Balyoz Davası 2. Celse Duruşma Tutanağı – 16 Aralık 2010

11 Mart 2011

Duruşmalar, GENEL

Balyoz duruşmalarına ait tutanakları buradan yayımlayacağız. İlk 14 celsenin tutanakları (birinci celse hariç) ile başlıyoruz.  

2. Celse duruşma tutanağını okumak için buraya tıklayın. 

Bu celsede kimlik tespitleri yapıldıktan sonra usüle ilişkin talepler alındı.

♦ Müdafilerin büyük bir kısmı Ali Efendi Peksak, Davut Bedir ve Murat Üründü için reddi hakim talebinde bulundu. Bu hakimler,  yasal olarak kaçak statüsünde olmadıkları halde 102 sanık hakkında yakalama emri çıkarmıştı (23 Temmuz 2010).

♦ Silahların denkliği ilkesi gereğince; (daha önce de talep edilen ancak mahkemenin vermeyi reddettiği) soruşturma konusu CD’lerin imajları, yakın fotoğrafları ve savcılığın soruşturma aşamasında yazdığı yazılara gelen ve adli emanate kaldırılan cevapları talep edildi.

Avukat Şule Nazlıoğlu Erol (sayfa 36):

“Bizden saklanan savunmadan saklanan klasörler vardır. Emanette bulunan belgeler vardır. Daha da önemlisi bu bütün kurgunun içinde geçen ve Sayın savcılık tarafından yazılmış yazılar var. ne diyor işte bu dernekler var mıdır araştırın. Bu öğrenciler bu fakültede midir bulun. İşte bu hastaneler var mıdır bunları araştırın bunların cevapları gelmiş olmasına rağmen hiçbiri dosyanın içerisine girmemiştir. Buradan ben iyi niyetli bir yaklaşım düşünemiyorum. Eğer burada bir iyi niyet ararsam kendimi aptal yerine koymuş olacağım. Bunların dosyanın içine girmesi gerekirdi. Görmemiz gerekirdi çünkü kendi tespitlerimize göre orada ismi geçen bazı hastanelerin olmadığı, bazı derneklerin o tarihte olmadığı bunun tamamen düzmece bir kurgu olduğunu biz zaten kendi imkanlarımızla tespit ettik.”

♦ Yargılanmanın Silivri cezaevinde değil, adliyede yapılması talep edildi.

Abone Ol

Subscribe to our RSS feed and social profiles to receive updates.

4 Yorum “Balyoz Davası 2. Celse Duruşma Tutanağı – 16 Aralık 2010”

  1. drunkenknight Says:

    Sanık Korkut Özarslan müdafii Av. Tolga Akalın :

    1_”Cumhuriyet Başsavcılıklarıyla yapılan
    temel bir usulü işlem hatası ve bu temel bir usulü işlem hatasının akabinde bizi getirdiği bir
    seyir var. Halihazırda önümüzdeki yargılamada da bu temel usulü işlem hatası yapılmış. Bu
    nedir? Malumunuz olduğu üzere bağlantılı davaların ayrılmasına veya birleştirilmesine ilişkin
    düzenleme, 5271 sayılı yasanın 10. maddesinde vardır. Ancak soruşturmanın ayrılmasına
    ilişkin bir düzenleme 5271 sayılı yasa kapsamında Cumhuriyet savcılıklarınca yapılabilirliğine
    ilişkin bir düzenleme yoktur. Buna rağmen Cumhuriyet savcılıkları bu tür ve benzeri davaları
    açtıklarında bir ayırma kararı vererek ayrı bir soruşturma numarası üzerinden bu davaları 1, 2,
    3, 4 gibi rakamlandırmak suretiyle daha sonra da derdest hale getirmektedirler. Bunun
    sıkıntısı şudur, terditli bir ceza yargılamasının muhatapları oluyoruz. Malumunuz olduğu
    üzere, hukuk usulde bile 83. maddeye göre bir defaya mahsus dava ıslah edilebilirken biz 4
    veya 5 tane terditli ceza yargılamasının muhatabı oluyoruz ve siz mahkeme olarak devam
    eden soruşturma bir tarafta devam eden kovuşturma da bir tarafa hale düştüğünüzden dolayı
    soruşturması bitmemiş bir yargılamanın kovuşturmada nihai kararını da veremiyorsunuz. Peki
    sonuç olarak, 150 tane sanığı yargılıyorsunuz ama devam eden soruşturmalar kapsamında
    belki binlerce insan yargılama tehdidi altında tutuluyor. Ve dönemsen konjonktür hareketlere
    göre de çok tartışılan sebeplerle bugün vatandaş sıfatına haiz ama istikbalde sanık sıfatına
    iktisap edebilecek insanlar tutuluyor. Dolayısıyla terditli ceza yargılaması olmaz.”

    2_”Bugün bu davanın ana konusun 147. madde
    kapsamındaki ana konusunu icraya başlamış hareketler oluşturacak, halihazırda Cumhuriyet
    savcıları tarafından iddianameye icra hareketi olarak nitelendirilebilecek planlama
    faaliyetlerinin dışında hareket konabilmiş değil. İddia konusu grubun icra hareketi olarak da
    soruşturması ayrılmış sinagog ve banka bombalamaları hareketinin olabileceğine ilişkin bir
    varsayımlar çünkü aynı soruşturma üzerinden yürütmüş ve ayırmış. Dolayısıyla siz
    kovuşturmasını nihayetlendiremeyeceğiniz bir davada ne yazık ki iddianameyi kabul ettiniz.
    Aslında yine 174. maddeye bakarsak iddianamenin reddi sebeplerine, orada çok açıkça çok
    önemli bir delille ilgili yapılmamış bir soruşturma varsa iddianamenin iadesi gerekir der. Ancak
    Sayın mahkememiz hukuka aykırı yakalama emri tanzim ederken bu temel hukuka aykırı hali
    görmedi veya görmezden geldi. Şimdi yapılacak ne? Şimdi yapılacak olan mesele yine açık.
    Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 223/8 maddesine göre mahkememizce bu hal dikkate
    alınarak ve o soruşturması dikkate alınarak bir durma kararı verilmeli. Bu durma kararı reddi
    hakim kararından önce değerlendirilir, çünkü durmuş davada reddi hakim olmaz. Dava
    yeniden açıldığında reddi hakimi değerlendirirsiniz. O soruşturma tamamlanır. O soruşturma
    tamamlandıktan sonra davanın devamı ve bu reddi hakim yönündeki karara itiraz
    edebilirsiniz. Önemle üzerinde durulması gerektiğine inanıyorum. Tekrarlıyorum, terditli ceza
    yargılaması olmaz. Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu bunu men eder. Ama bu usul
    kanununun dışında bir başka usul kanununa tabiysek bunun da bize tebliğini temin edelim ki,
    bu usul kanunu kapsamında yeni bir savunma konsepti hazırlayalım…”

