Balyoz Davası 71. Celse Duruşma Tutanağı – 12 Ocak 2012

04 Şubat 2012

Duruşmalar, GENEL

12 Ocak 2012 tarihli 71. celse’nin duruşma tutanağına buradan ulaşabilirsiniz.

Bu celsede Kadri Sonay Akpolat, Kemalettin Yakar ve Korcan Pulatsü savunmasını yapıyor.

***

Avukat Nevzat Güleşen, Gölcük’ten çıkan (ve imza kısmında İsmail Taylan’ın iki sene sonra alacağı rütbe yazılı) EGAYDAAK ÇG Liste.doc isimli Word belgesi için:

“Hatalarının en güzellerinden bir tanesi de Deniz Kurmay Kıdemli yazılan bir şahıs var. O şahıs astsubay mıdır, teğmen midir, nasıl kurmay oluyor. Rütbesi yok adamın. Listedeki 2 kişi yurtdışında. Kıdem sıralarında hatalar yapılmış. İsmail kendi rütbesini bile yanlış yazmış. Kendi rütbesini bile yanlış yazan bir adama biz Deniz Kuvvetlerinin bütün yüzer, dalar, uçar birliklerini emanet ediyoruz ve harekat başkanı yapıyoruz.”

***

Feyyaz Öğütcü (üstverisinde kullanıcı adı olarak “Feyyaz Öğütçü” beliren dijital belgeler için):

“Bakın benim ismim Feyyaz Öğütcü, c ile. Ben 3. şahısların kullanmasına bir şey demiyorum çünkü benim okuldaki diplomalarımda da Feyyat Öğütçü diye yazılmıştır yani ç vardır. Ama bir şahsın kendi ismini yanlış kullanması olamaz. Benden geçtiğini söylüyorlar, revizyon yaptığımı söylüyorlar. Feyyaz Öğütçü diye yazıyorum, bu mümkün değil. Bir sonrakine gelin. Bu 2.’si gene Feyyaz Öğütçü, bir öncekine gelir misiniz tekrardan? Tamam bir sonrakine gelin. Burada da gene Feyyaz Öğütçü. Bir sonrakine gelin gene. Bakın şimdi burada last saved by Feyyaz Öğütçü, bu sefer büyük ile yazmışlar, gene ç ile.”

Kadri Sonay Akpolat:

“Şahsım ile ilgili delil olarak ileri sürülen güven.doc ve ek tefrik.doc isimli 2 adet sanal yazının yazan kısmındaki Sonay Polat isminin benimle hiçbir bağlantısı bulunmamaktadır. Ben Sonay Polat değilim. Benim adım Kadri Sonay Akpolat’tır. Kendimi bildim bileli hiçbir şekilde kendi isim ve soyadımı Sonay Polat olarak yazmadım. (…) Sonay Polat eşit değildir Kadri Sonay Akpolat.”

Daha önce bu konuda “Sahte belge hazırlayanlara göre, Sonay Akpolat + Soner Polat = Sonay Polat” başlıklı bir yazı yazmıştık.

Kadri Sonay Akpolat:

“Benim normal olarak amiralliğe terfi yılım 2012 yılı idi. Ancak 2000 yılında 1 yıl erken terfi, 2006 yılında da 1 yıl yüksek lisans kıdemi aldım. Ayrıca albaylık rütbe bekleme süresi 2005 yılında 6 yıldan 5 yıla düşürüldüğü için terfi yılım doğal olarak 3 yıl geriye gelerek 2009 yılı olmuştur. Bu sanal listenin 2000-2002 yılları arasında oluşturulduğu iddia olunduğuna göre bu tarihlerden sonra oluşan 3 yıllık fark 6 yıl öncesinden nasıl bilinebilir? Bu olay sanki gelecekte bir zaman yolculuğuna çıkılmış, şahıslar hakkında bilgi toplanılmış ve geri dönülmüş gibi bir olaydır.(…)

Türk Silahlı Kuvvetleri yazışma usullerinde 2008 yılında yapılan değişiklikle evraklarda ekler kısmı eki şeklinde kullanılmaktadır. Fakat sahte, sanal yazıyı yaratanlar gelecekte yolculuk yaptıklarından bu önemli hususu da yine unutmuşlardır.”

 ***

Kemalettin Yakar:

“Dün kamuoyunda poyrazköy diye bilinen dava kapsamında 12. Ağır Ceza Mahkemesinde savunmamı verdim. Dün akşam ve bu sabah bazı yayın organlarında Binbaşı Kemalettin Yakar, balyozu itiraf etti. “Zemin müsaitti, balyozu ben gömdüm dedi.” şeklindeki ifadeler hakkında burada suç duyusunda bulunuyorum.”

(Gölcük’te el konulan5 no.lu hard disk konusunda)

 “Evet, bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere mevcut askeri emir ve talimatlara aykırı hareket ederek ve istismara açık bir ortam oluşturarak, fazla malzemeleri zaman zaman koyduğum yer olan ve özel olarak yapmadığım ve binanın yapımında yer alan ve binanın hemen hemen tüm katlarında mevcut bahse konu mahale koyarak, bu davalar ile ilgili süreçte sözde yeni delillerin bulunmasına sebebiyet verdim. Biraz önce belirttiğim gibi bunun vicdani rahatsızlığını 12 aydır yaşamaktayım. 12 aylık hapis sürem nedeni ile yaşadığım maddi ve manevi kayıtlar bile bu ızdırabından daha hafif kalmaktadır.(…)

İhbar mailine baktığımızda, yansı 3, kısaca bir illegal yapılanmadan bahsedilmekte ve bu illegal yapılanmanın merkezinde benim olduğum belirtilmektedir. Ve bazı belgeleri özel olarak yapılan yerlere sakladığım iddia edilmektedir. Ayrıca ihbar mailinde de görüldüğü üzere aynen şöyle denmektedir; Kemalettin Yakar ve birlikte harekat ettiği ekip, bu materyalleri Donanma Komutanlığında bulunan istihbarat şube müdürlüğünün zemin kaplamaları altına ve duvarlarına yapılan özel bölmelerde, illegal bir şekilde saklamaktadır. Şimdi soruyorum, buraya kadarki kısmı okuyan herhangi biri öncelikli olarak ne yapar? Kemalettin Yakar denen şahsın varsa çalışma odasına gider ve aramaya başlarsınız. Neden? Çünkü ihbar mektubunda yazan budur. Hedefteki isim Kemalettin Yakar’dır. Şimdi arama tutanağına bakıyorum, yansı 4, aramanın 18.30’da başladığı görülüyor. Ve aynen şöyle deniyor; öncelikle istihbarat şube müdürlüğü, istihbarat kısım amirliği kapısının girişinde ihbar tutanağında belirtildiği üzere kapının içerisine doğru yer karoları diye devam ediyor. İhbar mailine tekrar dönelim yansı 5, ihbar mailinde istihbarat kısım amirliği diye bir yer geçmemektedir ve mailde böyle bir tarif yapılmamıştır. Maildeki can alıcı nokta tekrar söylüyorum, Kemallettin Yakar’dır. Kemalettin Yakar, istihbarat kısım amiri değildir. İKK kısım amiridir ve odası farklıdır.

Arama ne için benim odamdan başlamamıştır? Peki benim odam ne zaman aranmıştır? Yansı 6, arama tutanağında görüldüğü üzere 23.30’da aranmıştır. Yani aramanın başlamasından 5 saat sonra. Sadece 20 dakika aranmıştır. Peki bu doğal mıdır? (…)

Şimdi ihbar maili ve arama ile ilgili hususları belirttikten sonra eğer bu konuya ilişkin daha detaylı bir mail veya ihbar var ise onu da bilmek istiyorum. Çünkü bana göre bu mail ile aramalar uyuşmuyor. Ama sözde sonuca direk olarak, zahmetsizce ulaşılıyor. (…)

Ayrıca ihbar mektubunda geçen, çok önemli. Duvarlarda bulunan gizli bölümler konusu ile ilgili arama esnasında neden hiçbir şey yapılmamıştır? İhbar mektubunda oralara da gizli bölmeler yapıldığı ve bazı şeylerin saklandığı yazmıyor mu?

İhbar mailindeki en önemli hususu belirtmek istiyorum. Yansı 7, bakın ihbar mektubunda, mailinde ne diyor? Elde ettikleri askeri gizli içerikli belgeleri vesaireleri yabancı istihbarat elemanlarına pazarlamaktadırlar. Bu maildeki en önemli konu budur. Askeri gizli içerikli belgelerin, yabancı istihbarat elemanlarına pazarlandığı söyleniyor. Peki soruyorum devlet bekasını ilgilendiren bu kadar önemli bir ihbar için ne yapılmıştır? Bu konu ile ilgili mailin geldiği Emniyet Müdürlüğü tarafından, Genelkurmay Başkanlığı ve MİT haberdar edilmiş midir? Bildirildi ise bildirilme yazılarını talep ediyorum. (…)

Ayrıca, konuşmamın başında da bahsettiğim gibi maillerde nerede ise en azılı terörist gibi ve bir suç makinesi gibi gösterilen Kemalettin Yakar’ın evi neden aranmamıştır? Bu kadar suça karıştığı iddia edilen, hatta casusluk yaptığından şüphelenilen ve bombalama faaliyetlerini azmettiren bir şahsın evinin aranmaması doğal mıdır? Yoksa unutulmuş mudur? Yoksa nasılsa sözde bulunmak istenenler bulunmuştur da ev aramasına gerek kalmamış mıdır? (…)

Bakın, ifademin alındığı çeşitli yerlerde, aynen buradaki gibi evimin neden aranmadığını dile getirdikten sonra 13 Ocak’ta tutuklanmama müteakip ne oldu biliyor musunuz? Tutuklanmamdan 5 gün sonra 18 Ocak’ta, savunmasız kalan evime hırsız girdi. Ve tarafıma evden herhangi bir şey çalınmadığı bildirildi. Bakın bu devirde artık bir eşyanızın çalınmasının bir kıymeti, önemi yok. Yeter ki fazladan eşya koymasınlar. (…)

Yaklaşık 500 bin belgenin yaratıcısı ve kaydedicileri polis dijital inceleme tutanaklarında açıkça görülmektedir. Biraz önce belirttiğim ve sahte olduğunu söylediğim dijital belgelerin yaratıcısı ve son kaydedicilerine bakılınca açık açık birinde Kemalettin Yakar ve diğerlerinde de K.Yakar yazmaktadır. İfadelerimde bilirkişi ve Emniyet Müdürlüğü teknik inceleme raporlarında da açıkça görüldüğü üzere, kullanımımdaki bilgisayarların kullanıcı isimleri D, İKK ve Kemal şeklindedir. Düşünün, ben öyle bir insanım ki 500 bin üzerindeki yazışmayı, fotoğrafı vesaireyi bu kullanıcı isimleri ile oluşturuyorum ve kaydediyorum. Ama bu dava kapsamında suç teşkil ettiği söylenen 3 belgeyi benim yaptığım belli olsun diye açık açık Kemalettin Yakar olarak oluşturuyor ve kaydediyorum. Bu nasıl bir mantıktır?”

***

Avukat İhsan Nuri Tezel:

“2010/1003 Esas sayılı İstanbul Cumhuriyet, Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen askeri casusluk ve fuhuş çetesi dosyası kapsamında bir mail geliyor. Mailin geldiği aynı gün arama kararı alınıyor ve aynı gün içinde aramaya gidiliyor. Müvekkilim burada yansıda da gösterdi. Gelen ihbar mailinde İstihbarat Şube Müdürlüğü zemin kaplamaları altına yapılan özel bölümlerde saklanan suç unsuru malzemeler olduğu geçiyor. Bu ihbar maili üzerine arama kararında da istihbarat katında arama yapılacağı ifade ediliyor. İstihbarat katını, İstihbarat Şube Müdürlüğünün katını Savcı aramaya geldiğinde İstihbarat Şube Müdürlüğü 4 odadan müteşekkil. Birisi İstihbarat Şube Müdürünün odası, birisi İKK Kısım Amiri odası, birisi İstihbarat Kısım Amiri odası, birisi de Güvenlik Kısım Amiri odası, 4 oda. Bu odalardan 2 tanesi İstihbarat Şube Müdürünün ve İstihbarat Kısım Amirinin odasının zeminleri yükseltilmiş zemin. Ayrıca koridorlar yükseltilmiş zemin. Şimdi siz böyle bir ihbar mektubu alıp aramaya geldiğinizde ne yaparsınız? Ne diyor; İstihbarat Şube Müdürlüğü zemin kaplamaları. İki şey var. Ya Kemalettin Yakar’ın odasını arayacaksınız öncelikle veya İstihbarat Şube Müdürünün. Niçin? Zemin kaplamaları olduğunu biliyorsunuz. Ama ne yapılıyor armada? Direk İstihbarat Kısım Amirliğinin odasının kapısına geliyor Sayın Savcı, bu odada arama yapacağım diyor. İKK Kısım Amiri tabi Sayın Savcım nasıl bir önlem alayım, işte evraklar ortada, gizli belgeler var, bunları toplayayım mı derken, hayır gerek yok ayağını ilk bulunduğu karonun üstüne vurarak buradan sen değişik geliyor, bu karoların altına bakacağım diyor. Direk bunu söylüyor. Direk İstihbarat Kısım Amirliği odasına gidiyor, bunları mailden çıkartıyor ve tamam Sayın Savcım vantuzlar var bunları biz ancak vantuzlarla açabiliyoruz onları bulalım, getirelim deyince vantuzunun yoksa biz vantuz getirdik diyor. Bakın arama böyle yapılıyor ve 5 nolu hard diske ulaşılıyor.

Bütün bunlar dosyadaki ihbar mailinden çıktığını iddia edemezsiniz bana.

Ya bizim bilmediğimiz başka bir ihbar maili var, ya bizim başka bilmediğimiz bir gizli tanık var ama açık yapılan bir yargılamada savcılıkta böyle gizli bilgiler varsa bu yani bir yargılama olmaktan çıkıyor artık.(…)

Bunun üzerine imajları alınıyor ve Donanma Komutanlığı Askeri Savcılığı bir bilirkişi raporu alıyor. Bu bilirkişi raporu dosyada mevcut. Bilirkişi raporunda açık olarak bu 943 dijital dosyanın ve bu dijital dosyaların bulunduğu 141 klasörün tamamının bu 5 nolu hard diskin kullanımdan çıktığı 28 Temmuz 2009’dan sonra yüklendiği, başka bir bilgisayarın saat ve sisteminin, saat ve sistem tarih, sisteminin değiştirildikten sonra bu 5 nolu hard diske yüklendiğini açık olarak tespit ediyor ki bu tespiti yaparken şimdi bu 5 nolu hard disk Temmuz 2009’da İstihbarat Kısım Amirliği, İKK Kısım Amirliğine bilgisayarının hard diski, muhtevası küçük geldiği için değiştirelim diyorlar ve bir hard diskle oraya tahsis oluyor. Hard diski takmadan önce içindeki 5 nolu hard diski yine aynı bilgisayara takılı, harici hard diske kopyalıyorlar. Eski C diye, 3 nolu hard diski. Bunu kopyaladıktan sonra 5 nolu hard diski bilgisayarın içinden çıkartıp yeni hard diski takıyorlar. 3’e kopyaladıkları tüm bilgileri tekrar yeni hard diske yüklüyorlar. Sonra 3 ve 5’i alıyorlar depoya kaldırıyorlar. Şimdi 5 ile 3’ün içindeki eski C tamamen aynı olması gerekiyor. Ancak bu bilirkişi raporunda da ortaya konduğu şekilde eski C ile 5, 943 dijital dosyada dışında tamamı aynı. Ancak bu 943 dijital dosya sonradan İKK Kısım Amirliğinin bilgisayarında değil başka bir bilgisayarda yüklendiği de açık olarak ortaya çıkıyor.”

 ***

Dursun Çiçek:

 “Şimdi, Türkiye Cumhuriyetinin bir Mahkemesinde yargılanıyoruz. Adalet Mülkün Temelidir yazısının önünde 3 tane Yargıcımız var. Sol tarafta 2 tane Cumhuriyet Savcımız var. Mağdur edildiğimizi, iftiraya uğradığımızı, sahtekarların olduğunu, sahte belge ürettiklerini yaklaşık 1 yıldır söylüyoruz. Bütün bu taleplerimize rağmen, suç duyurularımıza rağmen herhangi bir işlem yapılmamasını nasıl açıklıyorsunuz?”

 ***

Cumhuriyet Savcısı Hüseyin Kaplan, 5 no.lu harddiske sahte belgeler yerleştrenle ilgili olarak, Kemalettin Yakar’a soruyor:

 “Bir istihbarat subayı, başarılı bir istihbarat subayı olarak 10 yıldır aynı birimde çalışan biri, 10-11 yıldır çalışan birisi olarak size bunu kim yapmış olabilir?”

Kemalettin Yakar:

“Şimdi o hainin ben ismini biliyor olsaydım 300’ün üzerindeki komutanım burada olmazdı.”

Cumhuriyet Savcısı Hüseyin Kaplan:

“Şimdi.”

Kemalettin Yakar:

“Keşke bilseydim siz de bu soruyu bana sormamış olurdunuz.”

(…)

Cumhuriyet Savcısı Hüseyin Kaplan:

“Askeri Ceza Mevzuatına göre yapmıyoruz ama siz bunu buldunuz. Biz sizi bulduk veya Savcı Bey sizi bulmuş, sizi itham ediyor.

Sanık Kemalettin Yakar:

“Evet.”

Cumhuriyet Savcısı Hüseyin Kaplan:

“Siz kimi buldunuz, bulacaksınız?”

Kemalettin Yakar:

“Ben 12 aydır Hasdal’dayım kimseyi bulamadım. Siz bizi tutuksuz yargılayın bulalım. Ben Hasdal’da oturduğum yerden müneccim değilim bulamam ama bulması gereken Savcılar soruşturma açacaklar, soruşturmalarını titizlikle takip edecekler ve suçluyu ortaya çıkaracaklar.

***

Korcan Pulatsü

“İlk ürün Orgeneral Halil İbrahim Fırtına’nın bana gönderdiği iddia edilen harp akademisi komutanının özel direktifidir. Bu dijital ürünün plan yapılması faaliyetinin bir düzen içinde başlatıldığı izlenimi verilebilmesi için yaratıldığı aşikardır. Emrettiği takdirde 3 dakika içinde odasında olabileceğim veya kendisi arzu ettiği her an benim odama gelebilecek ve direktifini verebilecek bir yerleşim konumunda olmamıza rağmen sanki ille de ortada bir belge bulunsun diye bir gayret içine girilmiş bulunulması kurulmaya çalışılan komplonun açık bir göstergesidir. Düşünün İstanbul dışındaki kişilere sözlü direktif veriyor, karşısındaki binada oturan bana yazılı direktif gönderiyor. Peki diyelim ille de yazılı direktif gönderme iradesi sergilendi peki bu ürünü nasıl gördüm, aldım okudum. E-mail diye bir şey yok. Yazının çıktısının alındığına dair bur bulgu yok. Bilgisayarı kucağına alıp odama mı geldi komutanım acaba? (…)

Şimdi benim cevaben Orgeneral Halil İbrahim Fırtına’ya yazdığım iddia edilen dijital ürüne gelmek istiyorum. Öncelikle böyle bir dijital ürünün tarafımdan yaratılmış olduğu iddiasını reddediyorum ve kabul etmiyorum. Çünkü Savcılık ifadesinde de ifade ettiğim gibi ben bilgisayarda hayatımda hiç yazı yazmadım. Bunu yapacak bilgim o zaman da sıfırdı hala da sıfırdır.(…)

Üçüncü konu; görevi verdiğim iddia olunan Albay Toker o tarihte plan ve program şube müdür idi. Herhalde kendisini bu göreve layık gören dijital ürün yaratıcıları görev yaptığı yerdeki plan kelimesine kanmış gibiler. Evet, Albay Toker’in görevi plan yapmak idi. Ancak bu plan Akademideki okutulacak derslerin planı idi. (…)

Bunu yapan cahiller F–16 uçağının havadaki tüm manevralarının otomatik olarak kayda geçtiğinin ve uçaktaki radar ve ön bölge görüntülerinin videoya kaydedildiğinden bihaberdirler. İndikten sonra ise havada sarf edilmiş bulunan mühimmatın izahının nasıl yapılacağı meçhuldür. Böylesine bir kendi uçağımızı düşürme senaryosunu aklına getirebilen sapıklar ancak bunu oraya yazıp, bu nasıl olabilir diye düşünme yeteneğine sahip olmayan zavallılardır. (…)

İddia Makamı balyoz 3 iddianamesinde Hava Kuvvetleri Komutanlığı tarafından hazırlanarak gönderilen çok detaylı raporu dikkate bile almamıştır. Bırakın rapordaki dijital sahteciliği ortaya koyan bölümü askeri kültür ve havacılık kültürü açısından yani içerik olarak yer alan akıl almaz saçmalıkların anlatıldığı bölümü bile dikkate almamıştır. İddia Makamı acaba başka bir ülkenin Hava Kuvvetlerince hazırlanacak bir rapor mu olsun istiyordu? (…)

Ancak ne yazık ki yok olan bir şeyin yok olduğunu ispat etmek gibi eşi emsali görülmemiş bir durum ile karşı karşıya bırakıldık. Mahkeme Heyeti ifadelerde ve savunmalarda ortaya konan sahtelikleri ve saçmalıkları değerlendirdiği takdirde bunun alçakça kurgulanmış bir senaryo olduğunu net olarak görecektir.”

Görüntüde-mahkeme zaten gayet net görüyor.

Abone Ol

Subscribe to our RSS feed and social profiles to receive updates.

One Comment “Balyoz Davası 71. Celse Duruşma Tutanağı – 12 Ocak 2012”

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: