Anladığımız kadarıyla, Gölcük’te “bulunanlar” arasında 11 no.lu Balyoz CD’sinin içindeki (bazı?) belgeleri ihtiva eden yeni bir CD de var. Bu yeni CD’nin tam olarak içeriğini bilmiyoruz ama Balyoz Güvenlik Harekat Planının ve diğer bazı eylem planlarının bu CD’nin içinde olduğunu sanıyoruz.
Eğer bu CD, 11 no.lu CD’nin tıpatıp aynısıysa, söyleyecek fazla bir şey yok. 11 no.lu CD nasıl 2003’te üretilmiş olamazsa, bu yeni CD de o döneme ait olamaz. Gölcük’te bulunan başka CD’lerde ya da belgelerde ne kadar ek “kanıt” üretilmiş olunursa olsun, beraber paketlendikleri CD’nin sahte olduğunun bilinmesi, bu yeni belgelerin de gerçekliğine yeteri kadar gölge düşürür.
Öte yandan bir başka olasılık, bu yeni CD’nin içinden 11 no.lu CD’den çıkan ve zamanlama çelişkileri ihtiva eden listeler ya çıkmayacak, ya da düzeltilmiş olarak çıkacak. Bu sayede, “siz 11 no.lu CD’yi unutun; işte size orijinal darbe belgelerini ihtiva eden – hem de sahtecilik emaresi bulunmayan – CD” denilecek. Zaman, Taraf ve diğer malum gazete yazarları da “hani bu belgeler sahteydi, işte sorunsuz orijinalleri bulundu” diye günlerce yayın yapacak, yargı sürecinin uzaması sağlanacak.
Biz böyle bir şey bekliyorduk, onun için ikinci olasılık doğru cıkarsa şaşırmayız. Ancak sahtekarların bu yeni gayretinin sahteciliğin üstünü kapatamadığını görmek için fazla düşünmek gerekmiyor.
Şöyle anlatalım. Farzedin ki, siz muhasebeci olarak çalıştığınız şirketinizden emekliye ayrılmışsızınız ve birgün polisler gelip sizi görevdeyken dolandırıcılık yapmakla suçluyor. Kanıt olarak da emekliye ayrılmadan evel yazdığınız iddia edilen ve dolandırdığınız söylenen firmaların listesini ihtiva eden bir belge gösteriyor. Siz belgeyi inceliyor ve diyorsunuz ki, bunu ben hazırlamış olamam çünkü bu listede olan bazı firmalar ben şirkette muhasebeci olarak çalışırken daha açılmamıştı bile. Polis “mmm… güncellenme oldu belki….” diye kimsenin anlayamadığı bir şey mırıldanıyor ve gidiyor.
Ertesi gün, polisler gene gelip size aynı belgeyi gösteriyorlar, ancak bu sefer listelerde muhasebeci olarak çalıştığınız dönem varolmayan firmalar yok. Polisler, sizin gülüp, geçmeniz üzerine bir de “ama bekleyin, üstelik bu yeni belgeyi sizin pantalonunuzun arka cebinde bulduk” diyorlar.
Polislere bu sefer inanir mısınız? Yoksa yeni belgeyi arka cebinize onların yerleştirdiğini mi düşünürsünüz?
13 Ocak 2011 21:16
Ne çıkarsa çıksın 11 numaralı CD ve içeriği, iddianame ile sabitlendi. İnsanlar bunun yüzünden tutuklu kaldı ve halen yargılanıyorlar. Kaçıncı versiyonu çıkarsa çıksın bu gerçek değişmez.
14 Ocak 2011 00:53
Bati Calisma Grubu ordu icerisinde orgutlenmis illegal bir yapilanmadir! Cetin Dogan’in bu gruba uye olmasi bile basli basina bir suctur.
14 Ocak 2011 01:21
Zeytinyagli fasulye yaparken sekerin fazla katilmasi yemegin birkac gun sonra ilk gunku tadindan daha sekerli hale gelmesine hatta ve zaman zaman mayalanmaya sebep olur. Yerseniz..
14 Ocak 2011 03:25
Mayalanan tek sey, hic bir sekilde sivil idarenin altinda kontrol edilemiyen ordunun ta kendisindir, isin enterasan tarafi kontrol edilemeyen yenilenmeyen her sey kendi icinde bakteri uretmeye mahkumdur!
14 Ocak 2011 22:05
İhtimal, sizin düşünceleriniz de kendi yaptığınız tanıma çok güzel uymuş. İsterseniz yeni gelişmelerin işiğinda kafanızı da biraz gözden geçirin, yenileyin.
13 Ocak 2011 21:29
Sahte belge üretim merkezi seri üretime başlamış.Bunlar bizim zekamıza hakaret ediyorlar resmen.Artık her şeyi ellerine yüzlerine bulaştırdılar.Son çırpınışlar bunlar.
13 Ocak 2011 22:15
Bir bahriyeli olarak merak ve şüphe içindeyim.
Balyoz adlı dava açılıyor.
Dava içerinde Balyoz, Suga ve oraj vb adlı darbe planlarının varlığını içeren iddianameler çarşaf çarşaf yayınlanıyor.
Aradan 4 ay geçiyor.
Benzer dosyaları içeren CD nin Donanmadaki aramalardan çıktığı iddaları medyada yayınlanıyor.
Merak içinde soruyorum.
1. Yandaş medya “Casusluk ve fuhuş iddiası ile Donanma da arama yapılacağını” sağır sultan bile duyacak şekilde yazıyor ama birileri başka bir dava ile ilgili iddia edilen suç belgelerini aranacağı belirtilen yerde saklıyor? Suç olduğu idda edilen planı saklayacak kadar keriz donanma subayı olabilir mi?
BEN BUGÜNE KADAR BU KADAR SALAK BAHRİYE SUBAYI VEYA ASTSSUBAYI GÖRMEDİM VE GÖREMEDİM.
2. Burada asıl sorgulanması gereken, Ya arama yapılacak yerde çalışan malum presonelden var.
Ya da karşımızda dünyanın hatta uzayın en salak darbecileri var. Ki böyle ise cezalandırılmalarını canı gönülden isterim.
Yada dezenformansyon kaynaklı sahte belge ve cd üretim merkezinin tuzağına veya tezgahına düşüyoruz.
3. Bunca yıl subaylık yaptım . Harekat Planların İstihbarat şubelerde saklandığını (var ise istihbarat ekleri belki ) hiç görmedim ve hatta görmemiz de mümkün değildir.
Bu işte bir çok gariplik var.
13 Ocak 2011 22:20
Hic sasirmadim. Bu “tesaduf” ve zamanlama inanilmaz. Merak ettigim, daha ne kadar insanlari aptal yerine koymaya calismaya devam edecekler? Bu bir oyun gibi ve son perdeye daha cok var. Herkese ya sabir diliyorum.
13 Ocak 2011 22:25
Bu mu ilginç !? Pantalonun arka cebinden, ” ileriki tarihlerde-2013,2015- işlenen suçlar” bile çıkar, daha ilginci böyle bir şey çıktığında, bu blogda bu durumu haklı çıkarmaya,savunmaya çalışanlar bile çıkar…
14 Ocak 2011 00:56
Golcukte gomulen/saklanan beglelerle ne yapcaklarini saniyordun? Suanda 20122 deyiz, tabi ki ilerde (2013-siyin deyiminizle) ortalik tekrar sut liman olunca kullanacaklardi, o kadar bigi istihbarakti yakacak degillerdi herhalde?
14 Ocak 2011 12:02
Eksik protein,at gözlüğü,dumura uğratılmış benlik,biat etmiş bir akıl ve körleşmiş vicdanla don kişot bile uğraşamaz…”kifayetsiz sazan” lar grubunun ilk oltaya geleni…hoşgeldiniz.
13 Ocak 2011 23:41
Radikalde Emre Uslu 11 nolu CD deki çelişkilere rağmen nasıl da emin konuşuyordu. Ama eğer Allah varsa ki var ben inanıyorum bu Allahsız zalimlere mutlaka ve mutlaka bu dünyada cezasını verecektir. Ama ben sizin bunlara pabuç bırakmayacağınızdan adım gibi eminim. Şimdiden kalpten başarılar.
14 Ocak 2011 00:09
Oooo siz simdiden mizikcilik yapmaya basladiniz! Ne yani savcilarla polislermi gomdu komutanin odasina onlari? Bu kendi kendine monologlarla bir sey cozemeyiz beyler! Daha icinden cikanlar bir aciklansin onlari o zaman konusuruz. Simdiden lobby mi yapiyoruz yoksa??
14 Ocak 2011 00:33
Pinar Hanim,
Polisi ordunun karsisinda gostermeniz ne demek oluyor? Polise guvenilmeyecek bir kisilik elbisesi giydirmeye calismaniz ne kadar ahlaki acaba?
Yoksa babanizi icindeki durumdan kurtaracak tek yolun bir askeri darbe oldugunu mu dusunuyorsunuz?
Ya bu yaziniz uzerine ya halktan birileri ‘sukurler olsun bizi bu ordudan koruyacak polislerimiz varmis’ diye dusunuyorsa ne olacak?
14 Ocak 2011 01:10
Gercekten merak ediyorum ‘ihtimal’, sizin amaciniz ne? Sizin ve sizin gibi dusunen, olaylara at gozlugu ile bakan ve sadece laf kalabaligi yapanlarin? Duzeyli bir tartismaya girmek mi? Yoksa sinir bozmak ve yildirmak mi? Bosuna ugrasmayin. Burada somut celiskilerden bahsediliyor. Her sey bu kadar acikken kimsenin fikri sizin yazdiklarinizla degismeyecek…
14 Ocak 2011 01:20
Amac cok basit, bir daha asla darbelerin olmadigi bir toplum olusturmak !
14 Ocak 2011 01:30
O zaman buyuk bir yanilgi icindesiniz. Yanlis kisilerle tartisiyorsunuz. En azindan bu blogun sahiplerinin ‘darbe’ taraftari olmadiklari ortada. (Inanip inanmamak size kalmis). Ama sahte belgelerle askerleri mahkum ederek disardakilere goz dagi vermek olmamali bunun yolu. Soylediginiz gibi kutsal bir amaciniz var ise, onceliginizi sivil darbe ile savasmaya verebilirsiniz.
14 Ocak 2011 01:34
yahu gecin bu sivil darbe ayaklarini! Hedef AKP ise acik acik soyleyin, gecin CHP veya baska partiye verin mucadelenizi, tanklarin toplarin arkasina siginmayiz! AKP yi iktidar dan indirmek bu milletin elinde, hepsi bir secime bakiyor, ya toplu tankli darbecileri nasil indirecegiz, hangi secimle, yoksa onlara dilekcemi yazacagiz basimizdan inin artik diye veya sehirlerimize coktugunuz yeter artik nefes alalim diye? Ne diyecegiz soylesene bana?
14 Ocak 2011 01:43
Fasulye gercekten cok yararlidir. Hem lifli hem de besleyici proteinlere sahiptir. Azi darbe, fazlasi garabete yol acar.
(Troll’leri adam yerine koyarsaniz, laf anlatmaya calisirsaniz olacagi budur. Bundan daha mantikli bir konusmayi yapmayi da beklemeyin Ihtimal’le. Yok Fetocu falan demiyorum. Beni de ilgilendirmiyor. Umurumda da degil ne oldugu. Ama kafasinin Aristo mantiginda calistigi, en iyi ihtimalle cok karisik oldugu, daha da iyi bir ihtimalle sadece bir “troll” oldugu ortada. Durup durup “Pinar Hanim” diye zirvaliyor, ne yapsin. Yazik.).
14 Ocak 2011 23:23
İhtimal’in dilinden en iyi ben anlıyorum. O da beni anlıyordur… İhtimal’in Türkçesi oldukça kötü. Demagojik konuşur, alakasız şeyler söyler. Ama yine de arkadaşlar sinirlenmemeli bu “İhtimal”e… Sabırla gerçekleri anlatmalı…
İhtimal ne güzel demiş: Bir daha darbeler olmasın. Evet darbelere hepimiz karşıyız. Darbeler antidemokratiktir. Günümüzde ispatlanmış Balyoz ve Ergenekon hukuksuzlukları da antidemokratiktir.
İhtimal herhalde bu hukuksuzlukları da görüyordur. Ancak nedense bir şey diyemiyordur! Değil mi İhtimal?
14 Ocak 2011 00:52
Bu durumlardaki en bilinen savunma “Belgeleri polis koydu”. Ama bakın bu aramayı askerler yapmış.
http://www.aa.com.tr/tr/donanma-komutanliginda-arama.html
Demekki başka bir açıklama bulmak gerek. Acaba savcı arama yapacak askerleri özel olarak mı seçti.
14 Ocak 2011 01:37
Aramayi yapan askeri savci olsaydi yorumunuz bir deger kazanabilirdi. Arama, haberde de gorulecegi uzere ‘Ist. Cum. Savcisi Fikret Cecen nezaretinde’ askeri makamlarca (yani muhtemelen hukuksal yetkisi olmayan subay/astsubay ile) yapilmis. Ordaki askerler de savcinin ‘surayi acin, surayi arastirin, sunun altina bakin’ direktiflerine ‘olmaz bakmam’ diyecek degil heralde.
14 Ocak 2011 03:33
Hala askeri savcinin bu ulkede adaleti temsil ettigine inananlar var mi? Inanilmaz! Teke Tek proraminda Fatih Altay’linin Pinar Hanim’a soyledigini bir hatirlayin. Askeri bilirkisi/savci/hakim’i gecelim buna kimse inanmaz dediginde, sizin her sozunu alkis tuttugunuz Pinar Hanim orda askeri yetkilileri hicde sanuna bir pozisyon almadi. Beyler bunu anlayin, ayni gibi gorunen yolsa farkli motivasyonlariniz var bu sitenin kuruculariyla! O babasini icine dustugu durumdan kurtarma derdinde, siz yoldan cikmis bir ordugu savinma!
14 Ocak 2011 13:23
Iyi iste, aramayi sivil savci yaptirmis. Daha ne istiyorsunuz ki?
15 Ocak 2011 09:27
O zaman şöyle olmalı: Dışarıda hazırlanan sahte belgeler Donanmada görevli bir veya bir kaç asker tarafından içeri sokuluyor. 8 çuval içerisinde yer alan belgeler kimselere farkettirilmeden döşemelerin altına gömülüyorlar. Daha sonra ihbarın ardından Savcılığın askerlere yaptırdığı aramada belgeler bulunuyor.
15 Ocak 2011 10:19
Berkay,
Daha farklı bir senaryo için 16 numaralı yorumuma bakabilirsin.
Saygılarımla …
14 Ocak 2011 01:04
ihtimal, Berkay;
Biliyorsunuz oyle bir cete ki bu icinde savcilar var, emniyet var, bilirkisiler var, TUBITAK var, hakimler var, gazeteciler var, var da var anlayacaginiz. Yakinda donanma’yi da cete icine alirlarsa sasirir misiniz?
14 Ocak 2011 01:28
Tespit kismen dogru. Cetenin icinde askerlerin de oldugu 100%. Daha once Ilker Basbug’un Belcika’da sadece kurmay subaylara yonelik olarak yaptigi konusmanin dahi internete verildigini dusunursek kesinlikle asker kokenliler de var. Onun haricinde cetenin 2 sacayagi var, birisi emniyet istihbarati ve genel olarak polis gucu, digeri de savcilar (ozellikle de bazi ozel yetkili savcilar) ve hakimler. Adli Tip ve Tubitak’i cetenin direk unsuru olarak gormuyorum. Bazi ‘bilim insanlari’ verdikleri yanli ve kasitli raporlar ile kime hizmet ettiklerini kanitladilar. Hakiki gazeteciler arasinda cete mensubu yoktur ancak sonradan eline kalem tutusturulmus bazi tetikciler bu cete icin calisiyorlar.
14 Ocak 2011 01:41
Herhalde askerlerin icinde birileri de bu hayasizliga dur diyecek yeri gelecek, baska vatanin evladi mi onlar? Ama onlar cesur olanlar, kral ciplak demekten korkmayanlar! Makam mevki gozetlemeyenler, hapsi ve iskencegi goze alanlar. Onlar bu ordunun asil erleridir, cunku yapilanin yanlisligini gorenlerdir, onlar en zor isi yapanlardir!
14 Ocak 2011 04:24
Evet, bu cete oyle bir ceteki icinde kisacasi tum halk var!
14 Ocak 2011 01:24
Konu dağılmaya başladı. Gölcük’teki belgeler çıkmadan suçlamalar yapılıyor. Çünkü bunun en önemli sebebi, Balyoz davasının en önemli delilinin (11 nolu CD) Pınar Doğan ve Dani Rodrik tarafından delilleriyle çürütülmesidir. Bunu Taraf yazarları dahi kabullenmiştir!
Bu durumda ne olacak? Tabi ki Gölcük’te toplanan belgeler umut taşıyacak bazıları için…
Gölcük’teki belgeler çıkınca göreceğiz her şeyi zaten… Üzerinde tartışma yapılmamalı. Çünkü yapılan tartışmalar suni olduğundan, şu ana kadar konuştuğumuz ‘belgeli’ hukuksuzlukları gölgeliyor.
14 Ocak 2011 01:56
Poyrazköy davasında A.Feyyaz öğütçü’nün ifadesinde bahsettiği 2009 senesinde askeri mahkeme tarafından tutuklanan dört assubaya dikkatinizi çekerim.Bunlardan biri denize mühimmat attığını itiraf emiş.Diğer bir tanesinin haber vermeden izinsiz olarak sık sık Amerika’ya gittiği tespit edilmiş.Bu dört kişiyi 2005 senesinde birisi mektupla ihbar etmiş.Parasal durumlarının çok kötü olduğu,borç içinden yüzerken aniden zenginleştikleri ev araba sahibi oldukları ve içlerinden birinin sıksık Amerikaya gidip geldiği yazıyormuş ihbar mektubunda.2005 te o mektubun gereğini yapmış olsalar belki bu günkü tuzaklara düşülmemiş olacaktı.2009 senesinde bu dört assubay tutuklanmış.Acaba daha içeriden satın alınan kaç kişi daha var?Daha nerelere imal edilmiş belgeler saklandı.Bir assubay Amerikaya neden sık sık gizli olarak gider.Kumpasın arkasında Amerika olduğu için mi askerin sesi çıkmaz oldu?
14 Ocak 2011 02:24
Tesbihte hata olmaz denir ama Dogan ve Rodrik’in yaptigi pantalonun arka cebi benzetmesi kokten hatali. Ilk bolumu ayni olmakla birlikte benzetme eger su sekilde yapilsa idi bir anlam teskil edebilirdi:
Farzedin ki, siz muhasebeci olarak çalıştığınız şirketinizden emekliye ayrılmışsızınız ve birgün polisler gelip sizi görevdeyken dolandırıcılık yapmakla suçluyor. Kanıt olarak da emekliye ayrılmadan evvel yazdığınız iddia edilen ve dolandırdığınız söylenen firmaların listesini ihtiva eden bir belge gösteriyor. Siz belgeyi inceliyor ve diyorsunuz ki, bunu ben hazırlamış olamam çünkü bu listede olan bazı firmalar ben şirkette muhasebeci olarak çalışırken daha açılmamıştı bile. Polis “mmm… güncellenme oldu belki….” diye kimsenin anlayamadığı bir şey mırıldanıyor ve gidiyor.
Ertesi gün, polisler ertesi gunu ellerinde mahkemeden arama karari ile geliyorlar yanlarinda da Mali Musavirler Odasi’ndan (Donanma Konutanligi’ndaki subaylar) gorevliler var. Savcilarin gozetiminde uzmanlar yatak odanizi (Donanma Komutanligi Istihbarat Subesi) ariyorlar, yataginizin altinda gizli bir bolme tespit edilip uzmanlarca kaziliyor ve oradan cikan bir pantolunuzun arka cebinden aynı belgeler ve daha baska dolandiricilik belgeleri cikiyor.
Eger illa bir arka cep benzetmesi yapilacaksa boyle yapilmali, zira Dogan ve Rodrik’in benzetmesi olayin cereyan edis bicimini yansitmiyor.
Ayrica Golcuk Donanma Komutanligi’ndaki ‘kazi calismasinin’ savcilar nezaretinde askerler tarafindan yapilmis olmasi, Dogan ve Rodrik’in sahte olduklarini iddia ettikleri CD’lerin arkasinda askerlerin degil sivillerin oldugu yonundeki argumanlarini da ciddi bir sekilde tartismaya aciyor!
14 Ocak 2011 02:26
http://www.stargazete.com/politika/balyoz-plani-ve-yeni-ekleri-golcuk-donanma-dan-cikti-haber-323476.htm
Hayırlı olsun…
14 Ocak 2011 13:26
Saka gibi degil mi? Baktilar ki dava da iddianame de cakma, hemen yeni belge-kanit uretimi basladi. Bunlarin olacagini gunler once yazdik, hatta Golcuk’de arama yapilmadan yazdik. Ne zannediyorlar bizi bunlar? Bu ne curet kardesim..
14 Ocak 2011 13:40
Bunların olacağı önceden belliydi evet. Ancak Genelkurmay bu konularda neden henüz bir şey yapmış değil?
Ergenekon ve Balyoz sürecinde bu tarz pek çok arama ve belge bulma gerçekleşti. En az 3 yıldır bu sistematik ‘saldırılar’ yürütülüyor. Yargılanan komutanların pek çoğu, ordu içerisindeki bazı askerlerin bu saldırılarda payı olduğunu ifade ediyorlar.
Ordu kendi içerisindeki çürük elmaları bulma konusunda 3 yıldan bu yana neler yaptı peki? Genelkurmay neden pasif kalıyor belge sızdıran personeli bulma konusunda?
47 klasörle birlikte 195 adet CD daha! Daha ilk açılan Balyoz davasının iddianamesinin okunması sürerken bu belgelerle olacağı belli. Uzun yıllar süren bir dava!
Bu belgeler gerçek de olabilir sahte de. Açıklanınca göreceğiz. Ancak gerçek de olsa sahte de olsa TSK halen bu tip sızdırmalara karşı bir önlem alabilmiş değil.
14 Ocak 2011 03:20
Bu kazı işi kafama pek yatmamıştı. Sonuçta define değil ki bu belgeler arka bahçeye gömülsün. Birilerinin eline belge/doküman geçtikçe yerleştirebileceği bir yer olmalıydı. Böyle bir zulaya kazarak ulaşmak mantıklı değil. Eğer bu bölme özel olarak yaptırılsa kolay ulaşım için bir kapağı, hatta kilidi olmalıydı. Bunu kim yaparsa yapsın, Donanma binası kazma kürek ve sıvalarla farkettirilmeden işe girişilecek bir yer değil.
Bu konuda yayınlanan haberleri incelediğimde, araştırmanın hangi gün ve saatte yapıldığı (büyük ihtimalle 6 Aralık Pazartesi akşamı veya 7 Aralık Salı sabahı) belgelerin nerede bulunduğu(pek çok kaynak istihbarat müdürü’nün odası diyor, ancak farklı bir oda olduğunu yazanlar da var) gibi konularda çelişkiler var. Bu konuda en eski haber 8 Aralık tarihli. Genelde medyada 9 veya 10 Aralıkta yer almış.
Sabah gazetesi 9 Aralıkta yaptığı haberde:
ifadesini kullanırken, ertesi gün yaptığı haberde belgelerin nerede bulunduğunu çok daha detaylı anlatmış:
Bu gerçekten çok daha mantıklı bir açıklama. Özellikle sistem odalarında kabloları ve havalandırmayı daha kolay düzenlemek için yükseltilmiş taban kullanılır. Zemini oluşturan karolar cam sökme cihazı veya bu amaçla üretilmiş vantuzlu cihazlarla kaldırılarak aşağıdaki kablo ve borulara kolay erişim sağlanır. Birilerinin yükseltilmiş tabanı bulunan odaları “depo” olarak kullanması hiç de zor değil.
Bir hipotez atayım ortaya: Baransu’ya Balyoz belgelerini getiren “onurlu subay” ve/veya onun arkadaşları Gölcük’te de belge toplamaktadır. Ancak, özellikle Balyoz belgelerinin sızdırılmasından sonra bu belgelerin dışarı çıkartması zorlaşmıştır. Bu nedenle topladıkları belgeleri yükseltilmiş zemin karolarının altında saklamaktadırlar. Balyoz, kafes ve ıslak imza davaları için hazırladıkları deliller bekledikleri kadar inandırıcı olmadığı için, ve özellikle Balyoz delilleri çökmek üzere olduğu için, yeni bir plan yaparlar. Bütün bu davaları destekleyecek delilleri, bu sefer daha dikkatli bir şekilde, oluştururlar. Ellerindeki mevcut belge zulasına eklerler. Gerisi sadece imzasız bir e-postaya kalmıştır…
Bu senaryonun gerçek olup olmadığını bilmiyorum. Ancak olayların zamanlaması da bu senaryoyu destekliyor. Sahte delil üreten, askerin ve diğer kurumların içine sızmış bir grubun bu senaryoyu gerçekleştirecek imkanları ve motivasyonları olduğu ortada. Hatta belki de biraz geç kalınmış bir kurtarma çabası izlenimi veriyor.
Her durumda bu bulgular 11. CD’nin üzerindeki sahteciliği ortadan kaldırmaz. Yeni bulgular mavcut sahte delil gerçeğini göz ardı etmeden, ve ikisini de aydınlatacak şekilde açıklanmalıdır.
Saygılarımla …
14 Ocak 2011 06:48
[Bu yorumu daha önce göndermiştim, ancak sanırım bir problem oldu. Eğer tekrar olursa özür dilerim]
Bu kazı işi kafama pek yatmamıştı. Sonuçta define değil ki bu belgeler bir yerlere gömülsün. Kolay erişilebilir bir yer olmalı. Böyle bir zulaya kazarak, kırıp dökerek ulaşmak mantıklı değil. Eğer böyle bir bölme özel olarak yaptırılsa kolay ulaşım için bir kapağı, hatta kilidi olmalıydı. Bunu kim yaparsa yapsın, Donanma binası kazma kürek ve sıvalarla farkettirilmeden işe girişilecek bir yer değil.
Bu konuda yayınlanan haberleri incelediğimde, araştırmanın hangi gün ve saatte yapıldığı (büyük ihtimalle 6 Aralık Pazartesi akşamı veya 7 Aralık Salı sabahı) belgelerin nerede bulunduğu(kimi kaynak istihbarat müdürü’nün odası diyor, diğerleri bir binbaşının kaldığı bir odadan bahsediyor) gibi konularda çelişkiler var. Bu konuda en eski haber 8 Aralık tarihli. Genelde medyada 9 veya 10 Aralıkta yer almış.
Sabah gazetesi 9 Aralıkta yaptığı haberde:
ifadesini kullanırken, ertesi gün yaptığı haberde belgelerin nerede bulunduğunu çok daha detaylı anlatmış:
Bu gerçekten çok daha mantıklı bir açıklama. Özellikle sistem odalarında kabloları ve havalandırmayı daha kolay düzenlemek için yükseltilmiş taban kullanılır. Zemini oluşturan karolar cam sökme cihazı veya bu amaçla üretilmiş vantuzlu cihazlarla kaldırılarak aşağıdaki kablo ve borulara kolay erişim sağlanır. Birilerinin yükseltilmiş tabanı bulunan odaları “depo” olarak kullanması hiç de zor değil.
Bir hipotez atayım ortaya: Baransu’ya Balyoz belgelerini getiren “onurlu subay” ve/veya onun arkadaşları Gölcük’te de belge toplamaktadır. Ancak, özellikle Balyoz belgelerinin sızdırılmasından sonra bu belgelerin dışarı çıkartması zorlaşmıştır. Bu nedenle topladıkları belgeleri yükseltilmiş zemin karolarının altında saklamaktadırlar. Balyoz, kafes ve ıslak imza davaları için hazırladıkları deliller bekledikleri kadar inandırıcı olmadığı için, ve özellikle Balyoz delilleri çökmek üzere olduğu için, yeni bir plan yaparlar. Bütün bu davaları destekleyecek delilleri, bu sefer daha dikkatli bir şekilde, oluştururlar. Ellerindeki mevcut belge zulasına eklerler. Gerisi sadece imzasız bir e-postaya kalmıştır…
Bu senaryonun gerçek olup olmadığını bilmiyorum. Ancak olayların zamanlaması da bu senaryoyu destekliyor. Sahte delil üreten, askerin ve diğer kurumların içine sızmış bir grubun bu senaryoyu gerçekleştirecek imkanları ve motivasyonları olduğu ortada. Hatta belki de biraz geç kalınmış bir kurtarma çabası izlenimi veriyor.
Her durumda bu bulgular 11. CD’nin üzerindeki sahteciliği ortadan kaldırmaz. Yeni bulgular mavcut sahte delil gerçeğini göz ardı etmeden, ve ikisini de aydınlatacak şekilde açıklanmalıdır.
Saygılarımla …
14 Ocak 2011 14:20
Sn.Can Acar,sizinle aynı şeyleri düşünmüşüz.Ben de içeriden bulunan ”belge” denilen şeylerin dışarıdan getirilerek oraya konulduğunu düşünmüştüm.Yazınızı kendim yazmış gibi okudum.Saygılar.
14 Ocak 2011 14:31
CD’lerden neler cikacagini bilmiyoruz ama Can Bey’in yaptigi analize katiliyorum ben de.
14 Ocak 2011 15:33
Merhaba,
Olayların kronolojik ilerleyişi ile birlikte parçaları birleştirdiğimizde şu an yeniden gündemi değiştiren haberlerin gerçekliği ciddi anlamda tartışmaya açılıyor bence de.
Sayın “ihtimal” in yazdıklarının örtük içeriğindeki psikolojik arkaplanın, dava ile ilgili olarak kamuoyu bakışına ve karalama kampanyasını gerçekleştirenlerin psikolojisine ilişkin de anlamlı fikirler verdiği kanaatindeyim. Çetin DOĞAN’ın Batı Çalışma Grubu’nda yasadışı (kendi deyimiyle “illegal”) bir yapılanma ve etkinlik içerisinde bulunduğu savı ile Balyoz Davası’ndaki belge sahteciliği arasında kurduğu zorlama bağlantı bana tüm yaşananların bir 28 Şubat rövanşı olduğu konusunda yeterince bilgi veriyor. Benzer dillendirmeleri cemaatle ve hükümetle ilişkileri güçlü olan basın kuruluşlarında da görmek mümkün.
Gündemi değiştiren kazıların zamanlaması bu doğrultuda ayrıca anlamlı. Çünkü Pınar Hanım ve Dani Bey’in spekülasyondan uzak, verili ve belgeli açıklamaları kamuoyunu yeterince ikna etti ve davanın arkasındaki kamuoyu desteği çekilmeye başlamıştı. Tam da bu aşamada yine “vatansever ihbarcılar” harekete geçti ve yeni bir gündemin döngüsüne girmiş bulunuyoruz. Bu da çetenin zaman kazanmak ve davayı daha da uzatma çabasından ileri geliyor olsa gerek.
Hepimizin unuttuğu başka bir konuyu da ayrıca eklemek isterim. Pınar Hanım ve Dani Bey’in blogları henüz yaygın bir biçimde kamuoyu ilgisini çekmemişken Ağustos ayında Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi AVCI bir çıkış yaptı ve Emniyet içerisinde sahte belge üreten, yasadışı dinleme yapan ve karalama kampanyalarını organize eden bir çeteden bahsetmişti. Yıllarca Fettullah GÜLEN cemaatine sempati besleyen, çocuklarını cemaat okullarında okutan ve 28 Şubat mağduru bu vicdan sahibi bürokrat açıklamalarının arkasında daha 1 ay geçmeden terör örgütü üyeliği nedeniyle kendisini parmaklıklar ardında buldu ve hala hapiste. Nasıl bir profesyonel teröristmiş ki bu Hanefi AVCI yıllarca MİT’i bile atlatarak Türkiye’nin en büyük illerinde Emniyet Müdürlüğü yapmış, hatta adı MİT müsteşarlığı için bile geçmiş?!
Hanefi AVCI’nın açıklamaları izledikten sonra Pınar Hanım’a gönderdiğim ve daha önce bu blogda “bir okuyucumuzdan” başlığı ile yayınlanan yazımı iletimin sonuna ekliyorum. Hanefi AVCI’nın hapse girmeden önce verdiği beyanatları yeniden irdelediğimizde bugün yaşadıklarımızı anlamlandırmak daha kolay olacaktır diye düşünüyorum. Ordu ve emniyet içinde örgütlenen “imamların” varlığından ancak o beyanatlarla haberimiz olmuştu. Yukarıda sürdürülen askeri savcı/sivil savcı, sivil/asker tartışmalarının anlamını yitireceği bu bağlamda aşikar.
Sayın “fmerakli” nın genelde yorumlarında gösterdiği titiz ve olgusal yaklaşım ise Pınar Hanım ve Dani Bey’in arka cep benzetmesine itiraz olarak sunduğu yatak odası benzetmesinde adeta yok oluyor. O belgeleri üretenler elbette ki belgelerin sizin yatak odanızdan çıkması için bir komplo düzenlemeyi de göze almışlardır . Bu noktada asıl sorgulanması gereken iddianameye temel dayanak oluşturan savcıların elindeki 11 Nolu CD’deki sahteciliği kimin ve ne amaçla yaptığıdır. İlkesel konuşmak yerine herkes kendi yandaşı olduğu öbeğin tezlerini doğrulama çabasına girince ister istemez bu tabloyla karşılaşılıyor sanırım.
Saygılarımla
Yukarıda sözünü ettiğim 27.08.2010 tarihli iletim:
Sayın Doğan,
Doğu Anadolu’da öğretmenlik yapan bir Türkiye Cumhuriyeti yurttaşıyım. Uzun zamandır “cetindoganvegercekler” adlı bloğunuzu izliyorum, bilinçlerin bulandırıldığı bir dönemde sitenizden fazlasıyla yararlandım, aydınlandım. Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı’nın son dönemdeki çıkışını da sizin yazdıklarınızla bağdaştırarak çok daha ayakları yere basan bir kavrayışa ermenin mutluluğu içindeyim.
Bloğunuzu oluşturma gerekçenizde çok anlamlı bir ayrıntı var: “Eğer bu yaşananlar ve karalama kampanyası başımıza gelmeseydi belki bu kadar net yaşanan hukuksuzluğu göremezdik” mealinde söyledikleriniz çok önemli. Liberal ve demokrat dünya görüşüne sahip olduğunuzu okuduklarımdan anlıyorum; ancak, sizin mağduriyetinden dolayı babanızı savunmanız doğal bir sonuç olarak görüldüğünden, kamuoyu nezdinde, ne kadar gerçeklik taşırsa taşısın açıklamalarınız gereken itibarı ve yaygınlığı göremedi. Bu “dezenformasyonu” gerçekleştirenlerin sözüne itibar ettiği kesimden bir çıkışa gereksinim vardı ve sanırım bu gerçekleşti. Hanefi Avcı’nın çıkışını ben bu doğrultuda değerlendiriyorum. Dürüstlüğü ve karakteri ile kendini kanıtlamış “milliyetçi-muhafazakar” bir adam çıktı ve sunu soyluyor: “28 Şubat’ta militaristler egemendi ve muhafazakarlara zulüm ediyorlardı. Ben o zaman onların yanındaydım. Simdi ise militaristler mazlum ve mahkum ve o donemin mağdurları simdi zulüm ediyor. Adalet adına ben onları savunuyorum” İçeriği tartışılabilir ama ben bu çıkışın çok iyi değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Dun NTV’de bana umut aşıladı Hanefi Avcı’nın konuşması. Telefon rehberimde kim varsa aradım ve tekrarını izlemesini söyledim. Çünkü CHP’li ve Atatürkçü bir aileden gelen birisi olarak bile zaman zaman “acaba”larım vardı. Öğrenciliğim Ankara’da CYDD için çalışmakla geçti. İçinde bulunduğum öbeğin ideolojik bağnazlıklarını görmüştüm. Dışlayıcı ve tekçi anlayışları ile içerden bir ses olarak mücadele vermiştim. O nedenle hep “acaba” dedim. Simdi ise tüm yanlışlarına, ideolojik bağnazlıklarına karşın Türkiye’de rejimi koruma güdüsüyle hareket eden insanların ciddi hukuksuzluklara maruz kaldıklarını hipnozdan uyanmışçasına net görüyorum. Çünkü “karşı taraftan” bir adam çıkıp çok ikna edici bir temellendirme ve Türkiye’nin vizyonuna ilişkin felsefi denebilecek görüşleriyle ışık tuttu yaşananlara.
Bunu neden çok önemsiyorum? Ayni liseden mezun olduğumuz ve su an savcı olan Fettullah Gülen’in rahle-i tedrisinden geçmiş bir arkadaşımın anlayışında olanların “Sıra bizde!” biçiminde dile gelen intikamcı ve pervasız bakış açılarına dur diyebilmek için.
Şimdi ise ne yazık ki bos konuşmalarla zaman yitiren muhalefetten öte Cumhuriyet’e ve Atatürk’e kalpten bağlı insanların içinden ayni felsefi derinlikte bir çıkışa gereksinim var. Darbecilikten, tektipçilikten, dışlayıcılıktan uzak cağın gerekleri ile bütünleşmiş bir çıkış. Bu da gerçekleştiğinde inanıyorum ki Türkiye çoğunluk diktatörlüğü yerine çoğulcu ve demokratik bir ülke haline gelecek. Sizin ailenizin ve birçok mağdur ailenin yaşadığı sıkıntıların da böylece son bulacağına inanıyor ve bunu gönülden diliyorum.
Cüneyt Özdemir’in Hanefi Avcı ile yaptığı söyleşinin bağlantısını da iletime ekliyorum: http://www.dipnot.tv/YaziDetay.aspx?ID=1527
14 Ocak 2011 22:42
Dipnot.tv’den kaldirilmis. Youtube linkini musadenizle ben ekleyim. Birkac bolum: http://www.youtube.com/watch?v=_45eGErSxNw
14 Ocak 2011 23:29
Tsk içinden Yaş kararları ile irticai nedenlerle ilişkisi kesilenlerin büyük çoğunluğu (diğer kuvvet komutanlıklarına oransal açından ise çok yükse bir yüzde ile) denizcilerdir. Gündemdeki davalarda denizcilerin esas hedef olması irticai yapılanmaya müsamahakar davranmama konusunda en ciddi işlem yapan kuvvet olan Deniz Kuvvetlerin yıpratılmasıdır. Denizciler içersinde irticai faaliyetlerde bulunanlardan atılmayan kalmadı mı sanıyorsunuz. Belkide yüzlerce ve binlerce kişi var. Ama bunların büyük çoğunluğu kendisini gizleyebilmeyi başaranlar ve hakkında ciddi emara bulunmayanlardır. Bazı İrticai unsurlar gizlilikleri konusunda CİA , KGB ve Mossad dan bile ketumdur. Özellikle Güven Erkaya döneminde büyük oranda tasfiye edilddikten sonra gizlenmeye daha çok önem verdiler. Bunlar elde ettikleri bilgi ve delilleri yıllarca saklayıp emir verildiğinde sızdırırmasını bilirler.
14 Ocak 2011 23:32
Sızdırılan belgelerde ve cd lerde tahrifat yapılıyor mudur diye sorarsanız. Yaptıkları delilleri ile ortada.