Bugünkü gazetelerde birçok köşe yazarı garip bir mantık izleyerek, sahte olduğu kolayca kanıtlanabilen belgeler sırf şimdi Gölcük’ten de çıktılar diye gerçek olduklarına daha da kuvvetle kanaat getirmişler. Bu bizim daha evel dile getirdiğimiz “Bir şahte CD iş görmedi; ikincisini versek?” yanılgısına düşmek oluyor.
Birkaç örnek verelim:
Ali Bayramoğlu:
Evet, Sayın Bayramoğlu, gerçekleri tartışıyoruz. Şu Gölcük’te bulunan ve 2003’te hazırlandığı iddia edilen belgelerin içersinde ta 2009’a kadar uzanan bir zaman diliminden bilgilerin çıkmış olmasının ortaya çıkardığı gerçekleri tartışıyoruz. Sizi de o gerçekleri görmeye, görmezlikten gelmeye devam edecekseniz ise en azından bir izah etmeye davet ediyoruz.
Yasemin Çongar:
Evet, Sayin Çongar haklısınız, bu belgeler daha evel Taraf’a bavul içinde gelen belgelerin aynıları. İşte bu yüzden bavuldan çıkanlar ne kadar sahte ise bu yenileri de o kadar sahte.
Şamil Tayyar:
Yanılıyorsunuz, Sayın Tayyar. Gölcük’ten çıkan Balyoz belgelerinde güncelleme yok, bu yüzden bizim işaret ettiğimiz zamanlama çelişkilerine de cevap gelmiş olmuyor. (Zaten güncellenmiş birkaç belge çıksaydı da sahtecilik kanıtlarını ortadan kaldırmayacaktı, o başka hikaye.)
Ahmet Altan:
Yanılıyorsunuz, Sayın Altan. Çetenin plan semineri belgelerini ve ses kayıtlarını 1. Ordu’nun kozmik odasından sızdırabilen işbirlikçileri olduğunu biliyoruz. Şimdi öğreniyoruz ki Gölcük donanma komutanlığında belge üretip yer karolarının altına saklayan işbirlikçileri de varmış. Biri varsa, diğeri niye olmasın? Siz belgelerin gerçekliğine bu kadar inanmışsanız, zamanlama çelişkilerini nasıl açıklıyorsunuz?
Daha evel defalarca söylemiştik, tekrar ediyoruz.
1. 2003’te üretilmiş gibi gösterilmeye çalışılan bir belgenin içinden sonraki senelere ait (ve önceden bilinmesi mümkün olmayan) bilgiler çıkarsa, demek ki o belge daha ileri bir tarihte üretilmiştir; yani o belge sahtedir.
2. Sahte bir belge, nereden başka örnekleri çıkarsa çıksın gene sahtedir.
Olay bu kadar basit.
Balyoz belgelerinin gerçek olduğuna inanmak bu iki hususu gözardı etmek demektir. Bu da mantık kuralları tanımayan, ancak önyargılı ve körü korüne inanan bir zihniyetin ürünü olabilir.
21 Ocak 2011 06:44
Amacim yukarida ismi gecen kose yazarlarini korumak falan degil, her ne kadar yukarida muhakeme yetenekleri sorgulaniyor olsa da ne dusunduklerini kendileri ifade edecek kadar ehil isimler.
Ben baska bir noktaya dikkat cekmek istiyorum. Dogan ve Rodrik bu blogta kimi belgelerdeki tarih tutarsizliklarindan yola cikarak CD’lerin sahte oldugunu ifade ediyorlar.
Sirf seytanin avukatligini yapmak adina asagidaki olasiligin varligina dikkat cekmek istiyorum, yalniz dikkat ediniz olasilik diyorum, bir gerceklikten bahsetmiyorum.
Diyelim ki Balyoz harekat plani ve diger eylem planlari hazirlandi, ancak isler Istanbul 1. Ordu’nun istedigi gibi yurumedi, Ankara destegi gelmedi ve mesela Samil Tayyar’in yazdigi gibi Balyoz Sarikiz’a yenik dustu, Agustos 93’te de Dogan Pasa emekliye sevkedildi ya da tabir-i caizse Ankara tarafindan tasfiye edildi. Zaman icerisinde Ergenekon sorusturmasi vs. baslayinca TSK’da ciddi bir guvenlik zaafiyeti oldugunun farkina varan, Balyoz belgelerinin varligini bilen ve bu nedenle dikkatli olmaya calisan bir takim subaylar, belgelerin ele gecme ihtimaline karsi bir tedbir olarak Dogan ve Rodrik’in acikca izah ettigi gibi 2003 tarihli CD’lere daha ileri tarihli bilgileri yerlestirmis ve CD’lerin ust verilerini sanki 2003 tarhinde kayit edilmis gibi degistirmis olabilirler. Bunu yapmaktaki amaclari da, eger bu belgeler ele gecerse, “2003 tarihli belgelerin icinden 2008 tarihli bilgiler nasil cikar, bu CD’ler sahte” demek olabilir.
Yeni belgelerin Golcuk Donanma Komutanligi’nda subaylarin nezaret ettigi bir aramada ele gecmis olmasina binaen bu blogta kimi yorumcular “darbe yapacak adam bu kadar akilsiz olur mu?” diye sormuslardi, haklilik payi yok degil. Gerci bir baska yorumcu da erke donergeci konferanslarinda en one dizi dizi dizilen generalleri hatirlatip, kurmay zekasinin o kadar da abartilacak bir sey olmadigini soylemisti ki, onda da haklilik payi yok degil.
Yeni ele gecen belgelerde “eger darbe girisimi ortaya cikarsa “harp oyunu” deriz” gibi kararlarin alindigi soyleniyor ki bunun da yasananlarla ortustugunu goruyoruz. Bu durumda bir sizma sonucu ele gecmesi mumkun bir CD’nin icinde yer alan diyelim yuz belgeyi ayni anda sahte yapmanin kolay yollarindan biri icine bir kac tane sahte belge yerlestirmek olamaz mi?
Yine altini cizerek soyluyorum, bu boyle olmustur demiyorum, ama Dogan ve Rodrik’in “bu CD’ler icinde sahte belgeler var” argumaninin dogru oldugu onkosulu ile bu sahteciligin Dogan ve Rodrik’in inandigi gibi bir cete urunu degil, kendilerini ve emekli/muvazzaf ustlerini korumaya calisan plandan haberdar kimi subaylarin urunu olabilecegi olasiligini dile getiriyorum.
Dogan ve Rodrik’in sahte belge cetesi argumani hakikaten dogru olabilir ama bu argumanin dogru olmasi benim yukarida verdigim olasilik dahil bir cok olasiligi gundeme getirir ve bu olasiliklardan biri kanitlanana kadar da bence birinin bir digerine kategorik olarak bir ustunlugu yoktur.
Ben kendi adima iddia edilen sahtecilikleri bir sivilin yapmis olma olasiligi ile CD’ler ortaya ciktigi taktirde kendilerini korumak amaci ile ordu icinde birilerinin yapmis olma olasiligi arasinda pek fazla fark gormuyorum.
21 Ocak 2011 09:12
Yürüttüğünüz mantık doğru bir mantık, ama CD’nin oluşturulma tarihinin değiştirildiği laboratuvar koşullarında anlaşılırdı, böyle bir riski askerlerin göze alacağını düşünmek de bana uzak olasılık gibi geliyor.
21 Ocak 2011 12:07
Eger amac CD’nin icine bir kac sahte belge yerlestirerek gercek belgelerin sahte oldugu inancini yaymak ise bu cok sorun degil bence. CD’nin olusturulma tarihi degistirilebilir, ama Dogan ve Rodrik’in acikca gosterdikleri gibi CD olusturma tarihi ya da icindeki belgelerin olusturma tarihi istenildigi sekilde duzenlenebiliyor.
21 Ocak 2011 12:12
Evet Aktutun yalandi mesela, Dursun Cicek’in plani da yalandi, o belge kagit parcasi idi ama her nasilsa askeri mahkeme Cicek Albay hakkinda terfi alamadigi icin kizip sahte eylem plani duzenlemek ve yaymaktan dava acti. Altan ve Congar’in Lahika haberi de yalandi, ama Genelkurmay bir bos anina gelip dogruluyuverdi.
21 Ocak 2011 11:37
birde şu açıdan bakmak gerek, yuarıdaki yazarlar, daha öncesinden yazdılarının yalan olduğu defalarcasında kanıtlanmış yazarlar, ve herseferinde yeni bir argumanla tekrar aynı yere saldırıyorlar. sonrasında düzmece olduğu gene anlaşılıyor. ama sonrasında her yazdıklarına sizde inanmak zorundamısınız be kardeşim.
21 Ocak 2011 12:13
Evet Aktutun yalandi mesela, Dursun Cicek’in plani da yalandi, o belge kagit parcasi idi ama her nasilsa askeri mahkeme Cicek Albay hakkinda terfi alamadigi icin kizip sahte eylem plani duzenlemek ve yaymaktan dava acti. Altan ve Congar’in Lahika haberi de yalandi, ama Genelkurmay bir bos anina gelip dogruluyuverdi.
21 Ocak 2011 12:42
fmerakli,
Başka olaylara atıf yapıp bu davadaki mantıksızlıkları ve hukuksuzlukları meşrulaştırmaya çalışmayın. Aktütün ve Albay Çiçek konularında eminim ortak noktalarımız olacaktır ancak bunlar referans olamaz… Gazetecilik açısından değerlendirdiğimizde yukarıdaki yazarların hepsinin yalan ve iftira yazdığı defalarca kanıtlanmıştır. Belgelerde o kadar çok tutarsızlık varken sadece Donanma Komutanlığı’ndan çıktı diye ‘Balyoz gerçek’ demek gazeteciliğe sızmaz. Hukukta suçlamalar kanıtlanana kadar herkes masumdur ilkesi vardır. Gazeteci de böyle olmalıdır. Kuşkuyla yaklaşmalıdır. Ancak görüyoruz ki özellikle yandaş basındaki kalemler hükmü vermişler ve Balyoz’da ismi geçenleri mahkum etmişler.
Siz bari böyle yapmayın!
21 Ocak 2011 13:58
Iyi de Aktutun ve Albay Cicek konularini da bu yalanci dediginiz gazeteciler yazdi!
21 Ocak 2011 14:08
Ee yazdılarsa ne olacak? Her dediklerini doğru mu kabul etmemiz gerekiyor? Nasıl bir mantık yürütüyorsunuz anlamak mümkün değil. Bir de ünlem işareti koymuşsunuz. Bakın tekrar söyleyeyim size; Balyoz’daki tutarsızlıklar ve hukuksuzluklar başka bir olaya veya habere gönderme yapılarak meşrulaştırılamaz! İşte burada ünlem konulur.
21 Ocak 2011 14:30
Kanitlandi diyorsunuz da bir de kanit gosterseniz. Ben adamlarin yazdigi ve dogru olan/cikan seyleri ornek gosterince kiziyorsunuz ama “bunlar yalancidir” demekten baska bir sey soylediginiz de pek yok.
Ayrica benim BAlyoz’daki tutarsizliklari mesrulastirma gibi bir cabam yok. Ben sadece sayin Dogan ve Rodrik’in altini cizdikleri CD’nin sahte olmasindan kaynakli tutarsizligin illa onlarin iddia ettigi gibi siviller tarafindan degil, askerler tarafindan yukarida acikladigim nedenlerle yapilmis olabilecegi seklinde bir olasiliktan bahsettim.
Bunu da boyle olmustur diye degil, bir olasilik olarak ifade ettim.
21 Ocak 2011 14:47
Albay Dursun çiçeğin ıslak imza davası sonuçlanmadı, kendisi hala imzanın kendisene ait olmadığını iddia ediyor. Kaldıki, mahkemede ne şekilde atılıdğınıda CNC makina ile gösterdiler. Peki Dursun çiçeğin Erzincana gidip orda kaldığı ve ordu komutanı ile görüştüğü, cihaner konsunda yazıkları gerçekmiydi… Balyozda buna benzer bir sahtecilik var ise Islak imzada da olmuş olabileceğinden hiç kuşkum yok. Ayrıca Ahmet altanın Türkiyeye dair verdiği uydu görüntülerinin kuzey ıraktan çıktığığı zamanki gazeteyi okumadığınızdan dolayı bilmiyorsunuz sanırım
21 Ocak 2011 15:15
Ben de Dursun Cicek’in islak imza davasi sonuclandi demedim zaten. Ama sunu diyorum, tum bu sahte belge tartismalari surerken hakkinda sahte belge duzenlemekten iddianame duzenlenip dava acilmis tek isim Albay Dursun Cicek. Hem de bu davayi Balyoz ya da Ergenekon savcilari degil, askeri savcilik acti.
Ilker Basbug’un kagit parcasi diye kukredigi ve islak imzali orjinali ortaya cikana kadar askeri savciligin kovusturmaya gerek gormedigi planin ne zaman ki islak imzali belgesi sivil savcilara ulasti ve ne zaman hem emniyet hem de jandarma kriminal imzanin Cicek’in “eli urunudur” diye rapor hazirladi, iste o zaman Albay Cicek birden terfi alamadigi icin TSK’yi zor durumda birakmak icin shte belge hazirlayan ve yayan bir subay olmakla suclanarak hakkinda askeri mahkemede dava acildi.
Bu yasananlar size normal geliyor ise tartisacak fazla bir sey yok zaten!
21 Ocak 2011 15:25
Bu arada, Dursun Çiçek masumiyetini ispatlamak için destek arıyor. Yardımcı olmak isteyebilirsiniz: http://dursuncicek.wordpress.com/
21 Ocak 2011 15:42
Can Bey linki benim icin mi verdiniz emin olamadim ama ben Dursun Cicek’e destek olmk gibi bir dusuncem yok.
Ben onun icin uzuluyorum, zira terfi alamadigi icin sahte belge duzenleyecek ve bunu Taraf’a sizdiracak bir subay oldugunu dusunmuyorum. Benim inancim odur ki o eylem planinin hazirlanmasi icin ustlerinden aldigi emri yerine getirdi, ama islak imzali orjinali ortaya cikinca Dursun Albay ortada birakildi ya da tebir-i caizse kurbanlik koyun secildi. Ki islak imzali orjinali yollayan “onurlu subay” Genelkurmay’da yasanan o surec hakkinda detayli bilgiler verdigi bir mektup da yazmisti ki o da basinda yer aldi.
21 Ocak 2011 15:51
Anladım, suçlu olduğunu biliyorsunuz, sadece yaptıranı sorguluyorsunuz. Her türlü darbe ve müdahale planını peşinen doğru kabul ettiğinizi bir an için unutmuşum.
21 Ocak 2011 15:55
Arkadaşlar, bir zahmet aranızdan onurlu birisi bir “TC’yi bitirme planı” yazıp, F.G. ıslak imzalı olarak fmerakli’ya imzasız bir e-postayla gönderebilir mi acaba? Belki o zaman kendisi sivil darbeye karşı cumhuriyeti savunmaya karar verebilir.
21 Ocak 2011 16:00
Suclu oldugunu biliyorum demedim, suclu oldugunu dusunuyorum dedim, ikisi birbirinden farkli seyler Can Bey.
Bu plan ozelinde konusursak, islak imzali orjinali cikana ve ozellikle de Jandarma Kriminal “Cicek’in eli urunudur” rapaoru verene kadar benim de suphelerim vardi, onca dava cilmis ve surerken 2009 yilinda genelkurmay’da boyle bir plan hazirlanmis olabilecegine pek iananmiyordum, inanmak istemiyordum belki de.
Ama ne zaman Jandarma’nin raporu geldi, Dursun Albay’in ilk tutuklamalarinda asker kesiminde gorunen direnc zaman icerisinde kirildi ve zayifladi, bir de ustune askeri savcilik yukarida bahsettigim nedenle albay hakkinda iddianameyi hazirladi, iste o zaman dedim ki; “Gecmis olsun Dursun Albay, ipini cektiler, seni kurban sectiler. Filler tepisirken cimenler ezildi!”
21 Ocak 2011 12:04
Yeni ele gecen belgelerde “eger darbe girisimi ortaya cikarsa “harp oyunu” deriz” gibi kararlarin alindigi soyleniyor ki bunun da yasananlarla ortustugunu goruyoruz. Bu durumda bir sizma sonucu ele gecmesi mumkun bir CD’nin icinde yer alan diyelim yuz belgeyi ayni anda sahte yapmanin kolay yollarindan biri icine bir kac tane sahte belge yerlestirmek olamaz mi?
Burada anlatilan turden sahte belgelerle olamaz. Cunku o sahte belgeleri hazirlayip oraya koyanlarin da zaman makineleri yok. Yani 2003’te onlar da bilmiyorlardi ileride ne olacagini. Bu gelecege iliskin bilgiler sahtekarligin maksadina gore erisilir olmuyorlar ki? O tarihte bilinmeleri mumkun degil.
21 Ocak 2011 12:21
Bulent Bey, Balyoz sorusturmasi gecen yil basladi, Ergenekon surecinde tedirginlik hissedip 2008 ya da 2009 yilinda yani Taraf gazetesine CD’ler ulastirilmadan ve Balyoz sorusturmasi baslamadan once bahsettigim olasilik cercevesinde CD’lerin hazirlanmasi mumkundu. Zaman makinesine ihtiyac yok, daha cik ifade edeyim.
2003 yilina ait belgelerin oldugu orjinal CD’niz var.
Bu CD’ye sahte susu vermek istiyorsunuz, bunun icin de icine sahte belgeler serpistireceksiniz.
Yil 2008 ve siz 2008 tarihinde gercerli olan ve 2003’te bilinmesi mumkun olmayan bir takim bilgileri kullanarak 2003 belgeler hazirliyorsunuz ve bunlari 2003 tarihli orjinal belgelerin oldugu CD’ye yaziyorsunuz.
Bunu yaparken de Dogan ve Rodrik’in acikladigi gibi olusturdugunuz sahte belgelerin ve CD’nin olusturulma zamanini bilgisayarin saati ile oynayarak 2003 yili gibi gosteriyorsunuz.
Sonuc ne; 2008 tarihinde Balyoz sorusturmasi baslamadan once hazirlanmis 2008 yilina ait 2003’te bilinemeyecek bilgiler iceren ama olusturulus ve son kaydedilis tarihi 2003 gorunen bir CD…
Gordugunuz gibi bir zaman makinasina ihtiyaciniz yok!
21 Ocak 2011 12:23
Yukarida kucuk bir seyi atlamisim, hazirladiginiz sahte belgeleri orjinal CD’ye yazmiyorsunuz, zaten bu teknik olarak mumkun degil (bulunan CD’ler CD-R). Orjinal belgeler ile hazirladiginiz sahte belgeleri harmanlayarak 2008 tarihinde ama 2003 tarhinde hazirlanmis gibi gorunen CD hazirliyorsunuz.
21 Ocak 2011 12:56
Ama benim anladigim senaryoya bu izahiniz uymuyor. Yakalanirsak diye bunu 2003 senesinde yapmis olmalari gerekiyor cunku. Iddia bu sahtekarlik susu verme tedbirinin 2003’te alindigi seklinde degil mi?
Bu ise karismis olsam ve 2008’de 2003’e ait orjinal CD benim elimde olsa, onun icinden dosyalari alip yeni bir (2003’te yapilmis gibi gosterdigim) CD’yi nicin hazirlayayim? Orjinali yok ederim olur biter. Zaten orjinali yok etmek zorundayim. Hem icine sahtekarlik ektigim yeni bir CD hazirlayacak olsam nicin hic olmayan isimler, sirketler, komutanliklar filan eklemek yerine belli bir tarihte dogru olan bilgileri ekeyim?
Bunlardan dolayi 2008’de (veya 2009’da neyse artik) sahte susu verildi degil de guncellendi deniyor galiba. Onu bilemeyiz, ama iddia oysa emeklileri buna bulastirmak icin onlar emekli olmadan planin mevcut oldugunu ispat etmek lazim herhalde. 2003’te tedbiri boyle aldilar teorisiyle olmaz yani. (Baska dava acilabilir tabii, onu sorusturmayi yapanlar bilecek.)
Bir de soyle bir mesele var. Zamaninda yana yakila ‘ispat edildi’ ‘orjinal oldugu raporla sabit’ filan diyen guruh nasil ispat edildigini soyledikleri bir seyin simdi baska turlu oldugunu soyleyecekler? Nasil ‘ispat’ bu? Bir blok halinde aciga dustu bu insanlar bence. Duzgun isler yapmadiklarini, ustlerine almis gorundukleri [cok onemli] misyonu mundar ettiklerini dusunuyordum ben zaten, yani o acisina uzulecek degilim ama bu insanlar mevki ve etkilerini muhafaza edecekler. Halin sadece sanik olanlar icin degil normal vatandas icin de [baska acidan] ne derece berbat oldugunu iyice anliyoruz.
21 Ocak 2011 14:10
Bulent bey,
yine iyi anlatamadim galiba. 2003 senesinde degil 2008 (yada 2009 neyse) o senede yapmis olmalari gerekiyor benim ortaya koydugum olasiliga gore. Benim iddiam sahtekarlik susunun 2003’te verildigi seklinde degil.
2003’te hazirlanan orjinal belgelerin tumunu sahte gostermek icin 2008’te icine sahte belgeler koyup 2003’te duzenlenmis gibi gosterilmesi… benim iddiam bu…
bu anlamda 2003’ten sonra emekli olmus olanlarin bu sahte belgeleri gormemis, kendilerini korumak amacli dahi olsa bu tur islere girisilmis oldugundan bihaber olmalari da yine olasilik dahilinde…
Bir de orjinali yok ederim, olur biter demissiniz. Belki de o kadar kolay degildir bu, zira hazirlanmis, belki gunu gelince uygulanmak uzere hazirda tutulan bir planlardan bahsediyoruz, kimbilir. Zira bir baska operasyonda ele gecen belgede Hrant Dink, Rahip Santoro ve Malatya cinayetlerinden “operasyon” olarak bahsedildigini de gorduk.
Bir de yakin zamana kadar bu tur hassas belgeleri kozmik odalarda guvenli bir sekilde tutmak konusunda askeriyenin bir endisesi oldugunu da zannetmiyorum. Nihayetinde oralar sivillerin zaten giremeyecegi ve ancak az sayida guvenliginden endise edilmeyen subaylarin erisiminin oldugu bolgelerdi. Ilker Basbug bile NATO’da gorevli Turk subaylara yaptigi ve Youtube’a dusen konusmasinda “Ben izin vermesem n.. girerlerdi” dememis miydi?
Ancak Seferberlik Tetkik Kurulu’nun odasina mahkeme karari ile girilmesi ile birlikte ordu icinde kozmik odalarin artik o kadar da guvenli olmadigi inanci ortaya cikmis olabilir. Bu inanc dogrultusunda da isguzar bir subay, “bunlari kozmik odadan cikartalim, bizim istihbarat subesinin altina gomelim” demis olabilir.
Yine altin cizerek soyluyorum boyle olmustur demiyorum, ama boyle olmus olma olasiliginin yadsinmamasi gerektigini ifade ediyorum.
21 Ocak 2011 14:38
Anladim simdi, tesekkur ederim. Bahsettiginiz teori bu simdi elde olan davanin konusu olandan cok daha genis kapsamli bir orgutlenmeye ve belki 2003’ten nispeten bagimsiz bir hal ile ilgili. Dediginiz bana elimizdeki (daha dogrusu bilebileceklerimiz arasindan ancak ogrendigim) delillerle tutarsiz gelmiyor ama makul de gelmiyor.
Bu arada, sadece Dink vs. cinayetler degil, 2003’te Istanbul’da olan bombalamalardan bahsedildigi de ima edildi (ben Ingilizce Zaman’da gordum bunu). Bunlari nakleden ve yorumlayan insanlarin izan ve ahlaklarina guvenemedigimiz icin ortaya konabilecek dogru duzgun komplo teorisi kabilinden dahi bir sey varsa da ugrasmak beyhude olur gibime geliyor. Mutemadiyen o gun size ne dusundurtmek istiyorsa ondan baskasini dusunmenizi imkansiz kilacak sekilde yalan soyleyen veya kivirtan basindan ogrendiklerimizle bizim becerebilebilecegimiz bir is degil bu bence.
21 Ocak 2011 15:07
Bulent Bey. bu olasiliginm akulluk derecesi tartisma konusu, ama dediginiz gibi su an elimizde olan verilerle bu olasilik gerceklesmesi muhtemel bir olasilik.
Bir de bu olasiligin kabulu Balyoz planlarinin Dogan Pasa’nin emekliligi ile rafa kalkmadigi, uzunca bir sure cari olarak hazirda tutuldugu gibi bir duruma da isaret ediyor.
Ornegin cami bombalama planlari ile ilgili ilk Balyoz belgeleri arasinda olmayan ama Golcuk’ten cikan belgeler arasinda kesif yapilan camiler ile ilgili sonuc raporlari cikmis ve bunlar kesfi gerceklestiren askeri personelin isimleri ile birlikte bugun gazetelerde yayinlandi.
Biz Taraf’a ulasan belgelerden Fatih ve Beyazit camilerinin bombalanmasina yonelik planlar oldugu iddiasini zaten biliyorduk. Bu yeni belgelerde kesif yapilan ama cesitli nedenlerle tedhise uygun gorulmeyen camiler hakkinda raporlar hazirlandigi iddialari var; mesela Ismailaga Camii boyle bir eylem icin uygun gorulmemis.
Cami bombalamak gibi darbeye zemin hazirlayacak eylemler iceren sahte plan hazirlayan bir cete var ise, neden uygun olmadigi icin darbeye zemin hazirlamakta kullanilmayacak eylemler icin de sahte planlar hazirlasinlar diye insan dusunmuyor degil!
21 Ocak 2011 15:21
fmerakli,
“Cami bombalamak gibi darbeye zemin hazirlayacak eylemler iceren sahte plan hazirlayan bir cete var ise, neden uygun olmadigi icin darbeye zemin hazirlamakta kullanilmayacak eylemler icin de sahte planlar hazirlasinlar diye insan dusunmuyor degil!”
demişsiniz. Hemen iki olasılık:
1. Gerçekçi gözüksün diye yapmış olabilirler.
2. Bir keşif zaten yapılmıştır. Sahte belge düzenleyenler sadece mevcut sızmış belgelerde ufak tefek değişiklikler yapmışlardır. Askerler Cami’leri bombalamak dışında nedenlerle de kullanmak isteyebilirler. Örneğin bir savaş halinde Cami’ler toplanma yeri hatta silah deposu olarak kullanılabilir. Ya da, daha kötü niyetli düşünelim, iç tehditler karşısında askerler Cami’lerde başlayabilecek ayaklanmalar için hazırlıklı olmak istemiş olabilirler.
Bombalama gibi vahşi bir eylemi ile kıyaslandığında bu alternatifler daha olası gözükmüyor mu size de?
21 Ocak 2011 15:35
Bu yazdiginiza fazla bir sey diyemem. O tur korkunc islerin hakikaten olmuslarindan geriye gidilip faillere ulasilmasi daha dogru olabilir herhalde. Yani planli veya uydurulmus cami bombalamasi isi yerine, islenmis (ve planlara oldugu ima edilen) cinayetleren geri gidilebilir. Konustuk burada iste Dink cinayetini. Inandigim icin soylemiyorum bunu ama elimizdeki verilere gordugumuz heves ve hevessizlik alametlerini eklersek su teori de mumkun: tek orgutlenme degil bir suru orgutlenme olabilir, bunlaran biri takir takir cinayetini de islemekteyken bir yandan da otekileri (veya hasim gordugu namuslu insanlari) bu davalarla tasfiye ediyor da olabilir.
Su dediginiz tam dogru degil:
… ama dediginiz gibi su an elimizde olan verilerle bu olasilik gerceklesmesi muhtemel bir olasilik.
‘Muhtemel’ yerine ‘mumkun’ diyelim, yani gorduklerimiz dediginizin imkansiz oldugunu soylemiyor bize. Benim kastim oydu.
21 Ocak 2011 16:17
Haklisiniz Bulent Bey,
muhtemel degil mumkun demek lazim, dogrusu o.
Hakli oldugunuz diger nokta da planlardan ziyade Dink cinayeti gibi halihazirda islenmis suclarin arastirilmasi ve boyle bir arastirmanin sonuclari davanin seyrini degistirebilir.
23 Ocak 2011 04:58
Fmerakli:
Bu, hala, mecliste faili mechul cinayetleri arastirmanin, uc kere gundeme getirildigi halde neden AKP tarafindan oy birligiyle red edildigini cevaplamiyor. Bu baglamda, butun genel resme bakarsak,
bu suclarin arastirilmasi elzem iken, soylediginiz cok da mantikli gelmiyor bana.
23 Ocak 2011 06:31
Fmerakli,
diyelim ki dediginiz ihtimal kategorik olarak mevcut olsun, ki akla cok uzak olmayabilir.
Ancak o zaman, davadaki tek sorunun bu oldugu savindan yola cikarak uretilen bir mantik icinde buluyoruz kendimizi. Oysa su sorular havada:
1) Baransu neden ilk CD’lerde imza olmadigi halde imza varmis gibi defalarca yayin yapti? Taraf gazetesi, bunlarin dogru olmadigi ortaya ciktigi halde neden yayinlamadi?
2) Neden savcilar edindikleri 2003 ile ilgili topladiklari celiskili bilgileri adli emanete, yargiclarin da yardimiyla gomduler? Bu delilleri (hadi diyelim ki sizin sorgulama mantiginizla yanlis delilleri) neden gizleyerek karartma ihtiyaci duydular?
3) Zaman Gazetesi, sanik avukatlarina bile verilmeyen CD resimlerini nasil ele gecirdi ve yayinladi?
4) Emrullah/Emre Uslu’nun mechul el yazisi “uzmani” resimler uzerinden, hem de birkac harflik bir veriyle nasil kesin kanaat olusturdu? Emrullah Uslu nasil kesin yorumlarda bulunabiliyor?
5) Zaman Gazetesi, cuvallardan cikan binlerce dokumanin icerigi hakkinda bir anda nasil bilgi sahibi olup yayin yapabildi?
6) Zaman Gazetesi neden hala yalan haber yapmaya devam ediyor?
7) Dani Rodrik dahil, askeri ailelere mensup kisilerle evlenmis sahislarin TC kimlik no.lari, dini ve etnik gecmisleri nasil gazetelere gecti? Bu baglamda antisemitik, irkci sahsi linc girisimleri bu davayla ilintilendirildi (Balyozcu Pasa’nin Yahudi damadi seklinde?)?
8) Edelman’a 2004’te (tarih buydu yanilmiyorsam; yaniliyorsam duzeltin lutfen) teslim edilen bir bavul sahte belgeyi kim hazirladi?
Butun bunlara baktigimda, ben sizin gibi sivil-asker duzleminden ziyade baska tur bir resim goruyorum.
Daha farkli bir gucler catismasi goruyorum. Bu yukaridaki sorularin hepsi farkli kurum ve kuruluslari isaret eden, ilgilendiren sorunlari gostermekte.
Bu yuzden de Fmerakli, sizin onerdiginiz ihtimal, ihtimal dahilinde bir olasilik olsa dahi, mantikli gelmiyor; hatta sizin modeliniz fazlasiyla basite indirgemek olarak geliyor. Bu yuzden de, evet bir ihtimal, ama butun bu sorularin isiginda cok basite indirgemeci bir ihtimal diyebiliyorum.
21 Ocak 2011 08:50
Sanirim suanda muhakeme yetenegini kaybeden bu blogtaki yazilariyla Pinar ne Dani ciftinden baskasi degil!
21 Ocak 2011 10:39
öyle lafla olmuyo bu işler bişey söylüyorsan mantıklı bir gerekçe koyman lazım ortaya ,eğer koyamazsan aynı şeyi bir başkası nenin içinde söyler,boş konuşmayın biraz bilgi içersin.
23 Ocak 2011 04:04
Arkadaşım,Pınar ve Dani çiftinin yazdıklarını ve iddalarını birde senin yazdıklarınla iddalarını özellikle senin çevrenden 10 tane aklıbaşında adama okut,sonra sonuca bak,emin ol muhakeme yeteneğini kaybedenin kim olduğunu acı bir şekilde görürsün şakacı şey 🙂
21 Ocak 2011 09:03
fmerakli
Bu CD ile uğraşma, çünkü sahte. Şu an olay dev bir medyaya sahip olama ve diğerilerini (maddi bağımlılıklarından dolayı) kontrol altında tutulması sayesinde dev bir propaganda ile sürdürülüyor. Bir takım çevreler için hayati olan “balyoz vardır” yoksada vardır (alternatif gerçeklik) şeklinde sürdürülmeye çalışılıyor.
“eger darbe girisimi ortaya cikarsa “harp oyunu” deriz” gibi bir şey çocukların yaptığı kaçamaklarda olabilir ancak. Bu mantığa göre ortaya çıkmasın diyenler belgelerini halı altına mı saklar? Oraya buraya mı dağıtır? İçine bir şeyler katmak yerine daha garantili çözüm olan yok etmeyi niye düşünmemişler? Yada taban altı-tavan arasından çok daha emin yerlerde saklamayı düşünmemişler?
Bu kadar uçuk olaslıkları değerlendiren bir mantık şunları da değerlendirmeli:
Yüzlerce kişinin ifadesi alınmasına rağmen, köstebeklere rağmen neden kimsenin “balyoz” vardır yönünde bir ifadesi yok?
Neden tek bir maddi kanıt yok? (imza-parmak izi-foto-sanıkların birbiri ile görüşmelerine ait kayıtlar)
Detaylı hazırlanıp ciddiyet vermek istenen bu word belgelerinin hazırlanması belli bir süreyi alması gerekir. Neden hazırlık aşamasına ait tek bir iz yok? İsa mesihten sonraki mucize Balyoz mudur?
Senin varsayımınla yakalanırsak diye korkanlar neden işi detaylı planlara döksünler ve iz bıraksınlar? Neden baştan sona kayda alıp seminerde prova etsinler?
21 Ocak 2011 10:42
‘Maddi kanit yok’ diye dusunen sen misin yoksa sagligi bozulmus beynin mi? Ikinci set dokumanlar deniz istihbarat binbasinin odasinda saklanilmis sekilde bulundu! Simdi de kalkmis imza, parmak izi, foto, ses kaydi istiyorsun. Senin derdini ben cok iyi biliyorum, bu istediklerin bulunsaydi o zaman da dokumanlari isterdin, hey yavrum heyyyy..
21 Ocak 2011 13:14
ihtimal
Bir: Burada kaliteyi düşürüyorsun.
İki: Ben ve beynim aynı kişileriz. Bunu anladığın gün olgunlaşacaksın.
23 Ocak 2011 04:06
İhtimalciğim,bu aralar havalar soğuk seyrediyor,bereni tak güzel kardeşim.Bak beynini üşütmüşsün,ishal olmuş,sürekli cır cır,dikkat et iki gözüm 🙂
21 Ocak 2011 12:32
Emin bey
“Bu CD ile ugrasma” diye yorumunuza baslamissiniz. Size cevaben yazmis gibi olacagim ama sadece sizi hedef alarak soylemiyorum, tartisilan konunun askeri bir mesele olmasindan mi kaynaklaniyor bilmiyorum ama pek cok kiside yazarken komutan edasi var. Su emir kiplerini biraz az kullansak, kislada degiliz nihayetinde. Bazilari icin emir kipi ile konusmak bir meslek aliskanligi olabilir ama, bunun askeri birliklerin disina cikildiginda uygunsuz, hatta mazur gorurseniz saygisiz bir tutum olarak addedilecegini hatirlatmak istedim.
Neuse CD sahte ugrasma demissiniz, ben de zaten ‘sahte’ olabilecegi noktasindn hareket ettim. Bu CD’lerin Golcuk’te donanma komutanligi istihbarat subesinin zemininden cikartilmis olmasi nedeni ile eger bir sahtecilik var ise bunu askerlerin de yapmis olabilecegi olasiligini neden disliyoruz diye bir yorum yaptim ki bu yorumda da defaatle ifade ettim ki bunu boyle oplmustur diyerek degil bir olasilik olarak ifade ediyorum.
Soyledigim sey CD sahte ise onu sivillerin hazirlamis olabilecegi ve her nasilsa askeri birlik zeminine gommus olabilecekleri bir olasilik ise, yukarida anlattigim senaryo cercevesinde kendilerini ve ustlerini korumak icin bazi subaylarin bu sahte CD’leri hazirlamis olmalari da bir ihtimal!
21 Ocak 2011 13:16
Nezaket konusuna katılıyorum. İhtimalle karıştırdım. Özür..
21 Ocak 2011 09:51
Sizin kitabinizdan sonra yeni belgelerinsizin bahsettiginiz celiskilerden arindidirilmis bir sekilde yeniden birden bire ortaya cikmis olmasi inanilmaz, endise verici, bas edilmez. Cevremden de gordugum kitabiniz o kadar ses getirdi, o kadar net acikladi ki celiskileri, pek cok kisi sesini kismak zorunda kaldi. Simdi yeni (!) belgelerin isiginda herkes yeniden bir cesaretlendi bir cesaretlendi. Kendi kendime “bu çetenin organizsayonunu bu akıllı iki insan bozdu” diyordum ki şimdi goruyorum mucadele sanki sifirlandi, yeniden basliyor. Sabir, kuvvet diliyorum.
21 Ocak 2011 10:56
‘Balyoz: Bir darbe kurgusunun belgeleri ve gercekler’ dunya tarihindeki yazildiktan sonra en kisa surede icindeki bilgilerin degerinin ve dogrulugunun kalmadigi kitaplar arasinda tarihteki yerini aldi!
21 Ocak 2011 11:11
yapmaya çalıştığınız şey matematikteki basit işlem : (-) X (-)=(+)
oysa ne olmalıydı ?
(-)+(-)=(-)
daha önce üretilmiş sahteciliği örtmek ve hatta doğrulamak için başka bir sahteciliği kullanmak ama ortaya atılan delilleri sorgulamadan peşinen bunları kabul etmek…süpersiniz…
21 Ocak 2011 11:40
doğruluğunu yitirdiğine dair bir kanıtın var mı ihtimal ?
kitap benim için hala çok değerli.
21 Ocak 2011 13:34
Harika! Bence bir iki defa daha oku, belki anlamaya baslarsin!
21 Ocak 2011 11:27
İhtimal rumuzlu yazar; benim adım Ertan KARAGÖZLÜ, bu davanın 177 nolu sanığıyım. Taraflı taraflı yorum yapıp duruyorsun. Umarım yaşadıklarımızı en sevdiklerin de yaşasın. Allah senin gibilerin müstehakını versin. Senin iddia ettiğin gibi bir şey varsa benim de müstehakımı versin.
21 Ocak 2011 13:49
Amin!
21 Ocak 2011 11:32
başka bir olasılık : başka bir cd bulunsun; içinde hiçbir çelişkinin olmadığı dosyalar (iddianameye konu olan)ve küçük bir bilgi notu:şayet darbe plani bir şekilde ortaya çıkar ve soruşturmaya uğrarsa hazırlanılan sahte cd lerle (11 nolu cd ve Gölcük Donanma Komutanlığında ele geçen cdler ) bir örtbas kampanyası yürütülsün…
Şimdi bu cd nin hazırlığına bile başlanmış olabilir…sanırım yandaşların olayı getirecekleri yada çekmeye çalışacakları istikamet burası…
21 Ocak 2011 12:11
madem ki bir plan yapılmış ama bu planın sonucunda darbe bir şekilde engellenmiş ve darbe girişimi başarısız olmuş olsun…bütün bu kanıt olduğu ileri sürülen cdler,dökümanlar,evraklar aradan geçen bunca zaman içinde ( 6 yıl )neden imha edilip ortadan kaldırılmaz da oraya buraya gömülür yada saklanır ?…
21 Ocak 2011 12:34
balyoz yalanlayanlar ne yapmak istiyor Bir evin 100 kapısı var ve 99 tanesi ardına kadar açık bir tanesi yarı aralık yandan kapalıymiş gibi duruyor veya açılanmadan böyle görünüyor. Dani ve avanesi sürekli bu kapıyı gösterip bu eve girilmez diye kapı kapı dolaşıp yaygara yapıyor.efendiler diger 99 kapı ardına kadar açık neyin panigi bu
21 Ocak 2011 12:51
evet 99 kapı açık ama senin söylediğin gibi darbe planlarını doğrular nitelikte değil,aksine…yarım açık kalan kapıya gelince sen ve senin gibilerin kulbuna yapıştığı ama eninde sonunda elinizde kalacağı bir kapı..hayırlı olsun…
21 Ocak 2011 13:31
Sevgili Patrick
O öyle değil. Hukuk delidir. Delil olarak gösterilen CD ya sahtedir ya gerçektir. İki sonuçludur, beraberlik olamaz. Aynı elindeki paranın ya sahte ya gerçek olması gibi….
21 Ocak 2011 12:53
Sizi ilk önce saygılı olmaya davet ediyorum. İnsanların kendilerini savunmaları en demokratik haklarıdır. Hele ki delillerdeki tutarsızlıkları kanıtlarıyla gösterdikleri halde böyle bir yaklaşımda bulunmanız hiç yakışık almıyor. Ne demek Dani ve avanesi? Ayıptır! Hukuk üzerinden konuşuyoruz. Sizin de mantıklı bir deliliniz varsa sunun, medeni bir şekilde tartışalım. Doğrudan suçlama yapmayın!
21 Ocak 2011 13:13
PEKİ GÖLÇÜK DONANMA ÜSSÜNDE ÇIKAN O GİZLİ BÖLMEDEKİ BELGELERİ KİM KOYDU VE İÇERİĞİ NASIL UYUŞUYOR BALYOZ DARBE PLANLARI İLE…DUMAN ÇIKMAYA DEVAM EDİYOR…BU İŞ NET ORTAYA ÇIKTI…
21 Ocak 2011 13:26
Kim koydu? (kimler diğerlerinde koydu -gömdü de dahil): Köstebekler koydu.
Duman çıkıyor: Bir sahte CD’ nin bir başka yerden de çıkması onu gerçek kılmaz hatta bir yerden daha çıkacak olamsı da daha gerçek-en gerçek-öz gerçek olmasını sağlamaz. Sahte her yerde sahtedir. Bunu (bilerek) ancak sahtekarlar savunabilir.
21 Ocak 2011 13:18
YORUM YAPIYORUZ DİYE RÜŞTÜ SARAÇOĞLUNA GÖNDERMEYESİNİZ….
21 Ocak 2011 13:32
Yavuz,
Şükrü Saraçoğlu demek istediniz herhalde… O kadar ezbere dayalı konuşuyor ve önyargılısınız ki ne dediğinizi bilmiyorsunuz. Bence blogda yer alan tüm başlıkları vakit ayırıp iyice bir okuyun. Yorumlarıyla birlikte hem de… İnsanları suçlarken net! demeden önce hukuku algılayın ve yandaş medyanın provakatif yayınlarından biraz uzak durun. Bakın işte o zaman objektif bakış açısına az da olsa yaklaşmış olacaksınız…
23 Ocak 2011 04:24
Yavuzcuğum,siz ve sizin gibilerin yorum yapmanızdan dolayı “Rüştü Saraçoğlu’na” gönderilme ihtimali sıfır,matematik olarak böyle bir ihtimal yok.Ama bu iddanamenin ve delillerin bazı sakatlıkları ve mantıksızlıkları içerdiğini ve olayın tamamen bir iftiralar yekünü ile linç kampanyasına dönüştürüldüğünü bir miktar düşünen bizim gibilerin sonu eninde sonunda kesinlikle SİLİVRİ.Bu kesin olan bir gerçek.Ama unutmayın FAŞİST İMPARATORLARIN VE İMPARATORLUKLARIN SONU HEP ACI OLMUŞTUR.HİTLER,MUSSOLİNİ,İDİ AMİN,ÇAVUŞESKU,ŞAH RIZA VE SON OLARAK SICAK GÜNDEM CÜMBÜŞÇÜ ZEYNEL ABİDİN EFENDİ.Uzunda sürecek olsa bu tezgahın mimarlarını çok acıklı ibretlik sonlar bekliyor,acelemiz yok,bekleriz ve görürüz.Allahın adaletinin tecellisini Beşiktaştaki garipler engelleyemez.
21 Ocak 2011 14:27
Dün gece, bir tv. programında, Rasim Kütahyalı(Taraf) vardı ve nasıl da şöyle ,böyle diye, hüküm vermiş ve kesin miş gibi de anlatıyordu…ancak şaşırmamak imkansızdı..çünkü anlattığı her bilgi yanlıştı veya en iyi ihtimal ile eksik…bu blogdaki insanların bile bilgisi ve muhakemesi yemin ederim, Rasim den daha fazla ve daha iyi…bir de bu insanlar konu hakkında bilgi sahibi diye tv. lerde boy göstermiyor mu,şaşılası bir durum.(ancak bir konuda hakkını vereyim, soruşturmanın emniyet veya savcılık aşamasındaki gelişmelerinden, daha kamuoyuna ulaşmamış bilgilerinden haberdarlar…ve emniyetten bilgi almak konusunda hiç bir sıkıntıları yok) rasim dün gece, zaman gazetesinin yalan yada çarpıtılmış, “yeni belgelerde 2008 de güncelleme yapılmış” haberine balıklama dalmıştı ve bu bloga ve oda.tv. ye bakıp araştırma bile yapmamış.. tek referans zaman.iddianamede ,seminerin ve seminer konuşmalarının suç unsuru olarak gösterilmediğinden bi haber ve davada bu konuda suçlama var sanıyor.Cd içeriklerini yazan iki sekreterin, suça konu 3 adet cd yi kesinlikle kabul ettiğini söylüyor..inanın hem de hiç utanıp,sıkılmadan.Ayrıca, suha Tanyeri nin cd lerde “imzası varrr ,imzası varrrr” diye bağırmayı da eksik etmiyor, yani bunlar güncellenmiş kardeşimmm demeye getiriyor…bu konuda da bölük,pörçük,abuk bir tavrı var…velhasıl konuyu ne araştırma, ne de bilgilenme ihtiyaçları var…önce inanmışlar,sonra bilgi edinmişler(bilgi dediğimizde, diğer bu şekilde inananların kendilerine anlattıkları olsa gerek) Burdaki bazı yorumlarda da,ne menem bir muhakeme yeteneği ile nasıl bir sonuca ulaşanları görünce RASİM lerin kol gezdiğini anlıyorum…bazen insan aklı adına utanıyorum.
21 Ocak 2011 15:22
Bu konuda ata nin yorumuna katiliyorum! Televizyonda konusan bir cok kisi dava hakkinda genis bir bilgi sahibi degil, hatta cogunun iddianameyi dogru duzgun okuduklarini sanmiyorum. Hepsi darbe calismalari zaten yapilmistir diye cok rahatlar, gerci ortaya cikan bulgular da onlari hakli gostermeye yetiyor ya oda ayri bir konu. Hatta bir cok tartismada Pinar Hanim iddianamede ki detaylara diger konusmacilardan daha hakimdi!
21 Ocak 2011 14:57
Bahsettiğiniz program bu olabilir mi?
http://www.odatv.com/n.php?n=kanalturkte-odatv-tartismasi-2101111200
21 Ocak 2011 15:39
Doğrudur..bu program.
21 Ocak 2011 15:52
1- Dolmabahçe Sarayında Recep Tayyip Erdoğan ve Yaşar Büyükanıt Paşa arasında yapılan ve mezara kadar gidecek olan görüşme sırasında konuşulan şeyler Balyoz ve Ergenekon adı verilen davalara ilişkin olabilir mi ?
2- O dönemin Genel Kurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları’nın sessizliğinin sebebi nedir ? Bütün bu hukuksuzlukların ve TSK ya karşı yapılan itibarsızlaştırma yayyınlarının karşısında neden hala sessiz kalmayı tercih etmektedirler ?
21 Ocak 2011 16:06
Bence olabilir, hatta bu buyuk bir olasikla Dolmabahce gorusmesi ile darbe planlarina yonelik operasyonlar arasinda bir iliski vardir.
Belki de o donemin kuvvet komutanlarina “icinizdeki bu darbecileri temizleyin, eger temizleyecek guc ya da cesaretiniz yoksa sesinizi kisip bir kosede oturun, biz temizleyecegiz; bunu yapacak istihbaratimiz da siyasi kararliligimiz da var” denmistir ve bugun komutanlarin sessizliginin nedeni bu olabilir.
21 Ocak 2011 16:24
ve bundan sonra da sahte delil imalatı ve üretimi hız kazanmıştır yada ordudaki imamlar belgeleri dışarı sızdırmaya,define gibi saklamaya gömmeye başlamışlardır…
21 Ocak 2011 16:29
tabii bu arada da 27 nisan e-muhtırasını veren Yaşar Büyükanıt Paşa ya ‘Devlet Üstün Hizmet Madalyası’ vererek darbecilerle hesaplaşacağının sinyallerini vermişir değil mi sayın fmreakli ?
21 Ocak 2011 16:32
Kimbilir belki de oyledir…
21 Ocak 2011 15:54
3- Yaşar Büyükanıt Paşa’nın bu ‘ONURLU SUBAYI’ tanıyor olma ihtimali nedir ?
21 Ocak 2011 16:01
akp bir tertipin üzerini başka bir tertiple örtüyor, medya bir yalanın üzerini başka bir yalanla örtüyor. Ülkemizde bir akıl tutulması yaşanıyor. Taşları bağlıyorlar köpekleri salıyorlar. Elbet bu tertipler bir yerde son bulacak. Tarih bu lekeli günleri ibretle anacak.
21 Ocak 2011 16:24
Yorum kisminda seviye giderek dusuyor. Ozellikle blog yazarlarini yanlislama ugrasisi icinde olan arkadaslarda panik futbolu gozlemliyorum ben. ‘Ates olmayan yerden duman cikmaz’, ‘Falancanin verdigi beyana falanca neden cevap verememis. Vardir kesin bir sebebi’ gibi hukukta yeri olmayan seyleri burda siralamaya gerek yok. Eger elinizde bir DELIL var ise konusun, paylasin. Yoksa altta kalmaya devam edeceksiniz..
21 Ocak 2011 16:34
Sayın Kurmanbek çok haklı. Dedikodularla bu davanın meşruiyeti sağlanamaz. Evrensel hukuka göre hareket edilmeli. Delil sunulmalı yani. Belgeler donanmadan çıktı diye ‘konu kapanmıştır, darbe planları ispatlanmıştır’ savı çok yanlıştır.
21 Ocak 2011 16:33
Bir sey daha eklemek isterim. Aslinda bir noktayi gozden kaciriyoruz. Benim anladigim kadariyla blog yazarlarinin cabalari onemli bir basari kazanmis. Kamuoyunun da bu konuda yavas yavas donmeye basladigini dusunuyorum. Zira dikkat edilirse 3-4 gazetede birden Golcuk aramasi akabinde yazilar cikti ve bu sozu gecen koseyazarlari ayni gun kuyruklarina basilmis gibi saldirgan bir hal aldilar. Benim bundan anladigim, kendileri de aslinda delillerin sahteliginin farkinda idiler fakat ses ederlerse pozisyonlarinin daha da kotulesecegini goruyorlardi. Simdi bu Golcuk aramasi ile sanirim son bir defa daha sarjorlerini bosaltmak istiyorlar. Yilmamak lazim. Zira davanizda haklisiniz.
22 Ocak 2011 01:49
Ergenekon davasının tutuklu sanığı Teğmen Mehmet Ali Çelebi’nin cep telefonuna polis tarafından el konulmasından sonra 139 adet numaranın 1 dakika 1 saniye içinde yüklendiği belgenerek tespit edilmiş.Sanırım bu haber Balyoz davasında da olan biteni açıklamaya yeter.Bu sahtekarlıkları yapanların ,Türk ordusunun şerefli subaylarına iftira atanların dini,imanı ALLAH korkusu yok.Ben yarım aklımla olan biteni anlıyorumda kendisine akademisyen diyen tam akıllılar niye anlamamakta direniyorlar acaba ????
22 Ocak 2011 01:52
Onlar akıllarının tamamını askıya almışlar anlaşılan, omurilikten refleks olarak yazıyorlar …
22 Ocak 2011 02:12
Yorumcular içeriden dışarıya sızdırılan belgeler demişler.Bence içeriden dışarıya sızdırılan değil dışarıdan içeriye sızdırılan belgeler var.Dışarıda hazırlandıktan sonra içeriye yerleştirilen belgeler.Aynen Kayseri’de ışıkevlerinde yetişen iki genç assubayın dışarıda hazırlanıp ellerine verilen bazı şeyleri komutanlarının bilgisayarına yüklemek isterken yakalanmaları gibi.Her nedense medya tarafından bu olay pas geçildi.Kumpas her yerde devam ediyor.
Ev kadını olarak olayları daha mı iyi takip ediyorum acaba ? 🙂
22 Ocak 2011 02:18
Solmaz Hanım,
İçeriden çıkarılan resmi belgeler de mevcut. Balyoz’daki suç unsuru taşımayan orjinal CD’ler gibi… Onları kastediyoruz.
İki genç astsubay ile ilgili konuyu ilk defa duyuyorum sizden. Varsa haberin kaynak linki ekleyebilirseniz sevinirim… Daha önceki bir yorumunuzda da buna benzer bir örnek vermiştiniz. Onu da belirtebilirseniz güzel olur…
22 Ocak 2011 03:21
Kayseri’de bu iki assubay yakalandıktan ve yaptıklarını itiraf ettikten sonra, sorgularında bulunan psikolog yarbaydan kendilerine hipnoz yaparak bu ifadeyi aldığı için şikayetçi olmuşlar,daha sonra emekli olup İzmir’e yerleşen bu yarbay haksız şekilde Kayseri’de 7 yıl hapse mahkum edilmiştir.Kayseri’de Belediye,valilik ve yargı üçgeninde dönen dolapları Chp liler dillendirip duruyorlar bu günlerde.Zaten o iki assubayın yakalanmasından sonra Kayseri alay komutanı Alb.Cemal Temizöz’ün başına örülen çorapları da biliyorsunuz.Bu olaylar iki sene evvel oldu.sanırım internetten bulabilirsiniz.
23 Ocak 2011 13:23
Haksiz sekilde mi dediniz?
Bahsettiginiz emekli yarbaya hipnozla ifade aldigi icin iskence davasi acildi ve yargilama sonucunda yarbay 7 yil hapis cezasina carptirildi. Yargilama asamasinda adli tip raporlari da ifadelerin hipnoz altinda alindigini yetit etmisti, hatirlatirim. Hipnoz ile ifade almak insan haklarina aykiridir Solmaz Hanim, ama tabii bu insan haklarina bir deger/onem verenler icin gecerli.
YArin Balyoz savcilari mahkemeye arka kapidan bir hipmoz uzmani getirseler, Cetin Dogan’i hipnotize etseler ve Dogan Pasa’ya butun Balyoz Plani’nin dogru oldugunu, iddianamede kendisine atfedilen suclari isledigini hipnoz altinda soyletseler tepkiniz ne olurdu? Ya da bu ortaliga ciksa, hakli olarak, savcilara soylemediginizi birakmazdiniz.
Hipnoz altinda ifade sizin sevdiginiz insanlar tarafindan alinirsa da suctur ve insan haklarina aykiridir, sizin sevdiginiz insanlarin hipnoz altinda ifadesi alinirsa da suctur ve insan haklarina aykiridir.
23 Ocak 2011 13:30
YA da anlaminiza yardim eder diye ornekle soyleyeyim:
sevdiginiz bir subay, sizin deyiminizle “fetocularin” ifadesini hipnoz altinda alirsa da suctur, fetocu bir savci sizin sevdiginiz bir subayin ifadesini hipnoz altinda alirsa da suctur.
Ornegin Dogan Pasa’nin ifadesini hipnoz altinda aldigi icin savcinin cagirdigi hipnozcu hukum giyse, “hipnozcuya haksizlik ettiler” demeyecekseniz, ki demeyeceksiniz, hipnoz altinda ifade aldigi icin hukum giyenlerin icin de “haksizliga ugradilar” dememek gerekiyor!
22 Ocak 2011 03:29
Sayın Taylan,
kayseride yakalanan iki assubay,Ali balta veya kayseride fetullahçıların oyunu diye yazarsanız olayın ayrıntılarını çıkıyor.Saygılar.
23 Ocak 2011 06:39
Fmerakli’nin yukarida bir numarali yorumuna istinaden:
diyelim ki dediginiz ihtimal kategorik olarak mevcut olsun, ki akla cok uzak olmayabilir.
Ancak o zaman, davadaki tek sorunun bu oldugu savindan yola cikarak uretilen bir mantik icinde buluyoruz kendimizi. Oysa su sorular havada:
1) Baransu neden ilk CD’lerde imza olmadigi halde imza varmis gibi defalarca yayin yapti? Taraf gazetesi, bunlarin dogru olmadigi ortaya ciktigi halde neden yayinlamadi?
2) Neden savcilar edindikleri 2003 ile ilgili topladiklari celiskili bilgileri adli emanete, yargiclarin da yardimiyla gomduler? Bu delilleri (hadi diyelim ki sizin sorgulama mantiginizla yanlis delilleri) neden gizleyerek karartma ihtiyaci duydular?
3) Zaman Gazetesi, sanik avukatlarina bile verilmeyen CD resimlerini nasil ele gecirdi ve yayinladi?
4) Emrullah/Emre Uslu’nun mechul el yazisi “uzmani” resimler uzerinden, hem de birkac harflik bir veriyle nasil kesin kanaat olusturdu? Emrullah Uslu nasil kesin yorumlarda bulunabiliyor?
5) Zaman Gazetesi, cuvallardan cikan binlerce dokumanin icerigi hakkinda bir anda nasil bilgi sahibi olup yayin yapabildi?
6) Zaman Gazetesi neden hala yalan haber yapmaya devam ediyor?
7) Dani Rodrik dahil, askeri ailelere mensup kisilerle evlenmis sahislarin TC kimlik no.lari, dini ve etnik gecmisleri nasil gazetelere gecti? Bu baglamda antisemitik, irkci sahsi linc girisimleri bu davayla ilintilendirildi (Balyozcu Pasa’nin Yahudi damadi seklinde?)?
8 ) Edelman’a 2004′te (tarih buydu yanilmiyorsam; yaniliyorsam duzeltin lutfen) teslim edilen bir bavul sahte belgeyi kim hazirladi?
Butun bunlara baktigimda, ben sizin gibi sivil-asker duzleminden ziyade baska tur bir resim goruyorum.
Daha farkli bir gucler catismasi goruyorum. Bu yukaridaki sorularin hepsi farkli kurum ve kuruluslari isaret eden, ilgilendiren sorunlari gostermekte.
Bu yuzden de Fmerakli, sizin onerdiginiz ihtimal, ihtimal dahilinde bir olasilik olsa dahi, mantikli gelmiyor; hatta sizin modeliniz fazlasiyla basite indirgemek olarak geliyor. Bu yuzden de, evet bir ihtimal, ama butun bu sorularin isiginda cok basite indirgemeci bir ihtimal diyebiliyorum.
not: demin daha yukarida vermis oldugum, ancak o kadar yanitin arasinda cok arada kaldigi icin simdi yeniden verdigim yanitta 8 numarayi duzelttim. Ilkinde tuhaf bir emotikon halinde yayinlanmis. Bilincli degildi.
23 Ocak 2011 07:58
Acracia,
Dile getirdigim ihtimale iliskin yorumun icin tesekkurler, soyledigin gibi asker-sivil iliskilerini asan bir resimle karsi karsiya olma ihtimali var ve bence bu, senin de etraflica acikladigin gibi hayli yuksek bir ihtimal.
Sadece bir noktada rezerv koyabilirim soylediklerine, ben bu tartisma baglaminda asker olarak tanimlanan toplulugu homojen bir yapi olarak gormuyorum. Gecen gun Kafes davasinda idi yanlis hatirlamiyorsam sanik bir TSK mensubu sizan bilgi ve belgelerle ilgili olarak ordu icindeki “kostebekleri” suclayan ve zimni olarak onlarin varligini kabul eden bir aciklama yapti. Ordu icindeki darbe girisimlerinin dogru olduguna inanan kesimler de Baransu’ya Balyoz belgelerini getiren, savciliga Dursun Cicek’in islak imzali belgesini yollayan ordu mensuplari icin “onurlu subay” gibi tanimlamalar kullaniyorlar.
Golcuk’te bulunan belgeler arasinda eger sahih olduklari ispatlanirsa ordu icindeki kirilmis/bolunmuslugu tartismasiz bir sekilde ortaya koyan belgeler cikti. Mudahaleden sonra tutuklanacak subaylarin listesi, emekliye sevkedilecek subaylarin listesi, kuvvet komutani seviyesindeki generallere bilgi akisinin onune gecilmesi yonunde girisimlerde bulunuldugunun belgesi vs. vs. Tum bu belgeleri gordukten sonra, bu belgeleri ordu icinde kim sizdiriyor sorusuna benim verebildigim olasiligi en yuksek cevap su: eger darbe olsa idi tutuklanacak/emekliye sevkedilecek kisiler arasinda ismi listelenen subaylar! Bence belgelerin gercek ya da sahte olmasi pek bir fark yaratmaz. Misal, ben ismi boyle bir listede gecen bir subay olsam ve bir sekilde bu belgelerden haberim olsa “bu belge sahte mi” diye arastirmakla ugrasmaz, ben de sizdirirdim, geregini savcilik yapsin diye dusunurek.
Ben ne dusudugumu kabaca acikladim ama yukarida sordugun sorulara da aklimin yettigi kadar kisaca degineyim:
1) Baransu neden ilk CD’lerde imza olmadigi halde imza varmis gibi defalarca yayin yapti? Taraf gazetesi, bunlarin dogru olmadigi ortaya ciktigi halde neden yayinlamadi?
Ben ilk zamanlar blogu takip etmiyordum, kuvvetle muhtemel burada ya da baska mecralarda belgelerde isim acildigi ama imza olmadigi seklinde yapilan yayinlar Taraf’i zaman icinde kullandigi dili degistirmeye sevketti. Ilk basta Taraf’in ya da diger gazetelerin bu ifadeyi kullanmasi yanlisti, yine yaparlarsa yine yanlistir. Benim gozumde yanlis yanlistir, kimin yaptiginin bir onemi yok.
Taraf gazetesi niye bunlari yayinlamadi seklindeki sorunun bir cevabi yok, bu gazetenin yayin politikasi ile ilgili bir sey. Hurriyet de Golcuk belgelerini, mahkemede bu belgelerin ek delil olarak kabul edildigini yayinlamadi. sadece bir kac kose yazari degindi bu konuya. sozcu, cumhuriyet gibi gazeteler de balyoz, kafes, ergenekon gibi davalari kendi ideolojik gozluklerinden okuyor ve okurlarinin hosuna gitmeyecek ya da kendi durduklari noktayi sorgulamaya sevkedecek haberleri gormezden geliyorlar.
2) Neden savcilar edindikleri 2003 ile ilgili topladiklari celiskili bilgileri adli emanete, yargiclarin da yardimiyla gomduler? Bu delilleri (hadi diyelim ki sizin sorgulama mantiginizla yanlis delilleri) neden gizleyerek karartma ihtiyaci duydular?
Bu yapilan eger bu blogta yayinlandigi sekli ile cereyan etmisse yanlistir ve savcilar saniklarin lehine olan hususlari da goz onunde bulundurmak durumundadirlar.
3) Zaman Gazetesi, sanik avukatlarina bile verilmeyen CD resimlerini nasil ele gecirdi ve yayinladi?
Iceride haber kaynaklari oldugu icin, ya da diger bir deyisle bu CD’ler gazeteye sizdirildigi icin.
4) Emrullah/Emre Uslu’nun mechul el yazisi “uzmani” resimler uzerinden, hem de birkac harflik bir veriyle nasil kesin kanaat olusturdu? Emrullah Uslu nasil kesin yorumlarda bulunabiliyor?
Uslu’nun yazisini ben de okudum, bir grafoloji uzmanindan aldigi gorusu yazisindan aktariyor, bunu da kamuoyunu yonlendirmek icin yapiyor, tipki bu blogta Dogan ve Rodrik’in kendi tespitleri dogrultusunda kamuoyu nezdinde bir etki yaratmak istemeleri gibi. Uslu’nun yazisinin hukuki hic bir sonucu yoktur, ancak yazisinda dile getirdigi olasiligin savcilik tarafindan bugune degin arastirilmamis oldugunu ifade etmesi bence yine de onemlidir. Saniklarin lehine ya da aleyhine iddialarin kesinlesmesi bu cetrefilli davada adil bir sonucun tecelli etmesi sonucunu doguracaktir.
Uslu bence bugun de hayli tartisilacak bir yazi yazmis. Bugunku yazisinda da Mayis 2003 tarihli Hurriyet gazetesinde Ege’deki gerginlik uzerine yapilmis haberden alinti yaparak ilginc bir analiz yapmis. Haberde soyle diyor:
“Yunan Savunma Bakanlığı Türk savaş uçaklarının 2000 yılında 440, 2001’de 950, 2002’de 3200 kez hava sahasını ihlal ettiğini iddia etti. Bakanlık, son beş ayda ise ihlallerin sayısının 1530’a ulaştığını öne sürdü.””
Haberde ayrica Yunan hukumetinin AB ve NATO’ya yaptigi sikayetler vs. de anlatilmis ve Uslu bence hakli olarak Orak planinda Yunanistan’la gerginligi artirma amaci ile hava sahasi ihlalleri sayisindaki artis arasinda bir ilsiki olup olmadigini eldeki bilgilerle net bir cevap vermenin mumkun olmadiginin altini da cizerek sorgulamis. Bence kotu mu yapmis, hayir. Bu ve benzeri noktalarin aciga cikarilmasi bence dava acisindan hayli onemli.
5) Zaman Gazetesi, cuvallardan cikan binlerce dokumanin icerigi hakkinda bir anda nasil bilgi sahibi olup yayin yapabildi?
Golcuk belgeleri avukatlara ve onlar araciligi ile basina teslim edilmeden once cikan haberler Golcuk’te Balyoz davasi ile ilgili yeni bilgilerin oldugu ile sinirli idi. BU da yukarida bahsettigim gibi Zaman’a emniyet ya da savciliktan sizdirilmis bir bilgi olsa gerek. Ama Golcuk belgelerinin detaylarinin saniklara verildigi bir kac gun oncesine kadar gecmise kiyasla cok da sizmamis oldugunu soylemek mumkun.
6) Zaman Gazetesi neden hala yalan haber yapmaya devam ediyor?
Yaptiklari her haberin yalan oldugunu dusunmuyorum. Zaman’in yayinlarindan bagimsiz olarak ben Balyoz planinin yapilmis olabilecegine, bu denli ayrintili planlarin sivil bir cetenin isi olmasinin mumkun olmadigina inaniyorum. Ama yalan soylemeye devam noktasinda benim de sikayetci oldugum hususlar yok degil. Mesela Genelkurmay neden hala JITEM’in varligini mahkemelere gonderdigi resmi yazilarda inkar ederek yalan soylemeye devam ediyor? JITEM’i ben kurdum diyen Ergenekon sanigi Arif Dogan, Vatan gazetesinde okudugum haberde kendisine JITEM komutani olarak verilmis taktir belgesini ve daha baska belgeleri iceren bir kitap yayinlamis. Yani tek sorunumuz Zaman’in surekli yalan soylemesi degil, surekli yalan soyleyen baska aktorler de var.
7) Dani Rodrik dahil, askeri ailelere mensup kisilerle evlenmis sahislarin TC kimlik no.lari, dini ve etnik gecmisleri nasil gazetelere gecti? Bu baglamda antisemitik, irkci sahsi linc girisimleri bu davayla ilintilendirildi (Balyozcu Pasa’nin Yahudi damadi seklinde?)?
Bu yapilanlar sadece yanlis degil ayni zamanda nefret sucu baglamindadir. Siz ne kadar rahatsizsaniz, emin olun ben de sizin kadar rahatsizim.
8 ) Edelman’a 2004′te (tarih buydu yanilmiyorsam; yaniliyorsam duzeltin lutfen) teslim edilen bir bavul sahte belgeyi kim hazirladi?
En ufak bir fikrim yok.
23 Ocak 2011 17:38
Fmerakli,
ortaya koydugum sorulari, zaman ayirarak ele aldiginiz icin tesekkur ederim. Sahsinizin da simdi dile getirdigi gibi, orduyu homojen bir yapida gormemek bence de en saglikli yaklasim. Ancak su fark var: ordu bence hicbir zaman homojen degildi zaten (kisa vadeli yakin gecmisi biraktim, sirf 27 Mayis’a baksaniz, ordudan tasfiye edilenleri ve Harp Okulu’ndan zannediyorum iki sene kadar bu sebeple hic mezun verilmemesini dusunurseniz, tarihsel bir ornek gorebilirsiniz); sadece emir-komuta zincirine bagli bir kurum oldugu icin sahsi izdusumlerini biz goremedik diye dusunuyorum. Ben ayni sekilde ordu icinde herkesin JITEM hakkinda bilgi sahibi oldugunu da dusunmuyorum. Okuyup muhakeme edebildigim kadariyla, JITEM de ordu icinde yapilanmis ama yine birden fazla kurumu da kapsayan, daha genis ve tuyler urpertici bir olusum. Bu yuzden bu noktada buyuk olcude hemfikiriz.
Belge sizdirmaya gelince, buna su noktada serh koyuyorum: sizin belge sizdirmak olarak gordugunuzu, ben telaffuz ettigim sorularin isiginda cok kuvvetli bir ihtimalle suni belge yaratmak olarak degerlendiriyorum. Bunu da dile getirdigim genis tabloya, yani genel resme bakarak, bu blogda ifsa edilenlerle, neresinden tutsam dokulen Balyoz davasina ve onu cerceveleyen kirlilige istinaden soyluyorum. Dolayisiyla “boyle bir takim belgeler vardi” ve “ben olsaydim ben de sizdirirdim bu belgeleri” ve “savcilarin karar vermelerini beklerdim–gercek mi sahte mi diye” onermelerinin dayandigi nokta, “boyle bir takim belgeler vardi” varsayimi. Ama iste Balyoz kapsaminda bu varsayimi yapmak, hem blog yazarlarinin ve cesitli yorumcularin verdikleri linkler, ortaya koyduklari sorular, hem de benim simdiye kadar cesitli sekillerde ortaya koymaya calistigim cesitli sorularin isaret ettigi uzere, saglam bir temel olarak hic de gorunmuyor acikcasi. Bu yuzden, kurdugumuz hipotezler farkli sorulara dayaniyor diyelim.
Bundan sonrasi icin, benim sormus oldugum sorulara sizin yazdiklariniza atfederek, alintilayarak gidecegim:
“1) Baransu neden ilk CD’lerde imza olmadigi halde imza varmis gibi defalarca yayin yapti? Taraf gazetesi, bunlarin dogru olmadigi ortaya ciktigi halde neden yayinlamadi?
“Ilk basta Taraf’in ya da diger gazetelerin bu ifadeyi kullanmasi yanlisti, yine yaparlarsa yine yanlistir. Benim gozumde yanlis yanlistir, kimin yaptiginin bir onemi yok.”
Hemfikiriz. Ancak ayni goruntu devam etmekte. Buna ornek olarak Emrullah/Emre Uslu’nun yayinlarindan bol bol vermek mumkun.
“Taraf gazetesi niye bunlari yayinlamadi seklindeki sorunun bir cevabi yok, bu gazetenin yayin politikasi ile ilgili bir sey.”
Bu problemi azaltmiyor, hafifletmiyor. Tam tersine, bu olayin munferit degil, sizin de bu sozlerinizle teyit etmis oldugunuz gibi sayginliktan uzak bir yayin politikasi oldugunu ispat ediyor. (Asagida Bulent Murtezaoglu’na verdigim cevapta da oldugu gibi, gazetecilik etik ve cok temel bir unsur)
“Hurriyet de Golcuk belgelerini, mahkemede bu belgelerin ek delil olarak kabul edildigini yayinlamadi. sadece bir kac kose yazari degindi bu konuya. sozcu, cumhuriyet gibi gazeteler de balyoz, kafes, ergenekon gibi davalari kendi ideolojik gozluklerinden okuyor ve okurlarinin hosuna gitmeyecek ya da kendi durduklari noktayi sorgulamaya sevkedecek haberleri gormezden geliyorlar.”
Dogru. Ama:
a) Bu gazetelere mahkemede kimselerin, hatta sanik avukatlarinin erisimi olmayan belgeler servis edilmiyor. Edilmesi gerekir mi? Ideolojik olarak herhalde olasilik yok. Ama bu, servis edilen bu gazetelere, eger o gazete adam gibi bir gazeteyse, tarihi sorumluluk yukler. Bunu da “herkes yapiyor, ne olmus?” diyerek silkip atamazsiniz. Zira sonuclarinin neler olabilecegi, ta 6-7 Eylul olaylariyla sabittir.
b) Zaten benim bu gazetelerden beklentilerimle, daha ilk ciktigi zaman Taraf’tan beklentilerim bir degildi. Ancak Taraf su anda saygin bir gazete konumundan cok uzakta.
c) Iki yanlis bir dogru yapmiyor ki? Bu ornekleri veriyorsunuz, bir de su fark var: gormezlikten gelmek baska sey, Rasim Ozan Kutahyali, Emrullah Uslu, Mehmet Baransu usluplari ve *carpitarak* *yalan* yazmak, hadi en iyi niyetiyle haberi iyice arastirmadan diyelim ki bu kadar da iyi niyetli oldugunu sanmam, baska sey. Ilkini (gormezlikten gelmek) hepsi yapiyor; kabul. Ikincisiyse mesleki olarak bambaska bir soruna isaret ediyor. Adini ben koymak istemem. Ama kisaca, meslek etigi ve etiketine aykiri diyelim.
En onemlisi: Bu tarz yayinlari simdi yapsalar yine yanlistir, demissiniz. Ama bu blog yazarlari olmasa, bu yanlis daha ilk halinde ifsa olmayacak ve siz ve bircogumuz “islak imza varmis” diye “bilgi” sahibi oldugumuzu sanacaktik. Her bilgiyle blog yazarlari gibi ugrasabilecek sahislar yok. Onlari ne yapacagiz? Bu veriye dayanarak, ben simdi soylediklerine de inanmak ve onlardan ornekler kullanmak icin bir sebep goremedigim gibi, yazilanlara da serh koyarak yaklasiyorum. Bu genel resim oldukca rahatsiz edici.
Cok uzun oldu. Bir baska postta devam edecegim.
Okuyanlarin sabrina ve ayirdigi zamana tesekkur ederim.
23 Ocak 2011 18:40
Fmerakli–devam ediyorum:
“2) Neden savcilar edindikleri 2003 ile ilgili topladiklari celiskili bilgileri adli emanete, yargiclarin da yardimiyla gomduler? Bu delilleri (hadi diyelim ki sizin sorgulama mantiginizla yanlis delilleri) neden gizleyerek karartma ihtiyaci duydular?
Bu yapilan eger bu blogta yayinlandigi sekli ile cereyan etmisse yanlistir ve savcilar saniklarin lehine olan hususlari da goz onunde bulundurmak durumundadirlar.”
Bunun yanlis oldugu bariz. Tartisilacak yani da yok zaten. Verilen raporlarla, belgelerle de nasil cereyan ettigi apacik zaten. Ama o zaman bu davanin kurulmus oldugu temellerin de amiyane tabiriyle “dingildek” ve guvenilmez oldugunu da kabul etmis oluyoruz. Yani bu davanin temelleri cokuyor. Celiskiler bulundugu halde gizlemek, cokmus bir davayi karartilan delillerle devam ettirmektir.
“3) Zaman Gazetesi, sanik avukatlarina bile verilmeyen CD resimlerini nasil ele gecirdi ve yayinladi?
Iceride haber kaynaklari oldugu icin, ya da diger bir deyisle bu CD’ler gazeteye sizdirildigi icin.”
Fmerakli, bu kadarini ben de gorebiliyorum. Ama bu yine de davayi gorenlerle Zaman Gazetesi arasinda bir iliski oldugunu, bunun hic de temiz olmadigini ispat eder. Sanik avukatlarina verilmeyen resimler bir gazetede yayinlaniyorsa, o “icerisi” dediginiz kurumun hem de davaya bakan elemanlarinin Zaman’la bir ilintisi oldugunu isaret eder.
Soru da su: bu bilgiyi sizdirmakta o “icerideki”nin ne cikari var? Neyi gostermeye, ispat etmeye calisiyor? Ya da kamuoyunu yonlendirmeye? Nitekim, hemen Emrullah Uslu’nun bu resim uzerine atlayarak harekete gecmesini, ilk agizda haber pesinde diye dusunebilirdim. Gazetecilik boyle bir sey elbette derdim.
Ama Uslu’nun, ismini aciklamadigi bir grafologdan aldigini soyledigi son derece problemli teyitle kesin havalarda CD uzerindeki el yazisi uzerine bir tahakkumde bulunmasini, kosesinde yazmasini, bir de ustune twitter’dan “kesin o yazi filancanin” tarzi yorumlar yapmasini dusununce, o kadar belge dururken neden ozellikle bu CD resimleri Zaman’a sizdirildi sorusu kafama takiliyor dogrusu.
Sizin gibi iceride kaynaklari var da o yuzden deyip gecistiremiyorum.
“4) Emrullah/Emre Uslu’nun mechul el yazisi “uzmani” resimler uzerinden, hem de birkac harflik bir veriyle nasil kesin kanaat olusturdu? Emrullah Uslu nasil kesin yorumlarda bulunabiliyor?
Uslu’nun yazisini ben de okudum, bir grafoloji uzmanindan aldigi gorusu yazisindan aktariyor, bunu da kamuoyunu yonlendirmek icin yapiyor, tipki bu blogta Dogan ve Rodrik’in kendi tespitleri dogrultusunda kamuoyu nezdinde bir etki yaratmak istemeleri gibi. Uslu’nun yazisinin hukuki hic bir sonucu yoktur, ancak yazisinda dile getirdigi olasiligin savcilik tarafindan bugune degin arastirilmamis oldugunu ifade etmesi bence yine de onemlidir. Saniklarin lehine ya da aleyhine iddialarin kesinlesmesi bu cetrefilli davada adil bir sonucun tecelli etmesi sonucunu doguracaktir.”
Yok burada duruyorum. Blog yazarlarinin soyledigi hersey seffaf–referanslari acik. Isaret ettikleri sorunlar net. Ayrica yukarida anlatmaya calistigim gibi, Emrullah Uslu’nun gazetecilige soyunmasiyla gelen mesleki bir sorumlulugu var. Bunu bir davadaki carpikliklari gorerek bu blogu baslatsalar da, hic de boyle mesleki bir sorumluluk tasimayan ama ona ragmen son derece buyuk bir titizlikle belgeleri tarayan ve bu celiskilere isaret eden blog yazarlariyla ayni kefeye koymak buyuk haksizlik. Bazi gazeteciler, ya da diger meslek mensuplari gorevlerini duzgun yapsalardi, Pinar Dogan ve Dani Rodrik’in bunlari ifsa etmeye soyunmalarina gerek kalmayacakti.
Tam tersine, Mehmet Baransu, Emrullah Uslu gibi bazi konularda carpitmaya meyilli olduklari gorunen yazarlar oldugu icin, bu sahislar kamuoyunu bu kadar rahatlikla ve sorumsuzca etkilemeye calistiklari icin ve her konuda blog yazarlari gibi onlarin celiskilerini, vs ifsa edenler olmadigi icin, ve ayrica gazetecilik yapanlarin bir meslek etiketi ve etigine sahip olmalari gerektigi icin, iste tam da bu sebeple bu blog yazarlariyla ayni kefede degerlendirmek bana gore dogru degil. Hatta haksizlik bile diyebilirim.
Uslu’nun Ege hakkinda yaptigi yayina gelince: arada gecilen son bes yildaki rakamlari goremedigim icin bilemem; bu rakamlara, iki devletin hava ve deniz sahalarinin karsilikli ihlal istatistiklerine bakmak acisindan onemli olduguna inaniyorum. Uslu’nun bu konuyu Yunan Savunma Bakanligi istatistikleriyle gundeme getirmesinde ben bir sorun gormuyorum. Ancak Ege’deki durum cok karmasik: Yunanistan’la hava ve deniz sahasi anlasmazligi oldukca eski, gerginligin tirmanisi 90lar, bu gerginligin tirmanisinda cok sorunlu politikalar oldugu kesin (ama Herkul Millas’in calismalarina bakarsaniz tek tarafli degil), Princeton’dan arkadas Papandreu ve rahmetli Ismail Cem’in ortaya koymaya calistiklari yakinlasma projelerine bir takim kesimlerin direnmesi (mesela bir cogunun Turkluge hakaretten yargilanmasi), vs. Bu yuzden bu konuya biraz mesafeli yaklasiyorum acikcasi. Ama her turlu sorunun elbette sorulmasi lazim.
“5) Zaman Gazetesi, cuvallardan cikan binlerce dokumanin icerigi hakkinda bir anda nasil bilgi sahibi olup yayin yapabildi?
Golcuk belgeleri avukatlara ve onlar araciligi ile basina teslim edilmeden once cikan haberler Golcuk’te Balyoz davasi ile ilgili yeni bilgilerin oldugu ile sinirli idi. BU da yukarida bahsettigim gibi Zaman’a emniyet ya da savciliktan sizdirilmis bir bilgi olsa gerek. Ama Golcuk belgelerinin detaylarinin saniklara verildigi bir kac gun oncesine kadar gecmise kiyasla cok da sizmamis oldugunu soylemek mumkun.”
Evet. Savcilik ve emniyet ile Zaman Gazetesi arasinda bir bag oldugunu kabul ediyorsunuz yani?
Ancak, blog yazarlarinin burada gosterdigi gibi, Zaman Gazetesi daha Aralik ayinda, hemen Golcuk aramasindan sonra, cikan binlerce belgenin icerigi hakkinda yayin yapmisti. Hadi bu tablodaki rahatsiz edici ve sizin de kabul ettiginiz baglantiyi gecelim (ve evet, bu baglanti Zaman degil baska bir gazeteyle olsaydi, o gazetenin yayin politikasini goz onunde bulundurarak ayni sorulari soracaktim), dediginiz gibi savcilik ve emniyetten onlara bilgi verildiyse, savcilik ve emniyet mensubu bu sahislar daha yeni bulunan bu binlerce sayfalik belgelerin icerigine hemen nasil vakif oldular?
6) Yalan haber: ben de her haber yalan demedim. Sonucta Herkul Millas gibi sahislar da o gazetede yaziyor. Yazdiklarinizin gerisine yukarida cevap verdim zaten.
7) Irkciliga, ayrimciliga tepki: bunu soylediginize inanin cok sevindim. Bu durumda asker ailelerinin uyelerinin telefonlarini, TC kimlik numaralarini (bakin askerlerin demiyorum; aileleri ve diger aile mensuplarini–damat, gelin, hatta damadin anneannesi diyorum) vs, kimlerin dinleyip arastirdigi sorusu cikiyor ortaya. Bakin soyleyeyim: bu munferit gorunmuyor. Internette biraz arastirma yapsaniz goreceksiniz. Hatta sahsi bilgisayarlarindaki bilgilerin nasil sistematik bir sekilde hem bazi medyaya servis edildigini, oradan da internetten yayildigini dusunursek, ortada oldukca vahim bir tablo var. Bu da bir linc kampanyasi ihtimalini dusunduruyor. Eger oyleyse, kim bunlar?
8) Edelman konusu: evet. Ama cok onemli. Cunku bu, daha once de duzmece oldugu anlasilan dokumanlarin varligina isaret ediyor. Bu da Balyoz acisindan oldukca onemli bir ipucu olabilir.
Genel tablo yine su: degisik kurumsal boyutlarda ve olculerde yapilmis hatalar, sorunlar, carpitmalar mevcut. Ben bunlara bu sefer daha detayli girmeye calistim ve cok uzun oldu, ama hakkini vermeye calistim soylediklerinizin, cunku ortaya koyduklarinizi onemsiyorum. Daha derine indikce de, bu olayin sivil-asker baglamindan cok daha karmasik olduguna dair daha belirgin supheler uyaniyor icimde. Ve cesitli kurumlar arasindaki baglantilar, carpitmalar, usulsuzlukler
bana ucuncu ve hatta dorduncu grup aktorlerinin faal olduklarini dusundurtuyor. Ve ben yine soruyorum: bu sivil-asker kutuplasmasinin otesinde ise, kim bu insanlar? Cikarlari ve dertleri nedir?
23 Ocak 2011 13:35
Bir tek suna bir sey demek istiyorum:
1) Baransu neden ilk CD’lerde imza olmadigi halde imza varmis gibi defalarca yayin yapti? Taraf gazetesi, bunlarin dogru olmadigi ortaya ciktigi halde neden yayinlamadi?
Basinin, ozellikle dava sahibi olan veya o dusunce icinde olan basinin tarzi bu. Belki kulturle/alt-kulturle ilgili bir sey. Baska konulara baktigimizda da benzer bir tavri goruyoruz ve hatta nette de cok yaygin bu tavir. Nakledilen, hatta tirnakla nakledilen ifadeleri tahrif etmeye kadar variyor bu. Bu baglamda o gazetenin davranisinin detaylari genel — ve malum — istikametlerinin haricinde bize pek bir sey soylemez, o sekilde davranan bir kadronun o gazetede de bir araya geldigini soyler sadece bence. Bu ‘imza’ konusu icin boyle. Haber gormemek veya yanlis yazdigini duzeltmemek de ayni tarzin akrabasi.
Bu hususlara dikkat etmeyen bir kalabaliga hitab ediyorlar bu insanlar, size degil. Bir sekilde onlara ‘buyuk adam’ dendikten sonra zaten ‘su dedigi yanlis’ ‘bu dedigi carpitma’ filan diye mudahale etmeye kalksaniz da basarili olamiyorsunuz. Hele kasinacak bir rahatsizlik (askerin siyasi gucu mesela) yahut insanlarin canlarina yakin bir mensubiyet hissi (din mesela) varsa bu ugursuz ve insanlari yalana bogan veya topluca gercekle alakalarini kesen girdabi durdurmak mumkun olmuyor. Burada buyuk bir toplumsal zaafimiz var bence.
Piyasanin sirketleri terbiye etmesi gibi bir kavram vardir. Burada terbiye dedigimiz zaman muspet manasi agir basan bir kelime kullanmis oluyoruz ama durumun oyle olmasi sart degil. Bir sekilde uretimin kalitesi ve tarzi da, o uretimde yer alanlarin yetismesi ve yukselmesi de etkilesim icinde oluyor. Bir anlamda demokratik surecler bunlar ve bizde ortaya cikan/sivrilen kadrolar boyle olabiliyor. Hurriyet vs. gazetelerden son yillarda tasfiye edilen bazi sivri kalemlerin de fikir ahlaki ve dogru yazma konusunda buyuk problemleri vardi ama — iyi niyetli, ahlaksiz diyemeyecegimiz — sadik okuyucu kitleleri de vardi.
Buyuk ihtimalle bu dediklerimin arastirilmisi, belli bir cerceve icine oturtulmusu bir veya birkac akademik bransin uretimi icinde vardir diye dusunuyorum. Ben nerede oldugunu bilmiyorum sadece.
Bunlara bu ozelde bakmak, garip davranislardan cikarim yapmak yaniltici olabilir diye de dusunuyorum. Yani basin bu konuda X seklinde davraniyorsa, bu ancak X seklinde davranmadigi zamanlar varsa — konumuz icin — ek bilgi verebilir. Benzer sekilde adliye personeli bu konuda anlamadigimiz bir seyler yapiyor da baska zamanlarda farkli mi davraniyor? O jandarma subayi fislemis de, baska — ve dava edilmeyen — jandarma subaylari fislemez miymisler? Filanca polis delille oynamis ama genelde polis delille oynamaz miymis? (Ben bunlari bilmiyorum.)
Bu davalarin genel seyri, o evvelce bahsettigimiz ruzgarin nasil estigi asikar. Cok genis alanda esen ve serh dustugunuz — katildigim — hususlari gorunmez yapacak sidette bir ruzgar var. Burada isaret etmek istedigim, dikkatlice bakilina gorulen detay ve kusurlara cok fazla anlam yuklemenin DE yaniltici olabilecegi.
23 Ocak 2011 16:28
Bulent Murtezaoglu:
Dikkat cektiginiz noktalarda size hak vermekle beraber, yine de ikna olmus degilim. Sorulariniza bir yanitim oldugu icin degil, kendi sorularima hala doyurucu yanitlar bulamadigim icin. Yani mantiksal olarak baktiginizda, dediginiz gibi bir tek seye ozel olmayabilir bu tur tutumlar, haklisiniz. Nitekim Baransu’nun NTV ile ilgili yaptigi buyuk fiyasko haberde gorduk. Ama muhataplari baska bir yayin kurulusu oldugu icin, tekzip ettiler.
Ancak ayni kertede olmasa da (NTV ornegine kiyasla), Baransu’nun kendisine teslim edilmis bir bavul dolusu dokuman uzerinden “imza vardi” seklinde yalan gazete haberi yapmasi ve bunu okuyan kisilerin –ki bakin mesela bizler de bu blogda birden fazla kaynaktan bilgi edinmeye calisiyoruz– kamuoyunda bilgi sahibi olarak pesin hukumlere varmasi cok tehlikeli bir guc. Bunun
yalan (hadi iyi niyetle yanlis diyelim) oldugu ortaya ciktiktan sonra gazetenin tekzip etmemesi ise sorunu kurumsal boyuta ulastiriyor. Burada demek istedigim, bir “exceptionalism” yani bu dava uzerinden bir ozellik hissi vermeye calismak da degil. Ancak dediginizin tam tersine, iste tam da detaya dikkat etmeyen insanlar icin ozellikle bu detaylarin, su anda tartistigimiz ornek uzerinden konusuyorum, cok daha onemli oldugu.
Basin ve yayinin duzgun islemesi demokrasinin temel direklerinden biri. Abdi Ipekci olduruldugunde bu etigi Turkiyeli ve Yunan gazetecileri arasinda yerlestirmeye calisiyordu. Basinin detaylari carpitinca ortaya cikan tehlikeli gucunu hatirlatmak icin ABD’nin Irak’a gidisinin, 6-7 Eylul hadiselerini dusunmek bile yeterli. Balyoz davasinin basinda ele alinisini, bunlarla bir tuttugum icin degil, o detaylarin ne kadar onemli olduklarini/olabileceklerini orneklemek icin soyluyorum.
Bir diger isaret etmeye calistigim nokta, Balyoz davasinda gercekten de cok buyuk kirlilikler oldugu. Bilgi, uygulama, carpitma, saldirganlik, hepsi var. Ve ben sirf bu ornek uzerinden degil de genel resme baktigimda, beni rahatsiz eden, cesitli kurumlari ve kuruluslari ilgilendiren bir celiskiler yumagini goruyorum. Bunlarin sivil-asker olarak basite de indirgenemeyecigini dusunuyorum. Basin kuruluslarinda calisanlar da sivil, savcilar da. Polis sivil mi? O ayri bir kategori. Askerlerin icinde de birbirinden cok farkli yapilar goruyoruz.
Yani kisacasi ben ikna olmus degilim, ama cevabiniz beni degisik seyleri de dusundurmeye tesvik etti. Vakit ayirip yazdiginiz icin tesekkur ederim.
23 Ocak 2011 17:35
Ben de ikna olmus degilim.
Nitekim Baransu’nun NTV ile ilgili yaptigi buyuk fiyasko haberde gorduk. Ama muhataplari baska bir yayin kurulusu oldugu icin, tekzip ettiler.
Evet ama ben baktim o surecte Taraf personeli ve o gazetenin taraftari nasil davrandi diye. Son derece kibirlilerdi, o zirva tevil goturebilecek olsa sonuna kadar zorlayacaklar gibime geldi. Bu da icinde bulunduklari ortam goz onune alinirsa belki anlasilir bir sey. Diger islerde gordugumuz tavirlar, capsiz/isimsiz uzmanlar, olmayan — olmasi da mumkun olmayan — turden bilgilere hakim olma iddialari filan orada da vardi. Bu guruhun epistemolojisi yamuk ve bilgi nakli hizmeti yerine bir tahakkum/iktidar iliskisi kuruyorlar urettiklerinin alicilariyla gibime geliyor. (Mesela Can bey, meslegi icabi hakim oldugu konularda farketmistir olmayan ‘ispat’ vs. iddialarin ne kadar kolay telaffuz edilip, bunlari okuyanlarin bazi sonuclara varmalarinin kacinilmaz kilindigini. O genel bir hal bence.)
Burada demek istedigim, bir “exceptionalism” yani bu dava uzerinden bir ozellik hissi vermeye calismak da degil. Ancak dediginizin tam tersine, iste tam da detaya dikkat etmeyen insanlar icin ozellikle bu detaylarin, su anda tartistigimiz ornek uzerinden konusuyorum, cok daha onemli oldugu.
Ben dogru anlatamamisim da onun icin farkli dusunuyoruz gibi olmus. Hakikatle ilgili detaylar konusunda mutabikiz, basinin davranislarinda gordugumuz detaylar ise o derece onemli degil bence, misyon sahibi seklinde davraniyorlar iste. (Belki sahsi durus farki var, ben bu ‘liberal aydin’ kalabaliginin da ‘liberal’liklerini veya ‘aydin’liklarini suphe ile karsiliyordum zaten. Basin icin de hepsi kotu ama bu gazete farkli diye hic dusunmedim. Pespayelikse pespayelik, o tarafta da var obur tarafta da.)
Ve ben sirf bu ornek uzerinden degil de genel resme baktigimda, beni rahatsiz eden, cesitli kurumlari ve kuruluslari ilgilendiren bir celiskiler yumagini goruyorum. Bunlarin sivil-asker olarak basite de indirgenemeyecigini dusunuyorum.
Ben de oyle dusunuyorum. Burada cani yanan/yakilan insanlar olmasa ve blogun ortaya cikis sebebi halimizi incelemek olsa cok ilginc yerlere de varilabilir belki. Ortada tutuklanmis, veya yeniden tutuklanma riski altindaki insanlar varken cok da ustune gidemiyoruz. Neticede gucumuz olmasa da bu halkin ferdiyiz, yapilanlarin mesruiyet kaynagi da — belki onemsenmeyecek olcude de olsa — biziz. ‘Beni iceri tiktilar, yine tikmak istiyorlar, hakkimda mutamadiyen korkunc seyler diyorlar’ diyen insanlarla, efendim zaten bilmemkacinci Selim devrinden beri biliyoruz ki sudur ve budur seklinde konusmak (bilgim yetecek olsa dahi) oldukca zor.
Genis anlamiyla ne olmakta oldugu bence de muamma. Olanin mahiyetini kimlerin bildikleri daha ilginc bir soru olabilir. Ust rutbeli (hedef olmus gozuken) saniklar dahil bildigimiz kisilerin olanlari tam anladiklarini dusunmuyorum. Basbakan filan sureci ne derece kontrol edebiliyor, kac guc odagi bunlarin icinde, ittifaklar nasil ve neye dayaniyorlar cozmek — elimizdeki bilgilerle — mumkun gozukmuyor . Ben biraz evvelki darbe vs. karisiklara da bakmaya calistim, insanlar o gun neyse moda olan onu ‘anladik’ diye soyleyip duruyorlar ama bunlar anlasilmis degiller bence. Ilginc bir memleketimiz var. (Herkese de hinzirca/haksizca dokundurayim: siz daha oralarda akademisyenlik yapin, maden burada asil!).
23 Ocak 2011 18:58
Sevgili Bulent Murtezaoglu:
Soylediklerinize katiliyorum. Hatta son paragrafinizin altina da kendi imzami atardim. (Asil madenin Turkiye oldugu gercegi de buna dahil… Tabii o maden butun ilgincligi ve zenginligiyle beraber maalesef bazi yan unsurlarla bir arada geliyor: fislenme, universitenize sikayet edilme, dava edilme, hapse girme, bir anda kendinizi bir seylerin ortasinda buluverme, nefret soylemleri, vs vs. gibi. Neler yok ki. Ben epeydir o madeni uzaktan seviyorum o yuzden.)
24 Ocak 2011 05:09
O kadar cok detaya girmissiniz ki okurken bile terledim, hepsine ayri ayri cevap yazmaya mecalim kalmadi. Amma velakin ayrintilar konusunda ve o ayrintilarin sonuclari sebep ve sonuclari konusunda fikir ayriliklarimiz devam etse de (hem Bulent Bey’i hem de acracia’yi kastediyorum) buyuk resim konusunda pek cok ortak noktalarimizin oldugu da belli oldu.
Bulent Bey;in son paragrafina ben de imzami atayim eksik kalmasin, amma velakin Turkiye’de de universitede calismis biri olarak sunu da soyleyeyim ki ben bugun buralarda akademisyenlik yapma noktasina geldi isem, acracia’nin altini cizdigi yan unsurlar bunda buyuk rol oynamistir. Ben siyaset bilimi ile ugrasiyorum, yanlis anlasilmasin onemsizlestirmek icin soylemiyorum ama karincalarin reproduksiyon mekanizmasi ile falan ugrasan bir zoolog olsak Turkiye’de akademisyen olmak bu kadar sorun olmayacakti belki de!
25 Ocak 2011 16:30
Dogan ve Rodrik’in “muhakeme yetenegini kaybetmis” olarak niteledigi yazarlardan biri, Ali Bayramoglu, blog sahiplerine cevap niteliginde bir yazui yazmis bugun, okumamis olanlar icin onemli gordugum bir bolumunu asagida aktariyorum. Bence Bayramoglu cok acik bir sekilde neden Dogan ve Rodrik’in cagrilarina cevap vermedigini ve neden ileride de vermeyecegini izah etmis…
——————————–
“Önümde bir liste var. Listede 5 subay ve astsubayın ismi yazılı.
Bunlar Testere Operasyonu’nda görevlendirilmiş kişiler. Görevleri Beni, Mehmet Altan’ı, Mehmet Barlas ve Taha Akyol’u öldürmek.
Başka listeler de var. Diğer operasyonlar için seçilmiş, beş kişilik timler ve hedefler, Hasan Cemal, Etyen Mahçupyan, Hrant Dink tek tek belirtiliyor.
Timdeki askerlerin aldıkları eğitimler bile yazılı, kimisi bomba uzmanı, kimisi özel harekâtçı, kimisi psikolojik harekâttan…
Kimilerine göre, örneğin Balyoz’un elebaşısı olarak yargılanan, 28 Şubat’ın ünlü fişçi ve andıçcı generali Çetin Doğan’ın kızı ve damadına göre, bu listeler sahte…
Onlara göre Balyoz davasıyla ilgili her şey sahte, asıl hedef Türk Silahlı Kuvvetleri…
Ve yine onlara göre bu sahteliğe ses çıkarmayanlar, anlattıklarına kulak kabartmayanlar, sundukları kimi çelişkileri dikkate almayanlar samimi değil, liberal değil, demokrat değil…
Ne garip değil mi?
Ölüm listelerinde ismi olan insanlardan, onları hedef seçenler için yardım isteyeceksiniz, listelerin sahte olduğunu söylemelerini talep edeceksiniz?
Akıl vicdanı önüne alıyor demek ki!
Bu listeler gerçekten sahte mi?
Sahte olduklarını gösteren ne?
Kimsenin öldürülmemiş olması mı? (Hrant Dink dışında)?..
Darbeci baba için atan evlat kalbi mi?
Videla, Pinoşe’nin de çocukları vardı, ama arkalarında bıraktıkları dağ gibi insanlık suçları da vardı…
Hiç mi şüphe duymaz babalarını temiz sanan darbeci çocukları?..
Bilirler mi ki inkâr adettendir, kurumsaldır, siyasaldır?..”
25 Ocak 2011 16:43
DR ve PD’nin cevap alamamaktan yakindigi hususlar sahtecilik ispatlari karsisinda sozde liberallerin cevap vermemeleri.
Ali Bayramoglu’nun bu yazisi da cok guzel bir duygu somurusu olmus.
25 Ocak 2011 16:54
Kimilerine göre, örneğin Balyoz’un elebaşısı olarak yargılanan, 28 Şubat’ın ünlü fişçi ve andıçcı generali Çetin Doğan’ın kızı ve damadına göre, bu listeler sahte…
Onlara göre Balyoz davasıyla ilgili her şey sahte, asıl hedef Türk Silahlı Kuvvetleri…
Buradaki iddialar boyle degiller ki? Mesela o bahsettigi liste icin boyle bir sey dendigini ben gormedim, goren var mi? Ilisilen seyler bir araya getirilen ve bir butun olarak iddialara temel olan butunun icindeki bazi belgeler. Kurulan arguman da bazi belgelerin icindeki tutarsizliklarin sahtekarlik oldugunu gosterdigi ve butunun iddia edilen ise yaramayacagi sonucun cikartilmasi gerektigi yonunde. Oyle degil mi?
‘Asil hedef Türk Silahlı Kuvvetleri’ diye de bir sey gormedim. Ben mi bir sey kaciriyorum?
Darbeci baba için atan evlat kalbi mi?
Videla, Pinoşe’nin de çocukları vardı, ama arkalarında bıraktıkları dağ gibi insanlık suçları da vardı…
Hiç mi şüphe duymaz babalarını temiz sanan darbeci çocukları?..
Yahu, bu blog sahipleri yakinlari hakkindaki kendi supheleri kendi inanclarinun dogrulugu uzerinden iddiali degiller ki? Surasi kusurlu burasi olmamis bunlar shatekarlik gosteriyor diyorlar. Kendilerini garip bir sekilde karsi tarafa koyanlar da donup darbecilerin de cocuklari onlari sever ilan gibi absurd laflar edip imalar yapiyorlar. Sanki buradaki mesele ailenin kanaati. Halbuki ozellikle ailenin kanaati blog sahipleri tarafindan konu edilmiyor.
Siz akademisyen olduguzu soyluyorsunuz, ihtimaldir ki ogrencilerinize metinler yazdiriyorsunuz yahut metinleri kiritik etmeyi de ogretiyorsunuz. Ogrenciniz Bayramoglu’nun yazdigini size odev diye verse iyi not mu verirsiniz? (Darbe vs. Turkiye’nin varmasini istedigimiz yer filandan bagimsiz dusunelim cunku burada dusunme fiili, bilgi nakli filanla ilgili buyuk problemler var. Aritmetigi nasil ki sinif gecmek icin degil de ne bileyim para ustu heseplayabilmek icin de ogreniyorsak/ogretiyorsak, metin uretme, dusunme, anlatma, cikarim yapma ile ilgili egitimi de herhalde universite disinda da bir ise yaratmaliyiz. Degil mi?)
25 Ocak 2011 17:12
Ali Bayramoğlu’nu suçlamak istemem. Kim yazmış olursa olsun ismi öldürülecekler listesinde yer alıyor. Ancak, deliller üzerinde bu kadar çok şaibe varken, demokratik haklarını kullanan Pınar Doğan ve Dani Rodrik’i ‘Darbeci çocukları’ olarak ilan etmesi çok yakışıksız.
Bayramoğlu kendince belgelerin gerçek olduğunu ilan etmiş ve Pinoşe’nin çocuklarına gönderme yapmış. Bayramoğlu bu kadar demagoji yapacağına, Balyoz’la ilgili çelişkiler konusunda neden aylardır suskun kalmıştır? İsmi, İMZASIZ ve HENÜZ KİMİN TARAFINDAN YAZILDIĞI BELLİ OLMAYAN bir belgede geçiyor diye neden bu kadar saldırganlaşmıştır?
Ben şimdi bir belgeye ‘FMERAKLI’nın suikast düzenleyeceği isimler’ yazsam, bunu da bir yere gömüp, imzasız ihbar edip buldursam… Bu, FMERAKLI’nın suikastçı olacağı anlamına mı gelir? Kesinlikle hayır!
Türk Ceza Kanunu’nda ve evrensel hukuk ilkelerinde ‘kanıt’ esastır. İddia edilen suç kanıtlanmadan kimse suçlanamaz. Daha Balyoz belgeleri kanıtlanmamışken, Bayramoğlu’nun bu yazısı tamamen ‘mağduriyet reytingi’ sağlamaya yöneliktir.
25 Ocak 2011 17:39
Ancak, deliller üzerinde bu kadar çok şaibe varken, demokratik haklarını kullanan Pınar Doğan ve Dani Rodrik’i ‘Darbeci çocukları’ olarak ilan etmesi çok yakışıksız.
Ben de bunu farkedip duruyorum. Onu 28 Subat’la iliskilendiriyorum, o surece ‘darbe’ derseniz (ne bileyim mudahele vs. degil de dogrudan ‘darbe’) oyunculara ‘darbeci’ demek de normal. Bunlar 28 Subat gibi islerin oldugu bir memlekette, olanlarla hesaplasmanin veya yuzlesmenin dogru durust yapilmamasindan oluyor herhalde.
Bayramoglu’nun oldugunu anladigimiz tarafta oturup bakmayi denersek bahsettiginiz ‘demokratik hak’in aslinda bu memlekette olagelmis, kanunlarla destekli/korunmus olmadigini soyleyerek oyle basa boyle tras kabilinden bir yaklasima basvurmak mumkun. O oyle de, o zaman liberal/demokrat durus degil baska bir durus almis oluyorsunuz. Ne bileyim su sekilde itisilecek, sunlarla ne pahasina olursa olsun hesplasilacak, filanca insanlar soyle veya boyle mahkum edilecek havasina giriliyorsa bahsedilen doktrinlerin takipcileri olundugu icin girilmiyordur. Muslumansinizdir da hapir hupur domuz yiyorsunuzdur mesela. Belki inanc olarak veya dinin olculerine gore dinden cikmazsiniz ama o domuz yeme isini yapmak ‘Muslumanlik’ degildir. Bu blog sahipleri liberal-demokrat kisilerin tepkilerine kusur bulurlarken o doktrinlerin gereklerine atifla kusur buluyorlar (yani Musluman olun, domuz yemeyin diyorlar).
25 Ocak 2011 17:43
Eger benim adimi kullanarak FMerakli’nin suikast duzenleyecegi isimler yazsan, o listede varsayalim, yukarida yorum yapan ccgursel ve Bulent Murtezaoglu’nun ismi olsa ve sen bu listeyi bir yere gomup imzasiz ihbar etmeden once Bulent Murtezaoglu benim calistigim kurumun ihmali oldugu iddia edilen bir cinayete kurban gitmis olsa (Dink cinayeti ornegi), acaba “o listeyi ben yazmadim” dedigimde Bulent Bey ile ayni listede yer alan ccgursel bana kolaylikla inanir miydi?
Bence Ali Bayramoglu’nn yazisini okurken ve yorumlarken olum listelerinde isminin gecmesinin otesinde listedeki bir arkadasini karanlik bir cinayete kurban vermis oldugunu gercegini de hatirda tutmak gerekiyor. Empati yapmak bazi durumlarda zordur, ama karsi tarafin ne demek istedigini ne neden oyle soyledigini anlamaya yardimci olabilir.
Bir insani isminin bir olum listesinde gecmesi nedeni ile magduriyet reytingi saglamaya calistigini dusunmek benim kolay anlayabilecegim bir sey degil, kusura bakmayin…
25 Ocak 2011 18:03
-acaba “o listeyi ben yazmadim” dedigimde Bulent Bey ile ayni listede yer alan ccgursel bana kolaylikla inanir miydi?- demişsiniz.
İşte benim de dikkat çekmek istediğim nokta bu. Ben, Bayramoğlu inansın veya inanmasın demiyorum. Bu yüzden bir senaryo uydurdum ve sizin isminizi oraya monte ettim. Ama bakın bu kadar çelişkiye rağmen Bayramoğlu neden hemen suçlu ilan ediyor insanları? Bayramoğlu, ‘Bu belgeleri yazan kim, araştırılmalı’ diyeceğine, Çetin Doğan’ı suçlu, Pınar Doğan ve Dani Rodrik’i de darbecileri savunan evlatlar olarak lanse etmiş. Kullandığı dili de görüyorsunuz.
Hrant Dink arkadaşı olabilir Bayramoğlu’nun… Dink, benim de bir parçamdı. Altı delik ayakkabısıyla yerde yatan cesedi her aklıma geldiğinde gözlerim dolar. En az Bayramoğlu kadar Dink’in katillerinin arkasında kim vardır açığa çıkmasını isterim. Ancak, sağlam belgeler ve ‘net’ delillerle… Bunu Bayramoğlu da en az bizim kadar iyi biliyor. Bu nedenle Bayramoğlu ‘mağduriyet reytingi’ yapıyor tespitimde halen ısrar ediyorum. Çünkü bu belgelerin halen ‘Gölcük’te Donanma Komutanlığı’nda çıkması dışında somut bir delili yok. Bu delille de kimse suçlu ilan edilemez ve mahkum olamaz.
25 Ocak 2011 18:29
Ona bakarsaniz, Hrant Dink benim mahallemde olduruldu. Cok yakin bir yerde, her gun binanin onunden geciyorum. Arkadasim olmasi gerekmiyor, hatta (takdir ederdim ve severdim, o ayri) seviyor olmam da gerekmiyor. Mahallemede, her gun gectigim yerde, sokakta takir takir cinayet islendi! O bile yeter. Evden cikip biraz daha uzun yurursem, vardigim yer Abdi Ipekci’nin vuruldugu yer. Evet bu insanlar kiymetli insanlardi ama kiymetli/kiymetsizden bagimsiz olarak bu memlekette, ustelik benim yakinimda, sokakta cinayet isleniyor. Dahasi var, Istanbul Vali’si de burada ayni mahallede oturuyor! (Resmi konagi burada). Sadece benim oturdugum yer degil, valinin oturdugu yer bu cinayetlerin islendigi yer yani. Yakinliksa yakinlik, vahametse vahamet, kabus gibi bir manzara yani. Istenecek, desteklenecek sey midir bu? Bana bir takim insanlari gosterip ‘bunlar yapti, iste hapsediyoruz, bitti kabus’ denmesini nasil istemem? Iceri tikilanlar yapmis olsunlar yeter ki.
25 Ocak 2011 18:14
Bu dediginiz senaryodan gidersek, bir takim insanlarin nasil tavir alacaklarini — simdi yaptigimiz gibi — zaten onceden tahmin edebildigimiz icin, bu gomme/ihbar islerinde yapacagimiz sahtekarligin ‘tutacagini’ da hesaplayabiliriz. O da karsi teori (onun karsisina da baska komplo teorisi konabilir). Mahkeme sureci, sorusturmalarin duzgun yapilmalari, basina/millete karsi seffaflik (gizli celse olmamasi), saibeleri ikna edici bir sekilde ortadan kaldirmak veya ayni istikamette saibesiz deliller bulunmasi filan hep bunlarin ilaci. Yapilabilirlerse. Henuz sureclerin basindayiz, gorecegiz.
Bu moda olan turden liberallik hep “cok iyiir, hepiniz isteyin/istemelisiniz” havasinda anlatiliyor ama mahkumiyet kistasini da oyle bir yere koyuyor ki suclu oldugu konusunda (belki baska sebepten ‘fena’ oldugu konusunda) hakli/haksiz cok kuvvetli kanaatler olan kisiler de cezasiz kalabiliyorlar. Ben bu memlekette bunlarin istenmedigini dusunuyorum. Tipki nitel sinirlari oldukca gerilerde cizilmis ifade ozgurlugu gibi bunlar da aslinda anlasilmadiklari/anlatilmadiklari icin istenir gibi yapilan seyler olabilirler.
25 Ocak 2011 18:16
Bu yazıdaki bariz mantık hatalarını sıralamak yerine kendimi Ali Bey’in yerine koymaya çalıştım.
Korku duyduğu ortada. Korku ve çaresizlik. Belki bir parça da gurur. Demek ki muhalefet ettiği kesim onu öldürecek kadar önemli bulmuş. Listede yer almayan arkadaşlarından bir nebze üstünlük, belki Hrant Dink ile o listeyi paylaşmanın verdiği heyecan ile karışık panik duygusu. Evinde, çevresinde ona gösterilen ilgi artmış mıdır?
Listedeki diğer arkadaşlarını aramış mıdır acaba? Bir araya gelip nasıl, ne zaman, nasıl öldürülecekleri konusunda konuşup, askerlere lanet yağdırıp birbirlerini bu suikast planına iyice ikna etmişler midir? Kendilerini birer Abdi İpekçi, Uğur Mumcu veya Bahriye Üçok gibi görmüşler midir? Plandaki isimler, rütbeler, olayı daha da gerçekçi kılmış olmalı. “Bak sana psikolojik harekatçı göndereceklermis, benimki ise bomba uzmanı” diye konuşmalar geçmiş midir?
Ali Bey’in bu planların gerçekliğine inandığı ve gerçekten hayatından endişe duyduğu ortada. Bu ölüm timlerinin durdurulması için herşeyin yapılmasını istemesi, gerekirse sahte delil de kullanılarak bu kişilerin sonsuza kadar içeri atılmasını istemesi normal karşılanmalı.
Böyle bir durumda olan bir insan, planların sahte olduğu defalarca ispatlansa bile, içinden “ya gerçekse” endişesini atabilir mi? Gerçekten tarafsız kalabilir mi? Hayati tehlikenin kalmadığına ikna olsa bile, kazandığı kahraman mağdur gazeteci payesinden vaz geçebilir mi?
Amacım ölüm listelerini veya faili meçhul cinayetleri küçümsemek değil. Kimsenin duygularını incitmek de istemiyorum. Ancak Ali Bey’in bu katı ve tak taraflı düşüncelerini doğru kabul etmek paranoya ve korku dolu bir yaşamı seçmek demektir.
Unutmayın, yargının işlemediği bir yerde sahte deliller de ölüm veya yıllarca tutsaklık anlamına gelebilir.