Balyoz Davası 35. Celse Duruşma Tutanağı – 2 Mayıs 2011

11 Haziran 2011

Duruşmalar, GENEL

35. Celse duruşma tutanağını okumak için buraya tıklayın.

Bu duruşmada Süha Tanyeri’nin çapraz sorgusu yapılıyor ve İzzet Ocak savunmasını sunuyor.

İzzet Ocak Şubat 2010’da (ilk dalga gözaltılar sırasında) tutuklanma talebiyle mahkemeye sevkedildiği zaman, nöbetçi hakimin kendisine sadece bir soru sorduğunu söylüyor:

“(…)Bu ifadem esnasında nöbetçi hakim bana sadece ve sadece bir soru sordu. O soru neydi biliyor musunuz? O soru Profesör Doktor Türkan Saylan ile tanışıklığımın nereden geldiği oldu? Sözde balyoz güvenlik harekat planı ile ilgili olarak gözaltına alınıyorum ve tutuklanmak istemiyle nöbetçi mahkemeye sevk ediliyorum ve bana sorulan soruya bakar mısınız?”

***

Klasör 48, dizin no. 483

Balyoz soruşturmasının en başında, 24 Şubat 2010’da 1nci Ordu Askeri Savcılığı Beşiktaş Adliyesi’ne iki ayrı CD içinde iki bilirkişi raporunu mühürlü zarf içinde teslim ediyor. Bu raporlardan biri (Ahmet Erdoğan tarafından hazırlanan) dava dosyasına konuyor, hatta daha dosyaya girmeden ve savunmayla paylaşılmadan basına sızdırılıyor. Raporlardan ikincisi (Hakan Erdoğan tarafindan hazırlanan) 1nci Ordu’daki bilgisayarlarda soruşturma konusu belgelerin izinin bulunmadığını tespit ediyor, ve Adliye’de buharlaştığı için dava dosyasına ya da iddianameye dahil edilmiyor (bu konuda daha fazla okumak için buraya tıklayın).

Önceki celselerde hem sanıklar hem de avukatlar bu konudaki itirazlarını bildirmişlerdi. Bu celsede “Mahkeme” Başkanı bu kayıp rapor için: “Şimdi geçen duruşmada bu Yüzbaşı Hakan Erdoğan’ın raporu konusunda itirazlar olmuştu. Ben onu inceledim, Heyetimiz onu inceledi. Klasör 48, dizi 483’te CD var” diyor (sayfa 22).

Klasör 48, dizin no. 483’yi yanda görüyorsunuz. (Dizin no. 484-515’de Ahmet Erdoğan’ın raporu var, dizin no 482de ise ilk TÜBİTAK raporuna ait üstveri dökümleri başlıyor).

“Mahkeme” Başkanı şöyle devam ediyor:

 “Bu az önce sizinde gösterdiğiniz [burada, blog girişinin yanında görünen] yazının altına eklenmiş halde CD var. CD’yi açtım, CD’de yani ben bizzat da inceledim, şeyin Ahmet Erdoğan’ın CD ortamında raporunu gördüm. Şeyin de bu Hakan Erdoğan’ın raporunu da Heyetimiz ara kararında da vardır. Aslına uygun onaylı örneğini 1. Ordu Komutanlığı Askeri Savcılığından istedi. Daha önceki duruşmalarda bu CD nerede diye savunma sormuştu. CD dosyada rapor aslıda istendi bilginiz olsun.”

Başkan’ın dosyada dediği CD, Ahmet Edoğan’ın raporunu barındıran CD. Hakan Erdoğan’a ait rapor yok. “Mahkeme” Başkanına bu anlatılınca, Başkan:

Burada polis memurlarını bir CD teslim edilmiş. Bu CD nerede kayboldu, dosyada yok demişti. Ben CD’nin klasör 48, dizi 483’te olduğunu söyledim. İçeriğinde de ben raporu göremedim. İçeriğinde Ahmet Erdoğan’ın raporu var. Ama onu uzman bir kişiye açtırabiliriz. Ben belki açmasını bilememişimdir. Birkaç noktayı denedim Ahmet Erdoğan’ın raporunu açtım, fakat Hakan Erdoğan’ın raporunu açamadım. Açsak da aslını nasıl olsa Askeri Savcıdan isteriz diye çok da üzerinde durmadan ara kararını aldık arkadaşlarla bu konuyu. Ara kararında Askeri Savcılığa yazdık. Cevabı bekliyoruz.”

Oysa Heyet dosyayı dikkatli incelese görecek; polis memurlarına bir değil, iki CD teslim edilmiş. Tutanağı görmek için buraya tıklayın (Klasör no. 26, dizin no. 324). İki farklı rapor, iki ayrı CD içinde. Başkan’ın ısrarla dosyada olduğunu söylediği CD, Ahmet Erdoğan’ın raporunu barındıran CD; doğal olarak açıldığı zaman içinde Hakan Erdoğan’ın raporu görünmüyor (Başkan “açamadım” diyor, ancak “göremedim” demek istiyor herhalde). Çünkü Hakan Erdogan’ın raporu ayrı bir CD’nin içinde ve kayıp.

Avukatlar durumu izah etmeye calışıyor, Başkan hala ısrarla “CD’ler dosya içerisinde klasör 48, dizi 483 yanlış hatırlamıyorsam. Buraya not aldım. Orada var o CD’ler” diyor (sayfa25).

***

Ocak’ın savunmasının sonuna doğru ifade ettikleri:

“Zaman zaman aklıma şöyle geliyor, yani Mahkeme Heyeti olarak sizler bu anlattıklarımızı artık bütünü ile yaşadınız. Çirkinlikleri, iftiraları, yalan yanlış kumpasları amiyane tabir ile bağışlayın gördünüz. Günlerdir bunlar burada yansıtılıyor. Ben sizden mesela şöyle bir şey beklerdim yani. Efendim 1 dakika arkadaşlarım biz arkaya çekiliyoruz, bir ara karar vereceğiz, biraz sonra Savcı 2 Üyeniz ile beraber zatıaliniz salondan tekrar içeri geliyorsunuz, evet arkadaşlar ya bizde bu güne kadar şartlandık ya da bize bazı şeyler söylendi şu oldu bu oldu tırnak içinde isterseniz söyleyeyim, bunları ama artık kral çıplak her şey ortada, artık bu tiyatro kaçıncı yok, bugün kaçıncı duruşma günü bir tiyatronun 2 ya da 3 perde olur, artık 22-24 perdeden de Başkan olarak ben, 2 Üyem, Savcım da artık yok be.”

Abone Ol

Subscribe to our RSS feed and social profiles to receive updates.

73 Yorum “Balyoz Davası 35. Celse Duruşma Tutanağı – 2 Mayıs 2011”

  1. Ilhan Kemal Says:

    Maalesef ortada bir dava falan yok, bu sadece yuz kizartici bir tiyatro. Gecenlerde bir yorumcu artik burada Balyoz davasinin saibeli kanitlari konusunun tartisilmadigindan sikayet ediyordu. Hakliydi da yakinmasinda. Ama bu saibelerin tartisilmasi anlamini yitireli o kadar cok oldu ki. Bu blogda akil ve vicdan sahibi insanlarin davanin oturdugu zemine olan guvenlerini yitirmesini saglayacak o kadar cok sahtekarlik ornegi sergilendi ki. Neyi tartisalim?

    Gercekten hukukun egemen oldugu bir ulkede bu saibelerden birinin gercekligi bile davanin hukuki zeminini cokertir ve dahasi tum adli/siyasi ilgiyi bu davadan alip bu sahte belgeleri hazirlayanlarin sorusturulmasi ve yargilanmasina cevirir. Bizde olan ise hersey normal bir hukuk sureciymis gibi davranip odanin ortasindaki fili gormezden gelmek.

    Odanin ortasinda butun hasmetiyle bagdas kurmus oturan koca bir fil var artik. Bunun tartisilacak bir seyi kalmadi ki. Ama ne hikmetse gerek bu blogda ve gerekse medyada bazi yorumcular bu fili gormedikleri gibi filden bahsedenleri de ortada bir fil falan olmadigina iknaya calisiyorlar. Bunu yaparken de kacinilmaz olarak insanlara “insaf artik” dedirtecek kadar zorluyorlar akil yurutmenin, daha da kotusu vicdanin sinirlarini. Bu davanin ciddi bir hukuki surec olduguna inanan ve diger insanlari da buna iknaya calisan bazi yorumcularin artik cok cignenmis bir sakiz zerafetinde uzayip giden argumanlarini burada aylardir izliyoruz, daha dogrusu ben sahsen artik izleyemiyorum. Blog sahiplerinin buraya koydugu her yeni dokuman ya da mahkeme tutanagina da “pes be birader” demek disinda eklenecek bir sey yok.

    Bu dava ile ilgili dehset verici konu Turkiye’de bir darbe kalkismasinin varligindan cok ulkede boylesine onemli bir davanin sahte belgeler uzerine kurulabiliyor olmasi, daha da vahimi ortaya dokulen saibeleri gormezlikten gelme konusunda adli makamlarin dudak ucuklatici israri. Bu tablo benim acimdan gercekten bir darbe girisimi olup olmadigi sorusundan daha vahim. Cunku bu sahtekarlik iddia edilen darbe plani gibi bir “girisim” degil fiiliyata dokulmus bir hukuk katliami olarak onumuzde durmakta. Cetin Dogan ve/veya bir gurup baska asker bir darbe girisiminde bulundu mu bilemiyorum. Eger bir darbe girisimi vardiysa da asikar ki becerememis durumdalar. Ama bu arada kesinlikle becerilen bir baska sey var: ulkede hukuk sistemi siyaset-medya-adliye-kolluk kuvvetleri-kamuoyunu iceren genis bir katilimla hepimizin gozu onunde katledildi.

    Icimden her iki hal icinde sadece “gecmis olsun” demek geliyor. Gecmis olsunlarin ilki (iddia dogruysa) rejimin bir tehlike atlattigini ifade edip bir rahatlama anlami icerirken, ikinci gecmis olsun hukukun elbirligi ile katlinden dolayi ulkeye bir bassagligi mesaji anlamini tasiyor ki vahim olan da bu.

    Cevapla

    • ihtimal Says:

      Olaylara tepeden ve global bakiyormus gibi felsefe yapmak yerine safinizi net bir sekilde belirlemeniz guzel bir gelisme! Ordunun tam kalbinden cikan belgeleri sahteymis gibi gostermeye calismak sizin tarafinizdan being fairness, professionalism and tolerance to other ideas ile her ne kadar aciklanmaya calisilsa da bunu Turkiyede kac kisinin kaale (inanacagini) alacagini yaklasik 10 saat sonra gorecegiz 🙂

      Cevapla

    • Kemal Says:

      Sevgili İlhan Kemal,

      Bu blogu okumaya başladığımda (3-4 ay önce) konu hakkında çok da bir yargım yoktu. Elbette kafamda bir takım düşünceler vardı…

      Temelde 1. Ordu Plan seminerinin bir kılıf olarak gerçektende olası bir darbe için önhazırlık çalışması olduğunu düşünüyordum. Yani kesin alınan bir karar yok ama “eğer gerekirse biz ödevimizi şimdiden yapalım da” kaygısıyla yapılmış bir çalışma olduğunu. Fatih Camii’nin bombalanacak olması, jetimizi düşürecek olmamıza ise “Yok artık, yuh. Demek bu işler böyle yapılıyor…” ile “Herhalde gazeteciler yanlış yorumlamışlar. Fatih Cami bombalanırsa, jet düşürülürse ne yapmak lazım diye tatbikat yapılmıştır. Yani mavi (ya da kırmızı? herneyse…) kuvvetlerin rolünü gerçekmiş zannetmişler ” arasında gidip gelen düşüncelerim vardı. Aklımın köşesinden bile bir çetenin araç çizelgesi oluşturma detayında bir dava dosyası oluşturmuş olma olasılığı geçmiyordu.

      Hani diyorlar ya, hayal bile edemezdik, gerçek oldu…

      Sonra blogu okumaya başladım. Bir dönem yazmadım. Hani savunma ne diyor, bu Fatih Camii meselesini nasıl açıklıyorlar, v.b. konulardaki açıklamalarını merak ediyordum. Bir suçlama yapılır, savunma siz yanlış anlamışsınız aslında o şu değil de bu der ya… Argümanlar neler diye merak ediyordum.

      İnanılmaz şekilde blogda “Sizin şu dediğiniz aslında yok” deniyordu! Var olana yok nasıl denir ki? İnkar etmek mümkün elbette. O var ama ben yazmadım öbürü yazdı. Bu da geçerli bir savunma stratejisi. İddia eden ispatlasın iddiasını.

      Ama blog bununla da yetinmiyordu. Onun var olması mümkün değil, tabii eğer zaman makineniz yoksa diyordu ve (sizin güzel benzetmenizle) FİL odanın ortasında bana el sallıyordu…

      İlk yazılarıma bakıyorum. Sanırım 13-14 Şubat tarihlerinde yazmaya karar vermişim. O dönem meğer ne kadar naifmişim. İlk yazılarımda hep blog yazarlarının gündeme getirdiği zaman çelişkilerinin nasıl açıklandığını sorgulamışım. İnanılmaz geliyordu iddiaları diyorum ya, inanamamışım ki “Elbette bir cevabı var, bu kadar canhıraş şekilde iddiaları çürütmeye çalışan arkadaşlar, her halde makul bir şekilde bu zaman çelişkilerinin açıklamasını yapacaklardır hatta blogun eski sayfalarında belki yapmışlardır bile…” beklentisiyle yorumlar yapmışım. Ataşe-Ateşe başlığı altında sanırım ilk yorumum. Şöyle yazmışım:

      “…Sorun imla hatası sorunu değil, konu başlığında da açıkça söylendiği gibi adamın kendi ünvanını yanlış yazması sorunu. Üç olasılık var, ya adam ünvanını şehven yanlış yazmış, ya ünvanını bilmiyor ya da bu belgeyi hazırlayan ünvanı bilmiyor. Ünvanını bilmemesi makul gelmiyor. Demek ki ya kendisi şehven yanlış yazmış ya da belgeyi hazırlayanın hatası. Şimdiye kadar bu blogda iddia edilen çok belirgin hataların aklı başında bir açıklamasını henüz göremediğim için (Çok sonraları kurulan kurumların 2003′te yazıldığı iddia edilen belgelerde yer alması gibi, bunu açıklamayı başaran var mı? Benim mi gözümden kaçmış?) an itibarıyla belgelerin düzmece olduğuna yönelik kanaat bende ağır bastığından son şık daha akla yatkın gibi görünüyor. Eğer söz konusu çelişkilere cevap verilirse bu durumda kendi ünvanını şehven yanlış yazdığını söylemek mümkün olacaktır….”

      “Kanaatler”, “akla yatkınlık”, “ağır basma”, “gibi görünme” v.b. kalıplar kullanıyormuşum o dönem. Bugün olduğu gibi sahte belge üretme çetesi diye kafadan girmiyormuşum. Henüz Yeni Recordati İlaç firması’nın adını da ezberlememişim, “çok sonraları kurulan kurumlar” diyerek muğlaklığa sığınmışım. Görüyorum ki, “sehven” kelimesinin de nasıl yazıldığını bilmiyormuşum. Sağolsunlar onun da doğrusunu öğrettiler bu süreç içerisinde…

      İkinci mesajımı Türkiye’ni yeni düzenine hoş geldiniz başlığı altına Bekir L. Yıldırım adlı yorumcunun yazdıkları üzerine yazmışım. Benzer bir kaygıyla, bu sefer biraz provakatif olarak “Bu zaman çelişkilerini açıklayın artık da rahat edeyim. Böyle saçma şey olmaz. Elbette bir açıklaması vardır. Bilenler yardımcı olsun” anlamına gelecek bir mesaj yazmışım. ( https://cdogangercekler.wordpress.com/2011/02/13/turkiye%E2%80%99nin-yeni-duzenine-hos-geldiniz/#comment-3493 ) . O gün bugündür cevap alamadığım bir sorudur (sizin benzetmenizi tekrar ödünç alacağım) “Pardon ama bu Fil niye bu odada. Onu buraya kim koydu?”

      Hatta, o günlerde sevgili Fmeraklı gibi düşünüyormuşum bazı konularda!

      https://cdogangercekler.wordpress.com/2011/02/13/sugaci-atase-kendisini-atese-saniyor-calistigi-yeri-de-ateselik/#comment-3496

      “…Şimdi delil olarak gündeme getirilenlerin o seminere ek olarak zenginleştirilmiş malzeme olduğunu düşünüyor gibiyim. Hele bu blogdaki çelişkilere yanıt verilemediğini görmek bu inancımı pekiştiriyor…..”

      Halen bir umutla Fili soruyorum ama gene de “düşünüyor gibiyim…”. Çok uzun sürmemiştir bu durum diye düşünüyorum. Daha da fazla nostalji yapmayayım…

      İnsan kendisinden yola çıkarak başkaları hakkında yargı sahibi oluyor. Önyargısız başladım bu blogu okumaya, yorumları okuyup, yanıt yazmaya. Çok uzun sürmedi Fili gördüm. Önyargısız bir insan, demokratik bir ülkede refah içerisinde yaşayalım diye kendi payına düşen üç kuruşluk katkıyı yapma gayretinde ise ve dürüstse ne yaparsa onu yapmaya gayret ettim. Odaya girmeyenlere fili göstermeye çalıştım.

      Öte yandan, odanın ortasında koca bir fil el sallıyor, birileri ne fili ben fil falan görmüyorum ama şu tavandaki karaltı bir karınca mı, yok yok aslında uğur böceği de olabilir, yoksa delik mi? diyorsa bunu diyen kişilerin “araştırmacı” ve “kuşkucu” olmalarını kabul etmek için fazlaca naif olmak lazım. Bende var bu naiflik ama elbette bu aylar yıllar sürecek bir naiflik de değil. Yani odanın ortasındaki Fil sadece dava bağlamında değil, dezenformayon şebekesi bağlamında da ortada duruyor ve hemen hemen her gün bilgisayar ekranlarından bize el sallıyor. Çocuklarının rızkı için fili görmemeye devam ediyorlar. Edecekler de. Son bir kaç yorumumda “Dün neredeydiniz?” argumanı üzerinde durmaya çalıştım. Bu argumanın ne kadar anlamsız olduğunu yazmaya çalıştım. Aslında “Dün neredeydiniz” argumanı fili görenlerin vicdanlarını rahatlatabilmek için “Dün de siz Zürafayı görmemiştiniz” demeleri. Ne kadar işe yarıyor bilemem. Ama kendimce açıklamam bu yönde…

      Özetle, yüreğinize ve aklınıza sağlık.

      Sevgiler.

      Cevapla

      • Kemal Says:

        …güncel bir duvardaki karaltı karınca mı yoksa delik mi tartışması örneği görmek isteyenlere

        https://cdogangercekler.wordpress.com/2011/06/10/sahte-belge-cetesi-balyoz-cd%E2%80%99leri-uzerindeki-yazilari-nasil-olusturdu/#comment-7593

        Cevapla

      • fmerakli Says:

        Kemal Bey,

        Demokrat’in hakli tespiti ile Dink cinayetinin Veli Kucuk ile “iliskilendirilmeye” calisildigini yazan biriyle polemige girmenin bir faydasi oldugunu ben de dusunmuyorum. Ama yukarida bir zamanlar ben de fmerakli ile hemfikirmisim bazi konularda diyerek eski tarihli bir yorumunuzdan su cumlenizi alintilamissiniz:

        “…Şimdi delil olarak gündeme getirilenlerin o seminere ek olarak zenginleştirilmiş malzeme olduğunu düşünüyor gibiyim. Hele bu blogdaki çelişkilere yanıt verilemediğini görmek bu inancımı pekiştiriyor…..”

        Sirf kayitlara yanlis gecmesin diye duzeltiyorum, ben yukaridaki ifadeniz ile hemfikir olmadigim icin sizin de benimle o ifade baglaminda hemfikir olmaniz mumkun degil. “Ben de fmerakli gibi dusunuyorum” diyerek basladiginiz yazinizda anladigim kadari ile hemfikir oldugunuz ifadem su idi:

        “Olaya bu anketler veri iken baktigimizda TSK’nin 28 Subat’taki tavri belli iken ve o surecte hedef alinan siyasi hareketin icinden isimlerin kurdugu yeni bir pari secim anketlerinde acik bir sekilde e defaatle iktidar adayi olarak gosterilirken Altan Bey’in soylediginin aksine “birilerinin darbe faaliyetlerine giristiklerine” inanmamak biraz saflik olur.

        Bunun ismi Balyoz mudur, Ayisigi midir, Sarikiz midir bilmiyorum, ama AKP iktidara gelmeden ona yonelik bir mudahale plani hazirlanmamis olmasinin o donemin gerceklerine uymadigini soyluyorum…”

        Cevapla

    • demokrat Says:

      Sayın İlhan Kemal,

      ”Bu tablo benim acimdan gercekten bir darbe girisimi olup olmadigi sorusundan daha vahim.”sözünüz beni çok düşündürdü.Uyuyamadım.Halbuki erken uyuyup bugün için sabahlamayı düşünüyordum.Daha önce neden blog’da farklı konulara yöneliyoruz suçlamasına ben de size yakın bir yanıt vermiştim.”Ne yapalım blog sahipleri zaten balyoz konusunda yazılacak herşeyi yazıyor biz de onaylayınca/yorumlayınca yazacak başkaca birşey kalmıyor.”Bu arada tartışmalar,yazışmalar devam ededururken hep yeni birşeyler öğreniyoruz,en azından bazı sorulara ,özellikle de ‘neden’ sorusuna yanıt arıyoruz.Ben kendi düşünce sistematiğime göre bu ‘neden’ sorusuna satır içlerinde ve anlam arkalarında yanıtlar vermeye çalıştım.Bu yanıtlar, sözlerin arkasını göremeyen kimilerince yanlış anlaşıldı.Hatta çoğunluk tarafından yanlış anlaşıldı, gerçi bu onların algılama sorunu diyerek geçip gitmek de bir çözüm ama hepimizin toplumsal/vicdani bazı sorumlulukları olduğu da bir gerçek.
      Agılayamayanlar içi daha açık yazacağım.(Bu yazdıklarım tabii ki benim düşüncelerim,yoksa biliyorum/kesin doğru/budur anlamına gelmesin).Davaya tarafsız gözle bakabilmek için toplumun psikolojik/gözlemsel bakış açısıyla baktığı şartları taşıyan açı ya da ona en yakın empatik açıyı yakalamamız gerekir.Öyle olduğunda yolun zaten yarısını atlamış oluruz.Ne demek istiyorum;
      Şu ki ;bu ülkede son elli yıldır çok büyük acılar yaşandı ,bunu hiçkimse inkar edemez, bu acılardan her kesim kendi payına düşeni aldı,kimileri az kimileri çok.Zaten bu acılar adil olmadığı gibi, bu acı paylaşımları da hiçbir dönemde adil olmadı.Bu çekilenlerin birikimi biz/içinde yaşayanlar bile farketmeden o kadar büyük debilere ulaştı ki,artık tahmini bile mümkün değil.60 ihtilali ve sonrası çekilen acılar ve bunun sonrası oluşturulan ezilmiş taban,71 sonrası yaşananlar ve toplumsal çalkantıları,80 sonrası işkenceler,katledilen, sürgün edilen ,ezilen sol kesim,entellektüel kırım, daha sonra yaşananlar,faili meçhuller,susurluk çeteleri,ülkücü mafyalaşma süreci,28 şubat rezaleti,27 nisan komedisi,ağır baskı ve
      sıkıntı dönemleri…Şu kısa tarih sürecinde aslında sayamadığımız o kadar çok şey yaşandı ki,bunların çok küçük bir kısmı bile orta ölçekli bir Avrupa ülkesini çözülemez krizlere sokardı.Hal böyleyken ve her dönemin hacıyatmazı olan büyük sermaye (Türkiye çapında çok küçük bir demografik yapıya tekabül ediyor) dışında hemen hemen her evde bir büyük ”acı” izi bırakan bu dönemlerin sonunda oluşan tepkinin de büyük olmasının kaçınılmazlığını hala anlamayan insanların mevcudiyeti akıllara seza bir durum.Ben bunu ‘ahmaklıkla eşdeğer’ olarak ifade ettiğimde anlamadı mesela insanlar.Oysa o kadar basit ki,öteki gibi düşünebilmek.Evet düşünyapısına göre bir o kadar da zor olabiliyor,olanaksız olabiliyor aynı şey.Lafı fazla uzatmayalım,bu çekilenler ,bana göre birikim/başkasına göre ülkede olağan şeyler,bir taban yarattı ve bu taban dahilinde içi nefretle dolu bir büyük kitle var.İşin ilginç yanı bu kitle içinde her kesimden görüş var.
      Bu taban ,artık acıyla yoğrulmuş bir yaşam istemiyor,bu taban ,artık onurlu bir yaşam ,istikrar istiyor ve bu taban hala korkuyor.Öylesine acılar çekti ki vesayetlerin biteceğine bir türlü inanası gelmiyor.Sadede gelirsek bu tabanın geçmişten beri yaşadıklarından,korkularından ve hiçbir dönem adamakıllı bilgilendirilmemelerinden dolayı kafası hayli karışık.Buradan balyoza geçeceğim, mesela insanlar ergenekonla(ya da herneyse) balyozu bir tutuyor.İçinde suç, asker ,ölümler, hakimler,savcılar,silahlar görüyor ve fazlaca da kafa yormuyor gerisine.Burada bile var,koskoca okumuş yazmış insanlar ”ergenekon/susurluk (adına her ne derseniz deyin) binlerce faili meçhule imza atmış” dediğinizde size ”iyi ama bu cd’ler sahte” mealinden yanıtlar verebiliyorlar.Empati yaptığımızda ve bu durumun tersini düşündüğümüzde ise mesela ‘ihtimal’ gibi yazanları görüyoruz.Sabitleşmiş ve körükörüne inanmış.Hatta o kadar düşünmeden yazanlar var ki kendisi gibi yazmadığı için ‘ihtimal’ ile ‘fmeraklı’yı bir tutanlar,aynı görenler birdolu yazılar yazdılar.Şüphe yargıya dönüyor ve ardından yafta geliyor fütursuzca.Açık yazmak gerek demiştim yukarda,bana göre bu girift durumun en önemli sebebi üstte yazdıklarım.Evet bu davaların asla birbiriyle fiziksel bir bağlantısı yok,ama bu demek değil ki düşünsel anlamda ilişki de bulunmuyor.Zaten en başta hatayı kıymeti kendinden menkul bu gönüllü savunucular yaptılar olayı toplu savunma düzlemine çekerek.Yoksa okuyoruz işte savunmaları,hiçbirinde böyle bir gayret yok.Gayet mantıklı bir düzlemde ergenekon,kafes vs karıştırmadan kendi savunmalarını yapıyorlar ve sahtelikleri teker teker kanıtlıyorlar.Yani bütün çekilenlerin sorumluları bu arkadaşlar olabilir mi?Neden herşeyin sorumlusu gibi görülmek isteniyorlar?Her iki tarafında bizi götürmek istediği yol yanlış; ne ”bunların hepsi böyle” diyen akıl yoksunları ne de ”bak gördün mü, bunların hedefi TSK aslında hepsi (tüm davalar) suçsuz ama,işte çeteler vs bilerek tezgah kuruyor” noktasında olan akılsızlar.Hem suçlayanlar hem de bu savunduğunu zanneden evvel akıllılar aklıselim düşünmeye başlamazlarsa bu dava gerçek bir yüzkarası olarak tarihe geçecek.
      Yazdıklarımdan kendilerine göre anlam çıkaracaklara da hemen yanıt vereyim,her devirde yanlış yapanlar olmuştur ve olacaktır.Yani sahtelikler üretenler olduğu gibi,bu halk bidon kafalı, bunları ancak asker ıslah eder mantığı maalesef her dönemde ete kemiğe bürünecektir.Bu arada unuttuğum şimdi aklıma gelen birşeyi de ekleyeyim ,herkes yazıyor çiziyor,sayın hakimler artık anlamadı mı bu sahtelikleri diye,bence anladılar ama sanıyorum onları böyle davranmaya iten başka gerekçe/düşünceleri var.Birincisi sayın fmeraklı’nın başka biryerde dediği gibi dava süreciyle ilgili,yani süreç böyle işliyor ama yavaş işliyor.Mesela çok etkili/ikna edici savunmalar yapıldı şimdiye kadar,bundan sonra kısa tutulsa bence zaman kazanılır.Ama isyan noktasında olanların da konuşma isteklerini anlıyorum.İkincisi sayın hakimlerin cd’nin sonradan üretildiğini anlamış olmalarına rağmen içeriğinin tamamen doğru olduğunu düşünmeleri olasılığı.Güncellenmiş ama ‘vatansever subay’ tarafından daha sonra biraraya getirilerek toplanmış olması.Kimbilir belki bunu savcılara söylemiştir bile,’vatansever subay’.Üçüncüsü bilmediğimiz ek ve deliller.Dördüncüsü ise en yukarda sözettiğim ve insanların ruh halini bir şekilde etkileyen üzücü/tarihsel olaylar silsilesi.Bence gerekçelerin hangisi haklı,hiçbiri maalesef.İçlerinde doğrular olsa bile; kimsenin burada inancının önemi yok çünkü ,sizin sözünüze döneceğim yine;

      her ne olursa olsun;

      ”Gercekten hukukun egemen oldugu bir ulkede bu saibelerden birinin gercekligi bile davanin hukuki zeminini cokertir”

      Saygılar.

      Cevapla

      • Kemal Says:

        “Burada bile var,koskoca okumuş yazmış insanlar ”ergenekon/susurluk (adına her ne derseniz deyin) binlerce faili meçhule imza atmış” dediğinizde size ”iyi ama bu cd’ler sahte” mealinden yanıtlar verebiliyorlar…”

        ve “…ne de ”bak gördün mü, bunların hedefi TSK aslında hepsi (tüm davalar) suçsuz ama,işte çeteler vs bilerek tezgah kuruyor” noktasında olan akılsızlar…”

        demişsiniz. Akılsız olmayı göze alma pahasına diyebilirim ki keşke ayrım dediğiniz kadar net olsaydı…

        Ergenekon kapsamında meşhur bir 51 Nolu DVD var, üzerindeki şaibleri güzel (belgeli/resimli) bir şekilde toparlamışlar :

        http://www.askerhaber.com/haber/3196/pol%C4%B0s%E2%80%99ten-muth%C4%B0%C5%9E-yalan-ruzgari.html

        Aynı kapsamdaki İrticayla Mücadele Eylem Planındaki Gizli Tanıkları, Danıştay cinayetini bağlayan Osman Yıldırım’ları v.b. görüyoruz, okuyoruz.

        Ergenekon var Ergenekon var. Hangi Ergenekon binlerce faiili meçhule imza atmış? Bugün geldiği noktada o Ergenekon içinde Türkan Saylan da, Doğu Perinçek de, Hanefi Avcı da, Mustafa Özbek de, Ahmet Şık da, Mustafa Balbay da, İlhan Cihaner de, Nedim Şener de var. Benim gördüğüm sessizliğimizi yırtmazsak yarın blog yazarları ertesi gün de ben girebilirim o torbaya.

        Mantık şöyle işliyor. Hmmm, görülen o ki birileri sahta belgeler ve CD’ler oluşturuyor. Oh my god! Bu birileri resmi görevliler. Şu kişilerin yanı sıra bu kişiler de bağırıyor bu CD sahte, o tanık yalancı v.b. Demek ki gerçekten de bu ikincilerin de söylediklerine kulak kabartmak gerek. Kabarttıkça da daha sık “oh my god” diyorsunuz.

        Hele o birileri Hrant Dink cinayetini Veli Küçük’le ilişkilendirmeye çalışırken kendilerinin azmettiriciyi istihbarat elemanı olarak cinayet işleyen grubun içerisinde görevlendirmiş olduğunu düşündükçe becerilenin sadece hukuk değil tüm demokratik kurum ve yapılar olduğunu görüyorsunuz.

        Sevgiler.

        Cevapla

        • demokrat Says:

          Kemal bey,

          Polemik isteğinizde topa girmeyeceğim. O kadar yazılardan ve yaşananlardan sonra hala ”Hrant Dink cinayetini Veli Küçük’le ilişkilendirmeye çalışırken” yazan biriyle benim işim olmaz.

          Belgeli olarak değil de sadece (yanlışlığı göstermek adına basite indirgenmiş) örnek olarak verdiğim ”..ergenekon/susurluk (adına her ne derseniz deyin) binlerce faili meçhule imza atmış” cümlesi de bu kadar açıkken böyle usturuplu çarpıtabilecek (Hangi Ergenekon binlerce faiili meçhule imza atmış?) birisiyle de hiç işim olmaz.

          ”Ergenekon var Ergenekon var. Hangi Ergenekon binlerce faiili meçhule imza atmış? Bugün geldiği noktada o Ergenekon içinde Türkan Saylan da, Doğu Perinçek de, Hanefi Avcı da, Mustafa Özbek de, Ahmet Şık da, Mustafa Balbay da, İlhan Cihaner de, Nedim Şener de var. Benim gördüğüm sessizliğimizi yırtmazsak yarın blog yazarları ertesi gün de ben girebilirim o torbaya.”

          Daha önce bu konular ayrı ayrı yerlerde çok tartışıldı.
          Şimdi dikkatinizi çekerim ”yarın blog yazarları ertesi gün de ben girebilirim o torbaya.” sözünüzdeki haklılık payını gören birisi olarak konuşuyorum(size çelişki gibi gelebilir ama bana göre değil,çünkü her konu kendi çerçevesi içinde ele alınmalı) :

          Yukarda da izah ettiğim üzere toptancılık yaparak asıl kötülüğü suçsuz insanlara yapıyorsunuz.Tıpkı bu insanları aynı torbaya sokanlar gibi.Düşünün birileri aynı torbaya koymuş(iddia bu) ,yanlış yapmış,bulandırmış (siz yanlış olduğunu iddia ederken eğer suçlu suçsuz ayırımını yapmazsanız dediğim gibi asıl kötülüğü orada yer alan suçsuzlara yaparsınız).
          Mesela M.Balbay’ın günlüklerini okursanız ve oradaki ‘darbeseviciliği’,’bizi bunlardan ancak siz kurtarırsınız’ ya da ‘hadi artık ne duruyorsunuz’ (tabii ki tam cümleler böyle değil,mantığı bu) yollu itirafları görmezseniz,asla böyle bir derdi olmayan (bana göre), Nedim Şener’e haksızlık edersiniz,zaten inandırıcılığınızı da yitirirsiniz.Bilmem anlatabildim mi?

          Ben derdimi yukarda açık olarak anlatabildim kanaatimi taşıyorum.

          Sevgiler.

          Cevapla

      • fmerakli Says:

        Sevgili Demokrat,

        Cok haklisin gercekten. Ben daha once de ifade etmistim, Ergenekon/Balyoz davalari saniklarin kendilerine atfedilen suclar kapsaminda yargilandiklari ceza davalari olmalarini otesinde anlamlar tasiyor. Bu davalar ‘siasi’ davalardir ve inancim olarak degil gozlemim olarak daha onceden de ifade ettigim uzere bu davalarin ‘siyasi’ davalar olarak algilanmalarinin arkasinda yatan temel neden yargilamalarin halkin onemli bir kesimi tarafindan yukarida net bir sekilde degindiginiz/siraladiginiz acilara neden olan zihniyetin yargilanmasi olarak anlasilmasi, kabul edilmesidir.

        Bu algi ceza yargilamasi ile zihniyet yargilamasi arasinda aslinda hayli kalin olan cizgiyi bulaniklastirmaktadir. Ama burada sadece bu algi sahiplerini suclamak da yersiz olur (yanlis anlasilmasin siz boyle yapiyorsunuz demiyorum, yapanlar icin soyluyorum), Cetin Dogan’in 27 Mayis’in yildonumunde Kemalist genclere yolladigi darbeperver mesaj benzeri aciklamalar da toplumun belli kesimlerinde yerlesik yukarida sozunu ettigim alginin derinlesmesine yardimci oluyor.

        Cevapla

        • demokrat Says:

          Evet ,kılçlar çekildi ve saflar daha da netleştirildi,bence önemli bir taktiksel hata, insanların (düşünsel bazda) asgari müşterekte buluşması neden bu kadar zor anlamak mümkün değil.Yangına körükle gitmek ancak yangını büyütür.Asla olmaması gereken bir darbeyi savunmak insana ne kazandırır ki?Hala bu devirde ‘ bana faydalı darbe iyidir ‘ mantığı güdenler önce insanlık karşısında mahkum olurlar ki bu mahkumiyetlerin en acısıdır.

          Bu arada tahmin yaptığımız dizinde hakkınızı en erken saatte teslim ettim haberiniz olsun.

          Cevapla

  2. Solmaz Türk Says:

    Silivri’de hala bir mahkeme olduğuna inananlar kaldı mı ? Orada bir tiyatro sahnesi var ve ne yazık ki oynanan oyun komedi değil.

    Cevapla

  3. Solmaz Türk Says:

    Eğitim seviyesinin ilkokul dört olduğu bir ülkede seçim sonucunu izlesen ne olur ,izlemesen ne olur ,oy versen ne olur vermesen ne olur?Sol duyulu oylarla Meclise giren Ertuğrul Kürkçü’yü kutluyorum.Altıncı Filo’yu kıble yapıp namaza duranlarla aynı mecliste..

    Cevapla

    • zimpara Says:

      Hem solculuk tasla, Kurkcu’yu ov, hem de halki ve onun yaptigi secimleri asagila. Bu ne acayip kimliksizliktir, bu ne acayip bir omurgasizliktir. Ahmet Abi’nin dedigi gibi “Nerden baksan tutarsizlik, nerden baksan ahmakca.” Her tutumunuz boyle ama, zihni bir butunluk arzetmek gibi bir derdiniz hic olmadi sizin. Hep yarattiginiz karsi kimlikerin reddi uzerinden insa ettiniz kendinizi. Sizin kimliginiz olmadi hic.

      Memleketteki en buyuk zihinsel patolojinin sizin zihniyetiniz oldugunu anlayabilseniz hem siz ic huzurunuza kavusacaksiniz hem de memleket. Allah yardimciniz olsun, ve sizler varoldugunuz surece bizlerin de yardimcimiz olsun.

      Cevapla

      • ihtimal Says:

        EE dogru lafa ne denir 🙂

        Cevapla

      • demokrat Says:

        Solumsu katkılı, ulusalcı soslu , sağ çeşnili ,bir tutam ırkçılık eklenmiş söylemin tezahürü tam da böyle oluyor demek ki.

        Cevapla

        • Solmaz Türk Says:

          Hadi canım sen deee..

          Cevapla

          • demokrat Says:

            Solmaz Hanım,
            O baraj konduğunda BDP diye bir parti yoktu, barajın konma gerekçesi ‘siyasi istikrarı korumak’ olarak hep tartışıldı,tartışılıyor.Tabii ki çok
            anti-demokratik bir durum.% 10 barajı BDP’lileri engelliyor demek ise biraz abartı ,hele de sonuçlar ortadayken.
            Sırrı Süreyya Önder tek başına 120.000 oy aldı,bölgesindeki diğer tüm bağımsızların toplamının bilmem kaç katı,yani diyeceğim oy almak biraz da adamlıkla ilgili.Bu arada memlekette solculuk sizlere kalmışsa vay halimize.Zaten hal ve gidiş ortada ; kronik ,müebbed muhalefet…
            Dediğim gibi ortaya karışık tutmuyor memlekette,duruş ve tutarlılık para ediyor .Eminim CHP’nin aday belirleme politikası önseçim vs ile olsa ,bu ne olduğu tartışılan adaylar asla listelere giremeyecek ve CHP oyları en az %3-4 artacaktı.Neyse bir daha ki sefere artık.CHP kaplumbağa hızıyla da olsa sola döndü gibi görünüyor.Tabii memlekette sol demek sadece CHP demek değil,onu da ifade edelim.

            Cevapla

            • Solmaz Türk Says:

              Demokratlık da size kaldıysa vay halimize.Mecliste Kılıçtaroğlu’nun annesinin Ermeni olduğuna dair kitap dağıtılırken ağzını açıp kınamayacaksın,alevliği ile ilgili meydanlarda mezhepçilik yapılacak ,din iman üzerinden sömürü yapılacak susacaksın sonra başkasının solculuğunu sorgulayacaksın.Sen demokratım diye ortalarda dolaşırken ben 12 eylülde TÖB-DER davasından yargılanıyordum.Yesinler senin demokratlığını.Türkiye’de değişen bir şey yok,eskiden Adalet partisi vardı sağcıların oy verdiği şimdi Adalet ve kalkınma partisi.palavrayı bırakın.

              Cevapla

      • Solmaz Türk Says:

        Hangi seçimlerden bahsediyorsunuz?Yüzde on gibi bir baraj koyacaksınız sonrada halkın hür iradesiyle yaptığı seçimlerden omurgasızlıktan ,karşı kimliklerin reddi üzerinden kendimizi inşa etmekten bahsedip bol bol laf salatası yapacaksın.Bdp lilerin meclise girmemesi için o barajı ben mi koydum ?Eğer baraj sorunları olmasa altmışın üzerinde milletvekili çıkaracaklardı.Milletin gasp edilen oylarının hesabını ben mi vereceğim.Karşı kimlikleri reddeden yüzde on gibi bir barajı kaldırmayanlardır.Hem 12 eylül anayasasını değiştirmekten bahsedip hem de yüzde on gibi 12 eylülün getirdiği barajı kaldırmayanlardan soracaksın o hesabı.Solculuk taslamaya gelince sen çelik çomak oynayıp kısa pantolonla gezerken ben hep sokaklarda demokrasi mücadelesi veriyordum .Senin zihniyetinde olanlarda ellerinde sopa solcu avına çıkmışlardı.
        Bu arada bin tane operasyon yaptık deyip hala sorgulanmayan Mehmet Ağar’a neden dokunulmadığını da açıklarsın belki .

        Cevapla

  4. The Artist formerly known as laik Says:

    Bu beyinsiz millete yaranmak çok zor ayol! Darbe yapıyoz “demokrasi havarisi kesiliyorlar”. İyi hadi demokrasicilik oynıyalım diyoz oy vermiyolar. Bir dahakii balyoz nükleer silahla olsun, temiz olsun derim fikrimi sorarsanız.

    Cevapla

  5. laik depresif Says:

    çetin doğan, perinçek başkan tuncay özkan, ve paşalarımız silivrideki hücresinde çürüyecek anlaşılan. tbmm’yi yök’ü tübitakı cumhurbaşkanlığını, yargıtayı aym’yi danıştayı hsykyı ele geçirdiler zaten en iyisi biz ülkeyi terkedelim beyler.

    Cevapla

    • ihtimal Says:

      Aman efendim nereye. Kambersiz dugun olur mu ? 🙂 Ha bu arada Dani, hadi bir NYT or WashingtonPost makalesi patlat ”ulke simdi tam batti” diye de, sizinkiler demlensin biraz 😉

      Cevapla

  6. demokrat Says:

    Ben bir erkek olarak ‘siz’ diye hitap ediyorum,siz ‘sen’ diyorsunuz,hayır çok önemli değil istediğinizi söyleyin de yaşımı nereden biliyorsunuz anlamadım.İkincisi beni bazı şeyleri yapmamakla suçlarken ben ne yazıyorum diye hiç durup düşündünüz mü?Sİnirle insanlar bazan istemediklerini de yazabiliyorlar.Mesela hüsn-ü kuruntularınızı.Mesela benim ermeni ya da alevi olmadığımı nereden biliyorsunuz.Şİmdi ben de yargısız infaz yapıp ,12 Eylül’de TÖB-DER davasından yargılanan muhtemel bir emekli öğretmene bu ‘yesinler’ tarzı dili yakıştıramadım desem iyi olur mu?Hayır öyle bile olsa o tarihten bu yana dünyada çok şey değişti ama siz de pek değişmemiş anlaşılan.Tek birşey söyleyeceğim,insanları kendi kurgularınızla yargılamayın olur mu?Sorduğunuz sorulara kendiniz yanıt vermeyin bir de,komik olmasın.Hani derler ya ‘sen çal sen oyna’ .Neyse anlaşılan gene de büyüğümsünüz saygıda kusur etmeyeyim.
    Saygılar, ellerinizden öperim.

    Cevapla

    • Solmaz Türk Says:

      İnsanlar düzmece belgelerle tutuklanıp özgürlükleri gasp edilmişken bu blogu kendi şahsi meselelerimizle meşgul etmek istemiyorum .Siz-sen hitap şekliyle uğraşmadan evvel başkalarının avukatlığına soyunup insanları sloganist diye yaftalamıyacaktınız.Hiç kimse kusura bakmasın ama bu davalardan dolayı kanser olup ölen,hastalanan,intihar eden küçücük çocuklarını eşleriyle bırakıp deniz aşırı ülkelerden gelip tutuklanan insanları düşününce hiç de kibar olmak gibi bir kaygı taşımıyorum.

      Cevapla

    • Kemal Says:

      Anlaşılan bir yanlış anlaşılma olmuş. Siz demokratım diye ortalarda dolaşansınız, kısa pantolonla ortalarda çelik çomak oynayan ise zimpara. Yani yaşınıza dair bir yorum yapılmamış. Üzerinize alınacak bir durum yok. Belirteyim dedim.

      Sevgiler.

      Cevapla

      • demokrat Says:

        Yok beni de fırçaladı hocam,
        olsun öğretmenlere saygımız sonsuz,
        mesleğini söylemesi yeterli.

        Cevapla

  7. demokrat Says:

    Gene karıştırmışsınız ben size artık başka birşey yazmayacağım , belli ki yukardaki yazımı okumamışsınız,eğer okuduysanız oradan bu yazdıklarınızı nasıl çıkarırsınız ki? Oysa orada siz de varsınız. ”…80 sonrası işkenceler,katledilen, sürgün edilen ,ezilen sol kesim,entellektüel kırım…”
    Saygılar sunarım.

    Cevapla

  8. Solmaz Türk Says:

    Seksen sonrası işkenceler,sürgünlerden bahsetmişsiniz de sanki seksen öncesi işkenceler,sürgünler,katledilenler yokmuş gibi. 1969 senesinde TÖS’ün genel toplantısının yapıldığı Kayseri’deki Alemdar sineması kimler tarafından yakılmış,ve o zamanki genel başkanı Fakir Baykurt kimler tarafından öldürülmek istenmişti. Sivas Madımak’ta yaşanan olayları bu günlerde birilerinin üstüne yıkılmak isteniyor da hatırlatayım istedim.Komünizmle mücadele dernekleri adı altında ABD tarafından kurdurulan o günün dernek yöneticileri kimlerdi?Birinci MC ve İkinci MC dönemlerinde katledilen gençlerin arasında General çocukları da vardı.27 mayısda albay rütbesinde olan Muzaffer Yurdakuler’in oğlu Hakan Yurdakuler ve General İsmail Hakkı Şenyuva’nın oğlu Hakan Şenyuva Siyasal Bilgiler dernek başkanları olduğı için öldürüldüler. Bahçelievlerde öldürülen yedi gencin katillerinden birinin düğün şahidi olan bir diğerine de polis kimliği veren M.Ağar’a neden dokunulmaz ? O gün katledilen çocuklardan biri olan Faruk’un annesi kırk yaşından sonra hamile kalarak doğurduğu oğluna Faruk ismini vermişti.80 öncesi olanların sorumlusu olarak bu gün askeri hedef tahtasına koyanlar o günün katillerini himaye eden polis şeflerine nedense hiç dokunmuyorlar.

    Cevapla

    • demokrat Says:

      Hocam tekrar tekrar başa sardırmayın Allah aşkına;
      ”…60 ihtilali ve sonrası çekilen acılar ve bunun sonrası oluşturulan ezilmiş taban,71 sonrası yaşananlar ve toplumsal çalkantıları,80 sonrası işkenceler,katledilen, sürgün edilen ,ezilen sol kesim,entellektüel kırım, daha sonra yaşananlar,faili meçhuller, susurluk çeteleri,ülkücü mafyalaşma süreci,28 şubat rezaleti,27 nisan komedisi,ağır baskı ve sıkıntı dönemleri…” demiştim.Yine gözden kaçmış.

      Söylediklerinizin bir çoğunda haklısınız, zaten bunun mücadelesini veriyoruz.Ama siz gene benim söylemediklerimi bana mal etmişsiniz,daha doğrusu herhelde böyle düşünüyor diyerek hem sorup hem suçlamışsınız.Merak etmeyin ben de biliyorum Sinan’ları,Deniz’leri,İbrahim’leri,Öz’leri ve daha yüzlercesini.Bunların yaşanmadığı bir Türkiye istiyoruz.Ve bu yolda önemli mesafe alındığı da kuşkusuz açık.Mehmet Ağar olayını bir önceki yazı dizisinde tartışmıştık ve fmeraklı 2 kez toplu suç duyurusunda bulunduğunu,yine bulunacağını söylemişti,yani demem o ki herkes aydınlığı özlüyor.
      Saygılar…

      Cevapla

  9. Can Acar Says:

    Uzun bir tatil yaptım. Çok iyi geldi. Herkese tavsiye ederim. Şöyle bir baktım da yazılanlara fazla bir değişiklik yok.

    Yeni ve etkileyici bulgular var. 4×4, tarih çelişkileri, el yazısı. Tepkiler yine aynı. Sonuca etkisi konusunda İlhan Kemal’in son yorumunun üzerine ekleyeceğim fazla birşey yok. Bu arada, sahtekarların elinde “imza makinesi” olması birşeyler çağrıştırıyor mu?

    fmerakli yine kendini farklı alanlarda kanıtlamış. Bilişim üstadı, hukukçu ve elyazısı uzmanı olduğu anlaşılıyor. Bu kadar karpuzu koltuğuna sığdırmak için beğenmediği kısımları da kesip atıyor her zamanki gibi.

    demokrat erkekliğini ön plana çıkartarak beni şaşırttı az önce ve bu yorumu tetikledi. Yorumcuların cinsiyeti hatırladığım kadarıyla sadece bir kez doğrudan konu edilmişti, o da ihtimal’in acracia’yı kadın sanmasıydı. Sen/siz tartışmasına Ben bir erkek olarak ‘siz’ diye hitap ediyorum diye girişmesi “kadın olduğun halde” diye bir çağrışım yapıyor, bu da tam olgunlaşmamış birşeyler olduğunu düşündürüyor.

    Kemal’in ilginç analizleri ve yorumları var her zamanki gibi. Onu etkisiz hale getirmenin yolu da “ODATV ci” diye yaftalamak olmuş anlaşılan. Bu konuda da değişen birşey yok. Kendilerine laf söyletmeyenler başkalarını yaftalamakta en ufak bir çekingenlik göstermiyorlar.

    acracia’nın destanını ve ilgili yorumları da hala boş zamanlarımda okuyup üzerinde düşünüyorum.

    Taraftarlar ise her “gol” sonrası olduğu gibi tribünlerden indiler. Dava ile ilgili geçerli bir argümanları olmadığı için onlarla sadece böyle zamanlarda karşılaşabiliyoruz.

    Bu arada, AKP’yi tebrik ediyorum. Çok çalıştılar ve başardılar. Umarım yanılıyorumdur, ancak AKP’nin oylarını arttırarak statükosunu (pardon, istikrar demek istedim) devam ettirmesi nedeniyle davalarda bir süre daha adalet görmeyi beklemiyorum. Öte yandan çok daha renkli ve ilginç bir meclis olacak gibi gözüküyor. Demokrasi, özgürlük ve adalet isteyenlerin de çok daha fazla çalışması gerekiyor önümüzdeki dönemde.

    Saygılarımla …

    Cevapla

    • trekking Says:

      Sevgili Can, özlemiştik valla. Hoşgeldin aramıza tekrardan.

      Saygılar,

      Cevapla

    • demokrat Says:

      Can Bey,

      ”olgunlaşmamış birşeyler olduğunu düşündürüyor.” lafıyla ne kastettiğinizi pek anlamadım.Açıklar mısınız.

      Cevapla

      • Can Acar Says:

        demokrat,

        Siz Ben bir erkek olarak ‘siz’ diye hitap ediyorum cümlenizi açıklayın, ben de neyin olgunlaşmamış olduğunu söyleyeyim.

        Cevapla

        • demokrat Says:

          Bu ülkede yaşayan her insan bilirki cins-i latif dediğimiz bayanlar erkeklerden daha kibardır. Sadece benden bile daha kibar olmanızı beklerdim demek istedim,bunda anlaşılmayacak ne var ki?

