuslu olması önemlidir dindarmış, dinciymiş, dinsizmiş, kafirmiş, ateistmiş, şeriatçıymış, yahudiymiş vs vs önemli değildir…
                  Söylediklerim aynı şekilde siyasi görüşler için de geçerlidir…

                  Cevapla

        • musa asa (@musaasa) Says:

          tanrıya bak .çamurdan yaratığı zavallı insana hem de kaderini önceden belirlediği
          zavallı insana sokak seserisi gibi “DAVAR” diyor.

          Cevapla

      • Ozgur Says:

        ahanda 1 nisan şakamız eksikti, o da katılmış aramıza :)))

        Cevapla

  5. muzo657 Says:

    Eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, Balyoz davası kapsamında sanık davetiyle mahkemeye gitmem uygun olmaz demiş. Umarım 1 Nisan şakasıdır! Yoksa insan böyle bir vijdan azabıyla nasıl yaşar?

    Cevapla

    • Solmaz Türk Says:

      Üç senedir olmayan vicdanı şimdi mi sızlayacak ? O vicdanını ekmek arası köfteyle beraber katık edip yedi bir güzel .

      Cevapla

  6. tercüman Says:

    Hilmi Özkök darbeyi engellemeseydi, darbecilerle bir olup darbe yapsaydı ne olcaktı?
    Kahraman mı olacaktı size göre? Sizlerin de sevdiklerinizden bazıları içeri atılıp işkence görseydi çok mu sevecektiniz Hilmi Özkök’ü o zaman?

    Cevapla

    • Solmaz Türk Says:

      Hilmi Özkök eğer bir darbeyi engellemişse gider mahkemenin huzuruna”evet şu ,şu kişiler darbe planlamışlardı ben de bunu engelledim”diye aslanlar gibi ifade verir.Neden gidip ifade vermiyor,veya şöyle sorayım ,savcılar darbeyi engellediğini söylediğiniz Özkök ve Aytaç’ı neden tanık kürsüsüne çıkarmıyorlar?Burada kimse darbeyi filan savunmuyor,sahte belgelerle mağdur edilen insanların haklarını savunuyor.

      Cevapla

      • trekking Says:

        Tercüman, sana bir tavsiye. Yorumlarını bu davaları takip etmeyenlere yap. Bu blogun devamlı müdavimleri neyin ne olduğunu çok iyi biliyor. Çok geriden geliyorsun.Kusura bakma.

        Cevapla

        • tercüman Says:

          Sağol eksik olma da gerek görmüyorum, sizin ne dediğinizin hiçbir önemi yok, önemli olan mahkemenin ne dediğidir…

          Cevapla

      • tercüman Says:

        Onların mağdur ettiği insanların haklarını da savunuyor musunuz acaba?

        Cevapla

    • Martin Luther King Says:

      Senin darbe toplntısı diyerek kirletmeye çalıştığın plan toplantısının sunumu bile var:

      ek-f.pdf erişimi için tıklayın

      Bu mu darbe???

      Bu senaryo Allah korusun o zaman gerçekleşseydi Ordu sizi kurtarsın diye kışlalara ilk siz koşardınız. Nankörler.

      Cevapla

  7. Olasılıksız Says:

    Baransu’nun Balyoz ve Gerçekler isimli yazı dizisini yeni okuma fırsatı buldum.

    Felsefede “safsata” denilen bir kavram var. Sanırım bu yazı dizisi “safsata”nın çeşitli türlerine çok güzel kaynak sağlayacaktır.

    Davayı izlemeyen veya dosya içeriklerinden bi haber olan pek çok kişi için Baransu’nun yazı dizisi çenelerini bir karış düşürecek bir mantık silsilesi içerisinde okunacaktır. Ancak, Baransu en temel noktayı atlıyor… Diyor ki; bu planlar güncellenmiş… o yüzden 2003’den sonraki bilgilerin olması normaldir. Hatta bu iddiasını güçlendirmek için 2003 yılındaki ses kayıtlarından ve seminer dökümanlarından örnekler veriyor. İşte bakın güncellemeyi kendileri itiraf etmişler diyor.

    İyi de; insan 2006, 2007, 2008… yıllarında yapacağı güncellemeyi 2003 yılında mı itiraf eder? 🙂 🙂 Bu nasıl zavallı bir mantıktır böyle?

    De ki güncelleme yapıldı… Yapılan güncellemelerin 2003 yılının dökümanlarında ne işi var?

    Okudum, okudum, mantık silsilesindeki hatalara gülsem mi, ağlasam mı bilemedim. Sonunda o işi kargalara havale etmeye karar verdim.

    Baransu 7 nolu yazısında biraz da vicdan yaparak yazısına adillik çeşnisi katmaya çalışmış… Adı sadece listelerde geçen kişiler hakkında delil olmadığı için onlara ceza istenmesini yanlış bulmuş. 🙂

    Ne diyelim? Günaydın… üsküdarda sabah oldu.

    Cevapla

  8. trekking Says:

    Mehmet baransu nun Balyoz ve gerçekler -2- yazı dizisinde Askeri Savcı Bülent Münger ile ilgili olarak yazdıklarını alıntılamış idim.

    ““Ancak daha sonra Savcı Bülent Münger ve üç askerî hukukçunun internete ses kaydı düştü. Balyoz belgelerinin konuşulduğu toplantıda Münger ve arkadaşları “güncelleme” başta olmak üzere, çarpıcı itiraflarda bulunuyorlardı. Ses kaydının internete düştüğü gün, Münger’le telefonda görüşmüştüm. O gün kaydı yalanlamıştı. Ancak 3. Balyoz iddianamesinde, sivil savcıların Münger’in ifadesini aldıkları ortaya çıktı. Askerî savcı ses kaydını doğruladığı gibi kayıt mahkemeye de sunulmuştu.”

    “Askerî savcı ses kaydını doğruladığı gibi kayıt mahkemeye de sunulmuştu.”. Aynen bunu yazmıştı. Burada yazılan Türkçe ifade çok açık değil mi? Hiç bir yoruma gerek bırakmayacak kadar açık. Askeri Savcı ses kaydını doğruladı diyor.

    Daha sonra Albay Bülent Münger açıklama gönderince kıvırmak zorunda kaldı.ve şunları yazdı.

    Askeri Savcı Bülent Münger 3.Balyoz iddianamesinin 138.ci sayfasında 5.10.2011 tarihinde Mahkemeye verdiği ifade de

    ““Donanma komutanlığı Gölcük’te yapılan arama sonrasında orada geçen belgelerle ilgili biz de herkes gibi askeri savcılıktan arkadaşlarla hayretler içerisinde kaldık. Bazı konuşmalarımız oldu. Bunlar sabah toplantılarında çay muhabbeti şeklinde gerçekleşen günlük konuşmalardı. Bu konuşmalarımızın kanuna aykırı olarak dinlendiğini ve internet ortamında yayınlandığını gördük. Bazı konuşmaların çarpıtıldığını, eklemeler yapıldığını, bazı konuşmaların kesilip arkasına eklemeler yapıldığını, bazı konuşmaların tarafıma ait olmadığı halde ismimin zikredilerek bana aitmiş gibi gösterildiğini gördük.”

    “ifadede görüldüğü gibi kaydı “kısmen” doğruluyor.” diyor baransu. Eğer Askeri Savcı o açıklamayı göndermese Gazetede okuyan okuyucular ne düşünecekti? Neden işin doğrusunu yazmıyorsun Baransu? neden en başta kısmen doğruladı diye yazmıyorsun. Başına,sonuna eklemeler olduğunu ifade ettiğini ise görmezden geliyorsun.

    “Bazı konuşmalar tarafıma ait olmadığı halde ismim zikredilerek bana aitmiş gibi gösterilmiş” diyor Askeri Savcı Bülent Münger. Halk tarafından gönüllü savcı Baransu nedense bunu da görmezden geliyor. Tek kelime yok.

    Balyoz ve gerçekler -3- yazısında da aynı çarpıtma ve kelime oyunlarına devam ediyor. Seminer deki sesk kayıtlarından bahsediyor bu dizide.

    ” yüzlerce yerde güncelleme ve çalışmaların devam ettiğiyle ilgili bölümler var. Şimdi bu konuşmalardan bazı bölümleri vererek, aslında listelerin bir bölümünün 2003 ve seminer sonrası nasıl güncellendiğini, bazı planların hangi birliklerden alınıp, güncellenerek İstanbul’a uyarlandığını anlatalım.”

    Seminer de bir kurgu var ve o kurgu senaryo işleniyor. ““Birlikler seferberliğin ilan edilmesiyle birlikte teşkil edilecek, sıkıyönetim planları gözden geçirilecek ve GÜNCELLEŞTİRİLECEKTİR”. Bunu büyük harfle yazıyor. Gözümüze sokmak için olsa gerek.

    “Ses kaydına burada ara verip, yukarıdaki bu bölümle ilgili şu notu düşeyim. Hatırlanacağı gibi, Balyoz Darbe Planı’nın Taraf’ta yayımlanmasının ardından Çetin Doğan, avukatları ve ailesi listelerdeki bazı isimlerle ilgili itirazlarda bulunmuş ve eklerin sahte olduğunu iddia etmişlerdi. Gerekçeleri ise şuydu; Mart 2003’te yapılan toplantıda bazı isimler 1. Ordu Komutanlığı’nda görev yapmıyorlardı ve ya daha sonra 1. Ordu Komutanlığı bünyesine atandılar. O dönem görev yapmayan isimler, nasıl oluyor da bu listelere girdiler sorusunu yöneltmişler ve listelerin sahte olduğunu belirtmişlerdi. Ancak yukarıdaki ses kaydından da anlaşılacağı gibi, toplantının bu bölümünde sunum yapan Kurmay Albay Ömer Küçükkılıç, atanacak asker ve sivil şahısların listesinin daha sonra güncelleneceğini belirtmiş ve bu listelerin aslında nasıl ve ne zaman hazırlandığını itiraf etmişti. Kaldı ki ses kaydının tamamı okunduğunda buna benzer onlarca bölümün olduğu görülüyor.”

    Bu kısımda Blog yazarlarına da gönderme yapıyor. Baransu nun kurgusu seminerde sunum yapan Kurmay Albay ömer Küçükkılıç.

    Ne demiş Küçükkılıç, “Atanacak asker ve sivil şahısların listesinin daha sonra güncelleneceğini belirtmiş” ve böylece bu listelerin aslında ne zaman hazırlandığı ititraf etmiş.

    Küçükkılıç sunumunda Kaset-3 de 3.Kolordu komutanlığının senaryo ya göre Harekat tarzını anlatıyor. 15.Kolordu dan farklı olmadığını anlatıyor Harekat tarzlarının.

    “Kamu görevlerinin devralınması için önceden belirlenmiş olan personel görevlendirilmeleri icra edilecektir” diyor Küçükkılıç.” Bu maksatla atanacak Asker ve Sivil şahıs Listesi Sıkıyönetim Komutan yardımcılıklarınca güncellenmiş ve önceden Sıkıyönetim Komutanlığına gönderilmiş olacaktır.”

    Devamını okuduğunuzda Gerçekleşmesi en yüksek senaryo yu tartıştıklarını anlıyorsunuz zaten. Çetin Doğan araya girip sorular soruyor.

    “Can güvenliği nedeniyle Hangi halkın sığınacağını düşünüyorsunuz? Yani Kimler gelecek?Yani devlet yanlısı insanlar mı gelecek can güvenliğimiz yok falan diye. kurtarılmış bölgeler mi, Anlamadım bunu?”

    Ömer Küçükkılıç, “Komutanım, bu mesele de verilmiş durumda. verilmiş bir konu olduğu için halkın askeri birliklere ve kışlalara sığındığı hukuki anlamda şeylerin yağmalandığı”

    Tabi baransu işine yarayanları cımbızla çekip çıkardığı için bak kendileri diyor sonradan güncellenecektir diye yazıyor.

    Ve yine okuyucularına hitaben şunları yazıyor Baransu

    “Ses kaydında darbe yapılması sonrası kilit görevleri atacak kişilerin yetmemesi durumunda emekli general ve subayların görevlendirileceği belirtiliyor.”

    Ama ses kaydında “Darbe, darbe yapmak” kelimeleri geçmiyor. Bunları ekleyen baransu.

    Atanacak kişilerin yetmemesi durumunda emekli General ve Subayların görevlendirileceği belirtiliyor ama GÜNCELLEME YAPILAN LİSTELERDE NE DEN 2003 DE EMEKLİ OLANLARIN İSMİNE AÇILMIŞ GÖREVLENDİRME YAZILARI DURUYOR. NEDEN ONLAR GÜNCELLENMİYOR. O TARİHTE O GÖREVDE OLAN KOMUTAN VEYA SUBAY’IN İSMİ DEĞİL DE EMEKLİ OLANLARIN İSMİ DURUYOR. DARBE SAATİ GELDİĞİNDE YAPILACAK OLURSA FARZEDELİM Kİ 20 SENE SONRA YAPILACAK OLURSA HALA GÖREVLENDİRME YAZILARININ ALTINDA 20 SENE ÖNCEKİ KOMUTANLARIN İSMİ Mİ YAZILI OLUCAK? DARBE OLURSA DARBENİN KOMUTANI 20 YIL ÖNCE BU PLANLARI HAZIRLAYAN KİŞİLER Mİ OLUCAK? VARMI BU SORUNUN CEVABI baransu?

    Cevapla

  9. trekking Says:

    Sevgili Blog yazarları sizden bir ricada bulunmuştum. Aynı şekilde TT51 de istemişti. Baransu yazı dizisine devam ediyor. 9.cusu nu yazmış bugün. 100 sayfalık not birikti yazmıştı geçen gün. Anlaşılan daha uzun bir süre devam edecek diziye.

    Sizden 2 satırlık bir yanıt istiyoruz. Baransu nun dizisini takip ediyoruz bittikten sonra değerlendireceğiz ya da hayır yazdıklarıyla ilgilenmiyoruz,cevap vermeyeceğiz.

    Karınca kararınca vakıf olabildiğim kadarıyla yazdıkları ile ilgili notlar almaya devam ediyorum. Ancak asıl yanıtı sizden beklediğim için şimdilik sadece kendim için not alacağım. Sizin yanıtınıza göre katkı vermeye çalışacağım.

    Bu Baransu ilginç bir tip gerçekten. En baştan vatansever bir subay işi uydurma bana göre.Gün gelir bu konuda gerçekler de ortaya çıkar. Daha o süreç te karanlık pek çok nokta kaldı.Hesabını vermedi? Orijinaller bende değil dedi. İmha ettiğini söyledi Savcıya. Bunlar zamanında tartışılmıştı asıl söylemek istediğim bu konu değil zaten.

    100 sayfa not birikmiş. Kalem yaz dedi ve hop 100 sayfa. Vahiy melekleri yazdırdı olsa gerek 100 sayfa notu.

    Hanefi Avcı ile ropörtaja giderken de 100 soru hazırladım diyordu. Sonra 150 soru oldu. Saniyeler içinde 250 soru hazırladım dedi. Bu vakada da Kiramen Katibin melekleri direkt beynine nakşetmiş olacak. Saniyeler içinde 100 soru, 250 soru oluverdi.

    Yazı dizisine başlarken “Bu davanın tarafı olmak istemediğim için topa girmedim” derken ne oldu da ne değişti de Taraf olmaya karar verdi. Ve nedense sadece bir Taraf’ından bakmaya çalışarak!!!!

    Balyoz ve Gerçekler serisininin şu ana kadar olan bölümlerini okudum. Çok net olarak şunu söyleyebilirim ki, Bu blogda gerek blog yazarları ve gerek yorumcular tarafından çok daha derinlikli ve çok daha titiz adeta kuyumcu terazisinde tartar gibi tartışıldı. Baransu resmen tribüne oynuyor. Fazla detay bilmeyen, davayı yakından takip etmeyenlere oynuyor.

    Bunu yaparken de abartarak yapıyor. “Yüzlerce yerde güncelleşme itirafları var diyor mesela”.

    Blogda ABD nin harp oyunlarından da örnekler verilmişti. O kadar yani.

    Ve tali ayak Seminer üzerinden gidiyor. Oysa tek başına Seminer kayıtları suç unsuru oluşturmuyor. tersten soralım. Bilgisayarlar da oluşturulan kayıtlar olmasaydı elde sadece Seminer kayıtları olsaydı bu dava açılabilirmiydi? İddia makamına ve iddianameye göre hayır?

    Israrla güncelleme üstüne gidiyor. Ama bunu öne sürmek İddianemeyi direkt çöpe atmak demek. Evet bu kadar net.

    Bu konuda Sevgili Can Acar’da, dün çok güzel bir yazı kaleme almış blogda.

    Hadi bilgiller güncellendi diyelim. Yani böylece o tarihte daha askeri okulda öğrenci olanlar subay olunca görev listelerinde adları yer aldı. Soyadı değişikliği olanların da durumu da anlaşıldı böylece. Görev yeri değişenler, terfi edenler falan filan anladık.

    Peki neden bu güncelleştirmeleri yapanlar, ısrarla bize bu kayıtlar 2003 de oluşturulmuş havasını vermeye çalışıp bilgisayarın kayıt tarihini 2003 olarak değiştirdiler? Yakalanırlarsa bu kayıtlar 2003 de oluşturulmuş bizim haberimiz yok demek için mi?Acaba Çetin Doğan Paşa mı dedi, kayıtları 2003 de oluşmuş gibi ayarlayın bir şey olursa bana gelsinler!!!!!!!! Üstelik hangi bilgisayarlar da oluşturulduğu da belli değil?

    Varmı mantıklı bir acıklaması?

    Cevapla

    • cdogangercekler Says:

      Sayin Trekking, bir yanit yazacagiz. Tesekkurler.

      Cevapla

    • Solmaz Türk Says:

      Sayın Trekking,
      Ben Baransu’nun yazdıklarını kısaca takip edince şöyle bir duyguya kapıldım.Baransu’ya birileri yazıp eline birşeyler tutuşturuyor ve tuhaf bir şekilde aynı anda düğmeye basılmış gibi yazdıkları medyadaki malum kişiler tarafından dillendirilmeye başlıyor.Sanki hep beraber bir yerlerde bir eğitime tabi tutuluyorlar televizyonlarda şunları,şunları söyleyin diye.Uzun zaman Balyoz,Suga,oraj,sarıkız,ayışığı diyerek bu kelimeleri milletin beynine çakan kişiler bu sefer seminer ve ses kayıtlarını dillerine doladılar.CD lerin sahteliği ortaya çıkıp oradan bir mahkumumiyet çıkması mümkün olmayınca ses kayıtlarından bir şeyler yaratma çabasına girdiler.Tuhaf olanı ise malum kişilerin bunu hep bir ağızdan aynı sözleri kullanarak yapıyor olmaları.

      Cevapla

      • Can Acar Says:

        Sayin Solmaz Türk,

        Baransu’nun eline tutuşturulan malzeme ve fırsatları sahiplenmesi daha da eskiye dayanıyor: http://eminkucukkilic.net/blog/?p=2091

        Sayın Emin Küçükkılıç Balyoz’dan tutuklanana kadar burada ve kendi bloğunda ölçülü ve düzeyli yazılarıyla yapılan sahtekarlıkları ve hukuksuzlukları ortaya dökmeye çalışıyordu. Kendisini bir yıldan fazla süredir yazamıyor.

        Saygılarımla …

        Cevapla

        • Solmaz Türk Says:

          Sayın Can Acar,
          Yarın Balyoz davasını izleyeceğim ve umarım Emin beyi görebilirim.Gördüğüm takdirde burada yazan kişilerden de selam götürürüm.Sanık sayısı o kadar fazla ki Emin beyi seçmek mümkün olmuyor.Emin beyin blogundaki yazıları daha evvel okumuştum,tekrar okuyacağım teşekkürler.

          Cevapla

  10. tercüman Says:

    Gerçek olduğunu kabul ettikleri CD’ler içinde de Calibri fontlu yazilar var…..

    Cevapla

    • trssby Says:

      tercüman,

      Adını sazan olarak değiştirelim, sana uyar.

      Cevapla

      • tercüman Says:

        Mis gibi de var.

        Sazanın kim oldugunu mahkeme karar verdiğinde anlarız canım merak etme:)

        Cevapla

        • Solmaz Türk Says:

          Ne oldu,yeni yüklemeler mi yaptın ki biliyorsun?Buradaki bu yorum aslında suç ihbarı kabul edilmeli.Adama sen nereden biliyorsun ,ne dolaplar çeviriyorsunuz diye sorarlar.

          Cevapla

          • tercüman Says:

            Yok yapmadım, sadece gördüğümü söyledim…

            Cevapla

            • Solmaz Türk Says:

              Anladım,yükleme yapılan bölümdesin anlaşılan.

              Cevapla

              • ter Says:

                Yok o da değil, bilemedin. Benim böyle yükleme mükleme gibi idia edilen şeylerle işim olmaz.

                Cevapla

            • Solmaz Türk Says:

              Katil cinayet mahalline döner misali sahte belge çetesi elemanları da buraya dadandı her halde.Yanlış hatırlamıyorsam uzun zaman evvel burada yazanlardan birisi de ”çok yakında her yerden belge fışkıracak” gibi bir şeyler yazmıştı.O gün ciddiye almamıştım ama şimdi geriye bakıp düşündüğüm zaman o yazıdan sonra ya Gölcük ya da Eskişehir’den bir şeyler çıktı hatırladığım kadarıyla.Adamlar ya burada dalgasını geçiyorlar ya da vicdanları rahatsız oldu uyarıyorlar.

              Cevapla

        • trssby Says:

          Tercüman,

          “Mis gibi de var. ”

          Anlaşılan sen bilgisayar uzmanısın. Doc içindeki 2007 ye ait olan fontları ancak uzman kişiler ayırd eder. Blog sahiplerinin yaptığı gibi, diger CDlerin içinde var olan 2007 ye ait fontları gösteren dökümü bu bloga koymaktan hiç kimse seni alıkoymuyor. Koy ki, biz de sana inanalım ve blog sahiplerinden hesap soralım.

          Blog sahiplerinden ricam diğer CD lerin içeriğini aynen sahte CDlerde yaptıkları gibi bu bloga koymalarıdır.

          Birileri yalan konuşuyor. Blog sahiplerinin yalan konuşması uzak ihtimal olduğuna göre,
          kimin moraracağını göreceğiz.

          “Yok yapmadım, sadece gördüğümü söyledim…”

          Bildiğim kadarı ile imajlara erişmen mümkün değil. Herkes imajlara erişemiyor idi.

          Savunma bile 1 yıl sonra bu imajlara erişebildi.

          İmajlara erişip içini açıp Ve de içinde 2007 ‘ye ait fontları görebiliyorsan, “yok yapmadım demekle kurtulamazsın. Solmaz Hn. dediği gibi orijinal CD ler senin elinde olduğunun ispatı olmaktadır.

          Cevapla

          • tercüman Says:

            Bilgisayar işlerini iyi bilirim, doğrudur. Ancak sizlerin idda ettiği gibi sahtekarlık işleriyle ilgim olmaz, olanı da sevmem ilgisi olan varsa da Allah belasını versin derim.

            Sayın savcılar çağırsınlar beni de o zaman, gider ne görmüşüm, nerde görmüşüm açıkça söylerim…Gerçi çağırmazlar çünkü onlar zaten neyin ne olduğunu iyi biliyor…

            Cevapla

            • zipkin Says:

              Aferin tercuman engin bilginle gene renklendirmissin burayi. O zaman mahkemeyi falan gecelim daha fazla uzamasin bu sirk. Nede olsa savcilar her seyi bilir, savcilar ne derse o. Dimi Tercuman?

              Cevapla

              • tercüman Says:

                Lafı çarpıtma, savcılar herşeyi bilir demedim.
                Ayrıca merak etme fazla uzamayacak, sona gelindi çünkü, sadece bekle ve gör…

                Cevapla

                • Solmaz Türk Says:

                  Eğer birileri çıkıp burada bir şeyler bildiğini ima edip davanın fazla uzamayacağını ,sona gelindiğini söylüyorsa demek ki benim başından beri söylediğim çadır tiyatrosu lafı tam da uyuyor bu olup bitenlere.Eğer sonu baştan belliyse bütün bu yargılamalara ne gerek vardı,baştan hükmü verirsin olur biter.Kurt kuzuya suyumu bulandırdın,illa seni yiyeceğim diyor anlaşılan.Tüm hukuk kuralları alt üst edilmiş,mütalaa verildikten sonra sanık dinlenmiş,savunma engellenmiş,çağrılan tanıkların dinlenmesi reddedilmiş ,şimdi bu mahkemeden adil bir karar çıkmasını mı bekleyeceğiz yani?Bir an önce davanın sonuçlandırmanın sebebinin yaş kararlarına yetiştirip terfilerin önünün kesilmesi olduğunu embesile sorsan söyler.Milleti kimse aptal yerine koymasın.Çete hala iş başında,burada bile yorum yapıyorlar.Boraxin isimli yorumcuyu hatırlayan var mı,hani önce Özel Kuvvetler’denim diye burada yorum yapan kişi,sonra işi hakarete vardırmış,bir sürü engellemelere karşı değişik IP numaralarıyla sabaha kadar yüzlerce mesaj göndererek ahlaksızca tacizlerini sürdürmüştü.İşte birileri onun bıraktığı yerden devam ediyor anlaşılan.Savcılarla bir arkadaşlığı olduğu hissine kapıldım,sürekli bir şeyler biliyor,bir şeyleri görmüş havasında yazıyor.Acaba savcılar mı birşeyler haber veriyor,yoksa savcılara mı bir şeyler söyleniyor orasından pek emin değilim?Bence bu kendini bilmezin söyledikleri ciddiye alınmalı ve suç duyurusunda bulunulmalı.Adama sormalı diğer CD lerin teknik ayrıntılarını sen nereden biliyorsun,nereden gördün diye?

                  Cevapla

                  • tercüman Says:

                    Yok bilemedin, ben o özel yetkili savcıların hepsine emir veren kişiyim, ben ne dersem onu yaparlar…

                    Cevapla

                  • tercüman Says:

                    Bu arada sizin gibi düşünenler 28 şubatçıları da savunuyor mu acaba? Onlar için de yaygara koparacak mısınız? Hiç şaşırmam, yaparsınız…

                    Cevapla

            • trssby Says:

              tercüman,

              Yine kıvırıyor ve yağ gibi suyun üstüne çıkıyorsun.

              Sorum son derece açık idi. tekrarlayım.

              CD lerin imajlarını gördüğüne göre, imajlar senin elindedir. Eğer, blog sahiplerinin yaptığı gibi, diğer CDlerde varolduğunu idda ettiğin Calibri fontları içeren imajların dump’ını koyarsan savını ispatlamış olursun..

              Koyamazsan da önemli değil alıştık artık kıvırır, elinde olmayan bir şeyi nasıl görmüş olabileceğini açıklarsın.

              Cevapla

              • tercüman Says:

                Kıvıranların bugün kim olduğu belli, daha çok uzun süre kıvırmaya devam edecekler merak etme…

                Cevapla

                • trssby Says:

                  tercüman,

                  Olmayan bir şeyi niye gördüğünü iddia edip neden kişileri töhmet altında bırakıyorsun?

                  Verebiliyorsan eğer.sana sorulanlara cevap ver, İddia edip te ispatlayamadığın savını ispatla. Kıvırmak yerine açık açık çıkıp mertçe yanlış iddia ettim, yanıldım, özür dilerim demek, erdem göstermek varken, kendini rezil etmek niye?

                  Başkaları kıvırıyor, bende kıvırıyorm demenin anlamı ne?

                  Kıvıranlar belli olduğuna göre, yanında gerekçesi birlikte kıvıranları da ifşa et, listele tarışalım.

                  Cevapla

  11. trekking Says:

    Baransu, Balyoz ve gerçekler 11 yazı dizisinde çarpıtmalara yine devam ediyor.

    1) 2 Şubat 2010 da Binbaşı Ahmet Erdoğan’ın hazırladığı bilirkişi raporunu Askeri Savcılığa teslim ettiğini yazıyor.

    Askeri Savcılık hem Ahmet Erdoğan’ın hem de Hakan Erdoğan’ın hazırladığı 2 bilirkişi raporunu 24 Şubat 2010 da Beşiktaş Savcılığına mühürlü zarf içinde teslim ediyor.

    Baransu ‘nun bahsettiği Ahmet Erdoğan’ın raporu dosya’ya konmadan ve savunma avukatlarına verilmeden servis ediliyor. Yazısında tabi bu konudan bahsetmiyor!!!

    Ahmet Erdoğan raporunu, baransu’nun da bahsettiği üzere, kendisine teslim edilen evrakın doğru olduğu faraziyesine göre hazırlıyor.

    2) Hakan Erdoğan’ın hazırladığı ve nedense dosya ya konmayan rapordan ise hiç söz etmiyor. Zorunda değil denebilir.Hakan Erdoğan raporunda, 1.ordu bilgisayarlarında soruşturma konusu olan belgelerin izine rastlanmadığını ortaya koyuyor. Tabi Baransu, Bu Blogun yazarlarına ben bu davanın tarafı olmak istemiyorum mesajı gönderdikten sonra geçen süreçte karar değiştirip Halkın gönüllü Savcısı ünvanıyla birden tarafı oluveriyor. Ancak o da İddianame ve iddia makamı gibi, lehte olan argümanları görmüyor veya yok sayıyor. Ama konusunda uzman olmayan Binbaşı Ahmet Erdoğan’ın raporuna dört elle sarılıyor nedense!!!

    3) baransu, Ahmet Erdoğan’ın raporuna atıfta bulunarak, KKK lığını 1.orduya yazılı emir gönderdiğini sadece plan semineri yapılacağını, harp oyunu icra edemeyeceğini yazıyor.Bununla ilgili detaylara giriyor. Burada yine bu konuda tartışılmıştı.Bu konu da da bilgi kirliliği yaratıyor. Başka bir yazı konusu bu.

    4)”Askerî Bilirkişi Raporu’nda bu durum şu sözlerle belirtilmişti: “31 Ocak 2003 tarihinde yayınlanan Seminer Uygulama Emrinin KKK’lığı hariç olmak üzere diğer ilgili birliklere gönderilen nüshasında.” Kilit cümle, “KKK’lığı hariç”ti. Çetin Doğan, hazırlıklarını bağlı olduğu komutanlıktan gizlemişti.”.

    Bu da yalan.Kuyruklu yalan. Ayrıca Seminer de 15 gözlemci personel var. Kara Kuvvetleri Komutanlığından da var.Genelkurmay dan da. Bu personel ilgili yerlere gözlemlerini rapor halinde sunmuştur Seminer ile ilgili. ilginç olan bu personel de mahkemeye çıkarılmadı nedense? ne tanık olarak ne de sanık olarak?

    Seminere katılanların hepsinin davanın sanığı olmamasının hiç bir açıklaması yapılamadı şimdiye kadar? hangi bilgisayarda oluşturulduğu bilinmeyen CD’ler de isimleri var diye insanlar 15-20 yıl ile yargılanırken ve iddianameye göre Darbe’nin provasının yapıldığı Seminere katılanlar dan büyük kısmı sanık bile değil?

    5)Raporun devamı da çarpıcıydı. Seminer sonuçlarının sadece ordu komutanlıklarına gönderilmesi emrini vermişti Çetin Doğan. Genelkurmay Başkanlığı, Kara Kuvvetleri Komutanlığı ve diğer kuvvet komutanlıkları ayrı tutulmuştu. Planların saklanması ise 1. Ordu Komutanlığı’nın alacağı tedbirlere göre muhafaza edilecekti. Tıpkı 12 Eylül darbesi, Bayrak Harekât Planı’nda olduğu gibi.

    Çetin Doğan Seminer Sonuç raporunu Kuvvet Komutanlıklarına göndermese de , bu Komutanlıklardan gelen 15 gözlemci personel var. Bunu saklaması olası değil. Gözlemciler ne iş yapar? Ama önemli olan baransu ‘nun okuyucusunda “algı yaratması”. “Tıpki 12 Eylül Bayrak harekat Planı’nda olduğu gibi” cümlesiyle bu algıyı yaratmayı hedefliyor. Tam isabet.

    6) BALYOZ Sıkıyönetim K.lığı tarafından hazırlandığı anlaşılan ‘BALYOZ Güvenlik Harekat Planı’nın ise sıkıyönetim uygulama esaslarının ötesinde tedbirleri ve faaliyetleri içeren bir plan olduğu ve hükümeti devirip devlet idaresine el koymayı öngören bir plan olduğu…”

    Yine yanıltıyor. Seminerin hiç bir yerinde Balyoz Harekat Planı diye bir şey geçmiyor. Bu da uydurma.Balyoz’un B’si bile yok.

    7) Ve son noktayı koyuyor baransu,

    “Sanırım, Balyoz bir darbe planı mıydı, yoksa seminer miydi tartışmalarına, Askerî Bilirkişi’nin raporunda belirttiği bu hususlar nokta koyuyor. Evet, Balyoz dört dörtlük bir darbe planıydı ve Çetin Doğan bunu seminer adı altında, olasılığı ön yüksek tehlikeli senaryonun içine sokmuştu. Tıpkı 12 Eylül’de yapılan darbe gibi”

    O halde bir daha soralım. Seminer dört dört lük darbe planı ise neden seminere katılan 162 kişinin hepsi bu davanın sanığı değil?

    8) “Balyoz davasında Çetin Doğan ve avukatları, Amerika’dan aldıkları rapora göre, 11, 16 ve 17 no’lu CD’ler içerisindeki bazı dosyalarda zaman çelişkisi olduğunu vurgulamış ve belgelerin sahte olduğunu iddia etmişlerdi. Gerekçelerinden biri şuydu: “Seminer 2003 yılında görüşülmüştü. Ancak CD’lerin içerisindeki bazı dosyalar, 2006 yılında piyasaya çıkan bir sürüm ve yazı karakterinde hazırlanmış.”

    “Konu teknik bir konu olduğu için, görüştüğüm kişilere Microsoft’un internet sitesinde de bulunan ve anlattıkları bu konunun ne anlama geldiğini sordum. Özetle, anlayabileceğim şekilde söyledikleri şu oldu. “Bir dosya, 2007 sürümü öncesi hazırlanmışsa, bu dosyayı 2007 sürümünde açtığınızda yazı karakteri otomatik olarak değişebilir ve dosya ilk kez kaydedilmiş gibi görünebilir”

    Yani baransu demek istiyor ki, 2007 sürümünde açtığınızda 2003 de olmayan yazı karakteri otomatik olarak değişir ve dosya ilk kez kaydedilmiş gibi görünebilir.

    iyi de o zaman güncelleme yapılıyor diyorsanız CD lerin 2005,2006,2007,2009 da kaydedilmiş gözükmesi gerekir. Ama Son kayıt 2003’de.

    Baransu’nun anlamadığı bu CD’lerin en son kayıt tarihi 2003. Üst data bilgilerine bakıldığında da bu görülüyor. Bu CD ler 2003 de oluşturulmuş. Daha önce sormuştum. Neden bu kayıtları güncelleyenler bilgisayar tarihini 2003 ‘e alıyorlar?neden? üstelik bunu yapmak için güncelleme yapmadan önce bilgisayar tarihini 2003 e ayarlayıp güncellemeleri öyle yapmaları gerekir. Ama neden? mantığı ne?

    9) “Yani, bu yazı dizisine başladığım ilk gün de belirttiğim gibi Balyoz sanıkları arasında bulunan, Ergin Saygun, Süha Tanyeri gibi kişiler 2007 sonrası listelerin güncellenmesinde hazır listeleri kullanmış ve dosyaları güncellemişler.”

    İşte yine yanıltma. Ergin Saygun ve Süha Tanyeri ‘nin o kayıtları güncellediğini ispat edecek delili var mı elde? Yok. Ya ne var? Kanaati var baransu’nun? hangi bilgisayarlarda oluşturulduğu belli değil ki CD’lerin. Kullanıcı adı Ergin Saygun veya Süha Tanyeri olması o kişilerin hazırladığını göstermez ki?

    10) Ayrıca Güncelleme ile açıklanamayacak Maddi hatalar var. gerçi bunun için Eskişehir de Albay Büyük’ün evinde bilerek hata yapın tarzında zırvalar bulmuşlardı.
    Askeri yazım kurallarına aykırı Ek-Q, Ek-W, gibi kullanımlar, Sualtında görevde olduğu sırada CD’ler de adı geçen belgeleri hazırlayanlar, Görev tanımını yanlış yazanlar, Soyadını yanlış yazanlar, Görevi kabul ettiği CD’ler de ki listelere göre Mahkemece kabul edilen ama o tarihlerde yurt dışı görevlerde olanlar,

    “olay kül halinde değerlendirildiğinde yapmış olabileceği kanaatine” varan bir mahkeme var. Var oğlu var

    Cevapla

  12. trekking Says:

    Baransu, yazı dizisinin 10.cu bölümünde yine Seminer kayıtları üzerinden gidiyor.

    1)”2003 yılı mart ayında yapılan toplantının “olası bir senaryoyu konuştukları bir seminer” olduğunu vurgulamış, diğer belgelerin de “sahte” olduklarını iddia etmişlerdi.”

    “Muhtemelen, herkesin olası senaryonun ne anlama geldiğini bilmediklerini düşünüyorlardı. Ya da bu terimi sadece askerlerin bildiğini zannediyorlardı”

    Sanki Sadece Çetin Doğan ve avukatları bunu ifade ediyordu.Seminere katılanlar da savunmalarında Olası bir senaryo nun konuşulduğunu belirtiyorlardı. Ayrıca 15 gözlemci personel vardı Kuvvet komutanlıklarından gelen.Onların raporları vardı.

    Eğer orada darbe konuşuldu ise neden 162 katılımcı birden sanık değildi?

    “1. Ordu’nun olası bir senaryo hazırladığından bahsediyorsunuz. Bu durumda, 1. Ordu’nun kendisi, ürettiği senaryonun aksine kendi gerçek yapısını muhafaza eder. Zaten amaçlanan da budur. Olası bir senaryo karşısında gerçek bir kişilik olarak kendisinin nasıl davranabileceğini anlamak. Oysa, Balyoz Planı’nda bu söz konusu değil. Bu bizzat iddianamede belirtiliyor. 173. sayfada. Buna görearalarında organik bir bağ olmamasına rağmen bazı Jandarma birlikleri, Birinci Ordu’ya bağlı Kolordu’nun emrine veriliyor.

    Açıyoruz, Bakıyoruz 173. sayfaya. Şunları yazıyor.

    “Jandarmaya bağlı bazı unsurların da Balyoz Harekat Planı kapsamında özel hastaneler ve ilaç depolarının tespitini yaptığı görülmektedir. Konu ile ilgili olarak jandarma unsurlarınca hazırlanan “İSTANBULDA BULUNAN İLAÇ DEPOLARI” isimli GİZLİ ibareli, imza kısmında İsth.Ş.Md. J.Kd.Alb.Kubilay AKTAŞ ismi yer alan 2 sayfadan ibaret word belgesi içinde;
    İSTANBUL İLİNDE BULUNAN İLAÇ DEPOLARI başlığı altında, 54 adet ilaç deposu isminin yer aldığı görülmektedir.
    İSTANBULDA BULUNAN ÖZEL HASTANELER isimli GİZLİ ibareli, imza kısmında İsth.Ş.Md. J.Kd.Alb.Kubilay AKTAŞ ismi yer alan 2 sayfadan ibaret word belgesi içinde;
    İSTANBUL İLİNDE BULUNAN ÖZEL HASTANELER başlığı altında, 80 adet hastane isminin yer aldığı görülmektedir.
    Bu bağlamda Balyoz Harekat Planı kapsamında özel hastaneler ve ilaç depolarında görevlendirilmek üzere belirlenen 67 kişinin, jandarma unsurlarınca belirlenen ilaç depoları ve hastanelerde istihdam edilmesi planlanan ve aynı zamanda Balyoz Harekat Planında öngörüldüğü şekliyle buraları kontrol altına alacak personelin bir kısmını oluşturduğu anlaşılmaktadır. ”

    Sanki Seminerde bu konuşulmuş ve Jandarma Kolordu’nun emrine verilmiş havası veriyor. Ama İddianameden açıkca görüldüğü üzere bu iddia da Bilgisayar CD’lerine dayalı. Yani sahte belgelere göre!!!!!

    2)”Şimdi isterseniz o örneklerden sadece birini ele alalım. Çetin Doğan’ın seminer konuşmasından:“Milli birliğin ve beraberliğin oluşmasında evvela inandırıcı milli birliğin sağlayıcı bir hükümetin varlığı ile olur, dini öne çıkartan ümmet anlayışını öne çıkartan bir anlayışla milli birliğimiz hiçbir zaman sağlanmaz. …Genelkurmay Başkanına, Kuvvet komutanına diyeceğim ki siz meclisi ve hükümeti uyarıcı bu gidişe dur deyici bir ültimatom verin gerekirse. Gerekirse çağırın bu işin sonu b..ktur işte sonunuz böyledir. Bu konuda gerekli tertip ve tedbirleri alın. Evvela ulusal birliğimizin evvela inandırıcı bir milli mutabakat, buraya öyle yazmışım. Milli Mutabakat Hükümeti kurulması sureti ile halkın tasvip edeceği tarafsız bağımsız daha tek. Edeceği bu kadar gaile içinde ülkeyi daha sonra bütün bu gailelerden sonra seçime götürecek bir hükümetin kurulması en önemli birinci… Bu tabi, bu öngördüğümüz senaryonun içerisinde öngördüğüm bir çözüm tarzı…”

    Evet, Çetin Doğan seminerde aynen bunları söylüyor. Şimdi yukarıdaki olasılık tesbitlerimize göre bu konuşmayı analiz edelim. Konuşmadaki Genelkurmay Başkanı çok belli ki hâlihazırdaki genelkurmay başkanı. Yine konuşmadaki kuvvet komutanı da belli ki hâlihazırdaki kuvvet komutanı. Yani her iki isim de olası bir komutan değil. Gerçek kişiler. Peki, ne teklif ediliyor bu gerçek kişiliklere. Hükümete ültimatom verin. Diğer kişiler gerçek olduğuna göre ültimatom verilecek hükümet de haliyle hâlihazırdaki hükümet olmalı. Yani AK Parti. Sonra ne deniyor? “Gerekirse çağırın bu işin sonu b..tur” deniliyor. “Milli Mutabakat Hükümeti” denerek de darbeyle tehdit ediliyor.”

    Son cümlesinde söylüyor zaten “bu tabi,öngördüğümüz senaryonun içerisinde öngördüğüm”. Milli Mutabakat Hükümeti içinde bütün unsurlar var.Bu konuşmasından önceki ve sonraki bölümleri alıntılamıyor nedense Baransu.Zira yapsa neden bahsettiğini daha geniş perspektifden görecek.Ama derdi o değil. Darbeyle tehdit ediliyor diyor.

    Baştan beri bu dava da sakat giden yönler var.Bir tanesi de bu.Dönemin Genelkurmay Başkanı(Hilmi Özkök) ve Kuvvet Komutanı(Aytaç Yalman) ısrarlı taleplere rağmen Mahkemeye bir türlü çıkarılamadı.

    Ayrıca şunu da unutmayalım.BU plan Semineri 5-7 Mart 2003 de yapılıyor.” Gerekirse çağırın bu işin sonu b…tur” denen Hükümet ise 18.11.2002 de kuruluyor. Yani 2.5 aylık bir İktidar.işleri bok etmiş!!!!!!.Ayrıca 18 Mart 2003 de 59.Hükümet kuruluyor. Recep Tayyip Erdoğan Başbakan oluyor. 2.5 aylık Başbakan Abdullah Gül ise Dışişleri Bakanı. Tabi bunları yazmıyor Baransu, okurlarının unutkanlıklarına güveniyor.

    Baransu Pirus diye bir kitap yazdı Tuncay Opçinle. İlginçtir Aytaç Yalman ve Şener Eruygur’un suikast planlarından bahsediyor Hilmi Özkök ile ilgili.

    Kitaptaki ilgili bölüm şöyle:
    “…Ankara’daki iktidar oyununun taraflarından birisi kural ihlali yapmıştı. Bu cenah ABD’nin de yakından izlediği Türkiye’deki illegal bir terör örgüt ile bağlantı kurmuştu. Bu örgüt DHKP-C’ydi. Amaç, Özkök Paşa’yı ortadan kaldırmak, tıkanan yolu açmaktı. Özkök Paşa’ya bir şey olması durumunda yerine en kıdemli Orgeneral olarak Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman geçecekti. Yalman’ın yerine de Şener Eruygur Kara Kuvvetleri Komutanı olacaktı. Bu senaryo için Ankara’da bir hayli çaba sarf edilmiş, hiçbirisi başarılı olmayınca bu defa illegal bir örgüt ile bağlantı kurulmuştu. Ancak Bağdat’tan Türkiye’ye ulaşan bir haber tüm planı boşa çıkarmıştı.”

    O iki puşta söyleyin…
    Kitapta gazeteci Cengiz Çandar’ın, Hilmi Özkök’e yönelik suikast girişimiyle ilgili şahit olduğu bir olay da anlatılıyor. 2004 yılı Temmuz ayında Aydınlık dergisi Çandar’ı kapak yapmış ve “30 Ağustos tayinlerini CIA adına yürüten adam” diyerek, kendisini hedef almıştı. Bu kapak üzerine Andıç mağduru da olan Çandar, can güvenliğinden endişe ederek, dönemin İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’yla Ankara’da görüşmüştü. Aksu, görüşmenin ardından kendisini bir emniyet müdürüne yönlendirmiş ve konuyu bir de ona aktarmasını istemişti. İşte bu görüşmede emniyet müdürü Özkök’e düzenlenmek istenen bir suikast girişiminden bahsetmiş ve konuyla ilgili kendisine detay vermişti. 2 Ağustos 2004’te gerçekleşen bu görüşmeyle ilgili kitapta anlatılan bilgiler şöyle:

    “Görüştüğü emniyet görevlisi uzun söyleşi sırasında kendisine, o tarihte Kara Kuvvetleri Komutanı olan Orgeneral Aytaç Yalman ile Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Şener Eruygur’un ‘defterlerinin dürülmekte olduğu’ bilgisini verdi. Emniyet görevlisinin kullandığı deyimle her iki komutanın da ‘kullanım süreleri dolmuştu.’ Yüksek Askerî Şûra’da (YAŞ) emeklilik kararları çıkmak üzereydi. Aynı görüşmede, emniyet görevlisi dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ü çok övdü. Özkök’ün demokrasiye bağlı olduğunu vurguladı. Bir seferinde Hilmi Özkök’e ilişkin suikast istihbaratı aldıklarını, bunun üzerine, Ankara Garnizon Komutanlığı’nda çeşitli yetkililerle önlem almak amacıyla biraraya geldiklerini, o toplantıda iki generalin de bulunduğunu ve kendisinin onların önünde, ‘O iki puşta söyleyin, Hilmi Özkök Paşa’yla ilgili girişimle ilgili ilişkilerinden haberdarız’ dediğini, toplantıdaki askerlerin hiç renk vermemesi üzerine, sözlerini tekrarladığını, bu sözlerini Kara Kuvvetleri ve Jandarma komutanlarına aktarılacağına emin olarak söylediğini ifade etti.”

    Cevapla

  13. trekking Says:

    Sevgili Blog yazarları, Baransu’nun Balyoz ve Gerçekler adını verdiği yazı dizisinin 12. Bölümüne kadar dayanabildiler.Baransu yüksek perdeden “Bunları nasıl açıklayacaksınız” diye başlık atınca kelime oyunlarına,çarpıtmalarına daha fazla dayanamayıp topa girmişler.

    Gazeteci görevi gereği şüpheci olmalıdır. Önüne gelen herşeyi mutlak doğru kabul edip,süzgeçten geçirmeden Halk’a sunmamalıdır. Bu olayın başlangıcı, yani kaynağı bulanıktır.
    Yani uzun saçlı vatansever bir subayın bu bilgileri kendisine getirmesi olayı.

    Baransu’nun bunları elekten geçirmeden ( nedense direkt savcılığa göndermeden) yayınlamaya başlaması, Savcılığın devreye girmesi süreci ve sonraki yaşananlar tam aydınlanmamıştır.

    Yeni Türkiye yi temsil eden bu tipler artık her köşebaşındadır. Her konuda uzmandırlar. Yaşları genç olmasına rağmen Tuncay Güney gibi her olayın içindedirler.Hepsini detayları ile bilirler!

    Sosyal Medyayı da iyi kullanırlar. Bir ara bir arkadaşı ile birlikte Kutsal değerlere küfredildiği gerekçesiyle Ekşisözlük kapatılsın kampanyası başlatmıştır kendisi.

    Allaha,peygamberlere edilen hakaretler entriler çıkartılsın şartıyla kapatılmasın demiştim demiştir daha sonra.Arada sildiği tweet’leri olsa da paylaşanlar tarafından o tweetler bulunmuştur.
    “o entriler ya çıkacak yada sözlük kapatılacak. mahkemeyse mahkeme, meclisse meclis, sokaksa sokak”.

    Ya işte böyle. Yeni Türkiye’nin Uğur Mumcu’su. Sokak sa sokak!!!

    Kendimce 5 başlık altında yazmaya devam edeceğim.

    Baransu’nun Balyoz ve Gerçekler yazı dizisinin 7-8-9 bölümlerindeki kelime oyunlarını bir başlık altında,

    KKK.lığı 1.Ordu ve Genelkurmay arasındaki Seminer ile ilgili yazışmalarrı bir başlık altında.(Aslında sevgili Blog yazarları direk cevap vermek yerine, Blog geçmişinde zaten bahsedilen yazılarınızın linkini versenizde yeterli olur.Zira Bloğu yeni izlemeye başlayanlarda var.Onlar içinde aydınlatıcı olur.Baransu’nun yazdıklarının büyük bölümü blogda yayınlanmıştı zaten)

    Gülay Göktürk’ün de yazısında bahis ettiği Debdeniz Nakliyat olayı

    Baransu nun Belgeler kendisine teslim edildiği andan itibaren olan gelişmeler,

    5. başlık şimdilik saklı kalsın.

    Cevapla

  14. trekking Says:

    Biz Balyoz’u ne zaman öğrendik.

    Taraf Gazetesi 20 Ocak 2010 da baransu imzasıyla manşet yapınca öğrendik. taraf gazetesi hepsi birbirinden çarpıcı Manşetleri ile gündemin en tepesine oturuverdi. Savcılık devreye girdi.Bu Bilgileri taraf’dan istedi.

    Baransu ‘ya göre bu bilgiler yayından bir kaç gün önce ellerine ulaşmıştı.Ortalık Cami Bombalama, Kendi Uçağımızı düşürme, Çarşaf,Sakal,oraj,Suga planları ve ayrıntıları ile meşguldü.Toz duman kalkmaya başladıktan sonra İşin kaynak kısmı sorgulanmaya başladı.

    Bu bilgiler Taraf’a kim ya da kimler tarafından getirilmişti? Neden Taraf Gazetesi ve Baransu seçilmişti? Neden direkt olarak Askeri Savcılık ya da Sivil Savcılara gidilmemişti?

    Kaynağı hale bilmediğimiz için bu Nedenlerin cevaplarını da bilmiyoruz doğal olarak.

    Tabi bu bilgiler gün ışığına çıkınca Savcılık devreye girince Baransu ifade veriyor.

    “Bana gelen orjinal kopyalarla birlikte bunları 4 CD halinde tutanak karşılığında Çolakkadı’ya teslim ettim. Çolakkadı haber kaynağımla ilgili herhangi bir şey sormadı.”

    Savcı da, baransu da ilginç? Bu kadar bilgiye vakıf olan tek bir subay’ın olmasını doğal karşılıyorlar.Ve Nedense bu Subay’ın başına bu sureçte bir iş gelmesin, Derin Devlet, her yerde gözü kulağı olan Ergenekon ortadan kaldırmasın diye bir dertleri de yok anlaşılan.Kimliğini merak etmiyorlar mı?Elinde başka bilgi, belge var mı Sormuyor mu Savcı Bey?Ya da baransu, Vatansever Subay’ın bavulla geldiğinden bahsetmiyor mu Savcı ya?

    Baransu Çolakkadı ya tutanak ile teslim ediyor kendi ifadesinden anlaşıldığı üzre. Aynı tutanakta orijinallerin kendisinde olduğunu beyan ediyor.

    (4 CD ifadesi alışkanlıktan olsa gerek. Zira 3 DVD 1 CD teslim aldım diyor baransu. Tabi kendisinde ki orijinalleri vermediği için DVD leri CD’ lere kopyalamış olabilir. Hadi diyelim ki DVD’nin içindeki bilgiler CD ‘yi dolduracak kapasiteydi. Ayrıntısını bilmiyoruz çünkü.CD ‘ye göre DVD çok daha yüksek kayıt kapasitesine sahiptir).

    Bu arada Askeri Savcılığa da ifade veriyor.26.02.2010 tarihinde.Bu ifadesinden bazı ifadeler basına sızınca özellikle “Mehmet Baransu’nun askeri savcılıkta verdiği ifadede, gizli belgeleri imha ettiğini söylediği öğrenildi” haberlerinin Haber portallarına sızması üzerine tweet ler atıyor.Ve Askeri Savcılığa verdiği ifadeyi taratıp yayınlıyor.

    “Soruşturma konusu belgeler ilk önce bavulla birlikte gelmişti. Bavuldan orijinallerini gösterdi.Sonra taranmış 3 adet DVD ve 1 CD’sini verdi.Bavulu getirmemin sebebi, orijinal olduklarını gör ve emin ol’ şeklinde konuştu.Ben belgelere göz gezdirdim. el yazılı belgeleri inceledim. Konuşma kasetlerine baktım.DVD’lere baktım. Doğruluğuna kanaat getirdim.3 adet DVD ve 1 CD’yi aldım.Gazete de baktık,inceledik.Bazı belgelerin çıktısını aldık, taramalar yaptık. Belgeleri getiren şahıs bavulu alıp gitti.”

    “Biz DVD ve CD içerisindeki bazı belgeleri yayınlayıp akabinde Savcılık isteyince bunları Savcılığa teslim ettik.Askeri Savcılığa da birer suretini verdik.”

    Burda Dani Rodrik’in kendisine sorduğu ve sanırım cevabını bir türlü alamadığı 3 sorudan 2.sini tekrar soralım.

    Neden 3 soru?

    “Üç soru siz soracaksınız, üç soru Mehmet Baransu. Yanıtlarıyla beraber söyleşinin içinde bir kutu olacak.”

    “Dani bunu kabul etti, ardından Mehmet Baransu da kabul ettiğini Sevimay’a bildirdi. Dani sorularını hazırladı ve Sevimay’a yolladı. Ancak Baransu’nun soruları gecikti de gecikti. Baransu, önce seyahatte olduğundan sorularını yetiştiremediğini söyledi. Bir süre daha bekledik.”

    “En sonunda Baransu, gazeteden Yasemin Çongar ve Ahmet Altan ile görüştüğünü, bu işi uzun uzun konuştuklarını, ve söyleşiye soru yollayarak katılmaktan vazgeçtiğini bildirdi. Dolayısıyla, bizim sorduğumuz sorulara da cevap vermeyi istemedikleri ortaya çıkmış oldu.”

    “Bu kadarı da ilginç, ama belki hikayenin en inanılmaz kısmı Altan-Baransu-Çongar üçlüsünün sorularımıza cevap vermemek için verdikleri gerekçe. Bu gerekçe aynen şöyle:”

    “Davanın bir tarafı olmak istemiyoruz.”!!!!!!!!!!!!!

    “2. Size teslim edilen belgelerin ve Balyoz Harekât Planı ile eklerini içeren CD’lerin gerçek olduğuna kanaat getirmek için bu belgeleri yayımlamadan ne gibi bir inceleme yaptınız? Böyle bir kanaate varmanızı sağlayan teknik donanımınızı bizlerle paylaşır mısınız lütfen?”

    18 Mart 2012 tarihinde Hulki Cevizoğlu’nun Ceviz kabuğu programında Baransu, Asker ile ilgili haber yapacakları zaman G.kurmay’ı arayıp not bıraktıklarını ancak nasılsa geri dönmüyorlar diyerek Balyoz da aramadıklarını belirtiyor.!!!!!!!!!

    Tabi, olay patlak verince, Olayın muhatabı Çetin Doğan Paşa, TV kanallarına çıkıyor. Ahmet Altan’ın 9 Şubat 2010 tarihli yazısına göre.

    “Birinci Ordu’da görev yapmış bir emekli subayın getirdiğini biliyorum ama kimliğini bilmiyorum. Bilsem de söylemem,” dedim. “Zaten kaynakların açık kimliklerini sormam, belgelerin doğru olup olmamasıyla ilgilenirim. Bana yazıişlerindeki arkadaşlarımız CD’lerin üstündeki bilgileri gösterdiler, orada, o belgeleri kimin, ne zaman, nerede yazdığı açıkça görülüyor.”

    “Baransu’ya CD’ler halinde getirdiler, biz CD’ye çekmedik” dedim. “CD’leri verirken belgelerin orijinallerini de göstermişler”.

    ““Önce CD’ler geldi. Yayımladık. Sonra Çetin Doğan televizyonları dolaşarak Balyoz Planı’nı yalanlamaya başlayınca sanırım onun yalanlamasına tepki olarak bir bavul orijinal belgeyi de bize verdiler. Biz de savcılığa gönderdik. Biz, prensip olarak elimizde bilgi ve belge tutmayız, belgeyi alır almaz doğru olup olmadığını araştırırız, doğru olduğuna karar verdiğimiz anda da yayımlarız.”

    Nitekim baransu nun da Askeri Savcılığa verdiği ifade de bu şekilde.

    “Yaklaşık 9 gün sonra sabahleyin tekrar benimle irtibata geçti. İşyerine yakın bir yerde bavulun içindeki tüm orijinal belgeleri teslim etti. Ben bavulu alıp gazeteye geldim.Savcı Bilal bayraktar’ı aradım. Bana polis gönderdiler,polisle birlikte bavulu savcılığa teslim ettik.”

    Yani Ahmet Altan’ın dediği gibi Çetin Doğan’ın TV’leri dolaşması üzerine Vatansever Subay kızıp 9 gün sonra Baransu ile irtibata geçmese ne olacaktı acaba?Bu belgeler gün ışığına çıkmayacakmı idi acaba?!!!!Zira Bavulun içinde şu meşhur 19 CD vardı!!
    Tabi Baransu’ya teslim edilen 3 DVD 1 CD içinde de olabilir hepsi.

    İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 26 Ocak 2010 tarihinde Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’ne yazı yazarak orijinal DVD’lerin Taraf Gazetesinden alınmasını talep ediyor.

    Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü görevlileri 27 Ocak 2010 tarihinde Taraf Gazetesi’ne giderek, gazete yetkililerinden Yasemin ÇONGAR’dan orijinal DVD’leri talep ediyor. Ancak ÇONGAR, ellerinde orijinal bilgi ve belgelerin bulunmadığını beyan ediyor.[

    Bu konuda BARANSU, 27.12.2010 tarihinde Samanyolu TV’de şu açıklamayı yapıyor: “Bize o belgeler ilk başta kopya olarak geldi. Biz de DVD’leri çoğalttıktan sonra bir kopyasını savcılığa verdik. Daha sonra belgelerin orjinali de geldi ve bu orjinal belgeleri de aynı şekilde savcılığa teslim ettik.”

    Buraya kadar tamam. Kendisine gelen vatansever subay’dan taranmış 3 DVD 1 CD ‘yi alıyor ilk önce.Kopya dediği bu. Sonra kendileri çoğaltıp kopyasını savcılığa veriyor.

    Biz yine dönelim 26.02.2010 tarihinde Askeri Savcılığa verdiği ifadeye.

    “Önce Bavulun parmak izini, sonra bavulun içindeki belgelerdeki parmak izinin incelenmesine başlanıldı.”

    “Bavulu’un içerisinde 19 adet CD vardı. CD’ler üzerinde yazılar vardı.10 adet ses kaydının bulunduğu kasetler!!! vardı. kasetlerin çözümlenmesi CD’ler içinde hazırdı.”

    “Bu şekilde gelmişti. Biz çözümleme yapmadık.Ancak kasetleri dinlemiştik!!!!”

    “Bu arada çocuğum yoğun bakımda olduğu için çözümleme işini hatırlamıyorum.Bu konuda net bilgim yoktur.”

    Kasetleri dinlemiştik dediğine göre Seminer ‘i kastediyor olsa gerek. Herhalde kendisine ilk önce teslim edilen 3 DVD 1 CD içinde Seminer kaydı da vardı. Zira 2.buluşmada bavulu teslim alıyor, gazeteye geliyor,Savcı yı arıyor.Polisler geliyor ve Savcılığa Bavulu teslim ediyorlar.Bu aşamada Kasetleri dinlemiş olması pek olası değil.

    İşin en inanılmaz yanı, buraya kadar olan kısımda SAVCILARIN BARANSU’YA DOĞRU DÜRÜST BİR SORU SORMAMIŞ OLMALARI?

    Taraf, bu sureçte yayınlarına devam ederek 24 Ocak 2010 tarihinde, verilen yazılı emir ile Seminer Planına dair bütün belgeler 14 Mart 2003’de 1.Ordu Bilgisayarlarından silinip, “kozmik odaya” yollanmıştı haberini yaptı.!!!!!!!!

    Mehmet baransu “Karargah” adlı kitabında kendisine ulaştırılan kimi belgelerin 1. Ordu’da değil, Hava Kuvvetleri Komutanlığı ve 1. Ordu’ya bağlı diğer kolordu komutanlıklarında hazırlandığını” yazıyor.!!!!!!!!!

    Vatansever Subay 2003’de 1.Ordu da görevli Baransu’nun tahminine göre.Ama kolu o kadar uzun ki Sadece 1.Ordu da değil Hava Kuvvetleri komutanlığındaki belgelere de ulaşıp bavula atıyor.!!!!!!!!!!

    Ama ne hikmetse bu kadar korkunç planları senelerce yastık altında bekletiyor.Nasıl uyudu acaba geceleri?

    Baransu “karargah” kitabının 488.sayfasında

    ““[Emniyet Kriminal Dairesi ve TÜBİTAK’tan] Gelen cevaplar CD’lerin hazırlandığı bilgisayarın 1. Ordu Komutanlığı’na ait olduğu ve belgelerin 2003 yılında kullanımda olan Word yazılımıyla hazırlanıp, CD’lerin üzerine bu tarihten sonra herhangi bir kayıt yapılmadığı şeklindeydi.” diye yazıyor.

    İlginç olan bu bilgi ye ne sanık Av. ne Askeri Savcılık vakıf? herşeyi bilen Gazeteci Baransu da sadece bu bilgi!!!!!!!!!!!!

    Yine Baransu’nun Askeri Savcılıktaki ifadesine dönüyoruz.

    “Muhbirin kimliğini önemsemiyordum ancak konuşmalarımızda bana emekli olduğundan bahsetmişti. 2003 yılında görevli olduğunu, 2006-2007 gibi de emekli olduğunu tahmin etmiştim. Ancak bundan emin değilim. Belki de yalan söylüyordu Halen görevde olan bir personel görüntüsü yoktu. Tıraşı ve görünümü emekli bir kişiye benziyordu. Saçları uzundu.”

    “DVD’leri incelediğimde bazı orijinal belgelerin eksik olarak tarandığını gördüm.Biz genel olarak hangi bilgisayardan çıktığını görünce bunların 2003 yılındaki toplantıda dosyalar haline getirildiğini ve muhafaza edildiğini kanaat edindik”

    “Ayrıca içinde çok gizli belgeler olduğu için bunları imha ettik.Çünkü bunların sorumluluk doğuracağını bildiğimiz için savcılığa teslim ettikten sonra imha ettik”

    Yani kendisinde olan 3 DVD ve 1 CD den bahsediyor olsa gerek.Bunları imha ettik diyor. Ancak söyleyen kim? Kendisi?Acaba gerçekten imha edildimi?Belki imha etti ama bilgisayarına veya başka bir ortama kaydetmediği ne malum? neden imha işlemi Terörle Mücadele Şube Md. ekipleri nezdinde yapılmıyor? Taraf gazetesi Bilgisayarları, Mehmet baransu’nun bilgisayarları taranmış mıdır?Bu bilgilerin kopyalanmadığına dair bir çalışma yapılmış mıdır?Baransu bu kadar ititbarlı adammıdır? Bu bilgilerin sende olmaması lazım,Devletin gizli belgeleri bunlar!!!!İmha ettim onları sayın Savcım!!!! iyi aferim !!!!!!!

    Bu senaryo hiç bir aşamasında bana inandırıcı gelmiyor. Hiç kimse de inanmamızı beklemesin.

    Bu konuya devam edeceğim.

    Cevapla

  15. trekking Says:

    BALYOZ BELGELERİ SÜRECİ -2-

    Devam ediyoruz. Blog Arşivi bu konuda derya.Yok Yok adeta.

    13 Temmuz 2011
    Çelişkiler ve kanıtlar, GENEL

    Baransu, vatansever Subay’dan aldığı bavulu Savcı’ya teslim ediyor. Mehmet Berk ve Bilal bayraktar’a tutanakla teslim ediyor.

    Bavuldan çıkan 19 CD, emniyet görevlileri tarafından (1’den 19’a kadar) numaralandırılıyor.

    Tutanağa göre, 9 numarası verilen CD’nin markası Sony. Bu CD’nin üzerinde “Vatandaşlık Taslak,” ve yeşil kalemle 67 yazılı.

    Yine tutanağa göre, ertesi gün saat 9:30’da TEM Şubesinden görevlilerin gelip dijital ve dijital olmayan belgelerin dökümlerinin yapılmasına karar veriliyor. Saat 21:30’de kapılar mühürleniyor

    30 Ocak 2010 Cumartesi:
    Saat 10:30’da mühürler açılıyor. Saat 11:00’de CD’lerin imajları alınmaya başlanıyor.
    9 no.lu CD’nin imajı alınamıyor (imaj alma tutanağında CD’lerin üzerindeki yazılar veya seri numaraları belirtilmemiş).

    1 Şubat 2010 Pazartesi:
    Savcı Bilal Bayraktar CD’lerin imajlarını ve imajı alınamayan 9 nolu CD’nin kopyasını Emniyet bilirkişisi İsa Akyüz’e teslim ediyor (saat 16:15). Bu tutanağa bakıyoruz, 9 no.lu CD, Sony marka değil, markasız bir CD! Üzeridne “Vatandaşlık Taslak” ve 67 değil, “İrticai Unsurlar,Aşırı Sol Unsurlar” ve CD No:67 yazıyor!

    CD ne zaman değiştirildi?
    29 Ocak 2010 tarihli Teslim Alma ve El Koyma tutanağında Sony marka olarak kaydedilen ve üzerinde “Vatandaşlık Taslak” yazdığı belirtilen 9 no.lu CD’nin, 30 Ocak Cumartesi günü mühürler saat 10:30’da açıldıktan sonra ve saat 11:00′de imaj alınma işlemine başlamadan önce markasız CD ile değişirilmiş olması lazım. Zira, 9 no.lu (ve üzerinde İrticai Faaliyetler yazan) CD’nin imaji alınamıyor. Daha sonraki bilirkişi raporlarından da bu markasız CD’nin imajının alınamadığını biliyoruz.

    CD niye değiştirildi?

    CD’nin niye değiştirildiğini bilmiyoruz. İddianamede sanıklara 9 no.lu CD ile ilgili atfedilen bir suç yok. Üstveri dokümünden CD içindeki belgelerden en geç kayıt tarihinin 11.11.2003 tarihini taşıdığını görüyoruz. Bu CD’nin içeriği, Baransu’ya ilk teslim edilen DVD içinde de var (askeri bilirkişilere incelemeler icin 19 CD’nin imajı değil, bu CD’lerin kayıtlı olduğu 4 DVD’nin kopyası verildiği için bunu biliyoruz).
    Burada niye değiştirildiğinden çok daha hayati olan soru, adliyede mühür altına alınmış emanete (kendini 2003’de 1nci Ordu’da görev yapmış “onurlu bir subay” olarak tanıtan sahte belge çetesinin elemanında olabilecek) markasız CD’nin sonradan nasıl C-19 olarak girebildiği ve C-19 olarak numaralanmış öbür CD’nin nasıl kaybolduğu”.

    İşin bu kısmı direkt Baransu ile ilgili olmasa da çok tuhaf!!!!!!!

    Baransu, Vatansever Subay’dan 3 DVD 1 CD almıştı ilk önce.. 20 Ocak 2010 da taraf Gazetesi “Fatih ve Beyazıt camileri bombalanacaktı”, 21 Ocak 2010 da “200.000 kişiye tutuklama ” haberleri yapınca Savcılık harekete geçiyor.

    21 Ocak 2010 tarihli İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın hazırladığı tutanak ta “Mehmet baransu Başsavcılığımıza başvurarak haberlerde geçen konuların 4 adet DVD ‘de bulunduğunu belirtip bunları vermek istediğini belirtiyor.” diyor.

    “Devamla üzerinde 1,2,3 ve 4 yazıları DVD’de taranmış vaziyette belgeler var.Bunların bir kısmı ses kaydıdır, bir kısmı da yazılardır.Üzerinde 4 yazılı VCD de ise muhtelif fotoğraflar vardır.Bunlar orijinal belgeler taranarak oluşturulmuştur. Yaklaşık 5.000 sayfa civarında bulunmaktadır dedi..”

    “4 adet DVD’yi teslim etti.”

    3 DVD 1 CD oldu tutanakta 4 DVD. Üstünde 4 yazılı VCD deniyor.!!!!!!

    İnternette yayımlanan bir röportajında Baransu, kendisine gelen iddia ve belgelerin doğruluğunu araştırmadan yazdığı konusuna yanıt olarak şöyle demiş:

    “Bir tane yalan haber söyleyin. NTV’de bakın yanlış yazdım çıktım özür diledim. Keşke herkes benim gibi gazetecilik yapsa.”!!!!!!!!!!!!!!

    Buna rastlayınca Kemal Kılıçdaroğlu’nun, RTE hakkında anlattığı fıkra aklıma geldi.

    “Adamın biri ölüyor ve öbür dünyaya gidiyor. Orada bir sürü saatler var. Adam görevliye soruyor “Bu saatler ne için?” Görevli “Herkesin bir saati vardır. Yalan söyledikçe döner” diye cevap veriyor.

    Adamın bir saat dikkatini çekiyor. Saat tam 12’yi gösteriyor. “Kimin?” diye soruyor adam. Görevli “Mustafa Kemal’in” diye cevap veriyor. “Hiç yalan söylemedi. O yüzden saat hep 12’de durur” diyor.

    Adam kendi saatini bulup bakıyor ve birden aklına geliyor. “Bir de bizim ülkemizde Recep Tayyip Erdoğan diye bir lider vardı. Onun saati nerede?” diye soruyor. Görevli, “Onun saatini Azrail alıp cehenneme götürdü, vantilatör olarak kullanıyorlar”

    Öldüğünde baransu nun saatini de Cehennem de vantilatör olarak kullanırlar.!!!!!!!

    Yine Blog’dan gidelim.

    Bir CD’nin içindeki belgelerden tek bir tanesine tek bir nokta bile eklerseniz (ya da çıkarırsanız) o CD’nin hash değeri tamamen değişiyor. Tam da bu nedenle, dijital bir kanıtın kanıt bütünlüğünün korunup korunmadığını anlamanın tek yolu, kanıtın ele geçtiği zamanki hash değerini aynen muhafaza edip etmediğine bakmak.

    29.01.2010 tarihinde Baransu 19 CD’yi bavul içinde Beşiktaş Adliyesi’ne teslim ediyor.

    30.01.2010 tarihinde adliyede bu CD’lerin imaji alınıyor. İmaj alma tutanağında CD’lere ait imajların hash değerleri belirtiliyor. Tutanağı görmek için buraya tıklayın (Klasör no. 2, dizin no. 76-83).

    28.05.2010 tarihinde TÜBİTAK’ın ikinci raporu için hazırlanan bilirkişi görevlendirme tutanağında, aynı CD’lerin TÜBİTAK görevlileri tarafından alınan imajlarına ait hash değerleri belirtiliyor. Görmek için buraya tıklayın (Klasör no. 52, dizin no. 261-264).
    İki tutanaktaki hash değerlerini karşılaştırdığımızda:
    • 1, 4, 6, 8, 15, ve 18 no.lu CD’ler için belirtilen hash değerlerinin birebir aynı olduğunu, ancak,
    • 2, 3, 5, 7, 11, 12, 13, 14, 16, ve 17 no.lu CD’ler için hash değerlerinin tamamen farklı olduğunu gorüyoruz.

    Adliyeye teslim edilen CD’lerden 10 tanesinin hash değeri dört aylık süre zarfında içinde değişmiş. Suç unsuru barındıran ve sahte olan 11, 16, 17 no.lu Balyoz CD’lerin üçü de hash değerleri değişen CD’ler arasında.

    Şimdi bir varsayım üzerinden fikir yürütelim: diyelim ki sahte olan CD’leri hazırlayanların dikkatsizliği sonucu bu CD’lerin üstverilerinde bir tutarsızlık görünüyordu (örneğin 5 Mart 2003’de oluşturulmuş gibi görünen 11 no.lu CD’nin içindeki bir belgenin kaydedilme tarihi 5 Mart 2003’den daha ileri bir tarihti). Bu durumda adli süreçte birilerinin bu üstverileri tutarlı hale getirecek şekilde bir manipülayson yapmadığından emin olabilir miyiz? Olamayız, çünkü sahte CD’lerin adliyede alınan ilk hash değerleri ile ikinci TÜBİTAK incelemesi için alınan hash değerleri birbirini tutmuyor. (Hash değerlerinin kıyaslamasını ilk TÜBİTAK raporuna konu olan CD’ler için yapamıyoruz, zira ilk TÜBİTAK raporunda imajların hash değerleri hiç belirtilmemiş.)
    Bilindiği gibi, CD’lerin üstverileri bilgilerinin tutarlı olması CD’lerin gerçek olduğuna dair kanıt teşkil etmiyor (ve biz sahte CD’lerin en erken 2008 yılı sonunda oluşturulduğunu biliyoruz). Buna ek olarak sahte üç CD’nin savcılığa teslim edildikten sonra hash değerlerinin değişmesi, bu CD’lerin içeriğinin ya da üstverilerinin bu süreçte değiştirildiği konusunda da şüpheler doğuruyor.

    Can Acar Diyor ki:
    05 Kasım 2010 11:08
    Burada farklı bir teknik problem olabilir. Dikkat ederseniz ilk raporda iki çeşit disk bilgisi var. Birinci tipte dosya boyu vb. bilgiler ver ikinci tipte ise “Drive Type CD-ROM” vb. alanlar var. Hash değeri tutan tüm diskler bu ikinci tipte raporlanmış. Hash değeri tutmayan disklerise birinci tipte. Farklı alanlar ve farklı dosya/dizin isimleri bu imajların iki farklı şekilde alındığını ve/veya incelendiğini gösteriyor.
    Biraz araştırma yapınca CD-R disklerin farklı programlarla incelendiğinde farklı hash değerleri verdiğini gösteren bir çalışmaya rastladım:http://www.informaworld.com/smpp/section?content=a779634912&fulltext=713240928(Journal of Digital Forensic Practice, Volume 1, Issue 4 December 2006 , pages 297 – 307)
    Hash değerleri tutmayan disklerde EnCase 4.20 sürürümü adli bilişim programı kullanılmış. TÜBİTAK ise analizini Encase 6.16.1.4 sürümü ile gerçekleştirmiş. Yukarıdaki araştırmada, diskin yazılış biçimine göre EnCase 4 ve 5 sürümleri arasında fark olabileceği gösteriliyor. İmajların alınması sırasında yapılan seçimler de hash değerlerinin farklı şekilde hesaplanmasına yol açabilir.
    Zaten adli tıp incelemelerinde tüm adımların titizlikle ve detaylı kaydedilmesi bu nedenle büyük önem taşımakta. Ne yazık ki TÜBİTAK ve Emniyet raporlarında bu detayı görmek mümkün değil.
    Saygılarımla …

    Can acar

    Hash değerlerinin aynı olması, delilin değiştirilmediğini garantiler. Değerlerin tutmaması ise mutlaka araştırılması ve açıklanması gereken bir durumdur. Hashler tutmadığı durumda yapılan incelemelerin geçerli sayılması başka türlü mümkün değildir.
    Burada, eğer sorun gerçekten kullanılan programlardaysa, TÜBİTAK imajı diğer sürüm programla tekrar alıp aynı hash değerini elde edebildiğini göstermelidir. Alternatif olarak, inceleme ilk seferde kaydedilen imajlar veya onların bir kopyası üzerinden yapılmalıdır. Bu imajların kaydedildiği format CD-ROM formatı gibi belirsizlikler içermediği için imajlar üzerinde değişiklik yapılmadığı sürece farklı programlar kullanılsa da hash hesaplamasında hata olmayacaktır.
    Bu durumu TÜBİTAK’ın her iki incelemesinde de gözden kaçırmış olması üzücü. Ne yazık ki adli bilişim konularında yeterince tecrübe sahibi olmadıklarını defalarca gösterdiler. Bu konuda önemli olan sadece teknik bilgi değil. TÜBİTAK’ta çok sayıda zeki ve teknik düzeyi yüksek araştırmacı var. Ancak adli bilişim konusunda cok düzenli, sistematik ve prosedürlere harfiyen uyarak çalışmak, her adımı kayıt altına almak teknik bilgi düzeyi kadar önemli. Ne yazık ki TÜBİTAK defalarca bu konuda yetersiz kaldı.
    Yapılan her hatanın özgürlükleri belki de haksız olarak kısıtlanmış insanların daha uzun süre tutuklu kalmalarına yol açtığını hatırlatırım.

    eminkk Diyor ki:
    06 Kasım 2010 18:42
    Teknik ayrıntılarla esas kaçıyor sanırım. Zaten bilgisayar ve digital ortam çıktı mertlik bozuldu, kötü niyetlilere kolaylıklar çıktı. Yapılan ihbarlar e-posta ile veya belge denen şeyler digital ortamda yazılmış yazılar çünkü kim yazmış? kime ait? belli olmuyor.
    “Hash” değerine gelinceye kadar elektronik imza taşımayan yazılar belge sayılıp bu şuna aittir, gerçektir denmesi saçma çünkü herkes itina ile “yasadışı” bir şeyler yazabilir. Bu CD ler steril ortamlarda mı üretilmiş hiç parmak izi yok mu? İzler varsa kime ait? sorusu da cevaplanmalı.
    Şimdi biz şu noktadayız: sarı çizmeli Mehmet Ağanın ürettiği CD ler gerçektir (nasıl gerçek oluyor?) ve gerçek olan CD ler sonradan değiştirildi mi? Önce iddia makamı gerçek olduğunu ispatlasın ki sonrası bir anlam taşısın.
    Yine de teknik konu ve lisan ile konuyu netleştiremeyenler için hash değeri (algoritması): Digital ortamdaki bir içeriği benzersiz şekilde şifreleyerek (her yazılım kendi usülleriyle) elde edilen bir değerdir. Maksat belgenin o andaki fotoğrafını çekmek gibidir. Adliyede imaj alanlar bu imajların hash değerinide alarak (nasıl aldığını açıklayarak) bir yerde mühürlemişler. Elinde bir imaj olup da bunun adliyedeki ile aynısı mıdır? şüphesi olan varsa aynı program ve sürümü ile hash değeri üretmesi gerekiyor.”

    Devam ediyoruz.

    MEHMET BARANSU
    Gölcük Donanmasında yerden fışkıran belgeler konusunda ” “Çetin Doğan, kızı damadı ve basındaki çeteleri balyoz 11 nolu cd sahte dediler. Ben de bunlar güncellenmiş dedim.

    Sıkı durun ne mi oldu?

    Gölcük donanmada bu belgelerin ıslak imzalıları bulundu. Sahte denilen belgelerin. Altı kişinin de ıslak parafları var.

    Sıkı durun şok bilgi

    İfade veren emekli Albay Kubilay Aktaş şunu itiraf etti Emir geliyordu biz her 3 ayda bir bunları merkeze gönderiyorduk.Yani güncelliyorlardı.”

    Bizim İhtimal de her zaman Gölcük te Gölcük diye ortaya çıkıverir. Birden o aklıma geliverdi.

    Aradan bu kadar süre geçti. Hani Nerede Islak İmzalı belgeler? Hani 6 kişinin ıslak parafı?

    Albay Kubilay Aktaş 3 ayda bir gücelliyorduk dediği de İçişleri Bakanlığınının Genelgesi uyarınca Jandarma’nın yaptığı istihbarat(fişleme) çalışması.

    Ama bu belgeler de tarih 2003 idi. Nedense Güncelleyenler bilgileri 2003 kayıtlı görünsünler diye çaba gösteriyorlar!!!!!!!!!!!

    Devam edeceğiz.Bu kez onların bize yutturmak istediği Vatansever Subay hikayesi üzerinden değil, Balyoz belgelerinin gerçekte hangi tarihlerde oluşturulmuş olduğundan hareketle ve 18 Mart 2012 de Ceviz kabuğu programında Baransu’nun söylediklerinin şifresi ile devam edeceğiz.

    Cevapla

  16. trekking Says:

    BALYOZ BELGELERİ SURECİ -3-

    İddianameden

    “Soruşturma konusu BALYOZ GÜVENLİK HAREKAT PLANI ve ORAJ HAVA HAREKAT PLANI içeriğindeki açıklamalardan, soruşturma konusu yapılan Hükümete karşı eylemlerin şüphelilerin görevli oldukları askeri birliklerin tüm personeli tarafından değil, özel olarak seçilmiş, görevlendirilmiş personelinin katılımıyla planlandığı, gerçekleştirilmesi planlanan harekatın icra safhası ve sonraki aşamalarında kilit görevlere seçilmiş bu personelin getirileceği, bu personelin aynı zamanda görevlendirme konusunda yetkili olduğu, şüpheliler arasındaki bu yönde önceden anlaşma emir komuta zinciri, iş bölümü ve görev bölümü bulunduğu hususlarında yeterli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların bulunduğu anlaşılmıştır.
    Şüphelilerin yukarıda kısaca örneklenen detaylı çalışmaları tamamlayıp 05-07 Mart 2003 tarihli plan seminerinde jenerik senaryo şeklinde gerçekleştirilecek harekat planının bir nevi provasını yapacak düzeyde darbe hazırlıklarını tamamladıkları ,ele geçen planlar, görevlendirme listeleri, dokümanlar,el yazısı notlar,delillerin incelenmesine dair bilirkişi raporları, Ergenekon soruşturması çerçevesinde elde edilen notlarda geçen ibarelerden anlaşılmıştır. Şüphelilerin ayrıntılı olarak hazırladıkları hukuk dışı faaliyetlerini, ellerinde/iradelerinde olmayan nedenlerle hükümeti devirme suçunun icra hareketlerini tamamlayamadıkları, eylemlerinin teşebbüs aşamasında kaldığı kanaatine varılmıştır.”

    Seminer Mart 2003 ‘de gerçekleştirildikten kısa bir süre sonra kulislerde konuşulmaya başlanmıştı. Siyasiler de Seminer’den ve konuşulanlar dan kısmen haberdardı.

    Sevgili Kemal’in “Baransu ve batan geminin fareleri” başlığı altında bahsettiği gibi 2003 ‘de Sabri Uzun’a teklif edilmiştir. Onun reddettiğini biliyoruz.Elimizde kalır bir şey tutturamayız denmiştir.

    Bir süre önce taraf gazetesinde wikileaks belgeleri yayınlandı. Tabi sansüre uğrayarak!!!!

    6 haziran 2003 tarihli Robert pearson’un gönderdiği kripto çok önemli.

    “Gen.kur.Bşk. Özkök’ün üst rütbeliler arasındaki memnuniyetsizliği kontrol altına alma,bir yandan da AKP’yi laiklik karşıtı eğilimlerin algılanması konusunda uyarma gayreti her iki hedefe ulaşmayı da başaramadı.Ordu ile AKP arasında ve ayrı ayrı kendi içlerinde gerilimler sürerken, biz mevcut güçlerin dizilişine baktığımızda, ordunun hükümeti değiştirme olasılığını görmüyoruz.”

    Türkiye de ve çevremizdeki coğrafya da ABD’nin çıkarlarına aykırı hareket edecek bir oluşum ve iktidarın uzun süre görevde kalması eşyanın tabiatına aykırıdır. Siyasi tarihimiz film şeridi gibi gözümüzün önünden geçirildiğinde bütün darbe ve darbe hazırlıklarının gerisinde ABD’nin olduğunu görürüz. Direkt içinde olmasada da zımni destek vermiştir. Bu sayede darbeler olmuştur.

    O dönemde Merkeze gönderilen kriptolarda bu konular çok fazla işlenmiştir.ABD menfaatlerine karşı olanlar isim isim adeta fişlenmiştir. Sonraki dönemler de bu insanların çoğunun çeşitli davalarda tutuklanması ve halen tutukluluklarının sürüyor olması bize bir şey anlatmıyacak mı?

    Aynı garip olaylar Emniyet teki bazı isimlerin de başına gelmiştir.

    Sabri uzun İDB ‘den başka bir göreve el çektirilmesinden sonra bazı Emniyet Genel Müdür yardımcıları Emin Arslan, Mustafa Gülcü, Celal uzunkaya Sakarya Emniyet Müdürü Faruk Ünsal ile Ankara Emniyet müdürü Orhan Özdemir de garip olaylar zinciriyle ardarda hem görevlerinden oldu, hem de bir süre tutuklu kaldılar. Hepsi de benzer suçlamalarla cezaevine girmişti. Emin Arslan bir uyuşturucu çetesine ilişkin yürütülen soruşturmada, Mustafa Gülcü ve Celal Uzunkaya karanlık geçmişi olan bir muhbirin iddialarıyla, Faruk Ünsal da bir çeteye yardımcı olmakla suçlandı. Bu listenin sonuna ekleyeceğimiz son isim elbette Hanefi Avcı.

    Hanefi Avcı, Haliçte yaşayan Simonlar adı ile bir kitap yazdı ve kızılca kıyamet koptu.

    Kitabında Emin Arslan ile ilgili bölümde sayfa 428 “Eğer ciddi bir tahkikat yapılırsa, Emin Bey’e yönelik bir komplo hazırlamaktan bu tahkikatı yapanlar yargılanırdı” demektedir. Yani bir çetenin, organizasyonunun olduğunun farkındadır. Zaten kitabı yazma amacı da budur.

    Ancak kendisi de komplo dan kurtulamamıştır. hayatı boyunca mücadele ettiği bir düşünce ye yani Sol’a Sol Örgüte yardım yataklık etmeden tutuklandı. Bu davada yargılananlar bir genç ile gözaltına alındığı süreçte Aydınlık gazetesi imtiyaz sahibi Mehmet Sabuncu karşılaşıyor “Ne iş bu Devrimci karargah örgütü” diyor. Genç “ben devrimci olmasına devrimciyim ama şu karargah neresi onu bir türlü bulamadım” diyor.

    Hanefi Avcı geçmişte işkence ettiği insanlarla aynı Sanık sıralarında aralarında jandarma olmak kaydıyla bulunabiliyor. Aynı örgüte üye insanlar bunlar!!!!!!!!
    Barış Pehlivan ve barış terkoğlu’nun yazdığı Sızıntı kitabında Sabri uzun bölümü S.241

    Sabri uzun İçişleri bakanlığı Müfettişlerine 20 Eylül 2010 tarihinde verdiği ifade deki şu cümleleri hatırlatıyor.
    “ben bu cemaatin bir komutan ile ilgili yaptığı yasadışı işi bizzat tespit edip ilgili bir makama kişiye özel yazıyla bildirdim.Ne o yazının içeriğini ne de o makamı yetki verilmeden asla açıklayamam”

    “Uzun 2006 yılında bir komplo ile görevinden alındı. İlginçtir, bu görevden alınma hikayesinin Büyükanıt’la ilgili bir hikayesi var. ”

    “O günlerde Başbakan Erdoğan’a Sabri Uzun tarafından gönderildiği iddia edilen bir bilgi notu nedeniyle Uzun görevinden alınıyor.Bilgi notu, Şemdinli de Umut Kitabevi’nin bombalanmasıyla Yaşar Büyükanıt’ın ilişkide olduğu askerleri sorumlu tutan bir not.”

    “Sabri uzun, ısrarla bu notu kendisinin hazırlamadığını söylüyordu.Anlaşılan birileri Sabri uzun adına yaşar Büyükanıt aleyhine yaptığı çalışmaları Başbakan ile paylaşmış, günah keçisi olan Uzun görevden alınmıştı.Yine kırılmak istenen yumurtalar birbirine vurularak asıl failler gizleniyordu.”

    Sabri Uzun, uzun süre görevden alınmasının askerlerin işi olduğunu sandı. Ancak Sabir Uzun 3 yıl sonra Cüneyt Özdemir’e fikirlerinin değiştiğini anlattı. Özdemir bunu Önemli İşler Diaresi kitabında şöyle anlattı.

    “Aradan yıllar geçtikten sonra kitabın hazırlanması sırasında kendisiyle yapılan görüşmede ‘kendisinin görevden alınmasıyla ilgili’ görüşlerinin neredeyse tatamen değiştiğini görünce biz de şaşırdık. Sabri uzun o yıllarda görevden kendisini alan önemli bir güç olduğunu söylüyor, ama artık bunun askerler olduğunu düşünmüyordu. hatta görevden alınmasında dönemin Gen.kur.Bşk. Yaşar Büyükanıt’ın göreve gelmesi sürecinde yaşanan bir komployu ortaya çıkarmasının etkili olduğuna inanıyordu.”

    Yetmez ama Evetçilerin bir dönem başını çekenlerden Orhan Gazi Ertekin, Express dergisinin Ağustoas 2011 sayısında şunları söylüyor.

    “Bugün tasfiye olan grup, Emin Arslan, Hanefi Avcı,Sabri uzun ve bir kişi daha bu davaya ikna olmuyor.Tam şemdinli öncesi, Ankara da polis şefleri toplanıyor. Hanefi Avcı kesimini de çağırıyorlar. O kesim ‘siz kazanamazsınız, asker kazanacak biz tarafsız kalalım’ diyor.”

    Bu dava da ve diğer davalarda imzasız e-postalar, imzasız ihbar mektubları, Gizli tanıklar, o derece el üstünde tutulup anında işleme tabi tutuldu. Ancak Genelkurmay’ın yazıları, Bakanlıkların yazıları, Sanıkların lehine olan bütün deliller Dava dosyalarına nedense konmadı, Adli emanette saklandı.

    Sevgili Can Acar’ın da belirttiği gibi, “Gerçekten darbe planlayanları bulup cezalandırmak isteyen bir mahkeme, daha ilk şüphede bu çelişkilerin üzerine gidip onları açığa kavuşturmalıydı. En başta Baransu’nun ve iddianamede darbeyi engellediği söylenen Hilmi Özkök ve Aytaç Yalman’ın ifadelerine başvurması gerekirdi. Baransu’nun vatansever subayı tanık olmalı, tüm yargılama açık ve şüpheye yer vermeyecek bir şekilde yürütülmeliydi.”

    Her devrin adamı Yavuz Donat 2003 yılında Sabah gazetesinde şunları yazıyor.
    “Doğrudan Başbakan’a bağlı bir organizasyon. İçişleri ve Adalet Bakanları’nın bilgileri dahilinde. Bütün ‘iç güvenlik birimleri’ de bu organizasyonun içinde. Çalışmalar gizli. Çalışmaları yürütenler ise en az beş yıldır yolsuzluk dosyaları üzerinde çalışan, operasyonel yeteneği yüksek, tribünlere oynamayan bir takım.

    Bu işlerin yürütüldüğü karargâha gelince: O da gizli. Bir bakanlık binası değil. Ankara’nın göbeğinde, fakat ‘gözlerden uzak, kulaklara kapalı, dış etkilenmelerden arındırılmış, TBMM’ye yürüme mesafesinde’ bir yer.”

    Bu yazı birden fazla soru önergesine konu oldu. Hiçbirine doğru dürüst bir yanıt verilmediği gibi, yazılanlar yalanlanmadı da.

    Aynı şekilde Ergenekon dava dosyasına giren dinleme kayıtlarına göre 2004 yılında Emekli General Altay Tokat’a, TSK içinde bir gizli dinleme, izleme örgütü kurma teklifi yapıldığı sabittir.

    18 Mart 2012 tarihinde Baransu, Hulki cevizoğlu’nun Karadeniz TV’de sunduğu Ceviz Kavuğu programına konuk oluyor. İnanılmaz şeyler söylüyor.

    “Hilmi Özkök’ün darbelere nasıl karşı çıktığı ortaya çıkacak. Bugün kıymeti bilinmiyor ama ileride heykeli dikilecek. Hilmi Özkök’ün bugün konuşamamasının iki nedeni var. Birincisi darbe yapacak olanlara karşı durması, ama gereğini yapamaması. Bir de, aldığı devlet terbiyesi ile ‘darbe ne var, ne yok’ diyor. Gizli ses kayıtlarına göre, darbeden haberi olduğu ortaya çıkacak, darbe var derse.”

    Baransu nun bahsettiği Başbakanlık’ta kurulduğu dediği ofis Yavuz Donat’ın bahsettiği yürüme mesafesindeki ofis olmasın.!!!!!!!!!

    Baransu, “Komutanlar eğer ‘saat 9’da darbe yapıyoruz’ deseydi, saat 9 olmadan öldürüleceklerdi. Evlerinden karargâha varamayacaklardı.” !!!!!!!!!!!

    “Yapılanlar cemaat operasyonu değil. İçinde MİT var, devlet var, asker var. Ve hatta Dışişleri Bakanlığı var. Operasyonların arka planında devletin 2023 vizyonu var. Ekonomik olarak yapılmak istenen atılımın önünde Kürt sorunu ve derin devletin engel olduğu görüldü.”

    Baransu’nun bu konuşmalarının deşifresine baktığımızda Büyük resim bütün çıplaklığı ile karşımızda duruyor. Bu operasyonların arkasında gerçekte kimlerin olduğunu, amacını, 1000 şehir devlet projesini görüyorsunuz.

    Baransu ikincisi, operasyonun “ekonomik atılım” için yapıldığını söylüyor. Tıpkı 12 Eylül’ün, aslında Türkiye’yi serbest piyasa ekonomisine geçirmek için alınan 24 Ocak kararlarını uygulamak için yapıldığı gibi..24 Ocak kararlarını meşrulaştırmak ve yaygınlaştırmak için yapılmıştır 12 Eylül. Altyapısını sağlamak için yapılmıştır 12 Eylül. Nitekim bugün aradan geçen sürede 50 Milyonluk Nufusta 3 Milyon Sendikalı İşçi varken, 70 Milyon da Sendikalı işçi sayısı 600-700 bine inmiştir.

    Gelir dağılımı giderek bozulmuştur.Toplum tüketime alıştırılmıştır. hane halkı gırtlağa kadar borçlandırılmıştır.Hak aramak artık mümkün değildir. Hak arayanlar her türlü komplo, iftira ile alaşağı edilmektedir.

    Balyoz belgeleri aslında ne zaman hazırlandı bölümü ile devam edeceğim.

    Cevapla

    • trekking Says:

      Baransu, “Başbakanlıkta karşı darbe ofisi kurulduğunu” belirtiyor!

      Baransu nun bahsettiği Başbakanlık’ta kurulduğu dediği ofis Yavuz Donat’ın bahsettiği yürüme mesafesindeki ofis olmasın.!!!!!!!!!

      Baştaki kısım çıkmamış.

      Cevapla

  17. trekking Says:

    BALYOZ BELGELERİ SURECİ -4-

    Balyoz belgelerinin hazırlandığı Bilgsayarlar ve belgelerin hazırlandığı tarihler başından beri tartışma konusu oldu.

    20-21 Ocak 2010 tarihlerinde taraf gazetesinde Balyoz haberleri Manşet olunca Savcılık devreye giriyor. Daha doğrusu Baransu devreye girip elindeki DVD ve CD leri vermek istediğini belirtiyor. 21 Ocak 2010 tarihli İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın hazırladığı tutanak ta “Mehmet baransu Başsavcılığımıza başvurarak haberlerde geçen konuların 4 adet DVD ‘de bulunduğunu belirtip bunları vermek istediğini belirtiyor.” diyor.!!!!

    Yine Baransu’nun ifadelerine göre İstanbul Savcılığına olduğu gibi Askeri Savcılığı da elindeki 3 DVD 1 CD ‘nin kopyalarını veriyor.

    Askeri Savcılığa Verilen bu DVD ve CD’leri bilirkişi olarak Yüzbaşı Hakan Erdoğan inceliyor. Hakan Erdoğan 11 sayfalık bir ana rapor ve Ek’lerini Askeri Savcılığa teslim ediyor.Askeri Savcılık 24 Şubat 2010 ‘da hem Hakan Erdoğan’ın ve hem Binbaşı Ahmet Erdoğan’ın hazırladığı 2 raporu Beşiktaş’a teslim ediyor. Fakat nasıl oluyor ise Yüzbaşı Hakan Erdoğan’ın hazırladığı rapor buhar oluyor ekleri ile beraber.

    Mahkeme safhasında çeşitli kez bu rapor gündeme geliyor Sanıklar, Avukatları bu rapordan bahsediyor. Mahkeme Başkanı ise dosya da var olduğunu iddia ediyor.

    35.Duruşma (Blog’dan 11 haziran 2011 de yayınlandı)
    Mahkeme Başkanı “Bu az önce sizinde gösterdiğiniz [burada, blog girişinin yanında görünen] yazının altına eklenmiş halde CD var. CD’yi açtım, CD’de yani ben bizzat da inceledim, şeyin Ahmet Erdoğan’ın CD ortamında raporunu gördüm. Şeyin de bu Hakan Erdoğan’ın raporunu da Heyetimiz ara kararında da vardır. Aslına uygun onaylı örneğini 1. Ordu Komutanlığı Askeri Savcılığından istedi. Daha önceki duruşmalarda bu CD nerede diye savunma sormuştu. CD dosyada rapor aslıda istendi bilginiz olsun.”

    Başkan’ın dosyada dediği CD, Ahmet Edoğan’ın raporunu barındıran CD. Hakan Erdoğan’a ait rapor yok. “Mahkeme” Başkanına bu anlatılınca, Başkan:

    “Burada polis memurlarını bir CD teslim edilmiş. Bu CD nerede kayboldu, dosyada yok demişti. Ben CD’nin klasör 48, dizi 483’te olduğunu söyledim. İçeriğinde de ben raporu göremedim. İçeriğinde Ahmet Erdoğan’ın raporu var. Ama onu uzman bir kişiye açtırabiliriz. Ben belki açmasını bilememişimdir. Birkaç noktayı denedim Ahmet Erdoğan’ın raporunu açtım, fakat Hakan Erdoğan’ın raporunu açamadım. Açsak da aslını nasıl olsa Askeri Savcıdan isteriz diye çok da üzerinde durmadan ara kararını aldık arkadaşlarla bu konuyu. Ara kararında Askeri Savcılığa yazdık. Cevabı bekliyoruz.”

    36. Celse duruşma tutanağını okumak için buraya tıklayın.

    Duruşmanın başında “Mahkeme” Başkanı yine ısrarla adliyede buharlaşan raporun dosyada olduğunu söylüyor (sayfa 4):

    “Yani Cumhuriyet Başsavcılığının CD’yi dosyadan çıkarma diye bir olayı olmamıştır. CD dosyalara konmuş iddianamede söz edilmemiş. Sizin dediğiniz o ama Askeri Savcılığın, polisler kanalı ile gönderdiği CD dosya içerisinde mevcut. İçeriğini de ayrıntılı incelemek gerekir. Ben konu ile uğraşmadan doğrudan arkadaşlarla görüşüp raporun aslına uygun onaylı örneğini isteme yolunu seçtik.”

    38. Duruşma (19 haziran 2011 Blog’da yayınlanmıştı)

    Hakim Peksak Şubat 2010’da Adliye’de buhar olan raporun sonuç kısmını okuyor. Yokedilen bu raporun tespitine göre, 1nci Ordu’daki bilgisayarlarda soruşturmaya konu olan belgeler yok:

    “d) Üzerinde veri incelemesi yapılan 19 bilgisayar, MEBS Başkanlığı dosya sunucusu ve plan odası içerisinde bulunan bilgisayarlarda kullanılan kızaklı taşınabilir bellek üzerinde soruşturma konusu ile ilgili doküman tespit edilememiştir.”

    Metin Yavuz Yalçın:

    ”Şimdi bunun gönderildiği tarih 24, geçen sene 2010. Benim tutuklandığım gün gönderilmiş, polislerin adı da var. 40 gün yattım. Çıktım 3 aydır da yatıyorum. Bu gelseydi acaba.”
    Mahkeme Başkanı:

    ”Onlarla ilgili tespitimizi önceki duruşmalarda söylemiştim. 48. klasörde CD var.”

    Aylar sonra 11 sayfalık ana rapor ortaya çıkıyor. Ama bildiğim kadarıyla Ek’leri hala yok. Yanlışım varsa Blog yazarları düzeltsinler lütfen.

    Ek-A (109 sayfa döküman kayıtları)

    Ek-B (79 sayfa döküman kayıtları)

    Ek-C (52 sayfa döküman kayıtları)

    Ek-Ç (2 sayfa döküman kayıtları)

    Ek-D (25 sayfa CD resmi)

    Ek_E (1 Ad. CD döküman kayıt bilgileri)

    Yüzbaşı Erdoğan’ın bu raporu Mahkeme Başkanı’nın da belirttiği üzere ” Üzerinde veri incelemesi yapılan 19 bilgisayar, MEBS Başkanlığı dosya sunucusu ve plan odası içerisinde bulunan bilgisayarlarda kullanılan kızaklı taşınabilir bellek üzerinde soruşturma konusu ile ilgili doküman tespit edilememiştir.”

    Ve önemli bir tesbit de daha bulunuyor raporunda. Taraf’tan gönderilen DVD ve CD’lerin 17-18 Ağustos 2007 tarihlerinde oluşturulmuş olarak göründüğü. Bu olabilir. Zira Baransu ‘ya gelen sözde Vatansever Subay da kopya DVD ve CD veriyor Baransu’ya.

    “2 No’lu DVD içerisinde bulunan “Güvenlik harekatı orijinal belgeler” isimli PDF formatındaki belgelerin oluşturulma tarihi olan 18-21 Ağustos ve 1 Eylül 2009 tarihlerinden hareketle, DVD içerisinde bulunan dökümanların DVD’nin hazırlanma tarihi olan 18 Ağustos 2007’den sonra bir tarih olamayacağından DVD’lerin veya bilgisayarın tarih bilgisinin yanlış olduğu”!!!!

    Şimdi burada konudan biraz uzaklaşıp Orhan Aykut isminden bahsetmek istiyorum.

    ORHAN AYKUT KİMDİR

    Orhan Aykut; 1963, Muş doğumlu. İstanbul Fatih’te ticaretle uğraştı. AKP milletvekilleri İhsan Arslan ve Abdullah Veli Seyda ile aşiret ilişkileri nedeniyle yakınlık kurdu ve birçok milletvekiliyle ticaret yaptı. Aykut, Tekirdağ Cumhuriyet Başsavcısı Ercan Başaran’a verdiği ifadede AKP Diyarbakır Milletvekili İhsan Arslan ve dönemin İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek’le yaşadığı anlaşmazlıklardan hemen sonra “Matkap” adı verilen operasyon kapsamında 2008 yılının Ocak ayında gözaltına alındığını iddia etti. İddianameyi İstanbul Cumhuriyet Savcısı Hikmet Usta hazırladı. Dava İstanbul 14. Ağır Ceza’da kabul edildi. Dava kapsamında 5’i tutuklu 12 kişi yargılandı.
    6 yıl hapis cezası aldı
    28 Mayıs 2010’da Aykut’un da aralarında bulunduğu 10 sanık, 10 ay ila 6 yıl 1 ay 10 gün arasında değişen hapis cezalarına çarptırılırken, 2 sanık da beraat etti. AKP’li İhsan Arslan da davanın müştekisi. Aykut, hüküm giymeden 10 gün önce yani 18 Mayıs 2010 günü Başsavcı Ercan Başaran’a bir ihbarda bulundu ve İhsan Arslan ve Ramazan Akyürek’in yasa dışı dinlemelerin başında yer aldığını anlattı. Bundan sonra devlet içindeki bu yapılanmaya ilişkin bildiklerini anlatmaya başlayan Aykut’un başına gelmeyen kalmadı. Aykut’un 2 oğlu, ifadeden birkaç gün sonra tehdit edildi.AYDINLIK GAZETESİ.

    Orhan Aykut’un savcılık ifadesi
    “2007 yılında İhsan Arslan ve ben İstanbul Movenpick Oteli’nin lobisinde bekliyorduk. Geçmişte TSK’dan uzaklaştırılmış uzun saçlı bir binbaşı, Balyoz belgelerini, bir valizin içinde getirip İhsan Arslan’a teslim etti. Biz de belgeleri alıp İhsan Arslan’ın çalıştığı ofise getirdik. Belgeler üzerinde büyük bir çalışma yapıldığına şahidim.”

    Aykut, 2009’da ilgili kurumları uyarmış
    “Matkap davası” hükümlüsü Orhan Aykut, tanık olduğu olayları 2009 yılının Şubat ayında ilgili kurumlara gönderiyor. Aykut, TBMM Meclis Başkanlığı, Genelkurmay Başkanlığı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nı mektupla uyarıyor. Aykut’un tanık olduğunu söylediği birçok olay 2010-2011 yıllarında karşımıza çıkıyor. Bu olaylardan biri de eski CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’a yapılan kaset tertibiydi. Aydınlık Gazetesi, 24 Mayıs tarihli sayısında, “Kaset tertibi” başlığıyla bu haberi kamuoyuna duyurmuştu

    Orhan Aykut’un AKP Diyarbakır Milletvekili İhsan Arslan ile Emniyet eski İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek ile olan ilişkileri belgelidir. Ramazan Akyürek ile telefonları dinlendikten sonra tam 70 kez görüşmüştür.
    Orhan Aykut’un bir yılı aşkın süredir Özel Yetkili Savcı ve Mahkemelerin üzerinde durmaya değer görmedikleri iddiaları şunlardır:

    – 2007 yılında Deniz Baykal’a ait 17 kaset olduğunu bilmektedir ve bunlardan ikisini izlemiştir.
    – Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Maltepe İlci Residence Otel’de çekilen görüntülerinin kasetleri. Ayrıca çok sayıda bürokrat ve siyasiye ait kasetler.
    – Bir milletvekilinin İstanbul’daki evine istihbarat elemanlarınca yerleştirilen kameralar.
    – Zamanın İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’ya kasetler ile ilgili olarak verilen bilgiler.

    – Ergenekon ve Balyoz davalarında kullanılan sahte belgelerin üretildiğine ilişkin bilgiler.

    – 2007 yılından bu yana sürmekte olan tertipte kullanılan sözde cephanelikler için gömülen silahlar.

    – İhsan Arslan’ın, Orhan Aykut’tan telefonla istediği yardım.

    – Yalancı tanık devşirmeleri için örtülü ödenekten kullanılan paralar.

    – Orhan Aykut’la ilgili arama tutanaklarında bulunan ses kayıt cihazı ve özel kimlik ile bir Emniyet Müdürüne ait telsiz.

    Orhan Aykut, bütün bu iddialar ile ilgili olarak verdiği somut bilgilerin kanıt değeri vardır.

    İmzasız mektupları, e-posta ları şimşek hızıyla işleme alanlar nedense Orhan Aykut’un anlattıklarını hem de resmi kurumlara yazdığı yazılara rağmen dikkate almamışlardır.!!!!!!!!!

    Yani belgelerin gerçekte hangi tarihlerde hazrlanmaya başladığı sadece Bilirkişi raporları ile değil bu haberler de örtüşmektedir. Baransu’nun Vatansever Subayı da.!!!!

    Bu arada ilginç bir gelişme oluyor. Kamuoyu MİT’çilere çıkarılan yakalama fezlekesini konuşurken aynı günlerde Baransu “Gazeteci takip eden MİT’çileri” yakalatıyor.

    “Taraf yazarı Mehmet Baransu’nun dün elde ettiği belgeler çerçevesinde, ilki 30.10.2008, sonuncusu 04.11.2009 olmak üzere beş ayrı mahkeme kararına dayandırılan telefon dinlemelerinde, Taraf Genel Yayın Yönetmeni ve Başyazarı Ahmet Altan, Taraf Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı ve yazarı Yasemin Çongar, Taraf Genel Yayın Koordinatörü ve yazarı Markar Esayan, o dönem Taraf Yazarı olan şimdiki Habertürk yazarı ve Economist dergisi Türkiye temsilcisi Amberin Zaman ile gazeteci yazar ve İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Mehmet Altan hedef alındı.”

    İstanbul 11. Ve 14. Ağır Ceza Mahkemeleri’nce farklı tarihlerde verilen kararlarda, MİT İstanbul Bölge Başkanlığı’nın “iletişimin dinlenmesi, tesbiti, sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi ve kayda alınması” talebi doğrultusunda söz konusu gazetecilerin kimlikleri gizlenerek ve “haklarında tedbir uygulanacak kişinin kimliği” bölümü çeşitli yabancı kod isimlerle doldurularak teknik takip yapılmasına izin verildi.” (09.02.2012/Taraf)

    Meseleyi Fehmi Koru’nun yaptığı gibi “bir bilen”e sorduk.
    Biz de şaşırdık:
    -Odatv: Taraf yazarları neden dinlendi?
    -Bir bilen(B.B): Neden dinlendiğini yasalara bakarsanız görürsünüz.
    -Odatv: Anlaşıldı. Ser verip sır vermeyeceksiniz. MİT’in gazeteciler izlemesi hukuki mi?
    -B.B: Sebep, moda tabirle söyleyeyim; gazetecilik değil.
    -Odatv: Peki ne?
    -B.B: MİT Basın Müşaviri Şenol Baltacıoğlu nedenini Yasemin Çongar’a söylüyor. İyi okuyun. Orada var.
    -Odatv: Baltacıoğlu “Gazeteciler bizim için hedef kişiler değildir. Kanun kimin hedef olduğunu belirler. Casuslukla ilgili faaliyeti olmayan bir insan, MİT tarafından dinlenmez” diyor.
    -B.B: MİT Basın Müşaviri de olsa devlet az konuşur öz konuşur. Niçin dinlendiği açık.
    -Odatv: Yani Casusluk şüpesiyle mi dinlendiler?
    -B.B: Ben demiyorum. Baltacıoğlu söylüyor.
    -Odatv: Baransu, 9 Şubat’ta “terör şüphesi” nedeniyle dinlendiklerini söyledi ama. Gazeteciler nasıl terörist olsun?
    -B.B: Siz dayaktan uslanmadınız galiba. Mahkemeler Odatv yazılarını terör suçuyla yargılamıyor mu? Ayrıca Baransu’nun dediği doğru değil.
    Odatv: Mahkeme kararını örnek veriyor.
    -B.B: Siz 4 Aralık 2009, 8 Mayıs 2009, 9 Şubat 2009 tarihli mahkeme kararlarını görmediniz galiba.
    -Odatv: Hayır, ne yazıyor?
    -B.B: 4 Aralık 2009 tarihli mahkeme karar bölümünde şu yazıyor:
    “Milli İstihbarat Teşkilatı İstanbul Bölge Başkanlığı’nın 04/11/2009 tarih ve 2009/3480 sayılı yazısında ülkemiz aleyhine yürütülen casusluk faaliyetlerinin önlenmesi amacıyla istihbari mahiyetle devam eden çalışmlar doğrultusunda…” diye devam ediyor.
    8 Mayıs 2009 tarihli mahkeme karar bölümünde şu yazıyor:
    “Milli İstihbarat Teşkilatı İstanbul Bölge Başkanlığı’nın 08/05/2009 tarih ve 2009/3180 sayılı yazısında ülkemiz aleyhine yürütülen casusluk faaliyetlerinin önlenmesi amacıyla, istihbari mahiyetle devam eden çalışmalar doğrultusunda…” diye sürüyor.
    9 Şubat 2009 tarihli mahkeme kararında:
    “Milli İstihbarat Teşkilatı İstanbul Bölge Başkanlığı’nın 09/02/2009 tarih ve 2009/3050 sayılı yazısında ülkemiz aleyhine yürütülen casusluk faaliyetlerinin önlenmesi amacıyla, istihbari mahiyette devam eden çalışmalar doğrultusunda…” yazıyor.
    Demek ki şüpe “terör” değil “casusluk”muş.
    -Odatv: Kafamız karıştı. Ama yine de Vahan, Demi, Pastör gibi kod adlarıyla dinlenmesi suç değil mi?
    -B.B: Bu rutin bir işlem. Amaç casusluk faaliyetindeki kişinin telefon dinleme kararını öğrenmemesi. MİT, yasadışı dinleme yapmak istese neden mahkeme kararı alsın?
    -Odatv: Sakın bu kararları veren hakimler kötü niyetli olmsaın?
    -B.B: Bu hukuktur. Niyet meselesi değildir. Kararları veren hakimler; Yakup Hakan Günay, Oktay Acar, Metin Özçelik gibi isimler. Bunlar Ergenekon ve Balyoz gibi davalarda tutuklamalar yaptılar. Örnek olsun Metin Özçelik, Taraf’ın yayınladığı Balyoz Planı Davası’nda 102 asker hakkında tutuklama isteyen hakimdir. Neden Taraf’a düşman olsun?
    -Odatv: Yasadışı bir iş olmadığında ısrarcısınız yani!
    -B.B: Bakın ben size bir şey söyleyeyim. Mahmet Baransu eğer kendine güveniyorsa MİT’in 30 Ekim 2008, 4 Kasım 2009, 8 Mayıs 2009, 9 Şubat 2009 tarihlerinde mahkemeye gönderdiği yazıları da haber yapsın.
    -Odatv: Mesele Uludere ile ilişkili olabilir mi?
    -B.B: Hiç ilgisi yok. Dinlemeler neredeyse 4 yıl önceye dayanıyor. Yani MİT, Başbakan azarladı diye Taraf’ı dinlemedi. Ama Başbakan’ın azarlamasının bu dinlemeler ile ilgisi olabilir.
    -Odatv: Bilmece gibi konuşuyorsunuz. Başbakan’a MİT, bu süreçte bir rapor mu sundu? Onu mu söylemek istiyorsunuz?
    -B.B: O konuda bir şey söyleyemem. Ama Uludere olayının ardından Başbakan’ın Baransu’ya sarfettiği “böcek”, “canbaz” gibi ifadeler tesadüf değil. Böcek, politik argoda muhbir demektir. Canbaz ise çok taraflı çalışan böcektir. Başbakan bu sözleri bir metinden okudu. Geri adım da atmadı. Geri adım atan Baransu oldu.
    -Odatv: Galiba şimdi anladık.
    -B.B: Biraz geç oldu! Siz asıl MİT Basın Müşaviri’nin Çongar’dan ricasına bakın meseleyi daha iyi anlarsınız.
    -Odatv: “Sizden ricamız, bu belgelerin Emniyet tarafından gazeteye ulaştırıldığını da haberinizde yazmanız” ifadeleri mi?
    -B.B: Evet. Bu cümle asıl kavganın MİT ile kimin arasında olduğunu özetliyor. Taraf bu santrançta at, fil bile değil. 4 yıllık bu mahkeme kararlarını neden tam da Hakan Fidan kararının olduğu gün piyasaya çıkardılar sanıyorsunuz. Açık söyleyeyim manşetlerini o gün kiraya verdiler.
    -Odatv: Taraf yazarları da tutuklu gazetecilere katılır mı?
    -B.B: Öyle değil. MİT’in tarzı polisteki yapılanmadan başkadır. Devlet bunları kaydeder. Ama siz son yıllarda hiç MİT operasyonu ile tutuklanan gazeteci gördünüz mü?
    -Odatv: Hatırlamıyoruz.
    -B.B: Hafızanızı zorlayın. Önünüze bakın. Süreci analiz edin.
    -Odatv: Tavsiyeleriniz için teşekkür ederiz.
    Ne diyelim. Bizim de kafamız karıştı.
    Odatv.com

    Balyoz belgelerinin hazırlanmaya başladığı tarihlere bakın, son belgelerin hazırlanıp operasyona hazır hale getirildiği tarihlere bakın, Baransu Hakkındaki MİT’in mahkemeye gönderdiği yazıların tarihlerine bakın.Belki günün birinde birilerinin telefon kayıtları da ortaya dökülür de gerçekleri, ama salt gerçekleri bizde öğreniriz.

    98.celse de Çetin Doğan “Sayın Başkan size Pazartesi günü konuşmamdan sonra tekrar yeni bir belge sunacağız bugün avukatlarımın elinde. Bu belge hard disk, 5 numaralı hard diskin analizini içeriyor. Tek cümlesini okuyorum, tek
    cümlesini. 8 Nisan 2004 ve öncesinde yani 2003-2002 yıllarında yazıldığı iddia edilen hard diskte, yazıldığı iddia edilen, oluşturulduğu iddia edilen belgelerin, belgelerden 120 dosya ve klasörün kesin tarihini belirtmiş. Kesin tarihi 15 Temmuz 2009’da oluşturulmuş. Takdirinize sunuyorum. Eğer tarafsızsanız, bilirkişiyi getirirseniz ve kesin tarihi bu bilirkişi raporunu tahkik ettirirsiniz.”

    Aynı celse de Abdurrahman Başbuğ ise çok teknik, çok ayrıntılı şekilde bu belgelerin ve fontların analizini yapıyor. Baştan sona mutlaka okunması gerekir Başbuğ’un savunmasının.

    Baransu’nun Balyoz ve Gerçekler 7-8-9 yazı dizisi ile devam edeceğiz. Bu 3 gün boyunca sahte denilen ve sahte denilmeyen belgeler arasında karşılaştırma yapıyor Baransu. Ve Sahte olmayan Belgelerin daha çok suç unsuru barındırdığını belirtiyor.!!

    Oğuzhan Müftüoğlu’nun sözüyle bitirelim ” Bütün tarihi yalnızca asker sivil karşıtlığı içinde anlamlandırmaya çalışan bir liberal körlüğün varacağı sonuç zaten başka bir şey olamazdı.”

    Cevapla

  18. trekking Says:

    Baransu’nun dizi halinde yayınladığı Balyoz ve Gerçekler yazı dizisinin 7-8-9 bölümleriyle ilgili düşüncelerimi yazacağımı belirtmiştim. Araya Hastalıklar ve İşler girince uzadı. Güncelliğini kaybetti.Ama yine de Blog Arşivinde bulunması için aldığım notları düzenleyerek yazacağım. Kayıt düşmüş oluruz hiç olmazsa.

    Neden 7-8-9? Çünkü bu 3 gün boyunca Gerçek dediği Bayrak Harekat Planı ile Sahte Denilen dediği Balyoz Harekat Planını karşılaştırıyor. Aralarındaki benzerliği, ona göre aynılığı ortaya koyuyor. Ve Hangisi daha gerçek diye soruyor.

    Ancak Ondan önce Baş’a dönüp, yani (Sözde)Balyoz Belgeleri’nin Vatansever bir subay tarafından Baransu’ya getirildiği ve Gazete de yayınlandığı günler ile ilgili bir tuhaflığa dikkat çekeceğim.

    Taraf Gazetesinde 20-21 Ocak ta (Sözde)Balyoz Haberlerinin yapılması üzerine İstanbul Savcılığınca hazırlanan 21.ocak 2011 tarihli Tutanak’ta şunlar yazıyor.
    “20.Ocak.2010 tarihli TARAF gazetesinde, ‘Fatih Camii Bombalanacaktı” başlığıyla ve 21.Ocak.2010 tarihinde ”İki Yüz Bin Kişiye Tutuklama” başlığıyla yayınlanan haberlerle ilgili olarak bu haberleri yaptığını söyleyen TARAF gazetesi muhabiri Mehmet BARANSU, Başsavcılığımıza başvurarak bu haberlerde geçen konunun belgelerinin 4 adet DVD’de bulunduğunu belirterek bunları vermek istediğini bildirdi. Devamla üzerinde 1.2.3 ve 4 yazılan DVD’de taramış vaziyette belgeler vardır, bunların bir kısmı ses kaydıdır, bir kısmı da yazılardır. Üzerinde 4 yazılı VCD’ de ise bu belgelerle ilgili muhtelif fotoğraflar vardır. Bunlar orijinal belgeler taranarak oluşturulmuştur. Yaklaşık olarak saydığımızda 5000 sayfa civarında tutmaktadır. Ben bu haberi yaparken orijinal klasörleri gördüm ve tarayarak aldım. Bir kısmını da orijinal CD’lerden aktarma yaptım. İleride bu konuda soruşturma savcıları isterse tanıklık da yapabilirim, dedi. 4 adet DVD’yi teslim etti.”

    Altında Turan Çolakkadı nın ve Baransu’nun da imzaları var.” Başsavcılığımıza başvurarak 4 adet DVD yi vermek istediğini bildirdi deniyor.”

    18 Mart 2012 de Karadeniz TV de yayınlanan Ceviz Kabuğu programında Barış Yarkadaş ile Bavul konusunda tartışma yaşayınca ise şunları söylüyor.
    Mehmet Baransu bu eleştiriye, “Ben savcılığa bavul götürmedim. O fotoğraf bizim gazetede çektirdiğimiz bir anı fotoğrafıydı. Biz savcılığa belgeleri gönüllü olarak götürmedik. Hem askeri, hem de sivil savcılık resmi yazıyla bu belgeleri bizden istedi. Bunun üzerine götürüp teslim etmek zorunda kaldım. Ama kamuoyunda böyle bir algı oluşmuş demek ki” cevabını verdi.

    Tutanak da ne diyor, Baransu Savcılığımıza başvurarak 4 adet DVD’yi vermek istediğini bildirdi. Baransu ne diyor “Gönüllü götürmedik.Zorunda kaldım”!!!!!!!!

    Şimdi, Baransu nun yazı dizisine geçebiliriz.
    ““Balyoz Harekât Planı ve ekleri Başsavcılığımıza teslim edilen CD’lerden 11, 16 ve 17. CD’lerde bulunmaktadır. Diğer CD’lerin tamamına yakını ise 1. Ordu Komutanlığına ait plan seminerine konu yapılan Egemen harekat planını da içeren ve gizli nitelikteki bir kısım askeri durum ve değerlendirmeleri ve planları içeren CD’lerdir. Bu nedenle söz konusu 50 klasörün tamamı EMANET KLASÖRÜ (EM 1-50) olarak adlandırılarak tamamı adli emanete alınmıştır. Bu klasörlerden dava ve suçla ilgili bir kısım çıktı ve belgeler ise yeniden fotokopi veya çıktısı alılarak klasörler halinde soruşturma dosyasına konmuştur.”

    “Görüldüğü gibi 11, 16 ve 17 no’lu CD’lerde, Balyoz Harekât Planı’yla ilgili planların ekleri olduğu belirtilip, “diğer CD’lerde suçla ilgili bir kısım çıktıların alındığı ve belgelerin dosyaya konduğu” belirtiliyor. Yani, deliller üç CD’den oluşmuyor.”

    “Bu CD’lerin hepsine, başta Genelkurmay Başkanlığı olmak üzere, ifadesi alınan o dönemin 1. Ordu Komutanlığı’nda çalışanlarının tümü gerçek dediler. Askerî bilirkişiler dâhil tüm bilirkişiler bu CD’lerin 1. Ordu Komutanlığı’nda hazırlandığını raporlarıyla belirttiler. Kaldı ki Çetin Doğan’ın yakınları ve avukatları da bu CD’lerin gerçek olduğunu kabul ediyorlar.”

    Yalanın fraglısı. Çarpıtmanın bu kadarına da pes. Bu CD’lerin Seminer Kayıtlarını içeren kısmına o da Çetin Doğan’ın talimatıyla baştan sona kaydedildiği için kimsenin itirazı yok. Kimsenin sahte dediği yok zaten. Ayrıca Deliller 3 CD’den oluşmuyor derken de çarpıtıyor. Suç Unsuru oluşturan deliller 3 CD’den oluşuyor diyor Balyoz davasının ve Çetin Doğan’ın Avukatları.

    1.Ordu Komutanlığında çalışanların tümü derken herhalde Sivil memureleri kastediyor.Onların ifadeleri de açık. Bu konuda çok çarpıtıldı gerçi.

    Çetin Doğan’ın yakınları bütün CD’lerin gerçek olduğunu kabul ediyorlarsa iş bitmiştir o zaman neyi savunacaklar ki?

    Seminer kayıtlarını içeren CD’lerin 1.ordu Komutanlığında hazırlandığı belli zaten. Ancak 11,16,17 Nolu CD’lerin 1.ordu Komutanlığında veya bilgisayarlarında hazırlandığı ispat edecek hiç bir delil bugüne kadar Mahkemeye sunulmadı.

    Baransu Balyoz ve gerçekler -8- yazı dizisinde ise yine çarpıtmaya devam ediyor.

    “Sahte” denen Balyoz Harekât Planı’nın daha fazlası seminer adı altında yapılan darbe toplantısında gündeme getirilmiş.”

    Şimdi ben de iddianameye dönüp Balyoz harekat Planı ve Seminer konusu nasıl geçiyor onu alıntılayacağım.

    “Soruşturma konusu BALYOZ GÜVENLİK HAREKAT PLANI ve ORAJ HAVA HAREKAT PLANI içeriğindeki açıklamalardan, soruşturma konusu yapılan Hükümete karşı eylemlerin şüphelilerin görevli oldukları askeri birliklerin tüm personeli tarafından değil, özel olarak seçilmiş, görevlendirilmiş personelinin katılımıyla planlandığı, gerçekleştirilmesi planlanan harekatın icra safhası ve sonraki aşamalarında kilit görevlere seçilmiş bu personelin getirileceği, bu personelin aynı zamanda görevlendirme konusunda yetkili olduğu, şüpheliler arasındaki bu yönde önceden anlaşma emir komuta zinciri, iş bölümü ve görev bölümü bulunduğu hususlarında yeterli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların bulunduğu anlaşılmıştır.”