    Müdafii Av. Erhan Ergun:”Sanıklara yüklenen suçun. Sanıklara yüklenen suç hükümete karşı bir suç. Dolayısıyla hükümetin yürütme organının ve yürütme organında yer alanların ayrı ayrı teker teker mağdur oldukları yönünde bu suçun mağduru oldukları yönünde görüşler var. İddianame müellifleri de aynı görüşte. Bu suçun mağdurunun yürütme organı olduğu görüşünde. Benden önce taleplerde bulunan meslektaşlarımın taleplerini bir şekilde tekrarlamak bir şekilde de yeni taleplerde bulunmak istiyorum. Duruşma yeriyle ilgili olarak duruşma salonuyla ilgili olarak duruşma salonunun dışındaki kafeteryanın üzerinde Adalet
    Bakanlığı yazıyor. Duruşma salonu Adalet Bakanlığı tarafında temin edilmiştir. Ve Adalet Bakanlığının, Adalet Bakanlığı demekle yetinmeyelim tamamıyla yürütme organının denetimi ve hakimiyeti altındadır. Dolayısıyla suçun mağdurunun hakimiyeti altındadır. Hakimlerin duruşmaya katılan hakimlerin getirildiği araçlar mağdur tarafından temin edilmektedir.Hakimlerin ihtiyaçları suçun mağduru tarafından karşılanmaktadır. Bu anlamda bizzat suçun mağdurunun yargılamaya etki etmesi etki ediyor olması alenen ortadadır ve kaçınılmazdır da bu şartlar altında. Kapıda duruşma kapısında arama yapılmaktadır. Bir nevi arama, cep telefonumuz alınmıştır. E bizim cep telefonumuzun ses alma görüntü kaydetme özelliği de yoktur. Sadece bu talepleri dile getirmek için duruşmaya katıldık. Duruşmaya ya katılmayacaktık veyahut da cep telefonumuzun cep telefonumuzla katılmak doğrultusunda irade kullanacaktık. Yürütme organının elemanları tarafından hakkımızda şikayette bulunulacaktı. Ve şayet bir yargılama hakkımızda bir yargılama söz konusu olacaksa bu yargılamanın izni bizzat suçun mağduru tarafından verilecekti. Dolayısıyla sanıkların müdafileri hakkında yapılacak soruşturma dava konusu suçun mağdurunun iznine tabi olacaktı. Biliyorsunuz 10. Ağır Ceza Mahkemesinin Başkanı 2 gün önce görevden alındı.Görevden alınmanın usulüyle ve zamanıyla ilgili herhangi bir değerlendirmede bulunmayacağız. Ancak görevden alınmasına neden olan teklif bizzat suçun mağduru tarafından getirilmiştir. Yani Adalet Bakanlığının teklifiyle görevden alınmıştır. Ve Adalet
    Bakanlığında görevli müfettişlerin verdiği raporlar doğrultusunda yani yine mağdurun
    görevlileri, ajanları tarafından verilen rapor doğrultusunda alınmıştır. Onun akabinde suçun
    mağduru olabilecek Adalet Bakanı basına demeç vererek görevden alınan hakimin bir suçu
    işlediği doğrultusunda işlemiş olduğu doğrultuda imalı konuşmalar yapmıştır. Sanıklardan bir
    kısmı muvazzaf subaylardan bir kısmı açığa alınmışlardır. Açığa alınma gerekçeleri burada
    yargılanıyor olmalarıdır. Yani yürütme organının içinde yer alan şahıslar, bakanlar ve bütün
    olarak yürütme organı doğal olarak bu suç kendilerine yöneltilmiş yüklenen suç kendilerini
    hedeflemiş olduğundan sanıklarla ilgili hasmıhane tutum içerisindedir. Bu çerçevede
    taleplerimize gelince yalnız şunu da belirtmek istiyorum. Zorunlu müdafilik kapsamında
    atanan müdafilerin duruşmaya katılmaları nasıl mümkün olacaktır? Bunun da bir şekilde
    ortaya konması gerekmektedir. Mağdur tarafından sağlanan olanaklarla duruşmaya katılan
    hakim ve savcıların katılması mağdur tarafından getirilen olanaklarla sağlanıyor. Fakat
    yargılamanın ayrılmaz unsuru olan müdafiinin zorunlu müdafiinin duruşmaya nasıl katılacağı
    İstanbul’dan yüzlerce kilometre uzaktaki bir duruşma salonunda duruşmaya nasıl katılacağı
    açıkta bırakılıyor. Yani sanıklara müdafii atanmasıyla yetinilmeyip o müdafiinin etkin görev
    yapabilmesinin olanaklarının da sağlanması gerekiyor. Şimdi bu çerçevedeki taleplerimiz
    yargılamanın tamamıyla mağdurun hakimiyet alanının dışına çıkartılması yönünde. Seçilecek
    duruşma salonunun daha önceki taleplerin aksine olarak mağdurun iradesi dışında mağdurun
    hakimiyetinin olmayacağı bir alanda olmasının sağlanmasını talep ediyoruz her şeyden önce.
    Ve duruşma salonu içerisinde mağdura bağlı yani yürütme organına bağlı ajanların
    görevlilerin yer almamasının sağlanmasını talep ediyoruz. Bugünden daha bugünden
    sanıkların Avrupa İnsan Hakları mahkemesine bu saydığım nedenlerden 6. madde ihlali
    gerekçesiyle başvuru hakkı doğmuştur ve muhtemelen görüntüde adil yargılama
    sağlanmadığı için adil yargılama görüntüsü görüntü olarak dahi olsa ortada olmadığı için
    mahkumiyet kararı çıkacaktır. Dolayısıyla adil yargılama koşulları sağlanıncaya kadar
    yargılamaya ara verilmesi nihai talebimiz. Bu kadar.”

