1. Emniyet görevlileri, gerçek suçları ve suçluları ortaya çıkarmaya çalışmak yerine, hedef alınmış kişilere (adeta bir lisede münazara yapan öğrenciler gibi) suç atfetme gayreti içinde olduğu, ve de üstelik, aynı emniyet görevlileri iddianamenin önemli bir bölümünü savcılar adına yazdığı zaman (örnek 1, örnek 2, örnek 3);
2. Savcılar, sanıklar lehine delilleri değerlendirmedikleri, ve de üstelik, bu delillerin dava için hayati olanlarını sanıklardan ve mahkemeden sakladığı zaman (örnek 1, örnek 2, örnek 3);
3. Bilirkişiler, bilimsel tarafsızlıkla bağdaşmayan ve yanıltıcı olduğu aşikar raporlar hazırladıkları zaman (örnek);
4. İsnat edilen suçlarla ilgili en kapsamlı üç bin sayfalık bilirkişi raporu okunmadan iddianame hazırlandığı zaman;
5. Mahkemeler, kasıtlı şekilde kullanılmak üzere medyaya sızdırılan delilleri savunmaya vermeyi redettiği zaman (örnek).
6. Hükümet yanlısı medya, sanıklar aleyhine sürekli yanlış, yanıltıcı ve kasıtlı yayınlar yaptığı, sanıklar lehine karar veren hakimlere karşı karalama kampanyası yürüttüğü zaman (örnek);
7. Hükümet üyeleri, şüphelilerin/sanıkların suçluluğunu veri kabul eden ve masumiyet karinesini açıkça ihlal eden beyanlarda bulunduğu zaman (örnekler: 1, 2, 3);
8. Mahkeme heyetleri, hükümet güdümlü bir kurul tarafından istenildiği şekilde düzenlenebildiği zaman.
Bunları şunun için söylüyoruz. Balyoz davasıyla ilgili itirazlarımıza zaman zaman şöyle tepkiler alıyoruz: “Söylediklerinizde haklı iseniz, bahsettiğiniz sahtecilik olguları nasıl olsa yargı sürecinde ortaya çıkacaktır. Niye telaşlanıyorsunuz?” Bunun en son örneğini Devlet Bakanı Faruk Çelik’in ağzından dinleyelim:
“Eldeki veriler, bilgiler yargı tarafından değerlendiriliyor mu, değerlendiriliyor. Bu konu üzerinde spekülatif değerlendirmeler yapmak bizim görevimiz değil. Eksiklik varsa yargı tamamlayacak, yanlışlık varsa yargı düzeltecek, doğruysa yargı bildiğini yapacak.”
Faruk Çelik’e bir haberimiz var. “Eldeki veriler, bilgiler” yargı tarafından değerlendirilmiyor. Bu blogda belgelediğimiz sayısız “geleceğe dönüş” örneklerinden tek bir tanesi bile yargı tarafından değerlendirilmiş değil. Savcılar bunlardan birini dahi açıklamak durumunda bırakılmış değil. Bu çelişkileri ispatlayan kanıtları neden mahkemeden sakladıklarına dair sorgulanmış değil.
Biz de bir zamanlar yargı konusunda iyimserdik. Hatta Baransu’nun bavulu savcılığa ilk intikal ettiğinde, sevindiğimizi hatırlıyoruz. İddiaları nihayet ahlaksız gazeteciler yerine bu işin doğrusunu ortaya çıkaracak yargı ele alacak diye! Ne kadar da yanılmışız!
Ancak bu noktada Balyoz davasının adil bir şekilde görüldüğünü/görüleceğini sananlar ya davayı yakından takip etmiyorlar, ya da samimi değiller.
21 Şubat 2011 05:00
Dogan ve Rodrik, Balyoz davasinin adil bir sekilde gorulecegini sananlari samimiyetsiz olmakla itham etmisler.
Bir baska samimiyetsizligin altini da ben cizeyim, sonra daha genis bir vakitte daha etraflica bu blog yazisi hakkinde ne dusundugumu paylasacagim.
Bir ulkede yargi sisteminden adalet beklentisini “samimi” bir sekilde sorgulamak sadece bugune ve tekil bir davaya bakilarak yapilacak bir is degil. Daha once yazmistim Balyoz davasi AIHM’de acik ara en cok cezaya carptirilmis bir ulkenin yargi sisteminde goruluyor. Balyoz davasi cezaevindeki tutuklularin sayisinin hukum giymislerin sayisindan fazla oldugu bir ulkede goruluyor. Balyoz davasi her sene binlerce davada adalet arayisinin zamanasimina ugradigi bir ulkede goruluyor. Balyoz davasi kimi yuksek yargi uyelerinin milletvekillerine “bozma mi istersin onami mi?” diye sordugu, bir yuksek yargi uyesinin rusvet almak sucu ile Anayasa Mahkemesi’nde yargilanacagi bir ulkede goruluyor. Balyoz davasi Pinar Selek’in agir cezada ustuste aldigi beraatlerin, her seferinde yuksek yargida bozuldugu, son beraat kararinin da yine savcilik tarafindan yuksek yargiya intikal ettitirildigi bir ulkede goruluyor. Balyoz davasi Danistay’in katsayi karari gibi ya d Anayasa Mahkemesi’nin 367 karari gibi garabet kararlarin verilebildigi bir yargi sisteminde goruluyor. Balyoz davasi Hrant Dink’in bilirkisi raporlarina ragmen 301’den mahkum edildigi bir ulkede goruluyor. Ama Dink davasi demisken, AKP’nin Anayasa degisiklikleri ile kendi yargisini kurdugu argumanina atif yapan yukaridaki 8. maddeye deginmek lazim: “Mahkeme heyetleri, hükümet güdümlü bir kurul tarafından istenildiği şekilde düzenlenebildiği zaman.”
Daha birkac gun once, yani Anayasa degisiklikleri sonrasi yeni HSYK olusturulduktan, iddialara gore yargi hukumete baglandiktan sonra, Icisleri Bakanligi Dink cinayetindeki ihmali nedeni ile mahkum oldu. Bu nasil bir hukumete bagimli yargidir ki Icisleri Bakanligi’ni Dink cinayetinde ihmalden mahkum ediyor. Bu nasil bir bagimli yargidir ki hukumetin sorusturma izni vermedigi emniyet mensuplari icin simdi dava acilma sureci baslamis oluyor…. Asagida Babahan’in bu konu ile ilgili cok onemli saydigim tespitini paylasacagim, ama onun oncesinde Icisleri Bakani Dink cinayetinde kusurlu bulunmus bir ulkede muhalefet ne yapar? Bakanin istifasini ister oyle degil mi? Ergenekon’a uye olmaktan bahseden, orduyu kagittan kaplana cevirdiler diye sizlanan muhalefet partisi uyelerinin Icisleri Bakanligi hakkindaki kararda dut yemis bulbule donmelerini nasil aciklayacagiz? Sorun tam da bu, adalet sistemindeki sorunlari dile getirmek icin tekil davalar sectiginizde samimiyetinizi sorgulayanlar cikacaktir!
Benim bu forumda f tipi, fetocu, cemaatin adami, AKP borazani, libos vs. yemedigim etiket kalmadi. Ama biliyorum ki benim Icisleri Bakani Ergin’in bu mahkumiyet kararindan sonra istifa etmesi gerektigini, etmezse Basbakan’in geregini yapmasi gerektigini soylemem de bir sey degistirmeyecek…
Daha once soylemistim, yineliyorum. Adaleti; dili, etnik ve dini aidiyeti ne olursa olsun milletin her ferdi icin degil, kendisi icin ya da kendisini ait hissettigi zumre/grup icin arayanlarin asil amaclarinin adalet arayisi mi imtiyaz talebi mi oldugunu kestirmek cok zordur…
Sonucta Dogan ve Rodrik’in sordugu “bir ulkede ne zaman adalet bekleyemezsiniz?” sorusu her zaman sorulabilir ve sorulmalidir da. Bu soru herkes tarafindan da sorulabilir, ama bu, soruyu soran herkesin samimi oldugu anlamina gelmez. Daha sadece iddianamenin okundugu, delillerin degerlendirilme asamasina henuz gecilecek olan bir davaya ve sadece o davaya bakarak insanlarin samimiyetini tartisma konusu yapanlarin samimiyetinden nasil emin olacagiz?
————————-
Ergun Babahan, Star
HSYK ve Dink
Bağımsız Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu bağımlı hale geldi, mahkemeler Hrant Dink suikastiyle ilgili birbirinden ilginç kararlara imza atmaya başladı.
İstanbul 10. İdare Mahkemesi, İçişleri Bakanlığı’nı Hrant Dink davasında kusurlu buldu.
Yani AK Parti’nin kontrol ettiği ileri sürülen yargı, Hrant Dink davasıyla ilgili AK Parti’nin denetimindeki bir bakanlığı mahkum etti.
Düne kadar soruşturma talepleri hasıraltı ediliyordu, şimdi emniyet müdürleri hakkında dava açılıyor.
Bağımsız denilen yargının zamanında nerelere bağlı olduğu böyle böyle ortaya çıkıyor.
21 Şubat 2011 06:17
fmerakli,
Olan biten hukuksuzlukları savunmak için fena halde takla atmaya başladın. Seni etiketlemeye gerek yok. Kendi başına bir kategori oluşturuyorsun. Yakında başkalarını ‘fmerakli’ diye etiketleyeceğiz. Yok adalet mi isteniyormuş imtiyaz mı? Sahtekarlıkların araştırılmasını istemek ne zamandan beri imtiyaz oldu?
Buradaki insanların adaleti sadece Çetin Doğan için istediklerini nereden çıkartıyorsun bilemiyorum. Ben Pınar Selek’in davası ile daha önce ilgilenmedim. Dava konusunda bir bilgim yok. İşin siyasi boyutu ile de ilgilenmiyorum. Orada da adaletin yerine gelmesini yürekten istiyorum. Bu arada, az önce Pınar Selek’in sayfasına biraz baktım, Etyen Mahçupyan orada adalet isteyenler arasında. O da kendisine samimiyetsiz denilmeyi sanırım hakediyor, Pınar Selek davasında adalet isteyip de Balyoz davasında yargısız infaz yaptığı için. Hrant Dink davası için de aynısı geçerli benim gözümde. Kimin sorumlu olduğundan bağımsız olarak şimdiye kadar yapılan ihmaller kabul edilemez. Geç de olsa bir takım gelişmeler olması çok güzel, acaba bir sonraki gelişme ne zaman olacak? 4 yıl sonra yine seçimlerden önce mi? Bu konuda sesini duyurmaya çalışanlar da, örneğin Pınar Selek veya Balyoz konusunda sessiz kalırsa senin gözünde samimiyetsiz mi olur?
Zaten biliyorsundur ama hatırlatayım. Bakanlığı veya hükümeti mahküm etmekte sorun yok, sorun mahküm edenlere ne olduğu. Başbakanı kelle dediği için üç yeni kuruş ödemeye mahküm eden hakimin başına gelenleri hatırlarsın sanırım. Ya da Haberal hakimlerden tazminat kazandıktan sonra AKP’nin kişilere değil sadece kuruma dava açılabilmesini getiren yasa önerilerini. Bu arada, Denizfenerinden bir haber var mı? O davadan sızan hiçbir bilgi/belge bulabiliyor musun? İstenmeyince sızmıyor demek ki. Orada adalet ne zaman yerine gelecek?
Daha önce de konuşuldu. Herkes her davaya yetişemez. Pınar Selek, Hrant Dink, Balyoz, Ergenekon, Hizbullah, Denizfeneri. Bunların çoğunda doğru bilgi alıp fikir oluşturmak bile kolay değil. Bir de taraflı yayın yapanlar devreye girince, sadece konuyu takip eden sanıklar, mağdurlar ve onların yakınları, ve ulaşabildikleri sesini çıkartıyor. İnsanların doğru bilgilendirilmesi ve adaletin yerine gelmesi için çabalayanlardan neden bu kadar rahatsız oluyorsunuz anlamıyorum.
21 Şubat 2011 07:11
Evet. Su samimiyetsizlik suclamalarindan bir turlu sadede gelemiyoruz. Ve artik ayni seyin temcit pilavi gibi isitilarak onumuze konmasindan ben sıkıldım. Can Bey size katiliyorum bu konuda.
Neden bu retorik sorular yerine, su yazinin icerigine bakmayi denemiyoruz? Orada bir cok ortaya konan tutarsizlik var. Sorun var. Samimiyetsizlik diye saldirip bu konunun icerigine bile bakmayi luzumsuz gorerek, burada ortaya konan tutarsizliklarin icerigini etkisiz hale getirmeye calisirsaniz, sizin de kendi samimiyetinizden ben suphe etmek zorunda kalirim Fmerakli.
Maksat adalet mi? Neden sizi hic AKP’nin yaptigi hukuksuzluk konusunda konusurken goremiyoruz?
Siz bu ortami cok guzel buluyorsaniz baska. Ayni soruyu simdi ben de size sorayim:
“Daha sadece iddianamenin okundugu, delillerin degerlendirilme asamasina henuz gecilecek olan bir davaya ve sadece o davaya bakarak insanlarin samimiyetini tartisma konusu yapanlarin samimiyetinden nasil emin olacagiz?”
21 Şubat 2011 07:28
Bir de ek: kaldi ki o delillerin sıkıntıları buradan koye yol olur seklinde uzayip gidiyor. Ama tabii siz teker teker hepsini ozenle curutmeye calisiyorsunuz, ki en dogal hakkiniz, ancak merak ettigim neden bir turlu diliniz donup de savcilarin karsit delilleri adli emanete gomduklerini soyleyemiyorsunuz? Neden bunlarin saklanmaya calisilmasinin buyuk bir haksizlik ve hukuksuzluk oldugunu soyleyemiyorsunuz? Neden bunlardan 700 sayfanin eksik ciktigini ve bundaki hukuki sorunu gormezden gelebiliyorsunuz? Bunlari soyleyemiyorsaniz, samimiyet kelimesine siz ne anlam yukluyorsunuz? Cunku ayni anlami yuklemedigimiz acik.
Bakin ben ne bu davayla ilgisi olmayan sorular sormuyorum. En basindan itibaren Cetin Dogan’i savunmadigimi, 28 Subat’a katilmadigimi, vakti zamaninda fikirlerinin icerigine katilmasam da basortusu yuzunden magdur olmasina karsi ciktigim icin Merve Kavakci’yi destekledigimi, ama O’nun da bence yasadigi magduriyetten baska turlu tanimlanan aziklara ayni hassasiyeti gostermis olmadigini dusundugumu, ancak 12 Eylul’un sorgulanmasi gereken en onemli nokta oldugunu, Cemaatin homojen olmadigini, ordunun homojen olmadigini, blog yazarlarindan bagimsiz bu olaya Turkiye’nin tarihinde muthis bir muammalar yumagi ve ne oldugu belli olmayan bir gucler savasi oldugunu, hicbir gorusume uymasa da AKP’yi en basta desteklesem de artik su anki goruntuden rahatsiz oldugumu, hak istedigimi soyluyorum. Sizse devamli “ama ya ordunun mudahaleleri (adli, hukuki, devlet duzeyinde)…”, “ama obur konularda laf etmediyseniz simdi hic etmeyin” mealinde cumleler sarf ediyorsunuz. Ben bu mantigi anlamiyorum.
Surekli Cetin Dogan, blog yazarlari, samimiyetsizlik uzerine donen tartismalar aciyoruz.
Bu, tartismayi nereye goturuyor? Amac yukarida dile getirilen konunun vahametini es gecip surekli ayni noktaya getirmekse, cok guzel. Oyle soyleyelim o zaman. Ama biraz da su icerige, blog yazarlarindan bagimsiz, hukuksuzluk uzerine donen su tabloya bakabilelim. Biraz da burada bunu yazabiliyorlar, en azindan bir seyler gorebiliyoruz, kimbilir baska nerelerde neler oluyor diyebilelim.
Delillerin yeni degerlendirilmesi asamasi demissiniz. O deliller degerlendirilmis. Ozenle de adli emanete tikilmis. Daha hala bunlardan bahsedecegimize nelerden bahsediyoruz.
Ve biz bunu hep yapiyoruz. Butun itirazim da buna.
21 Şubat 2011 14:14
Acracia,
Can Bey’e vermis oldugum cevap buyuk olcude sizin yorumunuza da cevap niteliginde. Belki sadece bir sey ekleyebilirim. Neden yukarida ifade edilen tutarsizliklar tartisilmiyor da retorik bir tartisma yapiliyor demissiniz. Yukaridaki tutarsizliklarin her biri ayri bir blog girisi (ki linkler verilmis zaten) ve o tutarsizliklara iliskin tartismalar ilgili blog yazilarinin altinda yapildi zaten.
Dogan ve Rodrik, bu blog girisinde daha onceki blog yazilari veri iken basliga tasidiklari soruya cevap verme girisiminde bulunmuslar, ben de o konuda ne dusundugumu yazdim, hepsi bu!
Bu arada benim samimiyetimin de sorgulanabilecegini yazmissiniz, cok haklisiniz. Dogan ve Rodrik birilerinin samimiyetini ben de onlarinkini sorgularken, simdi kalip da size benim samimiyetimi sorgulayamazsiniz diyecek halim yok…
22 Şubat 2011 03:51
Size cevap yaziyorum ama sistem surekli yutuyor. Sonra tekrar deneyecegim.
22 Şubat 2011 05:03
Yanitimi asagida verebildim, buraya koyamadim bir turlu.
https://cdogangercekler.wordpress.com/2011/02/21/bir-ulkede-yargi-sisteminden-ne-zaman-adalet-bekleyemezsiniz/#comment-4409
21 Şubat 2011 14:10
Can Bey,
Banim yorumlarima cevaben yolladiginiz yorumlarda sinir katsayiniz yuksek olmadigi zaman bana “siz” diye hitap ettiginiz, aksi durumlarda birinci tekil sahis kullanarak yaziyorsunuz, bilmem farkinda misiniz?
