Cemaat-Emniyet Kurgu Merkezi

17 Haziran 2012

CEMAAT, GENEL

Farzedin bir gazetede imzasız bir inceleme/analiz yayımlanıyor. Bu yayımdan beş ay sonra da bu yazıda kullanılan ifadeler kelimesi kelimesine Emniyet’in bir inceleme tutanağında yer alıyor.

Emniyet tutanağında bu gazeteye ya da gazetede daha evvel yayımlanan yazıya her hangi bir atıf yok. Tutanağın altında polislerin sicil numarası var. Alıntılanan bölüm görünürde tutanağı hazırlayan polisler tarafından kaleme alınmış.

Bu durumda ne düşünürsünüz? Emniyet tutanağını hazırlayan polislerin intihalci olduğunu mu? Gazetenin Emniyet tutanağının bir ön taslağını önceden ele geçirip, buradan bazı bölümleri aynen “haberleştirdiğini” mi? Yoksa, gazetenin (isimsiz) muhabiri ile Emniyet görevlilerinin ortak bir metin hazırlayıp, zamanı geldiğinde gerektiği gibi kullandıklarını mı?

En azından bu gazete ile Emniyet arasında garip bazı ilişkiler olduğu sonucuna varmaz mısınız?

Şimdi bu senaryoya bir de şunu ekleyin. Önce gazetede yayımlanıp sonra Emniyet tutanağında alıntılanan ifadelerin içeriğinin, medyanın karanlık işler yararına nasıl gizlice kullanılabileceği üzerine olduğunu düşünün. Yani, gazete ile Emniyet arasındaki garip ilişkiye işaret eden yazının aynen bu tür ilişkilere dikkat çekmek için yazıldığını hayal edin.

Çok fantastik bir senaryo oldu değil mi?

Fantastik olabilir ama olay gerçek.

Söz konusu gazete Cemaatin yayın organı Zaman. Emniyet tespit tutanağı ise, Balyoz davası kapsamında gazetecilerin nasıl kullanılacağına dair Emniyet tarafından hazırlanmış bir rapor. Bu rapordaki ifadeler daha rapor kaleme alınmadan, tam beş ay evvelinde, Zaman gazetesinin (imzasız) bir yazısında kullanılıyor.

Üstelik, Zaman gazetesi bu yayını 22 Ocak 2010’da, yani Taraf gazetesinin “Balyoz” belgelerini ilk yayımlanmaya başladığı günün tam ertesinde yapıyor. Zaman gazetesinin dahi muhabiri (çok dahi olduğu için isimsiz kalması icap etmiş…) Taraf’dan elde ettiği belgeleri bir gün içeresinde hazmediyor ve analizini yapıyor. Analiz o kadar yerinde ki, beş ay sonra Emniyet görevlileri kaynak göstermeden kendi inceleme tutanaklarında aynen kullanıyor!

Şimdi bahsettiğimiz yazıyı ve ifadeleri verelim.

Aşağıda 22 Ocak 2010’da Zaman gazetesinde çıkan o haberi görüyorsunuz.

Zaman, 22 Ocak 2012

Haberin yayımlanmasından tam beş ay sonra hazırlanan emniyet inceleme tutanağıda aşağıda.

25 Haziran 2010 tarihli Emniyet Tespit Tutanağı, Ek Klasör 178, dizin no. 360

Bu tutanak, Emniyet’in, 11 numaralı CD’den çıkan FAYDALANILACAK MEDYA MENSUPLARI.doc isimli Word belgesinde adı listelenen gazetecilerin yaptıkları haber ve yazdıkları yazılarla ilgili bir incelemesi (tamamına buradan ulaşabilirsiniz).

Daha evvel de verdiğimiz örneklerden görüleceği üzere, Cemaatin nerde bitip Emniyet’in nerde başladığı belli değil.

***

Not: Habere kaynak olan ve 11 numaralı CD’den çıkan FAYDALANILACAK MEDYA MENSUPLARI.doc ve GÖZALTINA ALINACAK MEDYA MENSUPLARI.doc isimli Word belgelerinin ikisinin de ilk defa Office 2007 ile kullanılmaya başlanan Calibri yazı karakterine referans çıktı; dolayısıyla bu belgelerin son kayıtlarının 2003’de yapılmış olması ve 2003’de tek oturumda hazırlanmış bir CD’den çıkmış olması kesinlikle mümkün değil.

Abone Ol

Subscribe to our RSS feed and social profiles to receive updates.

28 Yorum “Cemaat-Emniyet Kurgu Merkezi”

  1. Kemal Says:

    “….Cemaatin nerde bitip Emniyet’in nerde başladığı belli değil….”

    Bu cümleyi çok doğru bir tespit olarak görüyorum ve altını çizmek için de bu yorumu yazıyorum.

    Geçen sene blogda hukuksuz yargılamaları eleştirirken ve sahte belge üretme çetesi üzerine yazarken çok sık kullandığım(ız) bir argüman vardı. Genellikle de sevgili fmeraklı’nın dikkatini yapılan uygulamaların haksızlığına çekmek için kullanıyorduk bu argumanı; “Bir gün gelip de çete yargılanacağı zaman -ki biz bundan emindik- bu tip hukuksuzluklar ve zorlama iddialar olursa onların haklarını gene biz savunuruz.” diyorduk.

    Aslında aşağıda yazacaklarım bağlamında savunacağımı kastetmiyordum!

    Görünen o ki, cemaati savunma günü geldi de çattı! 🙂

    Hangi bağlamda mı?

