Gelecekten geçmiş diye bahseden Balyoz belgesi

Bu blogda Balyoz belgelerinin 2003’de değil çok daha ileriki tarihlerde hazırlandığına dair onlarca örnek vermiş, Yeni Recordati İlaç örneği ile bu belgeleri içeren CD’nin erken Ağustos 2009’da kaydedilmiş olabileceğini belirtmiştik.

Balyoz belgelerini en erken 2009’da hazırlayanlar, bilgisayarlarının sistem saatlerini geriye aldıkları için Balyoz belgelerinin hepsi (üstverilerine bakılırsa) 2002-2003’de hazırlanmış gibi görünüyor. Belgeleri hazırladıkça bilgisayarın sistem saatini çeşitli geçmiş tarihlere ayarlayan sahte belge çetesi çok bariz bir hata (daha) yapmış:

Hem Baransu’nun bavulundan çıkan 11 no.lu CD’de hem de Gölcük’ten çıkan 1 no.lu CD’de GÜMRÜK klasörünün altında “BİRİNCİ SINIF KAMU GÖREVLİLERİ VE DESTEK DURUMLARI.doc” belgesi var. Bu belgenin üstverisine bakılacak olursa, belge en son 4 Şubat 2003’de kaydedilmiş. Oysa belgenin 37nci sırasında yeralan kişi için düşülen not aynen şöyle: “7 şubat 2003’de muhafaza genel müdürü oldu.”

BİRİNCİ SINIF KAMU GÖREVLİLERİ VE DESTEK DURUMLARI.doc (Ek klasör no. 56, dizin no. 136)

TÜBİTAK raporu (Ek klasör no. 52, dizin no. 87)

Bahsi geçen kişi, adli emanate kaldırılan yazışmalardan gördüğümüz üzere (Adli Emanet klasör no. 4, dizin no. 184), gerçekten 7 Şubat 2003’de belirtilen göreve gelmiş. Peki, bu belgede sahtecilik yoksa ve  gerçekten üstverisinde gözüktüğü gibi en son 4 Şubat 2003’de kaydedildiyse, ileriki bir tarih için nasıl “di’li geçmiş zaman kipi” kullanılmış olunabilir?

Not: TÜBİTAK raporunda tarih formatı Ay/Gün/Sene şeklinde.

Abone Ol

Subscribe to our RSS feed and social profiles to receive updates.

68 Yorum “Gelecekten geçmiş diye bahseden Balyoz belgesi”

  1. eminkk Says:

    Hakkatten “olacak” olması lazım, o zaman da nasıl bildin? denir. Ammmaan, içeriğe bakın içeriğe… Donanmanın taaa göbeğinden taaa yerin yedi kat altından çuval-çuval nasıl o belgeler çıkar? onu deyin bakalım.

    Cevapla

    • acracia Says:

      Evet kullanilan tabir cok cok tuhaf. Uc gun sonra olacagini tahmin etseniz bile “oldu” demezsiniz ki. Bir de simdi dusunuyorum da, imzaya cikacagi ongorulen hersey hem sip diye mi oluyor? Resmi evraga girdi yapilirken bu kesinlikle hem de gecmis zamanda girmesi ilginc.

      Cevapla

  2. fenerant Says:

    “Yalancının mumu yatsıya kanar yanar” derler ama bunların ışıkları sadece yalan belge üretirken yanıyor.

    Cevapla

  3. fmerakli Says:

    Turkiye’de atama surelerinin ozellikle uclu kararname gerektiriyor ise zaman aldigini goz onune bulundurdugumuzda bu belgede celiski bana cok onemsiz gorundu. Gumrukler Muhafaza Genel Mudurlugu’ne atanacak bir gumruk mufettisi bu mutlu haberi aldiktan sonra kararnamesinin cikip atamasinin resmilesmesi icin bir sure bekler.. Babamin mustesar yardimciligi’na atanacak bir arkadasi yaklasik iki hafta donemin cumhurbaskaninin yurtdisi gezisinden donup kararnameyi imzalamasini beklemisti ve ne o gun ne de simdi anlayamadigim bir sabirsizligi vardi ve cumhurbaskanina cok saydirmistir kararnamesi imzalanana kadar..

    Demem o ki Gumrukler Muhafaza Genel Mudurlugu gibi makama atanacak kisinin kararnamenin imzalanmasindan sadece uc gun once boyle bir listeye dahil edilmis olmasi bu belgeyi tek basina sahte yapmaz, zira 4 Subat tarihinde hatta daha da oncesinde o kisinin o makama gelecegi gizli bir bilgi bile degildir. 4 Subat gunu, atamasi imza asamasinda olan bir burokratin ismi listeye dahil edilmis olabilir… Adamin aktif mason oldugu ve derin iliskilere sahip oldugu gibi bir fislemeye=i yapabilecek istihbarat agina hakim kisiler icin, atamadan uc gun once bu kisinin genel mudur olacagini bilmis ve yazmis olmalari sasirtici bile degildir,,,

    Cevapla

    • Bulent Murtezaoglu Says:

      Fisleme demissiniz de ekleyeyim. Buradaki insanlar bu fisleme konusunda nette neler olup bitiyor, ozellikle son iki uc sene icinde neler peydah oldu farkindalar mi acaba? Ta ninelere kadar soy sop iddilari, hakimleri filan da hedefleyen bir suru baglanti iddiasi iceren listeler dolasiyor. Boyle bir site bile var (link vermek istemiyorum, kusura bakmayin). Bunlarin kaynaklari nedir, kim yayar, dogruluk dereceleri nasildir bilmiyorum. Boyle seylere — en azindan bir veya birkac cevrede — cok onem verildigi ise buradaki bir takim yorumlardan ve basinin davranislarindan anlasiliyor. Isin kotusu hava boyle olunca boyle ozelliklerini isine karistirsin/karistirmasin hedef durumunda olanlarin da buna tepkisi kapanmak/orgutlenmek olabilir. Problemin buyuklugunu kestiremiyorum ama mevcut oldugu kesin.

      Cevapla

      • fmerakli Says:

        Cok haklisiniz Bulent Bey ve bu fisleme gelenegi cok mikto duzeyde bile yasaniyor. Ben basimdan geceni anlatayim, zira fislemenin ne denli koklu ve sorunlu bir sey oldugunu gayet iyi ornekliyor. Dogan Pasa’nin kulaklari cinlasin, 28 Subat sonrasinda Turkiye’de universitede calistigim zamanlarda o donemin rektorune yakin olan ve aramin gayet iyi oldugu bir ogretim uyesi arkadasim rektorluge akademik ve idari personel ile ilgili bir fisleme belgesinin ulastigini ve o belgede benim alevi olarak fislendigimi soyleyip, alevi olup olmadigimi sordu. Ben alevi degilim, neden oyle fislendigim konusunda da en ufak bir fikrim yok, ama alevi arkadslarimla cilingir sofralarinda semah tukulerine eslik etmisligim var, oradan mi o kanaate vardilar bilmiyorum. Arkadasima fislemenin kimin tarafindan yapildigini sordum; belgenin jandarmadan geldigini soyledi.

        Polis bolgesinde yasayan, calisan ve raki icin bir adami jandarmanin neden fislemis oldugu da fislemedeki bilginin yanlis olmasinin otesinde ayri bir sorun tabii ki…

        Bakin yeri gelmisken bir seyi daha ifade edeyim, siz ve mesela Can bey bu blogta kendi isimlerinizle yaziyorsunuz, ben ise rumuz kullaniyorum. Nedeni ise acik soyleyeyim yakin gecmiste hararetli tartisma konusu olan mahalle baskisi…

        Ben Kemalist bir cevrede yetistim, is arkadaslarimin da cogu laikligi militer yorumu ile kabul edip icsellstirmis insanlardi ki bir kisminin bu blogu okudugunu, takip ettigini biliyorum. Burada benim rumuz kullanmamin nedeni de iste bu Kemalist mahallenin baskisidir… Benim Ergenekon’un, Balyoz’un sahte olup olmamasini gectim asker neden darbe yapmiyor diye hayiflanan arkadaslarim bile var ki bunlar bugun iniversitelerde ders veriyorlar.. Yakin bir gecmise kadar universitede profesor olarak calisan Suheyl Batum askeri kagittan kaplana cevirdiler derken haksizdi ama yalniz degildi; onun sozlerinin bu kadar tartisilmasinin nedeni universitede kendi dunya gorusune sahip arkadaslariyla bir sohbette rahatca soyledigi bir ifadeyi CHP Genel Baskan Yardimcisi olarak da ayni rahatlikla soyleyebilecegini zannetmesiydi…

        Cevapla

        • Bulent Murtezaoglu Says:

          Evet, bahsettiginiz tur arkaplandan gelenlerle DP/AP/ANAP secmeni olagelmis bir cevreden gelenlerin AKP’ye tepkileri farkli oluyor. Aslinda belki iki turlu farkli, bir izah ettiginiz sekilde kutuplarinda kalip sert poziyon alanlar var bir de simdi AKP taraftari olup cevresinin huyunu suyunu bildigi icin veya tepki olarak cok atesli olanlar var. Istanbul/Ankara/Izmir farki da var galiba.

          Turkiye’de yuksek burokrasiye karsi (akademik olani dahil) bir tepki zaten var/vardi, bunun TSK’yi icine almasi ise bazi bakimlardan yeni (TSK solcularla ugrasirken kimse ses etmiyordu, simdi o zamanki duruslari hakkinda yalan soyluyor millet, bakmayin, ben hayattaydim, biliyorum milletin ne konustugunu). Aslinda bir takim liberallere de onun benzeri bir tepki var (‘besik ulemasi’ gibi gorulmeleri yuzunden). Bunlarin bir acidan sinifsal diyebilecegimiz boyutlari da olabilir, zaten oyle oldugunu iddia eden cok ama ben pek bakmadigim icin bilemiyorum.

          Cevapla

        • Can Acar Says:

          fmerakli,

          Rumuz kullanma nedeninizi yazmışsınız.

          Bakin yeri gelmisken bir seyi daha ifade edeyim, siz ve mesela Can bey bu blogta kendi isimlerinizle yaziyorsunuz, ben ise rumuz kullaniyorum. Nedeni ise acik soyleyeyim yakin gecmiste hararetli tartisma konusu olan mahalle baskisi …

          Ben de izninizle rumuz kullanmama nedenimi yazayım. Burada yorum yapmaya başlamadan önce bu konuda beni etkileyen bir olay meydana geldi.

          Odatv yorumcusu Dara Çolakoğlu hakkında Vatan Gazetesi yazarı Ruhat Mengi’nin bir yazısına yaptığı yorum nedeniyle “Cumhurbaşkanı’na hakaret davası açılmış, Çolakoğlu 11 ay 20 gün hapis cezası almıştı (cezası 5 yıl içinde suçu tekrar işlememek şartıyla ertelendi). Dara kendisi ile ilgili habere yazdığı yorumlarda neden rumuz kullanmadığını bu şekilde açıklamıştı:

          … Bana gelince: 9 yaşımdan bu yana olduğu gibi, rumuz kullanmayacağım. Doğru bildiklerimi söylemeye ve yazmaya devam edeceğim. Ailem ve okullarım beni, “Kendi fikrini her daim açıkça söyleyeceksin” diye büyüttü ve ben hiç olmazsa bu alanda hiç isyankar olmadım. …

          http://www.odatv.com/n.php?n=okuyucu-yorumuna-hapis-cezasi-3007101200

          Altına ismimi koyarak bugün olduğu gibi gelecekte de yazdıklarımın arkasında olacağımı söylüyorum. Eğer bunun sosyal veya idari bir sonucu olacaksa da katlanırım. Emin olun bunu bilerek yazmak çok daha özgürleştirici.

          Cevapla

          • Bulent Murtezaoglu Says:

            Neymis o 11 ay 20 gun cezasi olan yorum acaba? Aradim biraz ama bulamadim. 301 kalkmadibu arada, yurutmenin kontrolune sokuldu.

            Neyse, buyuk problem var orada bence ama bu ‘hakaret degil’ savunmalariyla hallolacak bir sey degil. Hur bir memlekette siyasiler veya avukat tutabilecek durumdaki insanlar hakkinda pekala da hakeret olan kelimelerle ifade edilen fikirler serdilebilir. Hakli veya haksiz (ki hakli olunan durumlar da ozellikle kose yazari taifesi, basin vs. icin nadir degildir). Hakaret fanadir diye dusunmek ile devlet hakareti yasak etsin demek arasinda fark var. Eninde sonunda bununla yuzlesecegiz herhalde, yahut insallah diyeyim.

            Durun bir de Ataturk’ten bir alinti yapayim: Hürriyet, ihtimal ki, zorla tesis olunur fakat herkese karşı taassupsuzluk göstermekle ve aldırmamazlıkla muhafaza edilir. (Bunu Afet Inan’in Ataturk’un notlarindan derledigi bir kitapta gormustum, cok merak eden varsa sorsun hangisi olugunu bulabilirim belki. Kaynak gostererek asiyordum bunu saga sola bir ara.)

            Cevapla

          • fmerakli Says:

            Kisisel tercih meselesi Can Bey, ben sizin ve Dara Colakoglu’nun rumuz kullanmama yonundeki tercihlerinize saygi duyuyorum.

            Ben de gazetelerde yorum sayfalarinda basilan yazilarimi yazarken kendi ismimi kullaniyorum – yanlis anlasilmasin surekli kose sahibi bir yazar degilim, ama bu blogda yorum yapanlarin bir kismi benim gercek ismimle yazdigim yazilari da okumuslardir, okuyacaklardir.

            Burada ise rumuzla yaziyorum, sebebi de dusunduklerimi yazma konusunda beni daha cok ozgurlestirmesi degil. Buyuk cogunlugu Kemalist mahallede ikamet eden ailem ve arkadaslarimla bu blogta dile getirdigim dusuncelerimi tartismak gereksiz bir zaman ve enerji kaybina neden olacak. Daha onceki deneyimlerimden yola cikarak, yakin cevremdeki Kemalist insanlarla iliskilerimi onlarla en az duzeyde politika konusarak gecirmenin hem bana hem de onlarla olan iliskilerime daha iyi geldigini dusunuyorum.

            Cevapla

      • acracia Says:

        Bulent Murtezaoglu:

        Evet o siteleri ben de gordum. Aynilari mi bilmiyorum, ama cok nahoslar.

        Tam anlayamadigim bir seyi sormak istiyorum:
        Yani boyle bir arastirma/fisleme icin cok buyuk bir istihbarata gerek yok mu diyorsunuz? Bunlarin orneklerini internette cok gordugumuz icin soruyorum? Insanlarin ozel hayati (ki buna Cumhurbaskani Gul de dahil–hatirlarsaniz annesi icin laf edilmisti) ciger gibi ortada ve secerecilik almis basini gidiyor, fislemeyle beraber.

        Benim dikkatimi de su cekti: mason kategorisi. Bu tur internet sitelerinde genellikle hep uretilen komplo teorilerinde masonlar (Yahudi imali), ekalliyetler, ABD, Soros, son zamanlarda da Israil vs geciyor. 2002-2003 yillarinda masonlara olumlu bakan bir goruntu mu vardi?

        Cevapla

        • Bulent Murtezaoglu Says:

          Yani boyle bir arastirma/fisleme icin cok buyuk bir istihbarata gerek yok mu diyorsunuz?

          Yok tam oyle demek istemiyorum. Biraz daha zayif bir sey var aklimda. Eger ortalikta dolasanlarin kucuk bir kismi bile hakikaten dogru bilgilerse, bu tur cetelelere (belki devletin cesitli uniformali/uniformasiz birimlerinin tuttugu) ulasim zannettigimiz kadar zor olmayabilir diyorum. Hele e-devlet isi ciktiktan sonra bunlar daha da kolaylasmis olabilir. Can bey daha iyi bilecek bunu ama kabaca zaten teorik olarak duzgun yapilmasi cok zor olan bir isi bir de konuyu bilmeyen, oyle bir disiplin altina alinmalari da zor olan personelle yapmak aksaklik olmadan pek mumkun degil. Dunyada da zor, iste goruyorsunuz Wikileaks’in yaptigini.

          Ben soyle bir sey bile gordum, nette dolasan bir TV programi filminde. TTK baskani veya eski baskani soy sop arastirmis, bir tomar kagitla gelmis, ‘cok ilginc’ filan diyor, program sahiplerine de gosteriyor onlar bakip ‘aaa, hmmm’ filan diyorlar. Ne gorduler onu soylemediler ama besbelli ki cok lacka bir yaklasim var bunlara.

          2002-2003 yillarinda masonlara olumlu bakan bir goruntu mu vardi?

          ’02-03’te hic bu islere bakmiyordum ben, onun icin bilmiyorum. Benim bildigim hicbir zaman olumlu bakilmazdi, hep supheyle bakilmisti. Devlet kendi icinde ne dusunur onu bilmiyorum. Kullanilabilir bulan guruplar olabilir tabii.

          Cevapla

          • acracia Says:

            Aklima takilan iki sey var, once onlari yazayim, sonra ilk alintiya yazdiginiza yanit vereyim:

            1) Mason kategorisi: ben bunun hic bir asamada cok da olumlu bakilabilecek bir kategori oldugunu duymadim, buna hic rastlamadim. Askeriyenin icinde de cesitli gruplara hep supheyle bakan gruplarin birisini mason diye fisleyip, ardindan guvenilir bulmasi bana mantikli gelmiyor. (Bu bana daha sonra olusturulan komplo teorileri soylemlerini animsatiyor daha cok, hani asker Israil-mason baglantilari kurmaya calisan daha yeni komplo teorileri) Ama bilemem tabii, ne dusunuldugunu, altinda ne oldugunu.

            2) Fmerakli hakli, uc gun sonra imza alinacagi onceden biliniyor olunabilir. Ancak neden uc gun once “7 Subat’ta x oldu” diye yazilsin? Ben uc gun sonraya imzaya sunulacak diyebilirim, onaylanacak diyebilirim, ya da x olacak diyebilirim. Ama oldu demek biraz tuhaf geldi.

            Cetelelere ve fislenmeye gelince:

            Ben Turkiye vatandasi olup da hayatinin herhangi bir asamasinda fislenmemis birisi olabilecegini dusunmuyorum. Bunu olumlu olarak dusunerek yapmis da olabiliyorlar ustelik. Ustelik de sabit degil bu kategoriler, kaypak bir zemindeler. Surekli degisiyor. Ideoloji, koken, din, mensup bulunulan meslek gruplari, siyasi gorusler, cemaat, vs vs. Beni endiselendiren, son zamanlarda bunlarin bu kadar yaygin, internette, amatorce ve futursuzca yapilmasi. Baskalarinin da bu anlamlar uzerinden
            komplo teorileri kurmaya davet edilmeleri. Bunu aslinda zihninde bir cok insan yapiyor, yaftalama seklinde.

            Bu arada sizin daha once yazmis oldugunuz iki ayri girdiye nihayet cevap yazabilmistim, gorebildiniz mi bilmiyorum, ama link vermeyi ogrettiginiz icin (tekrar sagolun) hemen veriyorum, ilginize ve bilginize:

            https://cdogangercekler.wordpress.com/2011/02/07/sahte-belge-uretirken-hata-yapmak-hata-mi/#comment-2919

            https://cdogangercekler.wordpress.com/2011/02/07/sahte-belge-uretirken-hata-yapmak-hata-mi/#comment-2862

            Cevapla

            • acracia Says:

              “Beni endiselendiren, son zamanlarda bunlarin bu kadar yaygin, internette, amatorce ve futursuzca yapilmasi.”

              Tabii “profesyonelce” yapilinca endiselenmiyorum anlami cikmamistir insallah bundan. Sadece bu kadar yaygin ve kolay olabilmesinden mutevellit bir bir sıkıntıya isaret etmeye calismistim.

              Cevapla

            • Bulent Murtezaoglu Says:

              Bunu olumlu olarak dusunerek yapmis da olabiliyorlar ustelik.

              Evet. Bunlardan tedirginlik hissedilmiyor. Siyasi gorus vs. veya devletin pek makbul bulmadigi ozelliklerin bir yere yazilmasi rahatsizlik veriyor belki ama genelde ‘bir tik ile her bilginizi gorebiliyoruz’ denmesi isleri kolaylastirir filan diye iyi bir sey olarak goruluyor. Belki sizan fislerde ‘cok vatanseverdir, soyu sopu da problemsizdir’ yazsa insanlar rahatsiz olmayacaklar. Devlet seffaflasiyor deniyor ama vatandas seffaflasiyor aslinda.

              Bu arada genelde devletin tumu ile iliskimiz icin denecek seyleri ve hissedilen tedirginlikleri TSK’ya kanalize edip kalan (ve AKP kontrolunde oldugu kabul edilen) kismini ‘onlar secilmis’ yahut ‘ama %47’ filan diyerek mesru gorme aliskaligi da basin/propaganda/fikir akimlari araciligiyla saglaniyor gibi. Bu da pek tekin degil.

              Cevapla

              • acracia Says:

                Burada birkac gundur gozlemlediklerimi bir kac ayri boyutu uzerinde durarak, toparlamaya calisarak izninizle paylasmak istiyorum:

                I. Isin Dava-Delil-Hukuki boyutu:

                A) Yasalarin isleyisi tamamen delillere dayalidir. Ve oyle de olmalidir. Evet deliller yok edilebilir belki,
                hatta carpitilabilir, ve burada da gordugumuz uzere turlu sahibelerle uretiliyormus gibi gorunebilir. Ya da adli emanete gomulerek sahibeler ve supheler yaratabilir.

                B) Etik ve yasa maddeleri herzaman birebir ortusmuyor, beraber islemiyor. Kanunlarda muglakliklar ve aciklar oldugu goruluyor; sahsi yorumlara acik bir sekilde tanimlanmasinda sorunlar olmasina ragmen bunlar giderilmiyor ya da giderilmesine bir heves varmis gibi de gorunmuyor. Bu da bu muglakliklar hangi baglamda kimin isine yariyor sorusunu ciddi ciddi sorduruyor.

                C) Herhangi bir dava delillerle isledigine gore, Balyoz davasindaki karsi delilleri gormemek icin insanin gormemek istememesi lazim. En basta da savcilar da boyle dusunmus olabilirler ki bunlari baska turlu niye adli emanete gommeye kalksinlar?

                D) Bu blog ve yazarlarinin ortaya koydugu uzere, davanin dayandirildigi iddianamede cok ciddi celiskiler ve sorunlar mevcut, zira iddianamenin dayandirildigi “delillerde” ve o delilleri curuten delillerin adli emanete gomulerek yokmus gibi yapilmasinda cok buyuk sahibeler var. Normal hukuk isleyisi surecinde, bu kadar sahibeyle bu davanin dusmesi lazim.

                II. Basin boyutu:

                A) Basinda cok boyutlu bir baskicilik mevcut:

                * Belirli konularin yaftalama ve susturma, baski yoluyla kamuoyu onunden silinmesine dair cok ciddi bir tablo var. Balyoz’un sorgulanmasi da bunlardan birisi. Cesitli ornekleri verildi, ama “darbeci” vs yaftasinin kendisine en basta diger meslektaslari tarafindan yapistirilmasini istemeyerek bulasmayanlarin yanisira bir de futursuzca yayin yaparak hic bir kanuni yaptirim caydiriciligi olmayacagina guvenen kurumlarin yaptiklarina da hicbir medya grubu bulasmak istemiyor gordugum kadariyla. Bundan karakter lincine tabi tutularak kamuoyu onunde karalanan bir cok baskalari da muzdarip. Bu sahislar hakkinda yalan yanlis haberler yapilabildigi gibi, hedef haline de getiriliyorlar (bundan asker, sivil, o zamanin ruzgari nereden esiyorsa o ruzgarin altinda kalan herkes muzdarip).

                * Resmi yetkililer tarafindan hukuki surec isletilerek, seffaf olmayan bir sekilde yapilan bazi yayinlar susturulmaya calisiliyor sahibesi mevcut. Zira asimetrik olarak isletilen bu yaptirim, Zaman gazetesi gibi kurumlarin yayinlari goz ardi edilirken baska yayinlar sansur ediliyormus hissi doguyor.

                * Ozel sahislar tarafindan hukuki surec isletilerek davalar aciliyor, bunlarin bir kisminin sonuclanmasi o kadar uzun zaman suruyor ki, yalan habercilik, vs hedefi haline gelen kisinin sesini duyurup haberi tekzip ettirene dava kadar cok uzun suruyor. Bunun sonucunda is isten geciyor, kamuoyu onunde istenen imaj ve etki coktan yaratilmis, verilmesi istenen goruntu arzu edilen konjonkturde verilmis oluyor.

                * Ozel sahislar tarafindan hukuki surec isletilerek hakaret davalari da aciliyor, ama o sirada guc kimin elindeyse, bu genellikle kendisiyle ilgili muhalefet, kendi inandigi siyasi ve hayat gorusune aykiri fikirlerin ifadesi, vs de basin uzerinde baski olusturmak amaciyla kullaniliyor.

                (Olayin bir de finansal boyutu var ki beni asar, oraya hic girmiyorum).

                * Gazeteciler ve ozel blog sahipleri, internette yazi yazanlar ayni kategoride degiller cunku: gazeteciler
                yaptiklari isi profesyonelce yapip bundan para aliyorlar, bagli bulunduklari meslek yuzunden bir mesleki sorumluluk ve yukumluluk altindalar, gorevleri (ideal ortamdan bahsediyorum) haber iletmek ve kamuoyunu yorumlariyla, haberleriyle gorevlendirmek. Digerlerini (sahsi blog sahiplerini, internette yorum yazanlari, vs) ayni kategoriye koymak yanlis, cunku cok degisik sekillerde onlar dusunce ve ifade ozgurlugu kissasindan yararlanmakla birlikte, yazdiklarini okuyanlar icin bu isi mesleki olarak yapan gazetecilerle ayni kategoride degiller. Bunun cok cesitli etkileri ve boyutlari var, o kismi beni asar, ama kategorik olarak kaba hatlariyla gordugum bu.

                B) Bir ulkede demokrasi cogunluk degil cogulculuk ile olmalidir (yani cogunluk boyle istedi diye su bu olsun, o mesrudur cunku halk istemistir argumanlarindan ziyade, muhalif ve azinlik seslerin cikabilmesi, korku icinde degil rahat bir yasam surebilmesinden soz ediyorum–zira bu muhalif ve azinlik meselesi de sabit degil, guc ve iktidar, ve maalesef basin, kimin elindeyse ona gore degisiyor) ilkesinden hareketle,
                ideal bir ortamda, basinin ozgur ve baski altina alinmamis olmasi cok onemli. Cok sesliligin olmadigi yerler, her zaman “fasist” olmasa da en azindan otoriterdirler. Insanlar buyuk bir guruh olarak bir seylere gore de yonlendirilebilir, basin sindirildikten sonra istendigi gibi kamuoyunu yonlendirmek, oy almak cok kolay. Oy vermek bilincli olmakla bir degildir.

                III. Isin siyasi boyutu:

                A. Demokrasinin temeli olan cok seslilik, yani cogunlugun sectigi mutlak otorite degil, ilkesi icin bir devletin en cok ozen gostermesi gereken basindir. Ama hemen hicbir devlette dogru durust olmadigi gibi Turkiye’de de saglikli islemeyen bu mekanizma son birkac senedir, ozellikle Balyoz orneginde de sabit oldugu uzere, iddia edildigi gibi daha sivillestigi icin daha demokratiklesmesi gereken bir ortama tam ters dusecek
                sekilde ayni sekilde otoriter ve sindirici bir ortam oldugu goruntusu cizmektedir.

                B. Kavram ve yaftalama kargasalari yuzunden, bir cok sey tartisilamaz hale gelmis gorunuyor. Ancak “sivil darbeci” kelimesinin her ortamda karsi cevap olarak verilen “darbeci” ile ayni sekilde atisma konusu olarak kullanilmasindan baska, aslinda cok onemli bir seye isaret ettigi unutulmamalidir. Bu, bence aslinda bu sivil ortamlara asla yakismayacak kadar otoriterlesmis ortamdan rahatsiz olanlarin dile getirdigi bir sıkıntı olarak –yaftalama amaciyla kullanilmasini kast etmiyorum– dusunulurse cok ciddi bir tablo oldugu ortaya cikar.

                C. Balyoz’a baglarsak: daha once de soyledim, bu durum bana “olaganustu hal” (“state of emergency”) dedigimiz
                durumu cagristiriyor. “Ohal” Turkiye’de daha once de defalarca resmen ilan edildi. Genellikle bir tehdit algisi ya da olgusu sonucunda yaratilan infial duygusuyla bir takim otoriter ve sikintili duzenlemelere goturebilecek, genellikle sonu insan haklari husrani ve kiyimiyla bitecek, bir durum cikar ortaya. Bunun ornekleri dunyada da mevcut ama illa ki resmen ilan edilmesi de gerekmiyor. Bunu yapanlarin en buyuk avantaji ise bu tarz otoriterligi, cok sorunlu hukuk duzenlemelerini, basini da yanlarina alarak, istenmeyen isim tasfiyelerini kamuoyunun gozu onunde, ustelik de onlarin tasdikini alarak goz gore gore yapiyorlar. 82 anayasasina referandumdan evet cikmasini da buna bir ornek olarak gormek mumkun, su anda Balyoz uzerinden yapilan ucu Ergenekon’la ilgili *bazi* davalara da dokunuyor gibi gorunen (merak edip o iddianameleri okuyorum simdi), isim tasfiyeleri, yaftacilik ve susturma kulturu, endise verici polis yetkileri, keyfi goruntusu cizen hukuki duzenlemelerin ve uygulamalarin bazilari, vs vs.
                ___________________________________________________________________________________________________________
                Soru:
                Bunu yapan yani o infial ortamini yaratanlarla bundan siyasi olarak yararlananlar her zaman bir degil, bazen boyle “dogal” ittifaklar da dogabiliyor. Ornegin Erdogan bugun 12 Eylul’de iskence gordugunu soylese de (ki bkz Can Dundar’in 8 Subat yazisi; dogru gorunmuyor) aslinda 12 Eylul’un en cok gozettigi bir gruba mensup.
                Bundan o grubu suclu tutabilir miyiz? Darbe mantigiyla is birligine girdikleri, bana dokunmayan yilan bin yasasin mantigiyla bakarsaniz belki soylenebilecek seyler olabilir. Ama daha cok anlamak icin once 12 Eylul’u arastirmak lazim mesela.

                Dolayisiyla asil burada sorun, bu sahte belgeleri neden birilerinin
                duzenledigi, bundan ne cikari oldugu, bu tasfiyelerden kimlerin cikari oldugu, olayi israrla sivil-asker ekseninde tutmaya calisarak neleri kamuoyu gozunden gizledigi onemli. Ben bu acidan sahtecilik yapanlarin (blog yazarlari bunlara cete diyor, organize bir suc oldugu asikar) bir an once bulunmasi gerektigini dusunuyorum. Bu acidan daha genis baglamda bakilmasi lazim geldigini dusunuyorum.

                Bu baglamda da Edelman’a daha once sahte darbe belgesi verilmis iddiasi varsa, oradan baslamanin gerektigini
                dusunuyorum. Simdi Edelman’a sahsen saldirip sudur budur demek bir yana, boyle bir iddia en azindan imzasiz emailleri, mektuplari suc duyurusu kabul eden bir ortamda, bir suc duyurusu olarak neden kabul edilmez, arastirilmaz, o soruyu da sorarim.
                ___________________________________________________________________________________________________________

                IV. TSK Boyutu:

                A. Darbecilik/mudahalecelik geleneginden bahsedenler, aslinda her bir darbenin, muhtiranin nev-i sahsina munhasir oldugu gerceginden bihaber gibi konusuyorlar. Bu, bu tarz mudahaleler iyi oldugu icin degil, yanlis anlasilmasin, herbirinin ortami ve yarattigi dinamikler ayri ayri ele alinmasi gerektigi icin.

                B. Otoriterlik aslinda askeri-sivili Turkiye’nin devlet yapisinda var. Demokrasi diyenlerin, Menderes doneminden, Milli Sef doneminden de ogrenecegi cok ders var. Tek partili donemi zaten saymiyorum, gidip tek partiye oy vermek demokrasi zaten degildir. Bu sebeple, Bulent Murtezaoglu’nun dedigi gibi, bazi devletle ilgili sikintilari bir tek TSK’ya kanalize etmek, bu otoriter devlet yapisi yokmus gibi yapmak oluyor biraz. Bu TSK da bundan bir kurum olarak sorumlu olmadigi icin degil, Turkiye genelinde daha buyuk bir soruna isaret ettigi icin.

                Seneler once devletin deriniyle sigi yer degistiriyor babinda bir laf etmisti Yildirim Turker, bu bence de kayda alinmasi gereken bir laf–ozellikle son polis yetkileri ve hukuk sahibeleriyle. Bu AKP herseyi yanlis yapti, yapiyor anlamina da gelmiyor. Ama otoriter bir yapi kazandigi, ileri demokrasi soylemleriyle hic ortusmeyecek seyler yaptigi (polis devleti goruntusu gibi), vs goz onune yapilirsa, AKP de bu otoriter devlet yapisindan rahatsiz gorunmuyor. Hatta, bunun icin TSK bir ara malzeme de ediliyor–12 Eylul’le referandumla hesaplasacagiz bu yuzden evet oyu verin demek gibi.

                C. Ordu uzerinden kurulan soylemlerde su anki ortamda bir hususi durum (“exceptionalism”) yaratma tablosu: fisleme, kendi mensuplarini kanundan koruma, vs vs bunlar hep orduyla ilgili devamli dile getirilen sikintilar. Oysa emniyet teskilatinda, mecliste (dokunulmazliklar), adli sistemde (daha gecenlerde Adalet Bakanligi fisledigini kabul etti, ustelik de ama biz bunu hep yapmisizdir diye bir aciklamayla) de var olan sorunlar.

                Bakin herkes yapar sahibe altindadir asla demiyorum, onlar yapsin cunku bunlar yapiyor da asla demiyorum. Ama bu bir *sistem sorunu*dur diyorum.

                V. Balyoz’un (bu blogu da ilgilendirebilecek) tartisma boyutu:

                A. Balyoz’la ilgilenen, cesitli motivasyonlarla bu konu hakkinda kamusal alanda dusunen insanlar oldugu asikar. Bundan daha once de bahsettim. Ancak bu sayfada da goruldugu uzere, suphecilik ile ilgili bir sey soylemek istiyorum:

                Supheci dusunce gayet iyi bir sey; yanlis anlasilmasin. Basin ozgurlugu ve cogulculuk da bu yuzden onemli ya, degisik sesler cikip olaylari farkli acilardan dusunelim, suphelenip soru soralim diye. Bu madalyonun bir yuzu.

                Obur yuzu: bunun asiri ucuna kacip, biraz kekremsi komplo teorisi ve her tasin altinda bir suc imasi ile susturmak, surekli suclamak, saldirmak ya da surekli karsisindakini curutmek icin her turlu yontemi kullanmaya calismak. Bunu Zaman’da ve Taraf’ta da goruyorum mesela.

                Bu yukaridaki dinamikleri kisiler arasi, kisiler kurumlar arasi (sahis-gazete gibi) iletisim/sizliklerde de gormek mumkun–gazeteciler arasinda, blog yazarlari hakkinda, sahislar arasinda, vs vs vs.

                B. Bu bloga gelince:

                1) Buranin ortaya koydugu bir sey varsa, o da buraya herkesin farkli sebeplerle gelmekle birlikte, bu yukaridaki konularda acikca konusabilme ihtiyaci ve tabir-i caizse acligi, ki buna isin dava boyutunu katalim, azimsanmayacak bir unsur bu, ve buna karsilik yukarida da listelemeye calistigim sorunlardan dolayi boyle bir forum bulmanin zorlugu. Ancak bir baska boyutu da, bu davanin soyut bir tartisma vesilesi olabilmesinden ote, ayni zamanda da bir dava oldugu ve 200’e yakin kisinin de yargilandigi ve magdur oldugu gercegi.

                (Sirf askerleri mi dusunuyorsun diye atlayacaklara, hayir diyorum, ve bugunku 10 Subat 2011 tarihli Ugur Mumcu’nun oglu Ozgur Mumcu’nun yazdigi “Bitmeyen Tutukluluk” yazisini oneriyorum).

                Birisini savunmam, oburundeki hatalari gormemi engellemez. Bunlari illa ki alenen ifsa etmek zorunda birakilmak da can sıkıcı bir tavir. Ama simdi buradan gelebilecek saldirilari bildigim icin eklyeyeim de sonra ugrasmayayim dedim.

                2) Olasiliklardan bahsedilmis, konusulmus yukarida, iste burada bir sorun cikiyor gorebildigim kadariyla:

                Unuttugumuz bir sey var: davanin hukuki boyutu. Yani birinci kareye donmus oluyoruz simdi.

                Dava olasiliklar uzerinden degil, etik dusunceler uzerinden degil, TSK ile bir gecmis mudahalelerin hesaplasmalarinin goruldugu bir kandavasini degil, blog yazarlari uzerinden degil, siyasi boyutlar uzerinden degil, *somut deliller* ve *yasalar* uzerinden yurumesi gereken bir unsur. Dolayisiyla, blog yazarlarinin tespit ettikleri tuhafliklar, tutarsizliklar, vs hakkinda istedigimiz kadar teoriler uretelim, fikir bazinda bu forumdan bir seyler daha dusunup sorgulayip cikalim, bunlarin hicbiri, bu blogda ortaya konan her delile bir kulp bulmaya calissak da, ortada donen vahim tabloyu, Balyoz davasindaki genel usulsuzlukleri, delil saklamalari, basin etigine yakismayan yayinlari, bunlarin bir siyaset malzemesi haline getirildigi gercegini, bu ortamdan birilerinin beslendigi sahibesini, vesayet bitiyor nami altinda yapilanlarla devletin otoriterliginin degismedigini hatta tam tersine sadece el degistirdigi goruntusunu, cogulculugunun degil cogunlugun hukum surmesinin demokrasi olmadigi gercegini degistirmez. Balyoz davasinda ortaya cikan tablonun, yukarida kategorilere ayirmaya calistigim gibi o kadar cok boyutu var ki, hele ki bu blog baglaminda dusunursek, bu sebeple, bunlarin hepsini bir tarafindan tutmaya calissak da adalet adina ortada gorulen somut bir dava ve somut olarak yargilanan insanlar oldugunu da unutmamak gerekir. Burada ortaya konan bulgular da buyuk bir haksizliga isaret ediyor. Isin icinde basinin da, hukuki boyutun da, siyasi boyutun da, TSK boyutunun da, diger baska bir cok faktorun oldugunu da goruyoruz.

                Dolayisiyla, burada bu forumun sagladigi acikca konusabilme ortaminda, bir taraftan neler olabilecegi, olmasi gerektigi tartisilirken, genel resmi ve davanin somut hukuk maddeleri ve iddianame uzerinden yurutuldugunu unutmamak gerekir. Ben bu noktada tekrar durup donuyor ve su soruyu soruyorum:

                Bu sahteciliklerin ardinda kimler var? Bu olanlar baska hangi degisikliklere yol aciyor basin, vs acisindan?
                Cikarlari ne? Bu kadar tuhaflik ve karsit-delilleri adli emanete gommenin, icten (emniyet? adliye?) sizdiranlarin amaci ne? Bunlar da o cete denen sahtecilikleri yapanlarin bir parcasi midir? Bu sahteciligi yapanlar, JITEM gibi birden fazla kurumu ve kurulusu mu kapsar? Kimdir bunlar?

                Son olarak, bu sorulari blog yazarlarina sormak da cok abes; onlar da bu sorulari soruyorlar zaten.

                Cevapla

                • acracia Says:

                  pardon, yanlis yere yazmisim. blog yazarlari bu uzun oldugu icin isterseniz bu yorumu buradan silin. ben en asagiya koyacaktim ki simdi oyle yapacagim; bosuna yer isgal etmeyeyim. ozur dilerim.

                  Cevapla

          • Can Acar Says:

            Fişleme ve kişisel bilgilerin mahremiyeti çok önemli bir konu. Bununla ilgili yorumlarımı aşağıda yazıyorum.

            Cevapla

  4. erdemsenol Says:

    Sayın fmeraklı, Süheyl Batum’un konuşmasının tamamını dinlemediğiniz belli. Türkçe öğretmeni tanıdığınız varsa metni eline verin ve anafikrini sorun; hani ilkokulda konu işlenirken sorar ya öğretmen… Gayet sarih bir dille işi özetledi: ”Bu ordu astsubayından generaline herkesi yem yapmıştır Beşiktaş hukukuna”

    Cevapla

    • merttalay Says:

      Besiktas hukuku ne demek? Hosunuza gitmeyen kararlar alan mahkemeler tu-kaka, hosunuza giden kararlar alan (Semdinli saniklarini tek celsede saliveren askeri mahkeme gibi) mahkemeler muspet mi?

      Ordunun saniklarin mahkeme onune cikmasini engellemek icin onlari orduevlerine veyahut GATA’ya sakladigini da unutmayalim.

      Cevapla

      • Jim_Beam_Black Says:

        Burada insanlar sayfa sayfa yazılarla 4 yıldır ne kadar komik bir tiyatro izlediğimizi belgeleriyle birlikte kanıtlıyorlar. Bizim izlediğimiz bu oyun başka insanların hayatından ve özgürlüklerinden 4 yıl çalarken, hatta bazıları yaşadığı bu utançtan dolayı canına son verirken, siz hala bu mahkemelerin “hoşumuza gitmeyen” kararlar aldıklarını iddia ediyorsunuz ya gerçekten demagogluğunuzu geçtim akıl ve vicdanın sınırlarını zorlar bu dedikleriniz.

        Siz herkesi darbeci ve orducu diye yaftalamaya devam edin, tarih 2007 yılını “hukukun siyasete alet edilmesi suretiyle yapılan en geniş kapsamlı sivil darbe” olarak yazacaktır not düşülsün.

        Cevapla

        • ihtimal Says:

          Bu bahsettigin 4 yil ozgurlukten calinma durumu sadece bir ihtimal, ama bu olasiligin disinda disinda kalan gercek Turkiye ve milletinin en az 50 yilini caldi!

          Cevapla

          • Halil Ata AŞÇI Says:

            ihtimal,

            Sahte CD yi hazırlayan sahtekarları savunma nedenin herkese kapak olsun.

            Teşekkürler …

            Cevapla

          • Jim_Beam_Black Says:

            Sivil darbenin bu ülke ve milletin kaç yılını çalacağını ömrümüz vefa ederse birlikte hesaplarız. Sonuçta 12 Eylül cuntası gençliğimzi nasıl baskı altına alıp depolitize ettiyse bugün de aynı süreçleri yaşıyoruz. Üniversitelerden akılcı görüşleri kovan ve iktidarın memuru haline gelen “altın kuşak”ın yetiştirmeyi planladığı dogmatik düşünceli ümmetçi gençliğin bu ülkeyi kaç yıl ileri (ya da geri) götürdüğünü ilerde gördüğünüzde “vah vah, biz bu adamlara mı destek vermişiz” diye üzülmeyeceğinizi de biliyorum sayın liberaller. Neticede sizde ne utanma, ne vicdan, ne de tutarlılıktan eser kalmadığını son 8 yılda yaşayarak gördük. Tabi bu sözlerim size yine anlamsız gelecek çünkü muhteşem liberal mantığa göre darbeleri yalnızca askerler yapar.

            Cevapla

            • Halil Ata AŞÇI Says:

              Jim_Beam_Black ,

              elbette sözleriniz , ihtimale anlamsız gelecek. Açık-açık yazıyor. Turkiye ve milletinin en az 50 yilini caldilar. Bu yüzden balyozda sahte CD yi hazırlayan sahtekarları savunuyorum, diyor.

              Cevapla

              • ihtimal Says:

                Demek istegim o ki, CD nin sahte oldugu sadece bir ihtimal, ustelik pinar ve dani nin uzerindeki kamuoyu etkisini arttirmaya calistii bit ihtimal! . Ve inandigim o ki, dusuk bir ihtimal! Sahteciligi hic bir sebeble savunamam ki, yeterince acik degil mi?!

                Cevapla

                • Can Acar Says:

                  ihtimal,

                  Bunca zamandır buraya yorum yazıyorsun. CD’lerin sahte olduğu defalarca kanıtlandı, buna hala ihtimal diyorsun. Lütfen CD’lerin sahte olmama ihtimalini yazabilir misin, kanıtlarıyla.

                  Cevapla

    • fmerakli Says:

      Peki ne yapacakti ordu Besiktas hukuku ile mucadele etmek icin? Tankiyla topuyla Besiktas adliyesine cikartma mi yapacakti? BIr sabah ansizin gelip savcilari hakimleri mi goturecekti? “Ben isim vermesem kozmik odaya n.. girerlerdi” diyenlere uyup ben izim vermiyorum, askerleri yargilayamazsiniz mi diyecekti… Biraz akl-i selim lutfen!!!

      Cevapla

  5. solmaz türk Says:

    Beşiktaş hukuku denilince aklıma Van yüzüncü yıl üniversitesinde görevli olduğu sırada haksız bir suçlamayla tutuklandığı için hapishanede hayatına son veren rahmetli ENVER ARPALI geldi.Acaba Şemdinli eski savcısının vicdanı ne alemdedir?Bu arada Yarbay ALİ TATAR’ı da unutmamak lazım.İnternet sitelerinde çeşitli imalarla eşi hakkında dedikodu üretildiği için intihar eden BERK ERDEN’in de hesabı sorulmalı.KUDDUSİ OKKIR’ın gözleri aklınızdan çıkıyor mu?

    Cevapla

    • fmerakli Says:

      Adli yargida otuz kusur yila carptirilmis Semdinli’de kitabevi bombalayan iyi cocuklarin askeri savcilik tarafindan ilk durusmada tahliye edilmesi hangi semtin savcisinin isi acaba? Sahi iyi cocuklarin askeri mahkemedeki davasi ne oldu bilen var mi?

      Cevapla

  6. drunkenknight Says:

    4 şubat 2003 tarihinde 02.58 Pm saatinde bu belge son kez kaybedilmiş…Bahsi geçen şahısa dair ise ‘7 Şubat 20032’de muhafaza genel müdürü oldu’ ibaresi yazıyor…

    _Peki neden olacak/olabilir ifadesi değil de oldu ?

    Bu hatayı sistem tarihi değiştirilmiş bir bilgisayarda bu bilgileri giren örgüt üyesinin bir anlık dalgınlığı/bugünün tarihinden ayarlanan tarihe dair bir zihin atlaması olma ihtimali ki ben bu durumu, 2011 e yeni geçtiğimiz günlerde hala tarihi 2010 atmaya benzetiyorum,gün tarihi,ay tarihi doğru fakat iş zamana gelince belki dikkatsizlikten belki de bu zihin atlamasından kaynaklanmış olabilir…

    Cevapla

  7. drunkenknight Says:

    @Fmerakli…3 nolu yorumun için;

    siz akademisyensiniz(!!)…diyelim ki 1 hafta sonra sınav yapacaksınız…sınıfın en çalışkan öğrencisinin de 100 tam puan alacağı konuşuluyor sınıfta…ve bu sizin kulağınıza geliyor…sınavı yapmadan 100 tam puanı verip notlarınızın arasına işler misiniz yoksa sınava giripte sınav kağıdını görmeyi mi beklersiniz?

    Cevapla

    • drunkenknight Says:

      Bu arada;

      ”Turkiye’de atama surelerinin ozellikle uclu kararname gerektiriyor ise zaman aldigini goz onune bulundurdugumuzda bu belgede celiski bana cok onemsiz gorundu….” diye yazmışsınız…

      Bu blogtaki çelişkilerin hiç biri sizin gözünüzde önemli değil ki…yada sizden önemli gördüğünüz çelişkileri buraya yazmanızı istesem çok mu iyimser olurum ?

      Cevapla

      • fmerakli Says:

        Iyimserlik iyi bir seydir, devam ediniz..

        Madem istediniz soyleyeyim, Golcuk’te cikan Suga belgelerinde askeri personelin rtubelerinin yanlis yazilmis olmasini onemli buluyorum. Ilac sirketi ile ilgili tutarsizlik da hayli onemli…

        Ayrica daha baska pek cok tutarsizlik ve onlarin birlikte degerlendirilmesi sonucunda mahkemenin bu tutarsizliklar cevap verecek bir surec icerisinde ilerlemesi, aksinin adil yargilanma hakkinin ihlali olacagini soyledim defaatle, bir kez daha soylemis olayim..

        Tutarsizliklarin bizatihi kendileri kadar, kimler tarafindan yapildigi da meselenin tum acikligi ile ortaya cikmasi icin onemli bir unsur diye de dusunuyorum…

        Cevapla

        • drunkenknight Says:

          _tutarsızlık = sahtecilik diyebiliyor musunuz ?

          Cevapla

          • fmerakli Says:

            Bu yorumunuzu cevaplamistim, ama blog sahipleri sildiler… Bulent bey ve acracia nette sansuru tartisiyorlardi, burada bile yorumlarin sansure tabi tutulmasi konunun ne denli onemli oldugunun bir gostergesi oldu herhalde!

            Cevapla

            • fmerakli Says:

              Gerci belki de silmemislerdir, gunahlarini almayayim; bazen yorumlarin girisinde sorun cikabiliyor…

              Kabaca soyle bir cevap vermistim:

              Eger basinizi goge erdirecekse evet, tutarsizlik = sahtecilik diyorum.

              Ama Golcuk belgelerindeki sahtecilikte parmagi olanlarin Dogan ve Rodrik’in ifade ettigi gibi ordu disindan degil, Balyoz davasinda kendilerini ve/veya ustlerini korumak, saniklar lehine supheleri artirmak amaci ile ordu icinden birileri olma ihtimalini daha yuksek goruyorum.

              Sahihligi konusunda bir tartisma olmayan ses kayitlarini goz onunde bulundurarak halkin tepelemenin, Istanbul’un uzerine cokmenin, secimle isbasina gelmis hukumetin yerine milli mutabakat hukumeti kurmanin falan konusulmasi, yani “halkin silahinin halka cevrilmesinin planlanmasi = ahlaksizlik” diyor musunuz diye ben de merak etmekteyim…

              Cevapla

              • drunkenknight Says:

                Başımın göğe ermesiyle ilgili sözünüze kişiselleştirmemek için cevap yazmıyorum…

                ”Ama Golcuk belgelerindeki sahtecilikte parmagi olanlarin Dogan ve Rodrik’in ifade ettigi gibi ordu disindan degil, Balyoz davasinda kendilerini ve/veya ustlerini korumak, saniklar lehine supheleri artirmak amaci ile ordu icinden birileri olma ihtimalini daha yuksek goruyorum.”…bir akademisyenin mantığı nasıl bu kadar çarpık olabilir diye soruyorum kendime ama tv programlarında sizin türeviniz olan önlerinde doç. ve prof. ünvanları bulunan zat-ı muhteremleri görünce beterin beteri vardır deyip vazgeçiyorum bu düşüncemden o yüzden yukarıdaki ifadeniz içinde aşağıdaki dizleri size armağan ediyorum…

                İlim ilim bilmektir
                İlim kendin bilmektir
                Sen kendini bilmezsin
                Ya nice okumaktır…

                Bunu anlayamadıysanız halk arasında şöyle de bir deyim vardır…”Biz sana makam/mevki sahibi olamazsın demedik,adam olamazsın dedik”…

                Sizin yandaş medya olarak tabir edilen kesimdeki yazarlardan hiçbir farkınız yoktur gözümde…

                Cevapla

                • drunkenknight Says:

                  bu arada 6 ve 7 numaralı yorumlarıma bir cevabınız varsa yazın hatta yoksa da yazın…

                  Cevapla

                  • Jim_Beam_Black Says:

                    Sn. fmerakli ve ekürisinin tek yaptıkları iddialara şüpheci bir akademisyen edasıyla yaklaşıyor gibi görünüp aslında bolca laf salatası ile konuyu ilgisiz boyutlara çekmek ve iddianamenin çarpıklığına ilişkin tespitleri sulandırmak. Bu sözde liberaller “konulara farklı açılardan yaklaşıyoruz” havalarında kasılırken yine yurdumun çeşitli yerlerinde gençlik korku ve baskılarla sindiriliyor, dayak yiyor ve bilimsel öğretiden uzaklaştırılıyor. 12 Eylül cunta çarkları bu kez sivil dikta yönetiminde işlemeye devam ediyor.

                    Cevapla

                    • fmerakli Says:

                      Yukaridaki yoruma kendi adima cevap vermeyi gereksiz goruyorum, ekurim kimse artik, onlara havale ediyorum…

                      Her ne kadar dusuncelerinizi degistirmeye faydasi olmayacaksa da ben kendimi liberal olarak tanimlamiyorum, hic de tanimlamadiim… Blogta bir ara bunun tartismasi olmustu, merak ediyorsaniz bir bakarsiniz…

                    • ihtimal Says:

                      Evet. Evet. Coook haklisin(!) Jimmy, 30 bin kisilik bir universitede 25 ogreci( ki o universiteden ve hatta ogrenci olduklari bile mechul) universiteye gelen insanlari konusturmuyor ve yumurta saldirisina maruz birakiyorsa, bu genclik korku ve baskılarla sindiriliyor, dayak yiyor ve bilimsel öğretiden uzaklaştırılıyor demektir. O 35 kisiden ne alimler cikacakti halbuki!!!

                • fmerakli Says:

                  Turkiye’de Suheyl Batum, Mumtaz Soysal gibi darbeseverler anayasa profesoru olmusken, ben adam olamamisim cok mu…

                  7 nolu yorumlariniz benim dile getirdigim olasiliga benzer ama sizin daha yuksek olasiliga sahip oldugunuzu dusundugunuz bir duruma isaret ediyor; gercegin ne sekilde tezahur ettigini bilmedigimiz icin olasiliklardan bahsediyoruz… 7 nolu yorumunuz da bu blogta bugune degin dile getirilmis onca olasiliktan sadece biri…

                  6 numarali yorumunuzda kullandiginiz ornek anlamsiz bir ornek, kararname imzalanmadan kimin atanacagini bilmek mumkun ama sinava girmeden kimin kac alacagini bilmek mumkun degil…

                  Cevapla

                  • fmerakli Says:

                    7 ile 6’yi karistirmisim, ama son paragraftan anlasiliyor olmasi lazim!

                    Cevapla

                  • drunkenknight Says:

                    ”Turkiye’de Suheyl Batum, Mumtaz Soysal gibi darbeseverler anayasa profesoru olmusken, ben adam olamamisim cok mu…”

                    _yüzünüzdeki maskeyi çıkarın biraz daha…

                    ”gercegin ne sekilde tezahur ettigini bilmedigimiz icin olasiliklardan bahsediyoruz…”

                    _Yanılıyorsunuz…olasılıklardan bahseden sizin çarpık mantığınız…sayın Pınar DOĞAN ve Dani RODRİK somut deliller üzerinden konuşurken, delilleri olasılık düzlemine çekip kendine daha geniş manevra alanı yaratmaya çalışan da sizsiniz…

                    ”7 nolu yorumunuz da bu blogta bugune degin dile getirilmis onca olasiliktan sadece biri…”

                    _ama size sorduğum sorunun cevabı değil…

                    ”Turkiye’de Suheyl Batum, Mumtaz Soysal gibi darbeseverler anayasa profesoru olmusken, ben adam olamamisim cok mu…”

                    _Demagojinin,ajitasyonun ve karalamanın dikalası…
                    söylemek istediğiniz şey,üstü kapalı olarak ‘TSK’nın kağıttan kaplan olması ifadesine dair bir hamle… o zaman Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN’ı,Bülent ARINÇ’ı,Mümtaz’er TÜRKÖNE’yi ve Burhan KUZU’yu nereye koyacaksınız bu bağlamda ?

                    Ayıp denen birşey varsa,sanırım bu sizde yok…

                    Cevapla

                    • fmerakli Says:

                      Siz de olmayan ya da eksik oldugunu dusundugum seyler var, ama ben sizin kadar acik sozlu olmayacagim.

                      BIr de insanlarda “ayip denen bir sey olmaz”

                      Utanma (ya da terbiye vs) denen bir sey olmadigi icin ayip olarak nitelenecek seyler yaparlar/soylerler.

                      Boyle seyler de gorelidir, onu da soyleyeyim. Mesela yukaridaki mesajinizdan anladigim kadari ile komutanlarin plan seminerinde halki tepelemek, istanbul’un uzerine cokmek gibi seyleri soylemis olmasini, halkin guvenip teslim ettigi silahlarin kendisine cevrilmesinin planlandigi konusmalar yapilmasini siz ahlaksizlik olarak gormuyorsunuz belli ki. Gorelilikten kastim buydu…

                    • Bulent Murtezaoglu Says:

                      Ben de o semineri ‘ahlaksizlik’ olarak gormuyorum. Bir kusur varsa — ki sozler yenilir yutulur gibi degil — sistemik bir kusur. O insanlar o tarz planlar yapmayi — darbe veya degil — kendilerinin vazifesi olarak goruyorlar. O sekilde yetismisler, hatta kismen kanunlar da buna musait.

                      Bu ‘halkin teslim ettigi silah’ filan sadece asker icin gecerli degil, polisin de ‘vatan hainleri’ diye vatandas kovaladigini, MEB personelinin veya baska memurlarin islerini yapacaklarina otoritelerini baska islerde vatandasa karsi kullandiklarini goruyoruz. (Bana sahsen zaman icinde hem asiri solcu hem ‘dinci’ gorevliler bunu yapti. Kahvede karsima gecip o tavri takinsa itin ardina sokacagim insanlara gikim cikamadi. Kagit ittirmekle vazifeli adam dahi o kagit benim icin onemli oldugundan baska seyleri de gayet guzel ittiriyor yeri gelince veya firsat bulunca. Normal sivil memurun boyle oldugu yerde ustelik kendilerine ‘vazifeli’ olduklari soylenen hatta vazife verilen askerlerin belli tavirlari olmasini yadirgamiyorum.)

                      “Ahlak” kismina gelince. Ben kismen sizin rahatsizliginizin buyuklugu sezdigimi dusunuyorum, ustelik herhalde hemfikir oldugumuz noktalar da cok. Yalniz insanlar o seminerden olayi yargilanmazken onun devamli gundeme gelmesi biraz manasiz. Bu dava bu saniklarla bu sekilde devam etmezse felaket olacakmis veya derin bir adaletsizlik ortaya cikacakmis diyormussunuz gibi de gozukuyor. Oyle demeseniz de oyle gozukuyor olmali. Belki kendileri veya yakinlari iceri alinmis insanlarin buna tepkilerini o goruntuye baglamak kabil.

                      Bakin sizin fislenmis olmaniz size rahatsizlik vermis, bu insanlara ise katliam planlamacisi deniyor ve o yuzden teshir edilmisler, tutukluklanmislar ve hala oyle bir tehlike altindalar. Ustelik deliller bir acayip (sizin fislenmenizin dayanagi gibi) ve bunlari yayanlar saniklarin erisemedigi bilgilere erisiyorlar (sizi fisleyenin yetkisizligi gibi). Hal bu olabilir. Ben hissedilen rahatsizligi haksiz/yersiz bulmuyorum. Sirf Turk oldugum icin yahut bazi laflari bir Turk ismiyle ettigim icin bana da bir takim seyler denmistir. Sirf uniforma giydi ustelik vazifesini yapti diye (kendilerini oyle dusunen veya oyle olduklarini bilen) insanlara mutemadiyen baska seyler denmesinin dogurdugu tepkiyi ben de anlayabiliyorum.

                    • fmerakli Says:

                      Bulent Bey,

                      Demissiniz ki: “Ben de o semineri ‘ahlaksizlik’ olarak gormuyorum.”

                      Ben de seminerin bizatihi kendisini ahlaksizlik olarak gormuyorum, sizin de yenir yutulur degil dediginiz ifadelerin soylenmesini ahlaksizlik olarak goruyorum.

                      Bir de askere karsilik polis ornegi vermissiniz, haklisiniz. Halkin vergileri ile odedigi vergiler ile kim eziyet ederse, elinde silah olsun olmasin, bu ahlaksizliktir.

                      Iste unlu kalp cerrahi SGK’li hastasini ameliyat etmek icin bicak parasi alirken sucustu yakalanmis, o da ayni durum yani…

                      Bir de son olarak diyorsunuz ki:

                      “Yalniz insanlar o seminerden olayi yargilanmazken onun devamli gundeme gelmesi biraz manasiz.”

                      Aslinda bu sozleriniz tam da gercegi yansitmiyor, zira iddianamede saniklara isnat edilen suclar ifade edilirken olayin genel orgusu baglaminda plan seminerinde ustu ortulu bir sekilde Balyoz planinin tartisildigi seklinde bir iddiasi var savcilarin. Bunu da ele gecirilen belgelerde yer alan kimi bilgilerin, seminerde yapilan konusmalarda kullanilmis olmasina bagliyorlar… O yuzden, pek cok noktada hemfikiriz, ama bu noktada biraz sizden farkli dusundugumu belirtmek durumundayim…

                    • Bulent Murtezaoglu Says:

                      Biraz daha huysuzluk yapacagim, cunku asagidaki hususu onemli buluyorum:

                      Bir de askere karsilik polis ornegi vermissiniz, haklisiniz. Halkin vergileri ile odedigi vergiler ile kim eziyet ederse, elinde silah olsun olmasin, bu ahlaksizliktir.

                      Bu ‘halkin vergisi’ kalibi cok moda olmus son senelerde ama — istemeden de olsa — devlet/halk iliskisini ticari bir iliskiye indirgeme yolunu da aciyor. Yukarki yazismada ‘halkin teslim ettigi silahlar’ diyorduk ikimiz de ki o bir vazife ve otorite verme/kabul etme anlami tasiyor, orada hemfikirdik (ben bilincli olarak ima ettigim sekilde okunsun diye oyle yazmistim). O otoriteye sahip olan isterse maas almasin ayni kanuni ve ahlaki kisitlamalar altinda. Bunun derin teorisine aklim ermiyor, yaliz iliskinin oyle duz bir alis-veris iliskisi olmadigini dusunuyorum. Hem toplum olarak bizim bakisimiz devlete farkli, hem muazzam asimetrik guc, hem tekel durumu, hem kapsayici/genisleyebilen otoriteden dolayi nitel fark var.

            • Bulent Murtezaoglu Says:

              Hmm. Bizim konustugumuz kismi insanlarin kendi ozel mulkleri denebilinecek veya kontrolleri altindaki yerlerdeki icerige ellemeleri degil ki? Aslinda daginik yapilari nedeniyle tek elden kotrol edilemeyen (mulkiyet acisindan bakarsaniz bir acidan ‘sahipsiz’) ortamlar mumkun, vardi/populerdi de bunlar (usenet vs.) ama gerek kanuni gerek ticari gelismeler o tur yari-anarsik diyebilecegimiz ortamlari yok etti/ediyor.

              Cevapla

            • cdogangercekler Says:

              “Bu yorumunuzu cevaplamistim, ama blog sahipleri sildiler… ”
              Dogru degil; herhangi bir yorumunuzu silmedik. Yapilan yorumlar bizden onay beklemeksizin, otomatik olarak yayimlaniyor. Yayimlanan yorumlari kufur/hakaret icermedikce de silmiyoruz.

              Cevapla

              • fmerakli Says:

                Sizin silmemis olma ihtimalinizi bir baska yorumda belirtmistim, ama aciklama icin tesekkur ederim…

                Bu arada benim yorumlarima cevap verme egiliminde pek olmamistiniz; Balyoz davasi ile birlikte Ergenekon davasinin da dusmesi gerektigi seklindeki bir ifadeniz olmustu bir hafta kadar once. Hazir bana cevap yazmisken, o ifadelerinize de aciklik getirmeniz ricasinda bulunsam, drunkenknight’in deyimi ile fazla mi iyimserlik yapmis olurum?

                Hatirlatma baabinda, ilgili mesaji asagiya kopyaliyorum…

                ————————

                Fenerant,

                Soylediginiz gibi sayin Dogan ve Rodrik bu ifadelerine bir aciklik getirmek durumundadirlar. Ben en cok aciklama gerektiren noktalarin altini bir kez daha cizecegim:

                1. TSK’nin sivil otoriteyi tanimasinin Balyoz ve Ergenekon davalarinin dusmesi ya da bir baska kosul icin siyasi bir pazarliga konu olmasi kabul edilebilir bir sey midir? TSK’nin sivil otoriteye itaati pazarliga tabi bir sey olabilir mi?

                2. Velev ki boyle bir pazarlik yapilmis ve ciddi mesruiyet sorunlari olan ‘siyasi bir mutabakat’ saglanmis olsa Balyoz ve Ergenekon davalarinin dusmesi icin AKP ve TSK’nin yargiya telkinde bulunmasi kabul edilebilir bir sey midir? Yarginin tarafsiz ve bagimsiz calismasi gerektiginin altini cizen ve secimler sonrasi yeni bir AKP doneminde yarginin siyasallasma tehdidi ile karsi karsiya olduguna inanan sayin Dogan ve Rodrik’in AKP ve TSK’nin anlasarak Balyoz ve Ergenekon davalarini dusurmeleri, yani ordu ve siyasetin yargiya mudahalesinden bahsetmeleri kendileri ile celistikleri anlamina gelmiyor mu?

                3. Balyoz ve Ergenekon davalarinin dusmesinin siyasi pazarlik konusu yapilmasindan sozde degil ozde liberal demokrat Dogan ve Rodrik hic rahatsizlik duymazlar mi? Boyle bir onerinin liberal demokratik anlayista asla yeri olamayacagi dusunuldugunde sayin Dogan ve Rodrik de mesum “Turkiye’nin ozel kosullari” limanina demir mi atmaktadirlar?

                4. Asker ve siyasetin mesruiyeti tartismali bir siyasi mutabakat ile yargiya mudahale etmeleri yarginin tarafsizligina ve bagimsizligina vurulacak agir bir darbe degil midir? Dogan ve Rodrik “yeter ki Balyoz davasi dussun, ordu ve siyasetin yargiya mudahalesi tali bir unsurdur” diye mi dusunmektedirler?

                5. Balyoz davasi ile birlikte Ergenekon davasinin da dusmesini talep ederken hangi gerekcelerle hareket etmektedirler? Kucuk, Eruygur ve Tolon pasalara, JITEM’i kurdugunu itiraf eden Arif Dogan’a, Kemal Kerincsiz’e vs. isnat edilen suclarin da fabrikasyon ve ayni sahte belge cetesinin urunu olduguna mi inanmaktadirlar? Bu yondeki kanit ve bulgularini kamuoyu ile paylasmayi dusunuyorlar mi? Ornegin, Kerincsiz ve Kucuk’un Hrant Dink’in 301 ile yargilandigi davada mahkeme salonunda teror estirmeleri de sahte belgeleri hazirlayan cetenin bir provokasyonu mu idi? Yer altindan cikan silah ve muhimmati da bu cete uyeleri mi gommustu? TSK ile AKP arasinda Balyoz’a ek olarak Ergenekon davasini da dusuren bir siyasi mutabakat saglanirsa, bu onerinin sahipleri olarak yukarida saydigim isimlerin mahkemeye hesap vermeden kurtulmus olmalarindan bir rahatsizlik duymayacaklar, kafalarini yastiga koyup ic huzuru ile uyuyabilecekler mi?

                6. Amerika’da Beyaz Saray ile Amerikan ordusu gorulmekte olan yuzlerce sanikli ceza davalarinin dusmesi icin siyasi mutabakat saglayabilirler mi? Bunu yaparlarsa bu mesru bir mutabakat muamelesi gorur mu? Boyle bir oneriyi dile getiren akademisyenlere nasil bir tepki verilmesi beklenir? Ornegin, Dani Rodrik bu blogta futursuz bir sekilde dile getirilen “ordu ve hukumet arasinda siyasi bir uzlasma sonucunda yargiya mudahale edilerek Ergenekon ve Balyoz davalarinin dusmesi, bunun karsiliginda da askerin sivil otoriteyi tanimasi” yonunde bir pazarlik iceren temenniyi ingilizce olarak Washington Post’ta gonul rahatligi ile yayinlatabilir mi?

                Cevapla

                • Halil Ata AŞÇI Says:

                  Fmeraklı ,

                  Döktürmüşsün yine …
                  Balyoz davası ile hiç ilgisi olmıyan konuları yazarak , kafa karışıkşığı yaratmayı üstüne vazife edinmişsin…
                  Balyoz davasının özü sahtekarların hazırladığı sahte CD lerdeki bilgiler.
                  Bu bilgileri çıkarınca geriye
                  dünya öküzün boynuzları üzerinde diyenlerin iddiaları kalıyor.
                  21. yüzyılda sahte CD lerle yargılama yapılmasını savunman gerçekten çok ekmek yediğini gösteriyor. Ben latife yapmıştım 40 fırın ekmek ye diye , keşke ciddiye almasaydın. Özür dilerim

                  Cevapla

                  • fmerakli Says:

                    Yukaridaki yorum, Balyoz ile birlikte Ergenekon da dussun diyen Dogan ve Rodrik’e yazilmis bir yorum idi. Eger Balyoz davalari ile ilgisi olmayan konulari yazmak kafa karisikligi yatarma vazifesi goruyor ise, Dogan ve Rodrik Balyoz ile birlikte Ergenekon davasinin da dusmesini isterken acaba bir kafa karisikligi yaratma amacini mi gutmekteydiler sizce?

                    Balyoz davasi sahte CD’ler ile ilgili bir dava ise neden Dogan ve Rodrik o CD’ler ile hic ilgisi olmayan Ergenekon davasinin da dusmesini istiyorlar ve bunu Balyoz’un aksine Ergenekon iddianamesinde kullanilan delillerin sahte oldugunu ispatlama zahmetine katlanmadan yapiyorlar…

                    Ben bunu merak ettim, siz etmek zorunda degilsiniz.

                    Cevapla

                    • Halil Ata AŞÇI Says:

                      “neden Dogan ve Rodrik o CD’ler ile hic ilgisi olmayan Ergenekon davasinin da dusmesini istiyorlar”

                      Yazına neden olan kaynak nerede ?

                    • fmerakli Says:

                      2 Subat tarihli “Bundan sonra ne olacak” baslikli blog girisi…

                      Balyoz’un fabrikasyon olduguna inanan fenerant’in o blog girisine yaptigi yorumu okumanizi ozellikle tavsiye ederim.

                      Dogan ve Rodrik’in ifadesi su idi:

                      “… başka olasılıkların da mevcut olduğunu görmemiz gerekiyor. AKP ile TSK arasında bir uzlaşma ve siyasi mutakabat yapılabilir, AKP ve destekçilerinin orduyu siyasi olarak etkisizlestirme amacına demokrasiye ve ülkenin diğer kurumlarına daha az zarar vererek ulaşması sağlanabilirdi. Kısaca, şöyle bir anlaşma yapılabilirdi: TSK, siyasi iradenin otoritesini kabullenip, artık müdahelede bulunmayacağını taahüt eder, bunun karşılığında da Ergenekon-Balyoz davalarının bir şekilde düşmesi sağlanırdı.”

                    • Halil Ata AŞÇI Says:

                      O yazıda senaryolar var.
                      devamında ne yazmışlar…

                      (…) En arzu edilecek senaryo, bağımsız bir komisyon tarafından ortadaki iddiaların tümünün incelenmesi olurdu. Böyle bir komisyon sadece Ergenekon-Balyoz iddialarını değil, bu süreçte savcıların ve Emniyet’in rollerini de araştırmak amacıyla kurulabilirdi. Örnek olarak başka ülkelerdeki “truth commission” adı verilen araştırma komisyonları alınabilirdi.

                      Türkiye’nin siyasen kutuplaşmış ortamında böyle bir komisyonun üyelerinin tarafsız olabileceği bile şüpheli. Belki benzer komisyonlarda hizmetlerle kendilerini ispatlamış uluslararası şahsiyetlere (Richard Goldstone?) başvurulabilirdi.
                      (…)

                    • Halil Ata AŞÇI Says:

                      Nefis bir öner., Bayıldım…
                      (…) Böyle bir komisyon sadece Ergenekon-Balyoz iddialarını değil, bu süreçte savcıların ve Emniyet’in rollerini de araştırmak amacıyla kurulabilirdi.(…)

  8. Halil Ata AŞÇI Says:

    Fmeraklı,

    Kaç fırın ekmek yediniz bilmiyorum,

    Ama ,

    Bir gıdım ilerleme yok , olayları kavramanızda …

    Cevapla

    • fmerakli Says:

      Gurbette Turk ekmegi bulunmuyor, o yuzden olsa gerek…

      Cevapla

      • Halil Ata AŞÇI Says:

        Anlaşıldı, sahte CD leri hazırlayan sahtekarları savunmaya devam edeceksin…

        Cevapla

        • fmerakli Says:

          Halil bey, siz bana surekli ekmek tavsiye ediyorsunuz, ben de size biraz balik yagi almanizi tavsiye etsem alinmazsiniz umarim. Hatta biraz fosfor da iyi gelebilir…

          Cevapla

          • Halil Ata AŞÇI Says:

            Sahte CD leri hazırlayan sahtekarları savunmayı bırakmalısın. Gerisi laf-ü güzaf …

            Cevapla

  9. acracia Says:

    Burada birkac gundur gozlemlediklerimi bir kac ayri boyutu uzerinde durarak, toparlamaya calisarak izninizle paylasmak istiyorum:

    I. Isin Dava-Delil-Hukuki boyutu:

    A) Yasalarin isleyisi tamamen delillere dayalidir. Ve oyle de olmalidir. Evet deliller yok edilebilir belki,
    hatta carpitilabilir, ve burada da gordugumuz uzere turlu sahibelerle uretiliyormus gibi gorunebilir. Ya da adli emanete gomulerek sahibeler ve supheler yaratabilir.

    B) Etik ve yasa maddeleri herzaman birebir ortusmuyor, beraber islemiyor. Kanunlarda muglakliklar ve aciklar oldugu goruluyor; sahsi yorumlara acik bir sekilde tanimlanmasinda sorunlar olmasina ragmen bunlar giderilmiyor ya da giderilmesine bir heves varmis gibi de gorunmuyor. Bu da bu muglakliklar hangi baglamda kimin isine yariyor sorusunu ciddi ciddi sorduruyor.

    C) Herhangi bir dava delillerle isledigine gore, Balyoz davasindaki karsi delilleri gormemek icin insanin gormemek istememesi lazim. En basta da savcilar da boyle dusunmus olabilirler ki bunlari baska turlu niye adli emanete gommeye kalksinlar?

    D) Bu blog ve yazarlarinin ortaya koydugu uzere, davanin dayandirildigi iddianamede cok ciddi celiskiler ve sorunlar mevcut, zira iddianamenin dayandirildigi “delillerde” ve o delilleri curuten delillerin adli emanete gomulerek yokmus gibi yapilmasinda cok buyuk sahibeler var. Normal hukuk isleyisi surecinde, bu kadar sahibeyle bu davanin dusmesi lazim.

    II. Basin boyutu:

    A) Basinda cok boyutlu bir baskicilik mevcut:

    * Belirli konularin yaftalama ve susturma, baski yoluyla kamuoyu onunden silinmesine dair cok ciddi bir tablo var. Balyoz’un sorgulanmasi da bunlardan birisi. Cesitli ornekleri verildi, ama “darbeci” vs yaftasinin kendisine en basta diger meslektaslari tarafindan yapistirilmasini istemeyerek bulasmayanlarin yanisira bir de futursuzca yayin yaparak hic bir kanuni yaptirim caydiriciligi olmayacagina guvenen kurumlarin yaptiklarina da hicbir medya grubu bulasmak istemiyor gordugum kadariyla. Bundan karakter lincine tabi tutularak kamuoyu onunde karalanan bir cok baskalari da muzdarip. Bu sahislar hakkinda yalan yanlis haberler yapilabildigi gibi, hedef haline de getiriliyorlar (bundan asker, sivil, o zamanin ruzgari nereden esiyorsa o ruzgarin altinda kalan herkes muzdarip).

    * Resmi yetkililer tarafindan hukuki surec isletilerek, seffaf olmayan bir sekilde yapilan bazi yayinlar susturulmaya calisiliyor sahibesi mevcut. Zira asimetrik olarak isletilen bu yaptirim, Zaman gazetesi gibi kurumlarin yayinlari goz ardi edilirken baska yayinlar sansur ediliyormus hissi doguyor.

    * Ozel sahislar tarafindan hukuki surec isletilerek davalar aciliyor, bunlarin bir kisminin sonuclanmasi o kadar uzun zaman suruyor ki, yalan habercilik, vs hedefi haline gelen kisinin sesini duyurup haberi tekzip ettirene dava kadar cok uzun suruyor. Bunun sonucunda is isten geciyor, kamuoyu onunde istenen imaj ve etki coktan yaratilmis, verilmesi istenen goruntu arzu edilen konjonkturde verilmis oluyor.

    * Ozel sahislar tarafindan hukuki surec isletilerek hakaret davalari da aciliyor, ama o sirada guc kimin elindeyse, bu genellikle kendisiyle ilgili muhalefet, kendi inandigi siyasi ve hayat gorusune aykiri fikirlerin ifadesi, vs de basin uzerinde baski olusturmak amaciyla kullaniliyor.

    (Olayin bir de finansal boyutu var ki beni asar, oraya hic girmiyorum).

    * Gazeteciler ve ozel blog sahipleri, internette yazi yazanlar ayni kategoride degiller cunku: gazeteciler
    yaptiklari isi profesyonelce yapip bundan para aliyorlar, bagli bulunduklari meslek yuzunden bir mesleki sorumluluk ve yukumluluk altindalar, gorevleri (ideal ortamdan bahsediyorum) haber iletmek ve kamuoyunu yorumlariyla, haberleriyle gorevlendirmek. Digerlerini (sahsi blog sahiplerini, internette yorum yazanlari, vs) ayni kategoriye koymak yanlis, cunku cok degisik sekillerde onlar dusunce ve ifade ozgurlugu kissasindan yararlanmakla birlikte, yazdiklarini okuyanlar icin bu isi mesleki olarak yapan gazetecilerle ayni kategoride degiller. Bunun cok cesitli etkileri ve boyutlari var, o kismi beni asar, ama kategorik olarak kaba hatlariyla gordugum bu.

    B) Bir ulkede demokrasi cogunluk degil cogulculuk ile olmalidir (yani cogunluk boyle istedi diye su bu olsun, o mesrudur cunku halk istemistir argumanlarindan ziyade, muhalif ve azinlik seslerin cikabilmesi, korku icinde degil rahat bir yasam surebilmesinden soz ediyorum–zira bu muhalif ve azinlik meselesi de sabit degil, guc ve iktidar, ve maalesef basin, kimin elindeyse ona gore degisiyor) ilkesinden hareketle,
    ideal bir ortamda, basinin ozgur ve baski altina alinmamis olmasi cok onemli. Cok sesliligin olmadigi yerler, her zaman “fasist” olmasa da en azindan otoriterdirler. Insanlar buyuk bir guruh olarak bir seylere gore de yonlendirilebilir, basin sindirildikten sonra istendigi gibi kamuoyunu yonlendirmek, oy almak cok kolay. Oy vermek bilincli olmakla bir degildir.

    III. Isin siyasi boyutu:

    A. Demokrasinin temeli olan cok seslilik, yani cogunlugun sectigi mutlak otorite degil, ilkesi icin bir devletin en cok ozen gostermesi gereken basindir. Ama hemen hicbir devlette dogru durust olmadigi gibi Turkiye’de de saglikli islemeyen bu mekanizma son birkac senedir, ozellikle Balyoz orneginde de sabit oldugu uzere, iddia edildigi gibi daha sivillestigi icin daha demokratiklesmesi gereken bir ortama tam ters dusecek
    sekilde ayni sekilde otoriter ve sindirici bir ortam oldugu goruntusu cizmektedir.

    B. Kavram ve yaftalama kargasalari yuzunden, bir cok sey tartisilamaz hale gelmis gorunuyor. Ancak “sivil darbeci” kelimesinin her ortamda karsi cevap olarak verilen “darbeci” ile ayni sekilde atisma konusu olarak kullanilmasindan baska, aslinda cok onemli bir seye isaret ettigi unutulmamalidir. Bu, bence aslinda bu sivil ortamlara asla yakismayacak kadar otoriterlesmis ortamdan rahatsiz olanlarin dile getirdigi bir sıkıntı olarak –yaftalama amaciyla kullanilmasini kast etmiyorum– dusunulurse cok ciddi bir tablo oldugu ortaya cikar.

    C. Balyoz’a baglarsak: daha once de soyledim, bu durum bana “olaganustu hal” (“state of emergency”) dedigimiz
    durumu cagristiriyor. “Ohal” Turkiye’de daha once de defalarca resmen ilan edildi. Genellikle bir tehdit algisi ya da olgusu sonucunda yaratilan infial duygusuyla bir takim otoriter ve sikintili duzenlemelere goturebilecek, genellikle sonu insan haklari husrani ve kiyimiyla bitecek, bir durum cikar ortaya. Bunun ornekleri dunyada da mevcut ama illa ki resmen ilan edilmesi de gerekmiyor. Bunu yapanlarin en buyuk avantaji ise bu tarz otoriterligi, cok sorunlu hukuk duzenlemelerini, basini da yanlarina alarak, istenmeyen isim tasfiyelerini kamuoyunun gozu onunde, ustelik de onlarin tasdikini alarak goz gore gore yapiyorlar. 82 anayasasina referandumdan evet cikmasini da buna bir ornek olarak gormek mumkun, su anda Balyoz uzerinden yapilan ucu Ergenekon’la ilgili *bazi* davalara da dokunuyor gibi gorunen (merak edip o iddianameleri okuyorum simdi), isim tasfiyeleri, yaftacilik ve susturma kulturu, endise verici polis yetkileri, keyfi goruntusu cizen hukuki duzenlemelerin ve uygulamalarin bazilari, vs vs.
    ___________________________________________________________________________________________________________
    Soru:
    Bunu yapan yani o infial ortamini yaratanlarla bundan siyasi olarak yararlananlar her zaman bir degil, bazen boyle “dogal” ittifaklar da dogabiliyor. Ornegin Erdogan bugun 12 Eylul’de iskence gordugunu soylese de (ki bkz Can Dundar’in 8 Subat yazisi; dogru gorunmuyor) aslinda 12 Eylul’un en cok gozettigi bir gruba mensup.
    Bundan o grubu suclu tutabilir miyiz? Darbe mantigiyla is birligine girdikleri, bana dokunmayan yilan bin yasasin mantigiyla bakarsaniz belki soylenebilecek seyler olabilir. Ama daha cok anlamak icin once 12 Eylul’u arastirmak lazim mesela.

    Dolayisiyla asil burada sorun, bu sahte belgeleri neden birilerinin
    duzenledigi, bundan ne cikari oldugu, bu tasfiyelerden kimlerin cikari oldugu, olayi israrla sivil-asker ekseninde tutmaya calisarak neleri kamuoyu gozunden gizledigi onemli. Ben bu acidan sahtecilik yapanlarin (blog yazarlari bunlara cete diyor, organize bir suc oldugu asikar) bir an once bulunmasi gerektigini dusunuyorum. Bu acidan daha genis baglamda bakilmasi lazim geldigini dusunuyorum.

    Bu baglamda da Edelman’a daha once sahte darbe belgesi verilmis iddiasi varsa, oradan baslamanin gerektigini
    dusunuyorum. Simdi Edelman’a sahsen saldirip sudur budur demek bir yana, boyle bir iddia en azindan imzasiz emailleri, mektuplari suc duyurusu kabul eden bir ortamda, bir suc duyurusu olarak neden kabul edilmez, arastirilmaz, o soruyu da sorarim.
    ___________________________________________________________________________________________________________

    IV. TSK Boyutu:

    A. Darbecilik/mudahalecelik geleneginden bahsedenler, aslinda her bir darbenin, muhtiranin nev-i sahsina munhasir oldugu gerceginden bihaber gibi konusuyorlar. Bu, bu tarz mudahaleler iyi oldugu icin degil, yanlis anlasilmasin, herbirinin ortami ve yarattigi dinamikler ayri ayri ele alinmasi gerektigi icin.

    B. Otoriterlik aslinda askeri-sivili Turkiye’nin devlet yapisinda var. Demokrasi diyenlerin, Menderes doneminden, Milli Sef doneminden de ogrenecegi cok ders var. Tek partili donemi zaten saymiyorum, gidip tek partiye oy vermek demokrasi zaten degildir. Bu sebeple, Bulent Murtezaoglu’nun dedigi gibi, bazi devletle ilgili sikintilari bir tek TSK’ya kanalize etmek, bu otoriter devlet yapisi yokmus gibi yapmak oluyor biraz. Bu TSK da bundan bir kurum olarak sorumlu olmadigi icin degil, Turkiye genelinde daha buyuk bir soruna isaret ettigi icin.

    Seneler once devletin deriniyle sigi yer degistiriyor babinda bir laf etmisti Yildirim Turker, bu bence de kayda alinmasi gereken bir laf–ozellikle son polis yetkileri ve hukuk sahibeleriyle. Bu AKP herseyi yanlis yapti, yapiyor anlamina da gelmiyor. Ama otoriter bir yapi kazandigi, ileri demokrasi soylemleriyle hic ortusmeyecek seyler yaptigi (polis devleti goruntusu gibi), vs goz onune yapilirsa, AKP de bu otoriter devlet yapisindan rahatsiz gorunmuyor. Hatta, bunun icin TSK bir ara malzeme de ediliyor–12 Eylul’le referandumla hesaplasacagiz bu yuzden evet oyu verin demek gibi.

    C. Ordu uzerinden kurulan soylemlerde su anki ortamda bir hususi durum (“exceptionalism”) yaratma tablosu: fisleme, kendi mensuplarini kanundan koruma, vs vs bunlar hep orduyla ilgili devamli dile getirilen sikintilar. Oysa emniyet teskilatinda, mecliste (dokunulmazliklar), adli sistemde (daha gecenlerde Adalet Bakanligi fisledigini kabul etti, ustelik de ama biz bunu hep yapmisizdir diye bir aciklamayla) de var olan sorunlar.

    Bakin herkes yapar sahibe altindadir asla demiyorum, onlar yapsin cunku bunlar yapiyor da asla demiyorum. Ama bu bir *sistem sorunu*dur diyorum.

    V. Balyoz’un (bu blogu da ilgilendirebilecek) tartisma boyutu:

    A. Balyoz’la ilgilenen, cesitli motivasyonlarla bu konu hakkinda kamusal alanda dusunen insanlar oldugu asikar. Bundan daha once de bahsettim. Ancak bu sayfada da goruldugu uzere, suphecilik ile ilgili bir sey soylemek istiyorum:

    Supheci dusunce gayet iyi bir sey; yanlis anlasilmasin. Basin ozgurlugu ve cogulculuk da bu yuzden onemli ya, degisik sesler cikip olaylari farkli acilardan dusunelim, suphelenip soru soralim diye. Bu madalyonun bir yuzu.

    Obur yuzu: bunun asiri ucuna kacip, biraz kekremsi komplo teorisi ve her tasin altinda bir suc imasi ile susturmak, surekli suclamak, saldirmak ya da surekli karsisindakini curutmek icin her turlu yontemi kullanmaya calismak. Bunu Zaman’da ve Taraf’ta da goruyorum mesela.

    Bu yukaridaki dinamikleri kisiler arasi, kisiler kurumlar arasi (sahis-gazete gibi) iletisim/sizliklerde de gormek mumkun–gazeteciler arasinda, blog yazarlari hakkinda, sahislar arasinda, vs vs vs.

    B. Bu bloga gelince:

    1) Buranin ortaya koydugu bir sey varsa, o da buraya herkesin farkli sebeplerle gelmekle birlikte, bu yukaridaki konularda acikca konusabilme ihtiyaci ve tabir-i caizse acligi, ki buna isin dava boyutunu katalim, azimsanmayacak bir unsur bu, ve buna karsilik yukarida da listelemeye calistigim sorunlardan dolayi boyle bir forum bulmanin zorlugu. Ancak bir baska boyutu da, bu davanin soyut bir tartisma vesilesi olabilmesinden ote, ayni zamanda da bir dava oldugu ve 200′e yakin kisinin de yargilandigi ve magdur oldugu gercegi.

    (Sirf askerleri mi dusunuyorsun diye atlayacaklara, hayir diyorum, ve bugunku 10 Subat 2011 tarihli Ugur Mumcu’nun oglu Ozgur Mumcu’nun yazdigi “Bitmeyen Tutukluluk” yazisini oneriyorum).

    Birisini savunmam, oburundeki hatalari gormemi engellemez. Bunlari illa ki alenen ifsa etmek zorunda birakilmak da can sıkıcı bir tavir. Ama simdi buradan gelebilecek saldirilari bildigim icin eklyeyeim de sonra ugrasmayayim dedim.

    2) Olasiliklardan bahsedilmis, konusulmus yukarida, iste burada bir sorun cikiyor gorebildigim kadariyla:

    Unuttugumuz bir sey var: davanin hukuki boyutu. Yani birinci kareye donmus oluyoruz simdi.

    Dava olasiliklar uzerinden degil, etik dusunceler uzerinden degil, TSK ile bir gecmis mudahalelerin hesaplasmalarinin goruldugu bir kandavasini degil, blog yazarlari uzerinden degil, siyasi boyutlar uzerinden degil, *somut deliller* ve *yasalar* uzerinden yurumesi gereken bir unsur. Dolayisiyla, blog yazarlarinin tespit ettikleri tuhafliklar, tutarsizliklar, vs hakkinda istedigimiz kadar teoriler uretelim, fikir bazinda bu forumdan bir seyler daha dusunup sorgulayip cikalim, bunlarin hicbiri, bu blogda ortaya konan her delile bir kulp bulmaya calissak da, ortada donen vahim tabloyu, Balyoz davasindaki genel usulsuzlukleri, delil saklamalari, basin etigine yakismayan yayinlari, bunlarin bir siyaset malzemesi haline getirildigi gercegini, bu ortamdan birilerinin beslendigi sahibesini, vesayet bitiyor nami altinda yapilanlarla devletin otoriterliginin degismedigini hatta tam tersine sadece el degistirdigi goruntusunu, cogulculugunun degil cogunlugun hukum surmesinin demokrasi olmadigi gercegini degistirmez. Balyoz davasinda ortaya cikan tablonun, yukarida kategorilere ayirmaya calistigim gibi o kadar cok boyutu var ki, hele ki bu blog baglaminda dusunursek, bu sebeple, bunlarin hepsini bir tarafindan tutmaya calissak da adalet adina ortada gorulen somut bir dava ve somut olarak yargilanan insanlar oldugunu da unutmamak gerekir. Burada ortaya konan bulgular da buyuk bir haksizliga isaret ediyor. Isin icinde basinin da, hukuki boyutun da, siyasi boyutun da, TSK boyutunun da, diger baska bir cok faktorun oldugunu da goruyoruz.

    Dolayisiyla, burada bu forumun sagladigi acikca konusabilme ortaminda, bir taraftan neler olabilecegi, olmasi gerektigi tartisilirken, genel resmi ve davanin somut hukuk maddeleri ve iddianame uzerinden yurutuldugunu unutmamak gerekir. Ben bu noktada tekrar durup donuyor ve su soruyu soruyorum:

    Bu sahteciliklerin ardinda kimler var? Bu olanlar baska hangi degisikliklere yol aciyor basin, vs acisindan?
    Cikarlari ne? Bu kadar tuhaflik ve karsit-delilleri adli emanete gommenin, icten (emniyet? adliye?) sizdiranlarin amaci ne? Bunlar da o cete denen sahtecilikleri yapanlarin bir parcasi midir? Bu sahteciligi yapanlar, JITEM gibi birden fazla kurumu ve kurulusu mu kapsar? Kimdir bunlar?

    Son olarak, bu sorulari blog yazarlarina sormak da cok abes; onlar da bu sorulari soruyorlar zaten.

    Cevapla

    • acracia Says:

      “Balyoz davasinda ortaya cikan tablonun, yukarida kategorilere ayirmaya calistigim gibi o kadar cok boyutu var ki, hele ki bu blog baglaminda dusunursek, bu sebeple, bunlarin hepsini bir tarafindan tutmaya calissak da adalet adina ortada gorulen somut bir dava ve somut olarak yargilanan insanlar oldugunu da unutmamak gerekir. Burada ortaya konan bulgular da buyuk bir haksizliga isaret ediyor. Isin icinde basinin da, hukuki boyutun da, siyasi boyutun da, TSK boyutunun da, diger baska bir cok faktorun oldugunu da goruyoruz.”

      Bundan da lutfen baska konular ve boyutlar tartisilmamali demeye calistigim anlamlari cikmasin. O benim haddim degil. Daha once bunu cok iyi ifade edemedigimi ve boyle bir anlam cikmis olabilecegini de dusunerek ozur diliyorum. Benim dusuncem sadece su idi:

      Dedigim gibi bu blogun birden fazla kisi icin birden fazla islev gordugu goz onune alininca, bazen gerceklesen etki-tepki diyaloglari daha cok bu sorun etrafinda sekilleniyor gibi geldigi icin soyluyorum.

      Tam tersine, degisik seylerin tartisilabilmesi olumlu, bir cok sey ogrendim ben buradaki herkesten, bu yuzden de mutesekkirim. Ben sadece olayin dava boyutunu da, ondan yargilanan ve magdur olan insanlarin da belki buralari okurken, bu celiskileri gordukce neler hissedebileceklerini de dusunuyorum bunu soylerken. Onun disinda eminim bu sayfalari merak edip okuyanlar da var. Ben bu yuzden boyle bir forum buldugum icin sahsen mutesekkirim. Dilerim meramimi anlatabilmisimdir. Vakit ayirip okuyan herkese de tesekkur ederim.

      Cevapla

      • drunkenknight Says:

        Yukarıdaki yorumlarınızın altına imzamı atarım…Gerçekten çok teşekkürler…

        Cevapla

  10. fenerant Says:

    fmeraklı;

    2 Subat tarihli “Bundan sonra ne olacak” baslikli blog girisi…

    “Balyoz’un fabrikasyon olduguna inanan fenerant’in o blog girisine yaptigi yorumu okumanizi ozellikle tavsiye ederim.”

    diye yazmış.

    Ben hiç bir yerde fabrikasyon ifadesi kullanmadım. Bu iş fabrikasyon değildir. Fabrikasyon olsa bu kadar bariz ve sahteliliği konusunda onlarca hatta yüzlerce emare bulunan hatalar gözümüzü veya burnumuza kadar sokulmazdı.

    Bu sahtekarlıkları yapanlar FABRİKASYON ÜRETİM YAPAN ÇETE OLAMAZ, OLSA OLSA İNSAN VE TOPLUM SAĞLIĞINA AYKIRI İMALAT YAPAN MERDİVENALTI İMALATÇILARI VE TEZGAHÇILARIDIR.

    Yada; Türkiye Cumhuriyeti ile kan davası bulunan, gündemi sıcak tutmak, bu arada TC nin bütünlüğünü ve yapısını değiştirmek isteten ve davayı ilelebet sürdürmek isteyen Organize Suç Uydurma Teör Örgütünün ve onun işbirlikçilerinin eylemlerdir.

    Ben 2.nci ihtimale inanıyorum.

    Cevapla

  11. Can Acar Says:

    Yukarıda bahsi geçen “fişleme” ve “kişisel bilgilerin mahremiyeti” gerçekten çok önemli konular. Herşeyin sayısal ortama aktarıldığı günümüzde kişisel bilgilerin kasıtlı veya yanlışlıkla sızdırılması, bunun büyük hacimli olarak gerçekleşmesi o kadar kolay ki. Bu konuda yasal altyapı her zaman olduğu gibi teknolojiyi çok geriden takip ediyor. Avrupa ülkeleri ve ABD bu konuda en titiz davrananlar arasında. Yine de büyük çaplı sızmalar veya bilgi çalınma olayları çok sık yaşanıyor. Ülkemizde ise kimlik numaraları bile havalarda uçuşuyor.

    Bir de işin sosyal boyutu var. En iyi fişlemeyi Google yapıyor aslında. Facebook da hemen arkasında. Biz kimin ne arkadaşı varmış, hangi fotoğrafta nasıl çıkmış, kime ne laf yetiştirmiş diye bakarken, kendi bilgilerimizin de aynı oranda ortalıkta olduğunu çoğu zaman farketmiyoruz. Tabii bu şirketlerin ellerinde haritanın tamamı var.

    Başkalarını takip etme, izleme, kategorize etme, bilgi edinme insanın doğasında var. Özellikle toplumumuzda, iyice şehirleşmemiş bölgeler hariç, çevrenin haberi olmadan adım bile atamazsınız. Eve bir arkadaşınız gelse üç gün mahallede konu olur. Bu durum sistematik yapıldığı zaman kim yaparsa yapsın fişleme oluyor. Bu konuda en sık karşılaşılan argüman ise “saklayacak bir şeyin yoksa korkmana gerek yok”. Ortaçağdan kalma bu argüman insanları peşinen suçlu kabul eden baskıcı rejimlerin sloganı. Benim ne yediğim, kiminle konuştuğum, neye inandığım kimseyi ilgilendirmez.

    Bu konuda getirilen yasal düzenlemelerde genel eğilim fişlemenin kişilerin bilgisi dahilinde olmasını, ve kişilerin isteği dışında kullanılmasını ve paylaşılmasını engelleme yönünde gelişiyor. Bu bilgilerin nasıl kullanıldığı yapılan fişleme kadar önemli. Eğer Facebook’taki bir fotoğrafım yüzünden işe alınmıyorsam bunu bilmek isterim. Bunun yolu da ayrımcılığı kaldıran, eşitliği ve şeffaflığı ön plana çıkartan yasalar ve yönetmelikler olmalı. Eğer bir raporda doğru veya yanlış olarak “alevi” veya “Kemalist” olarak fişlenmiş birisi geleceğinden endişe duyuyorsa, her konuda saydamlık, eşitlik ve adalet olması için çalışmalı.

    Saygılarımla …

    Cevapla

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: