Seminer neydi, ne değildi?

24 Ağustos 2012

GENEL

Cemaat medyasının eskiden manşetten düşürmediği cami bombalama, uçak düşürme gibi darbe planlarından uzun zamandır nerdeyse hiç bahsetmediğinin farkında mısınız?  Balyoz’un lafı geçince konu bugünlerde varsa yoksa seminer. Seminerin başına bir de “Balyoz” ekleyip, “Balyoz semineri” oluverince, kalan tek iş, seminerde darbe planlandığını ballandıra ballandıra anlatmak oluyor.

Anlaşılan, cemaat yazarları bile sahteliği aşikâr olmuş Balyoz darbe belgelerinden bahsetmekten utanıyorlar. Çareyi seminere darbe suçu atfetmekte buluyorlar.

O halde biraz bu semineri konuşalım.

Herşeyden evvel belirtelim ki, bu seminer, yani 5-7 Mart 2003 tarihlerinde 1. Ordu’da yapılan seminer gerçek ve gerçek olduğunu sanıklardan kimse reddetmiş değil. Seminer Ankara’dan gönderilen 15 gözlemcinin katılımıyla gerçekleşiyor. Bu seminerin ses kayıtları var, ki gizlice değil, donemin 1. Ordu komutanı Çetin Doğan’ın emriyle alınmış. Bu kayıtlarda söylenenleri de sanıkların hiçbiri reddetmiyor.

Seminerin içeriğinden aşağıda bahsedeceğiz. Ancak sunu hemen yazalım: seminerde Balyoz, Oraj, Suga vs. gibi planların hiçbirinin ne adı geçiyor ne de kendileri müzakere ediliyor. Darbeye zemin hazırlama ve hükümeti devirme hazırlıkları – ki sanıklara atfedilen suçlar budur – konuşulmuyor.  Seminerde rahatsız edici ifadelerin bulunduğu doğru. Ancak, seminer kayıtlarının tümünü dinleyen hiçbir tarafsız kişinin bu seminerde darbe planlaması yapıldığı sonucuna varabileceğini düşünmüyoruz.

O halde birinci önemli tespit şu. Gerçekliği tartışılmayan seminerle sahteliği defalarca ispatlanmış Balyoz darbe belgelerini birbirinden ayırmak gerekiyor. Seminer gerçek; Balyoz CD’leri ve içlerindeki darbe belgeleri sahte.  Balyoz davası sadece seminerde yapılan konuşmalar üzerine açılmış olsaydı – açılamazdı ya, farzedin açılmış olsaydı – ve sanıklar üretilmiş delillerle değil gerçek fiilleriyle suçlanıyor olsalardı, biz ne bu blogu başlatmış olurduk ne de yargı/emniyet içeresindeki bir çeteden bahsederdik.   

Seminerin içeriği

5-7 Mart 2003’te 1. Ordu’da yapılan seminer olağanüstü bir seminer değil.  Rutin olarak yapılan, ordudaki mevcut planların öngörülen senaryolar şartlarındaki yeterliliğini irdeleyen seminerlerden bir tanesi. Üç günlük seminerin tüm ses kayıtları ve seminerde kullanılan sunumlar dikkatle incelenince, yapılanın aşırı tehditler içeren fiktif bir senaryo üzerinden ileride gerçekleşmesi ihtimaline karşı ordunun hazırlığını sınamaya dönük bir çalışma olduğu ortaya çıkıyor.

Seminerin çerçevesi, tartışılan senaryoyla belirlenmiş. Seminerden önce geliştirilen bu senaryo, 1. Ordu’nun karşı karşıya kalabileceği tehlikeli şartları bir kurgu halinde katılımcıların önüne koyuyor. Bu seminer hakkında uluorta fikir yürütmeden önce herkesi senaryonun kendisini incelemeye davet ediyoruz.  Senaryonun içeriğine ve seminerde sunulan detaylı sunumuna buradan erişebilirsiniz.

Senaryoyu kısaca şöyle özetleyebiliriz. Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürt devleti kurulmak üzeredir. TİKKO terör örgüt eylemlerini yurt sathında yaygınlaştırmıştır. PKK silahlı eylemlerini yoğunlaştırmıştır. Avrupa Birliği ile ilişkiler kopma noktasına gelmiştir. Yunanistan karasularını 12 mile çıkarıp bir Türk uçağını düşürmüştür. İrticai hareketler sonucunda çok kişi ölmüş ve yaralanmış, işyerleri yağmalanmıştır. Can derdine düşen halk orduya ait kışla ve jandarma karakollarına sığınmıştır.  İstanbul’un bir çok semtinde sokak çatışmaları her gün vuku bulmaktadır. İstanbul genelinde halk sokağa çıkamaz hale gelmiştir.  Hükümet sıkıyönetim kararı vermiş, ancak TBMM’de yeterli üye oy kullanmadığından karar onaylanamamıştır.

Bunlar varsayılan gelişmelerdir. Seminerin amacı, ordunun mevcut planlarını (Egemen ve Ertuğrul planları) bu gelişmeler karşısında sınamaktır.

Tekrar belirtelim, sahte Balyoz darbe belgelerinde geçen, darbeye zemin hazırlamaya yönelik ve gerçek suç teşkil eden – cami bombalanması, kendi uçağımızın düşürülmesi, yönetimin ele geçirilmesi gibi – eylemlerin hiçbiri seminerde konu edilmiyor.

Seminerde yapılan konuşmaların bir kısmı varsayılan bir iç ayaklanmaya karşı alınan tedbirleri içeriyor. Bu tedbirlerin bir senaryo çerçevesinde tartışıldığı göz önünde bulundurulduğunda, katılımcıların konuşmalarından derlenen “insanlar stadyumlara tıkılacaktı,”  “İstanbul’un üstüne çökeceklerdi” gibi ifadelerin çarpıtma olduğu açıkça anlaşılabilir. Benzer çalışmaların her orduda yapıldığını da ekleyelim.

Örneğin, Amerikan ordusunun iç karışıklıklara karsı tedbirli olmak amacıyla hazırladığı bir saha talimatnamesi, olası bir ayaklanmayı bastırmak ve sivil halkı etkisiz hale getirmeyi amaçlayan bir dizi askeri önlemi sıralıyor. Tutuklananların etkisiz hale getirilmesi, mevcut hapishanelerin genişletilmesi, istihbarat faaliyetlerinin arttırılması, silahların depolanması, ölümcül kuvvet kullanabilecek sniperlerin yerleştirilmesi gibi faaliyetler tüm detayları ile anlatılıyor.

Kısaca, seminerin içeriğinde bir darbe hazırlığı çerçevesinde ve bu darbeye zemin hazırlamak amacıyla yapıldığına dair hiçbir inandırıcı kanıt yok.

Gerçek kişilerin isimlerinin kullanılması

Öte yandan, Çetin Doğan başta olmak üzere kimi katılımcıların senaryoda kurgulanmış olayların günün gelişmeleriyle bazı paralellikler taşıdığını düşündükleri ve bunu açıkça ifade ettikleri de bir gerçek. İrticanın “tırmanışı” ve bunda AKP yönetiminin olası katkısı konusunda  komutanların tasaları bazen ön plana çıkıyor. Bu bağlamda Tayyip Erdoğan’ın ve AKP’li bazı siyasetçilerin adları geçiyor. Bir noktada Tuzla ve Sultanbeyli Belediye Başkanlarının isimleri telaffuz edilip, senaryonun gerektireceği operasyonlar kapsamında görevlerinden alınacağı söyleniyor (s.147). Üsküdar ve Ümraniye’de görevden alınacak kişilerin isimleri (ses kayıtlarından anladığımız kadarıyla) perdeye yansıtılıyor (s.140).