    Her ne kadar elimden geldiğince geçen sene yaptığım yorumlarda cemaati ve cemaat içerisinden çıkıp bu sahtecilikleri yapan çeteyi bir birinden ayırıp suçlamaları ikincisine yönlendirmeye çalışıyorsam da, eski yorumlarımda görüyorum ki aslında böyle bir ayrım kafamda net değilmiş. Yani sahtekarlar aslında cemaatin içerisinde ve cemaatin önde gelenlerinin yönlendirmesiyle hareket ediyor, devlet içerisindeki cemaatçiler bu sürecin önünü açıyor, taşlarını döşüyor, siyasetçiler onları kolluyor, cemaat medyası ve onlarn yönlendirebildikleri kamuoyu oluşturuyor, cemaatin görevli yorumcuları da blogda cirit atıp şeytanın avukatlığını yapıyor diye düşünüyordum.

    Ama şimdi?

    Aslında bir gün gelip de, bu blogda cemaati savunacağımı kesinlikle aklıma getirmiyordum. Hatta açık söyleyeyim ben değil de başka birisi bu dönüşümü yapsa acaip de şüphelenirdim. Ama geçtiğimiz hafta içerisinde yazdıklarımı okuma fırsatı bulmuşsanız neden birazdan yazacaklarımı yazdığımı anlayacağınızı tahmin ediyorum. Baştan söyleyeyim, göreceğiniz üzere amacım cemaati temize çıkarmak değil. Ama suçlarını doğru adlandırmak gerekebilir…

    Neyse sadede geleyim.

    Cemaatin içerisinde önemli bir kısmın aslında cemaate sızmış devlet memuru olduğunu sanıyorum. Önemli kısım derken sayısal olarak değil. etki bağlamında. Yoksa sayısal olarak taşrada olan bitenden habersiz, eşraf, öğretmen, avukat v.s. sayısı kitlenin en büyük kısmını oluşturuyordur. Ama Türkiye’ye etki eden kısmını onlar olşturmuyor.

    Geçen hafta yazmıştım Emniyet İstihbarat eğer Cemaatçi doluysa, Cemaatin içerisinde de epeyi istihbaratçı var demektir diye düşündüğümü. O kişilerin cemaatçi mi istihbaratçı mı oldukları tartışmalıdır elbette….

    Cemaat ilişkileri kullanılarak önemli miktarda kişi bu operasyona kanalize edildi gibi görünüyor. Kullanılan kişilerin önemli bir kısmı kullanıldığını dahi bilmeyen “hizmet” ettiğini zanneden düz kişiler. Operasyonu yönlendiren beyin ise cemaatin en tepesinde etkili olabilecek ve cemaat içerisinde kilit noktalar üzerinde tercih yapabilecek kişiler olduğunu düşünüyorum. Bu kilit noktalardaki kişilerin cemaatçiliği konusunda hiç bir şüphesi olmayan ekibin ise olan bitenin halen henüz farkında olduğunu sanmadığımı düşünüyorum. Onlar operasyonun beyninin cemaat merkezli olduğunu düşündüklerinden kendilerinden beklenen hizmeti tartışmaksızın yapmaya devam ediyorlar.

    O yüzden yukarıdaki cümleyi -önemine binaen- tekrar yazayım

    “….Cemaatin nerde bitip Emniyet’in nerde başladığı belli değil….”

    Gelecek sene bu blog (belki başka bir isim altında! Çünkü o zaman Balyoz Davası olmayacaktır diye umut ediyorum) buralarda kalırsa, o gün geldiğinde “Geçen sene şöyle demiştim ” diyebilmenin keyfini çıkarmak istiyorum. Bu yazıyla. 🙂

    Cemaati temize çıkarmaya gelince, aslında bu yazıda cemaati temize çıkarmış da değilim. Hepimiz zaten cemaat içerisinde de temiz binlerce insan olduğunu biliyoruz. Bu yorumun en fazla yaptığı çirkefe bulaşmış olan bazı cemaatçilerin aslında yönlendirildiğini dillendirmesi. Aslında kimseyi temize çıkarmıyorum. Fazladan bir başka suçlu kümesi olduğunu, dikkatli bakmazsak cemaatin arkasından onların sıvışacağını dile getirmek istiyorum.

    Peki o suçlu kümesi kim?

    İşte o bence 46 sonrası iktidarı büyük oranda teslim almış olan, soğuk savaş koalisyonu ürünü olan ve kimisinin Ergenekon dediği yapılanma olduğunu düşünüyorum. Devletin içerisinde olan ve diğer kanat diye adlandıracağım kanattan en temel farkı tarikat ve cemaatlerin yönlendirilmesinin laik devlet yapısıyla çelişmediğini düşünen, hatta tam tersine periferideki devlet otoritesinin dışndaki kitleleri merkezin hedefleri doğrultusunda yönlendirilmesinde araç olarak faydalı gören, özellikle 80 sonrası Türk-İslam sentezi üzerinden devlete egemen olan ve Ak Parti’yi de kuran, cemaatin 30-40 yıllık macerasını önemli oranda şekillendirenler olduğunu düşünüyorum.

    Fethullah Gülen’in ülkeye dönmesini engelleyenin de bunlar olduğunu düşünüyorum.

    Cemaatleri kullanmanın laiklikle çelişeceğini savunan (ama devletine bağlı dindar Türk yetiştirme konusunda asıl güç sahibi kanatla hiç bir görüş ayrılığı bulunmayan), çevredeki cemaat yapılanmalarını ise tehdit olarak gören diğer kanat dediğim kanat bugün devletten tasfiye edilmiş olan kanat. Bu tasfiye sırasında ise cemaat araç olarak kullanıldı.

    Şimdi araç tasfiye ediliyor gibi geliyor.

    Bu arada, Fethullah Gülen’in Erdoğan’a cevabı kabaca beklenilen gibi oldu. Ben sağlık durumunu bahane eder ve reddeder diye düşünmüştüm. O ise Türkiye’deki kazanımların kaybedilmesi riskini (?!?) bahane olarak öne sürdü.

    Peki Başbakan bu cevabın geleceğini bile bile -eminim biliyordu, Baransu’nun güzel bir yazısı var, her kelimenin üç-dört gün öncesinden belirlenmiş olduğuna yönelik- niye davet etti?

    Oy, oy sandık sen nelere kadirsin. 🙂

    Görünen o ki, Başbakan döve döve hizmet hareketine el koyacak. Mülkün sahibi mülkünü istiyor. Bunu yaparken de oy üstüne oy koymayı da ihmal etmiyor. “Hem döveceğim, hem de oyumun büyülmesinin önünü açacaksın”.Gülen Hoca’da çaresiz göz yaşları içerisinde süreci izliyor…

    Gurbetlik zordur. Orada zaman geçmez, zaman geçirilir. Allah yardımcısı olsun.

    Sevgiler.

    Cevapla

    • trekking Says:

      Sevgili Kemal,

      Böyle bir şeyi ilk ben söylemeliyim anlayışından hareket mi ettin bilmiyorum, Ama cemaatin günahlarını da Ergenekon’a bağlaman hoş olmuş yani.

      Peki Amerika bu işin neresinde sence?

      Cevapla

    • Olasılıksız Says:

      Sn. Kemal,
      Üzülerek yorumlarınızın bir kısmına katılmadığımı belirtmeliyim. 🙂
      Belki doğrudan cemaati temize çıkartan bir görüş ileri sürmemişsiniz ama yine de cemaat oluşumlarını masumane gösteren bir yaklaşım çizmişsiniz.

      Adını hatırlayamadığım bir toplumbilimci diyor ki; toplumlar küçükken herkes eşittir. Toplum büyümeye başlayınca genellikle bir yöetici olur ama diğer bireylerden pek farkı yoktur. Daha da büyüdüğünde yöneticilerin bürokrasisi oluşur. Sonra bu bürokrasiyi korumak için askeri güçler oluşur. Ve kaçınılmaz olarak ruhban sınıfı gelir.
      Yani bir toplum; yöneticiler, güvenlik güçleri ve din adamlarından oluşan imtiyazlı bir üçgen tarafından yönetilir ve sömürülür. Ruhban sınıf bu alanda en sağlam konumda olan ve en fazla nemalanan kesimdir.

      Doğru veya yanlış, bu küçük analizden sonra, kişisel olarak örgütlü hiç bir dini topluluğun topluma zerre kadar hizmeti dokunmayacağı inancını taşıyorum. Cemaatler, ideolojileri olan topluluklardır. Hatta bu ideolojiler çoğunlukla tabi oldukları inancın dahi üstünde yer alır. Ayrıca her türden cemaat bir çeşit kast sistemidir, aşirettir. Kendi içerisinde toplumsal bir hiyerarşi barındırır.

      Şimdi bu tespitler doğrultusunda her hangi bir cemaatin masumane tavırlar içerisinde olabileceğini düşünmek bana göre biraz fazla iyi niyetlilik olur.

      Başbakanın “döve döve” ele geçirme takdiği fikrinize ben de katılıyorum. Ancak ben bunu oy kaygısı değil, iktidarı paylaşmaya yanaşmama olarak görüyorum. Hatta bence başbakan kendine haklı olarak öylesine güveniyor ki, gerekirse 1 gecede cemaaten gelebilecek bir kaç milyon oyu bir kalemde silebilir. Ki, şu aşamada cemaat istese de mensuplarının oy vermesine engel olamaz kanısındayım. Netekim, PKK, BDP bile kürtlerin oy vermesine engel olamıyor. 🙂

      Cevapla

      • canislupus Says:

        Tayyip cemaati bir gecede silemez, silerse kendisini de silmiş olur. 10 yıldır cemaat sayesinde işi götürüyor. Ama artık (son zamanlarda) o kadar büyüklük kompleksine girdi ki, resmen kral benim demeye başladı. Tabii böyle olmasının sebepleri arasında etrafındaki danışman kılıgındaki adamların (ve aslında ergenekoncu olan bakan ve milletvekilleri de dahil, gerekirse isimlerini bile veririm bunların) verdiği gazlar. Sen ağasın, paşasın, kralsın, bir cami imamının mı lafını dinleyeceksin (halbuki o imam sayesinde bugünlere geldi) şeklinde gazlara fena geliyor, böyle giderse Tayyip siyaseten intihar etmiş olacak…Şu anda kibirinden dolayı kimseyi dinlemeyen, takmayan bir durumda hareket ediyor…Belki hastalığının da verdiği psikoloji de etkiliyordur böyle olmasını…

        Cevapla

        • Olasılıksız Says:

          Bence, isterse 1 gecede siler!

          Cemaatin oy potansiyeli nedir ki? %5 ? %10 ??? Türkiye’de oy dağılımına bakınca sol aynen duruyor, MHP aynen duruyor, kürtler aynen duruyor… Geri kalan orta muhafazakar kesimin tamamı başbakana oy veriyor. Kendi popularitesi partisinin bile önünde…

          Ne yapacak hocaefendi? Gidip Kılıçdaroğlu’nu mu destekleyecek, yoksa MHP’yi mi?

          Ha, o zaman neden üstüne gitmiyor derseniz; “aynı yolun yolcusuyuz biz” misali ahde vefa olduğundan… 2. bir MIT krizi denemesinin çok acımazca cezalandırılacağını düşünüyorum. Bu sefer belli kişiler değil, toptan bir kıyıma dönüşebilir.

          Kimin kimi var ettiği kısmında “saman grubu” gazete yazarları fazlaca böbürleniyorlar. Biliyoruz ki, başbakan Refah tabanından gelen bir kişi. Erbakan’la hocaefendinin ise hiç bir zaman yıldızları barışmadı. Yani öyle ortada çok da fazla minnet duyulacak bir durum yok. Diğer taraftan, cemaat AK parti iktidarından fazlasıyla nemalandı. TV kanalları, gazeteler, bürokratlar vs. hiç olmadıkları kadar rahat hareket ettiler, hayal bile edemeyecekleri avantajlar elde ettiler. İttifakın bozulmasından kim daha fazla zarar görür acaba? Samanyolu Grubuna 3-5 Milyar dolarlık bir vergi borcu çıkartırlarsa ne kadar dayanabilir? 🙂 🙂

          Uzun lafın kısası, bu iş biraz aslanı kuyruğundan tutan adam misali, bıraksan bir dert, bırakmasan başka dert… Ama kuyruğu biraz daha çekiştirirlerse ham yapıverir mazallah. 🙂

          Cevapla

          • canislupus Says:

            Ben oy potansiyelinden bahsetmedim, gücünden bahsettim, ayrıca zamanında cemaat Ecevit’i desteklemedi mi? Başbakan olmadı mı rahmetli? Tayyip cemaati silmeye kalksa da görsek neler olacak, bakalım ne kadar daha durabilecek orada, sadece Mit krizinin gerçekleri açıklansa 5 dakika duramaz orada…

            Cevapla

          • trekking Says:

            Sevili olasılıksız,

            Rahmetli Erbakan ile yıldızı hiç barışmadı yazmışsınız. Genellikle diye ifade edilebilir. Ahmet Şık’ın basılmadan yasaklanan kitabında genişçe bir bölümde anlatılıyor bu ilişkiler.

            Evet cemaat bu iktidar döneminde nemalandığı kadar hiç bir iktidar döneminde nemalanmadı.İttifakın bozulmasından en fazla kim zarar görür diye sormuşsunuz. Bence ittifakın asıl yapıştırıcısı ve bir araya getirici gücü zarar görür. Dönüşüm tamamlanmadan izin vermez ve Birde tabi kendi çıkarlarına dokunmadığı zamana kadar.

            Ancak çatlaklar olacaktır. İktidar mücadelesi devam edecektir.

            Cemaat’in oy potansiyelini küçümsemeyin. Seçim sistemi dahil hiç bir şeye güvenemiyoruz. Sizce refarandum öncesi Gülen’in “Ölülerde kalkarlar.Umuyorum onlar bile kalkacaklardır” mealindeki sözü öylesine söylenmiş bir sözmüydü?

            Tabi şu an Tayyip’in en güçlü olduğu zamanlar. Dediğinizde haklısınız.kendi partisinin bile ötesinde bir oy potansiyeline sahip.O kadar olay ortaya çıktı. Hukuk rezalet.herkese bir gün adalet lazım olucak.

            Geçenlerde gördüm mali Müşavirler, Muhasebeciler bile yürüyor. Yürümeyen eylem yapmayan kesim kalmadı gibi. Oslo görüşmeleri sızdırıldı. Daha artık ne olabilir ki? daha ne büyük yanlışlar yapabilir ki? diyorum. Ama destek nedense ve nasılsa hiç azalmıyor.

            Ancak yine de isterse bir gece de siler tezinize katılmıyorum. Zira Derin devlet, Gladyo 40-50 yıldır o kadar gelen giden iktidarlara rağmen faaliyette ise bir türlü silenemediyse bugünde silinemez diye düşünüyorum.Zira gladyoyu yaratan güç istermi böyle bir şeyi?

            Cevapla

            • Olasılıksız Says:

              Sayın trekking,

              Söylediklerinizde haklı olduğunuz taraflar var, ama katılmadığım taraflar da var.
              Şimdi Cemaat ile Erbakancılar veya eski adıyla Milli Görüşçüler yan yana konulduğunda özellikle Emniyet teşkilatında Takunyalılar ile cemaatçiler arasında kıyasıya bir iktidar çatışması olduğu bilinmeyen bir şey değil. Zaten bunu hem Ahmet Şık, hem Hanefi Avcı açık açık anlatıyor. Muhafazakar kimlik taşımaları yanında bu iki görüşün pek iyi geçindikleri söylenemez.

              Cemaatin oy potansiyeli tabi ki önemlidir. %3 oyu olsa o bile çok önemli. Ama benim vurgulamak istediğim, cemaat tüm desteğini çekse dahi Erdoğan’ı alaşağı etmeye gücü yetmez. Bence, cemaatin asıl gücü oy potansiyelinde değil, devlet kadrolarındaki hakimiyetinde.. Oy dediğin her zaman yönlendirmeyle akmaz. Benim kanaatim, aksi söylense dahi cemaatin ciddi bir kısmının Ak partiye oy vermeye devam edeceğidir. Çünkü başka alternatifleri yoktur. Win-win şartları sürdüğü sürece aksi mantıksız olur.

              Erdoğan’ın isterse 1 gecede sileceği iddiamda ısrarcıyım. 🙂 Çünkü, gerekirse bunu yapabileceğini gösterdi. Gladyo için cemaat değil, iktidarda kimin olduğu ve ne kadar güçlü olduğu önemli.Gerekirse AKP’yi de satar, cemaati de satar. Hele Türkiye gibi siyasetin günlük olaylarla inanılmaz dönüşler yaptığı ülkelerde bunu yapmak daha da kolay….

              Şimdi bir düşünelim. Öcalan’ı paketleyip teslim etmeseler Ecevit bir azınlık partisi konumundayken bir anda iktidarın en büyük ortağı haline gelebilir miydi? Bütün süreç 15 gün içinde gerçekleşti.

              Tabi, bu iddia ettiğim senaryonun gerçekleşme olasılığı nedir derseniz, elbette çok düşüktür. Gerek cemaat, gerekse iktidar birbirlerinden son noktaya kadar yararlanmaya çalışacaklar, gerekli her durumda iş birliği yapacaklardır. Ama başbakanın bu işbirliğini yarardan çok zarar olarak görmeye başladığı anda süreç tersine döner.

              Gayet açık ve net… başbakan kontrol edemediği durumlardan hiç ama hiç hoşlanmıyor.

              Cevapla

              • trekking Says:

                Sevgili olasılıksız,

                Sizinle anlaşamadığımız tek nokta, İsterse Erdoğan 1 gecede siler noktasıdır. Burada, Erdoğan kelimesi yerine başka bir kelime gelirse sizinle hem fikir olurum.Ancak o zaman 1 gece de siler derim.

                Daha önce blogda yazmıştım. FBI ayın ABD de soruşturma açtığını yolun sonunun göründüğünü. Sahi ne oldu acaba o konuda hangi aşamada?Bir müddet daha gelmemenin yada gelememenin nedeni bu mu?????

                Az kaldı az. Taşlar tam yerine oturacak.Az sabır.

                Cevapla

                • trekking Says:

                  Yukarıdakileri yazmıştım.Haberlere bakmamıştım.Bir de baktım İnanılmaz.

                  Genelkurmay Başkanı Özel Paşa, BBP lilerin ziyaretinde inanılmaz şeyler söylemiş. Haberi Radikal derlemiş. Bakalım yalanlama gelecekmi?

                  “Görüşmede BBP lideri Destici, “Kandil’e niye girmiyoruz?” diye sordu. Orgeneral Özel, Silahlı Kuvvetlerin Kandil’i etkisiz hale getirecek güce sahip olduğunu ancak, oraya gidişin belli şartları olduğunu anlattı. Kandil’e saldırının bir devlet kararı gerektirdiğini, ABD’nin buna rıza göstermesinin de şart olduğunu hatırlatan Özel “Ağır kayıplar da olabilir. Kamuoyu da buna hazırlıklı olmalı” diye konuştu.”

                  Bu söyledikleri gerçekse yazıklar olsun o makamlarda oturanlara!!!!!!!

                  Cevapla

                  • BattleField3 Says:

                    Bunu söyleyen Genelkurmay Başkanı olamaz. ABD’nin izni mi lazımmış? Peki o zaman Nato’nun 5. maddesi neymiş? Bundan haberleri yok muymuş yani? Türkiye’nin yapması gereken bu maddeye dayanarak kandile girip yerle bir etmesidir, bunun için kimsenin iznine, rızasına gerek yok…Tek lazım olan bunu yapacak bir lider…

                    Cevapla

                    • trekking Says:

                      maalesef dün akşam üstü açıklamasında bunu yalanlayamıyor Genelkurmay. Farklı anlamlar yüklenilmesinden üzüntü duyulmuştur deniyor.

                      Ayrıca bunu ilk dile getiren de Özel Paşa değildir. Yaşar Büyükanıt, Başkanken bizzat bunu yaşarak görmüştür. İşimizi bitirmeden dönmeyeceğiz mesajı verdikten sonra 24 saatte geri döndürmüştür.

                      İlker Başbuğ da ABD’nin rızası,izni ne derseniz deyin aynı durumdan bahsetmişti.

                      Tam birebir örtüşmese de tarihimizde Başkomutan’ın nasıl davrandığına dair örnekler fazlasıyla mevcuddur. Onlardan birini burada yeri gelmişken nakletmek istiyorum.Bugün Başkomutan yada Komutan olucaklar bir baksalar tarihe görecekler ama. Herşeyleri bağlı.Vicdanları bağlı,Ekonomileri bağlı,Cüzdanları bağlı, En önemlisi de yetersizlikleri.

                      Başkomutanlık Savaşı kazanıldıktan sonra Ateşkes konusunda hemen devreye giriyor o dönemin güçleri.Maksat Türkler daha fazla ilerlemesin, tampon bölgeler oluşturulsun.

                      Rauf Bey’den 4 Eylül 1922 tarihli telgraf’ı alıyor Mustafa Kemal.

                      Verdiği cevap aynen şöyledir.

                      “Anadolu daki Yunan ordusu kesin olarak yenilgiye uğratılmıştır.Anadolu için herhangi bir görüşmeye gerek kalmamıştır.Ateşkes ancak Trakya için düşünülebilir.Bu bakımdan 10 Eylüle kadar doğrudan Yunan Hükümeti veyahut İngiltere aracılığıyla, hükümetimize resmen başvurulduğu takdirde,AŞAĞIDAKİ ŞARTLAR İLERİ SÜRÜLEREK CEVAP VERİLMELİDİR. Bu tarihten sonra yapılacak BAŞVURUYA VERİLECEK CEVAP BAŞKA TÜRLÜ OLABİLİR.Bu takdirde durum bana ayrıca bildirilmelidir.

                      1. ATEŞKES ANLAŞMASI TARİHİNDEN BAŞLAYARAK ONBEŞ GÜN İÇİNDE TRAKYA, 1914 SINIRLARINA KADAR KAYITSIZ ŞARTSIZ TBMM HÜKÜMETİ’NİN SİVİL MEMURLARINA VE ASKERİ KUVVETLERİNE TESLİM EDİLMİŞ BULUNACAKTIR.

                      2. YUNANİSTANDAKİ ESİRLERİMİZ ON BEŞ GÜN İÇİNDE İZMİR,BANDIRMA VE İZMİT LİMANLARINDA BİZE TESLİM EDİLECEKTİR.

                      3. YUNAN HÜKÜMETİ, YUNAN ORDUSU’NUN 3.5. YILDAN BERİ ANADOLU’DA YAPTIĞI VE YAPMAKTA OLDUĞU TAHRİBATI TAMİR ETMEYİ ŞİMDİDEN TAAHHÜT EDECEKTİR.

                      BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANI
                      BAŞKOMUTAN MUSTAFA KEMAL”

                      nerde bugün böyle bir irade.Dün Akşam haberlerinde Mehmet Ali Birand Yaşar Büyükanıt ile yapmış olduğu bir TV programından görüntüler yayınladı.Zamanında izlemiştim o programı. Büyükanıt, Kandil’in çok zorlu bir çoğrafya sı olduğunu,yolunun olmadığını, gidecek kuvvetin ikmal imkanlarının olmayacağını dile getiriyordu.

                      Sen devlet gibi devlet olsan, bu işi kararlılıkla çözme azminde olsan illa oraya gitmene gerek yok çözdürürsün bu işi muhataplarına.Ama bunun için çelik gibi bir irade gerekir. Kandil de yaşayanlar,eğitim görenler nasıl yaşıyor.Onlar ikmal,iaşe ihtiyaçlarını nasıl karşılıyor.Onlar uçarak mı gdiyorlar o coğrafya da.30 yıldır hergün birer ikişer evlatlarımızın cenazelerini taşıyoruz. Çok zayiat olurmuş kamuoyunun buna hazırlanması gerekirmiş. 30 yılda birer ikişer verdiğimizden çok mu olurdu.Bu iradeyi göstermeliydi.Yapanın yanına kalmayacağı. Demir yumruk hissettirilmeliydi. 300 terörist le baskına geldikleri söyleniyor. 31 ‘i etkisiz hale getirilmiş. Kalanı yine inlerine kaçtı.Bir kaç gün konuşuruz.Sonra yine hergün birer-ikişer haberleri gelir. Taki 8-10 gelinceye kadar. Refleksimiz ancak o zaman çalışıyor çünkü. Günde bir-iki kişi önemli değil canım, biz trafikte hergün daha çok veriyoruz zayiat.

                      30 yıldır maalesef bu işin sürüyor olması bataklık yerine sivrisinekle uğraşmaktan kaynaklanmaktadır.

              • demokrat Says:


                ”Eğer Cemaat’in ‘şahin kanadı’ Hakan Fidan olayında olduğu gibi kendisine güç devşirmeye çalışıyor ve iktidardan pay istiyorsa büyük bir hata yapıyor. Çünkü demokratik toplumlarda ülkeyi, Meclis’ten güvenoyu almış seçilmiş hükümetler yönetir. Meşruiyetin temel kaynağı budur. Cemaat’in bu ‘şahin kanadı’ eğer kendini iktidara ortak sayıyorsa ayağına kurşun sıkıyor demektir…
                Ve yine bu ‘şahin’ kanat, iktidar kavgalarında seçilmiş hükümet karşısında pek şansının olmadığını biliyordur. Elinde yürütme erkini tutan hükümet kendisine rakip olacak dışarıdan bir güce asla müsaade etmeyecektir. Cemaat’in ‘şahin kanadı’ illa ben bu sahada top koşturacağım diyorsa, siyaset arenası oradadır.”

                http://www.yenieksen.com/haber/medya/yeni-safakta-gulen-cemaatine-ayagina-kursun-sikma-uyarisi/62457.html

                Cevapla

            • BattleField3 Says:

              Büyük biraderin kurduğu örgüt, adına ne derseniz deyin, ister derin devlet, ister gladyo, ister kontrgerilla, ister ergenekon, var olmaya devam edecektir. Olan sadece değişiklik geçirmesidir. Yani kadrolarının değişmesi. Buna eskinin tasfiyesi, yenisinin getirilmesi denebilir. En basit örneği Susurluk olayıdır bunun. Susurluk olayında derin devletin bir kanadı tasfiye edildi, şimdilerde ise ergenekon tasfiye ediliyor…Yerine getirilen hangisi derseniz, Büyük Ortadoğu Projesini destekleyecek olan derim…

              Cevapla

    • demokrat Says:

      Kemal,

      Bu yazının geleceğini (önceki yazıdan sonra) tahmin ediyordum ama zamanını kestirememiştim.En baştan söyleyeyim,bir kısmına katılıyorum,en azından böyle fikir yürütmelere (doğru olup olmaması çok önemli değil) ihtiyacımız olduğuna inanıyorum.Alışılmış tarzda iki kutuplu bakış açısı bu blog dahil heryerde bolca var çünkü.Hemen söyleyeyim herkesin anlamasını da beklemiyorum.Hatta sizi eleştirenler de çok olacaktır.Ben yazma mantığınızı ve amacınızı anladığımı düşünüyorum…

      Cevapla

  2. trekking Says:

    Sevgili kemal,

    Uzun yazacak zamanım yok. Adına ne denirse densin, ister Gladyo,ister Süper-Nato, İster Ergenekon yapılanmasının tek tip bir yapılanmadan ibaret olmadığını düşündüğümü blogda yazmıştım. her dönem bu yapılanma içindede iktidar mücadelesinin var olduğunu düşündüm hep. Birçok olay, faili meçhul cinayetler hep bu çağrışımı yaptırdı bende.

    Ancak dış mihrakları ve Gladyo’yu kurduran,kurulmasına ön ayak olan gücü hiç dışlamadım. Senaryomda hep ona en önemli rolü verdim. Bu yüzden onsuz bir hikaye veya analizi hep eksik bulurum.Bu benim düşüncem.

    Örneğin, PKK, gerçekten Gladyo’nun denetiminde kurulmuş olabilir. Bunu düşündürecek pek çok kanıt ve bilgi de var aslında.Ama PKK’nın kuruluşundan bu yana aynı güçlerin etkisinde kaldığını aynı güçler tarafından kullanıldığı konusunda net değilim.

    ne bileyim, bir zaman Suriye tarafından kullanıldığını, Çekiç gün zamanları ise ABD’nin kontrolüne geçtiğini düşünüyorum.

    Bunu örnek olarak verdim.Yeni bir tartışma açmak için değil.

    ABD ve diğer güç odaklarını Senaryo na dahil etme durumuna göre bahsettiğin konuda ben de kendi fikrimi yazacağım.

    Cevapla

    • canislupus Says:

      Mahir Kaynak Hoca geçenlerde pkknın artık bir mafya çetesi olduğunu söylemişti, demek ki bu örgütte artık parasını veren düdüğünü çalabiliyor

      Cevapla

  3. Recep Says:

    Bugun ABD nin dunya yapilanmasinda ki en buyuk kozu, kritik ulkelere defolu baskanlar getirip, ulkeyi ABD cikarlari dogrultusunda tehdit ile yonetmektir. Maalesef, herseye Fransiz dedigimiz Fransizlar bile bunu bizden once anlamis ve halk ABD nin getirdigi palyacoyu son secimlerde gondermistir.

    Cemaat bunun neresinde? Cemaat, ABD nin dunku sopasidir. ABD cemaat in hukumet karsisinda gucunu yitirdigini anladigi gun, Fetullah Gulen in ileride konusma riskini bilerek onunla ilgili planini zaten yapmistir. Fetullah biraz kafasini pencereden cikarip yakin tarihe bakarsa, yakin zaman sonraki sonunun ne olacagini anlayabilir..

    Yarin AKP, cemaat karsisinda daha guclu cikar ve bugunku gibi ABD ye bagliligini devam ettirirse, ben Tayyip icin yakin zamanda oy kaybi veya hukumeti kaybetme riski tasidigini gormuyorum..

    Tabi bu var ise eger, vicdanlardaki canlarin calmaya baslamasina kadar surer. Turk halki bugun buyuk uykuda… Cok aci.

    Cevapla

    • canislupus Says:

      Cemaati ABD desteklediği sürece gücünü yitirmez, ABD’nin cemaati silmesi için yerine getireceği gücü önceden ayarlamış olması gerekir. Her zaman böyle yapmıyor mu? Önce kullanıyor, sonra işi bittiğinde atıyor, ama her zaman yerine getireceğini de önceden hazırlamış olup devreye sokuyor…

      Cevapla

  4. BattleField3 Says:

    Fethullah Gülen ile ilgili konuşurken bir büyüğüm bana şöyle demişti. Amerika onu zamanı gelince Türkiye’ye gönderecek. Nasıl yani dediğimde ise, yıllar önce İran’da yaptığı gibi, Humeyni’yi Şah’a karşı gönderdiği gibi yapacak dedi. Bana oldukça mantıklı geldi…

    Cevapla

  5. Can Acar Says:

    Birkaç gün önce gazatelere bakmak için bilgisayarın başına oturduğumda karşıma çıkan, günümü karartan üç haber ile karşılaştım:

    Sokakta ailesinin gözü önünde polisler tarafından öldüresiye dövülen adam (askermiş, sevinenler çıkacaktır).

    THY’nin o gün hasta/raporlu olduğu ve eyleme katılmadığı halde işten çıkardığı personel (eyleme katılsa da çıkartmaya hakkı var mı?)

    Gebelik test merkezlerini ve aile hekimleri uzanan bir hamile kadın fişleme ve takip sistemi. Aile hekimlerini kadınları taciz mertebesinde takibe zorluyor. Özel hayata tecavüz ediliyor.

    Sene 2012 ama kişisel haklar, ve özgürlükler konusunda ülke 100 yıl öncesini yaşıyor. Ortaçağ engizisyon mahkemelerini aratmayan bir süreçte adil yargılama hakkı ihlal ediliyor, farklı düşünen insanların hayatı karartılıyor.

    Biz de oturup tartışıyoruz AKP mi, Cemaat mi, yoksa ABD mi? Otorite mi, din mi yoksa manda mı daha iyi? Olan biteni maç seyreder gibi seyredip sanki sevdiklerimizin, çocuklarımızın, torunlarımızın değil de sinemada bir başkasının başına geliyoymuş gibi taraf tutuyoruz. Kimileri de hala demokrasi ile yönetildiğimizi zannediyor.

    Kolay gelsin …

    Cevapla

    • trekking Says:

      Sevgili Can,

      Arabuluculuk yasasını da unutma. Bu kadar gürültü arasında onu da çıkardılar. Mele ler de AKP’nin akil adamları olarak Kürt açılımında göreve başlıyor.

      Geçen gün Muhasebeciler,Mali Müşavirler yürüdü. Diğer meslekler de meslege girerken bir kez harç alınır. Muhasebeciler her yıl verecek mubarek.Üstelik Denetim firmalarında yabancı firmalar lehine düzenlemeler var.Düşün bir yanda Arthur Andersen ve yerli denetim firması. Sadece Eşit şartlarda mücadele etmek istiyor yerli denetim firmaları.Afet yasası denilerek Özel Mülkiyet yok ediliyor. 5 ilde yıkımlar başlıyor.Mahkemeye başvurma hakkınız yok.

      Türkiye açık bir pazar haline getirilmiş.Haraç mezat satılıyor.Senin dediğin gibi bitireyim.

      “Kimileri de hala demokrasi ile yönetildiğimizi zannediyor.

      Kolay gelsin …”

      Cevapla

    • BattleField3 Says:

      Demokrasi denen şey dünyanın hangi ülkesinde var acaba? Yani tam olarak uygulanması bakımından, bence böyle birşey zaten mümkün değil, devletin olduğu yerde tam demokrasi olmaz, olamaz. Vural Savaş Militan Demokrasi kitabında şöyle diyordu, dünyanın hiçbir ülkesinde demokrasinin devleti ortadan kaldırmasına müsade edilmez. Demek ki demokrasinin de bir derecesi olmak zorunda…Tıpkı özgürlüklerin olması gerektiği gibi…

      Cevapla

      • Can Acar Says:

        BattleFied3,

        Demokrasi “en çok oy alanın her istediğini yapması” demek değildir.

        Öncelikle, tanım gereği, demokrasinin demokrasiyi ortadan kaldırmak için kullanılması mümkün olmamalıdır. Bu nedenle tüm işlemlerde saydmlık, sağlıklı işleyen denetim mekanizmaları, ve bağımsız bir yargı olması şarttır.

        Ayrıca demokrasinin işlemesi için oy verenlerin her türlü bilgiye erişebilmesi, ve bu bilgiler ışığında bağımsız karar verebilmesi gerekir. Bu nedenle bağımsız bir medya ve bilimsel bir eğitim sistemi şarttır. Dinin insanları siyasi konularda yönlendirmesi bağımsız karar vermeyi, dolayısıyla demokrasiyi ortadan kaldırır, yani laiklik olmadan demokrasi de olmaz.

        Bu şartları oluşturmak için çaba harcamayan hiçbir parti demokrasiyi savunduğunu söyleyemez.

        Saygılarımla …

        Cevapla

        • BattleField3 Says:

          İşte bu saydıkların yüzünden zaten hiçbir zaman hiçbir yerde tam demokrasi olamaz…

          Cevapla

  6. trekking Says:

    Bir uçağımız düşürüldü. Bazı şeyleri anlamakta gerçekten çok zorluk çekiyorum. Bu kaçıncı olay oldu. Açıklamalar çok yetersiz ve geç yapılıyor.

    Uçağın tipi nedir, görevi nedir, nereden havalanmıştır, pilotları kimlerdir?

    Saatler sonra öğrenilebiliyor. Hala uluslararası sularda mı düşürüldü, Suriye sahasını mı ihlal etti tam bilmiyoruz.

    En önemlisi pilotların durumu nedir? Uçağın enkazı hala bulunamamıştı şu ana kadar.

    Savcılar harekete geçecek mi merak ediyorum. 366 insan, kendi uçağımızı düşüreceklerdi, cami bombalayacaklardı diye suçlanıyor.İnsanız işte kulağımıza kar suyu kaçırdılar birkere!!!!!!!!

    Bir uçağımız düşürülüyor. Acaba burada bir tertip sözkonusumudur.o Uçağın o bölgede uçmasında herhangi bir tehditle karşılabileceği hesap edilmiş midir?Bir kasıt varmıdır?

    Savaş çığırtkanlığı yapanlara gelince.

    2003 de ne derdimiz var Saddam la diye karşı çıkanlar baltalar elimizde türküsünü söylerek dolaşıyorlar bir zamandır.İbretlik……….

    Cevapla

  7. trekking Says:

    Suriye ile kriz yaşanırken,içeride yine operasyonlar sürüyor. ne Hikmetse hep denk düşüyor.

    Bir yandan KCK soruşturması kapsamında KESK ve şubelerinde aramalar yapıldı.KESK Başkanı gözaltına alındı.

    Bir yandan da 28 Şubat sivillere dokunacak şekilde genişliyor. Kemal Gürüz ifadeye çağrılmıştı.yurt dışından döndü ifade verdi ve tutuklanması istemiyle mahkemeye sevkedildi ve mutat olduğu üzere tutuklandı.

    Daha önce Ergenekon’a yamamak istemişlerdi. “Ne Ergenokonu ben Amerikancıyım.Amerikan Emperyalizmi palavradır.Dünya Barışını Ancak Amerika sağlayabilir” demişti.

    Bu operasyonların yapıldığı merkezi bildiği için. Ama buda kurtaramadı kendisini. Gerçi farketmez 28 Şubat’ı da ileride Ergenekon’a bağlarlar.Eşyanın tabiatı bunu gerektiyor çünkü.

    Cevapla

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: