• 24 Kasım 2011 tarihli 59. celse’nin duruşma tutanağına buradan ulaşabilirsiniz. Bu celsede Ahmet Erdem, Ayhan Üstbaş, Beyazıt Karataş ve Mustafa Erhan Pamuk savunmasını yapıyor.
• 25 Kasım 2011 tarihli 60. celse’nin duruşma tutanağına buradan ulaşabilirsiniz. Bu celsede Bilgin Balanlı savunmasını yapıyor.
• 28 Kasım 2011 tarihli 61. celse’nin duruşma tutanağına buradan ulaşabilirsiniz. Bu celsede Bülent Günçal, Bülent Kocababuç ve Hakan Büyük savunmasını yapıyor.
• 29 Kasım 2011 tarihli 62. celse’nin duruşma tutanağına buradan ulaşabilirsiniz. Bu celsede “Mahkeme” başkanı, alkışladıkları için izleyicileri dışarı çıkarttırıyor. Halit Nejat Akgüner, Hüseyin Durdu, İsmail Taş ve Mehmet Örgen savunmasını yapıyor.
Dijital Balyoz belgelerinin sahteliği “Mahkme” önünde çoktan ve defalarca kanıtlandı.
“Mahkeme” ise maddi gerçeği ortaya çıkaracak incelemeleri yaptırmayı reddediyor. Örneğin, savunma, 11 ve 17 nolu CDlerin üzerindeki yazıların Tanyeri’ne ait el yazısı notlardaki karakterlerden kopyalanarak makina ile yazıldığının bilirkişilerce tespit edildiğini bildiriyor ve defalardır “Mahkeme”den bu konuda bir bilirkişi incelemesi yaptırmasını talep ediyor. Mahkeme ısrarla inceleme yaptırmayı reddediyor. Öte yandan, “Mahkeme” mizansen gereği çapraz sorgularda maddi gerçeği ortaya çıkarmak için canla başla çalışıyor. Bir kaç örnek verelim…
***
Savunması sırasında 2011’de bir ses kaydının internete düştüğünü ve müzakere odasında “jammer” olmasına rağmen dinlendiğinden yakınan Ahmet Erdem’e Hakim Ali Efendi Peksak soruyor (59. celse):
“İşte sizin çalışmalarınız ile ilgili, hakim olarak çalışmalarınız ile ilgili çok hassas olduğunuzu ve hatta odanızda dinlenmeye karşı jammer cihazı ile koruduğunuzu. (..) Beyan ediyor. Hakim olarak almış olduğunuz bu tedbir çok aşırı yoğun bir tedbir değil miydi? Çekinilen bir husus mu vardı?”
Bu sorunun yanıtını 2003’deki Balyoz iddialarıyla ilgili yeterince aydınlatıcı bulmayan Hakim Murat Üründü, 2011’de satın alınan “jammer” konusundaki sorguyu derinleştiriyor:
“Bu jammer cihazı ile ilgili Hakim Bey sordu. Ona aşırı bir tepki verdiniz. Şimdi jammer cihazı diğer askeri hakimler, savcılar tarafından yaygın olarak kullanılan bir cihaz mıydı?”
Erdem isyan sonunda isyan ediyor:
“Daha başka varsa gene böyle saçma bir soru ona da cevap vereyim. (…) 2003 yılındaki hangi olayın 2011’deki bu jammer ile alakası var?”
***
Bilgin Balanlı’nın Eskişehir’de görevde olmadığı dönem Bilvanis çifliğinin fotoğraflarının çekilmesi ile ilgili olarak Hakim Ali Efendi Peksak Balanlı’ya soruyor (60.celse):
“Milli Güvenlik Kurulu bu şekilde bir emir verebilir mi?”
Bilgin Balanlı:
“Onu ben bilemem.”
Hakim Ali Efendi Peksak:
“Size verilse icra eder miydiniz? 2006’dan sonra aynı emir size gelseydi?”
Bilgin Balanlı:
“Bana öyle bir emir verilmedi.”
Hakim Ali Efendi Peksak:
“Verilse icra eder miydiniz, dedim ben.”
Bilgin Balanlı:
“Bu sorunuza cevap vermem. Çünkü bana öyle bir emir verilmedi.”
***
Hakan Büyük ve avukatlarının savunmalarında Büyük’ün evinde bulunduğu iddia edilen flash belleğin içindeki Balyoz belgelerinin sahte olduğunu kanıtlamasını yeterli görmeyen Hakim Murat Üründü, Büyük’ten flash belleği evine kimin ve niçin koyduğunu da ortaya koymasını bekliyor (61. celse):
“Savunmalarınızda evinizde ele geçirildiği iddia edelin flash belleğin size ait olmadığını, başkaları tarafından konulduğunu söylüyorsunuz. Şimdi bu flash belleğin sizin evinize konulmasının, sizin savunmalarınızda belirttiğiniz gibi hedef haline getirilmenizin sebebi sizce ne olabilir?”
***
Yine Balyoz iddialarındaki maddi gerçekleri ortaya koyması açısından çok aydınlatıcı bir çapraz sorgu diyalogu (62. celse). Hakim Ali Efendi Peksak:
“Amerika’da görev yapmış olduğunuz dönem içerisinde yine görev nedeni ile Almanya’ya gittiğinizi beyan ediyorsunuz.”
Mehmet Örgen:
“Evet.”
Hakim Ali Efendi Peksak:
“Bu Amerika’dan Almanya’ya geçme Türk kurye uçağı ile mi, normal ulaşım olarak Nato’nun uçağı ile mi, yoksa kendi imkanlarınız ile mi ulaşım sağlanıyor?”
Mehmet Örgen:
“Normal ulaşım.”
Hakim Ali Efendi Peksak:
“Şimdi normal şartlar altında kırmızı pasaporta sahip bir insansınız. Diplomatik dokunulmazlık sağlıyor mu bu size?”
Mehmet Örgen:
“Diplomatik dokunulmazlık değil, bazı ülkelerde vize kolaylığı sağlıyor.”
Hakim Ali Efendi Peksak:
“Şimdi şöyle bir Türk subayı olarak göreve gidiyorsunuz. Ve görev yapmış olduğunuz Amerika’da kendi beyanlarınıza göre Müslüman olarak tek kişi bendim ve telefonlarımızda dinleniyordu şeklinde bir beyanınız var.”
Mehmet Örgen:
“Evet, evet.”
Hakim Ali Efendi Peksak:
“Siz bunu tahminen mi söylüyorsunuz? Dinlendiğini biliyor musunuz?”
Mehmet Örgen:
“Yani değerlendiriyorum. Yani bana dinliyoruz diye bir belge gelmedi.”
Hakim Ali Efendi Peksak:
“Hayır kırmızı pasaporta sahip bir insanın bu şekli ile yani oraya gittiğinde telefonunun dinlenme hissini duyabilmesi yani Amerika’nın kendi güvenliğidir. Veyahut da sizin kendi yani kendi beyanınızda değerlendirme olarak yani bu Türkiye devleti açısından üzücü bir durum değil mi, güvenlik açısından?”
Mehmet Örgen:
“Yani.”
Hakim Ali Efendi Peksak:
“Siz de nihayetinde oraya bir görev nedeni ile Türkiye Cumhuriyetini temsilen gitmişsiniz.”
???
26 Aralık 2011 12:53
Yaaa sabırrrr…
06 Ocak 2012 15:14
Önce “başarırsak kral biziz, başaramasak ta kim benden hesap soracak” dediler.
Zaman değişti ve “hasap sorulamazlar” ın “bilgsine baş buruldu”.
“Islak imza yok, gerçek diil” moduna geçildi. Gasteciler “Türkiye’yee 2 tane ıslak imza makinesi satılmış” türü muazzam desteği ile 1-2 sene daha geçti.
Ama hakikatlerin eninde sonunda ortaya çıkma gibi kötü bir alışkanlığı vardı.
“yaptım ama üstüm emretti diye” noktasına gelindi.
Bu gün “üstü” be en üstünden hesap soruluyor.
Kıssadan hisse: vaz geç bu işlerden Pınar. 100lerce sayfa farklı kaynaklardan binlerce parça yer zaman, olaylar olarak biribirini teyid eden delil ortada ilen bimem kaç numaralı CD’deki şu bilgi sonradan eklenmiş; dava düşer” savunmasının “mürekkebi kurudu”.
“3. Daire bizdenmiş….şu hakimin nöbetçi olduğu zamana denk getririz” vs dümenleri ile de artık fazla mesafe alınmıyor.
“KKK biliyordu, yalnız yapmadım” savunması belki “suçu hafifletci neden” olabilir ama fazla değil.
En iysi şu:
Tabii ki darbeciyiz. Darbeci olmayan general mi vardı o günlerde. Tamam ötekilerin hepsi işi kendi uçağımızı düşürme, cami bombalamaya kadar götürmediler ama pistir bu daerbecilik işi.
Pişmanlık yasasından yararlanmak istiyoruz. Zaten yaşlı ve hastayız (evren ve Şahinkaya kadar değilsek de netekim) İnsafınıza sığınırız.
Boş zamanlarınızda Şili, Arjantin, Yunanistan gibi ülkelerdeki eski darbecilerin savunmalarını okuyun. Belki yararlı olur strateji belirlemede.
08 Ocak 2012 14:47
Sayın Trekking,
Yazdıklarınız küfür ve hakaret içermektedir.Sizden farklı düşünen olabilir hatta bu kişiler art niyetli,özellikle seçilmiş kişiler de olabilir(öyle oldukları anlamında söylemiyorum) Hiç bir şey ama hiçbir şey bize hakaret etme küfür etme hakkını vermez.Bu şekilde davranarak herşeyden önce bu siteyi kuranlara ve bu sitede yazanlara zarar veriyorsunuz.Bu blogu kuranların amacı bu komployu düzenleyenlere-destekleyenlere sayıp sövmek değil, gerçeklerin ortaya çıkarılmasını sağlamak ve bu komplo konusunda kamuoyunu bilgilendirmektir.Şimdi hakaret etiğiniz kişi savcılığa suç duyurusunda bulunsa ve IP adresinizden size ulaşılıp dava açılsa en iyi ihtimalle dünya kadar tazminat ödersiniz.Sizden ricam bu konuda bir özür dilemeniz, site yöneticilerinden ricam da yukarıdaki hakaret içeren yazıyı siteden kaldırmalarıdır.Saygılarımla
08 Ocak 2012 15:06
Uyariniz icin tesekkurler.
09 Ocak 2012 12:09
Sevgili Zafer,
uyarın için teşekkür ederim.Ancak ortada küfür yok.Lağım faresi benzetmesi yapmak küfür olarak addedilemez herhalde.Olsa olsa hakaret olur. Evet bu benzetme den dolayı btün lağım farelerinden özür dilerim. Oldu mu?
Bu blog ilk kurulduğu günden bu yana takip ederim. Klavye’nin azizliğinden, yanlış anlaşılmalardan ve ya kastı aşan ifadelerden dolayı özür dilemem gerektiğinde özür diledim.Ama kimseye küfür etmedim. Etmem de.
Neyin ne olduğunu, ne olmadığını bilecek yaşdayım. O ve benzeri bazı kişiler sürekli bu blogu sulandırmaya, provake etmeye çalışan kişiler.Fikir beyan edenlere karşı blog arşivi açıktır bakabilirsiniz kime küfür, hakaret etmişim.
Anılan şahıs ve şahıslar, buraya gelip adam gibi varsa fikirlerini paylaşsınlar diyecek hiç bir şeyim yok. Aynı fikirde olup olmamam hiç önemli değil.
Saygılarımla,
13 Ocak 2012 05:02
El insaf,hangi kaniti tutuklu insanlarin önüne koydular.Yalniz sunu iyi ögrendik SEHVEN,aaa buda Sehven.Mahkeme mahkemeyse kanun ayni kanunsa neden özelyetkili mahkemeler bu islere bakar.Bu iktidar Anayasa yapmayi komsu kizina mektup yazmakla bir tutuyor.Kuzuyu bugün dinlemissinizdir.TSK lerimi günahi büyüktür,Cumhuriyeti kurmus,köylünün oglu CUMHURBASKANI olmustur.Ama biz hala dogmatik düsünceden medet umariz.Türkiyede sivillesme gerceklesmemistir,en yetkili kisiler inanc farkliliklarini dahi secim kozu yapiyor.Yabanci ülkeler cocuklarini CERN e getirirken bizimkiler Umre turu yapiyor.
08 Ocak 2012 00:08
Elçiye Zevalolmaz,
” 100lerce sayfa farklı kaynaklardan binlerce parça yer zaman, olaylar olarak biribirini teyid eden delil ortada ilen bimem kaç numaralı CD’deki”
Yüzlercesini bir kenara bıraklım, lütfen bir tane delili örneklede üstünde tartışalım. Yüzlerce kanıtı olan bir kişi, öyle bir tane kanıt ortaya koyarki hepimizi ikna eder. Daha bugune kadar iddia makamı öyle bir kanıt ortaya koyamadı, acaba sen becerebilirmisin?
08 Ocak 2012 11:54
Gazi üsteğmen Serdar Öztürk’ün Akp ve Gülen’i kurtarma planı ,made in Cia isimli kitabında sahte belgeleri hazırlayanlar,ofisine yerleştirenler,ihbar mektuplarını yazanlar kimler isim olarak açıklanıp iftiralar bir bir çürütülüyor.En son duruşmada savcılar ve hakimler hakkında suç duyurusunda bulunan Serdar Öztürk onaltı duruşmadan men edildi.Daha önce de açık görüş hakkı elinden alınmıştı.Bu arada Amerikalı bir senatörle beraber ordudan atılmış uzun saçlı bir binbaşının çuvallarla belgeyi İhsan Arslan’ın ofisine götürdüğü,buradan da belgelerin İhsan Arslan’ın arabasına konularak Ankara’ya taşındığı mahkemede Çetin Doğan tarafından açıklanmıştı.Çetin Doğan bu açıklamasını Orhan Aykut isimli kişinin savcılıktaki ifadesine dayandırıyordu.Geçenlerde uzun saçlı ordudan atılan kişinin İskender Pala olduğu iddia edildi ”Hani Abdullah Gül tarafından Atatürk’ün ismini taşıyan kuruma atadığı kişi” ve İskender Pala bu iddiaları hala yalanlamadı,yalanlayamadı.Şu çoookkk demokrat geçinen kişile acaba buna bir açıklama getirebilirler mi?Savcılık ifadesinde açık açık herşeyi söyleyen bu kişiyi hakimler neden çağırıp ta dinlemiyorlar?Sanıkların aleyhine konuşabilecek her kişiyi gizli tanık yapıp günlerse saçmalamalarını dinlerken bu kişi neden hala mahkemede dinlenmiyor?
Burada demokratikleşiyoruz palavralarını atanlar hadi ordan,hadi ordan…
10 Ocak 2012 11:27
Güncelmeydan da, ABD eski Büyükelçisi Ross Wilson’un 6 ocak 2012 de Atlantic Counsil adlı yayın organında yazdığı yazısı yayınlanmış. Orijinalini bulamadım.İnsan artık herşeyden huylanıyor.Eğer yazdıkları doğruysa gerçekten vahim.Yaşadığımız günler nedeniyle bende bir etki yaratmıyor açıkcası. Zira önceden beri dile getirdiğimiz şeylerin bir devamı niteliğinde.
http://www.guncelmeydan.com/anasayfa/index.php?option=com_content&view=article&id=2853:abd-nihayet-askerden-hesap-soruluyor-erkan-guecz&catid=40:turkiye-agi&Itemid=231
İlker Başbuğ’un tutuklanması için, “sönmeye yüz tutmuş anayasa değişikliğine yeniden şevk ve ivme katabilirmiş.
nasıl bir bağlantı var İlker Başbuğ’ujn tutuklanması ile Anayasa çalışmaları hakkında!!!! İlginç doğrusu !!!!!
Zira dava uzun bir süredir devam ederken, İlker Başbuğ’u tutuklamaya götüren süreç ancak bir kaç güne sığıyor.
Dün Sabahattin önkibar yazmıştı.
http://www.ilk-kursun.com/haber/92298
Orada fısıltı kaynaklarına göre diyor ki, Bazı Kuvvet Komutanlarının Arınç’ı ziyareti Başbuğ tutuklanmasın diye değil, Irak tezkeresinde gösterdiği rol konusunda ve benzer hassasiyetleri Suriye konusunda da sergilemesi konusunda.
Tezkere den sonra, yaşananlar ve Ordu’nun üzerine bütün hazırlıklar tamamlandıktan sonra(Sahte belgeler,dijital kayıtlar, yargı) bu kadar sistematik bir biçimde gidilmesi bu tip fısıltıların ortaya çıkması anormal değil.Hem Suriye politikasında, hem de Anayasa çalışmalarında tavsayan işlere çeki düzen vermek midir amaç. Doğrusu at izi, it izi o kadar birbirine karışmış durumda ki.
Tabi bu çalışmaları yapanlar, ortalığı bulandırıp ısrarla kafa karışıklığını arttırmayı deneyebilirler.
Gelelim yazının devamı. O kısmı daha da ilginç.
“AKP’nin boyunu aşan işlerini engellemek isteyenleri atacakları adımları hesaplamaya ve kendilerini ne şekilde savunacaklarını düşünmeye zorlayacaktır” diyor. Kime diyor. Kılıçdaroğluna diyor. Ve Kılıçdaroğlu hakkında hazırlanan “dokunulmazlığının kaldırılması” fezlekesi Meclis’e geliyor.Bütün bunlar hep tesadüf mü?
Maalesef, ülkemizde bir orta oyunu oynuyor. Bu oyuna bilerek ya da bilmeyerek alet olanlarda bu cehenneme odun taşımaya devam ediyorlar.
Bir ülke gözgöre, Demokratikleşiyoruz, normalleşiyoruz, hesap sorulamayandan hesap soruyoruz, vesayet sistemini tamamen kaldırıyoruz nidaları altında yarattığı frankeştayn ile nasıl başa çıkacak acaba….
19 Ocak 2012 18:38
maalesef demokrasi monarşiye dönüşebiliyor. belkide demokrasi sadece çoğunluğun özgürlüğü ve iradesidir. belki çıkmaz sokaktır.