    Cevapla

  2. drunkenknight Says:

    Sanıklar Abdullah Gavremoğlu, Ahmet Türkmen, Meftun Hıraca ve Hasan Basri Aslan müdafii Av. Naim Karakaya söz istedi verildi:

    ”Bu yargılamanın başlangıcında heyetiniz üyesi olan şu anda Ali Efendi Peksak ve Murat Üründü tarihte eşi görülmemiş bir kararla kaçma ve delili karartma, kuvvetli olgu şüpheleri bulunmayan kişiler hakkında CMK 100 ve 98. maddeler gösterilerek yakalama emirleri düzenlemişlerdir. Her ne kadar bizim hukukumuzda 5271 sayılı kanunun 23/2’si 5320 sayılı kanunun 11. maddesiyle sınırlanmış ise de, bu iç hukuk açısından bir sınırlamadır. Uluslar arası prensiplere ve ihas altıdaki bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından yargılanma hakkına aykırılık teşkil etmektedir. O nedenle geçmişte böyle bir kararı veren bu hakimlerin biz bu davada tarafsız bir şekilde görev yapacaklarını düşünmüyoruz. Hukuken de 5271 sayılı kanunun 24. maddesine göre bir hakimin taraflı olduğunu ispat değil tarafsızlığından şüpheye düşülmesi gereken halin ortaya konması yeterlidir. Ve yine 5271 sayılı kanunun 217’ye göre buradaki ispat kanaat şeklinde bir ispat değildir, şüphenin ispatlanması gerekir. Şüphenin ortaya konmuş olması yeterlidir. Bu nedenle heyetinizde yer alan her 2 hakim yönünden reddi hakim talebini iletiyoruz. Ve talebimizin geri çevrilmesi halinde de bu karara itiraz edeceğimizi ve bunun içinde süre, önel verilmesini talep ediyorum…”

    Cevapla

  3. drunkenknight Says:

    Sanık Halil İbrahim Fırtına müdafii Av. Hasan Fehmi Demir söz istedi verildi:

    ”Değerli Başkan Değerli Üyeler aslında bende söz almayacaktım fakat cezaevi koşullarında yapılan yargılamaya ilişkin meslektaşlarımın söylediklerine bir başka açıdan katkıda bulunmak istedim. Madem bu kadar tartışıldı bu hususu da söylemek gerekiyor. Tabi genellikle müdafii arkadaşlarımın birçoğu fiziki engellerden bahsettiler. Bunları tekrar etmeyeceğim İstanbul’a
    100 kilometre uzakta oluşu, cezaevi koşulları içerisinde yargılamanın yapılması gibi. Fakat bunun yargılamaya tesir eden psikolojik sonuçları da var. Her ne kadar verdiğiniz ara kararında aynen Silivri Ceza Ve İnfaz Kurumları Kampusu bitişiğindeki müstakil girişi bulunan duruşma salonunda yapılması dense de bunun gerçeği yansıtmadığı çok açıktır. Şöyle ki, bu
    duruşma salonuna gelirken kapıda jandarma görevlileri tarafından arabamız aranmaktadır.Ayrıca bakınız huzurunuzda çok değerli 2 tane biri albay biri yarbay yanlış söylüyorsam affetmelerini rica ediyorum 2 komutan bulunmaktadır. Peki Sayın Başkan Değerli üyeler hangi duruşma salonunda fiili olarak jandarma komutanları yer almaktadır? Yani böyle bir duruşma salonu hiç bugüne kadar görülmüş müdür bizzat jandarmanın görev yaptığı? Bütün bunların aslında savunmaya yaptığı psikolojik tesir ise iradesinin teslim alınmaya yönelik girişimler olarak ortaya çıkmaktadır. Bunun diğer önemli bir yanı ise şudur. Burada yargılanmakta olan üst düzey silahlı kuvvetler görevlilerinin neredeyse tamamına yakını kendi uçağını düşüren kendi gemisini batıran kendi silahlı kuvvetlerine karşı suikast düşünen affetmelerini rica ederek söyleyeceğim bunca yıl görev yapmış, kamu görevi yapmış en iyi akademilerden mezun olan insanları basit bir çete olarak kamuoyuna bütün medya araçları sunmuş
    bulunmaktadır. Yargılamanın kent içerisinde halkın gözü önünde yapılmasının bir diğer zorunlu sebebi de daha peşinen mahkum edilmeye çalışılan burada yargılanan insanların nasıl yargılandıkları. Kendilerini nasıl savunduklarının bizzat yine halk tarafından gözlemlenmesidir. Yani duruşma salonu 252/c maddesine bence tamamen aykırı olarak İstanbul’dan 100 kilometre uzakta Silivri’ye alınmasının sebeplerinden 1 tanesi de en azından fiili sonucu kamuoyunun gözünden yargılamanın kaçırılmasıdır. Bakınız buraya ilk gün olması sebebiyle biz diğer davalarda da müdafilik yaptığımız için fiilen yaşıyoruz bunu. Diğer
    duruşmalarda şu anda gazeteci olarak görev yapan 2, 3 kişi kalmıştır. Avukat olarak gelebilenlerin sayısı da her duruşmada 10’u geçmemektedir çünkü gelememektedir avukat arkadaşlar. Bugün bir parça medyanın ilgisi vardır ama bu 3 gün sonra her gün aylardır suçlanan özellikle bugün duruşma yapılmasına 3 gün kala başlayan bir kampanyayla bu suçlamaların tekrar edildiği bu sanıkların savunmaları hiçbir şekilde kamuoyu tarafından bilinememektedir çünkü açık olması yasa tarafından düzenlenen yargılamada halkın çoğunluğu Silivri cezaevine girişin serbest olup olmadığı konusunda bir bilgi sahibi değildir.
    Yani izlemeye gelmek isteyen vatandaşlar bile içeriye girilemeyeceğini zannederek gelmemektedir. Bu sizler bakımından da çok önem arz etmektedir inancım odur ki görev yapan yargılamada yargıçların da halkın içerisinde görev yapması gerekmektedir. Elbette halkın olumlu olumsuz tepkilerini onların da ölçebilmesi gerekmektedir. Oysa ki sizlerde tamamen steril edilmiş bir şekilde otomobillere binip Silivri’ye geliyorsunuz ki geleceksiniz bundan sonra otomobillere binip evinize gideceksiniz. Yani kamuoyuyla olan temastan sizlerde bilinçli olarak uzak tutulmaya çalışılıyorsunuz. Avukat arkadaşların diğer yakınmaları
    konusundaysa şunu sadece belirterek sözlerime son vereceğim efendim; daha önce yapılan yargılamalarda burada avukatların üstü aranıyordu. Cep telefonlarının sokulmaması bir tarafa üstleri aranarak içeri sokulmak isteniyordu cihazdan geçerken ötmesi halinde. Sizlerde çok iyi biliyorsunuz ki avukatların hiçbir şekilde hiçbir adliyede üzerleri aranmaz avukatlık kanununun
    58. maddesi uyarınca da zaten yasa gereğince aranamaz. Bunu diğer mahkemelerde dile getirmiş olmamıza rağmen bu uygulamaya son verilmedi ve ister istemez burada görev yapan ama kimden o emri aldığı belli olmayan jandarma görevlileri kendilerine sorduğumuzda size arama şeyi konusunda talimat veren kimdir? Mahkeme diyorlar. Mahkeme kararını lütfen getirin diyoruz. Mahkeme kararı yok ellerinde. Kendiliğinden gelişen bir uygulama var. Bu uygulama tek başına belki avukatın üstü aransa ne olur şeklinde düşünülse bile ki bu da mümkün değildir ama özünde savunmanın iradesinin teslim alınmasına daha giriş kapısında
    teslim alınmasına yönelik bir davranıştır. En azından böyle algılıyoruz. Öteki yargılamalarda olumsuz fiili durumlar yaşandı istenmeyen durumlar yaşandı. Sanık olan avukat arkadaşlarımız oldu sırf bu sebepten tartışmalar yüzünden. Buna da meydan verilmemesi gerektiğine inanıyoruz. Kısaca sadece burada yapılan yargılamanın fiziki engeller bakımından savunmanın görevini yapmasını imkansızlaştırılması konusu önem arz etmemekte aynı zamanda savunmanın sanıkların psikolojik olarak kendilerini bağımsız bir mahkemede yargılandığı izlenimini edinmelerine de engel olmaktadır. Bunun mutlaka önüne geçilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Saygılar sunarım.”

    Cevapla

  4. drunkenknight Says:

    Sanıklar Kadir Sağdıç ve Mehmet Fatih İlğar müdafii Av. Murat Ergün söz istedi,verildi:

    ”Efendim Ağustos ayında yaşadığımız 102 sanığın yakalanması olayını hatırlayalım o olay sırasında Sayın mahkemede şu an üye bulunan Davut Bedir, Murat Üründü ve Ali Efendi Peksak henüz ifadelerini almadığı savunmalarını dinlemediği dosya hakkında tam olarak tarafsız inceleme objektif karar verme koşulları oluşmadığı bir ortamda 102 sanığın yakalanmasına karar vermişti. Ve bu 102 sanık kaçak olmadıkları halde kaçaklarmış gibi muamele yapmışlardı. Şuan hepsi burada kimsenin bir yere kaçmadığı şu gün görüldü. O günleri hatırlarsak gerek sanık çevresinde gerek hukuk çevresinde gerekse kamuoyunda şöyle bir izlenim olmuştu. Mahkeme hakimleri peşinen tutuklamaya karar vermiş zihinlerinde.Bunun içinde duruşmayı dahi beklemeden Aralık ayını Ağustos ayında bu insanları cezaevine sokmak istiyor. Dolayısıyla hala o kanaate ben şahsen de sahibim. Adını az önce saydığım 3
    Saygıdeğer yargıç peşinen bu dosyada sanıklar hakkında fikir sahibidirler. Yani hukuki deyimle yakalama kararı da çıkarttıklarına göre ihsası reyde bulunmuşlardır. Bu durum kendilerinin ret sebebidir ama retten önce kendileri birer saygın hukukçu ve yargıç olarak 30.maddeye göre kendileri dosyadan çekilmelidir. Kendilerinin bizden önce dosyadan çekilmeyi
    düşünmeleri değerlendirmeleri gerekir. Bu ülkemiz adına da hukuk camiamız adına da daha uygun daha saygı uyandırıcı bir davranış olacaktır. Ancak buna rağmen kendileri çekilmenin koşullarının oluşmadığı kanaatindeler ise biz haklarında hakimler ve savcılar yüksek kuruluna şikayette bulunmuştuk. Şikayetimiz halen derdest. Yargısal süreç tamamlanmadı. Dolayısıyla
    bu aramızda hukuki ihtilaf bulunan bu 3 Sayın yargıç hakkında reddi hakim talebinde bulunuyoruz ama öncelikle CMK 30’a göre kendilerini dosyadan çekilmeye davet ediyorum.Son söz olarak şunu söylemek istiyorum. Gene reddi hakim meselesiyle bağlantılı olacak. Biliyorsunuz bizim 22. maddemiz CMK’da hakimin hangi hallerde dava bakamayacağını söylüyor. bunlardan 1 tanesi de diyor ki, kendisi suçtan zarar görmüşse. Şimdi müdahale talebinde bulunanlar biz yetmiş milyon vatandaş bu suçtan zarar gördü diye geldiler ya, sizde yetmiş milyonun bir ferdisiniz. O zaman eğer müdahillere itibar ediyorsanız bu davaya bakamazsınız. Çünkü yetmiş milyondan biri de sizsiniz. Dolayısıyla size şöyle bir seçenek düşünüyor. Ya müdahilliklerini reddedeceksiniz ya dosyadan çekileceksiniz. Teşekkür ederim.”

    Cevapla

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: