Dava dosyalarına geri dönüp daha dikkatli bir inceleme yapmaya başladık. İlk olarak dikkatimizi çeken Yurt Atayün imzalı Emniyet raporundaki inanılmaz bir beyan.
23 Şubat 2010 tarihini taşıyan bu rapor, Balyoz soruşturması sırasında Emniyet Terörle Mücadele Şubesi tarafından hazırlanıyor (Klasör no.1, dizin no. 282- 513). Raporun sonunda (dizin no. 282) aynen şöyle yazıyor:
Oysa TÜBİTAK raporunda “belgelerin tamamının 2003 yılı ve öncesine ait olduğu, belgelerin olușturulma tarihlerinin üzerinde yazan tarihler olduğu” gibi bir saptama yok. (Rapor ile ilgili bir yazımıza ve rapora buradan ulaşabilirsiniz.) Sadece üstverilere bakarak böyle bir saptama yapmak bilimsel olarak mümkün değil.
Yurt Atayün, “bahsedilen eylem planlarının yer aldığı belgelerin hazırlanış tarihlerinin tamamının; Balyoz Harekat Planının oluşturulma tarihi olan 12 Aralık 2002’den sonra ve 05 Mart 2003 olan seminer başlama tarihinden önce oldukları tespit edilmiştir” diyor.
Belgelerin içinden 2009’a kadar uzanan bilgiler çıktığına göre, demek ki Emniyet’in tespiti doğru değil. Soru şu: zaten böyle bir tespitte bulunulması mümkün olmadığı halde Atayün neden böyle bir tespitte bulunulduğunu beyan ederek ve TÜBİTAK raporunda olmayan bir saptamaya atıfta bulunarak soruşturma savcılarını yanıltıyor?
(Emniyet’in 11 no.lu CD ile ilgili alenen yanlış beyanda bulunduğu bir başka rapor için buraya tıklayın.)
Not: Raporun aynı tarihte, yani 23 Şubat’ta, Cumhuriyet savcısı tarafından teslim alındığını görüyoruz. İlk dalga Balyoz tutuklamaları da 26 Şubat 2010’da gerçekleşti. Atayün, bu rapor ile tutuklama kararı veren mahkemeyi de yanıltmış oluyor.
10 Temmuz 2011 20:41
Çelebi, böyle görülür ‘ileri demugraasi’lerde dava dediğin… :-((
27 Temmuz 2011 16:43
yok yok siz adam olmassınız ben anladımm …
11 Temmuz 2011 10:57
Hadi diyelim mesleklerine saygıları kalmamış bunların,peki Allah korkusu ,kul hakkı da mı yok ?Bu kadar insan mağdur edilirken ,bazıları hayatlarını kaybederken bu vicdansızlar nasıl rahat uyku uyuyorlar ?
11 Temmuz 2011 11:25
Sayın Solmaz Hanım, Bir önceki sayfa da İlhan Kemal’İn yayınlamış olduğu güzel bir analiz var. Bu bir. İkincisi bunlar Türkiye’yi darül Harp olarak görüyor.
” Harbîler, dârü’l-İslâm yönetimi ile bir emân anlaşması yapmadıkları müddetçe, kanları ve malları mübah sayılır. Kâfir bir insanın malının ve canının masun olabilmesi için müslüman olması veya İslâm devleti ile anlaşma yapmış olması gerekir. Bir harbî gizlice ve emân dilemeden darü’l-İslâm’a girip de yakalandığında kanı ve malı mübah sayılır.”
Yani mesele budur.
11 Nisan 2014 02:39
Onlar şimdi çok rahat bir şekilde yaşantıları olduğunu sana bilirler ve her şey toz pembe görüle bilir. Peki ya sonra ayak çukura kaçtığında sonsuzluğa gideceğinin eşiğine geldiğinde, hiç aklından çıkartamayacağı öldürmüş oldukları o insanların sülietleri gelecek gözlerine, hayatlarını ellerinden almış oldukları insanların varlıkları karşılarından hiç gitmeyecek ve aklına elde ettiği paralar gelecek ve düşünecek! Sahi ruhlar aleminde tuvalet var mı? Diye geçecek aklından, eğer varsa onun için tebessüm olacak sadece çünkü belki onlarla poposunu silecek. Peki ama orada kullanılmayacaksa belki çıkış noktası olur diye teselli arayacak. Ben Tanrının varlığına özellikle bunları gördükten sonra inanmıyorum. Evet dostlarım ya Tanrı varsa ve kul hakkı ile gittiğimden benden hesap sorarsa. Çünkü biliyorum ki her hassas dengeler üzerine kurulmuştur ve bir sebebi mutlaka var. Öylece oluyorsa sonsuzlukta bütün her şey, yapılan her hareketin bir bedeli olduğunu mutlaka düşün.
11 Temmuz 2011 11:39
Tübitak raporunu okurken aklıma bir şey geldi.
Raporda CD’lerin seri numaraları yazılmış. Acaba CD üreticisinden bu seri numaralı disklerin ne zaman üretildiği öğrenilebilir mi?
11 Temmuz 2011 14:22
Bütün bu sahtecilikleri yapanlar, gerçekler tamamen ortaya çıkıp yakayı ele verdikleri zaman bakalım kendilerini kimler kutaracak. Onca suçsuz insanın eşi, çocukları, anaları, babaları ve tüm sevenlerinin bedduaları bu hainleri yaşatmayacak. Dilerim canlarını bile kolay kolay veremesinler.Yanlız onlar değil, onlara alet olan, suçlarını ört-pas eden, kalemleriyle, söylemleriyle
yazılı ve görsel medyada onlara ylakalık eden, ve de bu davalardan para, mevki gibi ödüllerle
nemalanan herkes, aynı akıbete uğrasın… Hiçbir suç cezasız kalmaz. Böyle biline……
11 Temmuz 2011 15:19
Aminnn..
11 Temmuz 2011 16:54
Bize dediler ki, AKP neden %50 oy aldı. Her şehirin girişinde koca koca TOKİ binaları var. Şehirler değişiyor. Gelişiyor.Güzelleşiyor.
Avrupa’nın en büyük Adalet Saraylarını yapıyoruz.
Hasdal’ın kapasitesi 150 bildiğim kadarıyla. 200 kişi şu an da ikame ediyor. Metris son şike operasyonunda 23 kişi Aziz Yıldırım da dahil tutuklandı aynı yere kondu basından izlediğimiz kadarıyla. 12 Kişilik koğuş ta 22 kişi. Yer yatağı yapmışlar diğerlerine medya dan izlediğimiz kadarıyla.
Ben burda blog yazarlarından, eğer konu ile bilgileri varsa birşey öğrenmek istiyorum. Geçen Hafta Ulusal Kanal da Sabahattin Önkibar ‘ın konuklarından biri Emekli Kurmay Albay Aziz Ergendi.
Aziz Ergen programda, Hasdal’ın 5.000, Silivri’nin 20.000 kişilik kapasiteye çıkarılacağını söyledi. Gerçekten doğrumu bu bilgi Sayın Blog yazarları?
Programın linki,
12 Temmuz 2011 03:27
Ülkenin “şerefli” hakimlerinin başına dert açılmazsa iyi… Hukuk hiç bu kadar lazım olmamıştı.
12 Temmuz 2011 10:16
İsmi gibi şerefli hakimler iyi ki aynı zamanda çok da cesurlar.ileride çocuklarının ve torunlarının karşısına başı dik,alnı açık olarak çıkabilecekler.