700 kilometre uzaktan izleme yapan subay

Gölcük – Aksaz: 728 km, 10 saat 28 dakika (D650)

Berker Emre Tok, Gölcük’ten çıkan kasım raporu.doc isimli Word belgesine gore, Kasım 2002 ayı boyunca mesai sonraları Aksaz’daki Üs Komutanı Tuğamiral Ahmet Aksoy’u’ izleyip rapor etmiş:

kasım raporu.doc

Bu belgeyi hazırlayan sahte belge çetesi, Emre Tok’un görevli olduğu geminin Aksaz’da konuşlu olduğunu, dolayısıyla “measi sonrası izleme faaliyeti yapan” Emre Tok’u da Aksaz’da zannediyor.

Oysa TCG Trakya, yapılan kuruluş değişikliği nedeniyle o tarihte Aksaz’da değil, Gölcük’te. Bu değişiklikten haberi olmayan çete, bu şekilde Emre Tok için “dijital” suç üretmiş. Üstelik çete bunu yaparken, belgeyi “BerkerEmreTok” kullanıcı adı ile oluşturmuş.

Çetenin atladığı ikinci şey, bu Word belgesinin “BerkerEmreTok” kullanıcı adı ile (sözde) oluşturulduğu tarihte (3 Aralık 2002), Emre Tok NATO’nun Active Endeavour harekatı kapsamında görevli olduğu ve fırkateyni ile birlikte uluslararası sularda seyrettiği gerçeği.

Emre Tok bütün bunları Soruşturma safhasında savcıya, Balyoz’un 68. duruşmasında  “Mahkeme”ye belgeliyor. “Mahkeme” bu gerçeği dikkate aldığı takdirde söz konusu Word belgesinin (ve bağlantılı bir çok başkasının) sahte olduğunu kabul etmek zorunda kalacak.

Onun yerine “Mahkeme,” Emre Tok’un mesai sonralarında Gölcük’den (Kocaeli) 700 km uzaklıktaki Aksaz’a (Muğla) gidip-gelip Kasım ayı boyunca Amirali izlediğini, sonra da raporunu bilgisayara açık denizde tatbikattayken kaydetmiș olmasını makul sayarak “kuvvetli şüphe” ile Tok’u hapiste tutmayı tercih ediyor.

Abone Ol

Subscribe to our RSS feed and social profiles to receive updates.

79 Yorum “700 kilometre uzaktan izleme yapan subay”

  1. mahmut Says:

    Hep biliyordum. UFO’lar dünyayı ziyaret ediyor ve bu Ergenekon, Balyoz, Islak İmza, Şike operasyonlarında görev alıyorlar. Hiç inancımı yitirmedim. Bu uzaylılarda Ergenekoncu, Balyozcu. Eminim savcı çok yakında dünyayı ziyaret eden uzaylılar için de bir arama ve el koyma yazısı çıkartacak mahkemeden. Ama sanırım bu biraz zor olacak hiç yerlerinde durmuyor bu gemiler, sürekli hareket ediyorlar. Onun için TÜBİTAK’ın uzaya uydu gönderme programları var hatta o kadar ciddi çalışmalar varki yakıt olarak meşhur bir hocanın üfürüğünü kullanmayı düşünüyor TÜBİTAK’ın bilimsel bilimadamları. Başbakan bile açıkladı dini güçlü (aslında üfürüğü güçlü olacak) gençeler yetiştirmek istiyoruz diye.

    Cevapla

  2. Solmaz Türk Says:

    AMANİNNN BOOOO !
    Paul Auster de meğerse Ergenekoncu’ymuş,ben demiyorum Akp genel başkan yardımcısı Bülent gedikli diyor.Koskoca adamın yalan söyleyecek hali yok ya?Yakında bir iddianame daha hazırlanır artık,Paul Auster mazallah Türkiye’ye gelirse hooppp Silivri’ye…Arkadaşları Haberal,Balbay yada Yalçın Küçük’ün yanına…

    Cevapla

    • trekking Says:

      Sayın Solmaz hanım

      Sadece Paul Auster olsa iyi. 11’ini yapmış Bülent gedikli. Teknik Direktör falan seçmiş. Hani insan gerçekten merak ediyor. Sarkozy, merkel de Türkiye ye gelseler Silivri’yi mi boylayacaklar. Bu iş hanidir şirazesinden çıkmıştı. Bülent Gedikli, ben öyle bir şey söyleyeyim ki, herkesten farklı olsun demiş herhalde. Ancak ne hikmetse ABD yi ve Obama’yı unutmuş bu listede.Herhalde yakın zaman önce Obama’nın 5 kankamdan biri dediği Başbakan’ı kızdırmak istememiş olabilir.ABD siz çalgı çengi olurmu?

      Benim merak ettiğim bu Haham Tuncay Güney’e göre(sahi nerede bu adam, uzun zmandır ses soluğu çıkmıyor. hayatta mı acaba) 8. numara Veli Küçük idi. Şimdi bu Ergenekon her ne kadar hücre tipi bir yapılanma olsa da!, herhalde numaralar bir üst ve bir alt kadrodakini tanıyor biliyor olması lazım. Yoksa iletişimi nasıl kuracaklar. örgütü nasıl yönetecekler. veli Küçük 8. numara ise Merkel, Sarkozy, Kılıçdaroğlu kaç numara acaba? öcalan, Demirtaş kaç numara acaba?

      Bir de, şu durum var. Kürtler, baştan beri Ergenekon tipi soruşturmalara hep olumlu bakıyorlar. hatta bir çok isim CHP li Sezgin tanrıkulu da dahil olmak üzere, davaya müdahil oldular.Şimdi işler o kadar karışık ki. Ergenekon PKK ‘yı kurdurdu ise Kürtlerin Ergenekonculara teşekkür etmesi gerekmez mi? O sayede, biz Kürt Sorununu tanımışız, öğrenmişiz, öyle diyorlar. Silah olmasaydı bu günleri bile göremezdik diyorlar.

      Ee bugün ki, son gelişmelere bakılırsa özel yetkili savcıların telefon ile MİT müşteşarı hakan fidan, Afet güneş ve eski müsteşar yarın şüpheli sifatıyla ifadeye çağrılmış. MİT kanununa göre 26.madde görevin ifası sırasında soruşturmanın başlatılabilmesi için Başbakan’ın izni gereklidir. Bu izin alınıp alınmadı mı o da belli değil. Koca Hukukçu Bülent Arınç bile bilmiyor durum nedir? hakan Fidan, Başbakan görevlendirdi derse ne olacak? KCK davasının 1. numaralı sanığı haline mi gelecek? E zaten KCK dediğin PKK ‘nin şehir yapılanması. Yani sonuçta kapı Ergenekon’a çıkıyor.Bakalım Başbakan hakkında ilk kim, Ergenekon’cu diyecek merak ediyorum.

      yarattığınız canavar, ne hale geldi gördünüz mü şimdi? Bu arada bugün önemli bir şey daha oldu. Doğu perinçek’in 89 dakikalık savunması İşçi partisi tarafından yayınlandı. Kısa bir bölümü Ulusal kanal da yayınlandı. Akşam 21.30 da asıl bölümü yargılanacak. Hocalıkta olduğu için serde, perinçek mi yargılanıyor, yargılıyor belli değil!! yazık o yargıçların yerinde olmak istemezdim.

      Cevapla

  3. Olasılıksız Says:

    Uzun süre blogu takip ettikten sonra Türkiye’de yargılama uygulamasının şu şekilde olduğu anlaşılıyor:
    1. Emniyet veya savcılıkça iddia edilen şey aksi ispat edilene kadar doğrudur.
    2. İddiaya konu olan şey katalog suç ise tutuklama gerektirir.
    3. Bir iddianın yanlışlığını ispat etmek için delil göstermek yeterli değildir… bu deliller incelenmeden önce yerine getirilmesi zorunlu olan çok sayıda usul işlemi mevcuttur.

    Aslında bu yeni bir durum değil. Yasaya göre vergi, sgk, sayıştay vs. müfettişlerinin hazırladığı raporlar da AKSİ İSPAT EDİLENE kadar muteber kabul ediliyor. Yani birilerinin sizin başınızı derde sokması için gerçekten suç/delil falan bulması gerekmiyor. Sadece iddia etmesi yeterli. Eh, savcıların ifadelerinin dahi “güçlü” delil sayıldığı göz önüne alınırsa, iddianamelerin mahkemece “doğru” kabul edilmesi ve ona göre tutuklama kararı verilmesi hiç birimizi şaşırtmamalı.

    Ancak, sanıyorum herkesin gerçekten anlamakta zorlandığı şey, bu kadar aleni sahtecilikler mevcutken mahkemenin hala usule uygun süreç takip etmeye çalışması, delillerin muteberliğini araştırma yönünde her hangi bir girişimde bulunmaması… Çünkü önsavunma vs. gibi şeylerle vakit kaybetmeden delillerin sağlıklı olup olmadığı tespit edilse bu uzun savunmaların hiç birine gerek kalmayacak… Sanıkların iddiayı reddetmesi yeterli olacak.

    Sanıkların davanın her aşamasında tekrar savunma yapma şansı olduğu dikkate alınırsa bu aşamada en mantıklı olan hiç savunma yapmaksızın bir an önce delil inceleme safhasına geçilmesini sağlamak olmalı. Aksi halde balyoz 4, 5 vs. gibi yeni davalar da ortaya çıkarsa bu mahkemede savunmaların alınması hiç bitmeyecek.

    Sanıyorum blog takipçilerinin çoğunluğu sürekli aynı tarzda, yani sahte delilleri eleştiren savunmaları okumaktan sıkıldı. Geçen sene duruşmaları irdeleyen bir kaç muhalif arkadaş da artık eleştirecek pek bir şey bulamıyor ki buralara uğramaz oldular. 1000 tane sahteciliğin üstüne 1001’inci eklendiğinde anlam ifade etmiyor. Çünkü az yanlış, çok yanlış diye bir şey yok. Yanlışsa zaten yanlış.

    Cevapla

    • Kemal Says:

      Sevgili Olasılıksız,

      Geçen sene burayı takip eden muhalif arkadaşlar görevliydiler. Sanırım tayinleri çıktı. Mızrak artık çuvala sığmayınca varlıkları anlamsız olmaya başladı. O yüzden buraya uğramaz oldular. 🙂

      Sevgiler.

      Cevapla

      • fmerakli Says:

        Kemal bey,

        Gecen sene burayi takip eden muhalif arkadaslar olarak beni de kastettiniz mi bilmiyorum, ama ben blogu hala gunu gunune takip ediyorum. Artik yorum yazmiyorum, zira artik anlamsiz oldu, ama sizin ima ettiginiz anlamda degil. Benim acimdan tartismanin anlamini kaybettigi nokta Kosaner Pasa’nin ses kaydinin yayinlanmasi oldu. 3. Balyoz iddianamesine de giren ses kayitlarinda yer alam Kosaner’in asagidaki ifadeleri sonrasinda benim acimdan tartisilacak pek fazla bir sey kalmadi acikcasi:

        “Balyoz’da, bizi üzen taraf neyimiz var neyimiz yok çaldırmışız. Konuşmalarımız dahil. Ne konuşuyorsak var adamların ellerinde, namerdin eline malzeme verdik. Şimdi bizi üzen taraf arkadaşlar 1. Ordu’da herşeyimizi çaldırmışız.”

        Cevapla

        • Olasılıksız Says:

          Sayın fmerakli,

          Sizin entellektüel seviyenizdeki bir kişinin böyle komik bir gerekçe ileri sürmesi beni gerçekten şaşırttı. 🙂
          Öncelikle, Koşaner’in ses kaydında ifade edilen şeyin seminer dökümanları olduğu çeşitli kereler dile getirildi.

          Bunu kabul etmeyebilirsiniz… Olabilir.

          Diyelim ki; Koşaner çıktı ve “Evet, Balyoz diye bir şey var… gözlerimle gördüm. Biz bunların hepsini çaldırdık” dedi. Hukuk karşısında bir anlam ifade eder mi?

          Sizin gerekçeniz sahteliği neredeyse aleni hale gelen bu bir sürü digital dökümana bir açıklama getirebilir mi?

          Diyelim ki “gerçekten” bir darbe planı yapıldı. Eğer öyleyse bunun “gerçek” delillerinin bulunup kullanılması gerekmez mi?

          Siz de aynı savcıların iddianame hazırlarken yaptıkları gibi sadece KANAAT ile hareket ediyorsunuz…. Kanaat ile insanları sevmeyebilir, nefret edebilirsiniz… ama adalet dağıtamazsınız.

          Siz yarın savcılığa gidip “ben adam öldürdüm” deseniz, ortada bir ceset, silah, gerekçe, delil vs. olmadan sizi içeri mi atar, yoksa akıl hastanesine mi gönderir?

          Blogu izlemeye devam ettiğinizi söylüyorsunuz, ama tutanaklarda bahsedilen tarih, kişi, yer vs. tutarsızlıklarına bir açıklama getirmek yerine bir kasetteki ses kaydına sığınmayı tercih ediyorsunuz.

          Size yakıştıramadım doğrusu. 🙂

          Cevapla

          • Solmaz Türk Says:

            Sayın Olasılıksız,
            Dün gece oturup kafamda bir şeyler yazmayı planlamıştım ,bu sabah bloga bir göz attım ki benim yazmak istediklerimi nerdeyse bire bir siz yazmışsınız..Aklın yolu bir,bunun için ”akademisyen”olmaya da gerek yokmuş.
            Saygılar.

            Cevapla

          • trekking Says:

            Sevgili Olasılıksız,

            Züccaciye dükkanındaki fil artık çevredeki dükkanlarda da (Libya, Suriye)kırılmadık bir şey bırakmadı. Ama Hala “hani ortada bir fil göremiyorum, Balyoz görüyorum” diyorlar. Bu kadar yaşanan olaylara rağmen.İşte Derin Devlet mi arıyorsunuz. Buyrun herşey ortada.Derin Devleti arayanlar derin devletin ta kendisidir. Devletin, Hukuk dışına çıktığının kanıtlarını mı arıyorsunuz. 4.5 yıldır Ergenekonda bulamadığınız delillerin dik alası MİT’ te, son günlerde ki tartışmalarda duruyor.

            Bu blogun yazarlarına sanırım hepimiz bir teşekkür borçluyuz. Blog ilk kurulduğunda ben dahil pek çok kimse de, belki de kan bağından dolayı objektiflik konusunda soru işaretleri vardı. Uzun zaman hiç yorum yazmadan izledim. Bulunan maddi hata, çelişkiler,tutarsızlıkları araştırdım. En azından çaba harcadım. Ve bu gün gelinen nokta da o Züccaciye dükkanın daki fil’i bize gösterdiler.Hiç bir şeye meydan bırakmayacak kadar, açık, yalın.Bugüne kadar ki bütün gelişmeler hep bu istikamette oldu. Onun için kendilerine çok teşekkür ediyorum. Ama daha yapılacak çok iş, alınacak çok yol var.Çünkü Aziz Yıldırım’ın dediği gibi mücadele ZULUM ve ZALİMLE.

            O fil’i bir türlü göremeyenler ve tarif edemeyenlere hiç birimizin yapabileceği bir şey olduğunu sanmıyorum.

            Cevapla

        • Kemal Says:

          Oooo, kimleri görüyorum.

          Elbette sizi kastediyordum. Şark göreviniz tamamlandı da batıya dönme fırsatı verildi diye düşünüyordum. Anlaşılan halen eski görev yerinizdesiniz. Neyse, kısmet. Sayılı gün çabuk geçer. Size de elbet kader güler. 🙂

          Yorumunuza yönelik olarak ise sevgili Olasılıksız aşağıda güzel yazmış ama sonunu kötü bağlamış.

          Halbuki, ben bu Koşaner ses kaydına yönelik yorumunuzun, tam da size yakışır bir yorum olduğunu düşünüyorum. Sanırım siz de katılırsınız buna. Değil mi? :p

          Ben de fazla yazamıyorum. Farketmişsinizdir. Açık söyleyeyim siz yazmayınca fazla içimden gelmiyor. Olayı görmeyen kalmamıştır herhalde, boşuna ne uğraşayım diye düşünüyorum. Siz yazsanız yalan da olsa ikna edilmesi gereken bir-iki kişi daha var diye düşünüp yazacağım halbuki.

          Neyse, arayı fazla uzatmayalım. Yavaş yavaş da olsa Ak Parti cemaatin özel yetkili mahkeme ve emniyetteki operasyonlarındaki fevriliğe dokunmaya başladı. Az biraz da olsa kimi sızdırmaların eli kulağındadır diye düşünüyorum. Böyle dönemlerde rakibin bileğini bükmek için en ideal yoldur, bilirsiniz.

          İlginç zamanlar yaklaşıyor demektir bu. Allahtan forumun hafızası var. Yazılacak çok şey çıkacaktır. Yakınlarda olmanızı tercih ederim o gün geldiğinde. 🙂

          Sevgiler.

          Cevapla

        • demokrat Says:

          Fmeraklı,
          En son İskender Pala’ya kadar uzanan bir dolu saçmalık gördükten sonra ben de sizin gibi soğudum açıkçası.
          Bu durum öyle bir hal adı ki,iki taraftan da her türlü karalama mübah.Katre-i matem gibi bir kitabı yazabilen ” yüksek duyarlılığın”, bir sevgi insanının, böyle tezgahlar içinde olabileceğine en küçük ihtimal bile veremiyorum…
          Neyse siz gene yazın arasıra, istemeden de olsa birşeyler öğreniyor insanlar.
          Sevgiyle…

          Cevapla

          • Solmaz Türk Says:

            İlker başbuğ için TSK ne sızmış Ergenekon terör örgütü üyesi olduğu gereğiyle iddianame hazırlanıp mahkemece kabul ediliyor da İskender Pala’ya gelince mi saçmalık oluyor?İskender Pala ismini ilk olarak savcılıkta ifade veren bir kişi açıklamış ama o kişi her nedense mahkemeye çağrılıp bir türlü dinlenmemiş.İskender Pala’nın bu iddialar karşısında hukuki haklarını korumak için dava açması gerekmez mi,avukat içinde fazla aranması gerekmiyor burada kendine gönüllü birini buldu bile.
            Bu arada Mit başkanı için alel acele çıkarılan kanun Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir şekilde Cumhurbaşkanı tarafından jet hızıyla onayladı.Çok merak ediyorum yangından mal mı kaçırılıyor,nedir bu acele,Hakan Fidan’ı kurtarmak neden bu kadar önemli,neyin açığa çıkmasından korkuluyor acaba?En üst düzey subayların bile gidip ifade verdiği yerde bu ayrıcalık neden yapılıyor?

            Cevapla

            • demokrat Says:

              Alıntıdır;

              ”Dün neler yaşandığını hatırlamayan bir millet bugün nerede olduğunu bilemez.”

              Size yanıtı ben değil,bir diğer taraftan vermişler,isterseniz okuyun;

              Gazetelerden…

              ”…Yeni anayasaya ilişkin görüşlerini Meclis Uzlaşma Komisyonu’na anlatan Bartholomeos, “Cumhuriyet döneminde ilk defa azınlıklara böyle resmi bir davet oluyor. İkinci sınıf vatandaş olmak istemiyoruz. Ayrımcılık istemiyoruz, eşitlik
              istiyoruz. Bütün bunlar yavaş yavaş düzeltiliyor, YENİ BİR TÜRKİYE DOĞUYOR” dedi…”

              http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1079412&CategoryID=78

              Cevapla

  4. ihtimal Says:

    🙂

    Cevapla

  5. trekking Says:

    “Kosaner’in asagidaki ifadeleri sonrasinda benim acimdan tartisilacak pek fazla bir sey kalmadi acikcasi:”

    “Balyoz’da, bizi üzen taraf neyimiz var neyimiz yok çaldırmışız.Konuşmalarımız dahil. Ne konuşuyorsak var adamların ellerinde, namerdin eline malzeme verdik. Şimdi bizi üzen taraf arkadaşlar 1. Ordu’da herşeyimizi çaldırmışız.”

    Koşaner’in Bu Balyoz itirafından sonra. Ergenekon davası sanıklarından Doğu Perinçek’in itrafları ile sarsıldım. Mehmet Ali Aydınlar gibi kroki oldum.Perinçek bu itirafları 23 Ocak 2009 tarihinde duruşmada yapıyor. 99 dakikalık görüntüler Ulusal kanal da geçenlerde yayınlandı. Ergenekon dan ilk kez mahkeme salonunda kayda alınmış görüntüler.Bir başka dava dosyasında bulmuşlar.Neler diyor Perinçek, ne itiraflarda bulunuyor. Hem de kendi sesinden, görüntülü.Belgeli ispatlı.