          Cevapla

          • Can Acar Says:

            demokrat,

            Yazdığınız cümlenin cinsiyet ayrımı çağrıştıracak, kadınları aşağılayacak ve bir şekilde anlaşılabileceğini düşünmüyor musunuz? Bence bu ülkemizin büyük bir kısmının gerçeklerine daha uygun olurdu. Eğer bu anlamı bir tek ben çıkartıyorsam, o zaman olgunlaşmaya ihtiyacı olan da ben olurum. Aksi durumda, olgun bir beyefendi yanlış anlaşılabilecek bir ifade kullandığı için muhatabından (Solmaz Hanım) özür dileyecektir.

            Cevapla

            • demokrat Says:

              Sevgili Can,

              Muhtemeldir ki o cümleden sadece siz başarabilirsiniz aşağılama anlamını.Hayatımın hiçbir döneminde böyle birşey yapmadığım gibi,böyle ‘nick’ arkasına sığınıp erkeklik gösterisi yapacağımı düşünüyorsanız ciddi olarak kendi düşünce yapınızı sorgulayın.Dediğim gibi benim aklımda böyle birşey olmadığı gibi doğrusunu isterseniz böyle anlayacak bir insan olabileceği bile gelmedi.
              Fikir ve tartışma platformu ne olursa olsun yaşını ve mesleğini öğrendikten sonra ki gösterdiğim saygıya dikkat edip/okuyup ondan sonra yazsaydınız keşke değil mi?
              Sayın Olgunlaştırma Enstitüsü uzmanı…:)

              Cevapla

              • Can Acar Says:

                demokrat,

                Neden yorumlara ara verdiğimi hatırlattığınız için teşekkür ederim. Gercekten çok zaman alıyor ve yoruyor. Neyseki biraz enerji birikmiş 🙂

                Muhtemeldir ki o cümleden sadece siz başarabilirsiniz aşağılama anlamını.

                Bu cümlenizi nasıl anlayacağımı bilemedim. Ya benim herkesten daha hassas ve duyarlı olduğumu söylüyorsunuz, ya da fesat ve kötü niyetli olduğumu. Ben sizin kötü bir şey kastetmediğinizi varsayarak övgünüz için teşekkür ediyorum.

                Hayatımın hiçbir döneminde böyle birşey yapmadığım gibi,böyle ‘nick’ arkasına sığınıp erkeklik gösterisi yapacağımı düşünüyorsanız ciddi olarak kendi düşünce yapınızı sorgulayın.

                Sizi tanımıyorum. Hatta önceki yorumunuza kadar cinsiyetinizi bilmiyordum ve merak da etmiyordum. Burada herkes yazdıkları ile şekilleniyor. Eğer ben böyle düşünebildiysem belki de kendinizi yeterince iyi anlatamamışsınız. Dikkat ederseniz “erkeklik” yorumunuzun beni şaşırttığını söyledim. Demokrat ve eşitliğe inanan birinden böyle bir yorum beklemezdim. Uyarma ihtiyacı duymam da bu yüzden.

                Dediğim gibi benim aklımda böyle birşey olmadığı gibi doğrusunu isterseniz böyle anlayacak bir insan olabileceği bile gelmedi.

                Peki böyle bir anlam olabileceğini görünce (hatta Solmaz Hanım da bunu onaylayınca) özür dilemek aklınıza geldi mi? Bu konuda hassas olduğunuzu ve yanlış anlaşılmayı gidermek isteyeceğinizi düşünmüştüm. Siz ise sanki üste çıkmaya çalışır bir görüntü sergiliyorsunuz.

                Fikir ve tartışma platformu ne olursa olsun yaşını ve mesleğini öğrendikten sonra ki gösterdiğim saygıya dikkat edip/okuyup ondan sonra yazsaydınız keşke değil mi?

                İnternet üzerinde tartışmanın ilginç taraflarından birisi herkesin istediği ismi, yaşı, mesleği kullanabilmesi. Bu nedenle tartışmalarda da saygı kişinin kimliğinden çok fikirlerine ve yazdıklarına göre belirleniyor. Örnek fmerakli ve ben. Benim için onun (kendi ileri sürdüğü) yaşının, Akademik niteliklerinin, komşu ve arkadaşlarının hiç bir önemi yok. Onu yazdıkları ile değerlendirip kararımı ve saygı düzeyimi ona göre belirledim. Şimdiye kadar da bu kararımı haksız çıkartan bir durum olmadı.

                Bu nedenle, davranışınızı Solmaz Hanım’ın yaşı ve yaptıkları üzerine belirlemeniz en azından İnternet ortamına yabancı olduğunuzu veya görünüşe fikirlerden daha çok önem verdiğinizi düşündürüyor.

                Ya da farklı şekilde sorayım: Eğer Solmaz Hanım sizinle yaşıt olsaydı, veya öğretmen yerine terzi olsaydı o zaman saygı göstermekten vaz mı geçecektiniz?

                Sayın Olgunlaştırma Enstitüsü uzmanı…:)

                Önceki yorumumda yazdığım “Kendilerine laf söyletmeyenler başkalarını yaftalamakta en ufak bir çekingenlik göstermiyorlar.” cümlesi de böylece hedefini bulmuş oldu. 🙂

                Saygılarımla …

                Cevapla

                • demokrat Says:

                  Sevgili Can,

                  Ne yaparsınız ben her söylenene inanacak kadar safım,öyle internet kurdu filan da değilim.Ama anlayışımın üst düzey olduğunu düşünüyorum.

                  ”Ya da farklı şekilde sorayım: Eğer Solmaz Hanım sizinle yaşıt olsaydı, veya öğretmen yerine terzi olsaydı o zaman saygı göstermekten vaz mı geçecektiniz?” Bu sonucu da ancak siz çıkarabilirdiniz ve başarmışsınız,tebrik ederim.Bu da bana göre sıkılmış bir insanın polemik daveti ,almayayım.

                  ”Saygılar, ellerinizden öperim.” Bu bir Türk eğitim klişesidir ve bana göre de çok önemli bir klişedir.Olması gerekendir.Bunu algılama kapasitenize bağlıyorum o nedenle yanıt veriyorum yaşıt olsaydı elini öpmezdim,terzi olsaydı da öpmezdim ama saygı gösterirdim.

                  Başa döneyim ,ortada cinsiyetle igili hiçbir tartışma yokken,konu tamamen siyaset üzerine yoğunlaşmışken ,tartışmanın bir tarafı her daim adabını koruyup konuştuğu her insana ‘siz’ diye hitap ederken,hatta kendisine saldırgan tavırlarla ve ‘sen’ diye ısrarla hitap edilirken ;yukardaki cümleden aşağılama anlamını çıkarmanızı önce hassas olmanıza bağlamıştım ama ısrarla uzatmanız böyle olmadığını daha doğrusu artniyet veya algılama sıkınıtsı olasılıklarından birini aklıma getiriyor.

                  ”Sayın Olgunlaştırma Enstitüsü uzmanı…:)” Bu da yafta değil,masum bir espri,durup dururken ortaya atılıp sataştığınız için.

                  Dönmüşsünüz ama adalet duygunuzu muhtemeldir orada bırakmışsınız.Gidin bakın orda bıraktığınız yerde kapının arkasında asılı.Gerekebilir.

                  Cevapla

        • Solmaz Türk Says:

          Birilerini ulusalcılık sosuna bulayarak ırkçılıkla suçlaması da cabası.

          Cevapla

          • demokrat Says:

            Saygısızlık yapmak istemiyorum,polemik yapmayacağım hocam.Şimdiye kadar kullandığınız ulusalcı dille ”Sol duyulu oylarla Meclise giren Ertuğrul Kürkçü’yü kutluyorum” cümlesi birbiriye pek uyumlu değil.Sokaktaki çocuk bile biliyor ki Ertuğrul Kürkçü ve bazı adaylar ;BDP ve amirlerinin sol oylara sulanması ve kendisini ırkçı/ülkenin sadece bir bölümünün temsilcisi suçlamasından kurtulmasına öykünmesinin bir tezahürü.Bana göre(sizin tarafınızdan bakarak) bağdaşmıyor yani.

            Cevapla

    • Kemal Says:

      Tekrar hoş geldiniz. 🙂

      Biz de bir yaramazlık yok. Aynen özetlediğiniz gibi durum.

      Sevgiler.

      Cevapla

  10. Solmaz Türk Says:

    Akıl mı okuyorsunuz ,fal mı bakıyorsunuz ? Benim kullandığım dilin ulusalcılığından size ne ?Neyin neyle uyumlu olduğuna siz mi karar vereceksiniz ?Polemiğe girmeyeceğim diyorsunuz başından girmeseydiniz o zaman.zimpara diye yazan kişiye destek vereceğim diye birilerinin solculuğunu sorgulamak kimin haddine ?

    Cevapla

    • demokrat Says:

      Hocam ,

      Şu konudaki görüşlerinizi de çok merak ediyorum açıkcası.

      http://www.eniyigazete.com/ertugrul-kurkcu-secimin-galibi-sayin-ocalandir.html

      Cevapla

      • fmerakli Says:

        Demokrat,

        Neden bilmem yorumunu ve linkteki haberi okuyunca aklimdan su cumle gecti:

        Barajin ustunden gecen top kalecinin saskin bakislari arasinda uzak koseden aglarla bulustu…

        Cevapla

        • demokrat Says:

          Hocam’la atışmamızı izlemişsiniz anlaşılan.Gerçi ben okuduklarımdan sonra asla atışmamamız gerektiğini çıkardım ama insan yazmadan da duramıyor işte.

          Cevapla

        • demokrat Says:

          Sayın fmeraklı,

          Daha önce bu ülkenin ciddi bir muhalefete ihtiyacı olduğunu konuşmuştuk sanırım.Ciddi ve etkili bir muhalefet aslında iktidarın başarısı için de olmazsa olmaz şartlardan biridir.Seçimden beri kendimce bir küçük analiz kurguluyordum,tahminlerimde beni yanıltanın ne olabileceğini düşündüm bir süre,sonra arkası geldi,ve aslında bunları tahmin yapmadan önce düşünebilirdim diye hayıflandım.İşte bana göre CHP’nin yanlışları.Bir ara da AKP için neden yanıldığımı toparlayıp yazmaya çalışacağım.

          *Yıllarca AKParti’nin ‘iyi’ dediğine ‘kötü’ diyerek yaptığı her icraati aşağılamak ve yermek için uğraştılar.Basitçe ‘iyi’ olan,’doğru’ olan hiçbir olgunun hakkını teslim etmeyi bilmedikleri gibi,bir çok hedefi de daha doğmadan pragmatik bir şekilde eleştirerek hedef saptırma yolunu tercih ettiler.Oysa halk bu durumu görüyor,hem haklıya hakkını teslim ediyor,hem de sol’un bu adaletsizliğine içten bir tepki gösteriyordu.Aslında sol’un (sözde) büyük çocuğu CHP’nin dışında bir kısım sol çevrelerde durum bu minval üzere değildi ,yer yer AKParti’nin politik düzlemde hakkını teslim edenlere rastlanıyor ve bu durum özellikle yeni CHP’nin dikkatini çekiyordu ama deniz ve zaman tükenmişti.

          *Aday belirleme süreçleri bir dolu hata barındırıyordu.29 İlde CHP önseçim yapmasına rağmen ikna edici olamıyor özellikle
          diğer iller ve kontenjan seçimleri lider/yönetim sultasına teslim ediliyordu.Aslında geçmişte yaşanan(Baykal’lı) tek(iki) adamlı sultaya göre görece bir ilerleme yaşanıyor ve sayın Kılıçdaroğlu adayları belirlerken ekibiyle hareket ediyor görüntüsü veriyordu ama bu durum başka yanlış/yanılsamaları da yanında getiriyordu.Önseçim yapılan 19 ilde başarı sağlanırken özellikle daha önce milletvekili çıkaramadığı Bolu ve Niğde’de seçmen önseçimin hakkını teslim ediyordu. Ayrıca yine önseçime giren illerden Manisa’da 2 olan vekil sayısını 3’e, Aydın’da 2 olan vekil sayısını 3’e, Çanakkale’de 1 olan vekil sayısını 2’ye, Tekirdağ’da 2 olan vekil sayısını 3’e yükselttiği görülüyordu.

          *Özellikle ‘sağ’duyulu olarak seçmenin çok özel tepkisine mazhar olan adaylar CHP’ye itibar ölçeğinde kan kaybettiriyor girdikleri bölgelerin dışında oy kaybına neden olmasalar bile olası oy yükseltmelerin önüne geçiyor görece olarak oy kaybettiriyordu.Buna diğer bölgelerdeki sanık adayları da eklediğimizde seçmen için görüntü ‘net’ olmaktan ‘flu’ olmaya doğru hızla kayıyordu.

          *Son dönemde hızlanan ‘hak ve özgürlüklere’ dönük propagandalar ,geçmişe dönük yeterli background olmadığından havada kalıyor,ayrıca partide her kafadan bir ses çıkması bu propagandaların gerçekçiliğine bir nevi suikast yapıyordu.’Ortaya karışık’,özensiz ve alelacele pişirilen politikalar etkili olamıyor ancak ,önümüzdeki yıllara dönük olarak ‘gerçekçi’ ve ‘hakkaniyetli’ olmaları ölçüsünde başarılı olunabileceğinin sinyallerini vermekten de geri durmuyordu.

