Biraz da diğer türden yazılar

25 Ocak 2011

Medya gercekleri

Bu blogda çoğunlukla bizim aleyhimize yazanlara yer veriyoruz. Biraz da diğer türden birkaç yazıya link verelim dedik.

Orhan Bursalı Cumhuriyet’te kitabımız üzerine bir yazı yazmış. Balyoz darbe planlarını kurgulayanların hata edip, bize yazdırmak yerine amatörlere yazdırmış olduklarından (tabii ironik bir şekilde) şikayet etmis. Aynı gazetede Ali Sirmen’de kitabımızdan ve beraber çıktığımız bir TV programından bahsediyor.

Milliyet gazetesinde Melih Aşık birkaç gündür blogumuza ve kitabımıza atıfta bulunuyor (bkz 1, 2, 3, 4).

Gözümüzden kaçanlar var mı?

Abone Ol

Subscribe to our RSS feed and social profiles to receive updates.

34 Yorum “Biraz da diğer türden yazılar”

  1. ihtimal Says:

    Acikcasi bende merak ediyorum, eger Ugur Mumcu suanda yasiyor olsaydi, 2010 yilinda Basortusu, Kurt Sorunu, ordu-darbe iliskileri konusunda ne dusunuyor olabilecegini ? Belki bir baska Alper Gormus olup, karsiniza da dikilebilirdi! Tabi hepsi bir ihtimal!

    Cevapla

    • drunkenknight Says:

      “…Ben, Atatürkçüyüm.

      Ben, Cumhuriyetçiyim.

      Ben, anti-emperyalistim.

      Ben, tam bağımsız Türkiye’den yanayım.

      Ben, özgürlükçüyüm.Ben, insan hakları savunucusuyum.

      Ben, yobazların, vurguncuların, çıkarcıların düşmanıyım.

      Ben, bağımsız, özgür ve devrimci bir yazarım”…

      …Diye anlattı, tanıttı kendini Uğur Mumcu. (1988)

      Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı (um:ag) yayımladığı “Ben Uğur Mumcu’yum” kitabında “Bir güzel oyuncaktır topaç” diye yazıyor, 1974’te!

      Günümüzde siyasetteki, gazetecilikteki dönekleri anlatırken “döner durur kendi ekseni çevresinde” topaç gibiler diyor: “Bedenindeki ip ne yöne sarılmışsa o yöne döner topaç. Politikacılar vardır (son nefesine kadar savaştığı liboş adını taktığı gazeteciler, yazarlar) topaçlar gibi… İhtilalciler vardır topaçlar gibi… Dönerler, dönerler, dönerler yoruluncaya kadar.”

      1982: “Bugün Türk basını tehlikeli bir gidişin içindedir. Bu tehlikeli gidiş, holdingleşmedir; yayın organlarının holdinglerin, bankaların çıkar kavgalarına araç yapılmasıdır.”

      1982: “Türk halkı böyle bir anayasaya mahkûm edilmemelidir… Toplumun ayrıcalıklı kesimlerini okşayan bir anayasa yerine bütün toplumu kucaklayan bir anayasaya layıktır”.

      1983: “Barış, herkes için barış… Özgürlük, herkes için özgürlük… Demokrasi, herkes için demokrasi…”

      1985: “‘Batılılaşıyoruz’ diye Amerikan-Arap sarması içine sokulduk… ‘Atatürkçülük’ diye diye laiklik ilkesi yok edildi: birader, parti ve belediye başkanları eliyle ‘Arap kompradorluğu’ devlet katında yer buldu”.

      1985: “Laiklik ilkesi adım adım yok edilmektedir. Televizyon bu görüşün aracı olmakta; ‘açık oturum’ adı altında tek görüş savunulmakta, bu görüşün propagandası yapılmaktadır.”

      1986: “Hukuk devleti yargı bağımsızlığına dayanır.”

      1986: “Yahu ne yapacaksınız okuyup da? Dertsiz başınıza dert mi alacaksınız? Okuyup okuyup da hapislere mi gireceksiniz? Para kazanın, köşe dönün, malı götürün. Memleketi kurtarmak size mi kaldı? Ülkeymiş, devletmiş, demokrasiymiş… Adaaaam sen de!”

      1988: “Bugün türban, yarın cilbab, öbür gün fes… Çağdaş uygarlık yolunda çarşaf ve türbanla ‘güzel, güzel’ ilerliyoruz!”

      1989: “Bugün Kürt sorunu, azınlık şovenizmi, ayrımcılık ve terör ile değil; demokrasinin yerleştirilmesi ve insan haklarının, Edirne’den Ardahan’a, her yerde uygulanması ile çözülür”.

      1991: “Türk’ü Kürt’e, Kürt’ü Türk’e, Alevi’yi Sünni’ye, Sünni’yi Alevi’ye düşman eden bu emperyalist siyasetin Türkiye’ye neler getireceğini görmemek için kör ve sağır olmak gerekir. Ya da ‘gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içinde’ bulunmak!”

