Basın Bülteni
Balyoz Davası’nın tutuklu sanıklarının aileleri ve yakınlarının kurduğu Vardiya Bizde Platformu, merkezi ABD-Vaşington’da bulunan Perseus Strategies Hukuk Bürosu aracılığıyla Birleşmiş Milletler Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu’na başvuruda bulunarak, sanıkların hem Türk hukuku hem de Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası hukuk kurallarına aykırı olarak keyfi biçimde tutuklu bulunduklarının tespit edilmesini, bu tespitle birlikte Türkiye devletinden sanıkların salıverilmesinin talep edilmesini istedi.
Tutuklu aileleri ve yakınlarının kurduğu Vardiya Bizde Platformu, sözde Balyoz Darbe Planı Davası ile ilgili, sahte olduğu bilimsel olarak 23 ayrı bilirkişi raporu ile kanıtlanmış delillerle özgürlüklerinden mahrum edilen 250 sanığın durumu hakkında Birleşmiş Milletler Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu’na başvuruda bulundu.
Vardiya Bizde Platformu adına başvuruyu gerçekleştiren, merkezi ABD-Vaşington’da bulunan Perseus Strategies Hukuk Bürosu’nun yöneticisi Jared Genser, Balyoz Davası’nda hem Türk hukukunun hem de Türkiye’nin imzalamış olduğu uluslararası sözleşmelerin açık bir şekilde çiğnendiğini, yargı sürecinde asgari hukuk normlarına dahi uyulmadığını söyledi.
Perseus’un Birleşmiş Milletler Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu’na yaptığı başvuruda, Balyoz Davası sanıklarının yargılanmasında adil ve tarafsız bir yargılamada aranan asgari standartlara ulaşılmadığı vurgulanarak, bu nedenle sanıkların tutukluluklarının keyfi ve hem Türk ve hem de uluslararası insan hakları normlarına aykırı olduğu savunuldu.
Başvuruda, Birleşmiş Milletler Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu’nun, uluslararası hukukun bu ihlallerini dikkate alarak, sanıkların Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından yasal yükümlülüklere aykırı bir biçimde tutuklu bulundurulduklarını tespit etmesi, bu tespitle birlikte Türkiye devletinden sanıkların salıverilmesini talep etmesi istendi.
Vardiya Bizde Platformu adına bilgi veren Avukat Selim Yavuz, Balyoz Davası’nda, üç ayrı iddianame kapsamında 365 kişinin, 2003 yılında “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni cebren ıskat veya vazife görmekten cebren men etmeye teşebbüs etmek” ile suçlandığını, 250 sanığın tutuklu olarak yargılandığı davada, sanıklardan birçoğunun tutukluluk sürelerinin iki seneye yaklaştığını hatırlattı.
Davada kanıt gösterilen dijital belgelerin sahte olduğunun, savunma tarafından ortaya konan yüzlerce tarihsel tutarsızlık, çelişki ve hatalar ile kanıtlandığını vurgulayan Av. Yavuz, şu bilgileri verdi: “Davanın esasını teşkil eden darbe planlarının kayıtlı olduğu CD’ler savunmaya, bu CD’ler ele geçtikten ve ilk tutuklamalar başladıktan 22 ay sonra verildi. Bu CD’ler üzerinde ABD, Almanya ve Türkiye’de yapılan bilirkişi incelemeleri sonucu, söz konusu CD’lerin sahte olduğu, iddia edildiği gibi 2003’te değil, çok sonraki bir tarihte kaydedildikleri tespit edildi. Zira tek oturumda oluşturulan ve hiçbir güncellemeye tabi olmayan 2003 tarihli CD’lerde Microsoft 2007’ye ait öğeler bulundu. Ayrıca, CD’lerin yüzeyindeki el yazılarının incelenmesi sonucunda da bu yazıların bir sanığın el yazısından makine marifetiyle kopyalanarak oluşturulduğu tespit edildi.”
Balyoz Davası’na bakan İstanbul Özel Yetkili 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin, tüm ısrarlara rağmen bu sahtecilikleri tespit edebilecek bilirkişilerin atanmasını reddettiğini hatırlatan Av. Yavuz, “Mahkeme aynı zamanda, iddianamede darbeyi önlediği iddia edilen dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman’ın tanık olarak dinlemesi talebini de dikkate almadı. Mahkeme ayrıca, bu talepleri kabul edilinceye kadar davalara katılmayacağını bildiren savunma avukatları hakkında da suç duyurusunda bulundu. Hukuka aykırı olarak delillerin incelenme safhasını atlayarak savcıdan esas hakkındaki mütalaasını isteyen mahkeme, kuvvetli suç şüphesi gerekçesiyle sanıkların tutukluluk hallerini devam ettiriyor” diye konuştu.
Geçen Ağustos ayında, henüz hüküm giymedikleri halde Balyoz Davası’nda tutuklu yargılanan 34 general ve amiral emekliye sevk edildiğine de dikkat çeken Av. Selim Yavuz, “Böylece uluslararası hukukun temin ettiği en temel prensiplerden biri olan ‘masumiyet karinesi’ yargı süreci dışında da ihlal edildi” dedi.
Kimi sanıkların Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yaptığı kişisel başvurulardan farklı olarak, Birleşmiş Milletler Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu’na yapılan bu başvurunun, üç iddianame kapsamında yargılanan tüm tutuklu sanıkları hakkında ve soruşturma ve kovuşturma sürecinde, bugüne kadar yapılan tüm hukuk ihlallerini içermekte olduğunu ifade eden Av. Selim Yavuz, Birleşmiş Milletler Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu’na yapılan bu başvuru ile basının ve halkın dikkatini bir kaz daha, 250 insanın hukuksuz bir şekilde özgürlüklerinden alıkonulduğu Balyoz Davası’nın gerçeklerine çekmek istediklerini söyledi.
***
Başvuruya buradan, Türkçe tercümesine ise buradan ulaşabilirsiniz.
21 Eylül 2012 21:19
Pınar Hanım,
Bugünkü hukuk garabeti nedeniyle sizin de arasında olduğunuz bütün mağdur ailelerin acısını ben ve eşim yürekten paylaşıyoruz. Sizlere bu acıları yaşatanları ve sizlerin acısından geçmişle hesaplaşma adı altında büyük bir zevk ile haz duyanlara daha önce de dediğim gibi hakkımı helal etmiyorum. İnşallah bu ülkede bir gün adil yargı olursa onlar zaten halka hesap verecekler. Ama asıl öteki dünyada bu yaşattıkları haksızlıkların hesabını da vermelerini istiyorum. Tekrar sizlerin acısını paylaştığımızı bilmenizi ister, üzüntülerimi belirtirim.
Saygılarımla
Özgür GÖKER
23 Eylül 2012 16:03
acı çekenlerin hepsine sabır dilerim, geçmişler olsun.
akıl vermek haddime değil, sadece vatandaş olarak birikimim doğrultusunda düşüncem; mücadeleye devam ederken bence us. yerine rusya ve çindeki insan hakları mahkemeleri ve uluslararası kuruluşlar denenmeli. abd’den bir sonuç çıkması mümkün değil gibi görünüyor. zaten olan oldu, tarih herşeyi çıplaklığı ile yazacak, ama hak arayışı abd dışında olmalı bence lakin olayı yapanlar onlar. kendi kendilerini mahkum ettiremezler. tüm düğümler bir birine bağlı. İpin ucu orada değil bence.
27 Eylül 2012 21:50
Bence bunun yanında büyük şehirlerde kalabalık ortamlarda yargılamaların adil yapılması için imza kampanyaları düzenlenmeli bu sayede konudan habersiz olan halk ta bilinçlendirilmiş olur diye düşünüyorum en azından yargıtay aşamasında hukukçular hukuktan sapamaz. Halkın büyük kısmı konuyu hiç bilmiyor, ne ceza alanların suçlarından nede savunmalarından haberdar mutlaka olabildiğince çok insanın bu konuda bilgilendirilmesi lazımki ülkenin sahibinin MİLLET olduğu anlaşılsın
28 Eylül 2012 19:09
ülkenin sahibi biziz, millet değil. biz ne dersek o olur.