“Balyoz” iddiaları ilk ortaya çıktığı zaman, basındakı kimi kasıtlı kimisi kasıtsız olabilecek yanıltıcı haberlerin yoğunluğunu endişe verici bulduk, ve bu blogu, bilgi ve değerlendirmelerimizi doğrudan iletebilmek için başlattık. Buna rağmen, blogumuzda yazdıklarımızın aktarılırken maddi hatalar yapıldığını görüyoruz. Bunun son örneği, Edelman’ın bize söyledikleri ile ilgili yazdığımız blog girişi.
Taha Kıvanç’ın (Fehmi Koru) 6 Temmuz 2010 tarihli yazısından aynen aktarıyoruz:
“Washington’u Irak Savaşı sırasında Ankara’da temsil eden Eric Edelman bile tezvirat işine karıştı. Yakın zamana kadar ‘Ergenekon’ tutuklusu olan bir emekli orgeneralin ABD’de yaşayan kızı ve damadına, “Ak Partililer” demiş Edelman, “Bana da askerlerin darbe yapacağına dair bir belge getirmişlerdi; araştırttım, belge sahte çıktı…””
Oysa, blog girişimizde ne yazdığımız çok açık: “Edelman’ın görev yaptığı yıllarda, kendisine AKP hükümeti yanlısı ve Edelman’la çok iyi geçinmek için çabalayan bir grup tarafından bazı belgeler veriliyor.”
Biz, sözü geçen sahte belgelerin AK partililer tarafından verildiğini yazmadık, zira Edelman böyle bir şey söylemedi. Belgeyi veren AKP hükümeti yanlısı bir grubun mensubu ve bildiğimiz kadarıyla partiyle organik bir bağı yok.
Kıvanç devam ediyor:
“Ya Edelman doğru söylemiyor, ya da sözünü nakledenler yanlış anlamış. Doğrusunu buraya yazıyorum: Edelman’a ulaştırılan belge bizim askerlerin darbe girişimiyle ilgili yerli bir belge değildi; Refahyol’un 28 Şubat süreciyle işbaşından gönderilmesinin ABD tarafından tezgâhlandığına dair bir Amerikan belgesiydi. Belgeyi görenlerin bir bölümü ‘sahte’ dediği halde, gerçekliğine inanan saflar yine de ABD Büyükelçisine sunmuş olmalılar.”
Edelman’ın sözünü biz naklettiğimize göre, yanıt verelim. Yanlış anlamadık. Bu konuda titizlik gösterdiğimiz için yazdığımız blog girişini yayımlamadan önce Edelman’a göndererek onayını istedik. Edelman’ın da doğruyu söylememesi için bir neden görmüyoruz. Edelman’a verilen Türkçe ve el yazması bir belge, Amerikan belgesi değil.
Hal böyleyken, Kıvanç’ın Edelman’a ulaştırılan belge ile ilgili olarak “bizim askerlerin darbe girişimiyle ilgili yerli bir belge değildi” ifadesi anlaşılabilir gibi değil. Edelman’a ulaşan başka bilgi ve sahte belgeleri bilmiyoruz, bildiğimizi de iddia etmiyoruz. Ancak, öğrendiğimiz ve blogumuzda bahsettiğimiz belge ile ilgili olarak Kıvanç iddia ettiği gibi işin doğrusunu yazmamış. Oysa ortada bir yalan ya da yanlış anlaşılma olduğunu düşünüyor idiyse yazısını yazmadan önce Edelman ile temasa geçerek konuyu doğrudan kendisine sorabilirdi. Öte yandan, Kıvanç’ın Edelman’a ulaşan tüm sahte belgeler hakkında bilgi sahibi olduğunu düşünmesi başlı başına tuhaf bir durum.
Bugün bu konuda yazmamızın amacı, dezenformasyonun nasıl bir çığ halinde büyüyebileceğine (İngilizce tabiriyle bir “disinformation cascade” oluşabileceğine) dair bir örnek göstermek.
Bir başka gazeteden bir başka yazar, bugünkü yazısında yukarıda Kıvanç’dan aktardığımız kısımları aynen aktardıktan sonra ekliyor:
“Fehmi Koru ile dün konuştum, belgenin Amerikan Dışişleri Bakanlığı tarafından hazırlandığı iddia edilen bir 28 Şubat yol haritası belgesi olduğunu anlattı.”
Bu yazar da Edelman’a ulaşarak doğrudan bilgi edinmek yerine, Fehmi Koru’nun fikirleri/tahminleri üzerinden “bilgi” aktarıyor. Belki bir başkası da bu yazarın yazdıkları üzerinde haber yapacak… (Tam da bunu yazdıktan hemen sonra bir internet haber sitesinde “Balonları çok fena patladı!” başlıklı bir haber çıktı; haber, kaynak olarak Taha Kıvanç’la konuşan bu yazarı veriyor!)
Bu yaklaşımın (ilk kaynaklarına inmeden haber yapmak ve yazı yazmak) genel bir sorunu yansıttığını düşünüyoruz.
Milliyet gazetesinden Aslı Aydıntaşbaş Edelman ile temasa geçerek konuyu haber yapmış. Eğer okumadıysanız, habere buradan ulaşabilirsiniz.
07 Temmuz 2010
GENEL, Medya yalanları