    “Kuzey Irak’a Türk subayları 24 bin silah götürdü.Bunun 12 bini Barzaniye, 12 bini Talabaniye verildi. Bu verilenlerden 6 binide PKK ya verildi.”

    “Mehmetçiği vuran kurşunu Türk ordusu veriyor PKK’ya.Bu Türk Ordusu sizin bildiğiniz ordu değil.PKK ‘ya silahı veren de o.Ergenekon TSK demektir. PKK’yi, DHKP-C’yi hepsini o yürütmektedir.”

    “İstanbul’da Genelkurmay Başkanlığı ve PKK görüşmelerini yürütüyorum.”

    “Sami Demirkıran şema da var.İtirafçılar kısmında. Yani bizim örgütten. Ergenekon Terör Örgütünden.Aynı Örgütteniz biz Sami ile.”

    Şimdi video yu izlerseniz, ulusalkanal.com.tr de var.Bütün bunları söylediğini göreceksiniz. 2007 den beri yaptıkları kara propoganda tam da bu işte. kes kopyala yapıştır yaparsan istediğin sonuca ulaşırsın.Oysa yukarıdaki sözler bütünlük içinde bir anlam kazanıyor.

    99 dak. kayıtta hakkındaki 21 suçlamaya cevap veriyor.
    “Kuzey Irak’a Türk subayları 24 bin silah götürdü.Bunun 12 bini Barzaniye, 12 bini Talabaniye verildi. Bu verilenlerden 6 binide PKK ya verildi.diyor Tuncay Güney. hatta Binasını bile söylüyor. Genel Başkan yard. General Servet Cömert’e girerken dedimki, bir hesap yapalım.Cömert paşa dedi ki, bu silahların tanesi 5 kg. 24 bin silah 120 ton eder.Bu 120 ton silah ne kadar araçla gider.Tabii silah bu, kum gibi,su gibi bitişik bir madde değil. Hacimler arasında boşluk kaldığı için 20 tane Tır gerekiyor. 1.5-2 km.lik bir konvoy.Tuncay Güney’in ifadesine bakıyoruz 2 araba”!!!!!!!!!

    “Mehmetçiği vuran kurşunu Türk ordusu veriyor PKK’ya.Bu Türk Ordusu sizin bildiğiniz ordu değil.PKK ‘ya silahı veren de o.Ergenekon TSK demektir. PKK’yi, DHKP-C’yi hepsini o yürütmektedir. Bu iddianame bu değil mi?”

    “İstanbul’da Genelkurmay Başkanlığı ve PKK görüşmelerini yürütüyorum.Detaylar veriyor Tuncay Güney. Doğu perinçek kapıya geldi. ben girmeyeyim, başkası girsin dedi,falan. Ben o tarihlerde haymana cezaevindeyim.Cezaevinden kanat takıp bacadan uçuyorum, subaylarla görüşüyorum, Veli Küçük’le görüşüyorum, 3 tane toplantıya katılıyorum.Polis sorgusunda soruyor. Söylüyorum. Niye bunları düzeltmiyor iddianameye taşıyor Savcı”.

    “Sami Demirkıran şema da var.İtirafçılar kısmında. Yani bizim örgütten. Ergenekon Terör Örgütünden.Aynı Örgütteniz biz Sami ile. Bu Sami Demirkıran ve Tuncay Güney sahte mektuplar düzenliyorlar. Götürüyorlar Ankara Savcısı Nuh mete Yüksel’e veriyorlar. Mete Yüksel 1 sene çekmecesinde bekletiyor. 1998 yılında bu mektuplara dayanarak(PKK garzan Eyaleti ve PKK-ERNK mektup yazdı iddiası) beni tutukluyorlar.Adli ekspertize yolladılar.Dediler ki, “Bu mektuplar sahte”.Sami Demirkıran da dediki, “biz sahte mektup yazdık”.Biz beraat ettik, 10 ay yattığımızla kaldık”!!!!!!!

    Yani blog yazarları ve ey yorumcular, aylardır, yıllardır bu kadar maddi hata, çelişki, tutarsızlık,uydurma buluyorsunuz, yazıyorsunuz, yorumluyorsunuz bunların hepsi faso fiso.Koşaner’in 3 satırı çürütüyor hepsini.Yazık yazık. 200 km.hızla giden bir kamyonun duvara toslamasıdır bu.

    Cevapla

  6. Solmaz Türk Says:

    Ben hala merak ediyorum,Aydınlık gazetesinin sahte balyoz belgelerini Amerikalı bir senatörle beraber ordudan atılmış uzun saçlı bir binbaşıyla beraber Diyarbakır Akp eski milletvekili İhsan Arslan’ın ofisine götüren uzun saçlı binbaşı İskender Pala haberine iskender Pala’dan bir yalanlama geldi mi?Çetin Doğan mahkemede bu olayı uzun uzun anlatmıştı.Savcılıkta verdiği ifadesinde bunları anlatan şahısa ne oldu,mahkemeye çağrılıp neden dinlenmedi?Koşaner’in söylediği iki cümleyle Balyoz yalanına inanlar acaba buna da bir açıklama getirebilecekler mi?Bu arada Suga denilen plan da fossss çıkmış,nereye el atsan tel tel dökülüyor.

    Cevapla

    • trekking Says:

      Sayın Solmaz Hanım,

      5 ocak 2012 de saman gazetesine “bir tilki ile bir deve arasında ne kadar benzerlik varsa benimle belgeleri sızdıran kişi arasında o kadar benzerlik vardır” açıklamasını yapmış. Aydınlık’a tekzip yollamış Pala denilen şahış.

      Zaten o kadar belge denilen dökümanların tek kişi tarafından elde edilip dışarı çıkılması mantıken mümkün değil. Bu organize bir hareket.Bu konu hakkında asıl Ordu içindeki soruşturmanın sonuçları ne oldu? Kimler bu bilgileri dışarı çıkardı?Bunları tespit edebildimi askeri savcılık? Herşeyi çaldırıp, kozmik odasına girilen,81 üyesi Ergenekondan, bilmem kaç üyesi Balyoz’dan, bilmem kaç üyesi Komutanlara suikasten, Askeri Casusluk, Şantaj ve Fuhuştan!!! yargılanan bir ordu var karşımızda.

      Genelkurmay eski Başkanının, Ergenekon’un amaçları doğrultusunda Türk Silahlı Kuvvetlerine sızdığı!!!bir yapı var karşımızda.İddianame öyle diyor.1962 yılında Kara Harp Okulundan mezun olmuş.Yani Ergenekon’un talimatıyla TSK ya sızmış. 19 yaşında!!!!!

      Ergenekon iddianamesi ise örgütün 1975 de kurulduğunu söylüyor bize.!!!

      Çık çıkabilirsen işin içinden.

      Cevapla

      • trekking Says:

        Bu arada bir dikkatsizlik yapmışım. Ergenekon’un 1975 de kurulduğunu yazmışım.Gerçi konunun Ana konuyla ilgisi yok.

        Bu arada, Can bey uzun bir aradan sonra sizi de blog da görmek sürpriz oldu.Ben de, sizin gibi düşünüyordum.Bu kadar zaman geçti, Herhalde artık ne olduğunun ayırdına varmıştır da ondan yazmıyordur arkadaşlar diyordum ki, bugün ayıldım. Yani Batı cephesinde değişen bir şey yok.Eski tas eski hamam.

        Cevapla

        • demokrat Says:

          Sonsöz…

          Son ‘Behzat Ç’ saçmalığını bir yana koyarsak filmografisini çok beğenirim Serdar Akar’ın.Özellikle Türkiye’nin ilk (tek) ‘black movie’si -Barda- çok başarılıydı.
          Benim de sizleri okuduğumda nedense hep eski bir başyapıtı geliyor aklıma… ‘Dar Alanda Kısa Paslaşmalar’

          Ha bir değeri var mı?
          Heyhat maalesef.
          Savunmaya çalıştığınız bir kaç iyi insana da zarar vermekten öte yarattığınız hiç bir artı-değer yok.

          Cevapla

          • Kemal Says:

            “:..Son ‘Behzat Ç’ saçmalığını bir yana koyarsak filmografisini çok beğenirim Serdar Akar’ın…”

            Bir konuda da hem fikir olalım yahu!

            Behzat Ç.’ye saçmalık diyen zihniyeti bütün şiddetimle kınıyorum.

            Fazla izleyemiyorum son zamanlarda ama denk gelirse hiç kaçırmam…

            Sevgiler.

            Cevapla

            • demokrat Says:

              Kınayabilirsin tabii,-istediğin şiddette hem de- o senin şahsi görüşün.(Ben filmden bahsetmiştim bu arada,diziyi kim yönetiyor bilmiyorum.)

              Hemfikir olsaydık kendimi vururdum zaten.

              Ben Reis Çelik seyrederim, sen Behzat Ç.
              Ben Ken Loach izlerim,sen James Cameron,
              Benim düşün bahçeme hem Maalouf girebilir,hem R. T. Long,
              Ben R.A.T.M dinlerim sen Serdar Ortaç,
              Ben Chomsky okurum sen Nihat Genç,
              Ben kendimi Neruda’da bulurum,sen Mahmut Esat’ta,
              Ben Hebdo’ya gülerim,sen (yeni) Gırgır’a.

              Muhtemelen….

              Nasıl hemfikir olabiliriz ki? 🙂

              Cevapla

              • Solmaz Türk Says:

                Bu kadar da sığlık olmaz,ben senden daha entellektüelim yarışı yapacaksanız gidin başka yerde oynayın.Yaa sabırrr.

                Cevapla

                • demokrat Says:

                  Yaşınıza ve mesleğinize hürmeten sabır gösteriyoruz,sınırlarınızı zorlamayın.Bu konular sizi aşıyorsa her yazılana karışmayabilirsiniz, üçüncü şahsın şiiri size mi yazıldı yoksa?

                  (Anlamanızı beklemediğim için zorunlu açıklama ;
                  Can’la atışmamızda ben O’nu yazmadığım/yapmadığım şeyleri uydurmakla suçladım -ki hep yapıyor- ben de benzerini şaka yollu Kemal Bey’e yapayım dedim.Yoksa ben nereden bileceğim Kemal Bey’in ne dinlediğini,ne okuduğunu bilmem anlatabildim mi?Şakaydı yani.Kanı ile inanıp ,doğruymuş gibi yorum yapmak hoş değil…Parmak basmak istedim.)

                  Cevapla

                  • Solmaz Türk Says:

                    Herkese laf yetiştirmek,atışmak gibi bir göreviniz mi var beyefendi,sınırları zorlamayın diye tehdit mi ediyorsunuz ?Esas sınırları zorlayan sizsiniz.Blog sahipleri bin bir emekle duruşma tutanaklarını,davada olan biteni burada paylaşıyorlar ki okuyanlar bilgilensin gelmiş burada herkese laf yetiştiriyorsunuz.Çoluk çocuk oyuncağı mı burası?Siz burada dalganızı geçerken haksız yere insanlar tutuklanıyor,yıllarca içeride özgürlüklerinden mahrum ediliyor hatta hastalanıp ölüyorlar ,yeter artık dalga geçmek için gidin kendinize başka yer arayın.

                    Cevapla

                    • (yorgun) demokrat Says:

                      Haklısınız(!) ”…Herkese laf yetiştirmek,atışmak gibi bir görevim…” var,o nedenle son 7-8 aydır sadece 3 satır yazı yazdım…Paslaşmalardan sıkılan ‘shark’lar hemen atladı.

                      Haklıymış Fmeraklı ,yazdıkça kendi değerini düşürdüğünü düşünüyor sanırım.Hem Acracia ve Bir Diğer İhtimal gibi düşün ustaları da yok.Hadi siz paslaşmaya devam edin, Odatv den bir adım öteye gidemiyorsunuz.

                      Asıl sığlık bu…

                    • Kemal Says:

                      Bence boşuna tartışmamızın anlamı yok. Arada şakalaşmak, buzları eritir. Bakarsınız gene eskisi kadar aktif tartışmalara başlarız…

                      Sevgili Demokrat’ın söylediği isimlerin önemli bir kısmını tanımıyorum bile… Reis Çelik kim? RATM? James Cameron? Hebdo’yu hatta Yeni Gırgır olduğunu da Yeni Duydum.

                      Onu bunu bilmem. Ben Behzat Ç. ‘yi izlerim, saçma bulanı da şiddetle kınarım. 🙂

                      Behzat Ç.’nin filmi de mi çıkmış? Bu aralar biraz yoğunum anlaşılan…

                    • (yorgun) demokrat Says:

                      Atlamayacağım ,

                      ama hoşgörünüze de ‘saygı’ göstermeden geçmek istemedim 🙂

  7. Can Acar Says:

    Muhteşem üçlü tekrar sahnede. Merttalay da gelsin bir okey atarsınız artık.

    Geçen bu kadar zamanda değişen birşey olmadığını görmek güzel.

    Akademisyen fmerakli her şeyi istediği gibi görmekten hiç vaz geçmemiş. Kendisine sorarsanız Koşaner’in bant kaydından sonra ilgisini kaybetmiş ama o olaydan sonra yazdığı onlarca yorum hala arşivlerde. Bence sessizleşmesinin nedeni olan olayların savunacak bir tarafı kalmaması, olan biteni savunmak için yaptığı çarpıtmaların iyice bariz bir hale gelmesi. Hala darbe ispatı için Koşaner’e sarılırken bir anda içişleri bakanı “MIT tabiii ki örgüte sızmak için suç işleyecek” dediğinde, Fidan için yasa jet hızıyla meclisten ve köşkten geçtiğinde ne düşündü acaba. Devletlüm çok yaşa mı dedi içinden? Yoksa “ya bu işte bir terslik var hani derin devlet bertaraf olmuştu” diye düşündü mü bir an için de olsa?

    Sevgili demokrat, örneğin Haberal ve Balbay, Ersanlı hatta Eruygur konusu açıldığında hukukun karşısında herkes eşittir naraları atarken konu Pala’ya geldiğinde bir anda iddiaların saçmalık olduğuna karar vermiş. İyi de etmiş. Belki bir gün peşin hükümlü davrandığını farkedip aynı empatiyi ve masumiyet karinesi kuralını başkalarına da uygulamaya karar verir. Fidan konusunda ne düşündüğünü de çok merak ediyorum. Hani “yetmez ama evet” diyerek bağımsızlığına kavuşturduğu HSYK’nın Denizfeneri ve MIT konusunda nasıl da savcılar hakkında şikayetleri anında değerlendirdiğini ama diğer davalarda ayak sürüdüğünü, Adalet bakanlığı ile senkronize hareket ettiğini görüyor mu bilmek istiyorum.

    “Altın nesil”, “üstün nesil” diye gaz verilerek büyütülmüş küçük ihtimal burada gülücük attığına göre Tayyip amcasının eline geçirdiği “ben istediğimi korurum, istediğim işi yaptırırım kimse hesap soramaz” yetkisi karşısında sevinç çığlıkları atıyordur herhalde. Olayın özgürlük ve adalet boyutu onun umurunda değil zaten.

    Ben de hala aynı şeyi savunuyorum. Aklın ve mantığın yolunu. İntikam çığlıklarıyla, sahtekarlık ve hileyle iş yaptığınızda ortaya güzel birşey çıkmayacağını söylemeye de devam edeceğim.

    Kolay gelsin …

    Cevapla

    • demokrat Says:

      Can merhaba,

      ”.Katre-i matem gibi bir kitabı yazabilen ” yüksek duyarlılığın”, bir sevgi insanının, böyle tezgahlar içinde olabileceğine en küçük ihtimal bile veremiyorum…”

      Bu kadarcık bir cümleden böyle bir yorum çıkarabilmek için ancak ‘Can’ olmak gerekir sanırım.Dikkat ettiysen eğer benim ki sadece bir ‘tahmin’. Ama yazarın yazdıklarından/felsefesinden/edebi kaygılarından çıkardığım (şahsi kanaatimi içeren) kişilik yapsından hareketle varılmış bir tahmin.

      ”…bir anda iddiaların saçmalık olduğuna karar vermiş…” demeden önce o iddiaları ortaya süren/ler hakkında da biraz araştırma yapsaydın keşke.Ne kadar güvenilir bir çıkış noktası varmış değil mi?(Bana göre) bu iddiaların saçmalık olduğunu herkes biliyor/tahmin ediyor,zaten ciddiye alan aklıbaşında kimse de yok(ne sağdan, ne soldan, ne cemaatten,ne basından ne de devlet kurumlarından, değil mi ama?).

      Okey meselesine gelince yazdıklarınla ne kadar zeki! ve nüktedan! olduğunu kanıtladın gene ben sana başka ne diyeyim…

      ‘Fidan’ konusunda ne düşündüğümü sormadan önce keşke dönüp sen ve paslaştığın dostlarının KCK hakkında neler yazdığına bir baksaydın iyi olurdu.
      Şu dönemde ikiyüzlü sahte demokratların maskeleri iyice düştü çünkü.Gene de kısaca söyleyeyim;bu bir siyasi konudur.Devleti yöneten siyasi irade karar alır ve bürokratlar uygular.Sonucu ,günahı ve sevabıyla siyasi iradeye fatura edilir,bunu uygulayan bürokrata adi suçlu muamelesi yapmak ancak ve ancak artniyet göstergesi ya da başka türlü bir çatışmadır.Ayrıca KCK için timsah gözyaşları dökerken Fidan için soruşturma/mahkumiyet beklentisi içinde olanların halet-i ruhiyesi de ne menem birşeydir merak etmeden duramıyorum.Bu konuda o çok beğendiğim Hasan Cemal bile acaip saçmaladı netekim.

      Cevapla

      • Can Acar Says:

        demokrat,

        Değişen birşey olmadığını bir kez daha ispatladığın için teşekkür ederim. Hala birisi düştüğün çelişkileri gösterdiği zaman hırslanıp karşı saldırıya geçiyorsun, hala herhangi bir özeleştiri belirtisi göstermiyorsun.

        “Benim tahminim” diye başladığın cümleyi bile bu “bilgiye/tahmine” katılmayanların aklı başında olamayacağını ifade ederek bitirmişsin. Bu da Pala’nın suçlu olabileceği fikrine bile temelden karşı olduğunu gösteriyor. Düştüğün çelişkilere bir örnek daha oluşturuyor.

        Benim Pala’ya karşı olan iddiaları kabul ettiğimi düşünmüşsün. Ben Pala’yı tanımam. Profesörmüş, kitap yazmış. Okumadım, senin söylediğine göre sevgi doluymuş. Olabilir. Ben sana Pala suçludur demedim ki. Ben sana aynı empatiyi başkalarına gösterebiliyor musun diye sordum. Örneğin Haberal da dünyaca ünlü bir profesör. Yüzlerce hastayı sağlığına kavuşturmuş, hayatını insanları iyileştirmeye adamış bir insan. Türkan Saylan da ünlü bir profesör. Herkes cüzzam’dan bucak bucak kaçarken kendisini o hastalara adamış ve başarılı olmuş bir insan. İçinde iyilik ve insan sevgisi olmayanlar bunları başarabilir mi? Ben buna rağmen suçları varsa yargılanıp, cezasını çeksinler diyebiliyorum. Bu davalarda hukukun işleyişi ile ilgili, deliller ve suçlamalarla ilgili görebildiğim problemlere ise somut itirazlarda bulunuyorum. Her nedense bazıları bu saygıdeğer insanların tutuksuz yargılanmasına bile tahammül edemiyor. Saylan’ın arkasından hakaretler yağdırıyorlar, Haberal’a rapor verip hastaneye sevkeden doktoru bile süründürüyorlar. Bu mu adalet? Sen “profesörler de suç işler” diyenlere karşı ne zaman sesini çıkarttın da şimdi konu Pala’ya gelince aslan kesiliyorsun?

        KCK konusunda yazdığım görüşleri ben biliyorum ama anlaşılan senin kafan karışmış. Olan hukuksuzluklara karşı onları savunmak için fikirlerine katılmam gerekmez. Örneğin zamanında KCK için buraya bağlantısı gönderilen bir imza kampanyasına bile katılmıştım. O sanal imzalar bir işe yaramamış anlaşılan. Olsa olsa bak bu KCK sempatizanı diye insanları fişlemek için kullanılmıştır. Ayrıca daha önce güneydoğu ile ilgili ne düşündüğümü de sana uzun uzun yazmıştım. Sen de şaşırmış, benzer düşündüğümüzü söylemiştin. Şimdi ise “keşke dönüp sen ve paslaştığın dostlarının KCK hakkında neler yazdığına bir baksaydın iyi olurdu.” diyerek beni timsah gözyaşı dökmekle suçluyorsun. Benim hangi konuda ne düşündüğümü bilmekten uzak olduğun gibi bilmen gerekenleri de yanlış hatırlıyor ve çarpıtıyorsun. Bu konuda sana söyleyeceğim başka birşey yok. Müfteri olarak iddianı ispatla bakalım, KCK ile ilgili yazdığım şeyleri ortaya dök de hep beraber görelim.

        Fidan konusunda da “siyasi irade isterse bürokrat suç işleyebilir, kanunları çiğneyebilir” görüşünde olduğunu görüyorum. Bunun tehlikelerini önceki “derin devlet” dönemlerinde görmüş olman gerekirdi. Aynı görüşle işlenmiş ve üzeri kapatılmış “faili meçhul” cinayetleri de bir şekilde içine sindirirsin artık. Senin demokratlığın da “oyu alan her istediğini yapar” sığlığından kurtulamamış. Yazık.

        Her türlü somut bilgiden ve gerçekten uzak tamamen duygusal tahminlerle ve önyargılarla yazıldığı ortada olan bu yorumun ancak kahvehane muhabbetine yakışır. Bu nedenle bir dördüncü bulunca okey oynamanızı önermem de tam yerine oturmuş.

        Kolay gelsin …

        Cevapla

        • demokrat Says:

          Can kardeşim,

          Bu sendeki ”insanları anlamadan/anlamaya çalışmadan ,yazmadıklarını sanki yazmış gibi düşünüp yanıt verme” hastalığının kalıcı ve iflah olmaz olduğunun daha önce
          ayırdına vardığımdan uzun uzun yanıt vermeyeceğim,ama okey bilginin farkında olduğumu salt ”yakışır sana”betimlemesiyle ifade etmeden geçmek olmaz.O engin hukuk bilgini Fidan konusunda da dile getirip bizi aydınlattığın için sonsuz teşekkürler.

          Ben sadece Fmeraklı’ya yönelik iki satır yazdım,saldırgan filan diye yaftalamadan dönüp bir daha oku istersen,bunadın mı bu genç yaşında,tarih saat sıralaması filan bilmez misin?Hem okey filan diyerek saldır (ki seviyeni göstermişsin) sonra da bizi suçla? Şaka mısın sen yahu?

          Cevapla

          • Can Acar Says:

            demokrat,

            Klavyenden çıkanları okumadan yorum gönderirsen sonra böyle kıvırtır durursun.

            Sen ilk yorumunda Pala hakkındaki suçlamalara (tamamen duygusal nedenlerle) inanmadığını söyledin.

            Ben de daha önce Balbay, Haberal vb. Ergenekon sanıkları hakkında yazdıklarına atıfta bulunarak aynı empatiyi keşke başkalarına da gösterseydin dedim.

            Sen her nedense yazdıklarımdan Pala’nın suçlu olduğuna inandığımı çıkartarak bana saldırdın ardından beni her nedense KCK ile ilgili “yazmadığım” şeylerle suçladın.

            Daha önce yazdıklarına da atıfta bulunarak hatalarına ve yanılgılarına işaret ettim, iddialarını ispat etmeni istedim. Fidan konusunda tutarsız davrandığını işaret ettim.

            Yazdıklarıma karşılık vermek yerine tekrar saldırdın, kendince aşağılamaya çalıştın, daha önce attığın iftiranın sözünü bile etmedin.

            Kısacası sende hala bir anlama belirtisi yok. Tek yaptığın her zamanki gibi “yazılanları yanlış alama” ve “anlamaya çalışmama” problemini başkalarına yansıtmak.

            Sen en iyisi kendi tavsiyeni tut da şu yazılanları bir daha oku, kim kime saldırmış bir düşün.

            Sonra da dışarı çık gez, dolaş, ne bileyim okey falan oyna, sakinleşirsin.

            Kolay gelsin …

            Cevapla

            • demokrat Says:

              Yok yok kesin şakasın sen,bir medya kuruluşu ‘stres dayanımı’mızı ölçüyor sanırım.
              Şakasın şaka…
              Kesin…
              Son kararım…

              Cevapla

              • trssby Says:

                Demokrat,

                Sukut ikrar demektir. Can beyin sorularının cevaplarını şaka diyerek savuşturman, blogu izleyenlerde Can beyin savlarını kabul ettiğin izlenimini uyandırır. Karşılıklı kişisel saldırılardan arınarak düşüncelerimizi paylaştığımızda, burada bulunan herkes yararlanır.

                Cevapla

                • Can Acar Says:

                  trssby,

                  Doğrusu beni “şaka” zanneden birisinden cevap beklemiyorum. Ancak cevabını çok merak ettiğim sorular var, onları aşağıda başka yorumlarda yazacağım.

                  Saygılarımla …

                  Cevapla

  8. Olasılıksız Says:

    Şimdi herkesin gözlerinin önünde oynanan bir tiyatro var ama bazı kişiler nedense bunu görmekten/izlemekten kaçınıyor, ısrarla gözlerini yumuyorlar.

    Ergenekon operasyonları yapıldı, poyrazköy, casusulık davası, ıslak imza falan filan… eyvallah… Hepsinde denildi ki, emniyet, yargı görevini yapıyor… Türkiye bağırsaklarını temizliyor falan.. Ona da eyvallah.

    Sonra bir Denizfeneri meselesi çıktı ortaya… kimseden gık yok! İş ciddiye bindi, özel yetkili savcılar tutuklama istedi… kıyamet koptu! Savcılar görevden el çektirildi, Haklarında yasal işlem başlatıldı, hatta şimdi meslekten men edilmeleri falan da söz konusu. Tutuklananlar da 2-3 aylık sincan tatilinden sonra salıverildiler. Denizfeneri eskiden karartmalarda uygulanan ampülleri mavi kağıtla sarma yöntemiyle soluk bir ışık haline getirildi…

    Arkasından G.Kurmay başkanı tutuklamaları vs. derken emniyet, savcılık, mahkemeler yine görev başındaydı.. Sonra ne olduysa MIT meselesi girdi işin içine… Amanın, hem savcı kılpayı sıyrıldı işin içinden, (sıyrıldı mı belli değil hala… hakkında soruşturma başlatıldı) hem de daha önceki tüm davaların altyapısını hazırlayan emniyet görevlileri tabiri yerindeyse çil yavrusu gibi dağıtıldı.

    Meclis yoğun mesai yaptı, MİT için yasa çıkartıldı, 4 saat içinde Cumhurbaşkanlığı tarafından onaylandı, atılan kurşun havada yakalanıp namluya geri sürüldü. Böylelikle savcılığın başlattığı ve artık durdurulması mümkün olmayan yasal süreç 2-3 günlük yoğun bir çabayla önlenmiş oldu.

    Şimdi bunların hepsi 70 milyon insanın gözleri önünde oluyor… Biz ayrıntıları; “yok o kasette onu demiş, bu dosyanın kullanıcı yolu şuymuş” gibi detayları konuşuyoruz. Ağaçlara bakarken ormanı görmüyoruz.

    Aslında görüyoruz görmesine de görmezden geliyoruz demek daha doğru olacak.

    MİT sürecinde “yandaş” basının tavrı beni oldukça eğlendirdi doğrusu… Tabiri yerindeyse “abandone” oldular ve başta ne tarafı tutacaklarını pek bilemediler… Önce MİT’e hak verildi… sonra MİT’dekilerde suç işlemiş canım… savcılar görevini yapıyor dendi. Ardından bir ayrışma ortaya çıktı… emniyet ve savcıları destekleyen bir grup, hükümeti ve MİT’i destekleyen bir başka grup… Tarafın tarafı ise en baştan belliydi. 🙂

    Bu iş burada kalır mı? Bence kalmaz! Şu ana kadar son 3-4 yılda yaşanan süreç her olayda “itibarsızlaştırma, ihbar, kaset, tape, sahte veya gerçek gizli devlet dökümanları” gibi aşamalarla yürüdü. Bu senaryoların arkasındaki gücün “Fidan’ı harcatmayız” gibi manevralarla durdurulabileceğini düşünmüyorum. Çünkü kirli oyunlar dürüst yöntemlerle engellenemez. Rakibiniz hile yapıyorsa “ben çok iyi oyuncuyum… hileye rağmen oyunu kazanırım” diyemezsiniz.

    Sonuç olarak, bu sürecin burada bitmeyeceğini düşünüyorum. Kasetler, gizli görüşmeler vs. gibi şeylerin yeniden ortaya çıkması yakındır kanısındayım. Hele hele emniyetteki bu kadar memurun tasfiye edilmesinin bazı taşları ister istemez oynatacağını ve sürpriz gelişmeler yaşayacağımızı düşünüyorum.

    Her neyse… Kısacası; ben bu “derin devlet” konusuna iyice ikna olmaya başladım. Ama hangi devlet olduğundan şüpheliyim biraz. 🙂

    Cevapla

    • Solmaz Türk Says:

      Onu bunu bilmem artık bu işin cılkı çıktı.Ortada ne devlet kaldı ne birşey.Kimin eli kimin cebinde belli değil.Yangından mal kaçırır gibi jet hızıyla yasa yapılıp yasa onaylandı bir panik havası içinde.Ortaya çıkmasından korktukları gerçekten büyük şeyler var demek ki.Olan suçsuz ,günahsız bir şekilde içeride yatan insanlara oluyor.
      Bu arada yeri değiştirilen Polislerden birisi Çetin Doğan’ın sahte cd leri imal etmekle suçladığı Yurt Atayün imiş.Köstebek isimli yeni bir film var piyasada istihbarat örgütlerinde dönen dolaplarla ile ilgili, o filmde bile bu kadar entrika yok.

      Cevapla

      • Can Acar Says:

        Entrikalara farklı bir bakış açısı da OdaTV’den (fmerakli ve demokrat’a malzeme). Eğer komplo teorilerini seviyorsanız alın size alası, kısaca özetleyip biraz da çeşitlendirdim:


        Olanları AKP ve Cemaat’in çekişmesi olarak görmek yerine bir tiyatro olduğunu düşünün. Bir savcı ve birkaç emniyet mensubu feda edildi ama karşılığında: 1) Sızıntı kitabı gündemden düştü, 2) Başbakan’ın hastalığı gündemden düştü, 3) Başbakan’a yeni bir “one-minute” deme ve iktidarını ispatlama fırsatı verildi, 4) Başbakan jet hızıyla geçen yasa ile diktatörleri imrendirecek bir dokunmazlık bahşetme yetkisi kazandı, 5) İleride oluşabilecek daha büyük skandallara karşı yasal koruma getirildi. Bütün bunlar kopartılan gürültüye değer mi ona siz karar verin.

        Kimin eli kimin cebindeymiş, yok AKP, Cemaat, ABD, İsrail vb. kavgalıymış veya can ciğer kuzu sarmasıymış gerçekten fark eder mi? Sonuçlarına bakın. Önemli olan kişisel özgürlüklerin ve güvencelerin ortadan kalkması, demokrasinin yok olması ve muhalefetin korku ve baskı ile sindirilmesi değil mi? Olan biteni seyre dalmak yerine kaybettiklerimizin farkına varıp sorumluluğunu üstlenmenin ve bu konuda birşeyler yapmanın zamanı geldi de geçiyor.

        Saygılarımla …

        Cevapla

        • Olasılıksız Says:

          Sayın Can Acar,
          Bu bana biraz ters mantık gibi geldi…

          Şimid süreçte;
          – Güzel işler yapan emniyet müdürleri ve altlarındaki muhtelif personel darmadağın edilmiş olmasa,
          – MIT süreçten ciddi bir itibar kaybıyla çıkmasa
          – Herkes süreci bir cemaat-hükümet çatışması gibi algılamasa
          – Mevcut davalarda yargılananlara haksızlık yapıldığı (örneğin Başbuğ) imajı ortaya çıkmasa
          – vs. vs.

          bu tür bir komplo teorisi üretilebilir. Ancak ben bu işten hükümetin memnun olduğunu değil, tam tersine çok ciddi sinirlendiğini düşünüyorum. Aksi halde ne MIT’e bu kadar aleni sahip çıkar, ne de emniyette bir sürü kişiyi feda ederlerdi. Dağıtılan ekibin bu güne kadar açılmış pek çok davada emek sahibi olduğunu unutmamak lazım.

          Cevapla

          • Can Acar Says:

            Olasılıksız,

            Yorumunuz için teşekkür ederim. Bu teori, daha önce de belirttiğim gibi, bana ait değil. Sadece biraz allayıp pulladım. Ancak cevabınız her türlü komplo teorisini tartışmaya ne kadar açık olduğumuzu gösteriyor. Geçen gün de bir arkadaşım bana Gülen cemaati ile İlluminati arasındaki benzerliklerden bahsediyordu. Olabilir mi? Bilmiyorum. Farkeder mi? Bence farketmez.

            Bu teorilere fazla takılıp öte yandan gerçekleşen ve bizi doğrudan etkileyen diğer somut olaylara karşı tepkisiz kaldığımızı vurgulamak istiyorum.

            Her ne kadar özel yetkili mahkemelerin dönüp onu destekleyenleri vurması ironik ve hatta eğlenceli olsa da, şu anda yönetimde olan ve iktidarlarını pekiştirmek için her türlü demokratik, hukuki ve hatta vicdani kuralı ihlal edenlerin kendi içlerinde kavga ederek parçalanmalarını beklemek bana çok anlamlı gelmiyor.

            Öncelikle olayın bu noktaya gelmesindeki sorumluluğumuzu kabul etmek gerekiyor. Haksızlık ve hukuksuzluğa ses çıkartmadan önce “acaba kimin işine yarayacak” diye düşündüğümüz için bu durumdayız. Gördüğümüz çarpıklıklara karşı sesimizi çıkartmadığımız, ufak tefek görüş ayrılıklarını bir kenara bırakıp birlikte hareket edemediğimiz için buradayız. Mağdurları ötekileştirip “ama o asker”, “ama o Kürt”, “ama o Komunist”, “ama o eşcinsel”, “ama o türbanlı”, “ama o darbeci” dediğimiz için buradayız. Suçu başkasına atarak sorumluluktan kurtulduğumuzu sandığımız için buradayız.

            Kendi sorumluluğumuzun farkına varıp, bunun ağırlığını hissederek çalışmaya başlamadan olayların kendi kendine çözülmesini beklemek, başkalarından medet ummak her zaman hayal kırıklığı ile sonuçlanacaktır.

            Saygılarımla …

            Cevapla

  9. savunucu Says:

    ergenekonun mitteki adamlarından haberi olan var mı?

    Cevapla

  10. savunucu Says:

    var evet, akpdeki ergenekoncu vekil ve bakanlardan da haberim var…

    Cevapla

  11. savunucu Says:

    anlattık ama o savcıyı da görevden aldılar, ergenekon hala çok güçlü, buna en güzel örnekler ise uludere ve son mit olayı..

    Cevapla

    • trekking Says:

      Sayın savunucu,

      Savcı yı görevden aldılar ise,birşey değişmez ki. Gidip anlattıysanız mutlaka kayıt altına almıştır demi. yerine gelen savcı bakar.Bizim sistemimiz de budur. O savcıyı görevden aldılar diye dava düşmez.ergenekon mu aldı savcıyı görevden?Bunu mu anlamamız lazım! Uludere olayı da ergenekon işimi? Mit Olayı da mı ergenekon işi mi? Ne biliyorsanız gidin savcı ya anlatın.Devleti de rahatlatırsınız. 4 saatlik görüntüler var deniyordu. Komisyonda milletvekilleri de seyretti sözümona.Ama istihbarat’ın kimden geldiğini hala öğrenemedik mesela?Gidin anlatın bildiklerinizi de vatana, millete hayırlı bir iş yapın.

      Cevapla

  12. Can Acar Says:

    Yıllardır bu blog yayın yapıyor, burada aktif yorum yapan pek çok kişi de neredeyse başından beri yazılanları takip ediyor. Herkesin her konuda aynı fikirde olması tabii ki beklenemez, ancak bu blogun genellikle (istisnalar var) kanaatlere değil somut bilgilere ve bulgulara dayanan yazılar yayınladığı konusunda sanırım herkes hemfikir olacaktır.

    Önceleri dehşetle, kimi zaman kızgınlık, kimi zaman üzüntüyle karşıladığım yazılara teknik bilgim ve moral değerlerim çerçevesinde yorumda bulunmaya, katkı sağlamaya çalıştım. Çok ilginç ve bilgilendirici tartışmalar da yaşandı.

    Son zamanlarda ise, yapılan her türlü mantıklı argümanın boşa gittiğini, sağlıklı bir tartışma ortamı yerine yorumların suçlama ve konuyu saptırmaya yönelik olduğunu farkettim. Bu durum benim kendi yorumlarımı da iğneleyici ve alaycı bir üsluba yönlendirdi. Karşımdaki ile mantıklı bir tartışma yürütemeyince onun düşünce hatalarını veya çelişkilerini alaycı bir şekilde yüzüne vurmak daha kolay bir çözüm oldu benim için.

    Zaten davalardaki bariz çifte standard, sahtekarlık bulgularının ayyuka çıkması, bana göre, ortamı iyice sulandırmıştı. Bu durumda olan biteni göremeyenler, hala bu kişilerin iddianamedeki delillerle suçlanabileceğine inananlar otomatik olarak “kandırılmış”, “düşünmeyi bilmeyen”, “yandaş” ve hatta “kadrolu eleman” muamelesi görmeye başladılar.

    Yukarıda fmerakli, demokrat ve ihtimal hakkında yazdığım iğneleyici yorum da bu düşüncelerle yazılmıştı.

    Demokrat yorumu fazlasıyla üzerine alındı, konu uzadı ve yeni birşeyi farketmeme yol açtı: Dikkat ederseniz fmerakli ve demokrat gibi yorumcular kendi inandıklarına uygun bulguları kabul edip, gerisini görmezden geliyorlar.

    Örneğin fmerakli Onun “askerler darbe yapacaktı” inancını kuvvetlendirdiğini düşündüğü Koşaner’in ses kaydına takılıp kalmış. Kaydı sorgulamayı veya alternatifleri düşünmeyi bile redderedek bu ses kaydını bir itiraf kabul etmiş, kendini de haklı ilan etmiş, konuyu kapatmış.

    Örneğin demokrat, Pala’nın suçlu olamayacağına “inandığı” için aksini değerlendirmeyi bile düşünemiyor. Hatta karşı saldırıya geçiyor. Öte yandan, (daha önceki yorumlarına göre) “genç subaylar rahatsız” manşeti nedeniyle Balbay’ın “suçlu” olduğuna “inanmış” onun başına gelenleri hakkettiğini düşünüyor. Aksine her türlü argümanı tartışmayı bile reddediyor.

    Bu durum bu yorumcularla her türlü tartışmayı da imkansız hale getiriyor. Kimileri benim de böyle davrandığımı düşünebilir. Ben ise yazdıklarımın her zaman bir dayanağı olduğunu düşünüyorum. Birisi bu konuda beni sorgularsa da dayanağımı açıklayarak, tartışıp, yanıldığımı farkedersem özür dileyerek ve fikirlerimi gözden geçirdiğimi düşünüyorum. Bunun örnekleri önceki yorumlarda var.

    Tekrar düzeyli bir tartışma ortamı yakalamak istiyorum. Bu amaçla, bana sorulacak her türlü soruya kendi bilgim doğrultusunda doğru cevap vereceğimi ve eğer yanıldığımı anlarsam fikirlerimi değiştireceğimi garanti ediyorum. Ben de sorularıma açık ve yan çizmeyen cevaplar bekliyorum.

    Hatta, işi daha da kolaylaştırmak için tartışmayı bir soru ile başlatmak istiyorum:

    “Bir iddianamede bir veya birden fazla delilin sahte olması ne demektir, ne yapılması gerekir?”

    Özellikle hukuk bilgisi olan yorumcular bu konuda beni aydınlatabilirlerse sevinirim.