Balyoz planinin bir darbe tertibi olduguna inananlari, ki buna ben de dahilim, yargisiz infazla suclamak bence cok anlamli bir sey degil, zira basta seminer ses kayitlari, Levent Ersoz’un Aytac Yalman icin cuntayi Ozkok’e gammazladi seklindeki ifadeleri vs… Balyoz davasinda delillerin sahihligi yargilama asamasinda ele alinacak, o donemde kapali kapilar ardinda neler oldugunu aydinlatmak icin Ozkok ve Yalman pasalarin da tanik olarak mahkemede dinlenmesi gerekiyor. Dava devam ettigi muddetce Balyoz saniklari icin de masumiyet karinesi gecerlidir, ama bu onlari masum yapmaz, dava tamamlanana kadar sanik/supheli konumundadirlar.
Bir de gecen gun Altinok yazmisti sanirim, masumiyet karinesi eninde sonunda yargi mercileri icin bir zorunluluktur, bireyin vicdani muhakemesi icin boyle bir zorunluluk yoktur. Bu anlamda yargilama surerken birilerinin saniklarin masum olduguna vicdanen kanaat getirmesi ile bazilarinin aksini dusunmesi arasinda bir fark yoktur. Ayrica bu cok da insani bir seydir, ayiplanacak, kinanacakl bir sey de degildir. Bu blogta Balyoza mesafeli yaklasan pek cok insan biz darbecilere karsi degiliz Evren yargilansin diyor ki bunu Evren’in cezalandirilmasini istedigi icin yapiyor – vicdani muhakemede Evren’in yargisi bitmis yani. AYni sey Balyoz davasi icin de gecerli. Ayrica sunu da soyleyeyim, 28 Subat’in 1000 yil surecegine ya da surmesi gerektigine yonelik derin bir inancin hakim oldugu donemlerde plan seminerinde tartisilan Istanbul’un ustune cokmek, halki tepelemek gibi konularin geri bolge emniyetine yonelik bir masa basi tatbikati olduguna halkin onemli bir bolumunu inandirmak mumkun degildir. En azindan ben kendi adima soyluyorum, bu dava delillerde ortaya konulan tutarsizliklar yuzunden saniklarin beraati ile sonuclansa dahi benim o donemlerde bir darbe tertibi yapilmis olduguna yonelik inancimda bir degisiklik olmayacak. Ki ben bu blogta en az yirmi defa Dogan ve Rodrik’in ortaya koydugu tutarsizliklarin yargi asamasinda dikkate alinmasi gerektigini, aksi durumun adil yargilanma hakkinin ihlali anlamina gelecegini soyledim; simdi bir kez daha soyluyorum. Ama Dogan ve Rodrik’in ortaya koydugu her tutarsizlik da esit derecede ikna gucune sahip degil, ben ninandirici bulmadiklarimi ya da ortaya konulan bulgularin aciklamasinin Dogan ve Rodrik’in iddia ettigi gibi olmayabilecegini, baska olasiliklarin da var olabilecegini yazdim, bir daha gorursem yine yazarim.
Bu arada sadece Deniz Feneri davasi ile ilgili Almanya;daki dernekten yollanan Deniz Feneri Dernegi’ne giden 8 milyon ve nereye gittigi belli olmayan yaklasik 10 milyon euro’nun bulunmasi ve sorumlular hakkinda dava acilmasi gerektigini dusunuyorum – sorumlularin kim oldugu da beni ilgilendirmiyor. Dink davasinda Icisleri Bakanligi hakkinda verilen mahkumiyet karari sonrasi Icisleri Bakani’nin istifa etmesi gerektigini dusunen biri olarak herhalde davanin ucu AKP’ye dokunuyorsa aman ustu kapali kalsin diyecegimi dusunmuyorsunuz herhalde.
Neyse sonucta insanlarin bilgilendirilmesi cabasindan rahatsiz olmuyorum, ben de kendi bildiklerimi, kendi suzgecimden gecirdiklerimi burada ve baska platformlarda dile getiriyorum. Boyle bir rahatsizligim olsa zaten bu bloga girip zaman harcamam. Insanlarin adaletin yerine gelmesi icin cabalamasindan da rahatsiz olmuyorum iddia ettiginiz gibi. Ama bu adalet arayisinin, adalet kendilerine lazim oldugu zaman gundeme gelmesini de manidar buluyorum.
Bugun Radikal gazetesinde sanik aileleri ile ilgili bir haber vardi, ornegin orada bir pasanin cocugunun su sozlerini de ben ayni minvalde degerlendiriyorum:
“Başından beri geri planda durmayı tercih eden aileler, artık sesini yükseltiyor, “Adalet istiyoruz” diyordu. Talep bu olunca, onlara ulaştık. Yeni yeni konuşmaya başladıklarından tedirginlerdi. Neyi, nasıl söyleyeceklerini uzun uzun düşündüler. Sık sık “böyle yapmayalım” itirazıyla karşılaştım. Hikâyelerini hukuk terimlerinden, kızgınlıktan ayıklamakta zorlanıyorlardı. Ben ısrarla, “Hayatınızda ne değişti” diye sordum, onlar ısrarla “Eşlerimizi göreve gönderdik sayıyoruz” dediler. Cümleler hep ‘adalet’ diye bölündü. Konuşmanın bir yerinde ben, “Türkiye’de herkes yıllardır insan hakları sorunlarından şikâyetçi, adalet arıyor” dedim. Tümgeneral Ahmet Yavuz’un oğlu Selim Yavuz açık gönüllülükle, “Apolitiklik içimize işlemiş. İnsan maalesef kendine dokununca karşı çıkıyor” diye yanıtladı beni.”
Benim samimiyetsizlik olarak degerlendirdigim iste tam da bu! Sadece asker aileleri degil, Balyoz/Ergenekon davalari acilana kadar yillardir yasanan adaletsizliklere ses cikarmayan cevreler, bunu o adaletsizliklerin yasaniyor oldugundan bihaber olduklari icin degil, susmayi tercih ettikleri, hatta belki susarak onayladiklari icin o sekilde davranmaktaydilar ki bu da basli basina bir siyasi tercih idi!
21 Şubat 2011 16:41
fmerakli,
Siz veya sen diye konuşmam sinir katsayısı değil saygı göstergesi. Her kim olursa olsun mantıksız ve tek taraflı yorumlarla karşısındakini aptal yerine koyanlara hiç saygım yoktur. Yaptığın yorumlarla ihtimal’in seviyesine indiğin için kendini tebrik edebilirsin. Bak daha da aşağıda Bekir L. Yıldırım seni bekliyor.
Ben de Kenan Evren yargılansın diyorum ama sahte delillerle değil. Yargılamak istemeyenler başka.
Apolitik yaklaşım da 12 Eylül ürünü bu arada. Kaç nesil aman karışma, aman bulaşma telkinleri ile büyüdü?
Eğer insanların “yeter artık” dediği nokta Balyoz olduysa bunun nedeni asker sevgisi değil, ileri demokrasiye gidiyoruz çığlıkları arasında yapılan hukuksuzlukların ve çifte standardın bu davada ayyuka çıkmasıdır. Bu tepki aynı zamanda Hrant Dink tepkisidir, Pınar Selek tepkisidir, Denizfeneri tepkisidir.
21 Şubat 2011 17:19
YUkarida benim yorumum, asagida intimal’in yorumu, ortasinda da sizin yazdiklariniz var. Uslup karsilastirmasini herkes kendince yapar…
Bu arada “Balyoz tepkisi Hrant Dink tepkisidir” demissiniz, guldurdunuz beni. Hatirlatirim, Ergenekon sorusturmasi kapsaminda ele gecirilen Kafes Operasyonu belgesinde Hrant Dink cinayeti ve Malatya Zirve Yayinevi katliamindan ‘operasyon’ olarak soz edilmekteydi. Burada Dink’in adini bu baglamda anmis olmaniz, aklima Abdi Ipekci’nin Sabetayist koklerini carsaf carsaf tefrika eden Odatv’ye karsi tepki gosteren kizi Nukhet Ipekci’yi de karakter katline ugratmaya girisen Odatv yoneticilerinin cezaevinden yolladiklari mesajda “Abdi Ipekci’nin izinden gidiyoruz” demelerini hatirlatti.
21 Şubat 2011 18:24
Ben üslüp değil içerikten bahsetmiştim. İhtimal ile arandaki üslüp farkı yüzünden aldığın ek krediyi de tükettin.
Kafes davasında Hrant Dink ile ilgili belge var diye Hrant Dink’çiler Kafes’çilere düşman olmalı diyorsunuz öyle mi? Bu mu sizin adalet anlayışınız? Bu arada, Kafes belgelerinin doğruluğu ile ilgili de çelişkiler ve şüpheler var. Bunları sorgusuz sualsiz kabul etmek en azından medya dezenformasyonuna kapılmak demek. Bu blogda kafes davası çelişkilerinden de defalarca bahsedilmişti. Özellikle TÜBİTAK’ın elektronik delilleri incelemedeki yetersizliği burada da gözler önüne serilmişti.
Hem Ergenekon hem Hrant Dink davalarında gerçeğin açığa çıkmasını istemek tutarsızlık değil aksine sağlam ve akıllı bir duruştur. Kurunun yanında yaşın da yanması, sahte delillerle yapılan yargılamalar, ihmaller, adam kayırma ve korumalar, çifte standarttır karşı çıkılan. Hrant Dink davasında olduğu gibi göz göre göre üzeri örtülen, Balyoz davasında olduğu gibi göstere göstere sahte delillerle suçlama yaratılan durumlarda, gerçeği ve adaleti isteyenler için her ikisine de karşı çıkmaktan başkası düşünülemez.
OdaTV ile ilgili verdiğiniz örnek ise yaptığınız mantıksız çıkarımların bir örneği olarak orada durmaya devam edecek.
22 Şubat 2011 11:29
Benim yazdiklarimdan asagidaki sonucu cikarmak icin hayli yaratici bir hayalgucune ihtiyac var Can bey.
“Kafes davasında Hrant Dink ile ilgili belge var diye Hrant Dink’çiler Kafes’çilere düşman olmalı diyorsunuz öyle mi?”
Bu konu ile ilgili ne dusundugumu Dogan ve Rodrik’in Ali Bayramoglu ile ilgili blog girislerinin altinda acikca ifade etmistim, dileyen oradan okur…
22 Şubat 2011 18:51
Şu aşağıdaki paragrafı yorumlamak için ne kadar hayal gücü gerek?
“Hrant Dink’e tepki gösterenlerin Balyoz’a tepki gösteremeyeceğini, bunun nedeninin de Hrant Dink cinayetinin Ergenekon operasyonu olduğunu” söylemiyor mu bu cümle. Farklı yorumlamak için ne kadar hayal gücü gerek? Bu mantıktaki diğer çarpıklıklara hiç girmiyorum.
Düşündüklerin ve yazdıkların biribirini tutmuyorsa bu benim sorunum değil. Belki de bu sefer camdan değil candan yazmışsındır. Kim bilir?
23 Şubat 2011 04:15
Sevgili fmerakli,bu yazın bir nebze diğerlerine göre düzgün olmuş.Sebebine gelince bazı gerçekleri vurgulaman.Sana katıldığım konuya gelince,evet bizim yargımız dinine imanına kadar dibine başına kadar siyasi politize olmuş her türlü çirkinliğin ve çirkefliğin tamamen kontrolüne girmiş verilen kararlar objektif olmaktan % 100 uzak sübjektif güçlü veya tanıdığı olanın veya maddi gücü olanın istediği şekilde sonuçlanan bir yargıdır. Böylesine büyük ve politize davalarda ise tabi yönlendiren faktörler de farklıdır.Ha adalet aramak beyhudedir. O nedenle benim midem kaldırmıyor bu sistemi zaten gastrit ve reflüm var bunları görünce öğürüyorum ve midem ağırıyor. O yüzden elimden gelen tüm gayreti kullanıp bir şekilde askeriye,karakol ve adliye denen şeytan üçgeninin dışında kalmaya özen gösteriyorum.Çünkü bunlardan birine düştüğün anda zaten fiilen hayatın bitmiş sayılır.İnsan şeytana güvenirmi.Aslında bu ülke çok büyük bir felaketle tamamen yok olmalı bir kişi bile sağ kalmamalı,bu pisliklerin temizlenmesi için bizlerin bile feda olması bana acı gelmiyor.Bu tiplerden ne kadar nefret ettiğimi ancak bu şekilde anlatabildim sanıyorum.
21 Şubat 2011 05:49
“Bir ülkede yargı sisteminden ne zaman adalet bekleyemezsiniz”?” Bu baslikta “bir ulkede” yerine Turkiyede yazinda, karaktersizliginizi daha net tartisma imkanimiz dogsun!
21 Şubat 2011 05:55
28 subat doneminde bu yargi sistemi babanizin agzinin icine bakarken adalet dagitiyordu degil mi?!?!?! Otobuslerle yargiclar ve savcilar kislalara tasinirken , dinlenen brifinglerden sonra bazilarinin nasil ortadan kaldirilmasi asker tarafindan yargi kurumuna dikte edildiginde salonda alislar koperken “adalet” dagitmak icin moral depoluyorlardi degil mi ?!?!?! Ve sen ey UYANIK, baban hapis yuzu gordu diye adalet savascisi oldun oylemi ????
21 Şubat 2011 07:42
ihtimal,
“… baban hapis yuzu gordu diye adalet savascisi oldun oylemi ????” demişsin. Senin neyin ne yüzü gördü de sahtekarların savunucusu oldun?
28 Şubatta yapılanları savunan yok burada. Aynı uygulamalar günümüzde yapılıyor ve sen de onları savunuyorsun. İkiyüzlülüğün doruğundasın.
21 Şubat 2011 12:47
28 subati zaten savunamazsin! Ustelik 28 subatin hesabini hepimiz sormakla yukumluyuz. Cevik Bir hala elini kolunu sallaya sallaya geziyor…. Bu durumu nasil kabullenebiliyorsunuz anlamiyorum!?!?
21 Şubat 2011 14:13
Önümüzde Balyoz davası var. 28 Şubat’ta statükonun yaptığı adaletsizlikleri, yeni statüko tekrarlayacak mı yoksa tekrarlamayacakmı? Tekrarlanırsa yeni statükonun, eski statükodan ne farkı kalır. Eski statükodan daha geriye gitmiş olunmayacak mı?
Olmalı, Olmamalı mı?
21 Şubat 2011 09:58
Balyoz davasının mahkeme heyetinin yeni oluşturulan, içinde YARSAV’ın desteklediği üyelerin de bulunduğu HSYK tarafından OYBİRLİĞİ ile değiştirildiğini, nedenin rüşvet soruşturmasına bağlı olduğunu biliyoruz. Hala mahkeme heyetinin sadece ve sadece balyoz sanıklarını zor durumua sokmak için değiştirildiği nasıl iddia edilir anlamıyorum.
21 Şubat 2011 10:08
Peki Zekeriya Öz hakkında da görevi kötüye kullanma, rüşvet gibi suçlamalr var. O niye değiştirlmiyor. Bir iki tane değil yüzlerce hemde. İkiyüzlüsünüz.
21 Şubat 2011 10:26
Niye ikiyüzü olayım? Zekariya Öz hakkında da varsa bu tür suçlmalar gereği yapılsın isterim. Niye bu blogda sürekli insanların söylemediği şeyler üzerinden onlara hakaret ediliyor? Mavi güzel renk desem, iki yüzlü kırmızı da güzel renk, onu söylemiyorsun diyeceksiniz. Ne alıyorsunuz siz kardeşim?
21 Şubat 2011 18:26
Seviyesizlik yapma. Ben ağzıma bugüne kadar sigara bile sürmedim. 29 yıllık çalışma hayatımda da 1 kez doktora gittim. İlaç almayı benimsemediğim için. Olayı kişiselleştirmeyin lütfen.
21 Şubat 2011 10:34
Bir de siz söyleyeezsiniz, Zekariya Öz ile ilgili olarak Mutki’deki toplu mezarlarla ilişkisi hakkında da iddialar var. O toplu mezarlarla ilişkisi olan her görevli de soruşturulsun.
21 Şubat 2011 19:30
Iyi sorusturulsun da sizinle ayni tarafta oldugunu dusundugum HSYK, birakin sorusturmayi, bu adamin ozel yetkilerini daha da nasil artirabilirim pesinde. Zekeriya Oz’un gecmisi pislik dolu.
Diger taraftan bakiyorum, Jitem’i, Cem Ersever’i, G.Dogu’daki faili mechulleri buyuk bir curetle be boyundan buyuk islere kalkisarak sorusturmaya calisan Ilhan Cihaner yine ayni HSYK tarafindan rutbesi sokulerek Adana’ya suruluyor.
Siz bu isten bir sey anladiniz mi? Havanda su dovuyoruz burda.
21 Şubat 2011 11:36
Yine bilgi yok,ama fikir var !!!!!
Melek Hn., yarsav ın desteklediği “üye” lerrr’i bir açıklar mısınız ? Ayrıca, oybirliği konusunda bir açıklama getirir misiniz ? Görevden almada mı ? Atama da mı ? Soruşturma yapılması neden ise, beşiktaş savcıları ve hakimleri için onlarca şikayet varken ve(eski HSYK gündeme alınıp görüşülmesini isterken, bakanlığın engellemesi karşısında isyan ederken) ve halen dahi Bakanlık bu soruşturmalara izin vermezken, bunu sorunlu bir durum olarak görmeden, bundan planlı bir davranış çıkarmadan, kısır bir şekilde, “efendimmm,değiştirilme rüşvet soruşturması içinnnn…bunda ne kötü niyet veya “niyet”olabilir ki” demek, sadece protein eksikliği veya kör lük ile açıklanabilir.
21 Şubat 2011 12:25
HSYK’nın açıklaması var, arar bulursunuz. YAARSAV’ın desteklediği üyeler içinse son HSYK seçimi sonuçlarına dair haberlere bakarsınız. Bilgisiz olan, protein eksikliğinden muzdarip, gündemi takip etmeyen kişi sizsiniz.