    Bu kısım yeteri kadar açık sanırım.Neden 365 sanık var? Neden Ahmet değil de Mehmet’in adı var sorularına yanıt veriyor iddianame. Özel olarak seçilmiş, görevlendirilmiş personelin katılımıyla planlandı diyor. Gerçekleşmesi halinde kilit görevlere seçilmiş bu personeller gelecekti diyor. Bu konuda aralarında önceden anlaşma var. Emir komuta zinciri,iş bölümü ve görev bölümü yapıldığı anlaşılmıştır diyor.

    “Şüphelilerin yukarıda kısaca örneklenen detaylı çalışmaları tamamlayıp 05-07 Mart 2003 tarihli plan seminerinde jenerik senaryo şeklinde gerçekleştirilecek harekat planının bir nevi provasını yapacak düzeyde darbe hazırlıklarını tamamladıkları ,ele geçen planlar, görevlendirme listeleri, dokümanlar,el yazısı notlar,delillerin incelenmesine dair bilirkişi raporları, Ergenekon soruşturması çerçevesinde elde edilen notlarda geçen ibarelerden anlaşılmıştır. Şüphelilerin ayrıntılı olarak hazırladıkları hukuk dışı faaliyetlerini, ellerinde/iradelerinde olmayan nedenlerle hükümeti devirme suçunun icra hareketlerini tamamlayamadıkları, eylemlerinin teşebbüs aşamasında kaldığı kanaatine varılmıştır.”

    “Ve bütün hazırlıkları yaklaşık 5.000 sayfalık planlarda,dökümanlarda tamamlayıp provasını yapacak düzeyde darbe hazırlıklarını Seminerde tamamlıyorlar.”

    Ama Seminere 162 kişi katılıyor. Ve bunların Nedense sadece 52’si Sözde Sanık. Ve Nedense Darbe yapacaklar, Özel olarak seçilmiş ve darbe gerçekleştiğinde kilit görevlere gelecek personeller dışındaki katılımcıların önünde bunları yapıyorlar.!!!!!! Üstelik te İddianameye göre,bütün hazırlıkları tamamlayıp provasını yapıyorlar Seminer’de.!!!!!!

    Bu durum bana Şike davasını hatırlatıyor. 14 Yıldır Fenerbahçe Başkanlığı yürüten, ondan önce de klubdeki kliklerin liderlerinden biri olan Aziz Yıldırım nedense şikeleri sahada oynamayan Futbolcular üzerinden, yada Forvetler üzerinden yapıyor.!!!!!!!
    o kadar yıldır Sporun içinde olupda öğrenememiş Bu işlerin nasıl yapılacağını!!!

    İlkokul çağında futbolla ilgilenen çoçuğa sorsanız şike kimle yapılır diye size cevabını verir. Uzman olmaya gerek yok. Seminer de Darbe planlayanlar da, darbe de görev vermeyi düşünmedikleri katılımcıların önünde darbe provası yapıyorlar.!!!!!!!!!!

    Ve baransu daha sonra Çetin Doğan’ın emriyle bayrak harekat Planını tozlu raflardan indirdiği dediği Süha Tanyeri el yazısıyla aldığı notlardan bahsediyor.
    (Emri verirken yanındamı idi acaba.Bu adamların böyle özellikleri vardır. Bilindiği üzere Cüneyt Ülsever Hacı adıyla bir roman yazmıştı. Bu romandaki hayali kişinin Çevik Bir olduğunu öne sürmüştü baransu. Ve bu roman için notları hanefi Avcı verdi demişti. Ah beni mahkemeye verse de bu konudaki yazışmaları,e-postaları ortaya sersem diye de yine yüksek perdeden yüklenmişti. Bu bilgileri nasıl ediniyor acaba bu arkadaş. Başbakan, kendisi için Böcek derken eline tutuşturulan not’tan okudu bilerek o tabiri kullandı diyorlardı.)

    • Bayrak Harekât Direktifi Durum Başlığı: “Ülkenin içinde bulunduğu son derece önemli ekonomik siyasi ve sosyal sorunların yanında, her geçen gün hızını biraz daha arttıran anarşi, terör ve bölücülüğün devletin bekasını tehdit eder boyutlar kazandığı…”

    • MGK 1 no’lu Bildirisi: “Büyük Atatürk’ün emanet ettiği ülkesi ve milletiyle bu bütün olan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, son yıllarda, izlediğiniz gibi dış ve iç düşmanların tahriki ile, varlığına, rejimine ve bağımsızlığına yönelik fikri ve fiziki haince saldırılar içinde olduğu…”

    • “Sahte” denen Balyoz Harekât Planı’nda Durum Başlığı: “28 Şubat sürecinde elde edilen kazanımlardan istifade edilememesi ve 2002 seçimlerinde AKP’nin tek parti olarak iktidara gelmesiyle beraber, ülkede hızlı bir zemin kayması yaşandığı, ülkesi ve milletiyle bir bütün olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin laiklik karşıtı ve irticai unsurların etkisine girmeye başladığı, son zamanlarda varlığına, rejimine ve bağımsızlığına yönelik fikri ve fiziki haince saldırılar içinde olduğu, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel niteliklerini değiştirme gayretlerinin gizlenemeyecek kadar aşikâr ve had safhaya ulaştığı…”
    Sahte denen belgeyle, gerçekliği kabul edilen belgeler arasındaki benzerlik veya birebir aynılık dikkat çekici.

    Bayrak harekat Planıyla Sözde balyoz harekat Planı’nı karşılaştırıyor. Benzerlik ve birebir aynılık dikkat çekici diyor.!!!!(Süha Tanyeri’nin el notları).

    Sahte denen Balyoz harekat Planı, Gerçek Olan Bayrak harekat Planı ile benzerliği varsa bu onun Sahteliğini kaldırıp Gerçek Haline mi getirir? Anlamadım şimdi!!!!!!!!

    Kamuoyunda da çok tartışılması yapılmıştı bu notların. İşte balyoz’u açığa çıkaran el notları diye lanse edilmişti. Blogun müdavimleri çok iyi hatırlar bu konuyu. CD’nin üzerinde ki yazılar başka bir yazıdan kopya edilip makinayla CD’nin üzerine yazılmıştı.

    Gerçi iddianamede 11 ve 17 nolu CD’ler üzerindeki yazıların Süha Tanyeri’ye ait olduğu iddiası geçmiyor. Bu Basın da tartışılmıştı.

    Devam ediyor Baransu,
    “Çetin Doğan’ın avukatlarının gerçekliğini kabul ettiği, Süha Tanyeri’nin üzerinde el yazısıyla notlar alıp, güncelleyerek Balyoz’a uyarladığını itiraf ettiği bu belgeler, yani MGK’nın 1 no’lu Bildirisi’nde yer alan ibarelerden sadece iki kelime farklı.”

    “Bu belgeye sahte diyen Çetin Doğan ve avukatları, belgeye kaynaklık teşkil eden ve Süha Tanyeri’nin el yazısıyla da bu notların gerçek olduğu belirtilen, aynı zamanda da birebir aynı başlıklar olan diğer belgenin gerçekliğini kabul ediyorlar.!!!!!!!!!!! Eğer bu gerçekse, Balyoz Harekât Planı’ndaki bu başlıkların “sahte” olduğunu avukatlar nasıl iddia ediyorlar?”!!!!!!

    Yani Avukatlar bu durumu kabul etse tartışılacak hiç bir şey yok zaten.!!!!!!

    Süha Tanyeri’nin Nisan 2011 de yaptığı savunmasından,
    Sanık Süha Tanyeri:”Şunu vurgulamak istiyorum ki; basında yer alana kadar sözde balyoz planı ve sözde ekleri ile ilgili hiçbir bilgim olmamıştır. Yani ne yazdım, ne yazdırdım, ne bana bu konuda bir kimse emir verdi ne de ben herhangi birisine emir verdim. Zaten içindeki bilgiler nedeni ile de benim tarafımdan veya mahiyetim tarafından o dönemde yazılmadığını ispatlayan bilgiler içermektedir. Öncelikle temin edildiği kaynak yani 11 nolu CD sahte, düşünün 5 Mart 2003 tarihinde oluşturulmuş ve bir daha düzeltme yapılması imkansız bir CD’de 2009 yılına ait bilgiler var ve bilirkişi raporları ile de bu CD’nin bir daha düzeltilmediği, üzerinde oynama yapılmadığı bilirkişi raporları ile tespit edilmiş. Üstelik plan metninin içinde de 2005 yılına, 2006 yılına ve diğer yıllara ait bilgiler var. Bunlar anlatıldığı için bu şekilde geçiyorum örneğin Haydar Baş’ın 2005 yılında yaptığı konuşma plan metninde bire bir yer alıyor. 2006 yılında kurulmuş bir Türkiye Gençlik Birliği kuruluşu plan metninde yer alıyor. İddianamede olmamakla beraber 11 ve 17 numaralı CD’ler üzerindeki yazıların bana ait olduğuna dair olduğuna yönelik bazı haberler yapıldı.”

    Burada Blog yazarlarından ricam, Süha Tanyeri Nisan 2011 de savunmasını yaparken 134 sayfalık savunmamı ve eklerini Mahkemeye bilahare sunacağım diyor. Bu savunmanın tamamı veya linki Blogda verildimi? Ben bulamadım. Eğer verildiyse bağlantıyı hatırlatsınlar. Verilmedi ise bu Savunmaya ulaşılabilir mi?

    Süha tanyeri’nin Baransu’nun alıntılamadığı (Sözde) Balyoz harekat Planı ile ilgili alıntılar ile devam edeceğiz. Zira bu sözde el notları Hükümet sadece 4 günlük iken düzenlenmiş bilgiler içeriyor. Ve 4 günlük Hükümet için çok keskin tesbitler,saptamalar,vurgular yapılıyor.!!!!!

    Cevapla

    • trekking Says:

      Düzeltme…

      Taraf Gazetesinde 20-21 Ocak ta (Sözde)Balyoz Haberlerinin yapılması üzerine İstanbul Savcılığınca hazırlanan 21.ocak 2011 tarihli Tutanak’ta şunlar yazıyor.

      cümlesinde tarih 21 Ocak 2010 Olacaktır.

      Cevapla

  19. trekking Says:

    Baransu ile devam ediyoruz.

    Balyoz ve gerçekler -7- adlı yazı dizisinde Baransu, Çetin Doğan ve Avukatlarının çarpıtmalarından örnekler vereceğim diyor. Celal Ülgen’den bahsediyor. Şimdi bu konuyla ilgili neler yazmış Baransu önce onu aktarıyorum.

    “Bugün Çetin Doğan ve avukatlarının kamuoyunu yanılttığı bazı noktalara parmak basacağım.”
    “Çetin Doğan’ın avukatlarından Celal Ülgen 5 Mart 2012’de katıldığımız bir televizyon programında iddianamede ses kayıtlarının delil olmadığını söylemiş ve delil olmadığıyla ilgili e-mail adresimi isteyerek, belgesini bana göndereceğini, kamuoyundan özür dileyip dilemeyeceğimi sormuştu. Kendisine, iddianameyi beş kez okuduğumu ve ses kayıtlarının delil olduğunu söylemiştim.”

    Not: iddianameyi 5 kez okumuş. Benim oğlum bina okur döner döner yine okur. Sen anlamamak için okuyorsan bin defa da okusan nafile.Eğer Objektif baksan, İddia makamlığına soyunmasan belki okuduklarını anlama şansın olurdu.

    “Şimdi iddianamenin delil kısmını sizlerle paylaşacağım. Ses kayıtlarının deliller arasında bulunup bulunmadığı yorumunu sizlere bırakacağım: “İddia, ayrıntıları iddianamenin genel değerlendirme bölümünde detaylı olarak izah olunan doküman ve belge inceleme tutanakları, bilirkişi raporları, şüpheli beyanları, tesbit tutanakları, dijital inceleme raporları, SES KAYIT ÇÖZÜMLERİve TÜM DOSYA kapsamı.”

    “Sanırım benim değil, Celal Ülgen’in kamuoyuna bir özür borcu var. Ses kayıtları deliller arasında. “Tüm dosya” kapsamını büyük harfle yazmamın da bir nedeni var. Şimdi bunun nedenini de açıklayayım.”

    Not: Tüm dosya kapsamı genel bir ifadedir. Ne olmuş yani.

    “Çetin Doğan’ın avukatları ilk günden itibaren delillerin yalnızca 11, 16 ve 17 no’lu CD’ler olduğunu iddia ettiler. Ancak tüm dosya kapsamından da anlaşılacağı gibi, diğer CD’ler de deliller arasında. Bu ifadeyi savcının “genel” bir ifade olarak deliller arasına koyduğu şeklinde bir itiraz da gelebilir. Bu itirazı çürüten belgeler ve gerekçeler de iddianamede var. İddianamede diğer CD’lerin de delil olduğuyla ilgili sayısız bölüm mevcut. Onlardan küçük bir kısmını sizlerle paylaşayım.”

    Not: Sadece CD’ler değil bilirkişi raporları da, şüpheli beyanları da,tespit tutanakları da deliller arasında. Ama suç unsuru taşıyor mu o deliller? Önemli olan bu. Devam ediyoruz.

    “Balyoz Harekât Planı ve ekleri Başsavcılığımıza teslim edilen CD’lerden 11, 16 ve 17. CD’lerde bulunmaktadır. Diğer CD’lerin tamamına yakını ise 1. Ordu Komutanlığına ait plan seminerine konu yapılan Egemen harekat planını da içeren ve gizli nitelikteki bir kısım askeri durum ve değerlendirmeleri ve planları içeren CD’lerdir. Bu nedenle söz konusu 50 klasörün tamamı EMANET KLASÖRÜ (EM 1-50) olarak adlandırılarak tamamı adli emanete alınmıştır. Bu klasörlerden dava ve suçla ilgili bir kısım çıktı ve belgeler ise yeniden fotokopi veya çıktısı alılarak klasörler halinde soruşturma dosyasına konmuştur.”

    Not : Tabi iddianameden kendi savına uygun halini aktarıyor baransu. Oysa bu kısım İddianame de bakın nasıl geçiyor.

    . Öncelikle Başsavcılığımıza teslim edilen 19 adet CD ile bu CD lerin yer aldığı bavuldan çıkan tüm belgelerin çıktı ve fotokopileri alınarak soruşturma başlangıcında tüm bu veriler 50 klasöre konmuş numara ve dizi sayıları verilmiştir. Yine bilindiği gibi suç konusu Balyoz Harekat Planı ve ekleri Başsavcılığımıza teslim edilen CD’lerden 11, 16 ve 17. CD lerde bulunmaktadır. Diğer CD lerin tamamına yakını ise 1. Ordu Komutanlığına ait plan seminerine konu yapılan Egemen harekat planını da içeren ve gizli nitelikteki bir kısım askeri durum ve değerlendirmeleri ve planları içeren CD lerdir. Bu nedenle söz konusu 50 klasörün tamamı EMANET KLASÖRÜ (EM 1-50) olarak adlandırılarak tamamı adli emanete alınmıştır.

    Not : Düştümü Vehbi’nin kerrakesi bir kez daha. Neden “Yine Bilindiği gibi suç konusu “ kısmını alıntılamıyor dersiniz?Zira burdan hareketle devam ediyor.

    “Görüldüğü gibi 11, 16 ve 17 no’lu CD’lerde, Balyoz Harekât Planı’yla ilgili planların ekleri olduğu belirtilip, “diğer CD’lerde suçla ilgili bir kısım çıktıların alındığı ve belgelerin dosyaya konduğu” belirtiliyor. Yani, deliller üç CD’den oluşmuyor.”

    Not: Bu kadar dansözlüğü kimse beceremez.İşte bunu yazabilmek için “Yine bilindiği gibi suç konusu “kısmını atarak veriyor okuyucusuna.Bunları duvara karşı konuşsa inanın hiç itirazım olmaz. Ama hasbelkader bir köşe kapıp, belli sayıda okuyucuya hitap ediyorsun, Sadece Gazete okuru değil İnternet te bazı siteler de Yazıları abonelik olmadan yayınlanıyor, Zira ben oralardan buldum yazılarını. taraf aboneliğim yok.belki sosyal medya da paylaşım konusu oluyor.

    Yani yazıları Gazete’nin tirajından çok daha fazla bir etki alanına sahip. Gazeteci şüphe edecek. Ama neden tek taraflı şüphe. O kadar gün Balyoz ve Gerçekler diye yayın yaptı sadece bir yazısında, Savcı’nın mütaalasında herkese tek tip ceza istemesine itiraz ediyor.

    Melih Aşık 10 Nisan da Milliyet te ki köşesinde tartişmaya davet başlığı altında şunları yazmıştı.
    Tartışmaya davet…

    Balyoz davası belgelerini savcıya götüren gazeteci olarak tanınan Taraf gazetesi muhabiri Mehmet Baransu, “Balyoz ve Gerçekler” başlığıyla yazdığı seri yazıların 12’ncisinde diyor ki:
    “Çetin Doğan ve avukatları ilk günden itibaren kamuoyunu yanıltmak için doğru olmayan bilgileri dolaşıma sokmuş ve bu dolaşımı da iddianameyi okumaktan bile aciz durumda olan gazetecileri kullanarak yapmışlardır…”
    Bu suçlamayı Çetin Doğan’ın avukatlarından Hüseyin Ersöz’e aktardık. Ersöz, Baransu’nun yanlış bilgileri peş peşe sıralayarak Balyoz davasını uzaktan izleyenleri yanıltmaya çalıştığı görüşünde. Dedi ki:
    “Mehmet Baransu’yla istediği bir kanalda karşılıklı tartışmaya ve iddialarını çürütmeye hazırım”.
    Öneriyi herhalde Baransu da kabul edecektir.

    Ben bu yazıyı atlamışım. Ne oldu Acaba baransu’dan yanıt geldimi? Çıktılar mı TV’ye . Gören bilen var mı acaba.

    Süha Tanyeri’nin el notları konusu ile devam edeceğim.

    Cevapla

  20. msimsir Says:

    Reblogged this on GÜNCE.

    Cevapla

msimsir için bir cevap yazın Cevabı iptal et