    Saygılarımla …

    Cevapla

    • Solmaz Türk Says:

      Sayın Can Acar,
      Bir soruda ben sormak isterim,sanıkların lehine olan deliller adli emanette neden saklanır?

      Cevapla

  13. trekking Says:

    Can Bey,

    “Bu durum bu yorumcularla her türlü tartışmayı da imkansız hale getiriyor”. Bu cümlenize aynen katılıyorum. Amma velakin, bunu diyince dar alanda kısa paslaşmalar oluyor.

    fmerakli Diyor ki:
    14 Şubat 2012 16:18
    Kemal bey,

    Sonra Kemal bey cevap vermiş
    Kemal Diyor ki:
    15 Şubat 2012 14:17
    Oooo, kimleri görüyorum.

    Sonra topa Sayın Demokrat girmiş
    demokrat Diyor ki:
    17 Şubat 2012 15:01
    Fmeraklı,

    Onlardan sonra siz şunu yazmışsınız,
    Can Acar Diyor ki:
    17 Şubat 2012 22:57
    Muhteşem üçlü tekrar sahnede. Merttalay da gelsin bir okey atarsınız artık.

    “Sonra da ben sahne almışım,
    trekking Diyor ki:
    18 Şubat 2012 00:58
    Bu arada, Can bey uzun bir aradan sonra sizi de blog da görmek sürpriz oldu.”

    “demokrat Diyor ki:
    21 Şubat 2012 00:46
    Sonsöz…
    Benim de sizleri okuduğumda nedense hep eski bir başyapıtı geliyor aklıma… ‘Dar Alanda Kısa Paslaşmalar’

    Ha bir değeri var mı?
    Heyhat maalesef.
    Savunmaya çalıştığınız bir kaç iyi insana da zarar vermekten öte yarattığınız hiç bir artı-değer yok.”

    Herhalde “Can bey uzun bir aradan sonra sizi de blog da görmek sürpriz oldu.” demek paslaşma oluyor.Oysa orada sizi de diyorum.De eki kullanıyorum.neden?Çünkü yukarıda Kemal Bey ve Can Bey “kimleri görüyoruz” demişler. Ben “Can Bey sizi de” deyince dar alanda kısa paslaşmış oluyorum. ve yine devam ediyor bu konuya Sayın Demokrat,

    Solmaz hanım’a verdiği cevapta

    “(yorgun) demokrat Diyor ki:
    22 Şubat 2012 14:18
    …Paslaşmalardan sıkılan ‘shark’lar hemen atladı.”
    Hadi siz paslaşmaya devam edin, Odatv den bir adım öteye gidemiyorsunuz.

    Asıl sığlık bu…”

    Oysa kendisi Fmeraklı ya hitaben,
    Neyse siz gene yazın arasıra, istemeden de olsa birşeyler öğreniyor insanlar.
    Sevgiyle…”

    Bu paslaşma olmuyor ama!!!!

    Önce iğneyi kendisine batıracak insanlar.

    Cevapla

  14. demokrat Says:

    Bu yazıyı görmeden birşeyler yazmıştım ama şu son yazdıklarınız;

    ” Oysa kendisi Fmeraklı ya hitaben,
    Neyse siz gene yazın arasıra, istemeden de olsa birşeyler öğreniyor insanlar.
    Sevgiyle…” ”

    alındığınız ve gocunduğunuz şeylerin açık bir itirafı olmuş sanki/ve bana söyleyecek bir şey kalmamış,haklısınız ama direnmeyin bu kadar öğrenmeye diyebilirim ancak.

    (önce yazdığım ve yapıştırmak üzere olduğum aşağıdaki yazı salt size hitaben yazılmamıştır.)

    Şu an içinde bulunduğumuz durum öyle laf kalabalığıyla filan geçiştirilebilecek gibi değil.Hele de bir kaç yıldır burada takip ettiğim ve gözlemlediğim üzere internet sitelerinden kotarılmış yazılarla geçiştirilebilecek gibi hiç değil.Bunu aşağıda daha detaylı açacağım.

    Öncelikle bir kaç kalıtsal ve bilerek yapılmış yanlışı(çamuru) düzeltmekle işe başlayalım:

    Uzunca bir süredir yazmıyorum,yoğun işlerim olmamasına rağmen bloğun entellektüel seviyesinin ayaklar altında gezindiğini düşünüyorum. Yukarıda da söz ettim , okunabilir/yararlanılabilir gördüğüm yazarlar artık yazmıyor.Yazılanları ise iyi bir internet takipçisi Odatv türevi sitelerde zaten rahatlıkla okuyabilir.

    Gelgelelim burada yazan,paslaşmaktan canı sıkılan ve bırakın toplumu, kendisine karşı bile dürüst olamayan bir takım yazarlar! polemiğe girecek yazar bulamamanın tüm acısını çıkarmak için saldırıya geçtiler.Oysa yalnızca Fmeraklı’ya kısa bir not düşmüştüm;

    ”demokrat Diyor ki: 17 Şubat 2012 15:01 ”

    Akabinde aldığım yanıtlar;

    ”Solmaz Türk Diyor ki: 17 Şubat 2012 20:23
    Solmaz Türk Diyor ki: 17 Şubat 2012 13:37 ”

    ”trekking Diyor ki: 18 Şubat 2012 00:58
    ”…Bu kadar zaman geçti, Herhalde artık ne olduğunun ayırdına varmıştır da ondan yazmıyordur arkadaşlar diyordum ki, bugün ayıldım. Yani Batı cephesinde
    değişen bir şey yok.Eski tas eski hamam.”

    ”Can Acar Diyor ki: 17 Şubat 2012 22:57
    …Muhteşem üçlü tekrar sahnede. Merttalay da gelsin bir okey atarsınız artık…Sevgili demokrat, örneğin Haberal ve Balbay, Ersanlı hatta Eruygur konusu açıldığında hukukun karşısında herkes eşittir naraları atarken konu Pala’ya geldiğinde bir anda iddiaların saçmalık olduğuna karar vermiş…diye devam eden benim hiç kastetmediğim bir dolu saçmalık.

    Sonrasında gene benim söylemediğim şeyler üzerinden saçmalamaya devam etmiş;

    ”Can Acar Diyor ki: 20 Şubat 2012 08:59

    Özelikle burada öyle çok saçmalamış ki,Haberal’dan girmiş Saylan’dan çıkmış,oysa benim bu isimleri kullandığım tek satır yazım yok.En çok kızdığım yönü bu ,kendi kendine vehmederek ” bu adam ancak böyle düşünebilir” kanısıyla yazıp sonra buna kendisinin de inanması.

    Daha sonra ise sayın trssby
    ”trssby Diyor ki: 23 Şubat 2012 12:09 yazısında bana hitaben;

    Sukut ikrar demektir. Can beyin sorularının cevaplarını şaka diyerek savuşturman, blogu izleyenlerde Can beyin savlarını kabul ettiğin izlenimini uyandırır.”
    demiş.Demiş ama bu arada hem yukarda belirttiğim zaman sıralamasını gözardı etmiş hem de yazıların içeriklerini muhtemelen okumadan geçmiş.Okusaydı eğer
    bahsettiğim mantıksal hataların ayırdına varırdı sanırım.Neyin sükutu neyin ikrarı, adam kendi söylüyor sonra kendi yazdıklarına yanıt bekliyor bunu göremiyor musunuz?

    İnsanları böyle kategorize etmek ayıp bir kere ; ”muhteşem üçlü vs”
    ikincisi ve daha vahimi ise yazılanlardan yazarın siyasi duruşu hakkında en küçük bir fikir edinememek,bu söylediğim ‘ayıp’ değil ama, gerizekalılık sanırım.

    Kendisine bu sıfatı yakıştırabileceklere ise en küçük bir sözüm yok…

    Cevapla

    • Can Acar Says:

      demokrat,

      Eski yorumları biraz karıştırdım. Saylan ve Haberal konusunda daha çok merttalay (biraz da fmerakli) nın onları suçlayan, mahkum eden yorumları var. Sen görebildiğim kadarıyla yazdığım isimlerden sadece Balbay ve Eruygur konusunda “duygusal” davranmışsın. Tabii Balbay söz konusu olduğunda kimse fmerakli’nin eline su dökemez o başka.

      Eğer referans istiyorsan, örneğin burada bol miktarda örnek yorumun var: https://cdogangercekler.wordpress.com/2011/04/15/ali-bayramoglunun-bugunku-yazisi/

      Saylan ve Haberal’ı da seninle ilişkilendirdiğim için üzgünüm. O kişiler hakkında ne düşündüğünü bilmiyorum. Ancak bu en başta söylemek istediğimi değiştirmiyor. Pala’yı kayıtsız şartsız savunurken, örneğin Balbay’ı da kayıtsız şartsız mahkum ediyorsun. Dayanakların ve delillerin sorgulandığında cevap vermeden. Rahatsızlığımın en temel sebebi bu. Neden bu şekilde düşündüğünü öğrenmeye çalışıyorum, ancak sorduğum sorulara asla ve asla somut ve doğrudan cevaplar alamıyorum. Söylediğin çok kesin ifadeler ve ithamlar sorgulandığında arkasını doldurmuyorsun veya dolduramıyorsun.

      Ayrıca, eğer fmerakli, merttalay ve demokrat kafamda aynı kategoriye yerleşmiş ise, ve sen de bundan rahatsız oluyorsan belki de kendi yazdıklarını gözden geçirip insanlarda neden böyle bir izlenim oluşturduğunu sorgulaman iyi olabilir.

      Şimdi sen de bana KCK ile ilgili yaptığın şu yorumunu açıklarsan belki beraberce olumlu bir adım atmış oluruz:

      “‘Fidan’ konusunda ne düşündüğümü sormadan önce keşke dönüp sen ve paslaştığın dostlarının KCK hakkında neler yazdığına bir baksaydın iyi olurdu. Şu dönemde ikiyüzlü sahte demokratların maskeleri iyice düştü çünkü. … Ayrıca KCK için timsah gözyaşları dökerken Fidan için soruşturma/mahkumiyet beklentisi içinde olanların halet-i ruhiyesi de ne menem birşeydir merak etmeden duramıyorum.”

      KCK hakkında yazdıklarımı çok merak ediyorum, bana işaret edebilir misin?

      Cevapla

      • demokrat Says:

        Can,

        Eğer insanlar dürüstse hangi görüşten olursa olsun bazı konularda aynı düşünceleri paylaşabilirler.Neden? Doğru bir tanedir çünkü.Eğer olgular karşısında genel siyasi görüşünüzü bir tarafa koyup aklıselim/tarafsız yargıda bulunabiliyorsanız varacağınız yer aynı ‘DOĞRU’dur.Bunu birtakım kaygılarla kendinize itiraf edemezseniz özsaygınızı yitirirsiniz.Ben çoğu konuda Fmeraklı ile paralel düşünüyorum doğrudur,bundan gocunmam bilakis şeref duyarım.Diğer bahsettiğiniz yazarlarla da eşleştiğim ve
        eşleşmediğim konular olmuştur,bu da beni fazla rahatsız etmez.Doğruysa doğrudur, yanlışsa yanlış.Siz doğruyu söylerseniz sizi de savunurum merak etmeyin.Diğer konularda daha detaylı yanıt yazacağım ama dediğim gibi bu iş biraz da istemekle ve motivasyonla doğru orantılı.”Genç! yazarlar tedirgin” yani.

        Cevapla

        • Can Acar Says:

          demokrat,

          Doğru bir tane olabilir, ancak o doğruya ulaşmak her zaman kolay değildir.

          Herhangi bir konuda doğruya ulaşmak için değerlendirilmesi gereken çok farklı “bulgu” veya “kanıt” vardır. Bunları değerlendirip vardığın sonuç, genellikle bir “teori” den öteye gitmez. Bütün teoriler aksine bir kanıt ortaya çıkana kadar “doğru” kabul edilir. Teori ile çelişen bir bulgu olduğunda bulgu ve teori sorgulanır, eğer bulgu sağlamsa teori, yani “doğru” uygun şekilde değiştirilir veya yeni bir “teori” oluşturulur.

          Yani, “genel siyasi görüşünüzü bir tarafa koyup aklıselim/tarafsız yargıda bulunmak” doğruya ulaşmayı garantilemez. Tüm bilgilere sahip olmadığımız sürece varılan şey sadece bir kanaattır. Ulaşılan kanaatleri yeni bulgulara göre her zaman tekrar gözden geçirmek gerekir.

          Daha somut bir örnek vereyim:

          Koşaner’in o konuşmada ne kastettiğini, yani konuşmanın bir darbe itirafı olup olmadığını , yani o konudaki mutlak doğruyu sadece kendisi bilebilir. Eğer elinizdeki kanıt gizlice kaydedilmiş bir konuşmanın, asker kesime düşman olduğu bilinen bir kanal tarafından yayınlanmış bir parçası ise, o zaman yayınlanan bu konuşma parçasını darbe itirafı olarak kabul etmek bir kanaattir. Hatta “taraflı” bir kanaattir. Çünkü hem konuşmanın tümü elinizde yoktur, hem de o konuşmayı farklı şekillerde yorumlamak mümkündür (örneğin askeri belgelerin dışarı sızmış olmasına verilen bir tepki de olabilir). Bunun mutlak doğru olduğunu iddia etmek ise kişinin kesinlikle tarafsız olmadığının göstergesidir.

          Bir örnek daha:

          Anladığım kadarıyla Çetin Doğan çeşitli bilgilere dayanarak Pala’nın sahte belgelerle ilgili olduğunu iddia etmiş. Bu bilgilerin ne olduğunu açıklamak ve iddiasının arkasında durmak onun sorumluluğudur. Ancak Pala’nın yazdığı kitaplar, ne kadar insancıl olursa olsun, bu suçlamayla ilgili sadece bir kanaat oluşturabilir. Bize mutlak doğru’yu göstermez. Pala’nın durumu yalanlaması bundan daha büyük bir kanıttır. Tüm bulgular ve kanıtlar elinizde olmadan bu konuda da doğruya ulaştığınızı iddia etmek mümkün değildir.

          Doğruya ulaşmak her zaman kolay olmadığı için mahkemeler, kanunlar ve hukuk kuralları vardır. Yukarıdaki gibi “belirsiz” durumlarda ne yapılması gerektiği, bizim kanunlarımıza da yansıdığı şekliyle evrensel bir takım hukuk kuralları ile belirlenmiştir. Örneğin masumiyet karinesi (aksi ispat edilene kadar sanıkların masum sayılması), savunma hakkı ve delillerin yasalara uygun toplanması gerekliliği gibi. Bu kurallar yüzyıllar boyunca yaşanmış kötü tecrübelerle oluşturulmuş kurallardır. İnsanları örneğin engizisyon mahkemeleri, batıl inançlara dayalı olarak yüzyıllar süren “cadı avı”, MacCarthy dönemindeki “Komunist avı” gibi insanların haksız yere özgürlüklerini, sağlıklarını ve hayatlarını kaybettikleri olaylara karşı korumak için koyulmuştur. Bu kurallar, örneğin Pala’nın aksi ispat edilene kadar masum olacağını garanti altına almışlardır. Aynı kurallar, evinde uyuşturucu bulunan bir uyuşturucu satıcısını da, eğer arama izni olmadan veya kurallara uyulmadan bir arama yapılmışsa, koruyacaktır. Bu, karar satıcının suçlu olduğuna dair her türlü kanaatten bağımsızdır.

          Bu blogda savunduğum tüm fikirler yukarıda yazdığım ilkeler doğrultusunda şekillenmiştir. Her zaman yeni bilgilerle güncellenmeye açıktır. Siyasi görüşlerimin konuyla bir alakası yoktur (bu arada, önceki bir yorumda yazdığım üzere siyasi duruşum hakkındaki tahminini açıklamanı bekliyorum).

          Eğer sen de savunduğun fikirlerin arkasındaki kanıtları ve gerekçeleri açıklarsan bunları değerlendirerek kendi vardığım sonuçları gözden geçirmeye hazır olduğumu göreceksin. Ancak, hiçbir destekleyici kanıt veya referans vermeden, örneğin, “o günlüklerin gerçek olduğu kanıtlandı beyefendi” dedikten sonra kanıtlar sorulduğunda sessiz kalmak veya konuyu değiştirmek en başta senin inandırıcılığın, bilgi düzeyin ve samimiyetin konusunda şüphe uyandırmaktadır.

          Kolay gelsin …

          Cevapla

    • Can Acar Says:

      demokrat,

      Önceki yorumu yazarken şu paragrafını atlamışım:

      “İnsanları böyle kategorize etmek ayıp bir kere ; ”muhteşem üçlü vs”
      ikincisi ve daha vahimi ise yazılanlardan yazarın siyasi duruşu hakkında en küçük bir fikir edinememek,bu söylediğim ‘ayıp’ değil ama, gerizekalılık sanırım.”

      Bu blog senin beni ve başkalarını nasıl kategorize ettiğinin örnekleri ile dolu. Hatta başka sayfalara gitmeye gerek yok, yukarıdaki yorumlarını tekrar bir oku göreceksin. Ancak benim asıl takıldığım nokta bu değil.

      Ben buraya yorum yazanların “siyasi” görüşleri ile zerre kadar ilgilenmiyorum. Kişilerin yazdıklarından bu konuda çıkarım yapmaya da çalışmıyorum. Bu senin gözünde sanırım beni “gerizekalı” yapıyor. Olsun varsın. Sen herkesin siyasi görüşü hakkında fikir sahibi olduğuna göre, benim siyasi görüşümü açıklar mısın? Çok merak ediyorum tutturabilecek misin.

      Kolay gelsin…

      Cevapla

  15. trekking Says:

    “alındığınız ve gocunduğunuz şeylerin açık bir itirafı olmuş sanki/ve bana söyleyecek bir şey kalmamış,haklısınız ama direnmeyin bu kadar öğrenmeye diyebilirim ancak”

    Öğrenmeye neden direnelim.hergün yeni bir şeyler öğrenir insan.Bu sizden de olabilir, fmeraklı dan da.Niye direneyim ki. Bunu söylemek, söyleyebilmek ancak size yakışır. kendinizi hangi perdeden gördüğünüz belli zaten.

    Siz, yukarıda sıraladığınız yazılar kadar, bir kaç gün içinde yazdığınız yazılarınızı bir okuyun.Önce iğneyi kendinize batırın.

    Blogun entellektuel seviyesi düşmüş. Ayaklar altında imiş. Evet tansiyonun düştüğü doğru. Modaratorler bile artık, sadece tutanakları yayınlıyorlar. Rutine bağlandı iş. Aynı konular, aynı hukuksuzluklar olunca tavsaması normal. Bir bakın bakalım, yazıların altında kaç tane yorum yapılıyor. Bazılarına hiç yorum yapılmıyor. belki okunmuyor bile.

    Neyse siz geldiniz ya, entellektuel seviyeyi yukseltirsiniz. Batı cephesinde değişen bir şey yok. ötekileştirme ye devam.

    Cevapla

  16. Olasılıksız Says:

    Yukarıdaki tartışmalara adım karışmadığı için sevinsem mi, gocunsam mı bilemedim. 🙂

    Ama burada esas tartışılması gereken konunun kişilikler değil görüşler olması gerekir kanısındayım.

    Blogda tartışma oranı oldukça düşmüş durumda. Bunun neden olduğu gayet açık ortada… çünkü tartışılabilecek fazla bir şey kalmadı. Savcıların alakasız soruları misali sayın fmeraklı’nın ve benzer düşüncede olanların “….. olduysa benim için konu kapanmıştır” şeklindeki demagojik kaçışları da konuşulabilecek fazla bir şey bırakmıyor.

    Duruşma tutanakları kısır bir döngü içine girmiş durumda… sanırım artık iddianameyi hazırlayan savcılar dahi CD’ler vs. konusunda başlangıçtaki düşüncelerinden şüpheye düşmüşlerdir. Bu kadar fazla sahteciliğin aleni olduğu bir davada artık suçlamalara devam edebilmek için daha güçlü argümanlar ortaya koymak gerekiyor.

    Unutmamak gerekir ki; ağır ceza mahkemeleri “kanaat” mahkemeleri değildir. Somut ve objektif deliller olmadıkça kişiler cezalandırılamaz. O öyle söylemiş, bunun konuşması dinlemeye takılmış falan gibi şeylerin insanları yargılamada zerre kadar önemi yoktur.

