Nazlı Ilıcak bugun “Taraf’tan Alper Görmüş, "Balyoz yalandır; belgeler 2009 yılında hazırlanıp 2002 tarihi atılmıştır" diyenlerin dayanaklarını, haftalar önce tek tek çürüttü” diye yazmış. Bu yoruma Alper Görmüş’ün dahi katılacağını sanmıyoruz çünkü Görmüş bizim sunduğumuz çelişkilerin bir çoğunun açıklanamadığını ve bunların “muamma” oldugunu açıkca belirtti.
Ilıcak’ın yazısında verdiği örnekler de kendisinin sandığının aksine bizim tezimizi doğrulayan örnekler. Bu örnekler hakkında Görmüş’e verdigimiz cevapları okumak icin buraya, buraya, buraya ve buraya tıklayın.
Kaldı ki, Gölcük’ten yeni çıkan belgelerde de burada belgeledigimiz ve sahteciliğe işaret eden onlarca zaman çelişkisi, hata ve tutarsızlıklar var. Ilıcak bunlardan hiçbirine değinmiyor tabi.
16 Şubat 2011 20:34
Nazlı Hanım ben kadınım bile dese inanmam.
16 Şubat 2011 22:40
Ben de
17 Şubat 2011 12:39
Eskiden 78 devirli, His Master’s Voice etiketli taş plaklar vardı. Her Master’s Voice Nazlı hanım da tıpkı o plaklar gibi durmadan aynı şeyleri tekrarlıyor.
17 Şubat 2011 13:23
Nazlı Hn, “ben kadınım” diyor ama kendisi araştırıp,bildiğinden değil, “taraf” ve “zaman” da kendisinin kadın olduğu yazıldığı için
17 Şubat 2011 13:33
Nazlı Ilıcak senin hiç utanma duygun var mı? Nasıl bir gazetecisin diye sormak istiyorum ama ilk önce insan olunmalı… Bir kişi yalana ve iftiraya şahitlik ediyorsa ona nasıl ‘insan’ denilir?
Medya sitelerinde Ilıcak arada haber oluyor. Nasıl mı? Tutuklamaların cezaya dönüşmesine eleştirel yaklaşması nedeniyle… Ve şöyle bir algı oluşuyor Ilıcak hakkında: ‘Bakın yandaş ama yanlışları da söylüyor.’
Ilıcak’ın bu algısı külliyen yalandır! Nadir yaptığı eleştiriler ile kendi PR’ını yapmaktadır Ilıcak… Bu kadar göz önündeki yalanlara çanak tutup, arada ‘eleştirel demokratlık’ taslamakla insan olunmaz.
17 Şubat 2011 14:48
Nazlı İlıcak vaktiyle oğlunun yaptıgı sahtekarlık ve dolandırıcılıklara da sahip çıkmıştı. Bana şaşırtıcı gelmedi.
17 Şubat 2011 16:36
Nazlı’nın kuyruk acısı var.Zamanında psikoloik destek almadığı için travmasını bu günlere taşımış.Asker görünce tüyleri diken diken oluyordur.
17 Şubat 2011 23:03
Muhteşem ikili …
18 Şubat 2011 00:52
Ilicak Yeni Recordati adini 2009’da alan firmanin 2003’de olusturulan CD’de bulunmasi hakkinda soyle diyor: “Büyük ihtimalle, bu isimde ufak bir firma, o dönemde de mevcuttur ya da listeler güncellenmiştir.”
Ayni mantikla Ilicak, Golcuk’ten yeni cikan 2003 tarihli belgede bir personelin Donanma’ya 2005 senesinde katilan TCG Alanya gemisinde calisiyor olarak listelenmesini soyle degerlendirecektir: “O tarihte boyle bir gemi yoksa da buyuk ihtimalle bu isimde bir tekne, bir yat, ya da ufak bir kayik, o donemde mevcuttur.” (Ayrica, lutfen bu gibi detaylara takilmayalim, esas bu belgelerde nasil korkunc seyler yaziyor, ona bakalim).
18 Şubat 2011 12:32
Cetin Dogan’in AKP’ye karsi darbe planlandigindan adim gibi eminim. Ama savcilar tarafindan ortaya konan kanitlar hic inandirici degil, Dogan ve surekasinin yargilanmasini istiyorum. Ama bu yargilamanin bu zayif kanitlarla olmamasi gerekir. Dani Rodrik ve Pinar Dogan, kanitlarin zayifligini ispatladi. Alper Gormus bile bazi kanitlar icin muamma diyor. Bu durumda en azindan yargilama tutuksuz olmaliydi.
Ama maalesef bugun yargilamayi yapanlar, adalet icin degil intikam icin hareket ediyorlar. Adalet bir gun onlara da lazim olacaktir.
18 Şubat 2011 13:21
Gürsel Bey, Çetin Doğan hakkındaki hisleriniz ile hak,hukuk,evrensel ilkeler ayırd ederek yazdığınız şu yazınıza teşekkür ediyorum.İşte ilkeli ve medeni duruş budur, Hissiyat başka-inanç başka, hak-hukuk-yargılama başka şeyler.Bu blogda, Bu ayrımı yapamayan, konuyu abuk-subuk yerlere çekenlerin dışında, sizin gibileri görüp,konuyu sizlerle tartışmak ne güzel…insan “aklı” bu kadar özler mi ? Bazı tipler özletti bana maalesef.
18 Şubat 2011 13:34
Gursel Koca,
ata’nın yorumuna ben de kelimesi kelimesine katılıyorum. Gerçekten de ilkeli ve medeni duruş sergileyebilmek çok önemli… Umarım farklı bakış açısında olduğumuz başka yorumcular da bu seviyeyi yakalayabilir.
Saygılarımla,
24 Şubat 2011 14:51
Deniz Kuvvetleri’nde 30 yılı geçirdikten sonra bana hiçbir şey tuhaf gelmiyor artık.Günümüz kurmay subay zihniyetinden herşeyi bekleyecek kadar tecrübe sahibi oldum.Gürsel Bey’in yorumlarına aynen katılıyorum,adım gibi olmasa bile birşeyler döndüğü belli.Bu insanlar bizi bir şekilde fişlemiş olabilirler.Zaten sicil sistemi başlıbaşına bir fişleme değil mi?
Burada asıl tartışılması gereken bunların suç oluşturup oluşturmadığı ve özensiz bir altyapı hazırlığıyla orijinal belgelere iliştirilen akılalmaz hatalarla dolu deliller.Evet hukuken ciddiyetle üzerine gidilecek konunun sulandırılması vicdanı yaralıyor.
Üzerinde durulması gereken ikinci en önemli nokta ise TSK’nın yapısı ve ruhu.Burada kastettiğim emir ve komuta zinciri.Yani verilen emirlerin kayıtsız şartsız yerine getirilme zorunluluğu.Sayın savcılar da muhtemelen bu konuda iyi kötü fikir sahibidir ama gerek suçlananların aldığı terbiye ve gelenek gereği açıkca ifade etmemeleri , gerekse askeri disiplin ve mertlik ;suçlanan bir sürü düşük rütbeli personelin hiç bir günahı olmadan eziyet çekmesine sebebiyet veriyor.
24 Şubat 2011 17:27
Bu blogta bugune degin okudugum en onemli yorumlardan biri… Sirf yukaridaki ‘mainstream’ anlayisin/algilayisin disina cikan yorumunuza bakaral sizi DKK’dan f tipi personel olarak ‘fislemeye’ hazir olanlar bu blogu takip edenler arasindan cikacaktir, ama yorumunuzdan anladigim kadari ile amiyane tabir ile yine filler tepisirken olan cimenlere oluyor. Isin ilginc kismi isin ucu yukarilara cikmaya basladikca kamuoyunun tazyigini almak icin asagilardan birilerinin ‘kurban’ secilecegi endisesini de tasimiyor degilim.
Hatta belki hakkinda askeri savcilik tarafindan terfi alamadigi icin ustlerine kizip hukumeti hedef alan sozde bir eeylem plani hazirladigi ve basina sizdirdigi iddiasi ile Dursun Cicek icin dava acilmis olmasini bile boyle yorumlamak mumkun belki de, zira genelkurmay karargahinda calisan bir kurmay albay’in boyle bir ise kalkismasi pek akla yatkin eglmiyor. Kimbilir, o belgenin emir komuta icerisinde hazirlandigi ortya cikmasin diye Dursun Albay feda edilmis, ediliyor da olabilir. Yanlis anlasilmasin, boyledir demiyorum, ama boyle bir olasilik da var sanki, onu soyluyorum…
24 Şubat 2011 21:18
Sevgili demokrat;
Güzel yazmışsın ama bazı şeyler karışmış. Sicil sistemini başlıbaşına bir fişleme olarak nitelemişsiniz.
TC devletin hangi kurumun da sicil sistemi yok? Bırakın devleti, özel sektörde bile benzer sistemler var. Sicil sistemi ile fişlendiğinizi iddia ediyorsanız gülerim. Köydeki ilk öğretim okulunda bile müdür öğretmene sicil verir. Tapu dairesi de verir. Emniyet te verir. Bankalar da bile sicil verilir.
Sicil değerlendirmesinden muzdarip olduğunuz herhangi madde var ise söyleyin de bilelim. Atatürk ilkelerine bağlılık mı, liderlik yeteneği mi, kötü alışkanlıklara düşkünlük mü, personeli ile geçimi mi? Veya diğerleri .. Nedir beğenmediğiniz?
Ben de 30 yıl aynı kurumda çalıştım. Kurmay subay zihniyetinin en az etkilediği kuvvet Deniz Kuvvetleri değilmidir?
Yoksa farklı Dz.K.K.lığında mı yer aldık?
Suç ve suçlu var ise; emir komuta ile hareket etmiş astlar suçsuzdur diyemeyiz.Emir ve komuta ile işlenmiş bir suç organize bir suçtur. Herkes o organize suçtan dolayı suçlanır. Sadece tehdit veya zorlama ile suç işleyenlere mahkeme takdiri ile ceza indirimi uygulanabilinir. Suç şahsidir. Kimse kimseyi suç işlemeye zorlayamaz.
“Orjinal belgelere iliştirilen akılalmaz hatalarla dolu deliller” demişsiniz.
Neyin orjinal neyin sahte olduğunu nasıl bileceğiz.Çünkü delillerin neredeyse hepsi digital veri.
02 Mart 2011 20:47
sayın fenerant;
”Yoksa farklı Dz.K.K.lığında mı yer aldık?”
Muhtemelen, çünkü bu kadar yıl sicil verdim,hala kendimde astım olan insanları bu bilmem kaç maddeyle değerlendirme HAKKINI görmüyorum…Nedir yani ,elimde tartı aleti milletin vatanseverliğini,anayasaya bağlılığını vs vs ölçeceğim.Var mı böyle bir ölçü aleti? Takiyye veya örtü size ne çağrıştırıyor? Ne saçma maddeler var.Tanıdığım hiçbir subayda bunun mantıklı ve adil olduğunu düşünmüyor.Sicil için atılan taklalar,yalakalıklar,bir tarafta bol keseden dağıtılan notlar,diğer tarafta not cimrilikleri…Herşey veren insanın kişiliğine kalmış yani.Uç noktada disiplinsiz olma durumu hariç kimseye 99 altı sicil vermedim, neden biliyor musunuz, o kadar çok haketmeden 100 alan niteliksiz insan gördüm ki,vicdanım elvermedi çalıştığım insanlara daha düşük vermeye.
Ayrıca hemen tahmin yürüttüğünüz gibi sicil sisteminin herhangi bir maddesinden de muzdarip olmadım, son 15 sene sicilim 100 dür.Yanlış anlamışsınız beni.Bu arada sicil veren insanın sicil vermeye muktedir olup olmadığını sorgulayan bir sistem de değil bizimkisi.O insanın yetkin olup olmadığına kim karar verecek,üstündeki mi,peki onun için kim yetkili, üstündeki..nereye kadar..?Sicil sistemi fişlemenin alasıdır ve tersini söyleyene kargalar bile güler.Gerekli olup olmadığı başka bir tartışma konusudur.
“Orjinal belgelere iliştirilen akılalmaz hatalarla dolu deliller” demişsiniz” evet dedim,zahmet edip bloğu okursanız orada hatalar ve yanlışlıklar tek tek anlatılmış.Amerika’da bulunan insanlara yazılar yazdırmalar,karşıt listelerde yer alan aynı insanlar,intihal yapılan iddianame bölümleri vs vs..
Tabii ki suç olan emri yapan ast suça iştirak etmiştir.Ancak kendimizi kandırmayalım ,Komutanın verdiği emri suç teşkil ettiği için yapmayacak ve bunu da açıkca ifade edecek (sadece bu konuya odaklanarak söylüyorum) kaç tane asker tanıyorsunuz? Hadi şöyle diyeyim bunların suç olduğunu hiç düşündüler mi acaba?Efendim bu ülke sadece bizim sayemizde ayakta duruyor zihniyeti o kadar içimize işlemiş ki?….
02 Mart 2011 22:48
Ben bu blog ilk açıldığı günden beri blogta yazılan yazıyı ve her yorumu okuyorum.
Belki sizin dikkatinizden kaçmıştır. Ben her gün en 5-6 defa bu bloga giriyor, yorum yapıyorum, katkı sağlamaya çalışıyorum.
Belgelerde ciddi sahtecilik olduğunu ben aylardır yazıyorum, yeni görmedim. Bu konuda aynı fikirdeyiz.
“Orjinal belgelere iliştirilen akılalmaz hatalarla dolu deliller” demişsiniz” evet dedim diyorsunuz. Ben ise “Orijinal belgelerin hangileri olduğunu biliyormusunuz?” diye soruyorum.
İstisnalar hariç Kimse hangi belgenin veya belgelerin orijinal mi yoksa sahte olduğunu söyleyemez. Bilen bir grup var. Belgelerde sahtecilik yapanlar bunu biliyor. soruşturma veya kovuşturma bu yöne kaymadığı takdirde masum kişiler de mağdur edilir ve ceza alır. Bu 1 kişi olsa bile.
Sicil sistemi sadece TSK da uygulanmıyor. bütün kamu kurumlarında yapılıyor. Abd de de uygulanıyor, Cezayirde de uygulanıyor. Daha uygun bir sistem oluşturuncaya kadar devam eder bu sistem. Ben de 25 yıl sicil aldım ve verdim. Ama Hiç kimse bana 100 vermedi. ben de vermedim. Bana göre mükemmmel değillerdi. Verdiğim siciller de gerçeğe çok yakındı.
Ben suç olabilecek veya mantığıma yatmıyacak her emire karşı çıktım. Hatta Kuvvet Komutanına bile karşı çıktım. bana yer beğen bile dediler. Ama bunu yapmadılar veya yapamadılar. Belki de haklı olduğumu değerlendirdiler. Haksız olduğumu değerlendirdiklerinde ise cesaretimiz onu etkilemiş olabilir veya davranışımız hoşuna gitmiş olabilir. Emrin yapılmasını istedikleri zaman karşı düşüncemi de her zaman gemi veya birlik jurnalına kayıt ederek imzamı attım. Bu nednelerle hakkımda olumsuz (düşük) sicil verenler de çıktı. Ama bunlar benim nazar boncuğum oldu. Ben personelimin daha önceki sicil notlarına hiç bakmadan (1-2 kişi istisna) sicil verdim. Sicil verdikten sonra bakardım. ama önce sicil veren kişiyi değerlendirirdim.
“Hadi şöyle diyeyim bunların suç olduğunu hiç düşündüler mi acaba?” diyerek yargılanan sanıkları peşinen suçlu olarak kabul etmiyormusunuz?
Hem cd lerde sahtecilik var diyorsunuz hem de bunların suç olduğunu hiç düşündüler mi acaba? diye sorarak ikilem içinde kalmıyormusunuz?
04 Mart 2011 22:09
Dünyanın tüm ülkelerinde uygulanması sicil sisteminin fişleme,takip etme,değerlendirme olduğu gerçeğini değiştirmez ki insan haklarına tamamıyla aykırıdır.Aslında önemli olan diğer sistemlerde(ülkelerde) nasıl uygulandığıdır.Bu konuda bilgim olmadığından bir yorumda bulunamıyorum.Aslında önemli ve tartışılan konu da bu değil…
Yorumumun başında; ortada birşeyler olduğunu,bir çıkış noktası bulunduğunu tahmin ediyorum ve bir önceki yoruma katılıyorum demiştim zaten.Bu düşüncelerimin hepsi ,açıkça ifade ederim ki sadece tahmin ve içgüdüsel değerlendirmeler.Çünkü sınıfım gereği hiç bu çeşit çalışma ve gruplar içimde olmadım.Ben böyle bir plan seminerinin yapıldığına inanıyorum açıkçası ve bu benim kitabımda baştan aşağı siyasete bulaşmaktır.Ha yazılanların ne kadarı doğru ne kadarı yalan bütün bunlar daha ciddi ve daha tarfsız incelenebilir, tüm söylemek istediğim bu.Yani ikilem içinde değilim,birşeylerin var olduğunu tahmin ediyorum ama sonuçta yukarda belirttiğim gibi tüm adı okunan insanların suçlu olduğuna asla inanmıyorum,arkadaşlarım var en basitinden.
Tabii bunlar hep fikir jimnastiği,ama hukuk sisteminde yargıç ve savcıların fikir jimnastiği yapma hakkı yoktur, onlar ellerindeki kanıt ve belgelere göre hareket etmek zorundadır ve görünen o ki,hukuk zedelenmiştir.Zaten son dönemde yoğunlaşan gazeteci ve fikir adamı derdest etme zihniyeti de bu durumun bir işaretidir kanımca.
05 Mart 2011 01:53
Sicil sistemi bu bloğun konusu değildir, yani kapsam dışı değerlendirelim.
Mahkeme elindeki delillere göre karar verir. Bir cd nin içinde birden fazla sahtecilik unsur var ise ki var, mahkeme bunu değerlendirecektir. Mahkeme;deliller içinde imzalı cd çıktısı yok ise bu bilgilerin hangisi doğru hangisi yanlış olduğunu değerlendiremeyecek, şüphe sanık lehinedir diyerek belki de delil yetersizliğinden beratlerine başvurabilecektir.
Sanıkların itirazı delil yetersizliğinden beraat etmek değil, suçlu iseler cezalandırılmaları, suçsuz ise suçsuzlukların dolayı beraat etmeleridir. Aksi takdirde her biri lekelenmiş olarak kalacaklar.
Size bir önerim var; Amiral listelerini ve kimlerin sanık olduklarını ve tutuklandıklarını iyice incelemeniz, bu dava Dz.K.K lığın komuta kademesinin değişikliğine yol açaçak mı açmayacak mı? kimlerin önü kapanıyor? Kimlerin önleri açılıyor.(önleri açılanlarla ilgili art düşüncem hiç yok.) Ama sadece tek bir sınıfı inceleme. Genele bak, daha anlaşılır olacaktır.
Muhalefet kararı veren hakim mealen diyor ki; seminere katılmadığı hatta yurt dışında olduklarını pasportları ile belgeledikleri halde, adı sadece isim listesinde geçtiği halde bazı kişiler hakkında tutuklama kararı verilmiş, aynı durumda olan bazı kişiler ise tutuklanmamış ancak sanık olarak yargılanıyorlar. Ama aynı durumda bulunan bazı kişiler hakkında ise hiç dava açılmamış olmasını anlayamıyor ve bunu irdeliyor.
05 Mart 2011 01:59
Bir hususu da belirteyim: Bu cd ler sahte ise bu kişiler neye göre seçilmiştir? Belki de içerikten ziyade sanıkların seçilme kriteri ile neler değişecek onları değerlendirmemiz gerekecek. Sanıkları ve durumlarını incelerseniz( ki denizcilerin bir çoğunu tanıyorsunuz) bazı şeyler farklı görünebilecektir.
05 Mart 2011 02:01
https://cdogangercekler.wordpress.com/2011/02/12/golcukten-cikan-belgeler-gercekler-ve-tutuklama-karari/
buradaki yorumlarımı ve tartışmaları incelemenizi öneririm.
06 Mart 2011 19:25
Muhalefet şerhi düşen sayın hakimin değerlendirmeleri zaten burada bir zamandır dikkate değer görülen hataları içeriyor,bir hukuk dersi sayılabilir kanımca…
Eğer dediğiniz gibi bu cd’ler sahte ise bu kişilerin neye göre seçildiğini,seçilme kriterlerini değerlendirmek çok zor olmasa gerek.Biz buna kendi aramızda şaka yollu dinsiz/imansız kriterleri diyoruz.Biraz düşünsek daha başka kriterlerde icat edebiliriz…
Gelelim beni yönlendirdiğiniz yorumlara,açıkçası o sayfa biraz karışık gibi.Orada tam bir bölünme yaşanıyor ve adeta iki kutup çekişmesi var.Bana göre hem herkes biraz haklı hem biraz haksız.Biz aslında biraz durup,kendimize gelip, biz nerde yanlış yaptık sorgulamasını yapmazsak daha çok sürer bu tartışmalar.Bizi bu duruma kimler düşürdü?Kimlerin yaptığı yanlışların kurbanları olduk? Hasan Cemal’e,Engin Ardıç’a göğsünü gere gere ”askeri vesayet” dedirtenler ve aslında çokta haksız sayılmamalarına neden olanlar kimler?
Çok basit bir örnek vereyim size,kendim yaşadım,bir gün tedavi için yanıma gelen annemi otogardan karşılayıp oturduğum lojmana döndüm..Herzaman tanıyan ve kısa bir kontrolden sonra kapıyı açan lojman girişindeki nöb.astsb. kapıyı açmadı,inip ne olduğunu sordum, bana arabamın arka koltuğunda oturan başı kapalı(biz yemeni deriz,bazı yerlerde eşarp denir) 70 yaşındaki annemi göstererek (aynı zamanda ezilip utanarak) ”kesin emir var,böyle içeri alamıyoruz” dedi.Kimin emri..,Komutan cevabını aldım.”Peki dedim size yorum ve inisiyatif verdiler mi?Yazılı emir nerede, görmek istiyorum”,”yazılı emir yok kimseyi almayacaksınız dendi”.Kapıyı kendim açtım,nöb. astsb. dönerek ”üzerine alınma ama ,benim annemin evime girmesini engelleyecek Komutan daha doğmadı,adımı biliyorsun,raporunu hemen yazabilirsin” dedim ve içeri girdim.Şimdi 70 yaşında bir kadının Anadolu tipi başörtüsüne el uzatarak şeriatla mücadele ediyorum zanneden zihniyetin zeka seviyesini,entellektüel birikimini,demokrasi anlayışını ve insanlara bakış açısını yorumlamayı size birakıyorum.Bu şahıs ilerleyen günlerde gene lojmanda yürüyen başında bone(eski İstanbul hanımefendilerinin taktığı cinsten) bir yaşlı kadını da şahsen taciz ederek şeriatla savaşında zirve yaptı.Yani bir insana provakasyon yap deseler ancak bu kadar yapabilir.
Cehaletin rütbesi yok,basit gibi görülebilir ama ülkeyi bu konuma getiren bu zihniyet, bugün birsürü utanmazın eline koz verip,demokrasi,demokrasi diye böğürmelerine sebep olmadı mı? Sonuçta benim yazdığım mahkeme dilekçesini vermemi bir başka sağduyulu Komutan engelledi ama geldiğimiz nokta malumun ilamı gibi değil mi?
Zamanında bu devletin bakanına küfreden ve ”oraya gelirsem..’ diyen asker değil mi bugünlere ulaşmamızın sorumlusu.Ya da şöyle diyeyim daha eskilere giderek,devrim dönüp dolaşıp hep kendi evlatlarını yemedi mi bu ülkede?
Bizlere siyaset yapmayı yasaklayan kanunları göğüslerini gere gere tv’lerde çiğneyenler,siyasetin içinde kaybolanlar, geceyarısı muhtıra verenler değil mi bugünlere gelmemizin asıl sorumluları…
Şimdi hepimiz olagelmiş kutuplaşmada kendimize yer beğeniyoruz.Solcuyum nerde durmam gerek,sosyalistim ama gelecekten korkuyorum,milliyetçiyim,ordumu seviyorum,demokratım ama ne olacak bu işin sonu .vs,vs.
Güzel ve güneşli günlere..
06 Mart 2011 22:09
Güzel bir yazı olmuş, ama son kısmına pek katılmıyorum.
Ne olduğumuz ve kimin tarafında durduğumuz değil, neyin karşısında durduğumuz daha önemli. Yalan, hile, sahtekarlıkların, bir gün söylediğini ertesi gün inkar edenlerin karşısında olmak yeterli değil mi?
06 Mart 2011 22:42
Benim annem de başörtülü ablam hafız başı örtülü, ama anadolu kadını nasıl başını örtüyorsa aynı şekide. Sıkmabaş şeklinde değil.
Onlarca kez Mersin, Gölcük, Narlıdere, Oran lojmanlarına başı örtülü olarak girdi. Kimse de ağzını açıp laf söylemedi. hatta orduevine bile öyle girdiler. Siz onları yaşadıysanız bana, anneme ve ablama neden kimse bir şey demedi.
Burada tartışılan Konu baş örtüsü veya ne ad verirseniz o konu değil.
Balyoz davasındaki gerçekleridir. sahtecilik emareleri bulunan delillerdir.
Sağcı da olsak solcu da olsak dinci de olsak farketmez.Ama Hukuk katleden uygulamaları eleştirmek herkesin görevi. Hukukun olmadığı yerde hiç kimse güvende değildir. Bana dokunmayan yılan misali düşünürseniz yarın o yılanın sizi sokmayacağını bilemezsiniz?
07 Mart 2011 20:23
Sevgili fenerant beni yönlendirdiğiniz yorum sayfasına gönderme yaptığım için yaşadıklarımı anlattım.(Sıkmabaş falan değil,yemeni diyorum)Bu olay münferittir,ama 1990 sonrası yıllarda insanlar buna benzer yaşadıklarını her mekan ve şartta anlatıyorlar ve ne yazık ki çoğu benim yaşadıklarım gibi gerçektir.Ayrıca çok ta suistimale açıktır.Amacım hesapsız/kitapsız bu ve benzeri davranışları düşünen ve yapan yeteneksiz,kifayetsiz,cahil insanların ülkenin içinde bulunduğu duruma olan katkılarına vurgu yapmaktır.Mesela bu anlattığım şahıs muhtemelen Anadolu’ya hiç gitmemiş,orada alevi köylerinde bile kadınların başörtüsü taktığını ya da bir sünni köyünde çeşmebaşında yemenili genç kızların köyün delikanlılarını nasıl gözlediğini hayatında hiç görmemiştir…O’na göre başörtüsü takan şeriatçıdır bu kadar basit.
”Burada tartışılan Konu baş örtüsü veya ne ad verirseniz o konu değil.” demişsiniz,tabii ki değil ama sonuçta ülkenin bu duruma gelişinde katkıları olanları sorgulamak ta önemli değil mi?
30 yıl önce birisi size bu günleri gösterse inanırmıydınız gözlerinize?Sol ve sağ ulusalcılık adına bu kadar yakınlaşacak, sosyalistler, liberaller islamla bu denli barışacak,ülkenin bir kısmı farklı dil konuşacak?
Yoksa siz bu 20 yıllık süreci yaşamadınız mı?Açıkça ifade edeyim ki tüm olanların sorumlusu biziz aslında,orada insanlara bok yediren şerefsizler,faili meçhul sorumluları,camiye giden esnafa ikinci sınıf muamelesi yapanlar,zamanında Zülfü Livaneli dinliyoruz diye bizi komunist olarak etiketleyen dangalaklar,Ahmet Kaya’nın resmine fotoshop yapanlar, işkenceciler,Ziverbeyciler,solcu avına çıkanlar,İskender Pala’yı ordudan atanlar…Sayın istediğiniz kadar,uzar gider böyle…
07 Mart 2011 21:03
Demokratin soylediklerini cok dogru ve hakli buluyorum. Soyledigi seyler bu ulkede olmamis olan seyler degil. Askerlerin de, hepimiz gibi, yaptiklari yanlislarin sorumluluklarini ustlenmeleri en azindan bunlarla yuzlesmeleri gerekiyor.
Tabiki sucsuz askerlere komplo kurularak hapse atilmalarinin bu konuyla ilgisi yok. O bambaska ve hicbirimizin midesinin kaldirmayacagi bir sey.
08 Mart 2011 01:48
”Tabiki sucsuz askerlere komplo kurularak hapse atilmalarinin bu konuyla ilgisi yok. O bambaska ve hicbirimizin midesinin kaldirmayacagi bir sey.” Evet benim demek istediğim tam da bu;yıllardır asıl suçlular hiçbir vicdan azabı çekmeden ortalıkta dolaşıyorlar…Aramızda…