OdaTV davasının tutuklu sanıklarından gazeteci Müyesser Yıldız’ın bilgisayarında bulunan bazı belgelerin, Yıldız’ın bilgisi dışında virüsle dışarıdan geldiğine dair ODTÜ uzmanları tarafından hazırlanan rapordan kimi gazeteler geçen hafta bahsettiler. Uzmanlar, iddianameye konu olan dört dosyanın “bilgisayara virüs tarafından aktarıldığı ve zamanlarının değiştirildiği yönünde” kanaat belirtti.
ODTÜ Bilgisayar Mühendisliği bölümünden Prof. Dr. Göktürk Üçoluk ve Araştırma Görevlisi Gökdeniz Karadağ tarafından kaleme alınan bu raporun tamamına buradan erişebilirsiniz.
ODTÜ’lü uzmanların raporu, söz konusu dosyaların Yıldız’ın bilgisayarına nasıl yüklendiğini güzel bir analizle gözler önüne seriyor. Virüs taşıyan e-postalar, gönderildikleri sunucu (server) kamufle edilip, chptbmm@gmail.com ve info@leman.com.tr adreslerinden gönderilmiş izlenimi vermek üzere hazırlanmış. Rapor, belgelerin gönderildiği gerçek sunucunun adresine ve kayıtlı olduğu şahsın isim ve telefon numarasına kadar önemli bulgular içeriyor.
Demokrasinin ve medyanın normal çalıştığı bir ülkede bu bulgular günlerce manşette kalır, Emniyet ve savcılığın bu konuları örtbas etmiş olmaları üzerine geniş çaplı bir soruşturma başlatılırdı. Türkiye’de ise unutulup, gidiyor.
Medyanın içler acısı durumunu Nazlı Ilıcak’ın ODTÜ raporu ile ilgili yazdıklarıyla kayda geçirelim:
“”Oda TV’ye dosyalar virüsle yerleştirildi” iddiasını doğrulayan kesin kanıtlar bulunmamasına rağmen, ODTÜ’nün, Müyesser Yıldız’a ait bilgisayarın hard disk imajını inceleyerek hazırladığı bir rapor, “Bilirkişi virüs dedi” başlığıyla Birgün gazetesinde takdim edildi. Oysa ODTÜ, sadece kanaatini belirtmişti: “Digital bir belgenin kimin tarafından oluşturulduğu tesbiti yapılamaz. Bilgisayara, sahibinin isteği dışında dosya yüklemek mümkündür. Bilgisayara yerleşecek bir virüs, sahibinin bilgisi dışında çeşitli işlemler yapabilir. Bilgisayara dosya yükleyebilir… Anılan disk imajındaki dosyaların, bilgisayarda oluşturulup oluşturulmadığına, ya da hangi yollarla o bilgisayara aktarıldığına ilişkin iddianamedeki gibi kesin bir yargıya ulaşmak olanaksızdır. Teknik verilerin ışığında, UZMAN KANAATİ, 4 dosyanın bilgisayara virüs tarafından aktarıldığı ve zamanlamanın değiştirildiği yönündedir.”
Görüldüğü gibi burada kesin bir hüküm değil, bir kanaat söz konusudur. Gerçeğe ulaşmak için, mahkemenin bilgisayar hard diskini bir bilirkişi heyetine yeniden inceletmesi gerekmektedir. Zira, hard disk imajı üzerindeki çalışmalar arzu edilen kesin sonuçları vermemektedir.”
Ne diyor Ilıcak? Uzmanlar sadece kanaat belirtmiş ve hard disk imajı üzerindeki çalışmalar arzu edilen kesin sonuçları vermiyormuş. Ilıcak’ın söylediklerindeki maddi hataları bir kenara bırakalım. (Bir hard disk’in imajı, o hard disk’in tıpa tıp aynısıdır ve güvenilir adli analizler yapılabilmesi için alınır. Emniyet’in kendi incelemeleri dahi hard disk imajları üzerinden yapılıyor. Öte yandan, bir bilirkişi raporu ancak kanaat belirtebilir.)
Daha vahimi, Ilıcak’ın olaya bakışında aksettirdiği hukuk anlayışı. Artık Türkiye’de insanların aleyhlerine delil yaratılıp yerleştirildiğine dair kuvvetli ipuçları sunmaları ve kendi masumiyetlerini ispat etmeleri dahi yetmiyor. Emniyet ve savcıların görevlerini suistimal ettiklerine dair onca kanıta rağmen, her türlü makul ya da makul olmayan şüphe onların lehine kullanılıyor.
31 Ekim 2011 20:28
Ne kadar pervasızca bir yaklaşıma sahip olduk inanamıyorum. Sayfa sayfa ilan olunan mahkeme kararları bilirkişi raporları bu ülkede değildi sanki.
31 Ekim 2011 22:54
Nazlı’nın yazıları insana saç,baş yoldurur.
01 Kasım 2011 01:03
Sayın Nazlı Ilıcak hakimlerden daha iyi hakim, savcılardan daha iyi savcı, bilirkişilerden daha iyi bilirkişidir. Kendisi mükemmeldir. Herşeyi en iyi o bilir.
Daha önce Hakim Şeref Akçay’ın emekliliği konusunda yazdığı makalede de, yılların ağır ceza hakiminin nasıl da hukuki yanlışlar yaptığını anlatmış, herkese ders vermiştir.
http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/ilicak/2011/10/10/hkim-akcayin-yanlislari
01 Kasım 2011 12:24
Nazlı katıldığı bir TV programında Cumhuriyet mitinglerini kötülerken bu mitinglerin düzenlenebilmesi için Atatürkçü Düşünce Derneğinin Şener Eruygur tarafından kurulduğunu söylemişti.O sırada yanında bulunan Ümit Zileli kendisini uyararak ADD nin Muammer Aksoy tarafından kurulduğunu ve ilk başkanı olduğunu söylemese kimbilir belki kendisinin bile bilmediği bir şeyi millete yutturacaktı.
02 Kasım 2011 02:24
Kedidir kedi..Kesin vrüs yapmıştır yoksa oda tv nin komplo ile cunta ile ergenekon ile ne işi olur değil mi? ilkim bayraktar’ı da bilgisayar korsanları vrüs olarak koymuş değil mi.
Yazık,KADDAFİ’yi savunmaya çalışan bir avuç mezbele gibisiniz..
02 Kasım 2011 19:00
Vrüs (Virüs ?) yapmamistir elbette. Bilgisayar virüslerinin oturduklari yerden kendi kendilerine birsey yapmalari mumkun degil. Programlanmalari gerekir.
Fakat görünen o ki trojan/virüs iceren bir email ile sözkonusu gazetecinin bilgisayarina girilmis ve bazi dosyalar yerlestirilmis. Hatta bunlarin tarihi geriye dogru cekilmis. Nedense cekilme tarihi de polisin baskin yaptigi tarih. Bunlari yanyana koyunca zaten polisin ve özel yetkili mahkemelerin isin icinde olduklarini hissedebiliyor insan. Hatirlarsaniz polis daha önce de bir tegmenin telefonuna Hizbul Tahrir örgütü üyelerinin telefonlarini yerlestirmisti. Orda da baltayi yasa vurdular.
Ilkim Bayraktar kimdir bilmiyorum ama sanirim “Iklim Bayraktar”i kastettiniz. Eger bu hanfendinin ipiyle kuyuya iniyorsaniz kuyudan cikamama ihtimaliniz var. Birkac gün önce Zaman “gaste”sinde bu hanfendinin acele ile ve Baykal ile adinin karistigi seks skandalindan para kazanma amacli yazdigi kitap konusunda bir söylesi olmustu. Muhtemelen siz de onu okuyup buraya gelmissiniz. Ben sizin yerinizde olsam önce yukaridaki bilirkisi raporunu okurum.
Siz (yani siz, Zaman gastesi, cemaat, polis, özel yetkili mahkemeler, vs.) bu insanlara bir suclama yoneltiyorsunuz. Suclamanizi kanitlamadinigiz sürece yukarida yazdiginiz sekildeki yorumlarin bir degeri yoktur. Kusura bakmayin.
Allah yardimciniz olsun. Selamlar.
S.H. Magamedov
15 Aralık 2011 21:24
Allah iste bizi bu dusuncenin temsilcileriyle test ediyor… Burada gordugumuz gerceklerle gun gectikce daha da ikna oldugum sekilde, haksiz bicimde hapis yatanlara Allah sabir versin…
Araf 179: “Andolsun ki biz, cinlerin ve insanların çoğunu cehennem için yarattık; onların kalpleri vardır;
düşünmezler onunla; gözleri vardır, görmezler o gözlerle; kulakları vardır, duymazlar o kulaklarla. Onlar dört ayaklı hayvanlara benzerler, hatta daha da sapıktır onlar. Onlardır gaflette
kalanların ta kendileri.”
02 Kasım 2011 08:47
Sayın Ilıcak bilirkişinin vardığı kanaati küçümserken bu kanaate kaynak olan bulguları yani hakikatı göz ardı ediyor.
Raporu okumaya zaman bulamayanlar için önemli bulguları özetleyelim:
* İddianamede geçen dokümanların (Ulusal Medya 2010, SY, Hanefi, Yalçın hoca) Explorer’da gözüken tarihleri standart olmayan bir yöntemle değiştirilmiş (Explorer ve komut satırı normalde bu tarihlerin değiştirilmesine izin vermiyor).
* Bu dosyalar aslında 14 Şubat 2011’de diske kaydedilmiş, ve tarihleri bir süre sonra değiştirilmiş (geri alınmış). Bunu NTFS dosya sisteminde dosyalar için değişik nedenlerle tutulan farklı tarih alanlarından anlamak mümkün.
* Bilgisayarın kullanıcısı Müyesser Hanım’ın e-posta hesabına 24 Ocak 2011’de CHP’den, 5 Şubat 2011’de ise Leman dergisinden gönderilmiş gibi gözüken iki e-posta gönderilmiş.
* Her iki e-postada da birer truva atı program var. Her iki e-posta da üzerindeki adresten değil jangomail.com adlı ‘reklam duyuruları’ gönderen şirket aracılığı ile gönderilmiş.
* Bilgisayarın antivirüs programları eski, ve bilgisayar üzerinde başka virüsler ve/veya truva atları var. Ayrıca bilgisayar uzaktan yönetime de açık.
Yukarıdaki bulgular, iddianameye konu olan dosyaların Müyesser Hanım’ın bilgisayarında normal olarak bulundurduğu ve kullandığı diğer dosyalardan çok farklı özelliklere sahip olduğunu açıkça ortaya koyuyor.
İddianame ise kendi kanaatini çok daha zayıf bulgular üzerine kurarak doküman içerisindeki kullanıcı isimleri ve tarihlerden Soner Yalçın’ın yazdığı talimatları Müyesser Hanım’ın ertesi gün değiştirdiğinin açıkça anlaşıldığını söylüyor.
Herkes bulguları değerlendirip kendi kanaatine varabilir, ancak varılan kanaatin tüm bulguları da açıklaması gerekir.
02 Kasım 2011 11:22
Nazlı Ilıcak, her konuda yazmaya ne kadar meraklı. Bir insan her konuda uzman olamaz ki, Şu yazdıklarından bilgi işlem konusunda fazla bilgili olmadığı anlaşılıyor. Ancak, yazmış olmak için kaleme almış gibi.Bence, üzerinde durmaya gerek yok.
Şu Ulusal medya 2010.doc merak ettiğim için ben de indirip baktım. Yani bu dosya’nın bilgisayar da bulunması neyi ispatlıyor allahaşkına?Bunları bile konuşmuyoruz, bu dosyalar virüsle gönderildi, truva atı v.s. bunları konuşuyoruz.
Ayrıca, bu konuyla ilgili değil ama,güncel olduğu için dikkat çekmek istediğim bir konu daha var. Deniz Fenerinde tahliyeler başlayınca, yani Hukuk işlemeye başladığında, Bülent Arınç ve Ergin’in açıklamaları gelince ve Sencer Albay tahliye edilince acaba dedik. Diğer davalarda, diğer sanıklar da tutuksuz mu yargılanacak. Fakat, gerek KCK davası ile ilgili son tutuklamalar, Ersanlı ve Zarakolu’ nun da tutuklanmaları, İlhan Cihaner davasında yapısı değişen HSYK’nın kovuşturma izni vermesi yetti bileç
Ve bir ilginç dava da İlhan Cihaner’in avukat’ı Turgut Kazan’ın 3 yıl hapis ve avukatlıktan men isteğiyle yargılandığı dava’nın başlamış olması. Suçu nedir Kazan’ın?
Buca cezaevinden bir mahkum mektup yazıyor. İlhan Cihaner olayıyla ilgili olarak, Risale-i Nur dershaneleri toplantılarına katıldığını, orada Erzurum Özel yetkili savcısı Osman Şanal, Emniyet görevlileri, 2 prof. un ve cemaat lideri 3-4 kişi’nin toplanıp Cihaner aleyhine karar aldıklarını yazıyor. Turgut Kazan, savunma olarak bu konunun araştırılması için Mahkemeye sunuyor mektubu.
Bugüne kadar, yüzlerce kez imzasız,isimsiz nerden gönderildiği bir türlü tesbit edilemeyen yöntemlerle gönderilen mektupları, gönderileri ışık hızıyla işleme koyanlar, Eskişehir de Hakan Büyük’ün evine arama kararını Mesai saatine yetiştirmek üzere ışık hızıyla hareket edenler, nedense 2 ay geçmesine karşın bu mektup hakkında hiç bir işlem yapmıyorlar. Ve Turgut Kazan, mahkeme de bunu söyleyince “Terörle Mücadele yasa’sını ihlal’den” yargılanmaya başlıyor.
Hukuk, her zaman sorunlu bir alan idi Ülkemizde. Bugüne kadar binlerce insan, düşüncelerinden ötürü cezalandırıldı, Özgürlüğü kısıtlandı, dört duvarlar arasında ömrünü geçirmek zorunda kaldı.Ancak bugün de, dünden daha iyi durumda değiliz. Hadi geçmişte darbeler oldu böyle oldu denebilir. Peki ya bugün?
02 Kasım 2011 15:06
Geçmişteki darbeler askeri darbe idi,bu günkü darbe demokratikleşiyoruz palavrası adı altında sivil darbe.
03 Kasım 2011 02:14
Darbenin onune de “sivil” eklemeyi basardin ya! senden hersey beklenir 🙂
03 Kasım 2011 09:38
Bu ne demek şimdi,
Darbe’nin sivili, askeri olmaz darbe darbedir diye mi anlayacağız, yoksa sivil ler yaparsa darbe sayılmaz mı diye anlayacağız ihti mal?
02 Kasım 2011 23:18
yahu anlasanıza ılıcak diyor ki “bu rapor sayılmaz, bizim istediğimiz gibi rapor çıkana kadar yeni bilirkişiler bulunmalı, tekrar inceleme istenmeli”
03 Kasım 2011 09:59
Bu arada Nazlı Ilıcak deyince tarihten bir yaprak
“Rahmetli, Uğur MUMCU’nun Nazlı ILICAK’a yıllar öncesinden sorduğu bir soru :
”YUNANLILAR İZMİRİ ‘ İŞGAL ETTİĞİ ZAMAN SİZİN DEDENİZİN HÜKÜMET KONAĞINDAN TÜRK BAYRAĞINI İNDİREN YUNANLI SUBAYIN YANINDA NE İŞİ VARDI”…?”
Yılmaz özdil’in dünkü yazısından son cümle “maya bozuk maya”
03 Kasım 2011 12:29
Sayın trekking,
Güne gülerek uyandım sayenizde..Levent Kırca’nın şovundaki şarkının sözleri geldi aklıma,hani ”tam yerine rast geldi,manzara koyduk” diye başlayan…Teşekkürler.
03 Kasım 2011 19:09
Bu ifade gerçek midir, rivayet midir doğrusu anlayamadım. İnternette bolca dolaşıyor ama kaynağına ilişkin bilgi yok. Doğru olmaması da büyük olasılık.
Ancak, Ilıcak’ın yalan ve yanlışlarını görmek için dedesiyle falan uğraşmaya gerek yok. Her dönem neler yaptığı zaten ortada… Kendisine bakmak yeter.
04 Kasım 2011 11:36
Sevgili Olasılıksız,
Doğru söylüyorsunuz. Bu yazıya facebook’ ta rasladım. Aslında araştırmadan bir şey paylaşmam ama bunu buraya yazdım. Pişman oldum. Ama silme butonu olmadığı için silemedim.
Dediğiniz doğru, dedesi ve ya herhangi bir aile ferdi ile uğraşmaya gerek yok, zira kendisi her devrin kadını olarak başrolde. Yeterli Malzeme var yani.
Bu alıntıyı buraya yazdıktan sonra, biraz araştırdım internet ten. Nazlı Hanım’ın Fenerbahçeli ve benim de sevdiğim twiter da takip ettiğim Ömer Çavuşoğlu’nun kardeşi olduğunu biliyorum. Babaları Muammer Çavuşoğlu, Anneleri İhsan Çavuşoğlu. Soner yalçın ve Murat Bardakçı bu soy sop işlerine meraklı oldukları için Sabetaycılığa dayandırıyorlar soylarını.
Aile bayağı geniş ve köklü bir aile. Nazlı Ilıcak “dedem diyor. Biz evladı fatihanız. Sakın karıştırma”. Kapancı’lara gittiği için avdeti böyle bir açıklama yapıyor. Dedesi muhterem bir insan olabilir. Ruhunu incitmiş olduğumdan ötürü utanç duyuyorum.
Ancak Nazlı Ilıcak’ın rahmetli Uğur Mumcu ile bir çok televizyon tartışmasını izledim.Bir çok kare hale aklımda. kendisini çok tehlikeli bir insan olarak görürdüm o zamanda. Şimdi de daha tehlikeli.
04 Kasım 2011 14:43
Sayın trekking,
Nazlı hanım’ın kardeşi,şu sizin sevdiğinizi söylediğiniz Fenerbahçe’li Ömer Çavuşoğlu ortağıyla beraber Hisarbank’ı batıran kişi değil mi ?Bu ailenin dokunulmazlığımı var nedir?İlk-San olayı diye bir olay vardı sanırım yine bu aile ile ilgili.
04 Kasım 2011 15:05
Sayın Solmaz hanım,
O Ahmet çavuşoğlu idi hatırladığım kadarıyla.
04 Kasım 2011 15:43
Pardon solmaz hanım Ahmet Kozanoğlu olucak idi. Çavuşoğlu-Kozanoğlu ortak girişimi diye de reklamlar veriyorlardı o zamanlar. Tercüman Gazetesi de battı o zamanlar.Tabii özel bir şirket batabilir, ancak o zamanlar bu gazetede çalışan emekçiler kıdemlerini alamadılar diye biliyorum. Oğlu mehmet Ali de Akşam gazetesinde TV vereceğim deyip okurları kandırmıştı. Ben Ömer Çavuşoğlu’nu espirili, değişik bir kişiliği olduğu için severim.Ve twitter dan takip ettiğim kadarıyla bu şike soruşturması ile birlikte bazı şeylerin ayırdına vardığını düşünüyorum yazdıklarından. hatta nazlı hanım dan dolayı laf çatanlar oluyor arada.E şimdi bugüne kadar elit kesimin, yön verenlerin, karar verenlerin yanında durup da birden saf değiştirmek biraz zor bir durum tabii. Ömer çavuşoğlu’nda bunu hissediyorum.
04 Kasım 2011 17:10
Sayın trekking;
Ben Hisarbank ve Ömer Çavuşoğlu ilişkisini araştırdım,Hisarbank’ı ortağı Ahmet kozanoğlu ile birlikte batıran kişi Ömer Çavuşoğlu.
04 Kasım 2011 16:59
Sevgili trekking,
Sizin utanmanıza gerek yok. 🙂 Nazlı hanım dedesini yeterince utandırıyordur zaten.
Oğlunun Tercuman gazetesinde yediği naneleri az bile anlatmışsınız. Yanlış hatırlamıyorsam hapis ihtimali çıkınca apar topar yurtdışına kaçırmışlardı kendisini.
04 Kasım 2011 15:28
Nazlı hanım dan gririldi mevzuya da. Tabi çok uzun zamandır bu blogu ve Ergenekon, Balyoz gibi davaları takib edince ister istemez iş tavsıyor. Yani bıçak kesmez hale geliyor. Baştan aşağı bir hukuksuzluk, kanun tanımazlık devam ediyor. Artık siz bile alışır hale geliyorsunuz.Ancak hayat durmuyor devam ediyor.Gündemler hızla değişiyor. Kurban bayramı da kapıda.
Şimdi, meclis ekim başında açıldı sözümona. Ancak hala KHK ile idare ediyor hükümet, meclisi dışlayarak. Bu duruma da kimsenin fazla bir itirazı yok. İktidar göreve geldiğinden beri Kamu ihale kanunu, TİB, Rekabet kurulu, RTÜK. ESK yasası olmak üzere bütün yasaları değiştirdi. TİB Başkanı bizzat Başbakan tarafından atanıyor. Bütün kurumlar dönüştürüldü, elden geçirildi. Sağlık Yasası yine KHK ile değiştirildi. Artık yabancı Doktor ve hemşireler de çalışabilecek. Türk hekimi tanımı da çıkarıldı. Memur tanımı kalkacak diyor Bakan. İş ve İşçi tanımı değişiyor. Sendika işkolları yine değiştiriliyor.
Yine KHK ile İMKB Başkan ve Yönetim kurulu üyeleri 31 Aralık 2011 tarihi itibariyle görevlerinden alınıyor. İMKB ‘nin özelleştirilmesi beklenirken devletleştiriliyor. Ve yine son dakika KHK değişikliği ile TÜBA Bilimler Akademesi’nin!!! başkanını Başbakan’ın belirleyecek.
Herşeyi Siyaset beliryecek, herkesi o atayacak. ve bu ülkenin bir Anayasa yapıp Özgürleşmesini bekliyoruz. İçim daralıyor.Bunalıyorum.
04 Kasım 2011 18:11
🙂
Daralmasın içiniz…
“Liberal” denilen kesime göre ne güzel demokratikleşiyoruz işte… 🙂
Umut olur mu bilmiyorum ama ne bu rejimin, ne bundan sonra gelecek rejimlerin 20 yıldan uzun ömrü kaldığını zannetmiyorum. Teknolojik gelişmelere göre yapılan projeksiyonlar 20. yıldan itibaren hem insan ömrü, hem de yapay zeka konusunda akıl almaz değişiklikler olacağını gösteriyor. Bu tür değişikliklerin olduğu bir dünyada klasik yönetim anlayışlarının devam etmesi beklenemez.
Nasıl ki işçi kesiminin oluşması İngiltere başta olmak üzere tüm dünyada rejimleri kademeli olarak alaşağı etmişse, teknolojik gelişmeler de şimdiki rejimleri yok edecek, büyük olasılıkla tamamen teknolojiye ve objektif kriterlere dayanan rejimlere geçilmesi kaçınılmaz hale gelecektir.
Sonucu iyi mi olur, kötü mü olur bilemiyorum ama insanlığın insandan daha akıllı makinalar tarafından yönetilmeye başlaması bile olasılık dahilindedir.
Biraz fantastik bir yorum olduğunun farkındayım. 🙂 Tereddütü olanların Raymond Kruzweil tarafından yazılmış bir- iki kitabı okumasını tavsiye ederim. http://www.kurzweilai.net/
09 Kasım 2011 15:35
Nazli Ilicak gibi “her donem sirti yere gelmez, haciyatmaz, rüzgarin nerden esecegini en iyi bilenlerden” olan birisi icin bu kadar yorum bence cok olmus. Degmez.