    Mahkemeye sunulan delillerin bir seminer ses kayıtları ve muhtelif digital datalardan ibaret olduğu, bunların dışında bir darbe örgütlenmesini doğrulayacak, destekleyecek somut herhangi bir delilin olmadığı artık ortaya çıktı. Elbette yeterli delillerin bulunamamış olması bir darbe girişimi olmadığını ispat etmez! Ama hukuk varsayım üzerine değil, deliller ve olgular doğrultusunda karar verici olmalıdır.

    Dolayısıyla sayın fmeraklı’nın dile getirdiği ve demokrat arkadaşın da paylaştığını sandığım “ben suç olduğuna ikna oldum” argümanının her hangi bir kıymet taşımadığı ortadadır. Çünkü ben ikna olmadım!

    O zaman, bu şekilde bir tartışmada kişilerin ikna olup olmaması değil, olguların gerçek olup olmaması “bilimsel” bir değer taşır. Çünkü kanaat sahibi olmak “bilimsel” bir yaklaşım değildir.

    Ben, bu başlık altında dile getirilen bir argümana geri döneceğim ve yargılananlara muhalif arkadaşların artık dile getirebilecekleri güçlü dayanaklara sahip olmadıkları için tartışmalardan uzak durdukları “kanaatini” taşıdığımı söyleyeceğim. 🙂

    Aksi halde, bir subayın 700km uzaktan her gün casusluk yaptığına dair bir tartışmayı nasıl yürütebilirsiniz ki? Bunu savunacak herkes komik duruma düşmeyi baştan kabul etmiş demektir. 🙂

    Cevapla

  17. demokrat Says:

    Can ve Olasılıksız Beyler;

    Şu kadarını söyleyeyim (son yazdıklarınızla sınırlı olarak) iki yazıda da katılmadığım hiçbirşey yok.İşte burada problem ortaya çıkıyor: Başka konularda muhalefet ettiğimde ya da herhangi birisi ettiğinde içinizdeki tüm birikimi şartlanmış olduğunuz üzre ”böyle düşünüyor olmalı” zorlamasıyla dışavuruyorsunuz.Bu arada da geçmiş yorumlardan istediğinizi alıp,işinize gelmeyenleri ustalıkla görmezden geliyorsunuz.

    ”…Dolayısıyla sayın fmeraklı’nın dile getirdiği ve demokrat arkadaşın da paylaştığını sandığım “ben suç olduğuna ikna oldum” argümanının her hangi bir kıymet taşımadığı ortadadır…”
    Hayır kardeşim sanamazsın.Bunu yazarsan kanıt göstermek durumundasın.Şu tarihte yazdın diyeceksin.Ben sana aksini çok kolay gösteririm,yazdım çünkü; arkadaşlarım var dedim,asla darbeci zihniyet taşımayanlar var dedim,yargılamalar mutlaka tutuksuz devam etmeli dedim…Bu arada mesela Balbay’ın yaptıkları suçtur dediğimde siz ve sizin gibi düşünenler nedense gerekli ayırımı yapamadı.Bu ayırımı yapan ve ne dediğimi anlayabilen Fmeraklı,Acracia,Bir diğer ihtimal vs ise asla yanılgıya düşmediler.Biraz ‘ufuk’ biraz da ‘niyet’ problemi sanırım.

    ”…Katre-i matem gibi bir kitabı yazabilen ” yüksek duyarlılığın”, bir sevgi insanının, böyle tezgahlar içinde olabileceğine en küçük ihtimal bile veremiyorum.
    (Bana göre) bu iddiaların saçmalık olduğunu herkes biliyor/tahmin ediyor,zaten ciddiye alan aklıbaşında…”

    Yazıdan da kolayca görüleceği üzere bu bir kanı/yorum. Benim kanım yani,katılmak zorunda değilsiniz,ama Can Bey olarak mesela oradaki parantezi görmek zorundasınız.Çarpıtmaya meyilli olduğunuzdan size özel parantez açıyorum (Bana göre) diyorum,hala ısrar ediyorsunuz.

    Örnekleri;

    ”…Bu da Pala’nın suçlu olabileceği fikrine bile temelden karşı olduğunu gösteriyor. Düştüğün çelişkilere bir örnek daha oluşturuyor.
    …Örneğin demokrat, Pala’nın suçlu olamayacağına “inandığı” için aksini değerlendirmeyi bile düşünemiyor. Hatta karşı saldırıya geçiyor.
    …ne zaman sesini çıkarttın da şimdi konu Pala’ya gelince aslan kesiliyorsun?…”

    Yani bunlara saçmalama denmez de ne denir şimdi.Cansiperane savunmuşum da,aslan kesilmişim de vs vs.Nerede yahu ,yazdım da ben mi göremiyorum.
    Bir de dedim ki bu iddiayı ortaya atanları bir araştırın.Ama ne hikmetse (sağdan say bir kişi,soldan say bir kişi) iddiayı ortaya atan ne idüğü belirsiz, mafya artığı karanlık adamı kimse görmek istemiyor.Herkes yazıyor ama isim yok nedense!Yahu siz inandırıcılığınız zedelenir diye isim bile yazamıyorsunuz,kamuoyunda kim inanır bu saçmalığa.Nitekim ortalığı sarsması gereken bu büyük olay, bırakın sarsmayı haber bile olamadı.
    Şimdi bunları yazıyorum diye cansiperane savunuyor mu oluyorum?

    ”…Anladığım kadarıyla Çetin Doğan çeşitli bilgilere dayanarak Pala’nın sahte belgelerle ilgili olduğunu iddia etmiş. Bu bilgilerin ne olduğunu açıklamak ve iddiasının
    arkasında durmak onun sorumluluğudur. Ancak Pala’nın yazdığı kitaplar, ne kadar insancıl olursa olsun, bu suçlamayla ilgili sadece bir kanaat oluşturabilir. Bize mutlak
    doğru’yu göstermez. Pala’nın durumu yalanlaması bundan daha büyük bir kanıttır. Tüm bulgular ve kanıtlar elinizde olmadan bu konuda da doğruya ulaştığınızı iddia etmek mümkün değildir.”
    Can kardeşim, birincisi İskender Pala’yı okumadan bunları yazamazsın.İkincisi iki dakika oturup bu iddiaları ortaya atan kimmiş,Çetin Bey kimden faydalanmış
    araştırmadan asla fikir yürütemezsin.Üçüncüsü ben asla ”kesin doğrudur” demedim ”ben böyle düşünüyorum” dedim.Aradaki farkı eğer algılayamıyorsan yazı yazma,algılayıpta ısrar ediyorsan daha da kötü…

    Şimdi gördüm son yazdığını gene saçmalamışsın;
    ”…Sen herkesin siyasi görüşü hakkında fikir sahibi olduğuna göre, benim siyasi görüşümü açıklar mısın?”
    Ben böyle bir iddia da bulunmadım.Kendim için yazdım onu bile yanlış anlamışsın.Ben değişik yazılarda ipuçları verdim çünkü.Uzağa gitmeye gerek yok, yukarıdaki bölüme bile baksan yeter.

    Kolay gelsin.

    Cevapla

    • Olasılıksız Says:

      Sayın demokrat,

      Şahsınızı tanımadığım için sahip olduğum ve olacağım kanaatle etbette yazdıklarınız doğrultusunda olabilir. Sonuç olarak; “fmeraklı’nın dile getirdiği ve demokrat arkadaşın da paylaştığını sandığım” zannını ifade ederken size kişisel bir husumetim olduğu için değil, yazdıklarınızdan ve sayın fmeraklı’nın bazı gerekçelerine katıldığınızdan hareket ediyorum.

      Bazı tartışmalarınızda fmeraklının çeşitli argümanlarına da karşı çıktığınızı hatırlıyorum. Ama genel eğiliminiz belli ki sadece bende değil, diğer bazı tartışmacılarda da aynı intibayı bırakmış.

      Buradaki çoğu tartışmacının aksıne benim bu davada ne bir tanıdığım, ne bir arkadaşım, ne uzaktan yakından bildiğim birisi yok. Sadece ergenekon süreciyle birlikte bu yaşananları hayretle izleyip doğruyu öğrenmeye çalışan birisiyim. Benim için ipin koptuğu yer Hacettepede öğrenciyken hocam olan Haberal’in Silahlı Terör Örgütü yöneticisi olarak tutuklanması oldu. Meğer kendisi Che’nin şehir versiyonuymuş da haberimiz yokmuş 🙂

      Neyse, konumuza dönecek olursak en azından herkes bu dava sürecinin ne kadar özensiz, hatalarla dolu, yer yer kasıtlı, yer yer umursamaz argümanlarla dolu olduğu konusunda hem fikirdir. Böyle bir dava sürecinde 200 küsür insanın sadece “kanaatle” ailelerinden, kariyerlerinden, özgürlüklerinden mahrum kalmasına dışarıdan bir seyirci olarak benim vicdanım elvermiyor.

      Burada tartışırken 12 eylül veya 28 şubatı mı “yargılıyoruz”, yoksa bir adli davanın tezlerini mi tartışıyoruz doğrusu sık sık birbirine karışıyor. Bir davaya “kül olarak” bakıp insanların yaşamı üzerinde kanaat belirtilmesi belki de içimizi acıttığından olacak karşıt görüşlere tahammül eşiği de düşüyor.

      Ben yine davanın tezleri üzerine tartışılması gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca tartışmalarda gözden kaçan oldukça önemli bir konu ise; davadan bağımsız olarak çok sayıda sahteciliğin ayan beyan ortaya çıktığı bu dijital verilerin nasıl, nerede, ne zaman ve kimlerce hazırlanmış olduğudur. Her ne kadar The Cemaat bu konuda pek masum görünmese de bir dini topluluğun tek başına böyle bir operasyonun altından kalkma becerisi olabilir mi?

      Kanımca gerçek ergenekon oralarda bir yerde köşesine sinmiş, yaşananlara kıs kıs gülüyor.

      Cevapla

      • demokrat Says:

        Olasılıksız,

        Yanlış anlaşılmasın ben burada günah çıkarmıyorum.Husumet konusunu da aklımdan geçirmedim açıkcası.Sadece geniş düşünmeme/düşünememe/düşünmek istememe durumuyla problemim var benim.Dediğim gibi benim dürüstlük-doğruluk gibi bir saplantım var.Bana tersi doğru görünüyorsa babamı tanımam.Sayın Fmeraklı ile ilgili düşünce örtüşmemizin sıkça yaşanması ve çoğu konuda benzer düşünceleri paylaşmamız aslında salim kafayla düşünürseniz hayatın doğal akışına uygun.At gözlüğü takmayan ve kendisiyle barışık tüm yazarlar benzer konuları dile getiriyor.Bugün herkes 28 Şubat sürecinde yaşananları daha salim kafayla değerlendirip biz nerde yanlış yaptık derken,28 Şubat’a alçak bir kalkışma diyen Fmeraklı ile farklı şeyler söylemiyorlar.Fark sadece üslupta değil mi?Yahu böyle kışkırtıcı manşet mi olur diyenlerle bunu başka türlü söyleyenler arasında temelde fark yok ki?Fark nerede biliyor musunuz,inandığı değerleri bir süre sorgulayıp ”evet yahu” diyebilmekte.İşte bu benim. Benim kitabımda ”başörtülü çocuklara yazık oluyor” diye yalandan demokrasi nutukları atıp iş eyleme geldiğinde kıvırmak yok.Düz bir mantıkla problemi ”özgürlük” bağlamında görüyorum ve siyasi/sosyal sonuçlarını sonraya bırakıyorum.Eğer sonuçlara/hesaplara öncelik verirsem düşüncelerimin farklı olacağı açık ama o zaman da kendimle barışık olamam,demokrasi ikinci öncelik olmamalı.Önce demokrasinin tüm gerekleri,sonra gerekirse mücadele.

        Bir konuda çok haklısınız ,burada tartışırken arasıra şirazeyi kaçırıp 27 Mayıs’ı,12 Eylül’ü,28 Şubat’ı hatta büyük bir edepsizlik örneği olan 27 Nisan’ı tartışmaya açabiliyoruz.Burada da insanların (27 Mayıs’ı bir kenara bırakırsak) çoğunlukla hemfikir olması mantıklı.Problem dediğim gibi üslupta ve sonuçları bağlamada.Böyle durumlarda hatırlıyorum özellikle Acracia müthiş zeka,entellektüelite ve inceliğiyle her zaman yönlendirici rol oynuyordu.Ama bazı insanların görüş mesafesi o kadar kıt ki;
        ”CHP 27 Nisan’da siyasetin yanında,demokrasi yanında yer almalıydı, en hafifinden bunu insanlara anlatamadı” gibi bir cümle kurduğunuzda size derhal CHP düşmanı/şakirt/faşist vs gibi türlü yaftalarla saldırmak için hazırlar.Seçim öncesi bir süre uğraştım ,düşündüm ,nabız yokladım ve CHP için bir sentez yaptım.Yaptığım sentezin yüzde doksan oranında doğruluğu sonradan görüldü bana göre ama ne düşmanlığımız kaldı ne tutulmuşluğumuz.

        Burada bloğun canlı tutulması bakımından her türlü fikir tartışmasının yapılması gerektiğini düşünüyorum.Haklı olduğunuz ve diğer yazarlarca da üstüne basılan ”artık söylenecek birşey kalmadı” tezi doğrudur zaten o nedenle de farklı konular tartışılmalıdır.Burada geçmişin deşilmesi ,darbelerin vesayetin tartışılması öyle korkulduğu gibi davaya zarar vermeyecektir.

        Cevapla

        • Olasılıksız Says:

          Sayın demokrat,

          Haklısınız… diğer konularda tartışılabilir tabii..
          Yanılmıyorsam son anketlere göre bu davaları inandırıcı bulanların oranı %30 lara kadar düştü. Toplumun büyük bir kısmının okuma ve araştırma kültürüne sahip olmadığı, parti liderleri ve devlet tarafından söylenen şeyleri mutlak doğru gibi algıladıkları dikkate alınırsa davaların (Ayırdetmeden tümü için konuşuyorum.) itibarının sürekli inişte olduğunu görmek zor değil.

          Ben açıkcası bu süreç nereye kadar gidecek merak etmeye başladım. Gerçekten Türkiye’de tarih yazılan bir dönemden geçtiğimizi düşünüyorum. Ama bunu sizin arzu ettiğiniz gibi “demokratikleşme” anlamında değil devletin daha da derinleşmesi olarak algılıyorum. Neden derseniz; eskiden derin devletin kim olduğu zaten belliydi… Sadece açık açık dile getirilmiyordu. Şimdi ise kimin derin devlet olduğu da bulanmaya, netliğini kaybetmeye başladı.

          Sizden farklı olarak geçmişle hesaplaşmayı yararsız bir uğraş, bir öc alma girişimi olarak görüyorum. Bugün çoğu ölmüş, bir kısmı Alzheimer sınırında olan 2-3 kişi hakkında dava açarak “sembolik olarak geçmişin hesabını soruyoruz” demenin kimseye faydası olacağı kanısında değilim. Zaten daha önceki bazı mesajlarımda da belirttiğim gibi, 12 eylül’ü yaratan süreçler ne olursa olsun, o günleri bizzat yaşamış bir kişi olarak darbenin yanlış olmadığı, sonrasındaki sürecin yanlış olduğunu kabul ediyorum.

          Şimdi diyeceksiniz ki; 28 şubat’ın, 27 nisanın vs. hesapları sorulmasın mı? E, bunların hesabını sorması gerekenler buna maruz kalan kişilerdi. O zaman yetkiyi elinde tutanların yetkilerini kullanmamış olmalarının bugün ucuz kahramanlık yapmalarını ne yazık ki “demokratikleşme” olarak değil, gücün el değiştirmesi olarak değerlendiriyorum.

          Siz çok iyimsersiniz ve tüm yaşananların daha demokratik bir ülke olma yolunda ciddi adımlar olduğunu düşünüyorsunuz. Ne yazık ki insanlık tarihi toplumların döneklik hikayeleriyle doludur. Hele hele Türkiye gibi manipülasyonların her zaman sonuç verdiği ispatlanmış bir ülkede iklimin değişmesi için çok fazla şey olması da gerekmez. İşte beni asıl endişelendiren de budur! Çünkü gücün her el değiştirmesiyle yaşanan intikam gelenekleri sizin arzu ettiğiniz gerçek demokrasinin gelmesine asla izin vermez.

          Diğer taraftan herkesin eşit derecede eğitimli ve entellektüel olmadığı ülkelerde demokrasinin haricen pompalanmasının ne kadar işe yarayacağı da kanımca şüphelidir. Nitekim, bugün soru soracağınız 10 kişiden en az 8 tanesi oy verdiği partinin programını, hatta seçtiği milletvekilini bilmez. Çünkü bunlara değil, lidere oy verir. Gerçek bir demokraside ise lider kavramı zaten sakat bir kavramdır.

          Şimdi biraz akıl oyunu oynayalım ve Tayyip Erdoğan’ın birden fikir değiştirip MHP veya CHP’nin başına geçtiğini düşünelim. Sizce hangi parti seçimlerde iktidar olur? 🙂 O zaman bizim demokrasi sandığımız şey liderin kafasındaki düşünceleri benimseyen güruh olmaktan ibarettir.

          Yukarıdaki gerekçelerle; daha önce de demokrasiye inanmadığımı, bana göre teknokrasinin çok daha ideal bir rejim olduğunu dile getirmiştim, siz de karşı çıkmıştınız. Her insanın yeterli entellektüel düzeyde olmasını bir ütopya olarak gördüğümden olsa gerek “görev, yetki ve sorumluluk” verilecek kişilerin “işin” gerektirdiği niteliklere sahip olmaları düşüncesindeyim. En basit bir işe personel seçiminde bile bu kriterleri aramıyor muyuz?

          Neyse, gecenin bu saatinde biraz abuk subuk saçmalamalar haline geldi bu yazı. Mazur görün.

          Cevapla

          • demokrat Says:

            Çok klasik olacak ama geçmişi kurcalamanın birçok getirisi olacağını düşünüyorum;

            Birincisi tarihe not düşmek.Bu konu aslında salt tarihsel bağlamda değil ‘vizyon ve ufuk açıcı’ görüntüsü ile de faydalı olacaktır.Bunun yanında küçücükte olsa eğitsel bir fayda umulabilir.Toplumun bu çeşit kavramlara alıştırılması dahi olumlu bir getiridir.

            İkincisi, gene çok klasik olacak ama, bu yollara meyilli kurum ve kişiler üzerinde caydırıcı etki yapabilirliği açısından olumlu sonuçları görülebilir.

            Üçüncüsü ise hem modern dünyaya hem de demokrasi dışı yönetimlerle idare edilen ülkelere verilecek mesajların mutlak geridönüşümü olacaktır.Arap baharı hareketlerinde Türkiye’nin aktif/pasif etkilerinin oldukça fazla olduğunu gözlemliyorum.

            ”Şimdi diyeceksiniz ki; 28 şubat’ın, 27 nisanın vs. hesapları sorulmasın mı? E, bunların hesabını sorması gerekenler buna maruz kalan kişilerdi. O zaman yetkiyi elinde
            tutanların yetkilerini kullanmamış olmalarının bugün ucuz kahramanlık yapmalarını ne yazık ki “demokratikleşme” olarak değil, gücün el değiştirmesi olarak değerlendiriyorum.”

            Birkısmına katılıyorum.27 Nisan konusunda iktidarın dik duracağını konuştuğum kişilere muhalefeten tahmin etmiştim ve bir anlamda öyle de oldu.Ancak diğer siyasi parti ve kişilerin kısır hesaplar ve korkulardan arınmış (sehven değil de tam) destekleri alınsaydı şu an herşey daha farklı olacaktı.Aynı dönemde ,mesela Deniz Baykal’ın ilk tepkisinin demokrasi adına olumlu ve sert olduğu halde sonradan neden tavır değiştirdiğini hala anlayabilmiş değilim.

            28 Şubat konusunda bir nebze haklısınız,hesap sorması gerekenler/maruz kalanlar sessiz kaldı-sindirildi.İktidar farklıydı,ayrıca iktidar(lar)ın toplumsal zeminde bugünkü kadar görünür destekleri yoktu.Yani bugün kahramanlık yapanların bu süreçte bir dahli olduğunu düşünmüyorum.Benzer yüzler vardı tabii ama gücü elinde tutanlar kurumsaldı.

            Yaşananların daha demokratik bir ülke olma yolunda ciddi adımlar olduğunu düşünüyorum ,evet ama sizin söylediğiniz gibi tüm yaşananların değil.Mesela Nazım Hikmet meselesi(her ne gerekçeyle olursa olsun,hangi amaçla manipule edilirse edilsin) ortada yalın bir gerçek var ve daha önceki iktidarların aklından bile geçmeyen bir olgu var.Tarihe kayıt düşüldü ve çocuklarımız bunu okuyacaklar.Bu arada aynı çocuklar HOPA’yı da okuyacaklar tabii geçmiş 1 Mayıs kepazeliğini de.Deniz fenerini de görecekler,yapılan metroları da.Onlara dürüst olmayı öğrettiğimizde sıkıntılı tasvir ettiğiniz ”lider” kavramının dışına çıkıp objektif bakmayı öğrenebilirler belki.

            Basite indirgemezsek sosyal-kişisel haklar ve özgürlükler bağlamında çok yol alındığı açık.Bu düzenlemeler yapılmasaydı eğer, Kürt sorununun çok daha büyük çıkmazlara gideceğine hiç kuşkunuz olmasın.Bugün Bartholomeos, “Cumhuriyet döneminde ilk defa azınlıklara böyle resmi bir davet oluyor. İkinci sınıf vatandaş olmak istemiyoruz. Ayrımcılık istemiyoruz, eşitlik istiyoruz. Bütün bunlar yavaş yavaş düzeltiliyor, yeni bir Türkiye doğuyor” diyebiliyorsa eğer ,bunun altında hinlik aramak ne kadar doğrudur bilmem.Alevi vatandaşlarımız kimliklerini saklamak zorunda oldukları yılları unuttular, bugün (devamlı sürüncemede bırakılıyor görünse de) umutlarını yeşertebiliyorlar.Merkez Bankası yönetiminin Avrupa’dan övgü almadığı gün yok.Savunma sanayi kuruluşları denizcilik sektöründeki müthiş krize rağmen ihracat rekoru kırıyor.Sağlık sistemi hiç olmadığı kadar özenli ve sağlıklı gidiyor.Bugün sadece katılım payı ödeyip istediğim hastaneye gidiyorum.Askeri hastane bir yıl sonraya gün vermişken annemi vi… göz hastanesinde ikinci gün ameliyat ettirdim.Bugün
            benden iyi görüyor.Dünyanın 30.değil 16.büyük ekonomisine sahibiz.Münferit olaylar hariç işkence sıfıra inmiş durumda vs vs.

            Siyasi oryantalizmin ve vesayetçiliğin çöktüğünü düşünüyorum .Halkın tepesinde sallanan sopaların sayısı bir azaldı en basitinden değil mi?Bize düşen sadece ve sadece dürüst olmak,dürüstçe değerlendirip eleştirmek/övmek/yermek.
            Siyasetin varoluş gerekçelerine de girersek eğer konunun çok uzayacağını görüyorum…

            Cevapla

            • trekking Says:

              Sayın Demokrat,

              İyimserliğinize hayran olmamak elde değil.Lakin ben bu topraklarda yaşayan biri olarak hiç iyimser olamadım.Olamıyorum da ne hikmetse.

              Yazdığınız konuların hepsi, başlı başına yazı konusu olacak türden.Ben de nacizane kendi kötümser düşüncelerimi aktaracağım.

              “Basite indirgemezsek sosyal-kişisel haklar ve özgürlükler bağlamında çok yol alındığı açık”. Başına Basite indirgemezsek demişsiniz ama. ben güncel bir örnek vereceğim yine de.

              “Malatya’da Dünya Kadınlar Günü etkinliğine katılmak ve Grup Yorum konserine bileti satmak ‘terör suçu’ sayılınca 6 üniversite öğrencisi 1 ile 13 yıl arasında ceza aldı Mahkeme başkanı karardan hoşnut olmadığını söyledi

              Grup Yorum konserine bilet satmak ve 8 Mart etkinliğine katılmak gibi gerekçelerle haklarında “terör örgütü propagandası” suçundan dava açılan dördü üniversite öğrencisi altısı tutuklu yedi kişinin Malatya 3 Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılandığı davanın dün görülen karar duruşmasında bir kişi beraat etti, altı kişi 1 ile 13 yıl arasında değişen hapis cezalarına mahkûm oldu.”

              İş burada da kalmıyor. Öğrenciler sürgün sevki yiyorlar. Aileler farklı şehirlerde, çocukları farklı şehirlerde. hayatları kararan 6 öğrenci ve aileleri.

              Devam ediyor. Yalova da Ada organizasyon 24 Şubat tarihinde Grup Yorum Konseri için Biletix’e başvuruyor bilet satışı için. Biletix “Hukukçularımız konuyu inceliyor” gerekçesi ile geri çeviriyor.Bu hemen hemen bütün haber kanallarında yer alıyor.

              Sonra Biletiz açıklama yapıyor. Açıklamanın bir bölümünü aşıntılıyorum. Bence özrü kabahatinden büyük bir açıklama

              “Bu değerlendirme sürecinde, hukuk firmamızın yaptığı araştırma sonucu edindiğimiz resmi bilgiye göre, daha önce basına yansıyan haberlerin aksine, Malatya’da üniversite öğrencileri hakkında verilen yargı kararının, “Grup Yorum konserine bilet satışı ile ilgili olmadığı” ve buna bağlı olarak da, Grup Yorum konserinin biletlerinin satışının hukuka aykırı olmadığını netleştirmiş bulunuyoruz.”

              Ve olan 24 Şubat taki organizasyona oluyor.Ada organizasyon ve Grup Yağmur mağdur oluyor.

              Bu olay elbette yaşanan tek olay değil.

              Kadına yönelik şiddet ise konunun bambaşka boyutu.Bir soru önergesi üzerine Adalet Bakanı kadın cinayetlerinin 2002’den, 2009’a kadar yüzde 1400 oranında arttığını ve 2002’de 66 kadın öldürülürken, bu sayının 2009’un ilk 7 ayında 953’e ulaştığını açıkladı.

              Tabi bunu sadece ülkemize maletmek olmaz. dünya da da şiddet yaygın.Ancak biz de durmak bir yana artış göstereceğini görmek için uzman olmaya gerek yok sanırım.Mehmet Ali Brand, yazmıştı, 15 yıl sonra bugünden daha muhafazar olacağız diye. Ama bunu sitayişle değil eşyanın tabiatı gibi bir durum görüyordu.Bu durumun 15 yıl sonra bugünden çok daha kötü bir yere gideceğini o yüzden düşünüyorum.

              Çocuklara yönelik istismar da da çok büyük artışlar var.

              MB, Avrupadan hergün övgü var demişsiniz. Beni hergün birisi övüyorsa iki kere huylanırım.Ama Avrupalı’nın övgülerinin nedenlerini anlayabiliyorum. Bugün cari açık 110 milyar $ ulaştı ise bunda MB geçen senelerde uyguladığı hatalı politikaların izi vardır.

              Savunma Sanayi ihracatını bilmiyorum.Araştırmadım da, aslında baksam 5 dakika da bulurum.Ama İhracat tan bahsedildiği yerde ben huyumdur hep ithalata da bakarım.

              2000 lerin başında İhracat’ın ithalatı karşılama oranı %77 iken, bu gün bu oran %55 lere gerilemiştir.

              Hocaların Hocası Korkut Boratav Hoca’nın dediği gibi, “Cari Açık neden değil sonuçtur.
              Türkiye ye önelik yüksek tempolu sermaye hareketleri var.Bu hareket iç talebi pompalıyor.İç talebin pompalanması yani talepteki genişleme de ithalata yöneliyor.Çünkü ekonomi atıl kapasite de ise böyle bir sonuç çıkar.İç talepteki genişleme milli geliri arttırıyor.Adım adım dış açık yaratan bir ekonomi var.Bugün bu süreç devam ediyor.ithalatı genişletmeden ekonomiyi daha fazla büyütmek imkansız hale gelmiştir.”

              Ben de aynı fikirdeyim.İşte bu da kısır döngüdür.

              Azınlıklar konusu ve ruhban okulu ile ilgili talepler bir başka yazı konusu olacak nitelikte bir konu.Ama şunu söyleyebilirim ki, 90 sene önceki şartları şimdi ile karşılaştırmak yanlış olur.Bazı adımların 90 sene önce atılmamış ya da atılamamış olması bugünden bakılırsa hata gibi görünebilir. Ancak doğru bir bakış açısı olmaz kanatimce.

              Sağlık Sistemi, tam bir sorunlar yumağı. Tanıdığınız Doktor ve Eczacılara da sorduğunuzda söyleyeceklerdir zaten.Sağlıkta deniz bitmiştir.Ben bu işin hizmet ve hizmet kalitesi kadar arka planına bakarım. ambulans helikopter, tüm hastaların eşit durumda kolayca istediği hastanede tedavi olabilmesi, ilaca erişimin kolaylaştırılması gibi uygulamalar her vatandaşın beğenerek isteyeceği onaylayacağı hizmetler. Ancak bu durumda Amerika yı yeniden keşfetmeye gerek yoktu. Dünya da bu sistem nasıl işliyor diye bakılabilirdi. Nitekim bu uygulamalar AKP’nin ikitdara gelmesinde bence en önemli icraatlardı.Ama bu durum sağlık harcamalarını kat be kat artırınca şimdi geriye dönüş yaşandı. Sürekli kullanmak zorunda olduğum ilaç için ve hastane den 2 yıl süreyle ilaç katkı payından muaftır raporuna rağmen eczane den alırken bedel ödedim.Hastaneye ödediğim katkı payı hariç.Önceden bitimine yakın aile hekiminden yazdırıp herhangi bir bedel ödemeden kullanabiliyordum aynı ilacı.

              Ama bence asıl burda sorulması gereken konu, Türkiye nin sağlıkta dışa bağımlı olduğumuz için uluslararası tröstlere ödediğimiz bedel.Bu noktadan bakınca tam bir felaket.Ama bunların hepsi başlı başına bir yazı konusu.

              Ben vesayetçliiğin çöktüğünü değil tam tersine hiç olmadığı kadar güçlendiğini düşünüyorum. Tabi siz sivil vesayet diye bir şeyi kabul etmiyorsunuz.

              Fmeraklı’nın da beğendiği, blogda şiirini yayınladığı Nihat Behram usta yurt Gazetesinde yazmaya başladı.19 şubat 2012 tarihindeki(o sizin yukarıda “Arap Baharı” diye bahsettiğiniz) yazısının başlığı Arap buharı. Çağımızın en büyük şairlerinden dediği Suriyeli Adonis le ilgili yazısının bir bölümü.
              “ülkesindeki rejimi “şiddete dayalı bir rejim” diye niteleyen rejim muhalifi Adonis aynı zamanda şuunları da söylüyor. Rejime muhalifim ama askeri diktatörlükten dini diktatörlüğe geçişe de katkı vermem. Yaşananlar bahar değil, tarihsel bir gerileme….Meyveyi islamcılar, tüccarlar ve Amerikalılar yiyor.Muhaliflerin büyük çoğunluğu köktendinciler.Müslüman kardeşler faşist,bildiğiniz faşist”.Ve büyük usta Behram yazısını şöyle bitiriyor.”Suriye de demokrasi özleminin asıl temsilcileri Adonis ve Abdullah Halil’ler dir. Hillary, Davutoğlu, Suudi kralı, merkozi(Merkel ve sarkozi)ler değil.

              ………… ücretsiz tedavi hakkına sahipler ve hastaneleri dünyanın en iyi tıbbi ekipmanını sağlıyorlar. …………eğitim ücretsizdir ve yetenekli gençler devlet burslusu olarak yurtdışında eğitim imkânına sahiptirler. Evlenirken genç çiftler 60.000 (yaklaşık olarak 50.000 dolar) mali yardım alabilirler. İnsanlara faizsiz devlet kredileri verilmekte olup pratikte süre kısıtlaması yoktur bu kredilerin. Hükümet sübvansiyonları nedeniyle otomobillerin fiyatı, Avrupa’dan çok daha düşük olup, her aile için uygun fiyatlıdır. Benzinin litresi ve ekmek bir kuruştur ve tarımla uğraşanlar için vergi maliyeti yoktur. ………….halkı sakin ve huzurludurlar, içmeye meyilli değildirler ve çok dindarlardır.”

              Yukarıda ki boşluklara ister Libya, ister Suriye yazın. Ve Demokrat’ın yazdıkları ile bir
              kıyaslayın.Böyle bir rejimi kim istemez ki diyebiliyormusunuz?

              Ne yapayım işte ben de kötümserim.Bunları yazdım.

              Cevapla

    • trekking Says:

      Demokrat,

      Cevapla

  18. trekking Says:

    2 Adet yazı yazdım.Yorumu gönder butonuna bastım.Bir tanesi tamamen buhar oldu.Diğeri de sadece “Demokrat” diye çıkmış.Nedeni ni çözemedim.Uzun yazmıştım.O yüzden yeniden oturup 3.kez yazmak o an içimden gelmedi.

    Bu blogu takib edenler bilir. Blog’un konu dışına çıkmasına ve sulandırılmasına itiraz ettiğimi. Ancak gelinen nokta da, aynı konunun işlenmesi, olayı rutinleştirdi. Olasılıksız da, Demokrat’ta son yazdıklarında farklı noktalara taşımışlar.İkisininde yazılarında katılmadığım bölümler var.Ancak bahsedilen konular hakkında kitap, hatta ansiklopedi yazılacak konular.

    Demokrat’ın iyimserliğine hayran olmamak elde değil.Ben bir türlü beceremiyorum.Bu topraklar da yaşayıp da bunca olaylar yaşadıktan sonra nasıl iyimser kalınabilir onu da bilmiyorum doğrusu.

    “Basite indirgemezsek sosyal-kişisel haklar ve özgürlükler bağlamında çok yol alındığı açık “ demiş Demokrat.
    Yukarıda da dediğim gibi bu konular başlı başına yazı hatta kitap konusu.Ben Basite indirgeyeceğim maalesef.Güncel bir örnek vereceğim.

    Grup Yorum konserine bilet satmak ve 8 Mart etkinliğine katılmak gibi gerekçelerle haklarında “terör örgütü propagandası” suçundan dava açılan dördü üniversite öğrencisi altısı tutuklu yedi kişinin Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılandığı davanın dün görülen karar duruşmasında bir kişi beraat etti, altı kişi 1 ile 13 yıl arasında değişen hapis cezalarına mahkûm oldu.

    Aileler, “Böyle adalet olmaz” diye isyan ederken mahkeme başkanı bile “Bu karardan hoşnut değiliz. Yasaları uyguluyoruz. Ceza yasasında düzenleme çalışmaları bulunuyor. İnşallah lehte düzenleme olur” dedi.

    Olay burda da kalmıyor. Bir de bu gençler başka şehirlere sevk ediliyorlar.Aileleri farklı şehirlerde,kendileri farklı şehirlerde hapishane de.

    Olay burada da kalmıyor. Grup Yorum’un konser organizasyonu yapan Ada Organizasyon, 24 Şubat ta Yalova da verilecek konser için biletixe başvuruyor.Biletix “Hukukçularımız durumu inceliyor” diye yanıt veriyor. Tabi Ada organizasyon ve Grup Yorum mağdur oluyor. Haberin medya da, sosyal medya da duyulmasından sonra Biletix’e çığ gibi tepkiler geliyor.Biletix açıklama yapıyor. Bence açıklamalarının özrü kabahatinden büyük.

    ““Hukuk firmamızın yaptığı araştırma sonucu edindiğimiz resmi bilgiye göre, daha önce basına yansıyan haberlerin aksine, Malatya’da üniversite öğrencileri hakkında verilen yargı kararının, ‘Grup Yorum konserine bilet satışı ile ilgili olmadığı’ ve buna bağlı olarak da, Grup Yorum konserinin biletlerinin satışının hukuka aykırı olmadığını netleştirmiş bulunuyoruz” dedi. “

    Bunun gibi yüzlerce örnek yaşanıyor hergün. Neden? Artık iklim değişmiştir ülkede. Kimsenin biryerlere açıp talimat vermesine gerek yok.Otosansür kendiğinden devreye girer iklim değişikliklerinde.

    Kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetlerinde 14 kat artış olmuş.Bir soru önergesi üzerine Adalet Bakanı kadın cinayetlerinin 2002’den, 2009’a kadar yüzde 1400 oranında arttığını ve 2002’de 66 kadın öldürülürken, bu sayının 2009’un ilk 7 ayında 953’e ulaştığını açıkladı. Bu tablo ülkemizde yaşanan sosyal ve ekonomik sıkıntılarının ilk mağdurlarının halen kadınlar olduğunu ortaya koymaktadır.

    Bu sadece bizde değil tabi Dünya da da artıyor.M.Ali birand geçen aylarda 15 yıl sonra Türkiye’nin daha muhafazakar görüneceğini yazmıştı.Bunu öngörürken sitayişle bahsetmiyordu yanlış anlaşılmasın.Eşya’nın tabiatına uygun gördüğü için öyle yazıyordu.Ne de olsa ülkede iklim değişmişti. 15 yıl sonra Kadına yönelik şiddet konusunda bugünden daha kötü bir nokta da olacağımızı söylemek herhalde kehanet olmaz.

    “Mesela Nazım Hikmet meselesi(her ne gerekçeyle olursa olsun,hangi amaçla manipule edilirse edilsin) ortada yalın bir gerçek var ve daha önceki iktidarların aklından bile geçmeyen bir olgu var “

    Yahu, Nazım Hikmet’in ölüsünedir rağbet.Dirisi bugün olsa Hapislerde herhangi bir absürd davadan içeride olurdu.Tıpkı Erdal Eren, Deniz Gezmiş’e olduğu gibi.

    7 ocak 2012 tarihli haber
    Adana’da yaptığı bir konuşmada, “68 devrimci gençlik önderlerini övdüğü” gerekçesiyle 68’liler Birliği Vakfı Başkanı Sönmez Targan hakkında Özel Yetkili Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı.
    68’liler Birliği Vakfı Başkanı Targan, hakkında açılan dava kapsamında dün İstanbul 17. Ağır Ceza Mahkemesi’nde ifade verdi. 

    “Merkez Bankası yönetiminin Avrupa’dan övgü almadığı gün yok.”

    Beni hergün birisi övse bir kere değil iki kere düşünürüm. Bugün Cari Açığın 110 Milyar $ ulaşmasında MB geçen senelerde uyguladığı politikaların etkisi büyüktür. Düşük kur, yüksek faiz politikası yıllarca ülkemizin damarlarını kuruttu.İşletmeler verimlilik artışı ile bu duruma bir yere kadar direnebildiler. Ancak Verimlilik artışı’nın da bir sınırı vardı.Bu sayede 2010 dan itibaren Cari Açığın hızla arttğını izlemeye başladık. Başlangıçta bu konuda hiç problem görmedi ekonomiyi yönetenler. Onlara göre Cari açık sürdürelebildiği sürece önemli değildi. Önemli olan Finansmanının kaitesi idi.Ancak 2011 den itibaren ilk kez ekonomi cephesinden uyarı sinyalleri gelmeye başladı.Ve Kurlar da %30 ‘un üzerinde artmasına karşın cari açık’ta ki artışta devam etti.

    Hocaların Hocası Korkut Boratav , Cari açık neden değil sonuçtur.Esas sorun Trkiye’nin dış dünyada’ki kaynak akımlarından etkilenmesidir.Türkiye’ye yönelik yüksek tempolu sermaye hareketleri var.(Bu bütün dünyada var.Bize has bir durum değil).Bu hareket iç talebi pompalıyor.İç talebin pompalanması da talepteki genişleme de ithalata yöneliyor.Adım adım dış açık yaratan bir ekonomi var.İç talep iç üretimle karşılanamadığı için ithalata yöneliyor.İthalata yönelik artışta dış açığın büyümesine yol açıyor.”

    Korkut Hoca’nın dediği gibi bu bir fasit dairedir. Ekonomiyi daha fazla büyütmek için daha fazla dış açık vermek durumundasınız.Cari açık Milli gelirin %10 ‘unu aşmıştır. Batan ekonomi yunanistan da bile bu oran bizdeki kadar yüksek değildir.Tabi artık ekranlarda Holding ekonomistleri dolu olduğundan gerçek sonrunlardan bahsedenler yoktur. Onlar yoktur diye sorunları istediğiniz kadar gizleyemezsiniz. 2008 Mortgage krizi öncesi Ab’nin altın çocuğu diye bakılan irlanda’nın ilk iflas eden ülke olması nın bize bir şeyler hatırlatması gerekir.

    İşsizlik düştü diye müjde veriyor Holding kanalları. Şu kadarcık aklımla TUİK ‘in resmi sitesine giriyorum bakıyorum 2011 de işsiz sayısı 2.429.000 kişi. 1.872.000 kişi ise iş aramaktan umudunu kesmiş. Sayı eder 4.300.000.-. beyler iş aramayanları işsizden saymıyor. Yahu iş olsa yarın işe başlamayacak mı bu insanlar? Devekuşu gibi kafayı gömmekle çözülür mü bu işler. 30 yıllık işsizlik grafiğini alın bakalım hangi dönemde işsizlik tavan yapmış!!!!!Buraya taşıyamıyorum.

    Yine Tuik verilerinden gidiyorum.
    2011 yılı Kasım döneminde istihdam edilenlerin sayısı, geçen yılın aynı dönemine göre 1 milyon 413 bin kişi artarak 24 milyon 267 bin kişiye yükselmiştir. Bu dönemde, tarım sektöründe çalışan sayısı 308 bin kişi, tarım dışı sektörlerde çalışan sayısı 1 milyon 105 bin kişi artmıştır.

    Tarım Sektöründe 308.000 kişi artmış. Türkiye’nin sulanabilir ve ekilebilir arazileri %10 oranında azalmış. Peki tarım da birden bire verimlilik mi arttı da bu artış meydana geldi! Çevrenizi gözlemlediğinizde görebiliyormusunuz böyle bir artış!!!

    Yine devam ediyoruz TUİK den.Geçen yılın kasımına göre 1 milyon 413 bin istihdam artışı sağlanmış.
    Bu dönemde istihdam edilenlerin;

    % 71,3’ü erkek nüfustur.
    % 57,8’i lise altı eğitimlidir.
    % 63’ü ücretli, maaşlı veya yevmiyeli, % 24,1’i kendi hesabına veya işveren, % 12,8’i ise ücretsiz aile işçisidir.
    % 57,6’sı 10 kişiden az çalışanı olan işyerlerinde çalışmaktadır.
    % 3’ünün ek bir işi vardır.
    % 2,1’i mevcut işini değiştirmek için veya mevcut işine ek olarak bir iş aramaktadır.
    Ücretli olarak çalışanların % 88,1’i sürekli bir işte çalışmaktadır.

    Bu dönemde istihdam edilen 1.413.000 kişinin %57.8 ‘i LİSEALTI eğitimlidir. Bu oran yeterince bize bir şeyler anlatıyordur sanırım. Tek başına.

    Ve yine devam ediyoruz.Yaptığı işten ötürü herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna kayıtlı olmadan çalışanların oranı, önceki yılın aynı dönemine göre 2,1 puanlık azalışla % 40,7 olarak gerçekleşmiştir.

    Evet %40.7 yaptığı işten ötürü HERHANGİ BİR SOSYAL GÜVENLİK KURULUŞUNA KAYITLI OLMADAN ÇALIŞANLARIN ORANI.

    HOLDİN G MEDYASI, YANDAŞ BASIN Bunları görmezden geliyor. Başarı öyküsü anlatıyorlar bize!!!!!!

    “Sağlık sistemi hiç olmadığı kadar özenli ve sağlıklı gidiyor.Bugün sadece katılım payı ödeyip istediğim hastaneye gidiyorum.Askeri hastane bir yıl sonraya gün vermişken annemi vi… göz hastanesinde ikinci gün ameliyat ettirdim.Bugün
    benden iyi görüyor ”

    Sağlık Sistemi ansiklopedi olabilecek bir konu. Ve sağlık ta geriye dönüş başladı. Benim de bir tanıdığım daha yeni göz ameliyatı oldu. Doktoru yeni açılan medical park hastahanesinde yaptı ameliyatı. Akşamüstü hastayı çıkarma işlemleri için başlatın dediklerinde aile 4.000.- tl lık fatura ile karşılaştı. O gece para tedarik edilemediği için rehin kaldılar hastahanede. Ertesi gün banka dan kredi çekip çıkardılar hastayı. Bunun gibi bir çok olayı çevremde yaşayanlardan, doktorlardan,eczacılardan duyuyorum. Kendimin sürekli kullanmak durumunda olduğu ve hastaneden 2 yıllık muaf yazılı raporum olduğu halde, ilacı ezcaneden alırken fark ödedim. E rapor var diyecek oldum. Eczacı, “abi sistemde çıkıyor ne yapayım. Ben alıp cebime atmıyorum ki, vatandaşla biz karşı karşıya kalıyoruz anlatamıyoruz” dedi.

    Ambulans helikopter, isteyenin istediği hastaneye gitmesi, istediği ilacı istediği kadar yazdırması na kim karşı çıkabilir. Zaten kanımca, iktidarın 2.ve 3.kez seçim kazanmasında sağlık politikasının çok büyük rolu vardır. Ancak benim için önemli olan bir hizmetin kalitesi kadar sürdürelebilirliğidir. Şu anda geriye dönüş başlamıştır. Yeşil kartlılara getirilen bildirimde bulunmazlar ise en az 232 tl. Katkı payı ödeyecek olmaları da rezalettir. Süre uzatılmasına rağmen bu durumdan haberş olmadığı için mağdur olabilecek yüzbinlerce insanın olacağını düşünüyorum.

    Birde tabi büyük resimden bakmaya çalışıyorum.Türkiye ‘nin sağlık için harcadığı para ne kadar? Ve bu pasta da parsayı kim topluyor?İşte bu arka plan tam bir rezalet.Ansiklopedi konusu olur. Sonuçta fatura hepimizin cebinden çıkıyor.

    “Siyasi oryantalizmin ve vesayetçiliğin çöktüğünü düşünüyorum” 

    Ben ise tam tersine tavan yaptığını düşünüyorum.Tabi vesayetçilik deyince benim aklıma sadece askeri vesayet gelmiyor. Siz sivil vesayeti bir türlü kabul etmediğiniz için sanırım ayrı düşüyoruz.1980 öncesinde ki 4 sivil General (Demirel,Ecevit,Erbakan,türkeş) ile 1980 MGK’nın apoletli beş generali arasında bir fark görmediğim gibi, bugünün sivil generalleri ile de bir fark görmüyorum.

    “Arap baharı hareketlerinde Türkiye’nin aktif/pasif etkilerinin oldukça fazla olduğunu gözlemliyorum.”

    Fmeraklı ‘nın beğendiği ve blogda şiirini yayınladığı usta Nihat Behram Yurt Gazetesinde yazmaya başladı.
    19 Şubat 2012 tarihli yazısının başlığı Arap BUHARI.
    Çağımızın en büyük şairlerinden dediği Suriyeli Adonis’ten alıntı yapmış yazısında. “Ülkesindeki rejimi şiddete dayalı bir rejim diye niteleyen rejim muhalifi Adonis, anı zamanda şunları şöylüyor. “rejimle muhalifim ama askeri diktatörlükten dini diktatörlüğe geçişe de katkı vermem.Yaşananlar bahar değil, tarihsel bir gerileme.meyveyi islamcılar, tüccarlar ve Amerikalılar yiyor. Muhaliflerin büyük çoğunluğu köktendinciler.Müslüman kardeşler faşist, bildiğiniz faşist.”

    Doğrusu ben de İhvanül Müslümin ile AKP arasında bir fark görmüyorum. Faşist bildiğiniz faşist işte.

     “Kaddafi dönemi Libya’sı hakkında internette dolaşan bir kaç bilgiyi aşağıda topladık. Bilgilerin bir kısmının doğruluğunu Mahathir’e yazan bir Libya’lının mesajından veKaddafi’nin kendi mektubunda “bedava ilaç, bedava hastane, bedava okul, bedava ev, bedava eğitim ve bedava yiyecek” vurgusundan ve bunların ABD’de olmadığını söylemesinden anlıyoruz. Zira bir devlet başkanının kendi yazdığı bir mektupta olmayan şeyi varmış gibi göstermesi akla uygun gelmiyor Libya’da eğitim ve sağlık hizmetleri bedava.
    Libya devleti, tüm hastalara ilacı hiçbir ücret talep etmeden veriyor.
    Benzinin litresi 0.08 Avro, yani bir Libyalı’nın bir litre benzine ödediği para Türk Lirası’yla yaklaşık 20 kuruş.
    Libya ulusal bankaları faiz almıyor.
    Libya vatandaşları hiçbir şekilde vergi ödemiyor.
    Libya hem Afrika’da hem de tüm dünyada en borçsuz ülke.
    Libya’da arabalar fabrika çıkış fiyatına satılıyor, nakliye bedellerini ise devlet karşılıyor.
    Yurtdışında burslu okuyan öğrencilere Libya devleti iadesiz olarak aylık 1650 Avro burs veriyor.
    Libya’da tüm üniversite mezunları bir iş bulana kadar maaşa bağlanıyor.
    Libya’da evlenmek isteyen tüm çiftlere devlet 150 metrekarelik daire veriyor.Libya’da istisnasız olarak her aile aylık 300 Avro, yaklaşık 760 Türk Lirası yardım alıyor.
    Petrol gelirlerinin yüzde 90′ı Libya halkına gidiyor.”
    PROF.DR.GÜLTEKİN ÇETİNER

    Kim istemez böyle bir düzeni?Demokrat’ın bahsettiğinden daha ileri düzeyde kıyaslanamayacak destekler var. Doğrusu ben istemem.İstemezdim. Adalet mülkün temelidir. Devletler, adaletle yürür.Adaletsiz devletlerin ne olduğu tarihin sayfalarında yazılıdır. Yazılı olmaya devam edecektir.

    Ben de huyum kurusun kötümserim işte ne yapayım.

    Cevapla

    • demokrat Says:

      Sayın trekking,

      Grup Yorum olayı münferit bir olaydır.’Savunan adam’ pozisyonuna düşmek istemem ama bu olayın (karar verici olan) emniyet ve yargı(daha doğrusu valilik) sorumluluğunda geliştiğini düşünüyorum.Sonrası ise yargıyı ilgilendiriyor.Türkülerden korkan bir yapının temelinin asla sağlam olamayacağını biliyorum.Burada sorulacak soru şu olmalı; bu tür kısıtlamalar bir devlet politikası olarak sürgit uygulanmakta mıdır? Mesela bu sayın Vali İlgili bakanlığa danışmış mıdır?Danıştıysa eğer Bakanla aralarında ne tür bir iletişim yaşanmıştır?Bakanlık ikna olmadan önce yanıltılmış mıdır?Dava hangi suçlamalar ile açılmıştır?İddianame de terör suçlaması mı yoksa işte ne bileyim,yürüyüş kanununa muhalefet,polise mukavemet gibi suçlarla mı suçlanmaktadırlar vs vs.

      Siz de zaten alıntılamışsınız;”…yargı kararının, ‘Grup Yorum konserine bilet satışı ile ilgili olmadığı’ ve buna bağlı olarak da, Grup Yorum konserinin biletlerinin satışının hukuka aykırı olmadığını netleştirmiş bulunuyoruz”.”
      Tüm bu soruların yaşanan (rezaleti) gerçeği değiştirmediğinin farkındayım fakat ülke gerçeklerinin de farkındayım.Mesela bu olaya mal bulmuş gibi atlayan yurdum medyasının içler acısı durumunun.Her şehit haberinde ağıtlar yakan
      yayın organlarının Grup Yorum’un siyasi duruşunu,konserlerinin (ilerleyen zaman çerçevesinde) nasıl bir hal aldığını bilmiyormuş gibi ikiyüzlü davranmasını da kabullenmek çok zor.Yanlış anlaşılma olmasın,rezaleti kutsamıyorum sadece
      olayın ne kadar çetrefilli olduğunun altını çizmek istiyorum.Demokrasi-özgürlükler-sansür-otosansür-korku(özellikle biletix’in çift taraflı korkusu)-PKK-PKK destekçisi bir müzik grubu-yasaklar…Bu çevrimin nasıl kırılacağını kestirmek çok güç.Yol haritasında buna benzer olumsuzluklar yaşanacaktır.Pkk ve destekçilerinin asla sosyalist çizgide olmadığını düşünüyorum.Herşeye rağmen yaşananlar acı bir dilemmanın ortaya çıkardığı olumsuzluklardır.Benim tezim zaten herşeyin dört dörtlük bir seviyeye ulaştığı yönünde değil de ‘geçmişe bakarak ve mukayese ederek ulaşılan değerlerin hakkını vermek(en azından haksızlık yapmamak)’ üzerine oturuyor.

      Kadın cinayetlerinde ve kadına yönelik şiddette yaşanan artışı getirip ‘muhafazakarlaşma’ya bağlamak biraz zorlama olmuş.Yani mevcut sureleri ortaya sürmek ya da muhafazakar yaşam stillerini bu duruma gerekçe gibi algıamak bana biraz soyut ve eksik görünüyor.Payı vardır kuşkusuz ama asıl ekonomik ve sosyal faktörlerin etkili olduğunu düşünüyorum.

      Ekonomi demişken,ekonomiden hiç anlamam,yalnızca konuşulanları/yazılanları ortaya sürdüm.Bu konuda sıkıntı yaşayan biri olmama rağmen en hafifinden Avrupa’da üstüste yaşanan krizleri izlebiliyorum.İşsizlik konusu şu anda tüm dünyanın
      problemi (Almanya’da ki müthiş yükseliş trendine bakalım).

      Nazım konusunda ,dikkatinizi çekerim parantez içinde yazdıklarım gözden kaçmış.Diğer ileri sürdüğünüz tezin ise ispatı yok maalesef,yalnızca ‘kanı’ ile hareket edebiliriz.(Hapislerde herhangi bir absürd davadan içeride olurdu.Tıpkı
      Erdal Eren, Deniz Gezmiş’e olduğu gibi.) Fakat Deniz’in veya E.Eren’lerin katledilmelerinde kimlerin sorumluluğu olduğunu iyi biliyoruz. Buradan hareketle faili meçhul (siyasi ve medya) cinayetlerine geçecek olursak,konu zaten çokca tartışıldı, bugün bunların yaşanmıyor oluşuna sadece tesadüf mü diyebiliriz?
      DDK’nun Hrant konusundaki raporu ortada.İktidar=devlet bağlamında bakarak ”devletin iyiniyetle özeleştiri yaptığını ve samimi olduğunu” da söyleyebilirsiniz ,” görevini savsakladığını,hatta daha ileri gidip suçluları koruduğunu” da.Hangisi doğru,nasıl bakmamız gerekiyor?Kardeşi çıkıp ”Hrant’ı Veli Küçük öldürdü biliyorum” diyor,Veli Küçük’ün kızı(avukatı) TV’lere çıkıp rezil oluyor.Babasının ve ait olduğu oluşumun neden tüm Hrant duruşmalarını(301 md) manipule ettiğinin yanıtını bir türlü veremiyor.

      Libya konusunda genel çerçevede hemfikiriz,işleyişi tam olarak bilmemekle beraber geçmişte birinci ağızdan dinlemiştim.Fakat tembelliğin ve ataletin kanıksandığı bu ülkede ekonomik sürdürülebilirliğin durumunu tam olarak kestiremiyorum.Petrole bağımlılık açısından yani. Kaynakların dağılımında problem yaşanmasaydı bu kadar muhalif çıkmazdı sanki.Tabii Arap Baharı demek sadece Libya ve Suriye demek değil. ”Arap baharı hareketlerinde Türkiye’nin aktif/pasif etkilerinin oldukça fazla olduğunu gözlemliyorum.”derken kastım -bu gerçeği gözardı etmemek gerekir-di.Arap baharına bir’suriye ayarı’ yapıldığı kuşkusuz.Ama demokratik yönetim biçimi olarak Türkiye’nin bir rol-model olduğu gerçeğini nasıl gözardı edebiliriz?Hareketin başarılı olup olmadığı tartışılabilir, tartışılıyor da zaten. ‘Diktatörlüklerin yıkılması’gibi çok haklı/meşru bir zemine oturması gereken hareket klasik doğu/arap yaşam tarzıyla ne kadar uyuşacak,ne kadar uyuşmasına izin(!) verilecek hep beraber göreceğiz.Bunun benzerini Doğu Blok’unun çökmesinde yaşadık,demokrasi beklentilerinin karşılığı uzunca bir dönem ‘militarizm ve mafyalaşma’ olarak kendini buldu.

      ”Siyasi oryantalizmin ve vesayetçiliğin çöktüğünü düşünüyorum ” Evet, kutuplaşmanın bu denli net çizgilerle ayrıştığı ve görünür olduğu ortamda zaten bir oryantalizmden bahsetmek saçma olur.Askeri vesayet bitmek üzeredir.Başkaca da bir vesayet yoktur,lider tapınması vardır,güce tapınma vardır,ne bileyim cehalet (bolca) vardır…

      Cevapla

  19. cdogangercekler Says:

    Sayin trekking,
    Yazdiginiz yorumlar “spam”e gitmis. Neden boyle oldugunu bilmiyoruz. Gectigimiz gun Can Acar’a ait bir yorum da “cop”e gitmisti. Sistemde bir cesit bug olmali. Cop ve spam folder’larini daha duzenli kontrol edecegiz.

    Cevapla

  20. erkan Says:

    metindeki (2. madde) “müslümanların kutsal kitabı olan Kur’an” ifadesine dikkat bu ülkede yaşayan hiç kimse “müslümanların kutsal kitabı Kur’an” tanımlaması yapmaz.

    Bu ifade, belge oluşturulmasındaki uluslararası işbirliğinin küçük bir işareti.

    Cevapla

  21. Can Acar Says:

    Yukarıda “demokrasi” ve “geçmişle hesaplaşma” konularında ilginç bir dizi yorum var. Demokrat, Olasılıksız ve trekking tarafından yazılmış.

    Tüm yorumlarda katıldığım ve katılmadığım noktalar var, ancak üzerlerine ekleyeceğim fazla birşey yok. Ancak birkaç tespitte bulunmak istiyorum:

    Öncelikle yaşadığımız (tarihi) süreci değerlendiren üç yorumcu arkadaşımızdan demokrat’ın yorumu ile Olasılıksız ve trekking’in analizinin neredeyse taban tabana zıt olması dikkatimi çekti.

    Demokrat, olumlu gelişmelere işaret ederek “gidişatın iyi” olduğunu savunuyor, Olasılıksız ve trekking ise çok sayıda karşıt örnek sıralayarak gidilen yolun “demokrasi” olmadığını iddia ediyorlar. Her ne kadar ben kendi fikirlerimi ikinci gruba yakın bulsam da, bu konunun tartışılmasını, sergilenen olumlu ve olumsuz durumların düzeyli bir karşılaştırmasını bekliyordum.

    Bu tartışmadan önce Demokrat, “doğru’ya” nasıl ulaşabileceğimiz konusunda Olasılıksız’ın ve benim benzer şekilde tanımladığımız bilimsel bakış açısına katıldığını söylemişti. Bu noktada bu taban tabana zıt fikirleri açıklayan kişiler arasında bir değerlendirme ve “doğruların” ortak bir noktaya doğru yakınsaması gerekirdi. Ne yazık ki onun yerine büyük bir sessizlik var.

    Daha önce doğrudan ve dolaylı olarak sorduğum sorulara karşı da aynı sessizlik ile karşılaştığım için, özellikle demokrat’ın bu sorulardan uzak durmaya çalıştığını hissediyorum. Belki cevabı yok, belki de zamanı yok. Ancak gerektiğinde yukarıdakiler gibi uzun metinleri yazan birisinin zaman ayırıp kendisine sorulan sorulara da birkaç satır cevap yazabilmesini beklerdim. Benzer cevapsız kalma durumu bu sayfada ve başka tartışmalarda da çok defa tekrarlandığı için münferit bir olay olarak değerlendirmek mümkün değil. Bu durumda demokrat’ın samimiyetinden duyduğum şüphe ve savunduğunu söylediği gibi doğruların değil inandığı doğruları teyit etme peşinde olduğuna olan kanaatim iyiçe güçlenmektedir.