21 Şubat 2011 12:28
Ayrıca ben çok net olarak yazdım ki Zekariya Öz de dahil HSYK’nın elinde bekletilen dosya varsa, gereği yapılsın. Soruşturmalar yürütülsün. Daha ne demesini bekliyorsunuz insanların ve bunu diyenlere bile hakaret edecek noktaya gelmişseniz, aynada kendinize nasıl bakıyorsunuz.
Tabii suç sizde değil, bunları yapmanıza izin veren blog sahiplerinde.
21 Şubat 2011 12:49
BLOG SAHİPLERİNİN BİR SUÇU YOK,OLAMAZ DA, ONLAR SİZLERİN KONULARI OLABİLDİĞİNCE BİLGİSİZ BİR ŞEKİLDE ÇARPITMANIZA BİLE MÜSADE EDİYOR, TAKİ BİRİLERİ SİZE GERÇEKLERİ HATIRLATANA KADAR BU SÜRÜYOR..ORTALIĞI BOŞ BULUNCA BİLGİ SAHİBİ OLMADAN, (YANDAŞ BASIN BİLGİLERİ İLE) BURADA AHKAM KESİTORSUNUZ; Şimdi bunu okuyun..: HSYK da eski üye Bakanlık listesine dahil olmayan üye…ALİ SUAT ERTOSUN ! Yani yarsav ı destekleyen “üyeler” ifadesi doğru değil…. HSYK da oybirliği yok, HSYK üyesi Ali Suat Ertosun’un kurulun internet sitesinden yaptığı açıklama : “Mahkeme başkanlarının görevlerinden oybirliğiyle alındığı vurgulanıyor. Ancak hâkim Ömer Diken’in oyçokluğuyla getirildiği belirtilmiyor. Sanki oybirliğiyle atanmış izlenimi yaratılıyor” sözleriyle eleştirdi. Ertosun, kendisinin de aralarında bulunduğu HSYK’nin tüm yargıç üyelerinin Ömer Diken’in İstanbul 10. Ağrı Ceza Mahkemesi Başkanlığı’na atanmasına karşıoy kullandıklarını bildirdi. Buna göre Balyoz davasının görüldüğü ve tartışmalı tutuklama kararını veren mahkemenin başkanı Ömer Diken, HSYK’de oybirliğiyle değil, 5’e karşı 16 üyenin oyuyla atandı.
21 Şubat 2011 12:57
Ayrıca biz “gereği yapılsın-yapılmasını” müzakere etmiyoruz.Gereği yapılmıyorsa, beşiktaş savcıları ve yargıçları için, yapmayan adalet bakanlığı taraftır ve güvenilmezdir ve yaptığı işlemlerin hukuk ve adalet için yapılmadığına,siyasi baskı altında olduğuna, işlemlerin sağlıklı ve güvenli olmadığına KARİNEDİR. Bu gayet aleni iken, HSYK nın yeni yapısı (adalet bakanlığının tulum liste çıkardığı) belli iken ; HSYK nın Balyoz mahkemesinde yaptığı atamalarda hiç bir şaibe olamaz,gayet hukuki ve normaldir ve hatta muhalifler var onlar da bu sürece katıldığına göre işlemleri çok yakışıklıdır demek, benim yukarıdaki sizin için sarf ettiğim sıfatları sadece doğrular…sizin bunları görme,değerlendirme,muhakemesini yapma konusundaki eksikliğiniz , bunları da hakettirir.
21 Şubat 2011 14:21
Sizin bu mantığınızla, x’e soruşturma açılmadıysa, y’ye açılmamalı denmesi lazım. ben x’e yapılan, y’ye de yapılsın demeyi tercih ederim. Çünkü benim dediğim tüm vatandaşların yararınadır, kimseye ayrıcalık tanımamış olurum. HSYK’da bakanlık listesi dışında seçimle gelen insanlar var ve 2’si YARSAV’dan. Bunlar da olumlu oy vermişler işte. Ve ne ilginçtir ki YARSAV Balyoz mahkeme heyetinin göreve alınması hakkında tek bir açıklama yapmadı. Belki onlarda da sizin deyiminizle protein eksikliği vardır, bilemeyeceğim.
21 Şubat 2011 16:10
Ya anlamak konusunda bir sıkıntınız var, ya da hata da bilinçli ısrar.Başka seçenek bulamıyorum.
1- Sıkıntı,soruşturma ona yapılmadıysa,diğerine de yapılmasın konusunda değil. Kural,mevzuat ne diyorsa onu yapmak.Hakkında şikayet olan,soruşturması yapılan bir hakimin dosyasının hsyk da görüşülmesi ve hakkında, sicili,ataması vs. konularında karar alınması normal süreç.
2- Beşiktaş savcıları ve hakimleri hakkında onlarca şikayet var, önceki HSYK bu kişiler hakkında,Bakanlıktan talepte bulunuyor.Gündeme al ,dosyalarını getir diye.Bakanlık ısrarla bu şikayetleri HSYK gündemine taşımıyor.Ve soruşturma açılmasını,HSYK da haklarında karar alınmasını engelliyor.
3- Ne zamanki,HSYK, adalet bakanlığının listesi ile oluşuyor, bu sefer Beşiktaş-Balyoz hakimleri arasından, tahliyeler yönünde karar bildiren hakimler için atamalar ve soruşturma var gerekçesi ile görevden almalar yapılıyor.Ali Suat ERTOSUN, hakkında soruşturma olan bir hakim için görevden almaya olumlu bakarak, görevini onurlu ve olması gerektiği şekilde yapıyor.Ancak, balyoz mahkemesine atanan yeni üye için HSYK nın -yargıç-kökenli üyeleri olumsuz oy kullanıyor. Sizin “değişiklik” oybirliği ile alındı bilginiz yanlış,halen dahi oy birliği demektesiniz.(HSYK bildirisine bakarsanız, yeni atanan hakim için de sanki oybirliği varmış gibi cümle içeren açıklama yapıyor.Bunu bile açıkça söyleyemiyor,hinlik peşinde)
4- Yarsav ın ,balyoz davası mahkemesindeki görevden almalar, yapılan atamalar ile ilgili bir çok açıklaması ve kınaması var.Ulaşmak çok kolay;(yarsav balyoz yazın google da önünüze serilir) ama bilgi sahibi olmak için araştırma zahmeti gösterene.Belirtiğim odaklardan Bilgi diye size yutturulanlara inanırsanız,mahçup olmanız muhakkaktır.
5- Sonuç: Adalet bakanlığının, duruşunu-işlemlerini ,mevzuata,hak ve hukuka uygun yaptığını söyleyebilir misiniz? Adalet bakanlığının hak ve hukuka uygun davranmadığını,hatta taraflı olduğunu görmek için size ne gerekiyor ?? hak ve hukuk gözünden bakıldığında , adalet bakanlığı ve blok listesinin oluşturduğu HSYK doğru mu davranıp,işlemleri yürütüyor…SORUN BUDUR.Adalet bakanlığı, mahkemelerde usulsüz işlem yapan,haklarında onlarca şikayet olan hakim ve savcıları açıkça koruyup-kolluyor , sorun budur.
Demektesiniz ki “Balyoz davasının mahkeme heyetinin yeni oluşturulan, içinde YARSAV’ın desteklediği üyelerin de bulunduğu HSYK tarafından OYBİRLİĞİ ile değiştirildiğini, nedenin rüşvet soruşturmasına bağlı olduğunu biliyoruz. Hala mahkeme heyetinin sadece ve sadece balyoz sanıklarını zor durumua sokmak için değiştirildiği nasıl iddia edilir anlamıyorum…..”
Haklarında şikayet olan,dosyalarını eski hsyk nın önüne getirmeyen bakanlığın,şimdi de yeni hsyk da, sadece tahliyeler yönünde karar bildiren hakimler hakkında işlem yaptırması, diğer mevcut hakim ve savcıları koruyup kollaması, sanıkları zor duruma sokmak,haklarını aramasını engellemek, adil yargılanmadıkları inançlarını pekiştirmek değil midir?
Önceki yorumlarınızda da şöyle bir ifadeniz vardı; “ben davaya,çok öte bir yerden bakıyorum,davanın içi ile ilgili değilim” …ifadenizin bir kısmı doğru, çoooook ötesinden bakıyorsunuz derçekten, hem de herkese nasip olmayacak bir boşlukla!
21 Şubat 2011 10:05
Bir ülkede yargı sisteminden ne zaman adalet bekleyemezsiniz?
(Devam)
9. Bir ülkede akılları 7.ci yüzyılda kalmış cemaatcilerin beslemesi olmaya rıza gösteren çakma liberal aydınlar olduğu zaman…
21 Şubat 2011 13:24
10. Bir ülkede , sen soyağaçlarını yazdın. Seni soyağacından mahkum edemiyorum. Ben de “ergenekonla kelleni vururum.” diyen kafaları toprağın içinde , ayakları yukarıda olan çakma yazarlar ve yorumcular olduğu zaman…
21 Şubat 2011 14:22
Halil bey,
Icimdeki his bu yorumu bana hitaben yazdiginizi soyluyor. Daha once ifade ettim ama siz kacirdiniz herhalde, ben liberal degilim; kendimi hic oyle tanimlamadim. Liberalligi ustume alinmadigim icin, isin cakma kismi da benim icin bir sey ifade etmiyor.
Ama sunu da soylemeden gecemeyecegim, benim acimdan akillari 7. yuzyilda kalmis olanlarla, 1920-30’larda kalmis ‘aydinlar’ ya da 60’larda kalmis eski tufek solcular arasinda bir fark yok, hepsi de anakronizmin bataginda debeleniyorlar zira.
21 Şubat 2011 11:58
Halil Ata AŞÇI’NIN yorumunun altına imzamı atıyorum.
21 Şubat 2011 13:11
http://www.milliyet.com.tr/yeni-tutuklamalar/riza-turmen/siyaset/yazardetay/21.02.2011/1354946/default.htm
21 Şubat 2011 13:42
http://haber.gazetevatan.com/hasdala-mektup-var/360431/4/Yazarlar/73
Hasdal’a mektup var
Kimseden intikam alma peşinde değilim, değiliz. Hele 12 Eylül’ün faşizminin yükünü günümüzün subaylarına yüklemenin de bir başka zulüm olduğunu biliyorum. Ama aradan geçen onca yıla rağmen TSK’dan hiçbir şekilde bir özeleştiri çabası gelmemesi son derece anlamlıdır.
İşte Ergenekon, Balyoz gibi davalar bu noktada birer fırsat olabilir. Mahkeme salonlarını, savunma kürsülerini, Türkiye’nin çok ihtiyacı olan bu yüzleşme için kullanmaya ne dersiniz?
Sizlerden, 11 nolu CD konusuna ek olarak, Türkiye’nin yakın tarihi ve ordunun siyasi yaşama müdahaleleri hakkında ne düşündüğünüzü de duymak isteriz.
Şayet bu ülkenin ordusunun, değişik dönemlerde, şu ya da bu bahaneyle kendi halkına reva gördüğü zulümlerden şahsen üzüntü duyduğunuzu belirtirseniz, hem siz, hem TSK, hem de Türkiye için seviniriz.
Üzülmeseniz de biz yine sizin için üzülürüz.
Son olarak, sizi üzen yazımın son cümlesini tekrarlayarak sizlere geçmiş olsun diyorum:
Demek ki adalet her zaman ve herkes için lazımmış!
21 Şubat 2011 14:42
Melek,
Sen Cakir’in yazisinin son kismini aktarmissin; yukarida Can bey ve Acracia ile yazismalarimizin bir uzantisi olarak metnin tamamini asagiya kopyalayacagim. Bir de bu kose yazsinin bir gunluk omre sahip olmasina gonlum elvermedigi, bu blogun ziyaretcilerinin karsisina bu yazinin da cikmasinin gerektigine inandigim icin…
Kemalist bir ogretmen ailesinde birinci derecede yakinlari darbeyi hasarsiz atlatmis, ama sendika uyesi oldugu icin isci amcasi, iskenceye maruz kalanlara saglam raporu vermeyi reddeden doktor dayisi iskence tezgahlarindan gecirilmis bir ailenin uyesi olarak bu yazinin Balyoz davasi hakkinda belki de yazilmis en onemli yazilardan biri oldugunu dusunuyorum. Benim yukarida bahsetttigim ve masumiyet karinesinin sadece yargi mercileri icin zorunluluk oldugu, vicdan muhakemesinde bir rolu olmadigi ancak bu kadar acik bir sekilde yazilabilirdi. BIr de yazidaki ozelestiri kismini cok onemsiyorum, zira TSK bugune degin bu elestiriyi yapmadi, kendi ailem ile baglarsam da babam 12 Eylul’de amcam ve dayim iskenceye ugradiginda onlardan utandigi icin bunu arkadaslarina soylememis, askerlere degil hep amcama ve dayima kizmisti. Ne tesadufdir ki babam da aradan gecen onca yila ragmen bunun ozelestirisini yapmis, yapabilmis degil. Daha da acisi, yillar sonra bir ogrenci direnisinde gozaltina alinan abim bu sefer polisler tarafindan iki gun iskenceden gecirilip sikayetci olmadigina dair bir belge imzalatildiktan sonra hakkinda hicbir islem yapilmadan saliverildiginde de (onu subeden kelimenin tam anlami ile ‘toplamistim’, paramparca olmustu zira!) polislere degil, olaylara karistigi icin abime kizmisti. Bugun de Balyoz ile ilgili olarak askerlere degil, savcilara kiziyor…
——————————
Dün Hasdal Askeri Cezaevi’nden, Balyoz Davası’nın 35 nolu sanığı Tümgeneral Ahmet Yavuz’un mektubunu yayınladım. Bugün kendisine ve onun üzerinden diğer cezaevi arkadaşlarına bir cevap yazmak istiyorum.
Ahmet Bey,
Siz de birçok kişi gibi, Ergenekon ve Balyoz süreçleri 12 Eylül 1980 askeri darbesiyle birlikte yaşananları kıyaslamamdan rahatsız olmuşsunuz. “Bir dönemi zihinsel düzeyde sorgulamak, yermek ve hatta mahkum etmek başka bir şeydir. Bugün yaratılan hukuksuzluğu sergileme gayreti ile o dönem arasında bağ kurmak başka bir şeydir” diyorsunuz ama bence çok kötü yanılıyorsunuz.
Neden yanıldığınızı izah etmeye çalışmadan önce birkaç basit karşılaştırma yapmak isterim. Aynı bina mı söz konusu bilmiyorum ama benim de hapislik maceram 1981 Nisan sonunda Hasdal Askeri Cezaevi’nde başladı, yaklaşık bir yıl sonra Metris’e sevk edildim. Keşke binaların dili olsa da sizlere bundan 30 yıl önce oralarda ne zulümlerin yaşandığını, bazı subayların bunları nasıl normal karşıladığını, hatta kimi zaman zevk aldığını anlatsa.
Bir tutuklu için en heyecan verici günler ziyaret günleridir. Daha haftanız dolmadan helikopterlerle Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanları sizleri ziyaret etti. Ne güzel! Ama benim aklıma, bir ziyaret günü, görüş alanına giderken sırf bana el salladı diye tartaklanan annem ve bunun hemen ardından cezaevi müdürü binbaşının beni kendi makam odasında bizzat dövüp hücreye atması geldi.
Aramızda çok ama çok fark var. Bizlere 30 yıl önce, gardiyanlar başta olmak üzere karşımıza çıkan her asker kişiye “komutanım” diye hitap etmemiz dayatıldı. İstanbul askeri cezaevleri buna direndi, hatta sırf bu yüzden birçok arkadaşımızı kaybettik. Bugünse gardiyanlara, sizlere “Paşam” demeleri emrediliyormuş.
12 Eylül döneminde askeri rejiminin nice adaletsizliğine, insanlıkdışı işkencesine, zulmüne maruz kalmış bir kuşağın bir ferdi olarak kimsenin ama kimsenin adaletsizliğe, işkenceye, zulme maruz kalmasını istemem; bu uğurda elimden gelen her şeyi de yaparım.
Bu noktada sizlerin durumunuza bakacak olursak, “Bize adaletsizlik yapılıyor. Deliller uyduruluyor. Komploya kurban edilmek isteniyoruz” diyorsunuz. Özetle Türkiye’de “suçluyu suçsuz, suçsuzu suçlu gösteren mekanizmalar”ın varlığından şikayet ediyorsunuz. Şikayetinizde haklı olabilirsiniz ama şunu aklınızdan hiç çıkarmayın: Bugün ülkede yargı kimseye güven vermiyorsa bunun birinci sorumlusu askeri rejimler ve ordunun siyaset ve yargıya müdahale etmesidir.
Eğer 12 Eylül’de yargılamalar evrensel normlara uygun yapılmış olsaydı, eğer 28 Şubat sürecinde ordu, yargı mensuplarını ayağına çağırıp onlara irtica brifingleri vermemiş olsaydı, günümüzde asker kökenli sanıkların adalet taleplerine kamuoyu daha fazla kulak kesilirdi.
İntikam değil
Kimseden intikam alma peşinde değilim, değiliz. Hele 12 Eylül’ün faşizminin yükünü günümüzün subaylarına yüklemenin de bir başka zulüm olduğunu biliyorum. Ama aradan geçen onca yıla rağmen TSK’dan hiçbir şekilde bir özeleştiri çabası gelmemesi son derece anlamlıdır.
İşte Ergenekon, Balyoz gibi davalar bu noktada birer fırsat olabilir. Mahkeme salonlarını, savunma kürsülerini, Türkiye’nin çok ihtiyacı olan bu yüzleşme için kullanmaya ne dersiniz?
Sizlerden, 11 nolu CD konusuna ek olarak, Türkiye’nin yakın tarihi ve ordunun siyasi yaşama müdahaleleri hakkında ne düşündüğünüzü de duymak isteriz.
Şayet bu ülkenin ordusunun, değişik dönemlerde, şu ya da bu bahaneyle kendi halkına reva gördüğü zulümlerden şahsen üzüntü duyduğunuzu belirtirseniz, hem siz, hem TSK, hem de Türkiye için seviniriz.
Üzülmeseniz de biz yine sizin için üzülürüz.
Son olarak, sizi üzen yazımın son cümlesini tekrarlayarak sizlere geçmiş olsun diyorum:
Demek ki adalet her zaman ve herkes için lazımmış!
21 Şubat 2011 15:08
evet bence de yazı çok önemli fmerakli. zaten üç cephe var, ikisi (olumlu-olumsuz) tüm yatırımını balyoz davasına yapmış, sanki bu davanın sonucu gerçekleri değiştirecekmiş gibi davrananlar. Üçüncü grup vicdanları soğutacak bir adalet arayışında olanlar. Onlar için balyoz zaten okyanusta bir damla. 12 Eylül’den itibaren tek bir sivilin zarar görmesine yol açmış, en dolaylı şekilde de olsa sivil hayata müdahale etmiş tüm ordu mensuplarının adalet önünde bunun hesabını vermesini istiyorum. isim-pozisyon-ideolojik yakınlık açısından ayrım gösetmeksizin. balyoz cd’leri doğru olsun veya olmasın.
21 Şubat 2011 15:21
Solmaz Turk’un Halil Ata Tasci’nin yorumu icin yazdigini, izin verirseniz, ben de sizin yorumunuz icin yazacagim:
Yorumunuzun altina imzami atiyorum…
22 Şubat 2011 04:32
Fmerakli,
Ailenizin basina gelenlere uzuldum. Ben sahsen sizin gibi ozel hayatini paylasmayi secen birisi degilim. Bu yuzden sadece anladigimi soylemekle yetineyim. Anlattiginiz hikayeler bana cok uzak hikayeler degil. Ama bundan sizin cikardiginiz adaletin herkese yaramasi gerektigi yerine bu siyah-beyaz duzlemse bunu anlayabilir, ama saygi duyamam. Sizi tanimiyorum ve tabii yazdiklarinizin da dogru oldugunu varsayarak soyluyorum bunu.
Kendisiyle ordunun bir ichesaplasma icerisine girmesi gerektigine de katiliyorum. Melek’in soyledikleri su anda benim icin bir sey ifade etmiyor; hosuna gitmedigi sekilde kendisinin sorgulanmasini bu kadar hafife alircasina iskence teknikleriyle kiyaslayan birisinin demokratligina, izanina da benim deger verebilmem, saygi duymam, en azindan gercek iskence cekmisler icin yapilmis buyuk saygisizliktir diyelim, bu nasil ucuzluktur diyelim ve gecelim.
Davanin durumunu uce ayiran Melek de, altina imzasini atan siz de cok rahatsiniz bakiyorum bu boyle uce ayirip insanlari muhakeme etmekte. Siz kim oluyor da insanlari boyle kategorilere ayiriyorsunuz? Gercekten? Beni bu kategorilerden birinin icine sokma hakkini size kim veriyor? Ben vermiyorum. Herkes haddini bilsin.
Herkesin neler cektigini, ne sikintilardan gectigini bilebilir misiniz? Siz burada sizinkini epey paylastiniz, isminizi saklama sebebiniz olarak soylediginiz burayi da okuyan Kemalist aile efratiniz ve arkadaslariniz da artik eminim kim oldugunuzu tahmin etmislerdir. Bunu da kinaye degil, eger gercekten boyle bir tasaniz varsa, belki de unutuyor olabilir misiniz acaba diye dostane hatirlatayim dedim.
Simdi, yukarida size yanit yazmaya calistim, Fmerakli ama sistem yutup duruyor, bir de burada deneyecegim. Bugun belki on kez denedim. Tekrar deniyorum.
1. “Bu blogta Balyoza mesafeli yaklasan pek cok insan biz darbecilere karsi degiliz Evren yargilansin diyor ki bunu Evren’in cezalandirilmasini istedigi icin yapiyor – vicdani muhakemede Evren’in yargisi bitmis yani.”
Buna katilmiyorum. Bu bir. Vicdani yargi degildir soz konusu olan. Kenan Evren
darbe y a p m i s t i r, 12 Eylul’de. Ben de burada Evren komsusunun elmasini caldi, vicdanen sucludur, yargilansin demiyorum herhalde. Suclandigi sey 12 Eylul darbesi olan bir davada yargilansin diyorum. O’nun bu konudaki rolu epey acik ve de alenidir. Balyoz’da ise sahte dosyalar, hukuksuzluklar, saibeler mevcuttur. Bu mu paralel ornek? 12 Eylul ile Balyoz’u kiyaslamak yani?
Bu sizin savinizi desteklemeyen, tam tersine icerdigi mantik hatasindan dolayi zayiflatan bir ornektir.
2. HSYK’nin daha once yaptiklarini elestirirken, bugunku HSYK ile ilgili tabloda sanki hicbir sorun yokmus yazdiginiz surece, bugunku tablonun, sirf asker-sivil cekismesi degil, ardinda bir otoriter devlet yapisinin yerini bir baskasina birakmakta oldugunu ve bunun sizi rahatsiz ettigini ortaya koymadiginiz surece de, sizin soylediginiz elestiriler hep bir yere gudumlu gozukuyor, gozukecek. Deniz Feneri diyorsunuz, Icisleri Bakanligi diyorsunuz, ama HSYK ve yeni hukuk duzenlemelerine gelince nedense yaptiginiz vurgu hep bir yere oluyor. Bunda da sorun olmazdi, siz baskalarinin bugun uzerinden tasidiklari endiseleri sorgulama tahtasina cevirmeseydiniz.
3. Selim Yavuz’u okumamistim. Simdi okudum. Ne var bunda? Tam tersine benim gordugum kadariyla bir ozelestiri bu. Ama bu da cok goruluyor anlasilan. Zaten ne soyleseler yaranamayacaklar anlasilan. Benim baktigimdan yerden gorunen su:
1980’den sonra apolitik bir genclik yetistirilmistir bu da herkesin bildigi bir gercektir; o darbenin boyle bir “buyuk katkisi” olmustur. Ben bunu bir 12 Eylul sonrasi gencligi, bilincsizlik elestirisi olarak okudum. Cunku bu cimbizladiginiz kismin disinda da sunu soylemisler, sayet bu, demokratiklesmeye bir katkida bulunacaksa bunun acisini cekmeye de raziyiz demisler.
Sizin bunu samimiyetsizlik diye okumanizi da iyi niyetli veya samimi bulmadim, bulamadim.
Siz istediginiz minvalde yazmaya devam etmekte serbestsiniz, buna laf etmek asla haddim degil; zira benim goruslerim de belli zaten. Tek bir taraftan elestiriniz surdugu surece de, bu davadaki hukuksuzluklari gormezden gelebildiginiz surece de benim icin sizin samimiyetiniz bir soru isareti olarak kalmaya devam edecek.
Son not: Neden bilmiyorum, ama surekli kendinizi bir hedefe konmus gibi gosterme goruntusu seziyorum. Burada bir cok insanin nelere maruz kaldiklarini bilmedigimiz halde size sempati gostermek elbette icten gelen bir seydir, ama bu konusmamayi secen kisilerin hayatlari gulluk gulistanliktir demek degildir. Belki oyle demek istemiyorsunuz, ama oyle gorunuyor bazen. Mesela surekli sadece sizin basiniza geliyormus gibi konu ettiginiz yaftalama:
Bir de bildiginiz uzere burada tek bir tip yaftalama yok. Hepimiz buna maruz kaliyoruz. Surekli gundeme tasiyorsunuz, ama biraz asagiyi okursaniz, en son kendisiyle ayni fikirde olunmadigi icin buradaki sorulari soranlari cok yakisiksiz bir benzetmeyle iskenceci sorgulamasina benzeten Melek’in yazisini da gorursunuz. Yani bu is oyle tek tarafli degil. Hepimiz tabiri caizse capraz ates altindayiz. Hatirlatmak isterim.
Balyoz’un dava olarak hukuksuzluklar yuzunden dusmesini isteyen birisi olarak soyleyeyim ben de: darbeci, Ergenekoncu cengaver, iskenceci, self-hating Jew, vs vs. Bunlarin bir kismi sahsen bir kismi kulliyen yenen yaftalar. Bir de tabii sinsi manipulator, naif, Dreyfus de var. Sagolsun Melek, pek demokratik bir sekilde kendisiyle ayni fikirde olmayip kendisini sorgulayanlari iskenceci dersi almislara benzetti. Ben size su kadarini soyleyeyim: ne aileniz, ne ecdadiniz, herhangi bir sevdiginiz… sacinin teline zarar gelse uzulur insan. Ama bu nefret dolup karsisina saldirmak icin bir sebep degildir.
Asil hukuk, o pek gozetiyormus gibi gorunup aslinda cok kolay ayaklar altina alabildiginiz o adalet duygusu, boyle zamanlarda lazimdir. Sizin ailenizde kim iskenceye ugramis olursa olsun, baska kimlerin aileleri veya kendileri nelere maruz kalmis olurlarsa olsunlar. Hukuk bunun icin vardir. Ve hayir, o pek bayildiginiz Melek’in yazdigi uclu kategoriye ben girmiyorum. Herkes kendi adina konussun. Benim neler yasadigimi bilemezsiniz. Oyle kolay degil insanlari kategorize etmek.
Ve evet, hukuk *herkese* lazim. Biraz da kendiniz hatirlasaniz…
22 Şubat 2011 05:24
Bu arada, unutmadan, agabeyinize sirf kagit imzalatip birakmis olmalarina sevindim. Bazen bir de kendileri sikayetci olurlar ustune, dava acilir kamu yararina, temizleyin temizleyebilirseniz.
22 Şubat 2011 05:52
Sizin insanlari kategorize etme konusundaki hassasiyetinize saygi duymamak mumkun degil. Yine de bu blogda bazi yorumculari okurken bende siklikla cagrisim yapan iki deyimden bahsetmeden gecmek istemedim. Kimseyi bu guruplara ait olarak tanimlamak haddim degil ama ne yapayim ki bazan bu iki deyim, “useful idiots” ve “fellow traveler” dayimleri, ister istemez aklima geliveriyor.
“Useful idiots” (her ne kadar bu ifadeyi ilk olarak onun kullandigi kesin degilse de) yaygin olarak Lenin’e atfedilen bir deyim. Aslinda Bolsevik (ya da komunist) olmayan ve hatta yasam bicimleri ve ozlemleri onlardan cok farkli olan, ama yine de o donemde hemen her konuda naïf bir bicimde Bolseviklere destek cikan tavirlar alan Batili aydinlar icin kullanilan bir terim. Bir de ilk olarak Trocki’nin kullandigi bilinen ikinci bir deyim vardir: Fellow traveler. Fellow traveler Komunist parti uyesi degildir, kendini komunist olarak da tanimlamaz ama Bolsevik’lerin goruslerine sempati duyar, onlarin hedeflerini bilir ve gerektiginde onlara yardimci olarak onlarin onunu acar, yani bilerek ve isteyerek yol arkadasligi yapar onlara.
Ben yasadigimiz bu ilginc surec icinde sahte belgelere dayanan “Moskova Mahkemeleri” benzeri yapay davalarla siyasi temizlik yapip, gelecegin demokratik Turkiye’sini yaratacaklarina inanan insanlara baktigimda aralarinda bol miktarda bu iki gurubdan ornekler goruyorum. Ozellikle kendini liberal olarak niteleyenler ve diger bir gurup “aydin” bana useful idiots gurubunu hatirlatiyor. Bu arada kuskusuz bol miktarda da fellow traveler cagristiran insan var ortada.
Fellow traveler’lari anliyorum, adi ustunde, yol arkadasi. Bu insanlar o yolun sonunun nereye gittigini gayet iyi biliyorlar ve yol bittiginde de ‘fellow’ olarak yol arkadaslariyla birlikte yasamaya devam edecekler. Ama “Useful idiot’ rolune sivananlari anlamak zor, cunku yol bittiginde artik ‘useful’da olmayacaklari icin sadece ‘idiot’ olarak kalmak zorundalar.
Huzunlu olan ise ‘useful idiot’larin genellikle konumlarini yolun sonuna vardiklarinda ve maalesef ciddi bir tahribe neden olduktan sonra anlamalari.
24 Şubat 2011 01:18
Ilhan Kemal:
Size hemen yanit veremedim; dusunuyordum okudugumdan beri. Aslinda bu sizin sozunu ettiginiz tarzda duruslarin isimlendirilmesine, bir cok ideolojik veya siyasi catisma ortaminda (degisik isimler verilse dahi), hem aktivistler hem de aktivistleri inceleyenler arasinda rastlamak mumkun.
Daha once Bulent Bey askere yaklasip bir seyler yaptirabilecegini sananlarla, AKP’ye yaklasip bir seyler yaptirabilecegini sanan liberal denen o grubun (ki bunu da kinaye olsun diye degil, artik bu kelimenin anlamini bilemedigim icin boyle kullaniyorum) arasinda kategorik olarak bir fark olmadigini soylemisti. Katiliyorum.
Bugunku dinamikler uzerine sahsen benim degerlendirmem de soyle olmustu:
“Daha once defalarca ifade ettigim gibi, sirf askeriyenin gecmis sicilinden dolayi bu Balyoz’a zihniyet yargilamasi olarak yaklasip destek veren kisi cok. Bu kisiler bilerek secerek belge uretmiyorlar. Ama hele ki gazetecilerse uzerlerinde hem etik, hem mesleki, hem de tarihi bir sorumluluk biniyor. Bu yukumlulugu tam manasiyle yerine getiren bir genel tablo ben simdilik goremiyorum. Onun yerine konusamayan, sizin gibi hemen karsisindakini suclayici tavirlarla karsisindakinin konusma sahasini (ki hukuksuzluktan dem vuran PD ve DR’e sizin bundan yakinmaya hakkiniz yok, askerler darbeciyken bunlari gormezden geliyorsunuz demeye gelir sizin buraya yazdiklariniz–eger bunu kast etmek istemediyseniz yazdiklariniza bir daha bakmanizi oneririm) kisitlamaya calisanlar yuzunden bunu yerine getirmeyen, antimilitarist duygulari yuzunden bu davadaki usulsuzlukleri gormezden gelebilen insanlarin cogunlukta olduklarini goruyorum. Bu sahislar bilhassa istirak etmeseler de etik olarak bu surecin bir parcasi oluyorlar.
Diger taraftan organize bir sucla karsi karsiya olundugu konusunda sahibeler cok. Oysa adalet sistemi, savcinin (yani suclayanin) muhakeme yapacak yargicla ayni bilgi erisimine sahip oldugu halde, savunma/avukatin ayni erisime sahip olmadigi cok sorunlu bir sistemken su asamada siz de takdir edersiniz ki oncelikle insanlar can derdinde; butun usulsuzluklere karsin sucsuzluklarini ispatlamak zorundalar. Suc duyurusu yapabilmeleri icin oncelikle karsi delillerin adli emanete gomulmesi yerine kendilerine ulasmalari, sahteciliklerin kanitlanmasi (herkesin cep telefonuna “yanlislikla” bilgi yuklendigini kolaylikla ispatlayacak kadar sansi yok) ve ondan sonra bu islerin arkasinda kim var, ona bakmasi lazim.”
Selamlarimla.
24 Şubat 2011 01:26
Bu arada yukarida alintiladigim yanit, Merttalay rumuzlu/adli yorumcuya yazilmisti. Dolayisiyla “siz” diye hitab ettigim siz degilsiniz elbette.
O yorumun tamami surada:
https://cdogangercekler.wordpress.com/2011/01/27/balyoz-davasinin-siyasi-sorumlulari/#comment-2248
22 Şubat 2011 11:26
Acracia,
Oncelikle ailemle ilgili bilgileri paylastigim icin Kemalist yakin cevremde desifre olabilecegime iliskin nazik hatirlatmaniz icin tesekkur ederim, ama endise etmenize gerek yok. Babamin internetle arasi yok, amcam sizlere omur, dayim da burayi okuyorsa benim yazdiklarimla uc asagi bes yukari hemfikir olur. Yakin cevremde de aileme iliskin bu detaylari bilen insan olmadigi icin bir sorun yok. Melek’in yukarida sikayetci oldugunuz benzetmesine/etiketlemesine katilmiyorum, zira insanlarin dusuncelerini aciklamasina hemfikir olmasam da bu sekilde bir niteleme ile yaklasilmasinin hem iskencecilerin yaptigi eylemi hafifletmek, hem de iskenceye ugrayanlara haksizlik etmek anlamina gelecegini dusunuyorum. O noktada yine mutabikiz yani.
Melek’in benim de hemfikir oldugum kategorizasyonu icin de sekvaci olmussunuz. Hakkinizdir ne diyeyim, ama boyle bir kategorizasyonu yapmak icin sizden ya da baskasindan izin almak durumunda kimse degil. Zira bu subjektif bir durum tespiti, fetocu, dreyfus, libos, ergenekon cengaveri gibi bir yaftalama degil. Ayrica en azindan ben kendi adima o tespite katildigimi ifade etmekle ne sizi ne de baskasini o uc gruptan herhangi birine koymadim. Sadece o kategorizasyona hak verdigimi ve “kendimi’ o uc gruptan birisine yerlestirdigim imasindan ote bir sozum yok – ne size ne de herhangi bir baskasina. Bu nedenle iddia ettiginiz gibi haddimi astigimi dusunmuyorum, ama siz halihazirda benim haddimi astigimi dusundugunuz icin simdi haddimi gercekten de asan bir is yapacagim. Eger bana sorsaydiniz beni hangi kategoriye sokarsin diye, ben sizi “vicdanları soğutacak bir adalet arayışında olanlar” kategorisine sokardim – balyoz davasi ile ilgili hemfikir olmasak da sizin bu blogta yazdiklarinizdan cikardigim sonuc bu olurdu, zira buradaki kimi yoruncularin aksine ben sizin ‘darbeciler asla yargilanmasin’ gibi bir notada durmadiginizi gorebiliyorum, bu davaya iliskin bakis acilarimiz farkli olabilir ama bu davadan bagimsiz olarak darbelerle yargi onunde hesaplasmanin vicdanlari sogutmaya yardimci olacagini dusuneceginize inaniyorum – tabii bunu bu blogta yazdiklarinizda samimi oldugunuz kabulu ile soyluyorum.
Bir de ben sizden sekvaci olayim. Bir kac defadir beni bu blogta ortaya konan hukuksuzluklari gormezden gelmekle itham ediyorsunuz. Daha once de yazdim, simdi yine yaziyorum. Bu blogta ortaya konan hususlar yargilama surecinde acikliga kavusmadigi surece saniklarin adil yargilanma hakki ihlal edilmis demektir. Bu blogta ortaya konan hukuksuzluklari gormezden gelen birisi yukaridaki cumleyi kurar mi? Niye kursun? Davanin tutuksuz saniklarla surmesi gerektigine olan inancimi da dile geirmistim onceden, simdi tekrar edeyim. Bunu da sirf bu dava icin de soylemiyorum, Turkiye’de tutuklulugun yargi sistemindeki aksakliklardan oturu cezaya donusmesinden duydugum genel bir rahatsizligin yansimasi bu… Mustafa Balbay ve gunahim kadar sevmedigim Tuncay Ozkan ve Soner Yalcin icin de ayni seyi dusunuyorum.
Bu blogtaki yaftalamalar ile ilgili olarak daha once hallesmiz ve hemfikir kalmistik, o konuda yazdiklariniza herhangi bir itirazim, rezervim yok…
Hukukun herkese lazim oldugu/olabilecegi konusunda da benim acimdan itiraz edilebilecek bir sey yok. Sadece balyoz saniklarinin degil, mahkeme kapisina dusmus herkesin adil yargilanmaya hakki oldgunu dusunuyorum, ama Balyoz davasinda daha sadece iddianame okunmusken pesinen bu mahkemenin adaletsiz oldugu yargisina varmaktan imtina ediyorum; tutuklama kararini da bu yargiya varmak icin yeterli gormuyorum, zira bizim hukuk sistemimiz zaten cok kolay tutuklama karari vermekten muzdarip. Keske tutuklanmasalardi, ama saniklarin tutuklanmis olmalari benim acimdan delillerin degerlendirilmesi asamasina henuz gecilecekken adil yargilama hakkinin yekten ihlal edildigi gibi bir sonucu dogurmuyor.
Mesela ben bir baska adaletsizlikten bahsedeyim. Gazelerde okuduguma gore bir davadan tutuklanan muvazzaf bir subay o davadan beraat etse bile terfi alma imkanini kaybediyor imis. Boyle bir kuralin olup olmadigini askeri uygulamalari daha iyi bilenler acikliga kavusturursa sevinirim. Eger bu uygulama var ise bugun sanik konumunda olan ve bu davadan su veya bu nedenle beraat eden muvazzaf subaylarin terfi alamayacaklari gibi bir durum ortaya cikiyor ki bunun son derece adaletsiz oldugunu dusunuyorum. Yargi suresince terfilerin askiya alinmasi kabul edilebilir bir sey olsa da isnat edilen bir suctan beraat eden bir kisinin beraat sonrasi mahkeme oncesi sahip oldugu tum haklara sahip olmasi gerekiyor. Hatta yargilama suresince ugradiklari hak kayiplarinin tanzimi de saglanmali. O yuzden adil bir yargilama sonrasi haklarinda beraat karari verilen subaylar olursa onlarin da bu noktada destekcisi olurum.
23 Şubat 2011 00:26
Fmerakli:
Tamam sizi anladim, anliyorum. Bir de sunu ekleyeyim: cok yerde kullandigim “ben” (benim yasadiklarim derken–bunu genelleme yapilmamasi gerekir babinda da soyledigimi belirteyim) bir cok kisiye istinaden soylenmis bir laf olmakla birlikte (yani sahislari genellememek gerekir babinda), kendi adima da soylenmis bir laftir. Melek gibi ucuz demokrasi numaralarina ise benim karnim toktur. Istedigine iskenceci diyebilir sirf fikirleri sorgulandi diye.
Olay ne soylediginde degil, onu nasil uygulamaya koydugundadir kisinin diye dusunuyorum. Yanlis mi? Samimiyeti biraz da bu belirlemiyor mu? Bazen bir seyi savunuyoruz, ama o soyledigimizin arkasinda ne kadar durabiliyoruz? Uygulamaya ne kadar koyabiliyoruz?
Bakin ben hicbir sorun gormezdim, sahsen, sizin buradaki delilleri birer birer ele alip curutmeye calismaya devam etmeye calismanizda. Bu da hem sorun gormek bana kalmamis ifade ozgurlugunuzu kisitlamaya hakkim olmadigina inandigim icin (her ne kadar sebebini merak etsem de boyle bir yuksek sesli sorgulamaya gitmezdim), hem de dogrudan bir blog girisinin icerigiyle ilgilendiginiz bir ornek olacagi icin. Bakin konu nerelere geliyor yoksa.
Ancak siz surekli samimiyet sorgulamasi yapinca, deliller daha yani degerlendirilecek bile diyebiliyorken (ki adli emanete kalkan deliller degerlendirilmis bile), o zaman ister istemez ben de sizin bunda ne kadar cifte standardli davrandiginizi dusunmek durumunda kaliyorum. Cunku konu surekli ayni yere geliyor. Ve ben ayni soruyu soruyorum: savundugumuzu soyledigimiz degerleri ne kadar uygulamaya koyabiliyoruz gercekten? Bakin cok basit bir soru.
Verdiginiz cevap icin de ayriyeten tesekkur ederim. Benim dediginiz uzere
yapmis oldugum itham kismina gelince, sikayetinizi anliyorum; isterseniz orayi biraz acip bir de soruyla bitireyim, hem de dogrudan yukaridaki blog girisine baglayarak, daha bir netlessin:
Tutuksuz saniklarla bir davanin yargilanmasinin gerekliliginden dem vurmak, oyle devam etmesi demek, sizin zaten normalde zaten savundugunuzu soylediginiz bir seydi. Normal olarak boyle olmasi gerekir diyorsunuz. Bu butun davalar icin soylediginiz bir sey diye de eklemistiniz. Bu davaya mahsus degil (hos Merttalay bunda da tutuklansinlar diyordu ama o ayri).
Masumiyet karinesinde ise, anlasamadik, cunku bir sanik sucu ispat edilene kadar sucsuz demektir. Hadi onu da gecelim. Peki o zaman, size su sorulari sorayim, ki bunlar yukaridaki gibi daha genel hukuksuzluklarla ilgili degil, sizin, benim dedigim gibi bu davadaki hukuksuzluklari gormezlikten gelebildiginizi degil, gorebildiginizi ortaya koysun, yani genel degil cok spesifik sorular bunlar:
1) Bir davada karsi deliller bulununca bunu savcilarin adli emanete gommesini hukuki buluyor musunuz?
2) Siddetli itiraz sonucunda (hatirlarsaniz Fenerant bizi bilgilendirmisti)
bu belgeler savunmaya verildiginde, icinden 700’e yakin eksik sayfanin cikmasini dava Balyoz degil de bambaska bir dava olsaydi, dogrudan hedef alip yazma konusu yapmaz miydiniz? O 700 sayfa simdi ciksa da saibe olmayacak diyebilir misiniz?
3) Yukaridaki blog girisinin dogrudan icinde emniyetin yazdigi bazi seylerin iddianame ile sorunlu iliskisine deginiliyor. Dava Balyoz olmasaydi, siz boyle emniyet raporunu iddianamede bulsaniz ne derdiniz? Bu konuyu/uygulamayi hukuk adina nasil degerlendirirdiniz?
Bakin cok basit sorular. Bunlar bu davayla ilgili hukuksuzluklari gormezlikten gelebiliyorsunuz derken, bunlara hic deginmeyisinizi yadirgayarak bu ithami telaffuz ettigim sorular. Bunlara cevabiniz benim icin belirleyici olacaktir. Cunku basindan beri soyledigim buydu.
Yaftaciliga gelince, hic girmeyelim. Ama belki bir dahaki sefere blog yazarlarinin maruz kaldiklari cirkin yaftalari da ekleriz. Cunku cok sakil, cok mide bulandirici laflar var. Insanlarin evlilik hayatinin icine girip ona bile laf edecek kadar seviyesizlik, ucuzluk var. Bunlari da ekleyelim ki tablo tam olsun.
23 Şubat 2011 03:35
Acracia,
Kisaca sorulariniza cevap verecegim, birbirimizi daha iyi anlamamiza yardimci olacagina eminim.
1. Hayir bulmuyorum, bu cevabi daha onceden defaatle yazdigim, bir onceki yorumda da altini tekrar cizdigim ifademden cikarmak mumkundu oysa:
“Bu blogta ortaya konan hususlar yargilama surecinde acikliga kavusmadigi surece saniklarin adil yargilanma hakki ihlal edilmis demektir.”
Adli emanet konusu da bu blogta ortaya konan hususlardan birisi oldugu icin yukaridaki cumlenin kapsama alani icinde, bundan dogal bir sey olabilir mi?
2. Itiraz sonucu adli emanete kaldirilan belgelerin eksik cikmasi icin de yukarida yazdiklarim gecerli. Gerci bir ayrintinin altini cizeyim, bu belgelerin neden eksik verildigi konusunda savcilik makamindan henuz bir aciklama gelmedi. Biliyorsunuz Ergenekon davasinda saniklarda ele gecirilen kimi belgeler icin Genelkurmay Baskanligi’nin gorusu soruldugunda, mahkemeye verilen yanitta ilgili belgelerin cok gizli statusunde oldugu ve kamuoyuna aciklanmasinin devlet guvenligi icin olumsuz sonuclar doguracagi ifade edilmis ve belgelerin adli emanette tutulmasi istenmisti. Balyoz davasinda da bu tur belgelerin soz konusu olabilecegi bir olasilik dahilinde, belki de eksik sayfalarin boyle ya da buna benzer bir aciklamasi olabilir. Yine altini ciziyorum, bu kesin boyledir diye bir sey soylemiyorum, bunu yine bir olaslik olarak ifade ediyorum. Ancak savcilik makamindan sayfalarin eksik verilmis olmasinin yasal dayanagina iliskin tatmin edici bir aciklama yargi suresince ortaya konulmaz ise sizinle yine mutabik olacagimiz konusunda bir suphem yok. Ben su asamada bekleyip gorelim, nedir bu isin asli noktasindayim bu eksik sayfalar ile ilgili olarak, zira su anda bu olayin oldugunu biliyoruz (eger sanik avukatlarinin aciklamasinda bir carpitma yok ise) ama neden boyle oldugunu en azindan ben henuz bilmiyorum. O 700 sayfa simdi ciksa saibe der miyim, bilmiyorum; bu o 700 sayfada ne tur bilgiler yer aldigina ve sanik avukatlari ile neden gecikmeli olarak paylasildigina iliskin yapilacak aciklamaya gore bir karar veririm herhalde. Ama su asamada, dedigim gibi, eksik bilgiye sahip oldugumu dusundugum icin, cikip yekten bugun aciklanirsa saibeli olur demiyorum – ama bu olasiligi da dislamiyorum.
3. Bu sorunuz buyuk oranda Dogan ve Rodrik’in yazisinin birinci maddesi ile iliskili – emniyet gorevlilerinin hedef alinmis kisilere suc atfetme ve ayni emniyet gorevlerinin savcilik adina iddianameyi yazmalari
Dogan ve Rodrik’in bu savlarina dayanak olarak verdikleri uc ornek ozellikle emniyetcilerin savci adina iddianame yazdigi savina kanit olma noktasinda bana yeterli gorunmuyor. Ben bunu bir olgu olarak degil bir iddia olarak degerlendiriyorum. Boyle bir iddia eger dogru ise, bunu savunmak mumkun degil. Emniyet’in bilirkisi raporlarinda alti cizilen aksakliklar da yine mahkeme asamasinda degerlendirilecek hususlar – eger degerlendirilmezse, yine tekrar ediyorum, adli yargilama hakkinin ihlali gibi bir durum ortaya cikar. Nihayetinde Balyoz ya da baska bir davada boyle bir emniyet raporunu iddianamede bulsam, mahkeminin bu belge ile iliskili ne yapacagini beklerdim. Bu bekleme meselesi Dogan ve Rodrik’in birinci savlari ile iliskili – ikinci savlari olan emniyetin raporunu yazanlarin iddianameyi de yazdigi savi apayri bir sey ve Doagan ve Rodrik’in verdigi ornekleri ben kendi adima ikna edici bulmuyorum. Eger ileride baska bulgulari bu savlarini desteklemek icin gundeme getirirlerse, bu konuyla ilgili kanaatimi o yeni bulgular isiginda tekrar gozden geciririm, ama su asamada dedigim gibi bu savi inandirici bulmuyorum.
24 Şubat 2011 00:37
Fmerakli:
Yanitiniz icin tesekkurler. Gordugum kadariyla yeni belgeler eklenmis emniyetle ilgili. Ben zaten Ergin’in yazisini gormus ve merak etmeye baslamistim icinden daha neler cikacak diye. Simdi o konuda ayri bir blog girisi olmasina sevindim. Cok hizlica bakabildim, ama gorebildigim kadariyla oldukca ikna edici ornekler var. Birebir alintilar var. Dediginiz gibi yeniden degerlendirecek misiniz dusuncelerinizi o konuda? Bunu hukuki tablo acisindan nasil degerlendiriyorsunuz?
Selamlarimla.
24 Şubat 2011 01:34
Acracia,
Dogan ve Rodrik’in bu konu ile ilgili yeni blog yazisini okuyunca, Istanbul’da calisan yakin bir avukat arkadasim ile yazistim ve onun ne dusundugunu sordum. O da cevaben benim de bugune kadar bilmedigim. farkinda olmadigim bir seyi ifade etti ve ozellikle ceza davalarinda emniyet raporlarinin iddianamenin ozunu teskil etmesi, savcilar tarafindan aynen kullanilmasi vaka-i adiyeden bir durum oldugunu soyledi. Anlasilan Balyoz davasi cercevesinde yargi sistemindeki sikintilardan birisini daha kor parmagim gozune bir sekilde gormus olduk. Arkadasimin aciklamasi benim acimdan durumun garabetini ortadan kaldiran ya da mazur gosteren bir aciklama degil, belki sadece neden bu sekilde oldugunu anlamama yardimci olacak ve neden acilen bir yargi reformuna ihtiyacimiz olduguna iliskin gerekceler zincirine bir halka daha ekleyecek.
24 Şubat 2011 02:34
Fmerakli:
Ne diyorsunuz? Bu cok buyuk bir iddia ve avukat arkadasinizin dedigi dogru ise cok korkunc imalari olan bir uygulama. Delilleri degerlendirmek diye bir sey yok yani. Bastan suclu ilan etmektir bu. Neyse tabii, bunlari size soyluyor degilim, hukuk adina uzuntuyle dile getirilmis sozler bunlar.
Ben bunu simdi blogun Iddianame giris kismina tasiyacagim; zira bu konuyu bize etraflica daha cok aciklayabilecek hukukcular cikacagini, bu iddiayi dogru ise somut bir sekilde ortaya koyacaklar olabilecegini umuyorum. Bunun disinda su noktalari ekleyeyim:
1) Peki iddianameye daha once yazilmis bir tezden 7 sayfa (yanlis hatirlamiyorsam) kopyalamayi hukuk acisindan nasil degerlendiriyorsunuz? Hadi emniyetten eklemek prosedurdendir diyelim, ki hala hazmetmesi zor bir haber bu, bagislayin beni. Tezi ne yapiyoruz?
2) Bu durumda eger bu arkadasinizin dile getirdigi iddia dogru ise iyi ki bu blog var da bu hukuk garabetini ogrenmis oluyoruz demiyor musunuz? (ben sahsen diyorum).
Selamlar.
24 Şubat 2011 02:55
Selam Acracia,
Iyi fikir, bakalim diger hukukcu ya da hukukla daha ilgili kisilerin arkadasimdan aldigim bu bilgiyi teyit edecekler mi…
Iddianamede bir tezden alinti yapildigina iliskin haberi ben de okudum. Balyoz iddianamesinin baslangic kisimlarinda uzunca bir hukiki mutalaa kismi var, orada daha doktrinel bir tartisma yapiyor savcilar, eger hafizam beni yaniltmiyorsa akademik metinlerde oldugu gibi bir kaynak gosterme uygulamasi iddianamede yok. Bu da standart bir uygulamam mi, yoksa bu davaya ozel bir durum mu onu acikcasi bilmiyorum. Ama davanin ozu acisindan degisiklik yaratacak bir durum olarak da gormuyorum acikcasi… Ikinci sorunuza verdiginiz yanitta da hemfikirim, zaten bu durumun eger gercekse acil bir yargi reformuna iliskin (bir baska) gerekcesi olarak gorulmesi gerektigini ifade etmistim…
24 Şubat 2011 03:03
Tesekkurler. Yanitinizi simdi gordum. Demek istediginizi anladim, ancak acikcasi durum degerlendirmesi yapilirken bir tezden birebir alinti yapilmasi bana hic de temiz bir uygulama gibi gorunmuyor.
Bu durumda da savcilar bu iddianameyi nasil hazirladi sorusu cok zorluyor durumu. Karsit delillerin saklanmasi, emniyetten birkac degil yuzden fazla sayfa alintilanmasi, bir de uzerine durum degerlendirmesi yapilirken kendi degerlendirmeleri yerine daha once yapilmis bir tezden birebir alinti yapilmasi benim gozumde (ki hukukcu degilim elbette) cok saibeli gorunuyor.
Konusmayi obur tarafa tasidim. Butun linki de verdim.
Bakalim. Tesekkurler tekrar yanitiniz icin.
22 Şubat 2011 01:02
Fmerakli,
Bak adam ne diyor:
“Bu noktada sizlerin durumunuza bakacak olursak, “Bize adaletsizlik yapılıyor. Deliller uyduruluyor. Komploya kurban edilmek isteniyoruz” diyorsunuz. Özetle Türkiye’de “suçluyu suçsuz, suçsuzu suçlu gösteren mekanizmalar”ın varlığından şikayet ediyorsunuz. Şikayetinizde haklı olabilirsiniz.”
Sikayetinizde hakli olabilirsiniz diyor. Yani Rusen Cakir kabul etmis bu davanin uydurulmus deliller uzerine dayandirilmis olabilecegini.
22 Şubat 2011 01:05
… ondan sonra da şantaj yapıyor. Siz darbelerle hesaplaşın biz de … Artık her neyse, haklarını mı savunacak, yoksa parmağını şıklatıp adalet mi getirecek belli değil.
21 Şubat 2011 15:55
Melek;
12 Eylül’den itibaren tek bir sivilin zarar görmesine yol açmış, en dolaylı şekilde de olsa sivil hayata müdahale etmiş tüm ordu mensuplarının adalet önünde bunun hesabını vermesini istiyorum. isim-pozisyon-ideolojik yakınlık açısından ayrım gösetmeksizin. balyoz cd’leri doğru olsun veya olmasın.
balyoz cd’leri doğru olsun veya olmasın…
_12 Eylül ün tek mağdurları siviller midir ? 12 eylül de TSK dan siyasi görüşleri nedeniyle uzaklaştırılan kişilerin durumu ne olacak ?
_TBMM de kurulması istenen faiileri meçhullerin araştırılmasına dair önerge neden tam 11 kez AKP oylarıyla reddedilmiştir.?
_Her taşın altında TSK yı aramanız nasıl bir hedef saptırmadır ?
_”…balyoz cd’leri doğru olsun veya olmasın…”ne kadar korkutucu bir cümle…bu cümlenin üzerinde yazan bütün ifadeleri yakıp kavuran ve sizin gerçek zihniyetinizi öne çıkaran cümle…istediğiniz durağa geldiğinizde ineceğiniz aracın demokrasi olduğunu biliyorduk ama siz hukuk’u da buna eklemişsiniz…
fmerakli ya gelince içinde TSK’yı yıpratacak ne varsa altına hiç düşünmeden imza atacaktır zaten…
21 Şubat 2011 18:12
Bir TSK mensupları zaten vatandaş olarak sivildir. Özel bir vatandaşlık türü yok.
İki, Baltoz cd’leri doğru olsa da olmasa da demek, bu dava düşse bile hesaplaşma mücadelesi bitmek demek.
Üç, eğer şimdiye kadar yazdıklarıma bakarsanız AKP’nin bu davalarla ilgili tutumunu eleştirdiğimi, korkak dediğimi görürsünüz.
Dört, her taşın altında değil, olağan şüpheli taşlar altında TSK’yı arıyorum.
Okuduğunuzu anlayamıyorsa garip garip cevaplar yazıp insanın başını ağrıtmayın.
22 Şubat 2011 00:34
_”Bir TSK mensupları zaten vatandaş olarak sivildir. Özel bir vatandaşlık türü yok….”
Kelime oyunu yapmayın…9 numaralı yorumunuzun girişinde kasettiğiniz sivil anlayışın yukarıda yazanla alakası yok…
_”İki, Balyoz cd’leri doğru olsa da olmasa da demek, bu dava düşse bile hesaplaşma mücadelesi bitmez demek…”
bu nasıl bir mantıktır hey allahım…madem hesaplaşacaktınız ne diye bu sözde iddialardan önce gerçekleşen ve bu ülkenin hayatını kaydıran,referandumda da oy dilenciliğini yaptığınız,idam edilmiş insanlarımızın mektuplarını gözleriniz yaşlar içinde okuyup,onları da kendi kirli siyasi amacınıza alet edip, sonradan unutarak 1980 askeri darbesi ve Kenan Evren paşanızdan başlamadınız ?…bu nasıl iki yüzlülüktür…yalancılıktır…
_”Üç, eğer şimdiye kadar yazdıklarıma bakarsanız AKP’nin bu davalarla ilgili tutumunu eleştirdiğimi, korkak dediğimi görürsünüz….”
Korkak kelimesini AKP için kullanmanızın nedeni kanımca yeterince baskı ve sindirme uygulayamadığı için kullanmanız oldukça muhtemel…yada…malum gazetelerin sözde liberal aydınları gibi ama biz çanak yalamıyoruz her zaman arada eleştiriyoruz da deyip kendinizi eleştirel oklardan bir nebze olsun kurtarmayı gizlemeyi başarmanızın isteği olarak görüyorum…yada daha kısaca ”Takıyye”
_”Dört, her taşın altında değil, olağan şüpheli taşlar altında TSK’yı arıyorum….”
size göre de olağan şüpheli taşlar bu mantık anlayışınızla çevrenizde gördüğünüz her taş…şayet taş yoksa siz yaratıyorsunuz….
_”Okuduğunuzu anlayamıyorsa garip garip cevaplar yazıp insanın başını ağrıtmayın….”
sizin ne kadar hakka ve hukuka,insan haklarına ve demokrasiye saygılı olduğunuzun kanıtı…yüzünüzdeki o hiç oturmamış demokrat maskesiyle dolaşmayın çünkü altından görünen şeyler çok farklı…
22 Şubat 2011 05:38
Melek:
Sivil-asker duzleminde neden bahsedildigi gayet acik. Uste cikmak icin ders verir ton secmeden once, okudugunuzu anladiginizi gostererek en basta siz bas agritmayin. Agritiyorsunuz cunku.
Ikincisi, AKP’nin bu davalarla ilgili tutumunu elestirmek baska, AKP’nin su an icin demokratik olarak secilmis bir sivil (evet sivil dedim, hadi laf edin bana da simdi) hukumet olarak, otoriter bir devlet yapisindan (asker) baska bir otoriter devlet yapisina (sivil–evet yine sivil dedim) gecis yapiyor goruntusune laf ettiginizi ben goremedim. Siz sadece askeri olan otoriter devlet yapisina karsi cikanlardansaniz, oyle soyleyin. Bilelim.
Benim rahatsizligim askeri otoriter devlet duzeninden baska bir otoriter duzene gecilmesi cunku. Ama bu tabii sizin pek rahat, 80 darbesi sonrasi tankin ustune cikip kislaya donup demokrasi dersi veriyormus gibi hissettiginiz o durus icin ne ifade eder bilemem. Sizin icin cok kolay kategorilere koymak. Bu da yazdiklariniza istinaden soylenmis seyler. Zaten begenmediginiz sorularin sorulmasini iskence teknikleriyle kiyaslamakla demokrasi anlayisinizi
ortaya koymus oldunuz. Maalesef siz konusun biz susalim diyemecegim. Cunku basimi agritiyorsunuz.
21 Şubat 2011 16:13
Madem konumuz yargı sistemi:
Yahudi avukatların “dream team” inin iki kişinin katili OJ Simpson’u 20 milyarda bir yanılma şansı olan DNA delillerine, biribirini doğrulyan tonla delile rağmen nasıl kurtarıldığıunı araştırın derim.
OJ de cahil jürinin zihinlerine zerk edilen “ama polislerden biri ırkçı idi”, “ama DNA örneği yolda kirlenmiş” gibi “red herringler” ile OJ suçsuz bulundu (bence Fetocu deselerdi daha kestirme olurdu ama kim dinlker beni?).
Ama ne beraat! Bu gün iki kişinin katili, bir sosyal cüzzamlı olrak yaşıyor; sanıyorum gene kodeste bir başka suçtan. Vicdanların uygulayabileceği cezalar konusu Star’daki “Suç ve Alternatif Ceza” yazısında anlatıldı (buradaki seviyeye bakarak “ahh Star’da imiş” diye balıklamna artlamalar olursa zerre kadar şaşırmam).
Burada yapılanı anlamanız için gayet yararlı olcaktır OJ Sİmpson’un mahgkeme ve beraat sürecini anlamak.
Anlatacağım, belki bir yerlerde. Yok, “Fetonun yayınlarında” değil. Adamlar selamımı almazlar.Oda-Tv olması ihtimali de düşük. Sonunda şahsi sanal fakirhaneye mecbur kalabilirim ama “hakikatin gücünü yabana atmayın” derim. Güçlüye, moda, hip, in, cool olna yalakalığı şiar edinmiş olanlara yabancı gelebilir “hakikatin gücü” kavramı. Nation dergisinde 7-8 yıl önce çıkan :”The other superpower” yazıaı sa önerilir. Aynı konuda.
***********
Bir daha asla Çetinler!
21 Şubat 2011 16:23
”Yahudi avukatların “dream team” inin…”
daha girişte ırkçılıkla başlamışsınız ve hakikatin gücünden dem vurmuşsunuz…bu ne yaman çelişki bu ne yaman adalet duygusu…tebrik ederim sizi…
21 Şubat 2011 16:59
Bay Bekir, hukukçu olmadığınızı düşünüyorum, çünkü yukarıda bahsini ettiğiniz hikaye ile aslında blog sahiplerinin tezlerine (istemediğinizden emnim) destek veriyorsunuz. Mahkemede hakkında suçlu hükmü kurulmamış bir kişiyi siz vicdanınızda suçlu kabul etmişsiniz,toplum da etmiş diyorsunuz…benim için mahkeme hükmünün önemi yok,suçludur zatene bağlamışsınız.Vicdanınızda istediğiniz kadar suçlu kabul edin,bunun için kimsenin yargılanmasına da gerek yok…siz vicdanınızda yargılar hükmü verirsiniz ! de bundan (vicdanınızdan)bize ne !
Bu blog da, sizin vicdanınızdaki yargılama söz konusu değil, gerçek bir yargılama konuşuluyor, deliller,usulsüzlükler konuşuluyor.maddi vakıalardan yola çıkılarak, hatalar gösteriliyor.Sizin vicdan hükmünüzü soran yok,merak eden de yok !
Gelelim, vicdanınızın ötesine, hukuku değerlendirmenize :
Siz bir hekimin yaptığı ameliyatın neticelerini, uygulamasını hata ve doğrularını, tıp bilimi içerisinde açıklayabilecek durumda mısınız? Bunu becerebilir misiniz? Tıp eğitimi almadıysanız,doğal olarak hayır..
Peki siz hukukçu değilseniz, yine bir bilim dalı olan hukuk ve uygulamaları için, hüküm vermeye yetecek bu yetkinliğe sahip olduğunuzu mu düşünüyorsunuz? Ya da soyut ifadeler,yorumlar yapılabilir bir alan gibi görüp, “futbol” gibi herkesin üzerinde konuşabildiği ,uzmanı olduğunu sandiği bir mevzu mudur hukuk ?
Bakın Sami SELÇUK, aşağıda,medeni dünyanın temelini oluşturan “Roma Hukuku” nun günümüze ulaşan temel prensiplerini-ilkelerini bir kısmını sıralamış: “suçsuzluk karinesi”, “kuşku özgürlükten yanadır” (in dubbio pro libertate), “kanıtlar sayılmamalı, tartılmalı” (argumente non sunt nemeranda sed panderanda),”adalet yerini bulsun, ama dünya da yıkılmasın” (fiat justitia ne pereat mundus), “bütün hukuk insanlar içindir” (hominum causa omne jus constitutum est), “katılık adaletsizliğin çok yakınındadır” (iniquitati proxima est severitus), “kimse hukuksal korumadan yoksun kılınamaz” (justitia nemini neganda), “özgürlüğün fiyatı yoktur” (libertas est inaestimabilis), “dosyada bulunmayan yeryüzünde de yoktur” (quod non est actis, non est mundo), “kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapmamalısın” (quod tibi fieri non vis, alteri ne feceris), “hukukta aşırıya kaçmak en büyük haksızlıktır” (summun jus summa iniuria)
Bir aşinalık var mı? yani hukuk biliminin temel ilkeleri olan bu ve benzeri ifadeleri,felsefesini, normlarını bilim olarak öğüttünüz mü? temel var mı diğer bir ifade ile, Yoksa bunlar önemli değil,siz zaten özel yetkinlikte bir şahıs mısınız?
Hukuku yorumlamak, mahkemeyi,mahkeme hükmünü eleştirmek ,işte sizin yukarıda yapacağınız bir şekilde “kahve muhabbeti” tadında, “yahudi avukat” , “cahil jüri” kıvamında olur. Hukuk açısından hiç bir kıymeti olmayan, kendisini bilgili-yeterli gören, komik duruma düşen biri ! sanır ki, bu konular futbol muhabbeti gibi, öyle vursa böyle vursa,taktik şu olsa bu olsa gibi. Nasıl ki, kalp ameliyatı hakkında görüşleri bir hekimin gözünde komik olacak, pozisyonunuz bir hukukçu karşısında da aynı, tek fark siz ilk örnekte (hekim karşısında)komik olacağınızı biliyorsunuz,ikincisinde (hukukçu gözünde)komik olmayacağınızı sanıyorsunuz,ancak heyhat !
21 Şubat 2011 17:39
12 Eylül öncesi öğrenciydim.Okulumuzda olay çıkmayan gün çok enderdi.Olaylarda hayatını kaybeden öğrenci arkadaşlarımız oldu.Polislerce evinden alınıp bir daha haber alamadığımız arkadaşlarımız oldu.
12 Eylül döneminde 4 ay Hasdal Kışlasında gözetimevinde askerlik yaptım.Burada gözetim altında bulunanların sorgulamaları polisler tarafından yapılırdı.Subaylar sorgulamalara asla girmezdi.Merak ettiğim için sorgulama yapılırken odaya girdim.Odaya girmeden gözleri bağlanan tutuklulara sorular soruluyor,cevaplar beğenilmezse falakaya yatırılıp dayak faslı başlıyordu.Sorgulamada subay bulunmamasına rağmen “Vur Albayım”,”Sen de vur Yüzbaşım” diyerek dövenin asker olduğu imajı yaratılıyordu(Diğer taraflarda asker dövmez anlamı taşımaz) Tabiki 12 Eylül öncesi ve sonrası haksızlığa uğrayan,suçsuz olduğu halde hapislerde sürünen,işkenceye uğrayan binlerce insan oldu.Bunun hesabı sorulsun fakat sadece 12 Eylül yargılanarak bir sonuca ulaşılamaz.Öncesinin de muhakkak araştırılması gerekiyor.Geriye dönüp baktığımda,bu gün yine aynı oyunlar oynanıyor.Dün sivile vurmak serbestti,bu gün askere.Tek değişiklik,dekor ve oyuncular.Bu blogda yapılan tartışmalara baktığımda,delillerin tek tek çürütülmesi es geçilip,dönüp dolaşıp 12 Eylül,28 Şubat’a geliniyor.Daha da ileri gidilip neden diğer olaylar için de aynı tepkiyi göstermediniz denilerek blog yazarlarına demokrasi dersi vermeye çalışıyorlar.Dahada ileri giderek ırkçılık boyutuna kadar getirenler var.Burada misyonerlik yapan yorumculara sesleniyorum;Gün sizin gününüz,vurun,tıksırıncaya kadar vurun.
21 Şubat 2011 17:32
Hukjukçu kıtlığı mı var vaersın bir tanesi dee olmayıversin.
“367’nin mucidi Sabih Kanadoğlu hukukçu
-Darbeleri meşru gören Sami Onarlar hukukçu.
-Darbeci Süheyl Batum, Erdoğan Teziç,
…..
Yüzde 50 küsurluk kısmı
“Hakimin görevi devletin menfattlerini korumaktıur” diyen hukuk camiası da huykujkçu.
-Ses kaytıtlarında Seyfi Oktay’a “Anayasa el vermiyor ama yaparız Hocam” diyen saygıdeğer- bağımsız AYM üyesi de (kantarcıoğlu mu idi neydi ismi) , telefonda “bozma mı istiyorsun iade mi”. ve “PKK ‘ yardım etmezse bu iş zor” (referendum öncesi) diyen diyen Yargıtay daire başkanı ta hukukçu.
“Tabii ki 5 bin tane CHP’liyi hakim-savcı Yok MHP’li mi ataytacaktım” diyen adalet Bakanı Mehmet Moğultay da hukula alkalı olmalı.
….
Bana “sokaktaki hayvanlara yem veremezsin, buraya alışıyorlar, ben şuracıkta oturuyorum. Karışırım mahalle sokağına. Bilirişm bu işleri” diyen de herhalde hukuçu idi.
Yassıada’da “sizi buraya gönderen irade böyle istedi” diyen Salim Başol, benim gibvi cahilin teki değildi. Kararından sonra bayram ilan edildi.
ébunlar sıldeığında haljk çok sevindi” diyen Tansael Çiölaşan da hukukçu.
Zat-ı aliniz de “hukukçu” olmalı.
Önünüzde saygı ile eğilirim. Fakir için Allah’ın bahşettipği akıl izan, mantık vicdan ile hukuk nosyonunu üretmek kafidir. Verileri analiz etmek için zeka, analitik kaabiliyet yeterlidir. 10* binlerce sayfa delilin, ses kayıtları, “bu bir tepelemedir” diyen video kayıtlarının “sahte” olduğunu söylemek OJ’in Central Los Angeles Jüri’sinin de ağzını açık bırakacak bir yaratıcılık gerektrir.
Şükürler olsun ki herkes sen ve Rodrikler gibi “bağımsız yargıcı” değil. Son karar gösteriyor ki bu ülkede hakimler de var adalaet nosyonunun tanımını kavrayabilmiş.
***********************
Bu bizim Nuremberg’imiz. Yakında bizim de Simon Wiesenthal’lerimiz olacak. Haliniz 1945 Nazileri’ninki.
Paradigma çatırdıyor Dani. Bunu anlayamadı ise Harvard’a girmesinde şişirilmesinde ırk durumu rol oynadı” tezimi güçlendirirsin.
Bernard Lewis, Alan Dershowitz’lere özenme derim Dani.
“Başarının değil değerlerin insanı ol”
A. Einstein
21 Şubat 2011 18:05
Peki Bay Bekir ! “Bir kilo demir,bir kilo pamuktan ağırdır….” kabul ettim. Sizi, konuyla olan loş ve boş uzaklığınız ile başbaşa bırakalım, blogun duvarlarına slogan yazmaya devam edin; edin ki sahip olduklarımıza şükretmemize neden olacak bir hatırlatma aracı olsun.
21 Şubat 2011 18:20
Bekir bey, ustun zekanizi, mukemmel ingilizce dil bilginizi, harkulade hukukculugunuzu, fevkalade tarihciliginizi, yahudilik uzmanliginizi, kisisel nedenlerinizden dolayi Harvard’a olan garezinizi ve herseyden onemlisi hic bitmeyen “kin”inizi artik herkes ogrendi.
Ancak, Sn.Rodrik’e direk olarak saldirmaniza acikcasi hic anlam veremiyorum. Bir suru insan, Nazli Ilicak dahil, en azindan durumun insaniyet boyutunu ve iki insanin ailevi nedenlerden dolayi zorunlu olarak bulastiklari bu durumu takdir ederlerken, israrla olayi, Dani Rodrik’in Yahudiligine, Akademik Pozisyon’una, Harvard’daki nepotizme, her nedense sizin cenah’ta cok yaygin olan “Neo-con”luk yaftasina baglamaniz, artik komik de olmaya basladi.
Anladigim kadariyla, kendinize o kesimde Rodrik’e “cakarak” (!) “sohret” yaratmaya calisiyorsunuz ama hakikaten gerek yok; hatta sizin acinizdan cok da ters etki yaratiyor. Zaten bu davanin sonucu sizin “adaalet nosyonunun tanımını kavrayabilmiş” savcilariniz ve hakimleriniz sayesinde belli. Baksaniza, ne kadar kendilerine guvenerek dava delillerini adli emanet’e atiyorlar, saniklara verilmeyen delilleri tum yandas basina hemen ertesi gunu ulastiriyorlar. Size tavsiyem, burada yazdiginiz goruslerinizi, mukemmel ingilizcenizle “Today’s Zaman”da yayinlatmaya calisin bakalim. Oradaki arkadaslar belki, nerede yanlis yaptiginizi size daha iyi anlatirlar.
22 Şubat 2011 05:16
Ehhh biraz fazla olmus Bekir Bey. Dershowitz seviyesine dusmek cok marifet ister, ustelik Dani ondan bir kac gomlek ustun, bunu kabul edelim bence 😉
21 Şubat 2011 18:00
Konu o kadar saptırılmış ki…
fmerakli ve melek başta olmak üzere delillerin sahteliği konusunda diyecek pek bir şeyi kalmamış, ancak sürekli bir suçlu yaratma psikolojisindeki yorumlar nedeniyle konu dağılıyor. Özellikle fmerakli bunu çok iyi bir şekilde yapıyor. En son, buradaki yorumcuların sadece Balyoz sanıklarını savunduğunu ima eden lafları gerçekten de mantık ve vicdan dışıdır.
Konu saptırıcı yorumcuların en çok yaptığı şu: Türkiye’de onyıllardır yaşadığımız antidemokratik olaylara (darbe, işkence, yargı vb…) hemen hemen her yorumlarında atıf yapıyorlar.
Bu yorumcu arkadaşlar nasıl bir ruh halindelerse, sanki sadece kendileri bu antidemokratik olaylardan haberdarlarmış gibi konuşuyorlar. Yazılarında bir üste çıkma hevesi var sürekli. Samimiyet yok… 28 Şubat, 12 Eylül, yargının durumu, işkenceler… Bunları sadece siz mi biliyorsunuz fmerakli ve melek? Demokrasinin evrensel ruhunu sadece siz mi anlayabilmişsiniz?
Bakın, sizin sayfalarca yazdığınız yorumlarda yer alan antidemokratik uygulamalara ‘ekleyecek’ çok şeyim var. Ve eminim ‘sahte demokrat’ olarak suçlamaya çalıştığınız diğer yorumcuların da vardır.
Şunu belirteyim size,
Biz burada, günümüzde mevcut yapılan faşist uygulamaları evrensel hukuk normlarına göre değerlendiriyoruz. Bu çerçevede tepkimiz ortaya koyuyoruz. Çünkü göz göre göre hukuk ayaklar altına alınıyor. Bu resmen faşizmin ayak sesleridir.
Eğer tartışma konumuz ‘Türkiye’de dünden bugüne antidemokratik uygulamalar’ olsaydı, sizinle aynı çerçevede tartışabilirdim. Ama şu an yaşadığımız, reel antidemokratik olaylar var. Ve biz bunları anlatıyorken GEÇMİŞİ UNUTMUYORUZ! (Büyük harfle yazmayı sevmem ama artık görün diye)
Geçmişle de hesaplaşacağız. Darbecisiyle de, işkencecisiyle de…
O yüzden bırakın artık bu ‘ben demokratım’ havalarını.
Siz de biz de aynıyız… Günümüzün zulmüne engel olamazsak, geçmişimizle hesağlaşamayız!
Saygılar,
21 Şubat 2011 18:21
Bence burada yazan arkadaşlar bu yöntemleri sorgulamada işkence teknikleri dersinde öğrenmişler, üstümüzde deniyorlar. Ellerinden gelse tırnaklarımızı da sökerler ama burada söylemediğn lafı söylemekle, olmadı hakaret etmekle, sıkıştığı yerde tartışmanın geldiği yeri unutup bambaşka bir yere çekmekle filan bir halt başaracaklarını sanıyorlar.
Taylan bey, ben bu blogu izliyorum çünkü vicdani kanaatim aksini söylese bile kimsenin olmadık delillerle hapis yatmasını istemem. Ama Çetin Doğan dendiğinde vicdanım onun asıl gerçeğine, yani Faik Türün zamanından başlayan kariyerinin tamamına bakmayı emreder. Burada tartışmanın tüm bunları kapsamasına şaşmamak lazım. Elbette yeri geldiğinde bu da belirtilecektir.
Günümüzde zulmün sürdüğü çok dava var. Alın N. Ç. davasının sonucu. Bakın KCK, DK davaları. Oradaki zulüm Balyoz’dan çok fazladır. Sizin umrunuzda mı o savalar? Ben bu ülkenin yargı sisteminden memnun değilim, hele böyle önemli davaları yürütecek donanımın hakim-savcı ve avukatlarda olduğundan hiç emin değilim. O yüzden bu davayı olabildiğince izlemeye çalışıyorum. Ama siz illa insanlardan taraf olmasını istiyorsunuz, olmazlarsa yaftalıyor, hakaret ediyorsunuz. Bu yöntemle kimseyi ikna edemezsiniz. Suçlu olmasalar sürekli bağırarak haklı olduklaını kanıtlamaya çalışmazlar der geçerim.
21 Şubat 2011 19:44
Melek,
Nereden biliyorsunuz boyle oldugunu? Nereden biliyorsunuz burada bunlari yazanlarin baska yerlerde yazmadigini, dahasi faaliyet gostermedigini? Taniyor musunuz? Gelip burada siz yazip bir de tirnak cekmekten sokmekten bahsediyorsunuz. Bunu da Taylan’a, daha once ailesinin 12 Mart ve 12 Eylul’de hedef olmasina ragmen, ailesinin bir seyler cektigi halde vicdanen su davadaki hukuksuzluklara karsi gelmesine istinaden soyluyorsunuz? Iskence teknikleri derken de buradaki herkesi, sirf sizinle ayni fikirde olmadigi icin bir guzel yaftalayip ayni duzleme cekiyorsunuz. Burada sizin soylediklerinize karsi fikirler savunan cok, hepimizin durdugu yerler farkli.
Siz ne diyorsunuz Allah askina?
Ben en basindan beri Cetin Dogan meselesine girmemeye calisiyorum, burada 200’e yakin kisinin yargilandigini unutmamaya calisiyorum, bu insanlara yapilan hukuksuzlugun;
daha baska yerlerde, mesela o sozunu ettiginiz diger davalari cidden bir arastiracak komite, bir komisyon kurulsa, ardinda neler oldugu arastirilmaya kalksa nasil ve tur bir golge dusurecegini, o davalarin sayginliginin zedelenecegini gormuyor musunuz?
Bu yuzden hem adalet adina bu davanin dogru sonuclanmasinin hukuk icin onemini, hem de bundan sonra gercekten surulecek davalarin sayginligi acisindan onemini goremiyor musunuz? Iskence teknikleri demissiniz, ben bu sayfaya bakinca Yahudi kiyimi yapmaktan buyuk zevk duyacak isimler de goruyorum. Siz, Allah askina, bunlari gormuyor musunuz?
21 Şubat 2011 19:54
Bir de sunu soyleyeyim:
1. Sizinle ayni fikirde olmayanlarin sorduklari sorulari iskence tekniklerine benzetecekseniz, sasarim sizin demokrasi anlayisiniza. Susalim, siz konusun buyrun.
Bir iskenceci yaftasi eksikti, onu da tamamladiniz, bravo.
2. Bu sorulari sormanin, iskence sorgulamasina benzetebiliyorsaniz, buna vicdaniniz el veriyorsa, iskenceyi fazla hafife aliyorsunuz demektir. Boyle benzetmeleri yaparken iki kere dusunun. Karsinizda kim(ler)in oldugunu bilmiyorsunuz. Kaldi ki Taylan ailesinin nasil daha once askeri mudahalelerde hedef oldugunu dile getirmisti.
3. Gercekten iskence cekmis insanlara hakaret ediyorsunuz: oyle oturdugunuz yerden internete baglandiniz, bir kac kisi size karsi cikti, fikirlerinizi sorguladi diye, iskence gormus tirnagi cekilmis olmazsiniz merak etmeyin.
Insaf.
21 Şubat 2011 19:52
Faik Türün zamanına kadar dönmeniz olaylara bakış açımızı değiştirebilir.Ancak,Çetin Doğan’ın Habil-Kabil dönemindeki rolünü de unutmamak lazım.Buradaki amacınız,suyu bulandırayım da,nasıl olursa olsun.Taşaronluk çok yakışmış.
21 Şubat 2011 20:05
melek,
İşkence teknikleri derken ne kastediyorsunuz?
Mantıklı düşünmek sizin için işkence mi?
Bağımsız fikir oluşturmak işkence mi?
Yeni bilgiler ışığında inandıklarını sorgulamak mı işkence?
Okuyup anlamaya çalışmak, doğruya doğru demek mi işkence gibi geliyor yoksa?
Davayı takip ettiğinizi söylemişsiniz yukarıda. Taraf tutmanızı istemiyor kimse, sadece bu blogda sunulan tutarsızlıkların sizin için ne anlam ifade ettiğini merak ediyorum. Yoksa siz de “herşeyin mantıklı bir açıklaması olmaz, bazı şeylere inanmak zorundayız” diye düşünenlerden misiniz?
21 Şubat 2011 21:50
Okuduğunuzu anlasanız tutarsızlıkların ne anlam ifade ettiğine dair yeterince şey söylediğimi görürsünüz. Ben sizin ilköğretimdeki Türkçe hocanız değilim.
21 Şubat 2011 22:21
Bu retorik bir soruydu. Belki merak eder okur üzerinde düşünürsünüz diye. Yoksa yazdıklarınızdan bu bulguları hiç önemsemediğiniz belli. Yargısız infaz yapın, tanımadığınız insanları (hem balyoz sanıkları hem de beğenmediğiniz yorumları yazanları) genelleyip hakaret edin (işkenceci olarak nitelendirilmeyi hakaret olarak algılıyorum) ondan sonra da hak hukuk adalet deyin.
Neyse ki Türkçe öğretmenim olmamışsınız. Eğer öğretmen iseniz çocuklarımdan da uzak durun.
21 Şubat 2011 23:23
Bu sinir, bu saldırganlık…
Melek demokrasiyi böyle mi savunacaksın?
Bu blog ‘Ben demokratım, sen değilsin’ şeklindeki ‘sidik yarıştırma’ platformu mu? Yoksa 21. yy.’da kirli çıkarlar uğruna hukukun, demokrasinin nasıl ayaklar altına alındığına isyan platformu mu?
Ben burada isyandayım… Hukuksuzluğa isyan ediyorum. Balyoz ve Ergenekon gibi ‘popüler’ olmayan davalar dışında zulüm gören insanlar için de isyan ediyorum… Hem de yıllardır. Ama en çok neye isyan ediyorum biliyor musun? Demokratım deyip senin gibi saldırganlaşan insanlara!
Sana daha diyecek başka birşey bulamıyorum. Çünkü gözün kararmış… Burada yazan insanlara işkenceci diyorsun…
22 Şubat 2011 00:36
“…Samimiyet yok… 28 Şubat, 12 Eylül, yargının durumu, işkenceler… Bunları sadece siz mi biliyorsunuz fmerakli ve melek? Demokrasinin evrensel ruhunu sadece siz mi anlayabilmişsiniz?…”
Evet haklisin bunlari sizde biliyorsunuz, he4mde cok iyi bir sekilde, ama isinize gelmedigi icin gormek istenmiyorsunuz. Durum bundan ibaret!
22 Şubat 2011 03:45
Yok Ihtimal. Degil. Ama sizin anlamanizi beklemiyoruz artik zaten. Sizi Habervaktim’le basbasa birakalim.
22 Şubat 2011 05:28
Sen odatv ve bianet okup senin gibi olamadigimizdan korkup, vakit okuyunca “dinci”, zaman okuyunca “fetocu”, star okuyunca “yandas” olcagagimizini mi zannediyorsun?? Sen zannetmeye devam et bakalim nereye kadar borunu otturebilceksin, bekleyip gorecegiz 🙂
22 Şubat 2011 05:42
Yooo. Ben oyle bir sey demedim. Ben zaten OdaTV okumam. Ama Habervaktim de okumam. Kaynaklarimi ikisinden de almam. Yaftalamak da bana mahsus degil. Sizin bolca yaptiginiz bir sey ama. Hic oyle bir sey sanmadim. Ama Habervaktim’in ne oldugu ortada. Degil diyorsaniz, ben bir sey demeyeyim.
Boru otturmek ise, estagfurullah, haddim degil. O size mahsus. Buyrun ben engel olmayayim. Rica ederim.
22 Şubat 2011 08:37
Ihtimal, sunu da soylemeden edemeyecegim: catliyor gibisiniz beni bir kutba koyamadiginiz icin, yaftalayamadiginiz icin?
Bu arada OdaTV ve Bianet’i ayni kufeye koyarak bir gaf yapmis durumdasiniz. Benden soylemesi.
23 Şubat 2011 00:44
Bu kismi, burayi sonradan okuyacaklara yazayim da burada dursun, cunku Ihtimal carpitmis yine ben de tam netlestirmemisim cevabimi; duzelteyim:
Yukarida dedigim gibi okumadigim kaynaklar var, “okumadigim” kaynaklar var.
Ben bir sahsin, okudugu kaynaklarin onu yaftalayacagina inanmiyorum. Nasil “okuduguna” bagli. Dogrusu habervaktim’i okuyup buraya kaynak olarak koyup sahtekarlar diye “bagirarak” gelmek baska, sakin sakin okuyup kaynak teyidi yoluyla, bir de bu sitenin basin cizgisinin ne oldugunu goz onune alarak saptamalarda bulunmak baska. Ihtimal bu ilkini yapmistir. Ben bundaki sorunu hatirlatinca da beni OdaTV okumak ve Bianet takibiyle sucladigini zannederek,
beni insanlari yaftalamakla suclamistir ki, bu blogu takip edenler bende boyle bir ornek goremeyecekleri gibi Ihtimal’in sicilinin ve elestirel dusunce yeteneginin en azindan yaftacilikla ilgili kisminda pek de gelismemis oldugunu goreceklerdir. Belki baska yonlerden gelismistir, ama bu konuda oyle gorunmemektedir.
Gecelim, OdaTV’ye. OdaTV de Habervaktim de “okudugum” kaynaklardan degil. Yani
evet hemen her gun vaktim varsa taradigim kaynaklardan. Ancak hem ikisini ayni kufeye bile koyamam, OdaTV’ye hakaret olur (ki ben OdaTV’nin yayin politikasini savunan birisi degilim). Ancak su da bir gercektir ki, bir cok yayin organi
Balyoz hakkinda yayin yapmazken, OdaTV en azindan bunu yapmistir. Hicbir sey siyah-beyaz olamaz elbette, bunda da acikli koyulu gri alan coktur.
Ben bugune kadar kimseye “fetocu” “darbeci” demedim. Ama ahlaksiz ve yalanci dedim. Bu da bir tespit uzerindendir. Ihtimal’e demistim mesela. Cunku soyledigim bir seyi yine carpitip, soylememisim gibi yalancilik yapmis, sonra da bir tartismada uste cikmak icin cirkin bir sekilde kullanmistir. Bu da yaptigini ahlaksizlik yapar. Soyleyeceklerim bu kadardir. Yoksa kimin ne okuduguna karismak degil, ama soz konusu yayin bu tarz bir yayin oldugunda onu referans gosterip sahtekarlar diye bagirmak kolaydir. Ama bana hic sarfetmedigim seyleri ondan bundan mi korkuyorsun diyerek, yaftacilikla suclamak mesela, yeni bir ahlaksizlik ve yalancilik ornegi dahadir.
21 Şubat 2011 19:44
melek,
Aşağıdaki sorulara yorum yapmadan evet veya hayır diye cevap verebilirmisin?
1) Adalet, işlenmiş olan cezalandırıldığında yerini bulur. Çetin Doğan, Faik Türün zamanında, varsaydığınız ve isnat ettiğiniz suçlardan dolayı yargılanmalı, eğer suç işlemiş ise cezalandırılmalıdır. Balyoz davasında, isnat edilen, çürütülmüş bulunan suçlardan hüküm giyer ise, sizce adalet yerini bulacakmıdır?
“Oradaki zulüm Balyoz’dan çok fazladır.”
2) Başka davalarda yapılmakta olan zulümler, Balyoz davasında da mı olsun demek istiyorsunuz? O davalarda zulum yapılıyor, bu davada niye olmasın demek mi istiyorsunuz.
3) Başka davalarda yapılan zulümleri, bu blogtaki gibi ortaya koyabilirmisiniz? Eğer koyabileceğinizi düşünüyor iseniz lütfen bir blog açın ve orada da yapılan zulümlere, burda geldiğimiz gibi karşı gelelim.
21 Şubat 2011 21:49
1) Hayır. Tüm suçlarından tek tek yargılanmalıdır.
2) Hayır. Ama Balyoz’da yaşananlara tekil, biricik bir vaka gibi yaklaşılmasına karşıyım.
3) Bloga gerek yok. Bianet yapıyor o işi. İzleyin.
21 Şubat 2011 21:01
İsimlerini hatırlayamadığım değerli, tarafsız, objektif feylesoflardan bir kaçı Harvard’da Yahudi nüfus oranını, oradaki bir öğrenci komitesi için seçilen 12 öğrenciden 11i Yahudi iken 12.sine “bu da Uzak Doğulu olsun” denilmesinin “antisemitizm” olarak gündeme getirilmesi gibi verileri, Dani Rodrik’in Batı’nın en “saygın mainstream” medya kuruluşlarında ekonomi değil, dünyanın umurunda olmayan Balyoz hakkında istediği zamAN YAZMA imtiyazı olması gibi verilerle birleştirip ortaya “İsrail ve dünya Siyonizmi her zaman Türkiye’de darbe yanılarından yana oldu ve şu anda da dışarda Ergenekon’un yegane desteçsidir” sonucunu çıkrmamama karşı sunacak argugumanı olmayan , sunduğum verilere (ki ABD deevlet kurumları tutar bu istatistikleri) yanlış diyemeyen demagog-lumpen-faşistler şahsım hakkında iltifatlara, rasyonel kelimesini “rasyoneş” yazmam gibi (ki ben tonla kelime katliamı yapan, edit edecek sabrı olmayan, ekrana bakmayamn bir tek parmak-daktilografım! Alın size gollük pas dünyanın Taşçıları Kemalleri vs.) şeylerden medet umar hale geldiler! Aczin bundan güzel delili olabilir mi?
Şimdi de birileri gene “elçiyi vurmak” için benim Harvard’a kişşisel nedenlerle antisempatim olduğu,
zekamın düşük olduğu, dünyanın öküzüğn boynunda durduğunu sandığım söylediklerimin Dani üzerinde “pissuvarda akan sıvının bıraktığı kadar iz bırakmayacağı” (ben sanitize ettim biraz)gibi iltifatlar ediyorlar.
Kimde ne kadar iz bıraktığımı bilmiyorum. Bu ölçülemez.
Ama ne Dani’yi ne Harvard’ı kıskanmak için nedenim var. Buraya tahrik üzerine CV’mi koymaya niyetim yok.
IQ’m ölçüldü. Mensa üyesiyim.
GRE matematikte 800 üzerinden 780 alarak girdim linasüstü üniversiteye. Harvard’ın mühendisliği yok.
Sahasında dünyanın en iyisi olrak bilinen (ABD için bu listeler yayınlanır her yıl, örneğiin US News World Report’ta) bir okulda lisans üstü eiğtimi gördüm. Herhalde verileri analiz etme kaabiliyetim de yeterlidir. Bu Balyoz’un gerçek mi sahte mi olduğu gibi bir konuyu tartışmayı dahi diğer insanların zekasına hakaret addederim.
Kanaatimce buradaki “hepsi sahte” diyenlerin yanılmasını akli yanılma olrak düşünmek hepsinin de embesil olduğu sonucuna varmayı gerektriyor.
Oysa her biri en azından internet kullanacak kadar gelişmiş. Kesinlikle 70’in üstü. Tanıdığım en az 1 isim de var. Geçmişte kendisi ile başka mekanlarda başka konuları da tartıştık. Kediseverdir de.
HAL Böyle olunca meselenin “aklı yanılma” değil “kalbi yanılma” olduğu dışında seçenek kalmıyor.
Kalbi yanılma da ne mi?
Karakter zaafiyeti: Siyah beyaz kadar açık iyi ve kötü tercihleri önüne konulduğumda kötüye meyyallik durumu.
Bunun da çeşitler var. Kimi Ferhan Şemnsoy gibi açıkça “darbe yapın lütfen bir zahmet rica ediyorum” diyecek kadar omurgalı kimi de buradakiler gibi hokus pokus ile Hürriyet Abidesi’ni yok eden David Copperfield’in yatığını ben de yaparım Bekir’e küfrederek, “11 numralı CD’de sonradan ekleme yapılmış” vs derim ardından da “aslında ben de darbelere karşıyım”, baş örtüsü yasağuna da karşıyım derim olur biter” diyor.
(İnönü de 1945 te Almanya’ya savaş açmış idi. Haa ben de Hülagu’yu Bağdat katlimaı için bütün kalbimle kınıyorum! Omurga diye buna denir!).
Ne diyeyim? İyi şanslar.
21 Şubat 2011 22:02
IQ … Mensa … GRE … 780 … ABD … dünyanın en iyisi … lisansüstü …
Peki sonra ne oldu? Kafana saksı mı düştü? Yoksa lobotomi mi geçirdin? Bazıları biat ortamında fazla kalmanın da aynı etkiyi yarattığını söylüyor.
Önce bilgi sonra fikir sahibi olman gerektiğini öğretmediler mi sana?
Balyoz iddianamesini okudun mu? Hırsla saldırdığın binlerce sayfa seminer dokümanları ve ses kayıtları iddianamede bir suç delili olarak yer almıyor. Sadece Balyoz darbe planı ile ifade benzerliklerine dikkat çekiliyor. Burada defalarca yazıldı. Sadece plan seminerinin konu edildiği adil bir yargılama herkesin istediği bir şey. Ancak birileri plan seminerinin yeterli olmayacağını düşünmüş olmalı ki, paketin içerisine üç tane CD attırıvermiş. 11, 16, 17 numaralı CD’ler Balyoz darbe planı ve eklerini içeren diskler. 11 numaralı CD’de bu belgelerin tamamı kayıtlı. CD üzerindeki tüm tarihler de 2003. Yayınlanan tüm bu zamanlama çelişkileri de bu CD içeriği ile ilgili. Bu CD’nin üzerinde, en azından tarihlerle oynandığı kanıtlandı. Bu durumda hangi belgenin doğru hangisinin yalan/değiştirilmiş olduğunu bilme şansı yok. Bu nedenle de bu CD’yi hiçbir mahkeme delil olarak kabul edip de sonra adil yargılama yaptığını iddia edemez. İşin daha ilginci, savcılar bu tarih çelişkilerinin bir kısmını farketmişler. Bunu sanıkların lehine delil olarak iddianameye koyacaklarına ilgili belgeleri adli emanete gizlemeyi uygun görmüşler.
Madem kalbinle değil aklınla konuştuğunu söylüyorsun, bunlara mantıklı bir açıklama getirebilir misin? Belki Mensa’daki arkadaşların da bu probleme el atmak isterler. Varacakları sonucu beğenmeyebilirsin o başka.
Benzer durum Gölcük bulguları için de geçerli. Bu da defalarca tartışıldı, yazıldı, merak edenler araştırıp öğrenebilir.
21 Şubat 2011 23:54
İyice şaşırdı bu çocuk. Dün gece yine abuk-sabuk bir yazı yazmıştı. Kısa zaman sonra silmişler. Hatalıydı silmeleri. Kapak yapmak lazımdı. Cemaatin içine düştüğü son rezalet diye…
22 Şubat 2011 00:29
Yok icinde kufur vardi. Ben de gordum. Adli aninca yazmisti.
22 Şubat 2011 00:00
Sizin yurt dışında kalmanız hem siz hem de bizler açısından daha iyi olur.
En uzakta olmanız da çok büyük fayda var.
Bizler nice zeki insan tanıdık, mantık yeteneği olmayan;
Nice zeki insanlar gördük, karşısındakilere hitap etmeyi bilemeyecek kadar mantıksız davranabilen;
Önemli olan zeki olmak değil onu faydalı alanda kullanabilmektir.
Zeki olmak önemli değildir. Önemli olan bunu kullanabilmektir.
22 Şubat 2011 03:38
Bekir bey,
Biliyorum, en son munakasali ayrilmistik –oyle hatirliyorum–; gerekcesini hatirlamiyorum
Neyse.
Bir iki sey soylemek istiyorum:
1) Dani Rodrik’in dini/irki konusunu bence gereksiz yere on plana cikariyorsunuz. Bu da, tartismayi ister istemez yanlis yerlere tasiyor.
Buna ek olarak, ben –eger Pinar Dogan’in da Yahudi oldugunu soylemiyorsaniz– Dani Rodrik’in Yahudi cemaatinin has adamlarindan sayilacagi konusunda o kadar da demin degilim. Sonucta, bildigimi kadariyla, Yahudilikte soy anadan yurur ve Dani Rodrik Pinar Dogan ile evlenerek –en azindan ortodoks Yahudilerin gozunde– (nasil diyeyim) ‘davaya ihanet etmis’ sayilir.
Hal boyle olunca, yanlisim varsa duzeltin lutfen, konuyu Yahudulige ve Dani Rodrik’e indirgeyisiniz –en azindan benim baktigim yerden– ikna edici durmuyor.
Dahasi, bu blogun Dani Rodrik tarafindan degil de, daha cok da diyebilirim, Pinar Dogan tarafindan yazildigini dusunuyorum.
Pinar Dogan’in, Haevard’da ogretim gorevlisi olan kocasi Dani Rodrik uzerinden daha bir visibility kazandigini/sergiledigini dusunuyor olabilirsiniz; ama, bunun sitemini siz degil de belki Dani Rodrik’in yapmasi daha dogru olur bence.
2) Analiz yeteneklerinizin yeterli oldugunu soyluyorsunuz. Buna itiraz edemem. Ama, su kadarini soylemek zorundayim: Buraya yazdiklarinizin tamamini okumadim; ama, okuduklarim arasindakilerde ‘analiz’den maada ‘hukum’ gordum. Bunun sebebi, belki, cok hizli analiz yapabilidiginizden dolayi; muhatabinizla bu analiz surecini adim adim paylasmak yerine –bir tur tembellik mi desem, bikkinlik mi?–, cikardiginiz hukumleri yaziyor olusunuzdur; bilemem.
Fakat, eminim sunu ikimiz de cok iyi biliyoruz ki, ozellikle bu tur kamplasmalara tesne konularda (slogan gibi duran) kisa/komprime cumleler halinde yazmak kisinin meram anlatmasina pek de imkan vermez. Araya baska slogan atanlar girer ve ortaya cikan curcuna kor dovusune doner; malum.
Neyse -2.
Yukarida yazdiklarimi umarim yanlis anlamazsiniz; benim derdim size vaaz vermek, ayar vermek, hizaya cekmek filan degil. Aksine, fikir ve perspektiflerinizden daha iyi istifade edebilmek istiyorum –bu, aslinda, benim acimdan, burada yazan herkes icin de gecerli.
Bu davalari onemsiyorum. Onemsiyorum; da.. biraz Ricciardone gibi olacak belki, ama, anlayabildigimi soyleyemem.
O yuzden, farkli perspektifleri okumaga calisiyorum; analitik icerik ve okunakli uslup acisindan kaliteli tartismalari bilhassa..
23 Şubat 2011 12:18
Bekir Yıldırım,
Varsayalım, Pınar Doğan yahudiliği kabul etmiştir, veya Dani Rodrik müslümanlığa geçmiştir, veya her ikisi de ateisttir, veya gaydirler, üstün zekalı veya ileri geri zekalıdırlar. Kişilerin taşıdıkları özelliklerin tartışılan konu ile ilgisi nedir?
Sen de içinden biliyorsun ki 0 – NULL dır.
Amacın, buradaki kişilerin üzerinde baskı kurmak, tartışma alanını başka yerlere çekmek, istediğin tartışma konularına insanları getirerek üstün zekan ile alt etmek, bilgi kirliliği yaratmak, insanların kafalarını karıştırmak gibi geliyor bana.
21 Şubat 2011 21:10
Arkadaşlar, bugünün ileri demokrasi cengaverlerine aldırmayın lütfen.Ben gülüp geçiyorum,Bugün sözünü ettikleri antidemokratik uygulamaları, faili meçhulleri, darbeleri bunların agababaları/anaları dün ağızlarına almazlardı,bugün Ergenekondan yargılananların bazıları ise dün kitaplar yazıp, gazete köşelerini kullanıp bu insan hakları ihlallerini ,faili meçhulleri gündemde tutup aydın sorumluluğunu yerine getiriyorlardı. Anlıyacağınız bazı basın yayın organlarında şimdi gündeme gelen bu ihlalleri biz yıllardır biliyor ve suçluların açığa çıkmasını istiyorduk. Bu tasasız demokratları, bu ileri demokrasi cengaverlerini kale almayalım diyorum
22 Şubat 2011 00:04
Evet arkadaşlar, Sozcan a aynen bende katılıyorum.Bunları kaale alıp prim yaptırmayalım. Önyargıyı parçalamak atomu parçalamaktan zordur. Einstein’e izafe edilen bu söz.
Bu bir devlet kavgasıdır. Anti-emperyalist olanlar la küresel sermaye’nin ve yerli işbirlikçileri nin kavgasıdır. Sadece bu topraklar da değil, Ortadoğu da da olan ve olucak olan budur. Balyoz işin ayrıntısıdır.
21 Şubat 2011 23:55
Al dinleyinde gorun rezaletleri!
Bir astsubayin telefon konusmalari…. “Askeri savcilikta olsa bir tane kurban ararlar, yukaridakiler zaten ben duymadim bilmiyorum der. bizim kurumu biliyorsun iste…”
Sevgili Pinar ve Dani, ordunun her yerinde, her dosemenin altinda bu ve buna benzer malzemeler sakli. Bu sahte dediginiz dokumanlar sakli ve yillarca o dosemenin altindan baskasina aktariliyorlar. Elemanlar daha hazirladiklara belgeleri dogru duzgun saklayacak yer bulmaktan acizler, sizde kalkmis yok atasaymis, yok bu unvan boyle yazilmazmis, yok tarihler soyleymis derdindesiniz… Hepsine ayni mazeretimi ureteceksiniz? Sizi gidi sahtekar adalet savascilari!!!!
http://www.habervaktim.com/haber/171837/gundemi_sallayacak_sok_ses_kaydi.html
22 Şubat 2011 00:08
Sahtekar sözcüğünü çok sevdin galiba. Bu iyiye işaret .
Yaz bakalım SOMUT ne varmış , konuşmada…
22 Şubat 2011 00:48
İhtimal Saklanma !
Somut bilgi olarak ne var konuşmada ?
22 Şubat 2011 00:17
Bu adamlar niye bu dökümanları yakmıyor, yoketmiyorda , döşemelerin altından başkasına aktarıyorlar acaba. Bu kadar dangalak ların oluşturduğu dangalaklar, balyoz planı ile darbe yapacaklarmış öyle mi !!! Neden hep bu ses kayıtları belirli medya’nın eline geçiyor acaba. Kim servis ediyor bunları. Bunları da düşündünüzmü bir ihtimal.
22 Şubat 2011 00:51
Bu soruyu Binbasi Kemalettein Yakar’a sorcaksin beyefendi, bana degil? Valla acikcasi sunda bu ses kaydinin nasil elde edildigi beni hic ilgilendirmiyor (acracia’ a golluk pas olsun bu da 🙂 ), suanda bu balyozcularin defterinin durulmesi ve hayatimizdan silmekle ilgileniyorum!
22 Şubat 2011 00:57
İhtimal Saklanma !
Somut bilgi olarak ne var konuşmada ?
Sahtekar kelimesini öğrendin. Bu ilk adım. İkinci adım sahtekarlara kol-kanat germemek !
22 Şubat 2011 01:01
Ha birde bu arada. Bu ses kaydini basina vermek isteyenler, elbette odatv yi bir ihtimal dusunmuslerdir. Ama hepsi hapistye oldugu icin yoneticilerine ulasamamislardir , ne dersin?
22 Şubat 2011 01:04
İhtimal Kaçma !
Somut bilgi olarak ne var konuşmada ?
22 Şubat 2011 01:06
Bir yere kactigim yok, capuccino mu yudumlarken, bu gercek flas haberin uzerine ne zirvalayacaginizi merakla izliyorum…. Burdaki herkes bir izlesin bakalim videoyu, sonra gerisini konusuruz…
http://www.habervaktim.com/haber/171837/gundemi_sallayacak_sok_ses_kaydi.html
22 Şubat 2011 01:18
Flaş haber dediğin , donanmada herkesin bildiği çöplük hakında 2 kişinin laga-luga konuşması…
İhtimal, sana bir kıyak yapayım. IQ’su yüksek bir arkadaş var bu blogda. seni kırmaz. Ona söyle , kısa mesajla sana biraz IQ göndersin.
İyi uykular…
22 Şubat 2011 01:29
Yahu bu kadar da kasar olunmazki, neyse sonunda bu olay oyle bir noktaya gelecek ki “…Ne olmus daybeyse darbe, yapcaktik iste agiz tadiyla bir yaptirmadiniz ki…” diyeceksiniz 🙂
22 Şubat 2011 10:29
Bunu diyebilecek bir tane yürekli insan yok demi içlerinde. Bunlar sizinkilere benzemez.
22 Şubat 2011 02:29
İhtimal isimli kişinin ilettiği site zaten demokrasi düşmanı.
Ama maalesef gazetesinin (vakit-akit neyse) tescilli mahkumiyetleri olmasına rağmen yazarlarının başbakan ya da cumhurbaşkanı düzeyinde uçaklarda ağırlandığını biliyoruz.
Ses kayıtlarında konuşanlar f tipi asker olabilir ve bu gayet mümkündür.
22 Şubat 2011 05:53
Orhancim sende bu yaraticilik varken darbecilerin sirti hayatta yere gelmez 🙂