Her ne kadar seminer genelinde gerçek isimlerin kullanılmaması kuralına uyulmuşsa da, tek-tük gerçek şahıslara atıfta bulunulması, bu şahıslardan bazılarının görevden alınacağının söylenmesi kabul edilebilecek şeyler değildir. Seminer görüşmelerinin bazı bölümlerinin amaçlarını aşıp, gerçek kişileri hedef haline getirdiği söylenebilir.

Ancak bu bölümlerin seminerin tümü içeresinde küçük bir yer kapladığını, seminerin büyük bölümünün iç karışıklıklar ve Yunanistan’a karşı alınacak rutin askeri önlemlerden oluştuğunu da görmek gerekir. Seminer için hazırlanan ana senaryodave yüzlerce sayfa tutan sunumların tekinde dahi (Annan, Bush gibiler dışında) kurallara uygun olarak gerçek isimlere yer verilmemiş. Neredeyse 200 sayfa tutan seminer kayıtlarının sadece 2-3 sayfasında gerçek isimler geçiyor.  (GüNCELLEME (14 Kasım 2012): Yukarıda da belirttiğimiz üzere, sunumların birinde üsküdar’da görevden alınacak belediye ve imam hatip lise görevlileri listelenmiş. Bu, diğer sunumlarda olmayan, istisnai bir özellik tasıyor.)

Seminerde geçerli genel havayı özetlemek gerekirse Çetin Doğan ve komutanların “bu iş kötüye gidiyor, biz iyisi mi olası bir irticai ve bölücü tırmanış karşısında hazırlığımızı yapalım” düşüncesinde olduklarını söyleyebiliriz.  Önemli bir nokta: Seminerde tartışılan faaliyetlerin hepsinin mevcut kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde, emir-komuta zinciri içeresinde yapılacağının tasarlandığı açık.  Örneğin, görevden alınmalar ve tutuklamalar Sıkıyönetim ve Emasya kanunlarının orduya verdiği yetki çerçevesinde konuşuluyor.

Balyoz darbe belgelerinde geçen faaliyetler ise hukuksuz oldugu apaçık faaliyetler: Bu belgelere göre, Çetin Dogan yönetiminde bir cunta darbeye zemin hazırlamak üzere (uçak düşürmek, cami bombalamak gibi) bir dizi kışkırtıcı operasyon planlıyor. Sonra da cebren yönetimi eline geçirip, kendi seçtiği bakanlardan bir hükümet kuruyor.

Seminere katılanların hiçbiri kanunlara aykırı bir şey yaptığını düşünmüyor. Balyoz belgelerinin ise suç teşkil ettiği  konusunda hiç kimsenin bir şüphesi olamaz.

Ültimatom lafı

Seminerde olmaması gereken bir diğer şey, Çetin Doğan’ın kapanış konuşmasında “ültimatom” lafını telaffuz etmesidir.  Doğan’ın ültimatom lafını kullandığı konuşmanın ilgili bölümü şöyle:

“GENELKURMAY BAŞKANININA KUVVET KOMUTANINA DİYECEĞİM Kİ SİZ MECLİSİ VE HÜKÜMETİ UYARICI BU GİDİŞE DUR DEYİCİ BİR ÜLTÜMATOM VERİN GEREKİRSE. GEREKİRSE ÇAĞIRIN BU İŞİN SONU BOKTUR İŞTE SONUNUZ BÖYLEDİR. BU KONUDA GEREKLİ TERTİP VE TEDBİRLERİ ALIN. EVVELA ULUSAL BİRLİĞİMİZİN EVVELA İNANDIRICI BİR MİLLİ MÜTABAKAT, BURAYA ÖYLE YAZMIŞIM. MİLLİ MÜTABAKAT HÜKÜMETİ KURULMASI SURETİ İLE HALKIN TASVİP EDECEĞİ TARAFSIZ BAĞIMSIZ DAHA TEK.. EDECEĞİ BU KADAR GAİLE İÇİNDE ÜLKEYİ DAHA SONRA BÜTÜN BU GAİLELERDEN SONRA SEÇİME GÖTÜRECEK BİR HÜKÜMETİN KURULMASI EN ÖNEMLİ BİRİNCİ ÖNCELİK. BU TABİ, BU ÖNGÖRDÜĞÜMÜZ SENARYONUN İÇERİSİNDE ÖNGÖRDÜĞÜM BİR ÇÖZÜM TARZI. HANİ BUGÜN DE GİDİP ONU ŞU ANDA YAPIN DİYE GİDECEĞİM YOK! YANLIŞTA ANLAMAYIN. BİZİM YAPTIĞIMIZ TEKLİFLERİMİZ VARDIR. O TEKLİFLERİ DE ŞİMDİ SİZLERLE PAYLAŞMAK İSTEMEM.NEYSE AMA BÖYLE BİR KONUDA ORTAYA KONACAK TAVIR VE DAVRANIŞ BUDUR.”

Türkiye’de medyada bu konuşma üzerine yapılan tartışmalarda gözden kaçan birkaç şeye dikkat çekelim.

Birincisi, Doğan, milli mutabakat hükümeti kurulması fikrini o günkü şartlar için değil, seminerde öngörülen senaryo çerçevesinde ortaya atıyor.  “Bu öngördüğümüz senaryonun içerisinde öngördüğüm bir çözüm tarzı. Hani bugün de gidip onu şu anda yapın diye gideceğim yok. Yanlışta anlamayın” diyerek Doğan bu hususun altını özellikle çiziyor.

İkincisi, bu satırları okuyanların (ya da ses kayıtlarında dinleyenlerin) Doğan’ın milli mutabakat hükümeti gerektirdiğini savunduğu ortamı iyi anlamaları lazım. Yukarıda belirttiğimiz üzere, senaryo gereği ülke bir iç ve dış savaş eşiğine gelmiştir. Ülkenin her yerinde sokak çatışmaları her gün vuku bulmakta, İstanbul genelinde halk sokağa çıkamaz hale gelmiştir.  Yönetim ise tamamen kilitlenmiş durumdadır.  Gene senaryo gereği hükümet sıkıyönetim kararı vermiş, ancak TBMM’de yeterli üye oy kullanmadığından karar onaylanamamıştır.

Ülkenin – senaryo gereği – içinde bulunduğu bu zor durum, ordunun hükümete milli mutabakat hükümeti kurulması yönünde ültimatom vermesini haklı kılar mı? Hayır.  Ancak, “ültimatom” kelimesinin hangi şartlar altında telaffuz edildiğinin anlaşılması, Çetin Doğan’ın Mart 2003 ortamında bir ültimatom verilmesi gibi bir düşüncesi olup olmadığının aydınlığa kavuşması açısından önemlidir.

Seminer suç içeriyor mu?

Biz hukukçu değiliz, o yüzden bu soruya kesin bir cevap veremeyiz.  Ancak bir ordu komutanının ileride gerçekleşebilecek acil bir durumda gerektiğinde üstlerine hükümete bir ültimatom verilmesi şeklinde bir telkin yapacağını bir askeri planlama ortamında söylemiş olmasının Türk Ceza Kanunun herhangi bir maddesini ihlal ettiğini sanmıyoruz.  Liberal-demokrat düşünce kalıplarını zorlayan, demokratik kriterlere göre meşruluğu tartışmalı olan her ifade elbette ki adli anlamda suç değildir.  Keza, seminerde gerçek isim kullanan bir subay olsa olsa askeri kuralları ihlal etmiştir.

Daha önemlisi, şunu biliyoruz: iddianamenin kendisi seminere doğrudan suç atfetmiyor. İddianameye göre, seminerde üstü örtülü bir şekilde bir darbe müzakeresi yapılmış. Hangi darbenin? Balyoz darbesinin.  Yani savcılara göre seminere katılanlar seminerde daha evvel hazırladıkları Balyoz darbe planını sınamışlar. Seminerin iddianamede delil teşkil etmesinin tek ve esas nedeni bu.  İddianın dayanağı da seminer ses kayıtlarında geçen kimi ifadelerin benzerlerinin bir biçimde çeşitli Balyoz belgelerine serpiştirilmiş olması.

Bu iddianın tutarsızlıkları saymakla bitmiyor. Seminere Ankara’dan Genelkurmay ve Kara Komutanlığından 15 gözlemci katılıyor ve hiçbiri bizzat katıldıkları toplantıda darbe müzakeresi yapıldığını nasılsa anlamıyor ve raporlarına yazmıyor.  Seminere son ana kadar Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün kendisinin de (usulden olduğu için) katılması beklendiği halde gene de önceden darbe müzakeresi hazırlanıyor. (Özkök, son anda Ankara’da iş yoğunluğu yüzünden katılamıyor.) Seminere katılanlar sözde darbe hazırlığı yapan Çetin Doğan ve diğerleri tarafından belirlenmiyor. “Seçmece” katılım yok; katılımcılar görevleri itibarıyla belirleniyor ve seminere emir-komuta gereği katılıyorlar. Üstelik, darbe provasının kaydı arşive girsin diye olacak, seminerin ses kaydının yapılması emrini bizzat Çetin Doğan veriyor!

Zaten savcılar dahi kendi iddialarına fazla inanmamış olacaklar ki seminere katılan 162 kişiden sadece 52’sini (yani 1/3’ten azını) Balyoz davasında sanık yapıvermişler. Seminer katılımcılarından çok büyük bir bölümünün ifadesine bile başvurmamışlar.

Ama savcıların iddiasını çürüten en önemli nokta şu: Gerçek olmayan, sonraki yıllarda üretilmiş Balyoz darbe planı 2003’deki seminerde nasıl prova edilmiş olabilir? Elbette ki olamaz.

Kaçınılmaz gerçek şu ki, Balyoz belgelerinin sahteliğinin ispatlandığı an, Balyoz planının seminerde müzakere edildiği iddiası da çökmüştür. Dolayısıyla iddianame ve dava da çökmüştür.

Abone Ol

Subscribe to our RSS feed and social profiles to receive updates.

14 Yorum “Seminer neydi, ne değildi?”

  1. zafer Says:

    Pınar Hanım ve Dani Bey daha önce yazmış oldukları “Balyoz Gerçekler” kitabının dava bittikten sonra dava sürecinde yaşananları, cemaat medyasının yapmış olduğu dezenformasyon ve manipülasyon faaliyetlerini ve hakimlerin anlaşılmaz tutumlarını da içeren genişletilmiş bir baskısını hazırlasalar ne güzel olur.Hem tarihe de not düşülmüş olur.Ben bu blogda kitabı oluşturmak için gerekli verilerin fazlasıyla olduğunu düşünüyorum.O yüzden çok fazla emek gerektirmeyecektir.Aslında bu dava sürecinde yaşananlardan kütüphaneler dolusu kitap çıkar ama maalesef o kadar kitabı okuyacak adam yok Türkiye’de.

    Cevapla

  2. Ahmet Says:

    Ooo sonunda nihayet Hilmi Özkök paşanın söylediklerinden sonra söyleyecek birşeyler bulmuşunuz yine. 6 Ağustostan beri ağzınızı bıçak açmıyordu. Bu babanızın lafları gençler ”İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen Balyoz davasına, tutuklu sanık eski 1. Ordu Komutanı Çetin Doğan’ın savunması ile devam edildi. Davaya konu olan seminerde hem cephede uygulanacak askeri harekat, hem de cephe gerisinde uygulanacak sıkıyönetim planının konuşulduğunu ileri süren Doğan, eski Başbakan Necmettin Erbakan’ın ‘Adil düzen mutlaka gelecek, kanlı mı gelecek, kansız mı gelecek onu zaman gösterecek’ şeklindeki sözlerini hatırlattı. Doğan, ‘Bu mealdeki söylemlerin parti liderlerince gündeme pervasızca taşındığı bir ortamda, ordunun geri bölgesinde bölücü ve irticai kalkışmaları sıkıyönetim planlarının tartışılması için senaryoya dahil edilmesinden acaba neden rahatsızlık duyulmaktadır?’ dedi.”
    Bu sözlerden siz ne anlıyorsunuz.

    Cevapla

    • zafer Says:

      Sevgili Ahmet,

      Sizden, okuduğunuz köşe yazarlarını yazılarını mal bulmuş mağribi gibi sahiplenip buraya da kendi fikriniz gibi yazmanızı değil, önce bu sitede yazılanları anlayarak okumanızı sonra da sanıkların ve avukatların somut,bilimsel gerçekliklere ve bilirkişi raporlarına dayalı sahtecilik iddialarını sizin de somut verilere dayanarak (gazete haberlerinde ve köşe yazılarında okuduklarınıza değil)çürütmenizi bekleriz. Zira, iddia makamı iddiasını ispatlamakla mükelleftir.Sanıklar ve avukatlar iddialarını ispatlıyor.Mehmet Baransu bile en azından saçmalamayı, gülünç olmayı göze alarak “güncelleme” falan diyor. Siz de buyrun,bekliyoruz. Hodri meydan…

      Cevapla

      • canislupus Says:

        “Bu söylemlerin gündeme pervasızca taşındığı bir ortamda, ordunun bölücü ve irticai kalkışmaları senaryoya dahil etmesinden acaba neden rahatsızlık duyulmaktadır?” diye sordu.

        Bunun üzerine savcı hakime seslenerek, “Çetin Doğan bu sözleri ile güncel siyasi olayları planlarına yansıttığını söylemiş oldu. İhtilal planı yaptığını ikrar etti.” dedi.

        Cevapla

  3. ahmet yuksel kahraman Says:

    Ulke ne hale geldi.

    1. PKK ile carpisan kahramanlar hapiste, PKK’lilar ise Habur’da bastaci edilip saliverilmekte. Savcilar, PKK’lilara zorla “yok sen pismansin, biz biliyoruz” demekte…

    2. Irticanin odagi olanlar yonetimde. Artik, utanmadan, kizlarla erkeklerin konusmasina “deyyusluk” yakistirmasi yapan devlet gorevlileri cikmakta.

    3. “Kanli mi olacak, kansiz mi olacak” diyen ve sonra1 trilyon goturmekten hapise dusenler, “yaslidir, bu yasta hapis mi yatilir” diye hapislerden cikartilmakta (dikkat buyrun suc sabit). Buna ragmen, bazi vatan hainleri, su an duzmece belgelerle hapiste olan 70 kusur yasindaki kisiler hastaneye gittiginde, bu iste “Gatakulli” var diyebilmekte. Bir de bu cahilleri “Islam alimi” “merhametli”, “nasil agliyor” diye pazarlamiyorlar mi?

    4. PKK’nin belini kirmis, teroru en kanli gunlerinden sifir noktasina getirmis kahraman generallere capsiz denilmekte. Bunu soyleyen de teroru neredeyse sifir noktasindan alip, ulkemin guzel sehirlerinde kontrolu kaybedenler..Bu captaki adamin yardimcisi da, Bir Pkk baskinindan sonra ve sehitler varken “Sayica fazlydilar, silahlari vardi” diyecek capta bir adam. Ic Isleri Bakaninin capi ise anlatilmaz, oraya hic girmeyelim…..

    5. Ulkede, PKK artik adam kacirmakta, yol kesmekte.. Su an, bircok kisi PKK’nin elinde ve bazi ahmaklar, halen bu ulkenin iyi yonetildiginden bahsetmekte..Bu ulkenin hukumeti de, PKK kamplarinin Irak’ta oldugu bilinmesine ragmen ve meclisin yetki vermesine ragmen, IRAK’a girememekte, bize Suriye masallari anlatmakta…

    6. 2003 yilindaki yazildigi iddia edilen bir CD’de, 2005, 2006, 2007 de kurulan isletme adlari yer almakta, 2007 civari cikan yazi tipi kullanildigi belgelenmekte ama ne hikmetse mahkeme CD’leri bilirkisiye gondermemekte. “Seminer seminer” denilmekte, ama seminere katilmayan kisiler bile yillarda hapiste tutulmakta. Diger davalarda ise PKK ile carpisan tegmenin telefonuna “sehven” yasadisi orgutlerin telefonlari yuklenmekte (polis tarafindan).

    Yazacak cok sey var da….Sen, ulkenin PKK ile savasan generallerini, duzemece begelerle hapise koyarsan, ulkenin askerinin basina cuval gecirilmesine seyirci kalirsan, onun bunun taseronlugunu yapmak icin Suriye’ye girmeye kalkarsan, senin ulkeni bolmeye kalkarlar, daha da beterini yaparlar. Yaparlar da, burasi benim ulkem be kardesim, senin beceriksiziligin, capsizligini, yine ben ve benim gibiler temizlemek zorunda kalacak.

    Kalin saglicakla.

    Cevapla

    • Aktan Says:

      Sizdfe sağlıcaklla kalın ahmet yüksel kahraman kardeşim.Gerçekten harika bir yorum kaleme almışsınız.Teşekkürler.

      Cevapla

    • ihtimal Says:

      Al sana bir darbeci daha! “irticanin gibegiunde olanlar” halkin istegi ile iktidarda!! Bunu ne zaman kafaniza sokacaksiniz anlamiyorum!

      Cevapla

      • canislupus Says:

        2023’e kadar iktidarda olduklarını gördükleri zaman anlarlar (belki) …

        Cevapla

      • TT51 Says:

        Iktidarda olmalarinin sebebi halkin istemesi degil. Amerikanin istemesi. Amerika vazgecerse birgunde duserler… Nasil guduldugunu gormeyen bir koyundan farksiz senin dusuncen, ve irticacilari secenler. Sana sohbetlerde anlatildigi gibi halk boyle istedigi icin basta degil bu hukumet. Abilerinin eteklerinin dibinden ayrilmadiklari icin basta… Bak geldi kontrole gene cuvalci…

        Cevapla

        • canislupus Says:

          Öyle mi? O zaman niye oy veriyor bu millet? Madem bizim vermediğimiz oylarla gelmiyorlar, o zaman boşa oy vermeyelim, nasılsa Sam Amca istedigini iktidar yapıyormuş…

          Cevapla

  4. Kurmanbek Allahverdiyev Says:

    Guzel bir analiz olmus. Kanimca seminerde hos olmayan seyler var elbette ancak bunlar suc iceriyor mudur, bilemiyorum, ama sanmiyorum da. Ha, bu saatten sonra yapilan seminerlerde gercek isim kullanilir mi? Artik heralde kullanilmaz.

    Cevapla

    • canislupus Says:

      Bu saatten sonra seminer, meminer olmaz, cesaret edemezler, çünkü sürekli izlendiklerini ve dinlendiklerini öğrendiler, engel de olamıyorlar buna…

      Cevapla

      • nejat okcu Says:

        seminer yapılmayacakmışmışmış, o halde bundan sonra ülken işgale uğradığında bedenini bu idmansızlıkla sağlama alacak bir asker bulamayacaksın…

        Cevapla

Yorum bırakın