    İkinci tespit ise, daha günümüzde olan olaylar konusunda bile bir “doğru” da anlaşamazken onlarca yıl önce olmuş olaylarla nasıl hesaplaşacağımızı anlayamıyorum. “Doğru” denen şey zaman geçtikçe berraklaşmaz. Hatta yeterince zaman geçerse her şeyi istediğiniz gibi yeniden yazabilirsiniz, aksini kanıtlayacak kimse kalmamıştır çünkü. Hesaplaşmak derken yapılmak istenen bu ise, geçmişi yeniden yazarak yapılacak bir hesaplaşmanın yeni mağdurlar yaratacağını, bir kan davasına dönüşeceğini, ve sonuçta kimseye bir fayda sağlamayacağı, aksine her tarafa zarar vereceği ortada olmalı.

    Geçmiş konusunda “hesaplaşmak” yerine yapılacak daya yapıcı şeyler var. “Geçmiş olaylardan ders çıkartmak” ve “hataları tekrarlamamak” bunların başında geliyor. Eğer geçmişteki hukuksuzluklardan ders çıkartırsanız, hukuksuzluk yapmaz, aksine tüm haksızlık ve hukuksuzluklara karşı çıkarsınız. Geçmişte seçilerek başa gelmiş, sonra otoriterleşmiş örneklerden ders alıp demokrasi tanımınızı ona göre yapar, seçilmişlerin kanunları yok saymasına göz yummazsınız. Hakları geçmişte düşünce, inanç veya etnik köken yüzünden ihlal edilmiş kişilerden ve topluluklardan ders çıkartıp bunların tekrarlanmaması için önlem alırsınız. En önemlisi, tarih benzer örnekler ile doluyken “dur bakalım ne olacak” diye beklemezsiniz.

    Geçmişle hesaplaşmak ise ister istemez belirli gruplara karşı “nefret” duyguları beslemeyi veya toplumda bu duyguları oluşturmayı/tetiklemeyi gerektirir ki, bu her türlü adalet ve demokrasi kavramınıa karşıdır. İlginçtir ki, İlhan Kemal rumuzlu yorumcu henüz “kin” kelimesi popüler olmadan çok önce olanların kaynağını Umberto Eco’nun bir romanı ile de örnekleyerek “nefret” duygusuna bağlamıştı. Geri dönüp bu yazıyı tekrar okumayı şiddetle tavsiye ediyorum: https://cdogangercekler.wordpress.com/2011/11/25/from-danis-blog-oh-where-have-all-the-competent-forgers-gone/#comment-9130

    Saygılarımla …

    Cevapla

    • trekking Says:

      Sevgili Can,

      Bir ekleme yapmak istiyorum.Bugün kü Can Dündar’ın yazısı tam bu konuştuklarımız üzerine.İşte bizim en temel problemimiz. İlkesel duruş?

      ben bugünü nasıl eleştiriyor isem ve yürünen yolun İleri Demokrasi falan olmadığını söylüyor isem, dün içinde benzer şeyleri söylüyordum.Bizim bulunduğumuz Coğrafya da, Demokrasi kültürü maalesef gelişmemiştir. Bunun çok çeşitli sebepleri vardır.Ancak Yine de, Türkiye Cumhuriyeti 90 yıllık bu Demokrasi yolculuğunda ağır bedeller ödemekle birlikte çevresindeki coğrafya dan ayrışmaktadır. En azından bu bedelleri biz ödedik. Diğer ülkeler denemediler bile. Zaten Demokrasi, saksıda yetiştirilen bir çiçek değildir. Ona kavuşmak için, çaba harcanması gerekir.Sadece çaba harcanması da yetmez.

      Geçmişte ki bu Demokrasi yolculuğumuzda en azından yarına dair umutlarımız vardı. Yarınlarda bu işler düzelir diyorduk.1980 öncesinde ki bilinç, bu topraklarda, bu coğrafya da belki de hiç olmadı. Hiç olmadığı kadar yakındık devrime.O bilinç yerle bir edildi darbe ile. Bugünlere gelişin yolunu açtı.
      http://gundem.milliyet.com.tr/akp-nin-28-subat-i/gundem/gundemyazardetay/01.03.2012/1509448/default.htm
      CAN DUNDAR’ın yazısı.

      Cevapla

      • demokrat Says:

        Can Dündar’ı severim,ancak bu yazıda bilinçli olarak abarttığını düşünüyorum.
        Yazınızın alıntıladığım kısmına ben de imzamı atarım…

        ”Bizim bulunduğumuz Coğrafya da, Demokrasi kültürü maalesef gelişmemiştir. Bunun çok çeşitli sebepleri vardır.Ancak Yine de, Türkiye Cumhuriyeti 90 yıllık bu Demokrasi yolculuğunda ağır bedeller ödemekle birlikte çevresindeki coğrafya dan ayrışmaktadır. En azından bu bedelleri biz ödedik. Diğer ülkeler denemediler bile. Zaten Demokrasi, saksıda yetiştirilen bir çiçek değildir. Ona kavuşmak için, çaba harcanması gerekir.Sadece çaba harcanması da yetmez.

        Geçmişte ki bu Demokrasi yolculuğumuzda en azından yarına dair umutlarımız vardı. Yarınlarda bu işler düzelir diyorduk.1980 öncesinde ki bilinç, bu topraklarda, bu coğrafya da belki de hiç olmadı. Hiç olmadığı kadar yakındık devrime.O bilinç yerle bir edildi darbe ile. Bugünlere gelişin yolunu açtı.”

        Cevapla

  22. ihtimal Says:

    01-March-2012 Yenisafak gazetesi- Bulent orakoglu anlatiyor!!!
    Orakoğlu, cuntacıların tüm faaliyetlerini Psikolojik Harekât Merkezi’nden yürüttüğünü ifade ederek şunları anlattı: Genelkurmay Genel Sekreteri Erol Özkasnak, Batı Çalışma Grubu’nun başkanı olduğu bilinen Çetin Doğan birlikte hareket etti. Bir merkez kurdular. Bunlar Milli Güvenlik Belgesi’ni bile değiştirerek, Türkiye’nin ‘tehdit’ sıralamasında, irticayı ilk sıraya koydular. O sırada da terör örgütüyle görüşmeler yapıyorlardı. Sivil iradenin haberi bile yoktu bu görüşmelerden… Bizde o güne kadar rutin bir işlem vardı. Alınan istihbaratların hepsi bir klasörü Milli Güvenlik Kurulu’na, bir klasörü Başbakan’a, biri Cumhurbaşkanı’na giderdi. Genelkurmay’a gönderilen tüm bilgilerin Batı Çalışma Grubu’na aktığını tespit edince Genelkurmay’a giden bilgi ve belgeleri kestim. Sonra hakkımızda bir iddianame hazırlandı. İddianamede, Türkiye Cumhuriyeti Emniyeti İstihbarat Daire Başkanı olarak, ‘Emniyet İstihbaratı içerisinde gizli bir yapı oluşturmakla’ suçlandım.”

    **********************\
    Sevgili acracia burda olsaydi da, 28 subat ve Cetin dogan olayinin baglantisini ve onemini tartisma firsatimiz olsaydi!

    Cevapla

    • Olasılıksız Says:

      Türkiye’nin en karanlık günlerini yaşadığımız Mehmet Ağar, Meral Akşener vs. kişilerin başta olduğu döneme dair iddialar dile getiren, “vatan için kurşun sıkan teröristin” bile bizden olduğu dönemleri şimdi kalkıp suçlayan kişilerin toplumun balık hafızalı olduğunu sanması normal.

      Ama hala geçmişi iyi hatırlayan kişiler de var.

      Elbette emniyet o dönem de öylesine temiz di ki, ülkede faili meçhul cinayet diye bir şey kalmamıştı. 🙂

      *************************************

      Konusu açılmışken.. 28 şubat bildirisi MGK sitesinden kaldırılmış. Daha önce 27 nisan’ın kaldırıldığı gibi… Şimdi bu bildirileri falan kaldıralım, tarih kitaplarından da çıkartalım. Ee, ne oldu? Bunlar yok mu oldu?

      Cevapla

      • demokrat Says:

        Evet 28 şubat bir darbeydi,ama herkesin kolayca göreceği,anlayacağı türden bir darbe değildi.Sabahın köründe H.Mutlucan türküleri çalınmadı.Tanklar,uçaklar şenlik havasında uçurulmadı.TRT vs basılmadı.Tanklar,toplar ve uçaklar kullanıldı ama daha kısıtlı ve örtülü bir şekilde! Daha usturuplu ve daha sinsice.Postmodern(!) ayar mekanizması devreye girdi.Darbenin ayakları değişmişti bu kez ,en sağlam ayak medya olmuştu.Daha sonra da patronlar.Üçüncü ayak ise STK’lar ve yangına körükle gitmeye hazır inanmış kitleler.Bugün birtakım aydınlar ve sanatçılar içtenlikle kandırıldıklarını itiraf ediyorlar, o nedenle tartışmalar her yıl yapılandan biraz daha ateşli ve kırıcı geçiyor.Ayrıca çok özel bazı kalemlere üfürülen ve 28 Şubat’ın rövanşının alınması noktasında iyice gerilerek korkutulan(sindirilen) isimler ‘ne zaman gelecekler?’ beklentisi içinde kıvrandırılıyor.Birçoğu geç de olsa yaptıkları hataların farkındalar ve bir tür aman dileme pozisyonunu çoktan aldılar,ama çakma kahramanlık peşinde olanların sayısı da az değil.

        Korkarım ki durum daha önceki soruşturmaların da bir adım ötesine geçecek ve bir tür cadı avı başlatılacak.Çünkü hem tüm uğursuzlukların altında 28 Şubat görülüyor,hem de ortalıkta diğer davalarda müphem olan deliller,bu kez 28 Şubat’ı ayan beyan ortaya çıkaracak seviyede açıkta.Brifingler,manşetler,soruşturmalar,işten atılmalar,çalışma grubu yazıları,asker kişilerce aleni verilen demeçler(siyaset yapma suçları),STK faaliyetleri herşey biliniyor.Demokrasinin ırzına geçen ne varsa ortada.Şimdi tartışılan sen çok tecavüz ettin ben etmedim ya da sen ettin ben sadece izledim/tuttum seviyelerinde.Zafer korkuyor sağa sola mektup yazmakla meşgul,Özkötülük sinmiş durumda ne yaparım da Berber’in ayağını kaydırırım telaşında.

        Burada bıkmadan usanmadan yazdığım birşey var o da suç kavramının oluşmasında hiyeraşinin yeri.Böyle önemli davalarda bu kavramın pek gözönüne alınmadığını görüyorum.Emir verenle uygulayan(uygulayıp uygulamadıkları müphem) ya da planlayanla ortada görünen mutlak ayrılmalı,rövanşist cadı avcılığının özenle önü alınmalıdır.Bana göre Özkötülük yaptıklarının hesabını vermeli ama ekmeğinin derdinde muhabir bir şekilde tenzih edilmelidir.

        Tüm bunları diliyorum ama umudun var mı derseniz şüphedeyim derim.

        Cevapla

  23. trekking Says:

    Taraf’dan Demiray Oral “Cezaevine düşsem intihar ederim” başlıklı bir yazı yazmış. Ne zaman, uzun süreli tutukluluk süreleri gündeme gelse düşünmüşümdür, acaba içeride ileri derecede hasta olan tutuklu ve hükümlü sayısı nedir diye. Yazısında İHD nin verilerine göre 266 ağır hasta insan olduğunu yazmış.Hani Demokrat ta sık sık, “bugün faili meçhul cinayetlerin yaşanmıyor olması bir tesadüf müdür” diye soruyor ya.

    İşte bu sayı yı o açıdan merak ediyordum.

    Nazi döneminde, toplama kamplarında önceleri kurşun la insanları katlederken bir yandan da toplu katliamlar için çalışmalar yapmışlar. Ziklon B gazıyla Birkenau da ve muhtelif kamplarda topyekun sonuçlar almışlar.Tek tek mermi ile öldüreceklerine.

    Herhalde bu 266 ağır hasta için de bir an önce ölseler diye bekliyorlar.İroni yapıyorum ancak durum Demiray Oral’ın yazısında belirttiği gibi vahim ve insanlık dışı.

    Cevapla

  24. trekking Says:

    28 şubat darbe idi, değildi konusuna girmeyeceğim. Darbe dir diyorsanız, Devletin en başından başlayacaksınız yani Cumhurun başından. Kendi kaç kez darbelere maruz kalmış bir insan için bu oksimoron bir tamlama olsa da, durum bu.

    Ayrıca MGK anayasal bir kurum. Başbakan ve Yard. da imzaları var.her ne kadar Erbakan ben sadece ön yazıyı imzaladım dese de, 13 mart ta Bakanlar Kurulunda bütün bakanlar tarafından imzalanmıştır. Bugünkü Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de dahil.

    Eğer bir cadı avı başlayacaksa, Önce Cumhurbaşkanı,MGK üyeleri ve Bakanlar kurulundan başlasınlar.

    Efendim, sıkımıydı imzalamamak? Bana ne kardeşim. Bak 2007 den beri bir sürü insan ben böyle bir görevlendirme yazısı almadım, o tarihte yurt ta bile değildim, yurt dışında görevliydim, işte pasaportum. Giriş-Çıkış tarihlerim. dese de nafile. hayır sen Ankara Komutanısın. Bak Bilgisayar çıktısında adın var. Neden başkasını değil de sizin adınızı yazmışlar oraya.Bitti gitti. Anlat derdini marko paşa ya.

    Burada ise hepsi belgeli. Islak imzalı. STK lara, medya ya gelene kadar onlar versin hesabını önce.

    Ama cadı avını başlatan bu iklim değişikliğidir. Bugüne kadar bir sürü dalga da aynı cadı avı,sürek avı başlatıldı. Yahu herşeyden geçtim, Fenerbahçe gibi 105 yıllık bir çınar ve 25 milyon taraftarı ile en büyük sivil toplum örgütü olduğu öne sürülen bir klube bile 8 aydır cadı avı yapılıyor. Geçtim, arkasından üç-beş insanın bağırdığı emekli subaylardan, Gazetecilerden.Peki bu cadı avını yıllardır başlatanların, 28 Şubat sürecindeki medya dan farkları ne?Farkları bugün kazanan tarafda olmaları. Böyledir bu işler. Mühür kimdeyse Süleyman odur. Onun darbesi bile meşrudur. hakdır. kaybeden tarafta isen yandın.

    Demokrat demiş ki, “Brifingler,manşetler,soruşturmalar,işten atılmalar,çalışma grubu yazıları,asker kişilerce aleni verilen demeçler(siyaset yapma suçları),STK faaliyetleri herşey biliniyor”. iyi de bu saydıklarınız bizim siyasi tarihimiz. Yani bunları çıkarın Siyasi hayatımızda pek az şey geriye kalır.

    “Bugün birtakım aydınlar ve sanatçılar içtenlikle kandırıldıklarını itiraf ediyorlar, o nedenle tartışmalar her yıl yapılandan biraz daha ateşli ve kırıcı geçiyor”

    Ha. neden bu tartışma bu yıl alevlendi derseniz? Yılmaz Özdil’e sonuna kadar hak veriyorum. 28 Şubat’ın Başmuhatabı ve en önemli tanığı artık hayatta değil de ondan!!!!

    O hayatta iken, mümkün müydü, bunlar 28 Şubat’tan nemalansınlar!!!

    Bizim işimiz çok zor. Bu toplum topyekun kafayı yemek üzere.İçi boşaltılmadık hiç bir kavram kalmadı.Dün Milliyet te Melih Aşık’ın yazısından, Avukat Hüseyin Özbek’i dinleyelim:
    “… Birkaç soruyla başlayalım işe: Mazlum bir ulusun kurtuluş zaferi, kuruluş mucizesi niçin ters yüz edilmektedir? Emperyalizme karşı zafer kazanmış bir milletin kolektif gurur simgeleri niçin aşağılanmaktadır. Amaçsız toplulukları millet yapan ortak ruh niçin yok edilmek istenmektedir? Aynı millete mensup olmanın dinginliğini hissedenler niçin ayrıştırılmaktadır? Anadolu coğrafyasında ruh çağırma seansları gibi niçin sanal etnisitelerin ebeliğine soyunulmaktadır? Ortak paydalar yok edilip niçin yeni inanç ve kültür gettoları inşa edilmektedir? Milli kimliğe dönüşmüş inanç iman sarmalı buharlaştırılırken niçin emperyal laboratuarların ürünü sentetik dinler, post modern cemaatler piyasaya sürülmektedir?”

    Demokrasi nedir? Sınırları nelerdir? Seçilmişler, Allahın elçisimidir?Yaptıklarından ötürü sadece Allah’a mı hesap verirler? Milli İrade, sadece İktidara verilen oy çokluğundan mı ibarettir? Çoğunluğun, Azınlığa tahakkümü hak mıdır? Milli irade, 4-5 yılda bir yapılan seçimle mi tecelli eder? Muhalefetin görevi nedir? Muhalefetin görevi bu iktidarı yıkmak yerine kendisini hazırlamak demek değilmidir? Basın 4.kuvvet ise bu kuvveti nerede kullanacaktır? İktidara övgüler düzmekte,Eleştirilenlere cadı avı başlatmak ta mı?

    Bu sorular uzar gider………….

    “Tüm bunları diliyorum ama umudun var mı derseniz şüphedeyim derim.”.Hayret Sayın Demokrat ‘ı şüpheli görmek!!!!!!.Ancak ben daha da şüphedeyim.Zira bu iklim değişikliği(cadı avı,sürek avı) kalıcı olacak gibi. Allah sonumuzu hayretsin.

    Cevapla

  25. Mehmet Says:

    Cemaat, pardon camia battikca batiyor. MIT’in, OSLO kasetini kimin cikardigi belli oldu bana gore. Simdi, biraz uslu durmalari lazim tabii…”Kuvvet dengesini” iyi suzemediler gibi. Turk milletini de cok kucumsuyor arkadaslar. Mahale, yurt vs. Imamlarinizin,her Cuma yaptigi toplantilarla yaydiginiz yalanlara, iftiralara cok guvenmeyin….

    Birileri, ABD buyukelciligine bilgi veriyormus. Stratfor’a bilgi veriyormus…Bunun adi vatana ihanettir. Gun gelir, hesabi sorulur. Ne diyordu ABD’den her nasilsa green card alan Feto… Buyrun Feto’nun videosundan….Bu video 1999’da cikmisti.

    “Arkadaşlarınızın mevcudiyeti, İslam’ın geleceği adına bu işin garantisidir yani. Bu açıdan Adliye’de, Mülkiye’de veya başka bir hayati müessesede bizim arkadaşlarımızın mevcudiyeti, öyle ferdi mecburiyetler şeklinde ele alınıp öyle değerlendirilmemelidir. Yani bunlar gelecek adına bizim o ünitelerde garantimizdir. İstikbale yürümek için, sistemin püf noktalarını keşfedin. Hálá bu sistem devam ediyor. Bu sistem içinde arkadaşlarımız istikbale yürüyeceklerdir. Öyleyse o sistemin püf noktalarını bilmeleri lazım, keşfetmeleri lazım. Aşmaları lazım. Bu da meselenin diğer bir yanıdır……

    Kuvvet dengesi olmadığı bir yerde kuvvete başvurmayacaksınız. Teknik-taktik yerinde sizin kalbiniz önemli. Dıştan bizi bazıları korkaklıkla itham edecekler. Fırsat bulup, hep yolunuza devam ediyorsanız, yine orada o esnekliği gösterecek, o eksantriği kullanacak, geriye çekiliyor gibi yapacak, fakat adımlarınızı daha açıp ileriye gideceksiniz. İster Mülkiye’de çalışan arkadaşlarımız olsun, ister Adliye’de çalışan arkadaşlarımız olsun herkes için sözkonusudur bu.”

    Sahi ya, herseyde kili kirk yaran ABD, nasil green card vermistir bu adama..Cikari nedir? ABD’ye bilgi veren kimlerdir. Pardon ya, cemaat diye birsey yoktu, simdilik camiayi kabul ettiler. Milleti salak saniyor, bu tipler. Turk milletini bu kadar kucumsemeyin, arada tepki vermez ama verdiginde sert olur…Bagimsiz Turk mahkemeleri biraktiginiz her delili bulacak, size gereken cezayi verecek…Hic supheniz olmasin…

    Hadi siz ileri demokrasicilik oynamaya devam edin, sahte flash disklerle, sahte word dosyalariyla, iftiralarla…Hadi canim, hadi bakim, simdilik oynayin size verilen oyunu..Ta ki direktor sizi silene kadar…

    Cevapla

Yorum bırakın