      1992: “Çağdaş toplumlarda kimse kimsenin başını açıp açmaması ile ilgilenmez. Bizim yakındığımız konu, genç kızlarımızın başlarını örtüp örtmemeleri değil, bir Hint başlığı olan ‘türban’ın üniversite ve yüksekokullarda siyasal amaçlarla ‘İslami tesettür’ gereğiymiş gibi sunulmasıdır”.

      1992: “Bugün çağdaşlık konusunda elle tutulur ne kalmışsa, hepsi Atatürk döneminin eseridir.”

      Not : Cüneyt ARCAYÜREK’in 25.11.2011 tarihindeki Cumhuriyet Gazetesi köşe yazısından alıntıdır….

      İhtimal, sen uslanmaz bir çarpıtma makinasısın…

      Cevapla

    • fenerant Says:

      ihtimalin Uğur Mumcu sevgisini ihtimal dışı tutuyorum.

      Cevapla

  2. Kurmanbek Allahverdiyev Says:

    Bu arada, blog sahiplerinden de ozur diliyorum. Link verince sayfanin boyle isgal edilecegini dusunmemistim. Kusura bakmayin.

    Cevapla

  3. solmaz türk Says:

    Uğur Mumcu yaşıyor olsaydı kendilerine yazar,”aydın” diyen kişiler meydanı bu kadar boş bulamazlardı.Derler ya koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi derlermiş.Kimbilir hangi taşın altında bir evrak bulup Uğur Mumcu’yu da Silivri’ye gönderirlerdi.

    Cevapla

  4. drunkenknight Says:

    Yazarın Gücü ve Onu Yok Etme Biçimleri….
    Mustafa Balbay
    25 Ocak 2011

    Bir yazar ne kadar usta kalem olursa olsun, ne kadar büyük yayın organlarında yazarsa yazsın, maddi durumu ne olursa olsun asıl gücünü toplumdan alır.

    Toplumun içinde ne kadar varsa, gücü o kadardır.

    Bu, aslında toplumla yüz yüze olan mesleklerin tümünde geçerlidir. Gazeteci için, siyasetçi için, emniyet müdürü için…

    Uğur Mumcu toplumla barışık bir yazardı. Bir başka deyişle kendisini köşesine hapsetmemişti.

    Uğur Mumcu ile aynı gün katledilen Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan da bulunduğu görev bölgesinin hassasiyetlerine karşın kendisini 7’den 70’e herkese sevdirmişti.

    Çok önemli ve çok tehlikeli bir güç!

    Neden tehlikeli?

    Çünkü böyle bir gazeteci mesleğin o evrensel gücünü de en etkili biçimde elinde bulunduruyor demektir.

    Nedir o?

    Kanaat önderliği…

    Türkiye gibi gündemin sık değiştiği, olayların görünen yüzüyle içyüzünün farklı olduğu, kuruluş temellerinin sürekli tartışıldığı ülkelerde, toplum için kanaat önderliği çok önemlidir.

    Günlük gelişmelerle ortalama bir duyarlılıkla ilgilenen kişiler, güvendikleri gazetecileri “kanaat önderi” olarak bellerler. Öyle ki, bu güç “hükümet olmak” kadar önemlidir. O nedenle toplumu dönüştürme planı yapan bir güç kendisine böyle bir ortak istemez.

    ***

    Uğur Mumcu 1990’lı yıllar kıyımının en önemli halkalarından biriydi. 1990’da art arda Prof. Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Turan Dursun, Doç. Bahriye Üçok katledildi. 1993’te Uğur Mumcu, 1999’da Prof. Ahmet Taner Kışlalı, 2002’de Dr. Necip Hablemitoğlu…

    Bütün bu aydınların yukarıda aktardığımız güçle koşut bir başka özelliği de şuydu:

    Devletle ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş değerleriyle de barışıktılar.

    İşte bu ikili güç, deyim yerindeyse yazarın kanatlarıdır.

    Elbette bir gazeteci devlet kurumlarındaki yapısal ve kişisel bozuklukları kıyasıya eleştirecek. Bu anlamda eleştirinin özü, sahip çıkmaktır.

    1990’lı yıllardaki aydın kıyımlarının bir nedeni de onların barışık olduğu devleti, değerleri ve toplumu dönüştürmekti.

    Başarabildiler mi?

    Türkiye’nin bugünkü görünümüne bakıp söylenecek çok şey var. Sadece ülke yönetimi değil anlatmak istediğim. Devlet yapısına, değerlerin dönüşümüne, Türkiye’nin uluslararası konumuna ilişkin her şey.

    Kanaat önderliğinden söz ettik, bunun yanına bir kavram daha koymak gerek:

    Eşik bekçiliği.

    Gazeteci toplumda aynı zamanda düşünce eşiklerinin oluşmasını sağlar. Şöyle ki; gazeteci örneğin ülkenin kuruluş değerleriyle ilgili bir konu için, “bu adımın ötesi atılamaz” ya da “bu alandaki tabu yıkılmalı” yorumu yaptığında toplum da “sınırı”, “tavrı” koyacaktır.

    ***

    1990’lı yıllardan 2000’lere gelirsek… Yöntem değişti! Bir başka “öldürme” yöntemi gelişti.

    Bir gazetecinin öldürülmesiyle bunun toplumda açacağı yara sanılandan fazladır ve farklıdır.

    Sonuç olarak 90’lı yıllardaki kıyımları yapanlar ülkeyi dönüştürme yönünde hedeflerine ulaşmış olduklarını düşünebilirler ama, şunu da göz ardı etmiyorlar:

    Katledilen aydınların ruhunu öldüremediler!

    İşte yöntem değişikliği dediğim nokta bu.

    Artık hedef bedenler değil, ruhlardı.

    Ruhları öldürdükten sonra zaten bedenin ne önemi vardı.

    Bunun için toptan tüfekten daha etkili bir silah seçildi:

    Hukuk!

    Kimsenin karşı çıkamayacağı, hatta saygılarını sunma ve üstünlüğünü kabul etme durumunda olacağı küresel, bilimsel bir değer.

    Öyle bir kullanım ki; davayı açmak, sonuçlandırmaktan, hüküm vermekten daha etkili.

    Öyle bir kullanım ki; davanın toplumdaki yansımaları dosyadaki gerçeklerin on katı.

    Öyle bir dosya ki; içine giren kaybolur, girmeyen büyüklüğünden ve çerçevesinden ürker.

    Böyle bir sürecin içinden geçiyoruz.

    Sürecin sloganı şu:

    “Bırakın hukuk işlesin… Hukuki sürecin sonunu bekleyelim.”

    İşlesin, bekleyelim ama, ortada işleyen bir hukuk yok. İşletilen, kullanılan, adına “hukuki süreç” denilen bir ortaçağ var.

    Düşüncelerimize katılmayanlar, “hukuki süreçle” ortaya çıkarılmış, aydınlatılmış bir olay söylesinler.

    Faili meçhuller bağlamında Uğur Mumcu cinayetiyle Hrant Dink cinayeti özdeştir.

    Cevapla

  5. Bekir L. Yildirim Says:

    Neden “Boston’da ders veriyoruz” demeye özen gösteriyorsunuz? “Harvard’lı Darbeci” ‘nin oksimoron olduğunu mu düşünüyorsunuz? Sahi Haravard’lı, “ünlü ekomomist” (Her nasıl belirleniyor ise) olmanızı sadece liyakate mi borçlusunuz yoksa etnik-dini aidiyet, güçlü dostlar da rol oynamış olabilir mi?

    Cevapla

    • eminkk Says:

      Senin için fikirler mi, etnik-dini aidiyet mi önemli? Burada kimsenin etnik-dini aidiyetine bakılmaksızın fikirler tartışılıyor. Yanlış yerdesin.

      Öte yandan “Harvard’lı Darbeci” diyerek yaptığın saldırıyla onların gerçekten ciddiye alınacak kişiler olduğunu kabul ediyorsun. Fikir ve görüşleri (olumlu yada olumsuz) seni etkilemiş.

      Cevapla

    • Kurmanbek Allahverdiyev Says:

      Algida secicilik. Akademisyen olduklarini yazmislar, hangi universitede calistiklarini da eklemisler yanina. Neden tepki verdiginizi anlayamadim bu konuda. Bu kadar alingan olmayin Bekir Bey.

      Buraya kadar olan kisim yorumunuzun cevaplanabilir kismi ile ilgili idi. Parantez’den sonraki kisimla (etnik koken vurgusu ve kafatascilik-irkcilik) ilgili olarak verilebilecek bir cevap yok. Bence bir vidanjor cagirin siz. Hem patlamis hem kokmus.

      Cevapla

    • Bulent Murtezaoglu Says:

      Bekir bey, Boston’da ders veriyoruz demisler Harvard bile yazmamislar. Ben unlu ekonomistim diye bir sey de iddia edildigini gormedim ben burada. Blog yazarlarinin soyledikleri seyler oturduklari yere, mesleklerine, alistiklari yerin marka degerine dayali seyler degiller. (Bekir beye kizanlara sahsi referans verebilirim. Netten tanisiyoruz. Benim Yahudi oldugumu filan dusunmuyor bildigim kadariyla, ama benim de sahsimla ilgili tutacagini dusundugu taraftan bir suru ima/isnatta bulunmustur. Tarzi boyle, esitlikci ad hominemci diyebiliriz belki. Kotu birisi olduguna kani degilim, sadece bu huyu boyle gorebiligim kadariyla.)

      Meshur muderris Haci Danis Efendi yazsaydi “fesmekan tarih tutmuyor, filanca dokuman ustunde yazan ve isnad edilen suc senaryosunda gecen tarihte yazilmis olamaz” diye, farkedecek miydi? Diyene gore denenin oneminin degisebilecegi turden seyler degil burada yazanlar.

      Eger iddianiz calisilan okul baska bir okul olsaydi, yahut yazarlar universite hocasi degil de emekli ilkokul ogretmenleri olsalardi ic/dis basina ulasimlari daha zor olurdu seklindeyse, ona bir sey diyemem. Yasadigimiz dunya ideal bir yer degil, burada veya baska yerde kim bilir kac suclama ne sekilde yapiliyor ama haberimiz/ilgimiz olmuyor. Benzer sekilde sanik durumundaki bir astsubayin ailesi de bir orgeneralin ailesi kadar etkili olmayabilirdi.

      Basina ulasimi bir tarafa birakin, konunun ikna edici olan taraflarini ayirip araya taraftarlarina hos, normal insanlara bos gelecek klise/slogan vs. katmadan bu sekilde ortaya koymabilmek de belli bir egitim gerektirdigi icin belki baskalari yapamayacaklardi. Dogru yerde durduklari halde (darbe karsitligi, mesela) dertlerini sacma sapan sekillerde anlatip (mesela ikna olmayan herkese darbeci demek, soyunu sopunu konusmak) pozisyonlarinin hakkini veremeyen bir suru insan da var.

      Beni rahatsiz eden tehlikelerden biri de bu zaten. Darbe vs. ‘derin’ islerin aydinlanmasi yonunde caba sarfedenlerin dava belledikleri iste hirslarina hakim olamamalari, saldirganlasmalari, izansizlasmalari ve neticede herkes icin onemli bir misyonu mundar etmeleri. Siz hatirlarsiniz, 70lerde bir takim solcular simdi herkesin ‘oyleydi zaten’ diye anlattigi memleketin darbeye goturulugu savini one surerlerdi ama adamlarin dusunce tarzlari, tavirlari, sadece kendi seyircilerine batmayan sloganciliklari filan dusunduklerini duzgun ve ikna edici sekilde anlatmalarina engel olurdu. Bundan bir daha olmasin istiyoruz. Istemiyor muyuz?

      Cevapla

  6. acracia Says:

    Bekir L. Yildirim:

    Bakiniz, belli ki Turkiye’de maalesef bazi akademik cevrelerde ve kurumlarda
    (istisnalari var) cok gecerli oldugu gorulen mantikla her yerde saf tutularak
    bir seyler yapilabilir saniyorsunuz. Hatta ahlaksizca antisemitizm imali
    irkcilik yapiyorsunuz.

    Sizi hayal kirikligina ugratacagim ama hayir; yok, her yerde boyle islemiyor.

    Belli ki kendi blogunuz var; burada boyle irkcilik yaparak saldirip asil onu
    duyurmaya calisiyorsunuz. Sahi, belki siz bu tur sahsilestirilmis duzeysiz saldirilarla
    saflara oynayabileceginizi saniyorsunuz, ama soyleyeyim, yok, hayir, saygin
    kuruluslarda oyle is bulunmuyor.

    Taninmis bir akademisyen olmaniz icin de akademik kriterler olmasi, yayin ve arastirma
    gerekli; belli ki bilmiyorsunuz, sizi bilgilendireyim. Ve yok, oyle kolay is degil o.
    Tabii bu sirf akademisyenlik icin degil, profesyonel bir sistemle isleyen butun is dallari
    icin gecerli. Konu simdi akademisyenlikten acildi diye soyluyorum. Sirf siz sordugunuz icin,
    gonlum razi olmadi sizi bilgisiz birakmaya.

    Ancak post’unuzu okudugumda icimden sunu gecirmeden edemedim: keske profesyonel alanda
    yukselebilmek icin gecerli olan kriterler insan kalitesini olcmek icin de olabilseydi.
    Irkci pacavralarla ugrasmazdik o zaman.

    Cevapla

    • Bulent Murtezaoglu Says:

      Hmm. Harvard’in sayginligi veya irk/koken koru olup/olmamasi onemli degil ki? Kaldi ki 2011’de veya gectigimiz on yillarda bazi kurum veya cevrelere varilmis gozuken yer uzerinden arguman kurmak tersini yapmak gibi sakat olabilir. Bugun ABD’de saygin denen kurumlarin deri pigmentasyonu, cinsiyetcilik hatta yerine gore Yahudi dusmanligi gibi konularda hic de temiz olmayan bir yakin [sayilacak] gecmisleri de var. Ayni sekilde saygindilar o zamanlarda da. Irk/koken olmasa da, zaten dostluklarin, kurulmus sosyal/profesyonel baglantilarin bir suru seyde rolu olabilir. Bu etkilerin kategorik olarak olmadigini iddia etmek dogru olmayabilir. Olmamalari gerektigini soylemek, bu ideale baska memleket ve kurumlarda bizde olugundan daha fazla yaklasildigi ise daha savunulabilir (ve katiligim) bir gorus.

      Ben Bekir beyin aldigi pozisyonun yanlis ve tehlikeli olugunu, ustelik boyle fikirlerin hakikaten ayristirici, karsi cikar gibi gozuktukleri durumlari yaratici olabilecegini de dusunuyorum. Derdim orayla degil, sizinle ayni fikirdeyiz. Bulastigim nokta argumanlarin ‘sayginlik’ uzerinden kurulmalari. (Kose yazarlarinin sayginligi da devreye giriyor burada ara sira, ona da ses ediyorum farkindaysaniz.) Dani beyin ‘saygin’ olmasi, calistigi kurumun sayginligi vs. burada denenlere temel teskil etmiyorlar. Saygin veya — ayni sey degil ama — liyakat sahibi olmadigi uzerine kurulan bir argumana cevabin sayginlik mudafasi seklinde olmasi o zemini mesrulastiriyor. O zemin ise faydali hatta mesru bir zemin degil.

      Cevapla

      • acracia Says:

        Cok haklisiniz, Bulent Murtezaoglu.
        Senelerdir sahsilestirerek olayi ucuzlastiran, irkcilik yaratan soylemlerle hem kendi calismalarim bazinda hem de baska ortamlarda mucadele ediyorum ben. (Hatirlarsaniz, cinsiyetcilige de benzer tepkiler vermistim). Bu sebeple, bu tarz soylemlere hic sabrim yok. Bu tur insanlara dert anlatmaya calismanin da beyhude bir caba oldugunu dusunuyorum acikcasi.
        Genellikle takindigim tutum da, o akli sira kelime oyunu yapmaya calisarak pislik bulastirmaya calismanin aslinda ne demek oldugunu adli aninca telaffuz ederek, ona tepki vermek oluyor. Yine ayni durum oldu. Bu tur insanlara da daha kibar davranma ihtiyacini asla gormuyorum. Ama tabii su olmus: yeterince dusunup tepki vermemisim. Haklisiniz.

        Bu yuzden diger hususa, yani sayginliga gelince: beni uyardiginiz icin tesekkur ederim. Bu sozunu ettiginiz dinamikler var elbette. Ancak benim tepki verdigim husus su idi: itibarsizlastirmaya calisan art niyetli bir uslup var ve hem irkci hem de biat imali bir soylemle. Benim soylemeye calistigim da su idi: saygin derken, profesyonelce isleyen kuruluslar/sistemler demek istedim. Bu tur sistemlere saf tutarak, vs girmek zordur. Cunku sizin de bildiginiz gibi, kimse karsisindakinin gozunun yasina bakmaz; o sistem sizden sahis olarak bagimsiz isler, profesyonelce degerlendirmeye tabi olursunuz. Kriterler bellidir. Ancak tam da sizin dediginiz sebeple “saygin” kelimesini kullanarak dediginiz anlam kaymalarina sebebiyet vermis soyledigim. Tekzip ederim.

        Cevapla

        • acracia Says:

          Not: Profesyonelce isleyen sistemler derken de herhangi bir sistemin mukemmel olduguna inandigim anlami da cikmasin.

          Cevapla

  7. selim Says:

    Bu Haravard okulu Cumhurbaşkanımızın oğlunun çok zor bir sınavın bütün sorularını bildikten sonra kabul edildiği dünyanın sayılı okullarından değilmiydi.

    Cevapla

  8. eyvatan Says:

    Haberin sonunda ( Gözmüzden kaçanlar varmı ?) denmiş..
    Elbette yok savunmalar ve izahatlar yerinde..
    Bahsedecegim Olay 15 – 16 HAZİRAN Olaylarıdır.. Yıl 1970.. ( İstanbulda İşçi Ayaklanması İstanbul Valiliği İşgal edilmek üzere iken Valilğin talebi üzerine Hadımköy Zırhlı birliği ve Askeri birliklerin Olayları sakinleştirmesi üzerine son bulmuştur) Kimseninde canı yanmamıştır..Kartalda onlarca Fabrika talan edildiği yakılıp yıkıldıgı Makinalarının tahribata ugratıldıgı o dönemi Araştırınız ve Okuyunuz..
    Halkımızın bazı şeyleri ögrenmesi açısından tarihi bir AYAKLANMADAN da bahsetmeden geçemeyecegim..Okuduklarımız 2 satırdan da ibaret degildir.. Eleştiriler kısa yazılardaki haberler üzerine yapılırsa Yanıltıcı olabilir..
    Bu İşçi Ayaklanması Bugün 15 Milyonluk bu Kentte Olsa neler olur bir düşününüz.. ve Polisiniz Yeterli olamazssa Güvenlik için İLK talebiniz ne olur..? 1 Mayıs Taksim Olaylarını Hatırlayınız 2000 li yıllarındaki….Polisimiz yeterli olabilmişmidir..
    Sayın Çetin Dogana ı suçlayan sebepler ve 1.ci Ordu komutanlıgınca Bu tür girişimlerde İçişleri bakanlıgı güvenlik güçleri yetersiz kadıgı durumlarda ( Valilikçe askerden yardım talep edilir )
    Kanuni adıylada ( EMASYA ) Protokolü <> geregi..Ama Güvenlik için o Tarihlerde Yürürülükte olan bu yasa çercevesindede Gerekenler vede tedbir içeren çalışmaların yapılması kadar dogal ne olabilirki..
    İşte bu durumlarda Valilik talebi oldugunda ASKER Bölge veya Şehir güvenliğinin saglanmasında ne yapmalıdır.. Birifingin iç yapısı ve çalışması hazırlanması esas itibariyle budur..Oluşumdan Dönemin Genel Kurmay başkanının da haberinin olduguda malüm.. Zira Hiçbir General Üstünden izinsiz habersiz Basınında izlediği böyle bir Toplantıyı yapamaz..
    Saygılarımla..

    Cevapla

  9. ilhan k. Says:

    selim bey guzel demis. cumhurbaskaninin oglu harvard’a girdi diye bangir bangir yayin yaptilar. matah birsey degilse,o yayinlar oksimoron degil de nedir?ayrica,bekir lutfu yildirim ismini google arama motoruna yazinca, bana eski bir milletvekili ile birlikte verdi.

    http://www.habervitrini.com/haber.asp?id=81613

    kaderin cilvesine bakiniz ki,onun da harvard’a yolu dusmus.meseleye bekir lutfu yildirim’in mantik orgusuyle yaklasacak ve onun dilini kullanacak olursak,eski karisi merve kavakci’nin harvard’a girebilmis olmasi,onun seriat devleti kurmak isteyen bir islam devrimcisi olduguna engel teskil etmez.halbuki,biz kendisini demokrat bilirdik, ne dersiniz?

    Cevapla

  10. Bulent Murtezaoglu Says:

    Bunu yapmasayiniz keske. Sahsa donuk bir tacizin fenaligini yapanin sahsi uzerinden orneklendirme arzunuzu anliyorum ama besbelli ki saglik problemleri yasarken ailesi yikilmis birinin o esnada basina dedikleri herhalde bizim tekrar su uzerine cikartip yayacagimiz turden bir sey degil. Dani beyin sahsi ne kadar konumuz degilse Bekir beyinki de olmamali.

    Cevapla

  11. ilhan k. Says:

    sn murtezaoglu,herkese anladigi dilden konusmak luzumu gordum,konustum.balyoz dareb plani konusunda diyeceklerini,bir kenara koyup,antisemit oldugu her halinden belli birinin,buraya gelip sacma sapan konusmasi,sacma sapan bir cevabi da hakettigini gosterir.had bildirmek size mi dustu derseniz,blog sahibesi hanimefendi,densizlerle ugrasamayacak kadar kibar ve mutedil oldugundan,ben konustum.adrese ulasmistir diye umuyorum.

    Cevapla

    • Bulent Murtezaoglu Says:

      Hah, mesajinizin adrese ulastigini ve cevaben kulliyen ‘Ergenekon cengaveri’ ilan edildigimizi asagidaki yorumdan anlayabilirsiniz. Degilim derseniz de oyle olmasan ustune alinmazdin da denebilir. Demedi demeyin, cok farkli baglamlarda, koken moken devreye girmediginde de gordum ben ben bunlari evvelce. ‘Sayginlik’ denen sey subjektif bir sey, bu tavrin/tarzin/hirsin sayginlik kaynagi oldugu guruplar da var. Bunun boyle oldugunu basindan da anliyoruz.

      Cevapla

      • acracia Says:

        Bulent Murtezaoglu:

        Prensip olarak sahsilestirmeye ben de kesinlikle karsiyim. Her turlusune. Fikir bazinda tartismaya evet; bu blogun yazarlari da buyuk bir cabayla bu seviyede tutmaya calisiyorlar zaten: kimse, anne baba soylemi yapmiyor. Saldiri amaciyla hareket edenler haric tabii. Onlar bunun bol bol cirkin orneklerini veriyorlar. Oysa bu bloga yorum yazan, yazarlarla ayni fikirde olmasa da bunu fikir ve bulgu bazinda ele alip ortaya koyanlar var. Bu cok degerli bir sey. Olmasi gereken de bu. Zaten olayi sahsilestire sahsilestire yaftalama kulturunu linc kulturune cevirenlerin anlayamadigi bir
        dinamik bu. Bu yuzden de, buraya bu tarz bir giris yapan Bekir L. Yildirim’in burada donen tartismalari anlamaya calisma gibi bir kaygisi oldugunu da sanmiyorum.

        Iste bu noktada musaadenizle, su hususa deginmeden edemeyecegim: Buraya bu sekilde giris yapan, sizin dediginiz gibi blogdaki asil tartisma dinamiginden bihaber, blog okuru yorumcular arasinda genis bir yelpazede yer alan duruslardaki insanlarin bir sekilde Balyoz uzerinden olan biteni, bazen kiyasiya tartisarak anlamaya calistiklarini bilmeden herkesi topyekun “Ergenekon cengaveri”
        ilan eden Bekir L. Yildirim gibileri zaten bastan bu yaftalamayla giris yapiyor buraya. Cunku en kolayi bu. Turkiye’de cesitli forumlarda (size bir baska yorumumda bunun bana “mahalle kavgasi”ni hatirlattigini soylemistim) bu tarz bir hava hakim. Bu da islerine geliyor, cunku dusunmek yerine
        akli sira yaftalayarak karalamaya calisiyor.

        Bunun da tek bir amaci var: karsisindakine konusacak alan tanimamak. Bir cok gazeteci, kose yazari “darbeci,” “Ergenekoncu” yaftasi yedigi icin susmadi mi? Ama bunun da sonu geldi. Bundan daha fazla sermaye yapamayacaklar. Cunku niyadini doldurdu bu soylemler ve gercekler birer birer su yuzune cikiyor. Cikmaya da devam edecek. Hep cikar cunku. Ben bu neresinden tutsaniz dokulen, olayi sivil-asker duzleminde catismaymis gibi basite indirgemeye calisan (cunku islerine oyle geliyor) soylemlerle kusatilmaya beyhude calisilan su dava kapansin da gercek darbeleri tartisabilelim diye sabirsizlikla bekliyorum mesela.

        Dolayisiyla, Bekir L. Yildirim ile ilgili isi O’nun acisindan sahsilestirmeye ben de karsiysam da,
        sunu soylemek ihtiyacindayim: bu tur insanlarla muhatap olup dert anlatmaya calismak bir vakit kaybi. O Ergenekon cengaveri yaftasiyla gelmis zaten buraya. Bu adama laf anlatsaniz ne olacak, anlatmasaniz ne olacak? Bu benim nacizane gorusum.

        Asil burada hepimizin anlamaya calistigi nelerin dondugu, Balyoz olayinin arkasinda kimlerin oldugu. Buna konsantre olmaya devam etmek belki de en iyisi.

        Cevapla

        • acracia Says:

          Kucuk bir ek: bu, karsit durusta insanlarla tartisilmamasi gerektigini dusunuyorum anlamina gelmesin. Ben bu noktayi, irkcilikla, baska turlu yaftalarla baskalarini susturarak konusma alanlarini kisitlamaya calisanlar icin dile getirdim. Karsit durustakileri saygiyla dinleyip elindeki bulgular uzerinden, fikirler uzerinden tartisma yerine, onlarin konusma sahasini kisitlayip etiketlemeye calisarak icerikli bir sey yaptigini sananlari, irkciligi utanmadan yapip bir de ustune artik irkciliga karsi cikmak “cool” degil laflariyla kendi ifadesini mesrulastirmaya soyunanlari muhatap almak ne derece dogru idi soylemeye calistim.

          Bu tur etiketlemeleri, yaftalamalari ise bir gazeteci yapiyor ise, o gazeteci o meslek uzerinden sosyal ve ahlaki bir sorumlulukla yukumlu oldugu icin de sonuna kadar tartismanin
          ise onemli olduguna inaniyorum; o ayri.

          Cevapla

  12. Bekir L. Yildirim Says:

    Bütün kahramam Ergenekoncu cengaverlerin yüksek fikirlerine cevap veremiyorum. “antisemit”” yaftası çok orijinal ama “cool” değil artık. Harvard’ınm öğrenci nüfusunun 1/3’ü Yahudidir (ABD nüfusunun ise %2si) . Öğretim nüfusu daha da yüksek. Bu fikir değil veridir. Daha detaylı bilgi şurada:

    http://www.stargazete.com/acikgorus/israil-ak-parti-neoconlar-asker-ve-rodrikler-haber-280689.htm

    Cevapla

    • Can Acar Says:

      Bekir L. Yıldırım,

      Yukarıda yazdığınız bir yazıya bağlantı vermişsiniz. Yazıda bu Blog ile ilgili olan tek somut değerlendirmenizi aşağıda veriyorum:

      “Eski Ankara Büyükelçisi Edelman bize kendisine AK Parti yandaşı biri tarafından getirilen bir darbe ihbarının sahte olduğunu söyledi” gibi Marslılarda “demek ki Balyoz da Ergenekon da uydurma” düşüncesi yaratmaya matuf ‘gerçekler’ üretiyorlar halk tüketimi için.

      Eğer bu blogda yayınlanan gerçeklerin bundan ibaret olduğunu düşünüyorsanız dersinizi iyi çalışmamışsınız demektir. Bu da yaptığınız gazeteciliğin hakkını vermiyorsunuz anlamına gelir.

      İsterseniz buradaki diğer yazıları da okuyun, yayınlanan zaman çelişkilerinin üzerinde düşünün. Savcıların bildikleri halde iddianameye yazmadıkları, açıklayamadıkları için adli emanete gizledikleri, bu bulguların iddianameyi nasıl olup da çürütmediğini bize anlatın.

      Bu Blog’un yazarlarının Marslı ya da Harvard’lı olması önemli değil. Önemli olan yazdıklarının gerçek olup olmadığı. Okuyun, inceleyin, kararınızı ondan sonra verin.

      Saygılarımla …

      Cevapla

  13. m.k.a Says:

    Bekir bey, nefretiniz aklinizin o kadar onunde ki, Harvard’i bile nerdeyse “ergenekon”cu yaptiniz. Anti-semitizm konusunu gectik, Dani Rodrik’in akademik kariyerini asagilamak icin Harvard’i nepotizm ile suclamaniz bayagi trajikomik olmus. Harvard’in yetmisbes tane Nobel odulu almasi da kesin baglantilariyla olmustur(!). Siz Harvard’i birakin da, belki darbeler arasinda diye kitap yazan bizim akademisyenler, bir gun, askeri, polis okullari, hatta KPSS sinavlarinda yaptiklari organizasyonlari anlatirlar da, nepotizm nasil olurmus cumle alem gorur.

    Cevapla

    • Bulent Murtezaoglu Says:

      Isin garip tarafi burada ne Turkiye’e darbecilik diye bir sey yoktur deniyor ne de Harvard herhangi bir argumanin icinde yer aliyor. Dani beyin uzmanligi, unu filan da bir seye dayanak edilmis degil. Yani Bekir bey tamamen dogru soyluyor olsa da bir sey degismeyecek.

      Ne bileyim hirslanip topa abanip cam kirarsiniz ama keske daha duzgun vursayin da gol olsaydi denir. Burada olan o degil, futbol bile oynanmiyor ki topa nasil vuruldugu soz konusu olsun. Siz domino oynuyorsunuz, biri gelip masayi ve sizi tepiyor. (Yahut, belki gercege daha yakin olan, hakikaten tekme/tokat, mugalata/tezvirat ile is gorulen bir yerde kafayla/dusunceyle is gorulmeye kalkilmasinin beyhudeligi. Konusmak yerine, ele ne gecerse muhataba atmak gecerli yani.) Sahi, biz darbelere niye karsiydik?

      Cevapla

    • acracia Says:

      Bakiyorum Turkiye’dekileri fislemek yetmemis, Harvard’daki ogrencileri de fislemeye baslamisiz (yok yuzde su, yuzde bu); istatistiksel bilgilerin manipule edilerek siyasilestirilmesine cok guzel bir ornek. Bu konulari calismak icin tam ders kitabi ornegi gibi, karsimizdaki.

      Cevapla

  14. Kurmanbek Allahverdiyev Says:

    Bekir Yildirim gibi safkan kafatascilarin buraya gelip nefret kusmasi aslinda blog sahiplerinin ne kadar hakli bir mucadele icinde olduklarini da gosteriyor. Irkciligin bir gun yeryuzunden tamamen silinmesi dilegiyle.

    Cevapla

  15. Bekir L. Yildirim Says:

    Granted, you are shrewd and crafty but I am afraid you are not wise Dani. “Evil genius” is also an oxymoron.

    The 4-thousand-year history is not written by wise men it seems. As someone from your neck of the woods said “you can fool some peope all the time, all the people sometime but you cannot fool all the people all the time”.

    “Do not become a man of success; become a man of values”

    Albert Einstein

    And what price success is it Dani? (to you, not to mention the truth and the good). Is it worth it?

    No Dani no, your not even smart.

    Cevapla

    • Dramalı Rıza Says:

      Sayın Bekir,
      İngilizcenizin iyi olduğu anlaşılıyor ve bize çok cancanlı laflar etmişsiniz. Amerika’da yaşadığınızı varsayıyorum ve bende oranın tarihini bildiğinizi düşünerek güzel bir alıntı yapayım o zaman.
      “Injustice anywhere is a threat to justice everywhere” Martin Luther King.
      Bu blogda anlatılan durum işte aynen budur.Bugün sahte deliller üretilerek haksız yere bir çok insanın suçlanması gibi bir hukuksuzluğa karşı çıkmayan bir insanın, yarın bir gün kendisinin (veya sevdiklerinin) sahte delillerle hapse atılmasında sesi çıkamaz. O yüzden bu haksızlıklara karşı çıkıyoruz.
      Ve ekleyeyim, önce gazeteciye gelen bir bavul, sonra gölcük’ten çıkan bir belge, olmadı öteki gün genelkurmaydan çıkan bir harddisk gibi sahte deliller üreterek insanları bir süre kandırabilirsiniz, ama her zaman kandıramazsınız (en azından düşünme yetisine sahip olanları).
      Saygılarımla

      Cevapla

  16. haberler Says:

    Can Atakli’dan ilginc bir Balyoz dedikodusu (ama ikinci yazisindaki guncelleme olayini yanlis anlamis)
    http://haber.gazetevatan.com/Haber/355361/1/Gundem

    Cevapla

Bekir L. Yildirim için bir cevap yazın Cevabı iptal et