Zaman gene bizi haklı çıkartıyor: 51 nolu DVD

Zaman gazetesi, cemaatin sahtekarlar çetesine sahip çıkmasını sorguladığımız yazımızın hemen akabinde söylediklerimizi doğrulayan yeni bir yazıya imza attı.

Bu yazıya göre Ergenekon davasının meşhur 51 nolu DVD’si, 13. Ağır Ceza Mahkemesi eski başkanı Köksal Şengün ve sanık avukatları tarafından çizilmiş ve okunamaz hale getirilmiş. Fakat savcı Zekeriya Öz vaktinde önlem alıp, DVD’nin iki kopyasını çıkardığından bu oyun bir işe yaramamış.

Aynen böyle. Her tarafı uydurma kokan bu yazı, çetenin ve onun destekcisi Zaman gazetesinin taktiklerine yeni bir örnek.

En önden belirtelim ki, bu yazılanlar doğru olsa dahi 51 nolu DVD ile ilgili en önemli gerçegi değiştirmiyor: DVD’nin Emniyet’te bulunan kopyasının oluşturulma tarihi (TÜBITAK bilirkişi raporuna göre) Levent Göktaş’ın işyerinin aranıp, DVD’ye sözde el konulduğu tarihten tam bir hafta evel!

Eğer gerçekten Zaman’ın iddia ettiği gibi DVD’nin kopyası Zekeriya Öz’ün talimatı ile alınmışsa, Zaman farkında olmadan Zekeriya Öz’ün çetenin içinde olduğunu da ifşa etmiş bulunuyor. Öz, Emniyet’te olduğunu bildiği DVD’nin kopyasını daha Göktaş’ın işyerine baskın yapılmadan aldırtmışsa ve sonra “DVD Göktaş’tan çıktı” iddiasini yalanlamamışsa, suça fiilen iştirak etmiş oluyor.

Şimdi gelelim Zaman gazetesinin suçu Köksal Şengün ve sanık avukatlarına atma gayretine. Şengün, Ergenekon davasına baktığı günlerde Haberal ve Balbay gibi sanıkların tutukluluklarına muhalefet şerhi koyduğundan cemaat medyasının hedefindeydi. Bu saldırıların akabinde özel hayatına dair bazı suçlamalarla HSYK tarafından Ergenekon davasından alındı ve Istanbul’dan Bolu’ya sürüldü. Kısacası, Şengün cemaat tarafından bu olayın günah keçisi yapılmaya müsait bir kişi.

Şengün ve sanık avukatlarının DVD’yi kendilerinin çizdiğine dair iddia neresinden bakılsa mantıksız. Kendinizi hakim yerine koyun ve düşünün. Bu DVD’ye zarar vermek istediğinizi varsayalım. Mahkeme katibi ve adli emanet görevlilerinin bundan haberi olacağını bile bile bu DVD’yi adli emanetten aldırtıp, sadece sizin ve sanık avukatların olduğu bir odaya getirtir misiniz? Sonra bunu yaptığınızı bildiğiniz halde DVD’yi kıranlar hakkınde gereği yapılması için Cumhuriyet Başsavcılığına bizzat suç duyurusunda bulunur musunuz (ki Şengün tarafından bulunuldu)?

Sonuç: cemaat’in yayın organı Zaman, çetenin kayıtsız-şartsız destekçisi olduğunu bu yayınıyla tekrar ilan etmiş bulunuyor.

Abone Ol

Subscribe to our RSS feed and social profiles to receive updates.

61 Yorum “Zaman gene bizi haklı çıkartıyor: 51 nolu DVD”

  1. Solmaz Türk Says:

    TRT nin teletekst haberlerinde Zaman gazetesinin 51 no.lu DVD ile ilgili yalanları bire bir alınarak haberleştirilmiş.Acaba Zaman gazetesinin haberlerini TRT ciler mi yoksa TRT nin teletekst haberlerini Zaman gazetesi yazarları mı hazırlıyor?Benim anladığım kadarıyla devletin vergileriyle kurulan TRT de cemaatçilerin elinde oyuncağa dönmüş.

    Cevapla

  2. Solmaz Türk Says:

    Sonuç yazınıza ekleme olarak: TRT de çetenin kayıtsız -şartsız destekçisi olduğunu teletekst haberiyle ilan etmiş bulunuyor.

    Cevapla

  3. muzo657 Says:

    Balyoz tutuklamaları başlamadan saatler önce tutuklanacak kişileri tutuklandı diye haber yapan da bu TRT’ydi. Sonrada yaptıklarını habercilik başarısı diye savundular. Biz de elektrik faturamızda TRT payı diye vergi ödüyoruz. Kayıp kaçak bedeli bile daha az içime oturuyor.

    Cevapla

  4. zipkin Says:

    Bu arada beni sansurluyorlar.Ben kotu bir seymi soyledim niye beni sansurluyorsunuz?

    Cevapla

  5. trekking Says:

    Dünkü, Vatan Gazetesi’nde Can Ataklı’nın yazısından bir bölüm. Baştan beri söylüyoruz. Türkiye de ki son dönemlerde açılan bir sürü absürd dava, hep digital veriler üzerine kurulu.Digital verilerin ne zaman geçerli delil kabul edilip, edilmeyeceği hakkında bir çok bilirkişi raporu mevcut. Ama buna karşın bu absürd davalar hala mahkemelerde devam ediyor.Tabii sadece mahkemeler de değil, Mahkeme dışında savcılığa,Hakimliğe soyunan yeminli elemanlarca devam ettiriliyor. En başta sorulması ve es geçilmesi mümkün olmayan, davaları kadük haline getirecek sorulara rağmen.

    İşte bilişim uzmanı Joshua Marpet’in katıldığı bir toplantı da bu konudaki görüşleri. Sadece ODATV davasını değil Balyoz davasını da yakından ilgilendiriyor.

    “Önceki hafta Ankara’da Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nde bilimsel bir toplantı yapıldı. Bu toplantıda bir suç takibinde dijital verilerin elde edilmesi, kanıt olarak kullanılması ve bunun yöntemleri incelendi.

    Konuklardan biri Amerikan mahkemelerine adli bilişim uzmanı olarak hizmet veren Joshua Marpet‘tı. Bu uzman son olarak Odatv davasına esas olan ve başta Soner Yalçın, birçok gazetecinin tutuklanmasına neden olan bir belgeyi incelemiş ve bu belgenin e-posta ile gönderilen bir virüslü mesaj olduğunu kanıtlamıştı.

    Toplantıya katılamadığım için, kendisinden rica ettiğim bir akademisyen Marpet‘la kısa bir söyleşi yaptı. Konuşmayı size aynen aktarıyorum;

    SORU: ABD’de ne tür dijital veriler geçerli delil olarak kullanılabilir?

    CEVAP: Yasalarımızda “doğru yöntemlerle” elde edilmemiş bir veri geçerli delil olarak kullanılamaz.

    SORU: Peki, sayısal (dijital) bir veri ne zaman delil olarak geçerli kabul edilmez?

    CEVAP: Herhangi bir dijital veri delil olma potansiyeli taşır. Ancak, bazı dijital veriler suçun ispatı için kullanılamaz. Eğer delili toplayan kişi, delilin sanığa ait olduğunu ya da sanık ile ilişkisini kesin ve tam bir biçimde ispatlayamazsa o dijital delil geçerli olamaz. Delili toplayan uzman, kaynağını açık ve net bir şekilde belgelendirmek zorundadır. Aksi takdirde yargıyı yanıltma tehlikesi belirir. Örneğin: Diyelim ki polis, bir sabit disk elde etti ve bunun geçerli bir kopyasını çıkardı. Sonra da diski kaybetti. Elde edilen kopya geçerli olabilir. Ancak, bu kopyanın gerçek disk ile ilgisi artık kalmamıştır. Bu kopya artık delil olarak kullanılamaz. Başka bir örnek vereyim: Diyelim ki bir disk, DVD ya da hafıza çubuğu yasalara uygun bir şekilde elde edildi, kopyalandı, etiketlendi, mühürlendi ve emanete alındı. İçinde de suç unsurları bulundu. Ancak bu dijital verinin üretildiği bilgisayar ile ilgili herhangi bir geçerli ve tam bilgi mevcut değil. Eğer dijital verinin üretildiği bilgisayarı ve o bilgisayarın kullanıcısını tam ve doğru olarak belirleyemiyorsak bu diski geçerli bir delil olarak kullanamayız.

    SORU: Siz Odatv davasında suç unsuru olarak elde edilen diski analiz ettiniz. Bulgularınızı kısaca anlatabilir misiniz?

    CEVAP: Bu diskin Microsoft ürünleri ile çalışan bir bilgisayardan elde edildiğini söyleyebilirim. Bu bilgisayarda standart Microsoft ofis ve e-posta programlarının mevcut olduğunu da gözleyebiliyorum. Diskte birçok dosya vardı. İncelemelerim sırasında ilginç bir şey buldum: Bu diskte bilgisayarın kullanıcısına gelen iki e-posta vardı. Bu e-postaların içinde virüslü iki adet dosya bulunuyordu. Bu dosyalar kaydı belli olmayan sahte bir adresten gönderilmiş. Kullanıcı bu dosyaları açınca sahte adresteki kötü niyetli kişi bilgisayarı eline geçirerek uzaktan bu bilgisayara virüslü dosyalar göndermiş. Ben araştırmalarınm sırasında diskin üst verilerinde tüm bu dijital sahteciliği gözledim ve bilimsel olarak ispatladım. Bu dosyaların o bilgisayarda üretilmediğini açıklıkla tespit edebildim. Bana, daha sonra, sahte adresten gönderilen bu dosyaların suç unsuru içerdiği ve kullanıcının tutuklandığı bilgisi geldi.”

    Cevapla

  6. Solmaz Türk Says:

    Sevgili Pınar Doğan;
    Biraz evvel televizyonda sizi ve karşınızda sizin söylediğiniz şeyleri bir türlü anlamayan ya da anlamazlıktan gelen kişiyi izledim ve adamın söyledikleri karşısında duyduklarıma inanamadım.Resmen ”Çetin Doğan çıkıp ben darbe planladım ama hayata geçiremedim diye çıkıp itiraf etse ”gibi bir şeyler söylüyordu.Yani davanın çöktüğü bal gibi ortada ama serbest bırakılmayacaklar,bari çetin Doğan çıksın aynı 28 Şubatı kabullendikleri gibi ben yaptım desin olay kapansın demeye getiriyordu.Benim bu arada başka bir şey dikkatimi çekti.Yine aynı kişi şimdiye kadar irtica gerekçe gösterilerek dört bine yakın kişi TSK dan atıldı ama siyasete karıştığı,darbe planladığı gerekçesiyle kimse atılmadı,eğer bu tip kişilerde TSK dan atılmış olsaydı bunlar olmayacaktı anlamında bir şeyler söyledi.Yani bu olan bitenlerin bir çeşit rövanş alma olduğunu itiraf etmiş oldu.Bu konuşma bana İlker Başbuğ Dursun Çiçek’in hazırlamış olduğu söylenen fotokopi belge hakkında basın toplantısı yaptıktan sonra sayın başbakanın aynı şeyleri ima eden bir konuşmasını hatırlattı.Hatırlayabildiğim kadarıyla sayın başbakan da sanki Genelkurmay başkanına birilerini feda-teslim etmesi ,direnmemesi anlamında bir şeyler ima etti.O günlerde genelkurmay başkanı-Cumhur başkanı-başbakan arasında sürekli bir görüşme trafiği vardı.Haber kanallarında alt yazıyla yanılmıyorsam yetmişden fazla subayın tutuklanacağı haberlerinin geçtiği zamanlardı ve yaş kararlarının alınacağı zamandı.Şu anda olayları düşündüğüm zaman İlker Başbuğ’dan bir takım kişileri feda etmesi konusunda pazarlıklar yapıldığı ve kabul etmeyen Başbuğ’un da bu yüzden Ergenekon çuvalına atıldığını zannediyorum.
    Daha evvel de yazmıştım,şimidi de aynı şeyleri yazıyorum,Balyoz çöktü bu yüzden buyrun bari 28 şubat verelim diyorlar.

    Cevapla

    • canislupus Says:

      Diyelim ki bütün balyoz belgeleri, CD’leri sahte, peki 28 Şubat’la ilgili belgeler de sahte mi acaba? Çünkü bu belgeleri Genelkurmay verdi ve o belgeler üzerine tutuklamalar yapıldı. Şimdi ben Genelkurmay da sahte belge düzenliyor diye mi düşünmeliyim acaba?

      Cevapla

      • Olasılıksız Says:

        Soruşturma içeriği basına doğru dürüst yansımadığı için 28 şubat belgeleri sahte mi değil mi elbette bilmiyoruz. Ama bildiğim kadarıyla Çevik Bir’in sorgusunda bir kaç belge dışındaki pek çok belge için sahte olduklarını veya ilk kez gördüğünü söylediği basına sızmıştı.

        Ama burada Balyoz davasını irdeliyorsak askeri ilgilendiren tüm davaların aynı muhteviyatta olduğunu ileri sürerek bir tez oluşturamayız. Kişisel kanaatim; – her ne kadar üstü kapalı bir rejim müdahalesi olsa da – 28 şubatın da eninde sonunda fos çıkacağıdır. Eğer ortada bir suç varsa bu sadece askerin değil, cumhurbaşkanından siyasilere, basına kadar herkese ait bir suç olur. Hatta bu duruma göz yuman meclis bile suça karışmıştır.

        Cevapla

        • Solmaz Türk Says:

          28 şubat davasında tutuklanan muvazzaf bir generalin avukatı Gölcük’de bulunduğu söylenen ve kendilerine gösterilen 28 şubat belgelerinin dijital olduğu ve calibri fontla yazıldığını açıkladı diye bir haber okumuştum.Yani 28 şubatla ilgili belgelerin hepsi genelkurmay’ın gönderdiği belgeler değil,içlerinde Gölcük’te bulunduğu söylenen belgeler de var.

          Cevapla

        • canislupus Says:

          28 Şubat yargılamasının sadece generalleri kapsaması zaten yanlış; dönemin siyasetçisi, işadamı ve gazetecileri de yargılanmalıdır…

          Cevapla

  7. Arda Says:

    Sevgili Pınar Hanım;

    Finallerime kalan kısa zamanın üzerimde yarattığı baskıya karşın, sizi izlemek için çalışma masamı terkedip tam saatinde ekran başına geçtim. Öncelikle, olağanüstü sabrınız için sizi kutluyorum.

    Elbette bir diğer tebrik de, sizinle tartışmayı kabul etme cesaretini göstermiş olan Faruk Mercan’a(!)

    Muhattabınız, bugün düştüğü durumla, yerinde olmaktan en çok korkacağım kişiler listesine hızlı bir giriş yaptı. Bir ilkokul öğrencisine anlatırcasına, davanın çelişkilerini teker teker belirtmenizin karşısında, son derece absürd argümanlarla kendisini savunmaya çalıştı ve son tahlilde, sahte olduğu gün gibi ortada olan dokümanların Çetin Doğan tarafından kabul edilmesiyle işin kapanacağı fikriyle (!) dahiyane mantığını sonuca bağladı.

    Yanlışı savunmak elbette zordur, hele yanlışı savunmak birinin vazifesi olmuşsa, doğruyu inkar etmek için binbir türlü yöntem icat ederler bu kişiler. Onların dahi altından kalkamayacağı, akıldışı da olsa herhangi bir antitez sunamayacağı hususlarda da, suyu bulandırmaya çalışırlar – argumentum ad hominem!

    Elbette hiç kimsenin elinden bir şey gelmiyor bu noktada, ancak tüm kalbimle arkanızda olduğumu söylemek isterim. Er ya da geç, gerçekler ortaya çıkacaktır, temeli bu kadar zayıf bir bina uzun süre ayakta kalamaz.

    Bir subay çocuğu olarak son birkaç yılda yaşananları şaşkınlıkla izlemekteyim, bu yüzden kendimi sizin yerinize koymakta zorluk çekmiyorum.

    Ankara’dan selamlar!

    not: eğer yazımı okuma fırsatınız olursa sizden bir ricam var. Son günlerde bir kısım medya organlarının mal bulmuş mağribi gibi, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 250. maddesinin değişeceğiyle ilgili bir yığın haber yapmasının sebebi sizce ne? CMK 250’deki değişiklik, sözde Balyoz davası sanıklarının, gazetelerde iddia edildiği üzere, tahliyesini mi muştuluyor? Fikirlerinizi paylaşırsanız mutlu olurum

    Cevapla

    • BM Says:

      […]

      Commenting on the Ergenekon and Sledgehammer cases, Karakaş (AİHM’in Türk yargıcı) said those cases have important implications for the development of democracy as they have strengthened the idea that “everybody is equal before the court.”

      […]

      Karakaş indicated that the ECtHR does not expect Turkey to remove its specially authorized courts, established in line with Article 250 and 251 of the Code on Criminal Procedure (CMK), which have been instrumental in clearing major obstacles for Turkish democracy, giving the chance for the first time to bring “untouchables” before the judiciary.

      […]

      http://www.todayszaman.com/news-274780-.html

      Cevapla

  8. Olasılıksız Says:

    Programı izlememiştim. Daha sonra kayıtlardan izledim. Faruk Mercan adına üzüldüm doğrusu. Konuyu etkili bir şekilde saptırabilmek için oraya Gökçek benzeri deneyimli bir demagog çıkması lazımdı. Sn. Mercan demagoji yapmakta oldukça yetersiz kalmış. Konuyu saptırma çabaları moderatörün de doğru saptamalarıyla hükümsüz kaldı.

    Tabi asıl üzücü olan, yüzlerce kişinin yargılandığı bir davada basının bu tartışma içeriğinden 1 kelime dahi bahsetmemiş olması. Ben de bu programdan burada yazan bir mesaj sonucu haberdar oldum. Davayı savunsun veya karşı çıksın, kamuoyunun bu önemli davalara bu kadar duyarsız ve ilgisiz kalması ülkenin halini ortaya koyuyor.

    Diğer bir endişem ise Moderatör Karadağ’ın yarın hala işinin başında olup olmayacağı. Biliyorsunuz ki son zamanlarda sesi biraz farklı tondan çıkan tüm basın mensupları bir anda kendini kapı önünde bulabiliyor. Eh, herkes jöle kullanmıyor ki gidip yandaş basında haber müdürü oluversin.

    Cevapla

  9. canislupus Says:

    Sayın Pınar Hanım, Sayın Faruk Mercan’ın sorduğu bir soruya cevap veremedi.
    Sahtecilik çetesi emekli olmuş olan Sayın Doğan’a neden musallat olmuş, neden onu seçmiş diye sordu ama cevap alamadı…

    Cevapla

    • Solmaz Türk Says:

      Böyle saçma bir soruya nasıl cevap verilir,Pınar Doğan nereden bilsin babasının neden hedef alındığını,Engin Alan ve diğer subaylarımız neden hedef alındıysa Çetin Doğan ‘da o yüzden Hedef alınmıştır.Bu arada balyoz denilen sahte planlar 1.orduda yapılan seminer planlarının üstüne monte edilmemiş miydi ? Bildiğim kadarıyla o seminerde darbe planlarının tartışıldığı iddia ediliyordu.Semineri hazırlayan 1.ordunun başında çetin Doğan olduğuna göre sorunun cevabı çok basit değil mi? Ben de o zaman bir soru soracağım,o seminerde olmadığı halde tutuklanan subaylar var ve o seminerde görevli olduğu halde tutuklanmayan subaylar var.Acaba tutuklananların ortak noktası nedir,Atatürk’çü ve Amerika karşıtı olmaları mı yoksa çuvalın içine kimi bulduysan at,arkadan geleceklere yer açılsın planı mı diye de düşünmeden edemiyorum.

      Cevapla

    • Olasılıksız Says:

      Sadece Çetin doğan değil ki… Tüm Balyoz, Ergenekon, Fuhuş vs. davalarına bakarsanız yüzlerce kişi hedef seçilmiş durumda. Makul bir açıklama tüm bu kişileri kapsamalıdır. Çünkü tüm bu davalarda çok ciddi sahtecilik bulguları var ve hepsi aynı kaynaktan çıkmış gibi duruyor.

      O zaman, yapılan bu sahteciklerin amacının bir çeşit toplum mühendisliği olduğunu, bazı odakların hesaplaşma, gözdağı verme ve devleti şekillendirme planlarının ortak bir plan çerçevesinde tezahür ettiğini söylemek çok yanlış bir yorum olmaz kanımca.

      Cevapla

      • canislupus Says:

        Ben de bunu soruyorum zaten neden bu kişileri seçmişler hedef olarak? Bu kişilerle beraber görev yapmış, bunlara emir vermiş, bunlardan emir almış daha birçok subay var, onları neden hedef seçmemişler? Sanki adamlar tombala çekmiş, kimin ismi çıkmışsa, at içeri yapmışlar.
        Yukarıda Solmaz Hanım bir açıklama getirmiş ama bu şuna benziyor, 28 Şubat döneminde sırf dini inançlarından dolayı hedef seçilip ordudan atılanların durumuna benziyor. Yani eğer bu durum bir intikam alma durumuysa ki bu durumu ilk olarak 28 Şubatçılar başlatmış oluyor, bunun sonu gelmez, kim iktidar olursa karşıtlarını içeri atar.

        Cevapla

        • Olasılıksız Says:

          Eh, zaten öyle..
          Eskiden de öyleydi!

          Şimdi askeri eleştiriyoruz ya askeri vesayet vardı falan filan diye. Evet vardı! En azından asker kontrollü bir güçdü. Modivleri ve hareket şekli biliniyordu. Eylemleri oldukça doğrudandı.

          Şimdi bu durum değişti. Kimin muktedir olduğunu da tam bilmiyoruz. Tabloya bakınca Başbakan ülkenin en muktedir figürü gibi duruyor. Ben bunun bir yanılsama olduğu kanısındayım. Koskoca Mubarek, Kaddafi, Esad göz açıp kapayıncaya kadar gözden düşürüldüler.

          Neden bu kişileri seçmişler denilince, bir kısmı -kanımca- kim vurduya gidenler… Ciddi bir kısmı ise rejime muhalif olduğu alenen bilinen kişiler. Örneğin “köşesine çekilmiş emekli bir general olan Çetin Doğan” irticaya karşı muhalifliğiyle sembol olmuş kişilerden birisi. Şu anda bir tehdit olmasa dahi “örnek alınması” sakıncalı görülen kişilerden biri.

          Diğer taraftan, tutuklanan irili ufaklı pek çok subayın da bu hükümete, özellikle ABD güdümlü politikalara karşı olduğu defalarca dile getirildi.

          Elbette bazı kişiler komplo teorilerinde gerçekçilik bulmayabilir veya olayları çok daha sade görmeyi tercih edebilir. Ancak düzgün bir analiz yapabilmek için neden-sonuç ilişkisini kurmak, daha doğrusu bu durumdan kimin/kimlerin avantajlı çıktığını görmek gerekir.

          Bugün içeri atılmış subayların ciddi bir kısmının Irak harekatına karşı bir görüşte olduğunu da yabana atmamak lazım. ABD henüz o kazığın hıncını alamadı. Başımıza geçirilen 3-5 çuvalla yetinmeyecekler demek ki…

          Cevapla

          • canislupus Says:

            Bu subayların irticaya karşı oldukları için içeri atıldığı bana pek mantıklı gelmiyor, ancak Amerika’nın BOP projesine karşı oldukları için içeri atıldılar derseniz daha mantıklı. Çünkü ben Türkiye’ye şeriat gelecekmiş gibi bir korku veya endişe içinde değilim, bence bu bir paranoya; bunu destekleyen bir durum ise başkanlık sistemini getirmek istemeleri, (şeriatı başkanlık sistemine entegre edecek halleri yok herhalde),ki bana göre başkanlık sistemi gelse iyi olur, yani Amerika’daki gibi merkezden değil de eyalet sistemiyle yerinde yönetim çok daha iyi olur diyorum. Bunu da tartışabiliriz tabii ki.

            Komplo teorisi çok. Bir tane de benden gelsin, teori benim değil de, duyduklarımdan biri.
            AKP’yi getiren, 3 keredir seçtiren güç, bunu ülkenin ekonomisini de güçlendirerek yapıyor, çünkü milletimiz bugün karnım doydu mu diye bakar olaya genelde. Bu arada BOP karşıtlarını da sindirme operasyonu yapıyorlar. Bu da tamam. Türkiye’yi Ortadoğunun kendi kontrollerindeki en büyük gücü veya İsrail’e alternatif bir güç yapmak istiyorlar. Irak, Suriye ve son olarak da İran operasyonuyla bu üç ülkeden kopartılacak olan toprakları Türkiye topraklarına birleştirip (yani bazılarının dediğini tersine bizden toprak alıp küçültmek yerine, bizim toprakları genişleterek) kontrolünü de bize verecekler, tabii ki tepede gene o malum güç olmak üzere… Biraz uçuk gibi görünebilir ama olmayacak birşey de değil yani…

            Cevapla

            • Olasılıksız Says:

              Acaba yanlış mı yazdım diye mesajımı yeniden okudum ama ben irtica tehditinden bahsetmemiştim. Büyük çoğunlukta böyle bir kaygı olduğunu da zannetmiyorum zaten. Ama irtica büyük güçlerin isteyeceği en son şeydir sanıyorum.

              Ne de olsa önlerinde 2 tane denenmiş örnek var: İran ve Afganistan gibi… İrtica dışarıdan pek kolay kontrol altına alınabilen bir şey değil.

              Cevapla

  10. Solmaz Türk Says:

    Son zamanlarda yayımlanan ses kayıtlarıyla ilgili bir şey dikkatimi çekti,hangi subaya ait olduğunu şu anda hatırlamıyorum ama geçen hafta yayımlanan bir kayıtta yer alanlar sanki mahkemede yapılan savunmadan derlenmişti. Daha önce bu konuşmaları bir yerden hatırlıyorum diye düşününce subaylarımızdan birinin mahkemede yapmış olduğu konuşmalar olduğunu anımsadım.Sanki üstüne bir şeyler ekleyip çıkarmışlar gibi.Acaba birileri savunmaları kayda alıp piyasaya mı sürüyor ?

    Cevapla

    • canislupus Says:

      Konuşmalarda montaj yok bence, çünkü cezaevinden yapılan konuşmalar kaydedilir, tabii bunu kimin ne amaçla sızdırdıgını bilmek lazım, ancak orada verilen mesaj şudur bana göre: Biz buradan nasılsa birgün çıkacağız ama çıktığımız zaman siz ne yapacaksınız bakalım göreceğiz…

      Cevapla

      • Olasılıksız Says:

        Konuşmalarda bariz montaj var! Çünkü kesik kesik. Belli bir akışı takip etmiyor. Ayrıca muhatabları konuşmaların kendilerine ait olmadığını söyledi. Konuşmalar gerçek dahi olsa herhangi bir suç da oluşturmuyor. Bunların basına servis edilmesinin arkasında yatan amaçlar belli.

        Cevapla

        • demokrat Says:

          Konuşmalarda mutlaka montaj var, bu durum belki gereksiz yerleri kesmek,belki de mesajı istenen kıvama getirmek amacıyla yapılmış olabilir.Her ne amaçla yapılırsa yapılsın burada önemli ve gözden kaçırılmaması gereken noktalar var.
          Birincisi ;bu sızdırmalarla verilmek istenen ”bakın bu askerler hala akıllanmamış,hala arınmamış,hala darbeci kafa yapısına sahipler” algısını iyice sağlamlaştırmak amacı güdenlerin ekmeğine yağ sürülmesi.
          İkinci önemli nokta ;maalesef ki bu kafa yapısı gerçekten de var ve kurtulmak o kadar kolay değil.
          Üçüncü önemli nokta ise dinlendiklerini bile bile kasten bu konuşmaları yapan düşük çeneliler artık mesaj vermek mi dersiniz yoksa tehdit etmek mi dersiniz bilemem, bu davranışlarıyla en büyük kötülüğü orada yatan suçsuz günahsız,hiç sesi çıkmayan,gözyaşını içine akıtan insanlara yapıyorlar.Bunu salt zeka katsayılarıyla orantılamak istemiyorum,mutlak bir amaçları var ama kime hizmet eder bu amaç tartışılır.Ayıptır ,günahtır ,yazıktır insan biraz utanır yahu ,oradaki diğer insanların yüzüne nasıl bakıyorlar?

          Cevapla

          • Olasılıksız Says:

            Sn demokrat,

            Yargılanmak üzere içeri atılmış yüzlerce kişi var. Bu kadar büyük bir kitle içinde psikopatı da olur, kendini bilmezi de olur, densizi de olur, dinsizi de olur, dindarı da olur, her türlü adam olur.

            Ben konuşmaları dinlediğimde -ki gerçek olup olmadığını da tam olarak bilmiyoruz – biraz hınçlanmış bir insanın hezeyanları gibi değerlendirdim. Elbette aylardır abuk subuk delillerle içeride olan insanlar hem kinlenir, hem hınçlanır. Her türlü sözü de söyleyebilir. Mahkemelerde ana avrat küfreden sanıklar bile olur.

            Bu çerçeveden bakınca ben kim söylemiş, ne söylemiş kısmının 2. planda olduğunu düşünüyorum. Bu insanlar zaten içerideler. Bu konuşmalarla yeniden yargılanıp tekrar içeri atılacak halleri de yok. Zaten bunlar delil niteliğinde de değil. O zaman bunların basına servis edilmesindeki amaç ne olabilir?

            Ne diyor konuşmada? Yakında bununla ilgili yasa çıkacak diyor. Mecliste ne var? 250. maddeyle ilgili tasarı var! Hadi bakalım, birden bire bu ses kayıtları ortaya çıkıyor. İlginç değil mi? 🙂

            Bir de ben şunu merak ediyorum… bu ses, video, telefon görüşmesi kayıtları falan neden hep aynı gazete grubunda çıkıyor ki? Diğer basın çok mu beceriksiz, yoksa bunlar çok mu becerikli? Ya da kaynaklara doğrudan erişimleri mi var? 🙂

            Şimdi şu da var: Darbeci zihniyet sahibi olmak bir suç mudur? Hayır değildir! İstediğiniz zihin yapısında olabilirsiniz! Örneğin ben de şeriatçı zihniyete karşıyım ama bu zihniyete sahip kişileri eleştirsem de bu nedenle suçlamıyorum. Yeter ki Hizbullah misali milleti domuz bağıyla boğmasınlar.

            Ben bu ses kayıtlarında “dinleyen” yani karşısındaki kişinin kim olduğunu da merak ettim. Niye karşılıklı bir konuşma değil de bir monolog dinliyoruz? Kendi kendine mi konuşmuş adam?

            Dönüp dolaşıp aynı yere geldik. Montajdı, değildi derken esas soru araya kaynıyor? Teoride hiç bir etkisi olmayacak, pratikte ise insanların kafasında soru işaretlerine neden olacak bu kayıtlar neden piyasaya sürüldü?

            Cevapla

            • canislupus Says:

              Geçen bir programda canlı yayında bazı gazeteciler de bu konuşmaları uzun süredir içeride olan birilerinin ruh halinin getirmiş olduğu bir durum diye yorumladılar. Olabilir tabii, onlar da insan.

              Cevapla

            • Solmaz Türk Says:

              Bu konuşmalar resmen bazı sanıkların savunmalarından,aileleriyle yapılan telefon konuşmalarından derlenmiş,montajlanmış,piyasaya sürülmüş.savunmalarını araştırın ve internete düşen konuşmalarla karşılaştırın o zaman anlarsınız.

              Cevapla

            • demokrat Says:

              Sn Olasılıksız,

              Size bir yanıt yazmıştım ama sanırım sansüre takıldı ya da kayboldu.

              Cevapla

              • cdogangercekler Says:

                Yasadisi ses kayitlarindan alintintilari yayimlamiyoruz.

                Cevapla

                • demokrat Says:

                  cdogangercekler ,

                  *Ses kayıtlarının yasadışı olarak elde edildiğinden emin misiniz?Hapisaneden yapılan ve idarece dinlenildiği bilinen ses kayıtları yasadışı mıdır?Tutuklulara seslerinin kaydedildiği ve suç unsuru içeren konuşmalar yapamayacakları önceden tebliğ edilmekte midir?

                  *Bu ses kayıtlarına her isteyenin kolayca ulaşması mümkünken ve benim yalnızca örnekleme yaptığım ortadayken bu sansürünüz acaba birşeyleri gizleme telaşından mı yoksa bahsettiğim çenesini tutamayan insanları koruma gayretinden mi ileri gelmektedir?

                  *Siz benim söylemek istediklerimi anladığınızdan emin misiniz?

                  *Dediğim gibi suçsuz insanlara zarar verdiği ortada olan bu konuşmalar hakkında diğer tutuklularla bir görüşmeniz oldu mu?Yoksa siz sadece babanız veya yüksek rütbeli birtakım zevatla ilgili çalışma mı yapıyorsunuz?

                  *T.C.ni ortaçağ zihniyetine taşıma kararlığında olmakla suçlanan bir idare ile ortak ve ayrışan yönleriniz nedir?Sansüre bakış açınız 1980 yılının ötesine ne zaman geçecektir?

                  *Bu site askeri bir site midir?

                  Cevapla

                  • Arda Says:

                    Sayın demokrat;

                    Öncelikle, memleket sathında ismiyle en büyük tezatları oluşturanlar arasında nadide bir yere sahip olduğunuzu bildirmek isterim. Benim gözümde, aydınlatmayan bir ampülden ve kadını damızlık olarak gören bir partinin kadın kollarından bir farkınız yok. Fikirlerinizi demokrat rumuzuyla paylaşmanız koca bir oksimoron!

                    Öncelikle, “suçsuz” insanlara zarar verdiğini söylediğiniz konuşmaları yapan kişilerin suçlu olduğu kanıtlanmış değil, zira bu kişiler hakkında bir hüküm verilmedi ve objektif bir gözle, bu sitede sunulan ampirik çıkarımları incelerseniz, suçluyu, hürriyeti ellerinden alınmış kişiler arasında aramaktan vazgeçersiniz.

                    Masum insanlara zarar veren odak, Silahlı Kuvvetler’e yapılan asimetrik psikolojik saldırıların başlamasından beri hiç değişmedi ve bu odak, bugün de bahsi geçen yasadışı ses kayıtlarını yayımlıyor. Bu cenahtaki gazetecilerin tweetlerini incelerseniz, üzerinde çalışılan yasanın Meclis Genel Kurulu’ndan geçmesiyle suç işlemiş olacaklarından ötürü içinde bulundukları panik halini de müşahade edersiniz. Ayrıca bu kişiler, bahsi geçen tweetlerde ses kayıtlarını “yasadışı ancak kamu yararına” oldukları için savunmuşlardır.

                    Bu sürecin başından beri, TSK mensuplarının aileleriyle, arkadaşlarıyla, etnik ve dini yönleriyle ilgili mide bulandırıcı onlarca haberin altında da yine bu odakların imzaları vardır-ki bu durumdan muzdarip olanların başında da sevgili Pınar Hanım gelir.

                    Her biri birer değer olan pırıl pırıl teğmenler bile bu saldırılardan nasibini almıştır. Telefonuna “sevhen” yüklenen numaralar yüzünden hayatının 29 ayı gasp edilmiş Çelebi Teğmen’i unutmadık. İftiralar yüzünden canına kıyan Yarbay Ali Tatar’ı da.

                    Fikirlerinizi mizah unsuru olarak kullanabilmemiz için son paragrafınızda okuyanlara çok güzel doneler vermişsiniz ve bu insanları TC’yi ortaçağ zihniyetine taşımak istemekle de suçlamışsınız. Avrupa’yı ortaçağ karanlığından kurtaran düşünürlerden Voltaire’in bir sözünü sizinle paylaşmak isterim:

                    “Je ne suis pas d’accord avec un mot que vous dites mais je défendrai jusqu’à la mort votre droit de le dire!”

                    Yani, fikirlerinize katılmasam da fikirlerinizi söyleme özgürlüğünüz için savaşırım! Eğer yüzlerce subay, gazeteci, bilim insanı yıllardır fikirleri yüzünden özgürlüklerinden olmuşlar ise, hatta bu durumu -kuvvetle muhtemel bir Freud sürçmesi sonucu- Faruk Mercan da kabul etmişse, yani bu siyasi bir davaysa, tutukluların aleyhine söylenecek her söz demagoji olacaktır. Geçmişin günahlarını masum insanları cezalandırarak arındırmak çok yanlıştır ve bu çarpık dava çöktüğünde, bugün onu ayakta tutmak için efor sarfedenler düzgün işleyen bir adalet sistemine hesap vereceklerdir.

                    Demokrasiyi, çoğunluğun azınlığa baskısı olarak içselleştirdiğiniz çok açık. Bu yolda hiçbir enstrümanı kullanmaktan çekinmiyorsunuz. Eğer sansür arıyorsanız lütfen birkaç gün önce işten çıkarılan gazeteciyi, evlendirilen dizi kahramanlarını, yasaklanan siteleri inceleyin. Savunduğunuz fikirler ya eksik bilgi, ya eksik zeka ya da menfaat hırsından ileri gelmekte.

                    İçinde bulunduğumuz duruma Durkheim “anomi” diyor, hakikaten neyin ne olduğu belli değil. Suyu daha da bulandırmayı vazife edinmişsiniz, yazık. Bugün yaşananlar ne demokrasiyle, ne insan haklarıyla, ne ifade özgürlüğüyle, ne de dinle açıklanabilir.

                    Her mesajımın sonunda olduğu gibi, Pınar Hanım’a ve Dani Bey’e sabır ve kolaylık diliyorum.

                    Cevapla

                    • demokrat Says:

                      Arda
                      Sansürden çekindiğimden değil de ‘yanıt verecek herhangi bir bilgi kırıntısına rastlamadığımdan’ size yanıt vermeyi kendime yapılmış en büyük hakaret olarak görürüm.Bu arada ne yazdığımı bilmeden avukatlığa soyunup yarım sayfa döktürmeniz de harika olmuş,yakışmış.Sansürün yanında adeta bir tüy gibi…
                      (Bu arada işine gelmeyen yazıları sansürleyip ,hakaretleri yayımlayan blog sahiplerini de şiddetle kınıyorum.)

              • Olasılıksız Says:

                Sn. demokrat,

                Yanıtınızı haliyle okuyamadım. Ama bugün yeni bir ses kaydı daha Zaman gazetesi ve şükerasında ortalığa düşmüş. Bilgin Balanlıya ait olduğu iddia ediliyor. Yine doğru olup olmadığı belirli değil. Haliyle Zaman gazetesi ve video “Bunların hesabı sorulacak!” gibi cümlelerin altını çizerek bu kayıtları servis ediyor.

                Halbuki tüm kayıt içinde bir cümle çok önemli: “Şimdi bu kadar kişiyi alıp da efendim aa siz suçsuzmuşsunuz pardon demeleri mümkün değil” şeklinde bir ifade var.

                Ben şunu sorgulamak isterim. Böyle bir cümleyi suçlu bir insan mı kurar, suçsuz bir insan mı?

                Ayrıca yine aynı filmi izlediğimize dikkatinizi çekmek isterim. Peşpeşe ses kayıtları çıkıyor… bunların nereden temin edildiği soru işareti… ve neden aynı haber gruplarında, özellikle Zaman gazetesinde yayınlanıyor.

                Cevapla

                • fmerakli Says:

                  Ben de sunu sorgulamak isterim, Balanli su anda askeri cezaevinde tutuklu yanilmiyorsam.

                  Konusmanin icerigi zamanlamanin Balanli hakkinda yargi sureci basladiktan sonra oldugunu isaret ediyor. Sizin verdiginiz ornek de onlardan biri.

                  Bunlarin nereden temin edildigi soru isareti diyorsunuz da, en buyuk olasiliklardan biri ses kaydinin askeri cezaevinde alinmis olmasi.

                  Bir de ilginc bir nokta var – Balyoz davasi baglaminda cok dillendirilen goruslerden birisi de sudur:

                  “Mahkeme sureciniz ozunde delillerle ilgisi yoktur, 28 Subat ve oncesinde askerin hedefinde olanlarin bugun muktedir olmasindan mutevellit rovans sureci yasanmaktadir”

                  Digerleri ile birlikte, bu son Balanli’ya ait oldugu iddia edilen ses kaydindan da anlasildigi uzere karsi tarafta da benzer bir anlayis, beklenti, planlama hakim… Bir sekilde bu mahkeme sureci sonlandiktan sonra askerlerin intikam ve rovans duygulariyla hareket edecekleri goruluyor… 28 Subat sorusturmasinin derinlestigi bu surecte muktedirlerin bir karsi ataga karsi hazirlikli ya da tetikte olduklari da dusunulebilir tabii, ama bu ve benzer icerige sahip ses kayitlari yayinlandikca kuruyla yasi ayirmaya calismanin alternatif maliyeti de yukseliyor aslinda. Yanlis anlamadiysam Demokrat’in dikkat cekmek istedigi nokta tam da buydu aslinda….

                  Cevapla

                  • Olasılıksız Says:

                    Askeri hapishaneden elde edilmiş olma olasılığı iyi bir nokta… Tabi kayıtlar orada gerçekleştirildiyse… Aslında bu da şaşırtıcı olmazdı. Tüm bu digital belgelerden ses kayıtlarına kadar ülkede “vatansever subayların” varlığını işaret eden çok sayıda ipucu var.

                    Ancak ben “mahkeme sonlandıktan sonra arkerlerin intikam ve rövanş duygularıyla hareket edecekleri görülüyor” ifadenizi doğru bulmuyorum. Bir insanın haksızlığa uğradığında “bunların hesabı sorulacak” demesinden daha doğal bir şey olamaz. Ayrıca bahsi geçen kayıtta 10-15 yıl sonra bu kişilerin “gerçek hakimlerin” karşısına çıkacağını, o şekilde hesap vereceği ifade ediliyor. Yani, “içeri atıp sallandıracağız hepsini” demiyor.

                    Bu yöndeki bir diğer itirazım ise, yargılanan kişilerin zaten meslek yaşamları sona ermiştir. Yani artık silahlı kuvvetlerde muktedir değiller. Bir arzuları olsa dahi bunu gerçekleştirecek alt yapıya ulaşma imkanları yok.

                    Bir de her zaman dediğim gibi: halk istemedikçe darbe olmaz! Askerin darbelerde korktuğu şey siyasiler veya yargı değil, halktır.

                    Cevapla

                  • demokrat Says:

                    Sayın Olasılıksız,
                    Şahsi kanaatim bu ve benzeri kayıtların söylenen sahiplerine ait olduğu yönde.İçlerinde montajlama vardır yoktur bilemem.Bu ve benzeri dinlemelerin yasal olmadığı gibi ahlaki de olmadığını düşünüyorum.Komşunun evini röntgenlemek gibi bir şey.Ancak burada yazarlar hep bunu söylemekle yayımlanmış olanın (sonucuna ve düşündürdüklerine) göre yorum yapmayı birbirine karıştırıyorlar.Bir de şunu belirtmeden geçemeyeceğim benim yukarda sorduğum sorular ortam dinlemesi değilde fütursuzca yapılan telefon konuşmalarına aitti.En başta sorduğum soruyu da zaten kuralları bilmediğimden sordum ama yanıt alamadım (alınganlık gösteren bir yazar hariç).
                    Sorduğunuz soruya gelirsek; bu cümleyi kuran kişinin ancak -kendi bakış açısına göre- suçsuz olduğunu düşündüğünü söyleyebiliriz.Yalnız doğru olduğunu varsayarsak(öyledir demiyorum) Hava Kuvvetlerinin merakı(?) ve görevleri(?) kısmı sorunlu biraz.Tabii hesap sorma tarafları da.
                    Diğer sorunuzun yanıtını zaten kendiniz de biliyorsunuz,yazıyorsunuz ben de katılıyorum.

                    Cevapla

                    • Olasılıksız Says:

                      Az önce her 2 ses kaydının da ait olduğu iddia edilen kişilerin avukatları bu kayıtları canlı yayında yalanladı. Aslında haberin yayınlandığı gün tüm ajanslara açıklama göndermişler ama haliyle basın “gözden kaçırmış” 🙂

                    • demokrat Says:

                      Sayın Olasılıksız
                      Ben gerçek olduğunu düşünüyorum(en azından birinin).Ama bu birşeyi değiştirmez,avukatların açıklamasını da normal buluyorum.Sonuçta delil değiller ve teknik inceleme yapılamayacak.
                      Benim dikkatimi çeken asıl konu bugün AKP taraflarından sözbirliği etmiş gibi yapılması düşünülen yasa değişikliği konusundaki açıklamalar.(ÖYM lerin kaldırılması, 250, 251.maddeler vs.)Ne oluyor ki?

                    • canislupus Says:

                      Bunların gerçek mi sahte mi olduğunu teknik inceleme yapmadan kesin olarak anlamak mümkün değildir. Avukatları yalanladı ama eğer gerçekten onlara ait olsaydı evet bunlar müvekkillerimize aittir derler miydi acaba?

                    • Olasılıksız Says:

                      Daha önce belirttiğim gibi bunların gerçek ses kaydı, montaj veya sahte olmasının hiç bir hukuki önemi yok. Eğer buna takılırsak asıl görmemiz gerekenleri gözden kaçırırız. Avukatlar kesin bir dille yalanladığına göre itibar etmemiz gerekir. Zaten teknik inceleme falan da yapılsa ve kendilerine ait olduğu söylense bile ne önemi var?

                      Önemli olan;
                      1. Bu kayıtların ele geçirilmiş veya üretilmiş olması
                      2. Belli bir amaçla basında servis edilmiş olmasıdır.

                      İlgililer bu işten bir avantaj sağlamadığına ve hali hazırda darbe suçuyla yargılandığına göre durumdan kim nemalanmaktadır?

                      Bence asıl soru budur.

                      Hiç şüphesiz, bu detaylı tezgahı kuran ekip, tezgah dağılma emareleri gösterdikçe azar azar piyasaya yeni malzemeler sürmektedir.

                      Asıl feci olan; şu ana kadar ortaya çıkan video kayıtları, ses kayıtları, gizli çekimler, telefon tapeleri, dinlemeler vs. içinden 1 tanesine dair bile bir ipucu ele geçiril(e)memiş olmasıdır.

                      Baykal, MHP’liler, çeşitli subaylar ve aileleri, askeri hakimler, sivil hakimler, savcılar hatta hatta Cüpheli Ahmet hoca dahil olmak üzere bu tuzaklara yakalanmayan kalmadı… Çok uzak geçmiş değil ama, Ankara Bel. seçimlerinde Melih Gökçek’in en ciddi rakibi Turgut Altınok’un da bir kaset ile seçimden çekilmek zorunda bırakıldığını unutmayalım.

                      Nasıl bir istihbaratımız var ki uçan kuşu kaçırmıyor ama böyle yüksek teknoloji kullanan sınırlı bir kitleyi tespit ed(e)miyor, bulamıyor.

                      Yanılmıyorsam Başbakan’ı dinleyenler bile bulunamadı… 🙂 İlginç değil mi?

  11. demokrat Says:

    Büyük ustayı ölüm yıldönümünde saygıyla anıyor ,unutan görüntülü medyayı şiddetle kınıyor, TRT’yi tebrik ediyorum.

    Cevapla

    • fmerakli Says:

      Demokrat’a katiliyorum, Dogan ve Rodrik’in mantigi ile gidersek Mart 2003 seminerinin ses kayitlarinin da yasadisi oldugu soylenebilir – o zaman o ses kayitlarina atif yapan yorumlari da sansurlesinler ya da gecmiste yapilanlari (kendi yorumlari dahil) siteden kaldirsinlar.

      Demokrat’a cevaben Dogan ve Rodrik’in sansurunun hem birseyleri gizleme telasindan, hem de bazi isimleri koruma telasindan kaynaklandigini dusunuyorum – biri belki kantarin topuzunda oburune gore daha agir basiyordur, ama bu cok da onemli degil bence… Tabii sansurun bir nedeni de o konusmalarda disavuran zihniyeti savunmanin imkansiz olmasi (her ne kadar bunu yapmaya calisan yorum/yorumcular var olsa da), yani tipik bir asker tepkisi – eger ugrasamiyor ya da aciklayamiyorsan sansurlersin, yasaklarsin olur biter..

      Demokrat’in Dogan ve Rodrik’e “siz babaniz ve diger yuksek rutbeliler icin mi calisma yapiyorsunuz?” seklindeki sorusu da biraz “sert” olmus, ama hayli yerinde ve bittabii cevapsiz kalacak, kalmasi gereken bir soru.

      Cevapla

      • trssby Says:

        fmeraklı,

        “n Dogan ve Rodrik’in sansurunun hem birseyleri gizleme telasindan”

        allegorilerin arkasına saklanmadan ne gizlediklerini izah etsen de bir anlasak diyorum.

        Siz’e veya demokrat’a göre ne gizliyorlar ?

        Açık açık hangi söylemlerinden dolayı gizleme telaşı içindeler bir öğrensek.

        Cevapla

        • fmerakli Says:

          trssby,

          Cevaben uc bes cumle yazmistim, sonra sildim, farkettim ki cevabimda son donemde basinda yer alan ses kayitlarina referans yapmisim. Silmesem, zaten Dogan ve Rodrik sansurleyecekti, onlara is dusmesin diye ben kendimi sansurledim… Eger o ses kayitlarinda ifade edilen ve benim kanimi donduran bazi ifadeleri oturup salim bir kafayla ve onyargisiz bir sekilde dinlerseniz ne gizliyor olabileceklerine iliskin bir takim ipuclari elde edebilirsiniz…

          Ayrica ses kayitlarina uyguladiklari sansurun bizatihi kendisinin bile gizleme telasinin eyleme gecmis hali oldugu soylenebilir.

          Cevapla

          • demokrat Says:

            Arda,

            Yanıt vermeyeceğim dedim ama düşününce (gördüğün gibi düşünebiliyorum ben) bazı şeyleri açıklığa kavuşturmanın diğer yazarların anlaması bakımından iyi olacağına karar verdim.Olabildiğince basit ve açık yazacağım ki sen de anlayabilesin.Böylece diğerleri de konuyu nasıl çarpıttığını ve aslında neyi koruma telaşında olduğunu anlayabilme şansına sahip olurlar.
            *Balyoz davasına dayanak olan deliller tutarsızdır,bir kısmının gerçek olması imkansızdır dolayısı ile bu dava hukuken (iddianamenin yazılışına ve suçlamalara göre) düşük bir davadır.(Siz nerenizle okudunuz bilemem ama bunu defaten yazdım).
            *Ortada dörtbaşı mamur bir darbe hazırlığı yoktur,en azından ispatlanamamaktadır, seminer ses kayıtlarında başka türlü bir sürü suç bulunmasına rağmen darbe yapılacağına dair herhangi bir somut delil yoktur.(Bunu da defaten yazdım).
            *Tüm bunları yazıp başka sütunlarda ‘TSK ‘da darbe meraklıları vardır,hep olmuştur ve olacaktır’ demek sizin sığ kafa yapınıza göre bir ‘dilemma’ olabilir ama değildir,bu bir gerçektir ve meslek hayatım boyunca bunlardan çok gördüm.Bunu ifade etmek Balyoz davasındaki ‘çelişkilerle’ çelişmez.
            *Bu dava artık siyasi bir davadır,sağdan ,soldan,aşağıdan,yukardan girdilerle geçmişle bir hesaplaşma davası haline getirilmiş ve hatta T.C.nin bir zihniyet devrimine aracılık etmesi payesi ile bazı çevrelerce kutsanmıştır.Bu duruma getirilmesine en büyük katkıyı ise bir türlü çenesini tutamayan muhterisler (bakınız yüzlerce ses kaydı) yapmıştır , yapmaya da devam edecekler gibi görünmektedir.
            *Bu davanın ;TSK daki ABD muhaliflerini bertaraf etmek,BOP konusunda ayak direyebilecek kadroları ekarte etmek,TSK’yı (özellikle Deniz Kuvvelerini)yeniden organize etmek,TSK yı demokratik bir çizgiye getirmek gibi bir dizi misyonu olduğu açıktır.Bunu söylemekle ,TSK daki bugüne kadar olagelen anti-demokratik uygulamaları anlatmak çelişmez.Olsa olsa en fazla ‘ne gereği var şimdi bunları karıştırmanın’ hafifliğinde bir eleştiri konusu yapılabilir.
            *TSK nın külliyen yeniden yapılanması gerektiğini savunmak ,güncel ve uygulanan metodu hoş görüyoruz anlamına gelmez. Bu yaftalama için somut kanıt(yazı) gerekir.
            * ”T.C.ni ortaçağ zihniyetine taşıma kararlığında olmakla suçlanan bir idare ile ortak ve ayrışan yönleriniz nedir?” sorusundan yazdığınız yorumu çıkarmak için çok uğraştınız mı bilmiyorum ama o başta bahsettiğim iktidardı.Zorlanacaksınız ,detaylı yazayım; sansür uygularsanız eleştirdiklerinizden bir farkınız kalmaz demek istedim.
            * ”Yani, fikirlerinize katılmasam da fikirlerinizi söyleme özgürlüğünüz için savaşırım! ” diyerek sansürü savunmak zorunda kalmak nasıl bir duygudur?
            * ”Öncelikle, “suçsuz” insanlara zarar verdiğini söylediğiniz konuşmaları yapan kişilerin suçlu olduğu kanıtlanmış değil, zira bu kişiler hakkında bir hüküm verilmedi ve objektif bir gözle, bu sitede sunulan ampirik çıkarımları incelerseniz, suçluyu, hürriyeti ellerinden alınmış kişiler arasında aramaktan vazgeçersiniz.”
            Bu daha da müthiş ,yahu yazımın neresinde konuşmaları yapan insanların suçlu olduğu yazıyor.Konuştukça ve yakalandıkça davaya (ya da suçsuz insanlara) zarar veriyorlar cümlesi oradan öyle mi algılanıyor?Filler tepişiyor olan diğerlerine oluyor diyorum ve siz bunun farkındasınız aslında! Fillerin tarafındasınız yani!Amacınızın suçsuz yere yatanları savunmaktan ziyade ‘bazılarını’ savunmak olduğu yönünde açık vermişsiniz.Yani diyorum ki benim zeka katsayımı ölçmek yerine yazmadan önce birkaç kez düşün(ebil)me imkanınız olsaydı.
            *Bu ses kayıtlarını tespit edip yayımlayanların amaçlarından biri de TSK da hasbelkader ya da planlı olarak belirli yerlere gelebilmiş insanların zihniyetlerinde herşeye rağmen en ufak bir değişim olmadığını ispatlama gayretidir.Senin o engin zekana hakaret gibi olacak ama maalesef burada hatayı yapanlar durmadan konuşanlardır.Bu salt benim değil benzeri bir davada yine suçsuz yere yargılanan bir dostumun da düşüncesidir. Ayrıca bu konuda son derece muzdarip ve kızgındır .
            Bırakın Durheim’ i Voltaire’i filan da önce çenenizi tutmayı öğrenin!

            *Saldırganlığınızın nedenini çok iyi anladım, maalesef çok açık vermişsiniz…

            Cevapla

            • Kemal Says:

              Vay canına…

              Sanırım ben bayağı devamsızlık yapmışım blogdan.

              Şimdi ezberim bozuldu gerçekten…

              Yani yazdıklarınıza bakıyorum da “tartışabilecek” nokta bulmakta zorlanıyorum. Ben mi değiştim siz mi? Biz sizinle uzun uzun tartışmıyor muyduk? Fikir ayrılığımız nasıl kalmamış gibi görünüyor…

              Vallahi şaşırdım.

              Doğru anlıyorum değil mi, seminerden darbe çıkmaz, bir kısım delillerin gerçek olması imkansızdır, amaç BOP konusunda ayak direyeceklerin ekarte edilmesidir, dava siyasidir v.s. gibi cümleleri siz söylüyorsunuz. Başka birinden alıntı yapmıyorsunuz yani…

              Benim devamsızlığımda içinize Perinçek girmiş gibi! :))

              Neyse uzlaşmak çok daha güzel bir şey. Artık belki daha yapıcı konularda fikir paylaşmamız mümkün olacaktır.

              Söz konusu kayıtları ben de dinledim. Açıkçası aklımda yer eden önemli bir sonuç kalmamış. Tekrar dinlemek de istemiyorum. Bu tip kayıtlardan sonuç çıkarmak şimdiye kadar çok anlamlı bir çıktı sağlamadı bu süreçte. Birinci kayıtı dinlediğimde bana daha çok söz konusu kişinin planlı bir şekilde “tehdit” ve “cepheyi parçalama” amaçlı bir konuşmayı yaptığını ve piyasaya sürdüğünü düşünmüştüm. Söylenenlerde acaip bir şey yoktu. Sadece ÖYM’lere operasyon yapılacağını söylüyordu. Bir de şimdi hatırladım “Mezerlarına tüküreceğiz!” kıvamında ağız dolusu tehditleri vardı. Ama acaba “çıkıyoruz, hizaya gelin, ön alın ve yanlışta ısrar etmeyin, safınızı tekrar gözden geçirin” kıvamında, Cengiz Han’ın korku salma taktiği mi yoksa gerçekten gizli bir dinlememi söz konusuydu pek emin değilim. Askeri taktikler konusunda siz daha bilgilisinizdir benden…

              Demem o ki, cidden tam olarak ne olduğunu bilmediğimiz bir konuda bilgi kirliliğinin yayılmasının parçası olunmaması bence iyi bir tercih olmuş.

              Keşke bunu bütün medya uygulayabilse. Bir şeyler legal bilgiye dönüşmediği müddetçe kamuoyunu yanlarına çekmek amacıyla yayınlanamasa. Ben bu tip yayınların “haber alma özgürlüğü” olarak yayınlandığını sanmıyorum. Öyle olsa legalleşmesini tercih ederlerdi. Uygar ülkelerde bu tip konuşmalar yayınlanamıyor. Bu arada cezaevlerinde dinlemenin yasal olduğunu da hiç sanmıyorum. Kaldı ki sesin sahibi olduğu iddia edilenlerin de kabul ettiğine dair bir haber görmedim.

              Yani biraz boşuna tartışılıyormuş gibi geliyor bu konu.

              Benim en sevdiğim tartışma konusu “sahtekarlar çetesini ve uzantılarını” ne yapalım? Gelin onu tartışalım. 🙂

              Sevgiler.

              Kemal

              Cevapla

              • demokrat Says:

                Kemalciğim,

                Benim düşüncelerimde herhangi bir değişiklik sözkonusu değil ama algı tarafına birşey diyemem.Algı karşı tarafa ait çünkü.Burada siz anlamışsınız mesela ama anlamamakta ısrar edenler de vardır mutlak.

                Cevapla

              • Can Acar Says:

                Kemal,

                Her ne kadar daha önce bu kadar açık yazmadıysa da, demokrat benzer yorumları daha önce de yapmıştı. Konular üzerinde kendisiyle tek tek durduğumuzda benzer düşündüğümüzü, ancak nedense farklı sonuçlar çıkarttığımızı defalarca farkettim.

                Örneğin sahte delillerle yargılama yapıldığını görüyor, adaletin tarafsız işlemediğini biliyor, ancak bunların ‘askerlerin demokratikleşmesi’ için yapıldığını düşünüyor. Bağımsızlığını kaybetmiş güdümlü bir hukuk sisteminin tüm toplumun özgür yaşaması ve özellikle demokrasi için çok daha büyük bir tehlike olduğunu farketmiyor.

                Suçsuz yere yatanları savunduğunu söylerken, bir yandan da içeride uydurulmuş delillerle yatan insanlara ses kayıtlarından suç biçmeye çalışıyor (ki onları savunmak zorunda kalmasın).

                Davanın siyasi bir dava olduğunu kabul ediyor, ancak bahsettiği zihniyet değişiminin demokrasiye doğru olduğunu zannediyor. Bunun aksine işaret eden ve katlanarak çoğalan göstergeler onun için hiç önemli değil. İhmal edilebilir, bahane uydurulabilir.

                Sanki tek ‘düşmanın’ asker olduğuna, ve onları ‘devirmek’ için her şeyin mübah ve oluumlu olduğuna inanmış. Tek tek kavramlarda sorun yok, ancak gerçekler bu inancı ile çelişmeye başladığında anında hedef saptırıp, bahane bulmaya başlıyor.

                Suçsuz yere yargılanan dostu bile anlaşılan ‘bunlar konuşmasalar yırtacağız’ diye düşünüyor. Hakkını aramayı ve yapılan haksızlıklara karşı sesini çıkartmayı düşünemiyor. Belki de tepişen fillerin dikkatini çekmekten korkuyor.

                Anlayacağınız demokrat cephesinde fazla bir değişiklik yok.

                Saygılarımla …

                Cevapla

                • demokrat Says:

                  Can,
                  Beni yanıltmadın ,hazırlık olması açısından yukarda yanıtını vermiştim zaten;
                  ”…Burada siz anlamışsınız mesela ama anlamamakta ısrar edenler de vardır mutlak.”

                  Cevapla

                • Kemal Says:

                  Merhaba Can,

                  Devamsızlık yapmış olmam yüzünden olsa gerek geçmişte yapmış olduğumuz pek çok yazışmayı unutmayı ve demokratla hem fikir olmanın keyfini sürmeyi tercih ediyorum.

                  Kaslarımızı çalıştırdıktan sonra bir kaç gün dinlenmelerine fırsat verdiğimizde gelişirlermiş ya tartışmalar da sanırım aynen öyle etki yapıyor. Yani arada bir durup değişime fırsat verilirse bir şeyler değişiyor. Yoksa sürekli kas çalışıldıkça gelişme olamıyor.

                  Bu dediklerim hem benim için hem de demokrat için doğru sanırım. Belli ki arada dinlenmem onu da etkilemiş. 😉

                  Sevgiler.

                  Cevapla

                  • demokrat Says:

                    Kemal,

                    Sizin (Can ve sen) en büyük hatanız ne biliyor musunuz -bu Can’da daha bariz görünüyor- insanları yazdıklarıyla değil yazmadıklarıyla yargılıyorsunuz.:)

                    Cevapla

                    • Kemal Says:

                      Sevgili demokrat,

                      Sanırım bu sefer siz de beni “yazmadığımla” yargılamışsınız. 🙂

                      Ama doğru tespit!

                      Çok muhtemel tartışmalarımızın önemli bir kısmı sizin bazı olaylara tepkisiz kalmanız oluşturuyordur. Ya da benim verdiğim tepkiyi vermiyor oluşunuz.

                      İyi de bu söylediğiniz gibi bir hata değil ki…

                      Sizin bu mesajınız bile benim yazmamış olduğum cümlelerden ve bunların yazılmamış olmasının siz de yarattığı algıdan yola çıkarak yazılmamış mı?

                      Ben bazen yazarın hangi kelimeleri kullanMAmış olduğundan yola çıkarak bir şeyleri anlamaya gayret ederim. Sonuçta yazılar bilgi aktarır, seçilen kelimeler de seçilmeyen kelimeler de bu bilginin parçasıdır. Diye düşünüyorum.

                      Sevgiler.

                    • demokrat Says:

                      Kemal,

                      Ben -çoğunluk- duygularıyla konuşan bir insanım bunu zaten anlamışsındır.Patavatsızım da biraz.(Bu arada samimiyetimden ‘sen’ diyorum eğer rahatsız ederse belirt lütfen.)
                      Bu tespiti kolay yapmadım.O nedenle dedim ki Can’da daha bariz görünüyor.Bir de köşeleşmiş düşüncelere karşı koymayı öğreniyorum sanırım.Adı üstünde -düşünce- değil mi, evrilecek bazı,devrilecek,yuvarlanacak doğruyu bulacak. Tabii şu da bir gerçek ki aynı sonuca ulaşmak için aynı yollardan gitmek gerekmeyebilir.Kalıplar da zaten her zaman bedene cuk oturmaz.
                      ”Ben bazen yazarın hangi kelimeleri kullanMAmış olduğundan yola çıkarak bir şeyleri anlamaya gayret ederim.” demişsin bunu farketmiştim,farklı yanıt beklediğim zamanlarda daha itidalli yanıtlar aldığımda.Her neyse,
                      Hrant için yazmıştım bir dönem ,bir bölümü;

                      tut ellerimi,
                      duslerimi koy cebine,
                      fırtınam ol,
                      /hem kabusum
                      ekşimiş şarabım,
                      sararmis gömleğim,
                      delik pabucum ol
                      /bir gazete sayfasının altında,
                      ya da kursun yaram/bir türlü kanamayan,
                      öylece yaşayayım seni.

                      Hoşçakal.

      • BM Says:

        […]

        Her şeyden önce Çetin Doğan’ın kızı ve damadını tebrik ederim. Çiçeği burnunda avukat İrem Çiçek’in babası Dursun Çiçek’i savunma gayretlerine kamuoyu tanık, ancak Doğan’ın kızı ve damadının olağanüstü gayretlerle yaptıkları çalışma ile Balyoz davasının meşru bir zemininin kalmadığını gösterme çalışmaları takdire şayan.

        […]

        “Eğer seminerde işlenen bir suç varsa başkan bendim. O dönemde ordu komutanıydım. Semineri sevk ve idare eden bendim. Kaynağının, temelinin nereden geldiğini açıklayacak durumdayım. Suç isnadı varsa bana yapılmalı. Arkadaşlarım suçlu değildir” diyerek 196 zanlının bütün sorumluluğunu üzerine alan Çetin Doğan’ın mahkeme heyetine yaptığı konuşması esnasında orada olmayı ve bu konuşmanın yankılarına şahit olmayı ne kadar isterdim.

        […]

        Yavuz Selim Demirağ
        http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=16341

        Cevapla

  12. Solmaz Türk Says:

    Ahmet Hakan’ın Tarafsız Bölge programına katılan Fatih Ilgar ve Cem aziz Çakmak’ın avukatları ses kayıtlarının müvekkillerine ait olduğunu kesinlikle yalanladılar.

    Cevapla

demokrat için bir cevap yazın Cevabı iptal et

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: