Sözde Şubat 2003’de hazırlanan Balyoz belgesinde Türk Telekom çalısanı olarak listelenen bir kişi için “Bakanlıklarda görevlendirilecek” notu düşülmüş. Ancak bu kişi bu tarihte Türk Telekom’da çalışmıyor ve çalışmaya Haziran 2004’de başlayacak.
Hem Baransu’nun bavulundan çıkan 11 no.lu CD’de hem de Gölcük’ten çıkan 1 no.lu CD’de bulunan “Müzahir.xls” excel dosyası var. Bu dosyada çeşitli kurumlarda çalışanlar darbe planında “müzahir” olarak fişlenmiş. Belgenin “Ali’den gelen (Telekom)” sayfasında Türk Telekom’da çalışan kişiler listelenmiş, karşısında da bu kişilere verilecek yeni görevler belirlenmiş.
Belge, üstverisine bakılırsa en son 12 Şubat 2003’de kaydedilmiş.
TÜBİTAK raporundan belgenin üstverisi (Ek klasör 52, dizin no. 85):
Müzahir.xls isimli Balyoz belgesinden (Ek klasör 56, dizin no. 19-20):
Türk Telekom’un savcılara gönderdiği ve adli emanate saklanan cevaptan (Adli emanet klasör no.4, dizin no.222) :
Ve de iddianameden:
Sayfa 206:
“ 11 nolu CD içerisinde yer alan ÇALIŞMALAR_A/”YENİ YAPILANMADA GÖREVLENDİRİLECEKLER” isimli klasörde bulunan Muzahir” isimli Excel belgesi incelendiğinde (…), ”Ali’den gelen (Telekom)”, (…) isimli .şayfalardan oluştuğu görülmektedir. Belgenin system isimli kullanıcı tarafından Balyoz Harekat Planının son kaydetme tarihinden sonra oluşturulduğu, seminerden önce de aynı kullanıcı tarafından son kez kaydedildiği görülmektedir.”
Sayfa 207:
“İlgili kurum ile yapılan yazışma neticesinde belgede ismi geçen şahısların belirtilen kurumun personeli olduğu anlaşılmıştır.”
Belgedeki S.Ö.nün ilgili kurumda Haziran 2004’da çalışmaya başladığı “anlaşıldığı” halde, bu belgenin (ve tüm Balyoz belgelerinin kayıtlı oldugu CD’nin) Mart 2003’deki seminerden önce son kez kaydedilmiş olamayacağı savcılarca nasıl anlaşılmamış?
Ve yine aynı soru: bu cevabi yazılar neden adli emanate kaldırılmış?
31 Ocak 2011 10:08
Ve yine aynı soru:
Sahte CD üretenler hakkında NEDEN bir sorgulama yapılmaz ?
Sahte CD üretenler sahtekarlara Cemaat ve yandaş yazarlar NEDEN sahip çıkarlar ?
31 Ocak 2011 10:10
Sehven.
Ancak “bir kül olarak” bakıldığında ne olur? göreceğiz.
31 Ocak 2011 14:05
Sayın eminkk,
bu “kül” meselesi bağrımızda bir yaradır. bu konudaki bir dörtlüğü paylaşmanın tam yeri ve zamanı…
Delillerin kül olarak değerlendirilmesi:
Savcı, somut iddia beklemeyin, bunlar bir kül diyor,
Ben bir delil bulamadım, ey mahkeme sen bul diyor,
Sahte CD.ler çok karşık, içinden çıkabilmek zul diyor.
Yeni belge gelmezse esasa girme, usulde takıl diyor.
31 Ocak 2011 10:36
Nazlı Hanım bugün “Mahkeme bu iddianın doğru olup olmadığını araştırıyor.” diyor.
Elde sahte CDlerden başka bir delil yok…
Nazlı hanım sahte CDler üzerinden suçlamaya devam ediyor…
31 Ocak 2011 11:44
Sadece zamanlamaları çelişkili buluyorsunuz. Alper Gümüş’ün söylediği gibi belgeler zamanla güncelleniyor olabilir. Bunun dışında kanınıtz yok mu?
31 Ocak 2011 12:08
Sevgili Rodrik,
Hala “belgeler zamanla güncelleniyor olabilir” diyenler var.
DOKÜMANIN ÜST VERİ BİLGİSİNDEKİ TARİH dokümanın içeriğindeki tarihlerden küçük ise sahtekar dokümana müdahele etmiş SAHTE CD ÜRETMİŞ demektir.
Atalaramız anlamayanlar için 40 fırın ekmek yemesi lazım der. 40 fırın değil 400 fırın ekmek yeselerde anlamayacaklar…
İşiniz çok zor. Allah kolaylık versin.
31 Ocak 2011 18:09
Belki su iki yazimizi okumak istersiniz:
1) https://cdogangercekler.wordpress.com/2011/01/05/balyoz-cdleri-2009da-gncellendi-tezi/
2) https://cdogangercekler.wordpress.com/2011/01/11/radikal-gazetesindeki-bayoz-yazi-dizisi-%e2%80%93-bolum-3/
31 Ocak 2011 12:16
Supheli arkadasim bu soruyu sormakta haklisin. Ama bu veriler sahtecilige isaret ediyor. Cunku butun belgelerin dijital tarihleri 2003, belgelerdeki imza bloglari 2003 tarihinde o gorevlerde gorevli olan sahislara ait, ayni sekilde dijital kullanici adlari o tarihlerde gorevli olanlarin isimleri. Farzedelim ki guncelleme var, o zaman en azindan belgelerin tarihiyle ve kullanici adlariyla oynanmis. Ayrica tarihte geri sarma yapilip o tarihlerdeki gorevli insanlarin isimleri belgelere yazilmis. Davanin tum dayanagi bu dijital belgeler olduguna gore sahtecilik sizce de acik degil mi? Eger ki guncelleme varsa (ki 2009 tarihli bilgiler var) cogu coktan emekli, ununu elemis etegini asmis adamlar nasil darbe yapacak o tarihlerde?
Gozden kacan diger bir konu, ana belgelerde de (balyoz, carsaf, vs.) bir suru celiski var, balyoz planında o tarihte olmayan Turkiye Genclik Birligi’nin ismi geciyor; carsaf planinda o tarihte kullanilmayan emniyetli cep telefonu teknolojisinden bahsediliyor falan.
31 Ocak 2011 14:22
Ben dijital ortamda hazirlanmis seylere genelde pek guvenmiyorum. Cunku manipule etmesi kolay. Alper Gormus’un de soyledikleri akla yatkin geliyor, bu arada. Pinar Dogan ve Dani Rodrik o kadar cok kanit buldular ki, sahtecilik olsa, sahteciler bu kadar hata yapmaz diye dusunuyor insan.
Kagit kullanilmis yazismalar daha sahih deliller ve tabii ki curutmeler olurdu.
31 Ocak 2011 16:01
Sevgili şüphe;
“Pinar Dogan ve Dani Rodrik o kadar cok kanit buldular ki, sahtecilik olsa, sahteciler bu kadar hata yapmaz diye dusunuyor insan.” demişsiniz. Ki çok haklısınız.
bu cd leri hazırlayanların amacı; suçlanan kişilerin mahkum olması değil, cd lerdeki her eksik ve her yanlış için en az 2-3 bilirkişi incelemesi veya ilgili kurumdan teyidi gibi her bulunan sahte kayıt için en az 2 -3 aylık doğrulama süreci yapılacaktır. Bunlar da davanın uzadıkça uzamasına neden olacaktır. Bu kişilerin amaç ve hedefleri; birileri karanlık işlerini yaparken gündemi değiştirmektir. Bu arada bir çok suçsuz insanda mahkeme veya cezaevi köşelerinde süründürülür. Bu kişilerden bazıları da terfi edemez. Bu işlerden zarar görenleri sanık olarak kimler olduğunu biliyoruz. Ancak; bu işlerden kimler karlı çıkacak. Zarar gören kişilerin seçilmiş kişiler olduğunu değerlendirirsek ; Terfi edemeyecek olan bu kişiler yerine kimler terfi edecek? Bence bu konu da sorgulanmalıdır.
Şüphe ile bakmak gerekmez mi?
31 Ocak 2011 13:20
Sn.Suphe
Kullanıcı adı olarak seçimini beğendim, kutlarım. Bir de ben şansımı deniyorum.
Zamanlama çelşkilerini sanki önemsiz bir ayrıntı gibi belirtiyorunuz oradan başlayayım. Şimdi biri senin resme ilgini ve evini süslemek için açık arttırmalarda büyük paralar ödediğini biliyor. Diyorki “Bizans döneminden kalma accayyip resimler var hemde kelepir fiyatına, bunlar kaçmaz” Resimlere bir bakıyorsun eskitilmiş ama o da ne! geri planda boğaz köprüsü, bir adam o dönemin kıyafetleri içinde cep telefonu ile konuşuyor.(?) …..
Şimdi gelelim güncellemeye. Satıcı diyorki: “Kardeş kızma, birileri bu resimleri güncellemiş olmalı” veya “o detaylar çok küçük boyutta, takılma, resmin kalan kısmına bak, ne kadar güzel…” (Mr Bi,rant, hello..)
31 Ocak 2011 14:27
Zamanlardaki tutarsizliklar tabii ki onemli, onemsiz degil. Ama bunlar izah edilebilecegi de soyleniyor. Ben siradan birisi olarak ne oluyor ne bitiyor, boyle sagdan soldan okuyarak ogrenmeye calisiyorum. Buraya bakiyorum, bunlar onemli kanitlarmis gibi duruyor. Bu sadece tek cesit kanit. Bir de o seminerin konusma kayitlari var ki.. Onlar da hic de oyle hukumete dostane bir ton yok. Bilmiyorum. Yargilama bittikten sonra gorecegiz bakalim.
31 Ocak 2011 14:42
Sn. Şüphe
Sanıklar seminer veya oradaki konuşmalarından dolayı değil, Sözde Balyoz Güvenlik Harekat Planınında kendisine verilen görevleri kabul ettiği için yargılanıyor. 195 kişinin ancak 48 kişisi seminere katılmış.
31 Ocak 2011 17:16
Suphe, davanin dayanagi cd’lerdeki (o da sadece 11 no’lu CD) dijital dokumanlar. Bunlar sizin de soylediginiz gibi gayet manipule edilebilir seyler. Seminerin ses kayilarinda ise suc teskil eden bir sey yok. Iki sebepten dolayi :
1. Seminerdeki konusmalar jenerik bir senaryo (Istanbul’da ayaklanma olmus, olenler olmus, sikiyonetim ilan edilmis, vs.) kapsaminda yapiliyor,
2. Seminerde zaten kanuni bir sekilde sikiyonetim ilanindan sonra ne yapilacagi tartisiliyor (sikiyonetimin kanunu var ve bu kanunda ordaki askeri birliklere gorevler veriliyor).
Ayrica seminerin ses kayitlarinin hicbir yerinde biz darbe yapicaz seklinde veya o anlama gelebilecek tek bir laf yok. Zaten savcilik da bunun farkinda oldugu icin tum davayi dijital belgeler uzerine oturtmus seminer uzerine degil.
31 Ocak 2011 13:30
Sayın eminkk,
Çok yaratıcı,çok güzel anlatmışsınız ama gören gözlere,işiten kulaklara.Adamlar bunun böyle olduğunu zaten biliyorlar.Maksat spor olsun diye buraya takılıyorlar.
31 Ocak 2011 22:03
Merak ettiklerim:
1. (bilmedigim icin bilenlere soruyorum) adli emanet’e ne zaman/hangi durumlarda belgeler emanet edilir?
2. Balyoz davasi icin adli emanetten, bu ornekteki gibi gercekleri saklamaya yonelik belgeler disinda baska bir sey cikti mi?
2. Ben gercekleri carpitmak/saklamak isteyen biri olsam, icinde hosuma gitmeyen bilgilerin bulundugu evraki saklayip kaldirmak yerine imha ederdim. Sonucta sahte belge uretmekle, gercek ve gecerli belgeleri imha etmek arasinda “kotu niyet” konusunda bir fark goremiyorum.Belki hukuki yaptirimi farklidir. Bilenler fikirlerini paylasirlarsa sevinirim.
31 Ocak 2011 23:23
en meraklı@
1. Dava dosyasına girecek olan delillerin tümü adli emanet kapsamındadır. Kaybolma ihtimali olan ve tek olan deliller adli emanette saklanır. Örneğin ıslak imzalı belgeler.
2. Adli emanetteki belgeler hakkında tarafların araştırmaları devam ediyor zannediyorum.
3. Gerçekeleri çarpıtmak isteyenler de hata yapar. bilmeden bazı hatalar yapar, onlarda burada tek tek çıkıyor. Bazen de davayı uzatmak için (teyide muhtaç veya araştırılması gereken her konu ve olay mahkemelerce araştırılmak zorundadır) bir çok hatalar yaparlar.
01 Şubat 2011 01:58
Bu sorular ilgili kurumlara resmi yazı ile sorulup, cevapları alındığı için bunları yok etmek sanırım çok kolay olmayacaktı. O zaman neden sordular diyebilirsiniz. Birkaç olasılık geliyor akla.
İddianameyi hazırlayanlar:
* Kurumlara soruları sormadan önce bu çelişkileri bilmiyorlardı. Ancak cevapları alınca, oluşan kamuoyu, medya, hükümet baskısında “pardon, deliller sahteymiş” diyemediler, her şeye rağmen iddianameyi yazdılar, bu bilgileri de genel “uygun olduğu tespit edilmiştir” tarzı ifadelerle geçiştirdiler.
* Bu çelişkilerin farkındaydılar, “bir başkası sorarsa cevapları da o alır, çelişkiler açığa çıkar” düşüncesiyle kendileri sorup, cevaplarını da “kişisel bilgiler içerdiği” gerekçesiyle iddianame’ye koymadılar.
Tabii ki farklı kombinasyonlar da mümkün . Soruları soranler çelişkileri bilmiyor, ancak iddianameyi yazanlar çelişkileri gizlemeye çalışıyor da olabilir.
Ayrıca olayın zaman kazanma boyutu çok önemli. Her türlü çelişki ve belirsizlik sanıkları etkiliyor, terfilerini engelliyor, medyanın propaganda yapmasına zaman tanıyor, gündemi değiştiriyor.
Bu sahtekarlıkları yapanlar, süreç yeterince uzatılırsa yapılan hukuksuzlukların cezalandırılmayacağı bir düzene geçiş olacağını hesaplamış da olabilirler. Referandum süreci boyunca Ergenekon ve Balyoz üzerinden yürütülen “darbecilerle hesaplaşma” propagandası sonucu HSYK adalet bakanlığına bağımlı hale geldi. Şimdi de Yargıtay’ı hedef almış benzer bir çalışma var. Hükümetin, CHP’li komisyon üyelerini istifa noktasına getirecek kadar zorladığı ve acele ettiği bir süreç söz konusu. Süreç tamamlandığında, aynen İlhan Cihaner’de olduğu gibi “pardon, yanlış yapmışız, darbeci değillermiş” bile diyebilirler.
Saygılarımla …
01 Şubat 2011 02:28
Can Bey,
Yukarida verdiginiz kombinasyonlarin herbiri akla yatkin gorunuyor, dava sureci ile ilgili tam enformasyona sahip degiliz diye dusunuyorum, soylediginiz gibi belki baska kombinasyonlar da vardir…
Yalniz ben yorumunuzun sonunda Cihaner ile ilgili bolume biraz takildim. Cihnaer’e birileri “pardon, yanlis yapmisiz” dedi de ben mi kacirdim. Zira hakkinda acilan davada henuz bir karar verilmedi. Cihaner ile ayni iddianamenin bir numarali sanigi Berk pasanin davasi saraydan kiz kacirma piyesinde kendisine rol dusmedigi icin hala adli yargida devam ediyor; Cihaner icin de verilmis bir beraat karari yok bildigim kadari ile. Sadece YArgitay’in fotokopi uzerinden verdigi bir birlestirme karari ve sonrasinda Cihaner’in tahliyesi var ki oycoklugu ile alinan bu kararlara Yargitay Ceza Genel Kurulu’nda muhalefet serhi koyan 6 Yargitay uyesi, Yargitay’in ayni konuda gecmis kararlarina da atifta bulunarak fotokopi uzerinden birlestirme isleminin Yargitay’in ictihatina ve hatta ilgili ceza dairesinin (11’di yanilmiyosam) kendi ictihatina aykiri, dolayisiyla hukuken yok hukmunde oldugunu serh gerekcelerinde ifade etmisler. Ayrica Cihaner’e atfedilen teror uyeligi sucunun gorev sucu olmadigi, ozel yetkili agir ceza mahkemelerinin alanina giren bir katalog suc oldugu da bir baska serh gerekcesi olarak yer almis…
Cihaner’in tahliye edildigi surecte “pardon, yanlis yapmisiz” demesi gerekenler var, ama bunlarim kim olduklari konusunda mutabik olacagimizi hic zannetmiyorum…
01 Şubat 2011 03:23
Cihaner’den özür dileme söz olmadı. Başlangıçta davayı onun elinden almak için kullanılan, İsmail Ağa Cemaatinin silahlı terör örgütü olduğu iddiasının gerçek olmadığı ortaya çıktı. Bu da, tüm yapılanların cemaat üyelerini Cihaner’in soruşturmasından kurtarmak için düzenlenen bir operasyon olduğu iddialarını kuvvetlendiriyor.
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/16655971.asp
01 Şubat 2011 04:08
Bu haber ne demek istediginizi daha iyi anlamama yardimci oldu, tesekkur ederim. Gerci saniklarin cebir ve siddetle anayasal duzeni degistirmeye tesebbus sucundan beraatleri istenmis, ancak 6 aydan 3 yila kadar hapis cezasi ongirulen yasalara aykiri ogrenci egitimi yapma sucu isnadi ile haklarinda dava acilmis.
Bu durum cemaat uyelerinin Cihaner’in sorusturmasindan kurtarildigi bir operasyon olup olmadigi konusunda beni biraz supheye sevk etti. Zira Cihaner zaten cemaat uyeleri hakkinda anayasal duzeni degistirmeye tesebbus sucu isnadi ile bir sorusturma yurutemezdi, zira bu bildigim kadari ancak ozel yetkili savcilarin yurutebilecegi bir sorusturma.
Burada en azindan benim icin eksik olan bilgi Cihaner’in sorusturmasi sonucunda soz konusu saniklar hakkinda nasil bir suc isnadinda bulunacagi… Su anda bu saniklara 3 yila kadar hapis cezasi ongorulen bir suc isnadi ile dava acilmis, eger Cihaner’in sorusturmasinda daha agir bir suc isnadi soz konusu olacak idiyse soylediginizde bir haklilik payi olabilir. Ama saniklar icin hhapis istemli dava acilmis olmasi nedeni ile bir operasyon sonrasi kurtarilmis olduklari ne kadar soylenebilir ondan da tam emin degilim.
01 Şubat 2011 05:20
Ayni mesaji uc kere post etmeye calistiktan sonra nihayet verebildigim link’i neden verdigimi aciklayayim:
Sozu gecen, Cihaner’in yargilanma surecini haber yaptigi icin (detaylari verdigim linkteki haberde) hem suren davada adli yargiya mudahale ettigi one surulerek, hem de kendisine bilgi sizdirildigi gerekcesiyle Bakanlik’in mudahale ederek haber kaynagi sorulan gazeteciyi pek tanimam. Zaman zaman bu konudaki yazilarina denk gelmistim.
Burada bunu cok farkli bir ornek olarak veriyorum, cunku:
Zaman Gazetesi’ne sizdirilan, hem de sanik avukatlarina verilmeyen CD resimlerinin dava surerken yayinlanmasi; Emrullah/Emre Uslu’nun hemen akabinde ne idugu belirsiz bir anonim grafologdan 5 harf uzerinden kesin yargilarla o CD’nin uzerindeki el yazisinin Suha Tanyerli’ye ait oldugunu beyan etmesi; Zaman Gazetesi’nin cikan belgelerin hangi klasorlere girecegini onceden haber yapabilmesi; simdi de Fmerakli’nin “Cemaat ve sahte haber belgeleri” (29 Ocak 2011) blog girisinde yazdigi 24 nolu yorumda dikkatleri cektigi Cetin Dogan hakkinda 2002-2003 yilinda yazilmis sikayet mektuplarina bakinca:
acaba bunlari neden kimse sorgulamiyor diye dusunuyorum. Yani eger sizdirmaksa sizdirmak, yargiya mudahale babinda yapilan yayinlarsa ornekleri gani gani mevcutken, neden bu farkli mudahale? Bir sebebi Cihaner’den cemaat uyelerini kurtarmak olabilir.
Ama kaynaklarini acikla diyecek kadar sorun olmussa, ben de donup Zaman Gazetesi’ndeki sahibelere bir daha bakmak ihtiyaci duyuyorum dogrusu.
01 Şubat 2011 05:24
yine yanlis yere post etmisim, linkin altina olacakti bu.
01 Şubat 2011 03:41
Bir link de ben vermek istiyorum, Bianet’ten. Ama bunu daha once hic kullanmadigim icin yanlis bir sey yapabilirim; abuk sabuk bir mesaj cikarsa simdiden ozur dilerim:
http://www.bianet.org/bianet/ifade-ozgurlugu/121940-ergenekonu-yazan-gazeteci-saymazin-54-yil-hapsi-istendi
01 Şubat 2011 03:43
(Link vermenin bu kadar kolay oldugunu bilmiyordum. Daha once denedigimde basarili olamamistim)
01 Şubat 2011 00:46
merhaba fenerant,
Zaman ayirip da cevap yazdiginiz icin tesekkur ederim. Ama mademki bu adli emanet onemli – en onemli – belgelerin tutuldugu bir yer, buraya girip cikan onemli belgelerden sorumlu kisi(ler) vardir, degil mi? Yani gercekleri carpitmak adina buraya bir belge kaldirilmissa, gorevini kotuye kullanan kisi bunun elbet ortaya cikacagini ve kendileriyle iliskilendirilecegini bilmez mi? Belki de simdi gorevini kotuye kullanmanin cezasi, 24 yasindakilere alkol servisi yapan bir isletmeye verilen cezadan cok cok daha az oldugu icin umursamamislardir… Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez misali.
(Yahu, 24 yas dedim de aklima geldi. Aslinda hukumetimiz uzlasmaya, sukunet ortamina cok onem verdigi icin bu tasariyla yillardir Turkiye’nin gundemini isgal eden en onemli sorunu cozdu, hic kimse farkinda degil. Anlamadan elestirip duruyorlar. Eger 24 yasindaki bir genci, o kendini karar verecek olgunlukta olmadigi icin alkolden koruyacaksak, 24 yasindaki bir kadin da turban takma kararini kendi veremeyecegi icin 24 yasina kadar kadinlar da turban takamayacaklardir. Normal okuyan bir insanin 22 yasinda universiteyi bitirdigini dusunurseniz, universiteye turbanla girememek diye bir sorun artik olmayacaktir. Hukumetimiz boyle buyuk bir sorunu, gayet akillica cozmustur. Yalniz bunu neden benden baska kimse anlayip takdir etmedi, bilemiyorum… )
01 Şubat 2011 01:25
Delilleri karartmanın suçu bahsettiğiniz gibi az değil fazladır. üstelik adliyede ve emanette çalışan kişiler kamu görevlisi olduğu için bu cezaları artırılarak uygulanır.
01 Şubat 2011 01:33
Neden ortaya çıkacağını bildikleri halde adli emanete kaldırdılar? Neden hukuktan yana olmadılar diye de sorulabilir? Bir cevap: Ortam ve şartların planlanan harekatı her halukarda/her şeye rağmen sonuca ulaştırmaya uygun görülmesi. Başka bir izahta; antidemokratik ortamlarda hukukun daima güçlüden yana olması.
Emanetten alınan evrakların bazı sayfaları kayıp, bunlar talep ediliyor. Bu sayfalardan beklentiler yüksek. En sonunda sorumlular Teğmen M.Ali örneğindeki gibi mahkeme verilecek. “Gücün kanunundan kanunun gücüne geçmek” referandum sözünün sonucunu hep beraber göreceğiz. Muhtemelen ben yine birilerine kandınızmı-kandırıldınız mı? diye soracağım.
01 Şubat 2011 16:12
Eminkk;
__Neden ortaya çıkacağını bildikleri halde adli emanete kaldırdılar? Neden hukuktan yana olmadılar diye de sorulabilir?…
Sayın Pınar DOĞAN ve dani RODRİK’in Balyoz davası delilleri üzerindeki,delillerdeki sahteciliğe işaret eden bulguları kesin bir şekilde ortaya çıkaran (ve hala bu davayı savunan gazetelerin/gazetecilerin/yazarların/akademisyenlerin vs. bir türlü yanıtlayamadığı,buna rağmen hala yalan yayına devam ettiği ve hatta yanıtlayamayıp hakarete varan ifadelerine rağmen) çalışmaları olmasa,ülke içinde üzerinde baskı kurularak sindirilememiş bir kaç gerçek aydının sesini kim yada kimler duyardı…
Not: Balyoz , Ergenekon ve Sayın İlhan CİHANER’in davaları asla ayrı ayrı düşünülmemelidir…
01 Şubat 2011 22:53
Emin bey;
“Emanetten alınan evrakların bazı sayfaları kayıp, bunlar talep ediliyor. Bu sayfalardan beklentiler yüksek.” demişsiniz.
Hangi tür evraklardaki sayfalar eksik. bilginiz var ise öğrenebilirmiyiz?
02 Şubat 2011 00:51
Savcıların Balyoz çizelgelerini teyit amacıyla yazdıkları kamu kurum-kuruluşları, okullar-üniversiteler, siyasi partilerden gelen cevaplar. Ancak yüzlerce sayfa tutan bu yazılar taranarak digital ortama akatarılırken insan hataları (atlama) da olabilir, “sehven” de olabilir.
02 Şubat 2011 01:00
🙂
02 Şubat 2011 01:23
sehvendir sehven.
koskoca kamu görevlileri yalan söyleyecek değil ya.
üstelik yalan en büyük suç.
10 Şubat 2011 06:27
sayin fenerant, eminkk:
Kayip sayfalarla ilgili bir haber.
http://www.odatv.com/n.php?n=adli-emanete-kaldirilan-belgeler-nereye-kayboldu-1002111200
02 Şubat 2011 01:59
Biz aşağıda imzası olan barolar, demokrasi için bu duyuruyu, çok geç olmadan, duyarlı kamuoyu ile paylaşıyoruz:
1. 12 Eylül 2010 “referandum”unda Anayasa’da yapılan değişikliklerle, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) siyasal iktidarın doğrudan ve dolaylı etkisine açık şekilde yapılandırılmıştır.
2. Ne yazık ki bu “referandum” öncesinde halkımız Anayasa değişikliklerinin içeriği ve gerçek amacı konusunda bilgilendirilmemiş veya yanlış bilgilendirilmiştir.
3. Sivil toplumu oluşturan hiçbir kesimle uzlaşılmadan alelacele yapılan bu Anayasa değişikliği sonrasında, HSYK, adeta Adalet Bakanlığı’nın bir dairesi haline getirilmiştir. Bundan sonra Yargıtay ve Danıştay da yürütme organına bağımlı kılınmak istenmektedir. Nitekim HSYK kısa bir süre içinde yaptığı tasarruflarla bu kuşkuları doğrulamış ve güven kaybına neden olmuştur.
4. Siyasi iktidar, 2007 yılında hazırladığı yasa tasarısıyla Yargıtay’ın üye sayısının 150 ile sınırlandırılmasını öngörmüştür. Bugün ise HSYK’nın siyasi iktidara doğrudan veya dolaylı şekilde bağımlı hale getirilmek suretiyle yeniden yapılandırılmasından sonra, Yargıtay’ın üye sayısı 250’den, 387’ye, Danıştay’ın üye sayısı 95′ten 151’e çıkarılmak istenmektedir.
5. HSYK’nın açıklandığı şekilde yeniden yapılandırılmasından sonra, bu iki yüksek mahkemenin üye sayısının bir anda, daha önce Cumhuriyet tarihinde görülmemiş şekilde arttırılmak istenmesinin nedeni, siyasi iktidara bağımlı bir yüksek yargı yaratmaktır.
6. Bilindiği üzere Yargıtay ve Danıştay’a üye seçimi, siyasi iktidara bağımlı hale getirilmiş bu HSYK tarafından yapılacaktır.
7. Yargıtay ve Danıştay’ın üye sayısının artırılmasına gerekçe olarak gösterilen iş yükünün sebebinin, öncelikle, ilk derece mahkemelerindeki ve soruşturma evresindeki yapısal sorunlar olduğu açıktır. Buna rağmen kamuoyu, yanlış bilgilendirilmekte ve yüksek mahkemelerin üye ve daire sayısının artırılmasının tek çözüm olduğuna inandırılmak istenmektedir. Oysa yapılmak istenen, Yargıtay ve Danıştay’ı, iş yükü bahane edilerek, yürütme organına bağımlı hale getirmektir. Yüksek yargının yürütme organına bağımlı kılınması sonucunda, demokrasinin vazgeçilmez şartı olan kuvvetler ayrılığı ortadan kalkacaktır.
8. Yargıtay’ın yeniden yapılandırılmasında siyasi iktidarın niyetini en açık şekilde ortaya koyan düzenleme, yeni üyelerin atanması ile birlikte Birinci Başkanlık Kurulu’nun kendiliğinden lağvedilmesinin öngörülmesidir.
9. Birinci Başkanlık Kurulu’nun başlıca görevleri, Yargıtay Başkanı, Yargıtay Başsavcısı, Yargıtay daire başkanları ve üyeleri hakkında ceza soruşturması yapmak ve kamu davası açılmasına karar vermek; ayrıca üyelerin hangi dairelerde görevlendirileceğini belirlemektir.
10. Tasarıya göre, Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu, yeni üyelerin de katılımıyla yapılacak seçimle yeniden oluşturulacaktır. Böylece siyasi iktidar bu önemli organı istediği şekilde belirlemiş olacaktır.
11. Yeniden yapılandırılmış HSYK eliyle yeniden oluşturulmak istenen Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu’nun dolaylı da olsa bu şekilde siyasi iktidarın etki alanına alınması sonucunda Yargıtay’da, Yargıtay başkanı da dahil olmak üzere, hiçbir yüksek hakimin teminatı kalmayacaktır.
12. Dikkatimizden kaçmayan bir diğer husus ise, siyasal iktidarın Anayasa’ya aykırı bir biçimde, Anayasa Mahkemesi’ni, Yargıtay’ın ve Danıştay’ın üstünde bir temyiz mercii haline getirmek istemesidir. Siyasi iktidar, Anayasa Mahkemesi’ne, Yargıtay’ın ve Danıştay’ın kararlarını iptal etme yetkisi vermektedir. Bu düzenleme Yargıtay ve Danıştay’ı işlevsiz kılacaktır. Ayrıca bireylerin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuru yapmadan önce Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yapması gerekeceğinden, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuru yapma hakkı çok uzun yıllar geciktirilerek fiilen yok edilecektir.
13. Referandumla başlandığı iddia edilen demokratikleşme süreci içerisinde, yürütme organı, kendine bağlı bir yargı yaratmaya çalışmak yerine, adil yargılanma ve savunma hakkını hiçe sayan özel görevli ağır ceza mahkemelerini derhal kaldırmak suretiyle yargıda reform çalışmalarına başlamalıdır.
14. Siyasi iktidardan beklentimiz, yargıdaki iş yüküne ve kronikleşmiş sorunlara, barolarla işbirliği içinde gerçekçi çözümler üretmesi; yargının kurucu unsuru – bireylerin hak ve özgürlüklerinin güvencesi olan avukatların vazgeçilmez konumunun yargının diğer unsurlarınca benimsenmesini sağlaması; bu çerçevede, avukatlara karşı adliye binalarında dahi her gün uygulanan ayrımcılıklara ve çıkarılan anlamsız zorluklara son verilmesini sağlamasıdır.
15. Haklı kaygılarımız, oluşturulmak istenen sisteme yöneliktir. Çünkü hukuk devletinin ve demokrasinin güvencesi, kişiler değil, kurulan sistemdir. Anayasa Mahkemesi ve HSYK’nın bu şekilde yeniden yapılandırılması ve siyasi iktidara bağımlı hale getirilmesinden sonra bu kez aynı yapının Yargıtay ve Danıştay için öngörülmesi, hukuk güvenliğini tamamen ortadan kaldıracak ve telafisi mümkün olmayacak bir tahribat yaratacaktır.
16. Hukukun özgürlükleri güvence altına almadığı bir sisteme demokrasi adını vermek mümkün değildir. Bu yapı gerçekleştiği takdirde, siyasi iktidara yakın olunmadığı sürece hak aramak ve hak almak mümkün olmayacaktır. Bu düzenleme ile artık iktidarın, yani üstünlerin hukuku ve yargısı yaratılacaktır.
17. Hukuki güvenliği tamamen yok edecek, Türkiye’yi hukuk devleti olmaktan tamamen çıkaracak, totaliter bir rejime zemin hazırlayacak böyle bir gidişe karşı koymak ve toplumu uyarmak hukukçuların, baroların ve bütün sivil toplum kuruluşlarının tarihsel bir görevidir.
18. Toplumumuzun, hangi siyasi parti iktidarda olursa olsun, yürütme organının yargı üzerindeki etkisini ortadan kaldıracak, yargının bağımsızlığını sağlayacak yeni bir anayasaya ihtiyacı vardır. İnsan haklarına, hukukun üstünlüğüne, evrensel hukuk ilkelerine dayalı, toplumsal uzlaşmayı gerçekleştirecek, demokrasinin önündeki bütün engelleri kaldıracak ve sağlıklı bir demokrasi açısından tehlikeli boyutlara gelmiş kutuplaşma ve ayrışmalara son verecek yeni bir anayasa hazırlanması için üzerimize düşen bütün sorumlulukları yerine getirmeye hazırız.
19. Biz aşağıda imzası olan baroların yaklaşımı, eleştirmekten öte, kalıcı ve evrensel hukuk ilkelerine uygun çözümler üretmektir. Bu amaçla, yasama ve yürütme organlarıyla ve ilgili bütün kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapmaya hazır olduğumuzu ilan ederiz.
“Demokrasi adına” yapıldığı ileri sürülen uygulamalarla demokrasimiz telafisi çok zor zararlara uğramadan ve kişi özgürlüklerimiz tamamen güvencesiz bırakılmadan önce duyarlı kamuoyunun bilgisine saygıyla sunulur.
DESTEK VEREN BAROLAR (24 Baro)
ADANA
AMASYA
ANKARA
ANTALYA
ARTVİN
AYDIN
BALIKESİR
BİLECİK
BOLU
BURSA
DENİZLİ
EDİRNE
ESKİŞEHİR
GİRESUN
İSTANBUL
KAYSERİ
KIRIKKALE
KOCAELİ
MANİSA
MUĞLA
SİNOP
TEKİRDAĞ
TUNCELİ
UŞAK