          *Gözden kaçırılan bir başka konu ise AKP gerçeğiydi.AKParti’nin bir çok başarılı icraati sonucunda aslında CHP’nin başarısının AKParti’nin başarısızlığı ile doğru orantılı olduğu problemiydi.Bu problemi aşmak için AKParti’nin daha solunda ya da daha ilerisinde bir söylem tutturma gerekliliği aşılamıyor,sadece ‘gibi olmak’ yetmiyordu.

          *Toplumun gerçekleri gözardı ediliyor,AKParti’nin hem ‘askeri’ hem ‘sermaye’ vesayetine karşı basit fakat etkili,toplumda karşılık bulan söylemlerinden ders çıkarılmıyordu.

          *Ulusalcılık kisvesi altında dışarıya kaçacağı belli olan oyların geri alınması konusunda hiçbir çalışma yapılmıyor , meydanlarda bu konuda sebebi bilinemez bir şekilde suskunluk hüküm sürüyor adeta bir -Omerta- yasası uygulanıyordu.Hatta yine benzer düşünce ürünü ‘ MHP baraj altına kalmasın,olası koalisyon ortağımızı yitirmeyelim’ saçmalığına sessiz kalınıyor,milliyetçi bir partiye payandalık yapılmasına karşı olan seçmen hiçe sayılıyordu.

          *Küçük ve marjinal sol partilerin daha da küçülebileceği ortadayken bu oylara talip olmak adına tutarlı politikalar üretilmiyor,kullanılacak sol söylemleri (özellikle yoksulluk temalı) BDP,AKP hatta MHP rahatlıkla kullanıyordu.Aile sigortası gibi etkin olabilecek söylemden tam fayda/getiri sağlanamıyor,inandırıcılığının sorgulanmasının önüne geçilemiyordu.Oysaki tarihe baksalar CHP’nin başarılı olduğu dönemlerin hep ‘sollaştığı’ dönemler olduğu gerçeğini görmemeleri olanaksızdı.

          *Tüm seçim sathında yalnızca ‘lider’in fedakarca çalışmasına bel bağlanıyor,ekip çalışması adına hiçbir eylem yapılamıyor,
          yeniden yapılanan parti organları -değişimin tüm kaçınılmazlığı ve yerindeliğine rağmen- gerek yanlış seçimler gerekse acemilikler sonucunda yeterli katkıyı bir türlü sağlayamıyordu.

          *CHP’li belediyelerin büyük çoğunluğu hizmette başarılı olamıyor ve CHP’ye oy kaybettiriyordu.

          *Eklemlenen 8 milyon yeni seçmenin profili muhtemelen çıkarılmıyor,olası yeni genç seçmenler için hiçbir proje üretilmiyordu.

          *Artık bir dönemin kapandığının ayırdında olamayan CHP, politikalarını halkın yeni dönemi algılama reflekslerine bir türlü ulaştıramıyor ve modernleşme görüntüsü yaratmak isterken yaptığı çarşaf vs açılımlarında daha beter inanç erozyonuna uğruyor,aslında haketmediği bir samimiyet kaybının kapılarını açıyordu.

          *2007 seçimlerinden sonra BAYKAL ;

          ”CHP doğru hedefler için doğru çalışmalar yapmıştır. Geride bıraktığımz seçim döneminde CHP olarak güzel bir çalışma yaptığımızı düşünüyoruz. Bu çalışmaya katkı veren herkese yürekten teşekkür ediyorum. Türkiye’nin bu ortamında seçimlerde CHP’nin oylarını 1 milyon 200 bin artırmış olmasının bizim için çok büyük değeri vardır. Her bir oyun bizim için değeri ölçülemez. Bize oy veren vatandaşlara yürekten teşekkür ediyorum.”

          derken ,2011 seçimlerinden hemen sonra 3,5 milyon oy artışına rağmen ;

          ”Ortada CHP adına bir başarı yok. Benim genel başkanlığım döneminde yapılan son ankette CHP’nin oyu yüzde 29’du. Şimdi ise yüzde 26’ya indik. Biz oy kaybettik, AKP oyunu artırdı.
          Sorunu çözmek istiyorsak önce hastalığı doğru teşhis etmeliyiz. Başarılıyız deyip kendi kendini kandırmak büyük hatadır. Ortada bir başarı yok.”

          diyebiliyordu.

          İşte bu deformasyonlu siyasi ahlak aslında hiç tereddüde yer bırakmadan CHP’nin neden kronik müebbed muhalefet rolüne alıştırıldığının çok açık bir göstergesi olarak önümüze geliyor ve bize de söyleyecek hiç bir söz bırakmıyordu.

          Aslolan (kadrosal bazda) daha iyi yönetilen ve ülkenin gündemine daha duyarlı bir CHP’ye bu ülkenin çok ihtiyacı olduğudur ve CHP’nin artık bu sorunları aşması gerektiğidir.
          Ne pahasına olursa olsun.

          Yoksa müziğin ustaları uyarıyor;

          ” Dead hourglass of time
          Sand we will not ever find
          We gather here today
          Say goodbye
          Cause you’ve reached the end of the line…”

          Cevapla

          • fmerakli Says:

            Demokrat, daha detayli bir cevap yazacagim bilahere, ama yogunum bir kac gundur. Yorumunda katildigim ve katilmadigim hususlar var, bir kac sorum da olacak, ama sakin kafayla bir kez daha okumam azim yazdiklarini…

            Dedigin gibi CHP’nin ne pahasina olursa olsun kendini yenilemesi grerekiyor, tabii oncelikle sorunlarla yuzlesmesi, onlari dogru teshis etmesi, siyasi diskur ve tavir acisindan sizofreni ile bunaklik arasindaki arasinda gidip deldigini ve buradan asla iktidar cikmayacagini anlamasi gerekiyor:

            ‘Never hunger
            never prosper
            I have fallen prey to failure
            Struggle within
            Triggered again
            Now the candle burns at both ends
            Twisting under schizophrenia
            falling deep into dementia’

            Cevapla

            • trekking Says:

              Evet buradan asla iktidar çıkmaz. Nereden?

              TUİK verilerine göre Okuma-yazma bilmeyen 4.5 milyon yurttaş. Okuma-yazma bilmesine karşın ilkokulu bitirmemiş 13.5 milyon yurttaş. Topladığınızda 18 milyon ilkokul diplaması olmayan yurttaş ediyor. Bunların çok büyük kesimi seçmen. Seçmen sayısı 52 Milyon. Bölün bakalım kaçta kaçı yapıyor. 2011 yılında bu ayıptır. Bu tablodan hiçkimse için iktidar çıkmaz. Çıktığını sananlar kendilerini aldatır. Bu tablo olumlu yönde hızla değişmediği müddetçe biz yapılan seçimleri çok tartışırız. 9.555.000 yeşil kartlı yurttaş var.

              Elimde bu kişilerin hangi saiklerle oy verdiğine ilişkin bir araştırma yok. 15 Haziran tarihli Hürriyet’ın sitesinde yapılmış bir çalışma var. Tabi ne kadar güvenilir bilmiyorum. Kaç kişiyle görüşüldü yapıldı.Genelleme yapılabilirmi bilmiyorum.

              O çalışmaya göre, Hane Halkı aylıkgeliri 800 tl nin altında olanlar da AKP ye oy verdim diyenler %59.9, CHP ye oy verdim diyenlerin oranı 19.6.

              Universite mezunları içinde AKP %26.8 , CHP %56 dır. Tabi bu araştırmaya göre.

              Yine TUIK verilerine göre 2002 yılında Yoksulluk (Gıda+gıda dışı) %34.48, 2009 yılında %38.69. Bu tablodan kim yararlanıyorsa seçimi o kazanır.

              Cevapla

              • Kemal Says:

                Araştırmayı Adil Gür, sandık başında yapıyor yanılmıyorsam.

                Sandık başı sonuçlarıyla seçim sonuçları örtüşüyor. Kaldı ki benzeri sonuçlar pek çok araştırma sonucuyla da uyumlu. Ama geçmişte Ak Parti üniversite mezunlarından daha fazla oy alıyordu. CHP daha yüksek olmasına rağmen böyle bir uçurum yoktu…

                Peki bu neyi gösteriyor? Asıl onun tartışılması lazım.

                Şunu akıldan çıkarmamak gerekiyor. Genç ve eğitimli işsizlik ülkede çok yüksek oranlarda (%30 üzeri). Ayrıca üniversite mezunlarının yaşamdan beklentileri ve doğal olarak bu beklentilerin karşılanmama oranı çok daha yüksek olabilir. Yani söz konusu oranlar Ak Parti – CHP bağlamında değil de İktidar – Muhalefet bağlamındaki bir ayrışmanın neticesi olabilir. Bu etki daha derinlenmesine araştırılması gereken bir konu. Yukarıdaki verilerden bir sonuca varmak mümkün değil.

                Gene de şu bir gerçek. Ak Parti Milliyetçi-Muhafazakar bir parti. Söylemi de uygulamaları da öyle. Dünyanın her yerinde eğitim seviyesi arttıkça milliyetçi – muhafazakarlık azalıyor. Batımızdaki merkez sağ partiler Ak Parti’nin söylediği pek çok şeyi dile getirmeyi aklına bile getirememe nedeni kendi seçmenlerinin bile buna tepki vermesi. Düşününce, “Yargıdaki Dedelerin etkisini kıracağız”, ya da “Biliyorsunuz Kılıçdaroğlu Alevi” diyen bir Alman Başbakanını tefe koyar oynarlar…

                Sevgiler.

                Cevapla

              • Kemal Says:

                Tabii bir de CHP’nin daha eğitimsiz kesimlere ulaşamamasının nedenlerine bakmak lazım.

                70’li yılların Türkiye’sinde %75 nüfus İlkokul ve altı eğitimliyken %42 oy alan bir siyaset bugün neden bu orana yaklaşamıyor.

                2005-2006 yılından itibaren siyaset yaşam tarzları – etnik köken – mezhep gibi faktörler üzrinden yapılıyor. Bu faktörlerin yanına cinsiyet ve eğitim durumunu koyduğunuzda siyasal tercih ayrışması çok yetkin bir şekilde öngörülebiliyor. Siyasal – Ekonomik ve toplumsal konulardaki ayrışmanın ise parti tercihlerinde etkisi hiç yoka yakın bir durumda. Pek çok örnek verilebilir. Örneğin A.B. konusunda ne düşünüyorsunuz sorusuna verilen yanıtları Ak Partili seçmenler bağlamında önünüze koyun, grafik üç aşağı beş yukarı CHP seçmenlerinde de aynı çıkıyor. Ya da parasız üniversite eğitimi, devletin ekonomideki rolü v.s. konuları ayrışma nedeni değil.

                Not: Bu yukarıda yazdıklarım afaki değil. Veriye dayanan bir araştırma sonucu.

                Özetle siyasetteki kutuplaşma, siyaset dışı faktörlerin belirleyici olmasına yol açıyor.

                CHP ya da Yeni CHP bunu kırmalı. Bugünden yarına değişecek bir şey değil. Elbette toplumsal evrim nedeniyle 2-3 kuşak sonra bu ister istemez kırılacaktır. Ama bunu daha önceye çekmek siyasi partilerin elinde. Sabır gerektireceği kesin olan bir süreç…

                Sevgiler.

                Cevapla

                • demokrat Says:

                  Daha seçim sonuçları bile resmi olarak açıklanmadan CHP’de her kafadan bir ses çıkmaya başladı.Rejimin garantisi olması gereken CHP şahısların birbiriyle hesaplaşma arenası olmayı sürdürüyor.Böyle bir partinin başarılı olması nasıl beklenir? Hayatında %21 görmemiş Baykal başarısızlıktan bahsedebiliyor.Ülkede ki cehaletten sözederken buradaki büyük çekişmeyi gözardı etmemek gerek.Aslında CHP seçmenlerini daha fazla okumuş yazmış olarak nitelersek ve bu olguyu doğru farzedersek ortaya ilginç bir sonuç çıkıyor o da entellektüel kesimin zaten bu durumu yıllardır görüyor olması.

                  Cevapla

              • Kemal Says:

                “…Özetle siyasetteki kutuplaşma, siyaset dışı faktörlerin belirleyici olmasına yol açıyor. …”

                kastedilen gerçek anlamda bir demokrasi de siyaset dışı OLMASI GEREKEN faktörlerin belirleyici olmaları…

                Cevapla

          • fmerakli Says:

            Sevgili Demokrat,

            Evet Turkiye’de muhalefet eksikliginden daha once bahsetmistik, yorumunuzu daha genis bir zamanda, sindirerek okuduktan sonra su soruyu sormak ve ne dusundugunuzu ogrenmek isterim:

            CHP’den – ya da yeni (ya da yenilenecek) CHP’den- iktidar alternatifi olacak bir muhalefet beklentisi gercekci bir beklenti midir?

            Benim nacizane gorusum bunun gercekci bir beklenti olmadigi yonunde. CHP’nin “AKP ne yaparsa hayir” seklinde ozetlenebilecek muhalefet anlayisinin halkta bir karsiligi olmadigini, halkin da sol’un bu adaletsizligine icten bir tepki verdigini ifade etmissiniz. Tespitinizin ilk kismina itiraz etmek mumkun degil, ikinci kisminda da halkin tespiti baglaminda soylediginize katiliyorum, ama sunu da soylemeden gecemeyecegim CHP sol bir parti degildir. Sosyal demokrat bir parti degildir; sola en cok evrildigi Ecevit doneminde bile, daha sonra DSP’nin hakim diskuru haline gelecek olan, nasyonal sosyalizme yakin bir durusu vardir ve o soylem o gunun konjonkturunde basarili olabilmistir. Ama bugun CHP’nin sol bir parti oldugunu, Kilicdaroglu’nun yeni CHP’sinin partinin durusunu bu yonde degistirecegini, istese ble bdegistirebilecegini zannetmiyorum.

            CHP’ye baba yadigari muamelesi yapan, Baykal CHP’sine hic oy vermemis, ama hala CHP’nin dogru lider ve kadrolarla bir sol parti olarak iktidar alternatifi olabilecegine inanan arkadaslarima hep sunu soylerim: Eger gercekten Turkiye’de gercek bir sol siyasi hareketin icinde olmak ve onu iktidar alternatifi yapmak istiyorsaniz, yeni bir parti kurun, zira CHP’nin oyle netameli bir gecmisi var ki halka CHP’nin degistigini ikna etmeye harcayacaginiz enerjiyi, kendinizi ve nasil bir Turkiye hedeflediginizi anlatmaya harcayin, daha kolay yol alirsiniz. Yeni partiyle zor olur diyenlere de AKP ornegini veriyorum, adamlar biz milli gorus gomlegini cikardik dedikten sonra kurduklari parti ile bir yil bile gecmeden iktidara geldiler.

            Bir de sunu atlamamak lazim, AKP ucuncu doneminde oylarini artirarak ve her iki secmenden birnin oyunu alarak iktidara geliyor ise, bunda iki donemdir iktidarda olmasinin etkisi kadar, iktidar donemi boyunca vesayet sisteminin geleneksel muktedirlerine muhalif olmasinin da etkisi var. AKP, bir anlamda hala bir muhalefet partisi aslinda. TUrkiye’de iktidar alternatifi olacak herhangi bir partinin de AKP’den daha degisimci, daha demokrat bir Turkiye vizyonu ortaya koymasi lazim. Bunu CHP yapamaz, yapamayacaktir. Bunu yapan CHP kendi secmen tabaninin onemli bir bolumunun de destegini kaybedecektir zaten. CHP’nin tarihindeki karanlik sayfalarala yuzlesebilecegini, kendini halk nezdinde temize cekebilecegini, bir gun gercek bir sol parti olacagini ummak bana asiri iyimserlikten de ote gereksiz bir romantizm gibi geliyor.

            Velhasil kelam, CHP yorumunuzun sonunda belirttiginiz sorunlari asabilecek midir? Bence asamaz, asamayacaktir…

            Cevapla

            • fmerakli Says:

              Demokrat,

              ben o kadar yazdim, benim atladigim dersem yalan soylemis olurum, yazarken uzerinde dusunmedigim bir noktanin altini da Ismet Berkan tek bir cumle ile cizivermis:

              “Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP geleceği kendi geçmişlerinde arıyor”

              Cevapla

            • demokrat Says:

              Sayın Fmeraklı

              ”Sosyal demokrat bir parti degildir; sola en cok evrildigi Ecevit doneminde bile, daha sonra DSP’nin hakim diskuru haline gelecek olan, nasyonal sosyalizme yakin bir durusu vardir ve o soylem o gunun konjonkturunde basarili olabilmistir.”

              Bir ölçüde katılıyorum,özellikle ‘kısa yakın zaman’ ve ‘şimdiki zaman’ ölçeğinde söyledikleriniz doğrudur.Ama sizin ifade ettiğiniz Ecevit’li dönemlere bakarsak ‘nasyonal sosyalizme yakin bir durusu’ kabul etmele beraber bunu Ecevit’teki dönüşüme bağlıyorum.Hem fikirsel dönüşüm hem de eşinin etkisiyle nasyonalizmin ‘tek adam’lık düsturuna olan eğilimi.

              ”Bir de sunu atlamamak lazim, AKP ucuncu doneminde oylarini artirarak ve her iki secmenden birnin oyunu alarak iktidara geliyor ise, bunda iki donemdir iktidarda olmasinin etkisi kadar, iktidar donemi boyunca vesayet sisteminin geleneksel muktedirlerine muhalif olmasinin da etkisi var. AKP, bir anlamda hala bir muhalefet partisi aslinda.”

              Katılıyorum,zaten demiştim ki;

              ”*Toplumun gerçekleri gözardı ediliyor,AKParti’nin hem ‘askeri’ hem ‘sermaye’ vesayetine karşı basit fakat etkili,toplumda karşılık bulan söylemlerinden ders çıkarılmıyordu.”

              Şunu da ekliyorum;

              CHP ;AKP ve destekçilerinin ,zekice kurgulanmış demokrasiyi sivil-asker çelişkisine indirme stratejisinin tuzağına düşmüş ve karşı söylem geliştirememiştir.Radikalizm ve totaliterizm arasında gidip gelen statükocu görüntülerinden bir türlü kurtulamamıştır.Merkeze oturtulan devletçi seçkinlerin çevredeki halkla ilişkisi hep problemli olmuştur bana göre.İnan Kıraç’ın şekillendirmeye çalıştığı görüntüsü veren bir CHP halk nezdinde merkez sağ AKP kadar bile sosyal adalet duygusu veremezdi/veremedi de zaten.Gelenekçi liberaller ya da gelenekçi muhafazakarlar gibi bir -gelenekçi CHP’liler- kastı yaratıldı.Bu sizin ”CHP’ye baba yadigari muamelesi yapan..” tanımınızı da destekliyor bir açıdan.

              Ayrıca düşününce şu da aklıma geliverdi;ekonomide nasıl bir politika izleyeceğinin sinyallerini verememiş liberal-devletçi politikalar arasında sıkışmış bir görüntü çizmiştir.Sınıf bilincine hiçbir vurgu yapamadığı içinde sol/aydın çevrede pek bir destekçisi kalmamış, ulusalcılık denen bir garabetin(sözde) yapımcı/destekçiliğine soyunanlar tarafından da yanlış yönlendirilmiştir.Ekonomi politikası halen ‘sattınız memleketi’ düzeyindedir.Bu düzeyi aşmak için de ciddi ekonomist kadrolara ihtiyacı vardır,özellikle de liberal kadrolara.

              Bir diğer saptamam da;toplumda nefret hissi uyandıran ve onlarcasını incelediğimiz/inceleyeceğimiz bir kısım medyanın kendilerine faydadan çok zarar getirdiğini asla göremediler.Halka artık aleni bir şekilde hakaret eden
              medya ile ilişkilerini kesmedikleri/araya mesafe koymayı göze alamadıkları için halktan tepki çektiler ve bu durumu analiz edemediler.Daha yeni gündem de ;adam ””deveyi diken” diye aleni olarak halka hakaret ediyor,bir diğeri savaş yeni başladı diyor,hala cahil halk söylemine sığınanlar var.Şimdi bu halkın oy vermesi tabii ki beklenemez.Ama CHP’in bu medyayla ilşkisini sorgulaması beklenebilir.Ben yönetici olsam böyle bir medyanın desteğini asla istemezdim. Oy kabettirdikleri/kaybettirecekleri o kadar ayan ki.

              ”CHP’den- iktidar alternatifi olacak bir muhalefet beklentisi gercekci bir beklenti midir?”

              Şu an itibariyle yine çatlak sesler çıkmaya başladı,bu yaşananlar sizin sonuç tezinizi hep doğrular nitelikte,ama yine de umut kesmemek gerek diyorum ben,şu bizim naçizane görüp düşündüklerimizi düşünecek elbet aklıselim insanlar da çıkacaktır.
              Çıkacağının ışıkları vardır ancak eski CHP kadrolarının dönüş olasılığı yükselecek olursa bu tahlillerin hepsini çöpe atmak zorunda kalabilirim.

              Velhasıl,Katı devletçilik politikasını terkedeceklerine,azınlık haklarına saygı göstereceklerine ve insan odaklı, merkeze insanı alan bir düzeni istediklerine dair inandırıcı argümanlara sahip olduklarında modern ve alternatif bir algı yaratacaklarına inanıyorum.

              Bu da bizden;

              ”Korkma ondan bundan
              Ne ölümden ne hayattan
              Bu dünyada gördüklerinin
              Hepsi bir hepsi haktan …”

              Cevapla

              • fmerakli Says:

                Demokrat,

                Daha once de bir kere boyle olmustu, konuyu tam hatirlamiyorum ama yazismamizin zihnimde biraktigi iz aklimda. Sen yine bana kiyasla daha iyimser bir tavir icerisindeydin konu her ne idiyse…

                CHP’nin medyanin isaret ettiginiz kesimi ile arasina mesafe koyamamasi ciddi bir sikinti, ben CHP’nin bu konudaki tavrinin kisa donemde kirilabilecegine pek ihtimal vermiyorum.

                Benim baba yadigari benzetmemi olumlatan geleneksel CHP’liler kasti ile ilgili gozleminizin de son derece yerinde oldugunu dusunuyorum, ama sizinle ayrildigimiz nokta da tam burasi herhalde. Bu kasti CHP’den siyaseten tasfiye edip yeni bir siyasyi diskur ve tavir olusturmaya harcanacak enerjinin yeni bir parti kurup, CHP’nin tarihsel bagajini hic yuklenmeden beyaz bir sayfa acmaya harcamanin daha verimli bir caba olacagi dusuncesindeyim. Can Atakli (“bile” mi demek lazim?) gecen gun “CHP muzeye kaldirilmali” baslikli bir yazi yazmis; ona gonderme yapan Kekec uc asagi bes yukari benim soyledigimi yaziyor:

                “Evet, yeni CHP, “laiklik”, “cumhuriyetin değerleri”, “çağdaşlık” gibi, klasik ve anakronik CHP politikalarına abanmadı, günübirlik ve popülist söylemlere yöneldi, halka kolay gelecek bir eyyam üslubunu benimsedi ama kurumsal CHP’yi var eden “statüko çizgisinden” de bir türlü kopamadı.

                Söylem olarak kendini yeniledi ama icraat olarak “eski”de kaldı.

                Mesela?

                Mesela, militarizmlerin hiç sorun yapılmaması…

                Darbe soruşturmalarının “itibarsızlaştırılmaya” çalışılması…

                Ergenekon sanıklarının parlamentoya taşınması…

                Özgürlükler alanını genişletecek anayasa değişikliğine kuşkuyla bakılması, hatta bu sürecin engellenmesi…

                Hülasa, Kılıçdaroğlu döneminde de CHP, eski hastalıklarından kurtulamadı.

                Kurtulamaz da…

                Çünkü genetik bir problemle karşı karşıyayız.

                İlk kez Can Ataklı’ya katılıyorum… Bu CHP müzeye kaldırılmalı.

                Doğru dürüst bir “sol muhalefetin” oluşması, bu CHP’nin aradan çekilmesine bağlı çünkü… ”

                Velhasil kelam, o bahsettiginiz geleneksek CHP kastina mensup olanlarin isimlerinin yeri “zamanin kitabinda” hep bos kalacak, unutulacaklar; hatirlandiklarinda da zihinlerde kotu bir tat, bir “aci” birakacaklar…

                Cevapla

                • xyzzy Says:

                  Sayın fmeraklı,

                  Laikliği “anakronik” bir politika olarak tanımlamanız ilginç olmuş.Laiklik olmadan yani dini kuralların yönetimde olduğu bir ortamda demokrasiden bahsetmek mümkün değildir. Laiklik tek başına demokrasiyi garanti etmez, ancak demokrasinin temel şartlarından biridir.

                  Eğer demokrasiyi en çok oy alanın her istediğini yaptığı bir rejim olarak görüyorsanız o başka.

                  Yarın “Bırakın bu anakronik demokrasi hayallerini güçlü bir ülke ve ekonomi için herşeyi merkezi bir otorite yönetmelidir, bakınız Çin örneği” dediklerinde bunu hatırlarsınız.

                  Cevapla

                  • Can Acar Says:

                    xyzzy,

                    Ne yazık ki en temel kavramların bile çarpıtılıp tanınmaz hale getirildiği bir dönemde yaşıyoruz. Bazı yorumcuların yazdıklarını anlamak için küçük bir sözlük işinize yarar diye düşünüyorum:

                    Demokrasi: Çoğunluğun hükümranlığı
                    İleri demokrasi: Tek adamın hükümranlığı.
                    Laiklik: Din düşmanlığı
                    Terörist: Karşı fikirde olanlar, muhalefet.
                    İstikrar: Yeni Statüko
                    Statüko: Eski Statüko
                    Hukuk: Bağımlı ancak tarafsız bir şekilde adalet dağıtmakla yetkili kurum.
                    Adalet: Adalet ve Kalkınma Partisi
                    İnsan hakları: Avrupa’da bir mahkeme.
                    Samimiyet: Fikirlerin ve düşüncelerin benzerliğini gösteren ölçü birimi
                    Millet: Çoğunluk
                    CHP: Günah keçisi (bkz. Terörist)
                    Asker: Darbeci
                    Darbe: Hükümeti değiştirmek.
                    Özgürlük: Çoğunluğun istediği gibi davramak.

                    Örnekler çoğaltılabilir.

                    Şaka bir yana, bu karmaşada gerçek teröristler, darbeciler, derin devletçiler çoğu zaman aradan sıyrılıyor, sıyrılacak.

                    Her nedense fmerakli gibi yorumcular da bu kavram karmaşasına katkıda bulunarak bu olanların bizi daha özgür kılacağına inanmamızı istiyorlar. Suçlu olsun olmasın insanların işlemedikleri suçlardan sahte delillerle yargılanmalarını normal göstermeye çalışanların demokrasi veya özgürlük peşinde olmadığı zaten ortada.

                    Saygılarımla …

                    Cevapla

                    • Kemal Says:

                      Çok güzel bir sözlük olmuş. Aklımda bulunduracağım. 🙂

                      Sevgiler.

                  • fmerakli Says:

                    Sayin xyzzy,

                    Laikligi anakronik olarak ben tanimladim, o Kekec’in yazisindan bir alinti idi ama Kekec’in ne demek istedigini anlayabiliyorum. Benim acimdan anakronik olan laiklik ilkeseinin bizatihi kendisi degil uzun yillardir, ozellikle Baykal CHP’si doneminde, laiklik ilkesinin nasil yorumlandigidir. Basortulu ogrencilere 28 Subat’ta universite kapilarinin kapanmasi ve sosyal demokrat oldugunu soyleyen bir partinin laiklik ilkesini igfal eden boyle bir yasaga karsi cikmayi bir yana siyaseten tum destegi vermesinde sorunu aramak gerekiyor.

                    Laiklik tek basina demokrasiyi garanti etmez ancak demokrasinin temel sartlarindan biridir demissiniz ki dogru. O yuzden benim yurtdisinda calistigim universitede basortulu ogrenciler hic bir kisitlama ile karsilasmadan temel bir insan hakki olan egitim haklarindan ozgurce faydalaniyorlar. Daha once yazmistim ama siz blogu nispeten yakin zamanlarda takip etmeye basladiginiz icin bir kez daha tekrar edeyim. Benim her sene biraz daha artan sayida Turk ogrencilerim oluyor ve bu ogrencilerin ailevi/sosyal arkaplanlarina baktigimda kabaca iki gruba dahil olduklarini goruyorum. Birincisi Anadolu sermayesi olarak nitelendirilen ve yaklasik son on yilda devletle is tutarak degil kuresel ekonomi ile eklemlenerek serpilen cevreniin yurtdisinda iyi egitim aldirmak istedikleri cocuklari ki bunlara anakronik laiklik anlayisi nedeni ile Turkiye’de universite kapisi yuzlerine kapanan basortulu ogrenciler de dahil. Ikinci gruba dahil ogrencileri ise ust duzey burokratlar ve ordu mensuplari basta anakronik laiklik anlayisini benimsemis geleneksel muktedir cevrelerin cocuklari olusturuyor. Ornegin son bir kac yilda ders verdigim ogrenciler arasinda Kocaeli, Kayseri, Denizli gibi illerden gelen basortulu ogrenciler ile biri pasa, biri emekli albay, biri de yuksek yargi uyesi olmak uzere geleneksel muktedirlerin cocugu olan ogenciler vardi. Ilk grubun daha cok zorunluluktan, ikinci grubun ise daha iyi egitim alsinlar diye cocuklarini ayni universiteye yollamalari ironik bir sonuc dogursa da, yurtdisinda okumaya gelip basortusu yasagina karsi bir Turk hocadan ders almalari da ayri bir ironi zannedersem…

                    Bui vesile ile Can bey’in sozlugundeki laiklik kismina gonderme yaparsak, basortusu sorunu cercevesinde laiklik ilkesi benim acimdan din dusmanligi degil, kendi inancina gore dinin geregini yerine getiren vatandaslara yonelik bir dusmanlik anlamina gelmektedir ve universite cagina gelmis bir bireyin ne sekilde giyinecegine devletin karismasi ve bunu da laiklik ilkesenin arkasina siginarak yapmasi sadece o ilkenin anakronik bir yorumunun dayatildigini degil boylelikle devletin ceberrutlugunun mesrulastirildigi anlamina gelir. Bu anlamda da bu sekilde yorumlanan laiklik din dusmanligi degil, dindar dusmanligidir.

                    Cevapla

                • demokrat Says:

                  Sayın fmeraklı,

                  Sebep ve sonuçlar karşılaştırıldığında hemfikiriz.Sorunlar ortada ve çözüm için bekleyeceğiz.Zaman ,o kum taneciklerinin süzüldüğü gibi süzülecek ve gelecek yeniden şekillenecek.Bakalım neler olacak.Dediğiniz gibi çok karamsar değilim, en azından iyiyi temenni ediyorum.Bu arada bana göre gizlice/belki de aleni hazırlanan bir Berhan Şimşek gerçeği de ufukta görünüyor.Bir de size katılmadığım bir nokta kişiler değişmedikten sonra yeni parti kurulsa da çok şey değişmeyecek.Sonuçta ülkede ‘sol’ dediğimiz de eğer her daim bu insanlar aklımıza gelecekse yeni parti kursalar ne olur,kurmasalar ne olur.Ben mesela CHP’den ya da herhangi bir üstdüzey yetkilisinden azınlık hakları üzerine etkili ve ikna edici bir söylem duymadım.Burada tabii herkesin söylediği klasik argümanlardan bahsetmiyorum,bir proje, gelecekte yapılması gerekenler hakkında bir etüd ne bileyim bir konferans,sempozyum.Keza cinsel tercihler,eşcinsel hakları adına ve bunların korunmasına dair bir görüş.Ben Kılıçdaroğlu’nu samimi ve dürüst buluyorum, ama oy verir misin derseniz, yukarda bahsettiğimiz tüm arızalar giderilmeden asla.

                  Mesela konuştukça aklımıza geliyor,solun en büyük destekçisi olması gereken sendikaların da tam desteğini sağlayamadılar.
                  Doğu ve güneydoğu politikaları üretilirken bizzat genel başkan tarafından hep ‘karnından’ konuşuldu.Tutarsız açıklamalar ve ardısıra gelen yalanlama/izahatlar inandırıcılık kaybına yol açtı…

                  Laikliğin ‘anakronik’ anlamda tartışılmasını doğru bulmuyorum, laikliğin aslında sistemle bir problemi yok, gelişmiş demokrasilerde de başka bir laiklik tanımı yok.Bizim ülkemizde yaşanan problemin ana boyutunun her çeşit vesayet altında bu kavramın saptırılarak kullanılması ve vesayete kalkan yapılması oduğunu düşünüyorum.Kavramları sağından solundan kurcalamayıp, vesayet ve yasakları olması gereken düzleme geri çektiğimiz de laiklik’le ilgili problemlerin kendiliğinden ortadan kalkacağını göreceğiz.Üniversitede kıyafet yasaklarının kalkması gibi.

                  Bu arada rahat blrakırlarsa sayın Kılıçdaroğlu’nun seçimden sonra yeni anayasa kapsamında çok yapıcı bir tutum izleyeceğini söylemiştim, bunu öngören şer odaklarının şimdiden engelleme yönünde altyapı çalışmalarına başladığını da hissetmedim desem yalan olur.

                  Selamlar.

                  Cevapla

            • Bulent Murtezaoglu Says:

              Valla ben CHP secmeni degilim ama cok dogru bir is yaptilar ve hayir duami aldilar. O da su: http://secim.chp.org.tr/OyDurumlari.aspx (Sandik bazinda sonuc veri tabani.)

              Bunu YSK ve musahitlerin kendi notlari uzerinden karsilastirmak, ‘acik sayim’ ilkesinden istifade eden vatandaslarin gorduklerini teyid edebilmeleri cok iyi bir sey. Bunu oturtabilirsek, belki partiler/vatandas orgutleri paralel sistemler kurup kendi teskilatlari icinde saglama yapabilirlerse yeni ‘seffaf’ sandiklarla beraber mukemmele yakin bir secim sistemimiz olacak. (Vatandasin musahitlik yapmasi, acik sayimlara bakmasi lazim tabii.) Insallah bu isin emek yogun olmasi gibi bir sebeple oy verme islemini elektronik hale getirmeye kalkmazlar. Boyle iyi, buna sahip cikmak lazim.

              Cevapla

              • Can Acar Says:

                Bülent Bey,

                Sandık sonuçlarının şeffaf olması gerektiğini ben de uzun zamandır farklı ortamlarda dile getiriyorum. CHP’nin bunu yapmış olması gerçekten çok önemli. Emrehan Halıcı sandık görevlilerinin bildirdiği sonuçlarla bunları karşılaştırıp 1480 sandıkta fark tespit ettiklerini söyledi. Kasıtlı veya değil sandık sonuçlarının kontrol edilebilmesi çok önemli. Ancak seçimin güvenilir olması için yeterli değil. Özellikle seçmen listelerinde, seçmen hareketlerinde ve oy pusulası sayılarında önemli soru işaretleri var.

                Ortalıkta her türlü bilgiyi ve zayıflığı kendi amaçları için kullanmaya çekinmeyen çetelerin cirit attığı bir dönemde güven sağlamak hiç de kolay değil. ÖSYM, Balyoz, seçimler, … . Bunların hepsinin üzerinde dolaşan şüphe bulutlarının en temel sebebi bu. Bunu çözmenin tek yolu da şeffaflık.

                Saygılarımla …

                Cevapla

                • Bulent Murtezaoglu Says:

                  Dogru soyluyorsunuz. Ben eksik soylemisim. Tesekkur ederim. Suna dikkat cekmek istiyorum: yakin zamanda birkac kisiden ‘sandik’ ve ‘kagit’ aleyhtari laflar isittim. Kalip olarak soyle “bu devirde hala muhurler, sandiklar vs. vs.” burada da bunlari oy verme cihazlariyla yapmak yonunde bir akim olabilir. Hatta belki gerekli politik baglantisi olup bunlari satacak olanlar simdiden bunun agzini yapmaya basladiklari icin bunlari duyar oldum. ABD’de iseniz sizin de tahmin edebileceginiz sebeplerden ben bunu burada sistemin calisan kismina da saibe dusurmenin yolu olarak goruyorum. Bilisim hakkinda nasil catir catir yalan soylendigini (veya iyi niyetli insanlarca yalanlarin yayildigini) zaten goruyorsunuz. Vurguyu sandik/acik sayim/saglama filana yapmamin sebebi oydu.

                  Cevapla

                  • Can Acar Says:

                    Bülent Bey,

                    Çok haklısınız. mevcut tüm elektronik oylama sistemlerinin babadan kalma kağıt/sandık sisteminden çok daha zayıf ve manipülasyona açık olduğunu da her ortamda dile getirmek gerekiyor. Akademik alanda tasarlanan tüm elektronik oylama sistemlerin de farklı zayıflıkları var, ve bu konuda araştırma yapan herkesin birleştiği ortak nokta tüm oylamaların fiziksel bir boyutu (kağıt, çıktı vb.) olması ve bunun oy kullanan kişi tarafından doğrulanabilir olması gerekliliği.

                    Saygılarımla …

                    Cevapla

                  • Nihat Says:

                    Cok dogru. On yil once sorsalardi, en guvenilir, en iyi isleyen kurumlar nedir ulkede diye, OSYM/universite sivanlari ve YSK/secimler derdim. Ilkinin basina gelenler malum. Dilerim ikincisi kurtulur. Olasi suphe ve saibe kaynaklarinin bizzat sistem tasariminda yer almamasi cok onemli. Su nufusa dayali secmen listeleri olusturma isiyle ilgili sorular da ortadan kaldirilsa iyi olur. Bu yontemin tam nasil calistigini bilmiyorum, ama bu listelerin olusturulmasi ve idamesinde hukumet, bakanlik, veya bunlara bagli burokrat parmagi olmamasi lazim.

                    Cevapla

  11. demokrat Says:

    Yazacak çokşey var,ama uzatmak istemiyorum,dediğim gibi susacağım ama saygımdan.

    Cevapla

  12. Altan Alpay Says:

    Zaman Gazetesi Gazetecilik değilde propaganda kulvarında artık Goebbels’e şapka çıkartmaya başladı.

    Şu haberi pardon propaganda broşürü okuyalım:
    http://zaman.com.tr/haber.do?haberno=1146278&keyfield=6D696C6C6574207665746F

    “Bağımsız sanıklara milletten veto”
    “Parti listelerine giremeyen Ergenekon ve Balyoz sanığı adaylar hüsrana uğradı.”

    Okuyan sanır ki Millet gerçekten ergenekon sanıklarını veto etmiş.

    Sonra devam ediyor:
    “Mustafa Balbay, Mehmet Haberal, İlhan Cihaner, Sinan Aygün CHP’den, Engin Alan ise MHP’den seçildi.”
    Sonra tekrar: “Millet veto etti”

    Şimdi soralım:
    1) Mustafa Balbay, Mehmet Haberal, İlhan Cihaner, Sinan Aygün ve Engin Alan ‘Kümesten Yumurta Çaldıkları’ için mi yargılanıyorlar, onlar Ergenekon davasından yargılanmıyor mu?
    2) Bu kişilere uzaydan Kilingonlular mu gelip oy verdi?
    3) Millet ‘veto’sunu Ergenekoncuları oy verip meclise sokarak mi ifade ediyor?
    4) İşine gelince millet iradesi, peki millet iradesi Ergekoncu derse ne olacak?

    Bu kadar oksimoron bir propagandayı ancak ‘eğitimli’ bir şakirt bir arkadaş yazabilirdi. Heralde seçim sonuçlarıyla kendinden geçirdi.

    Cevapla

demokrat için bir cevap yazın Cevabı iptal et