Biz de bir zamanlar iyimserdik…

23 Mart 2010

GENEL

Türkiye’de liberal-demokrat düşünürler ve Türkiye’yi yakında izleyen Avrupa’lı gözlemcilerle konuştuğumuz zaman karşımıza son olaylarla ilgili şöyle bir söylem ortaya çıkıyor.

Türkiye çok olumlu bir demokratikleşme süreci geçiriyor.  Nihayet askerin siyasiler üzerine baskısı kırılıyor, bireysel hakların ve demokratik kurumların üstünlüğüne dayalı bir düzen yerleşmeye başlıyor.  Bu süreç gereğince askerin içerisinde darbecilik ve çetecilik yapan grupların temizlenmesi önemli.  Her ne kadar Türkiye’de yargı istenildiği kadar iyi işlemiyorsa ve arada bir hatalar yapılıyorsa da, genel gidişat ve Türkiye’nin geleceği hakkında iyimser olmamak için bir sebep yok.

Önce itiraf edelim ki birkaç ay öncesine kadar biz de az çok böyle düşünüyorduk.  Ergenekon ve benzeri iddialar çerçevesinde bazı aşırılıklar ve hatalar yapılıyorsa da genel görünüm bize olumlu ve ümit verici görünüyordu.

Ancak Çetin Doğan vakası bize bazı olayları daha yakından izleme olanağı tanıdı. Ortaya çıkan resmin hiç de parlak olmadığını anlamamıza vesile oldu.

Büyük resmi iyi görebilmek, ayrıntılarını doğru kavramadan mümkün olamaz.  Türkiye’de büyük resmin parlak ve güzel olduğunu düşünenler önemli ayrıntıları yeteri kadar kavrayamamış ya da yanlış kavramış olanlar.

Bizim geçmişteki ümitlerimizi ümitsizliğe döndüren üç tane ana sorun var.

1. Balyoz vakası gösteriyor ki, birileri büyük bir gayretle belge üretip, sahtekarlık yapıp, TSK içinde ya da dışında hedef aldıkları kişileri çetecilik, darbecilik gibi iddialar karşısında bırakmak için uğraşıyorlar.  Bu suçlari işleyenlerin kimler olduğunu bilmiyoruz ama varlığından artık kuşku duymuyoruz.  Çünkü Çetin Doğan’a atfedilen “Balyoz Harekat Planının” sahte olduğunu biliyoruz.

Demek ki Türkiye’nin şu andaki ana meselesini sadece “demokrasi” yanlıları ile “laikler” arasında yeralan bir güç savaşı olarak görebilmek mümkün değil.  Karanlık ve kimliği belirsiz bir üçüncü grup var.  Bu üçüncü grubun “laiklere” karşı faaliyet yaptığı kesin.  Ama hareket tarzlarından demokrasi taraftarı olmadıklarını da çıkarmak çok zor olmasa gerek.

2. Balyoz darbe iddialarına destek oluşturan belgelerinin savcılık tarafından gerçekliğinin ciddi bir şekilde sorgulanmadan doğru olarak kabul edilip, onlarca subayin cezaevine atılmış olması Türkiye’de yargının işleme tarzı konusunda herkesi kötümser kılmalı.  Burada yapılabilecek en iyimser yorum, yargının ustaca oluşturulmuş bir kamuoyunun baskısına başeğip, elle tutulur kanıtlar olmamasına rağmen Çetin Doğan gibilerini medyadan tepki almamak için içeride tutmayi tercih etmesidir.  Daha kötümser yorum, yukarıda bahsettiğimiz grubun yargının önemli bölümlerini de ele geçirmiş olduğudur.

Her halukarda, savcıların Balyoz belgelerini üreten sahtekarların peşine düşmek yerine Çetin Doğan’a Sinagog bombalamayı soracak raddeye ulaşan bir balık avına çıkmalarını demokrasinin geleceği için iyi bir iş olarak görebilmek mümkün değildir.

3. Demokrasinin, hak ve hürriyetlerin, ve hukuk devletinin en ateşli savunucuları olması gereken liberal-demokrat düşünürlerin ve köşe yazarlarının Balyoz olayları karşısında aldıkları tutum içler acısıdır.  Gerçekleri aksetme ve yorumlamakta gösterdikleri zafiyetler nereden kaynaklanıyor bilemiyoruz.  Bu konuyu daha evvel örneklerle bolca yazdığımız için daha da uzatmak istemiyoruz.  Bireysel hak ve hürriyetler konusunda gerçekte ne kadar duyarsız oldukları Balyoz olayları karşısında aldıkları tutumla aşikar olmuştur.  Daha da vahim olanı, akla karayı bile ayırt edemeyecek dercede bir önyargılılık sergilemektedirler.

Eğer siz Türkiye’de olup biteni salt bir demokrasi savaşı ve askeri vesayetin kalkması şeklinde yorumluyorsanız, iste bu üç gerçeği görmüyorsunuz.  Bu yüzden büyük resmi de yanlış algılıyorsunuz demektir.

Abone Ol

Subscribe to our RSS feed and social profiles to receive updates.

Yorumlar kapatıldı.

%d blogcu bunu beğendi: