1nci Ordu Askeri Savcılığı, 24 Şubat 2010’da Balyoz soruşturmasını yürüten savcılara bilirkişi analiz raporlarını gönderiyor. Aşağıda bir kesitini verdiğimiz Askeri Savcılık yazısının tamamını görmek için buraya, teslim tutanağını görmek için buraya tıklayın (Ek Klasör 26, dizin no. 323-4).
Yukarıda bahsi geçen ve soruşturma konusu bilgilerin yer alması muhtemel bilgisayarların disketleri ve ana sunucu uzerinde yapılan çalışmaları gösteren bilirkişi raporu Adliye’de sırra kadem basıyor. İddianamede bu rapordan hiç bahsedilmediği gibi, rapor iddianamenin ek klasörlerine de konmamış.
Varlığı tesadüfen ortaya çıkan ve elimize ancak bugün geçen bu rapordan görüyoruz ki, raporu hazırlayan bilirkişi, 1nci Ordu’da ilgili olabilecek bilgisayarlarda ve bunlara ait kızaklı taşınabilir belleklerde soruşturma konusu belgelerin bulunmadığını tespit etmiş.
(11 sayfalık ana rapora buradan ulaşabilirsiniz. Ancak, raporun eklerine hala ulaşamadık.)
Raproda aynı zamanda DVDlerin ve içindeki dokümanların kayıt tarihleri ile ilgili kimi tespitler var. Raporun ekleri elimize geçtiği zaman bu konuya geri döneceğiz.
Soruşturmayı yürüten savcıların, Balyoz CD’sinin sahte olduğunu gösteren yazışmaları adli emanete sakladığını biliyorduk. Şimdi de şüphelilerin lehine tespitler içeren bir bilirkişi raporunun Adliye’de yok edildiğini öğreniyoruz.
24 Mart 2011 08:32
24 mart 2011 Vatan gazetesinden Alinti…..
Cumhurbaşkanı Gül, “Ankaralılar biliyordu” diyerek gerçekte her şeyin gözler önünde cereyan ettiğini söyleyiverdi. Konu 2002-2003 yıllarında Silahlı Kuvvetler’in en tepesindeki 7 generalin, dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ile karşı karşıya gelmeleri.
2002 seçimlerini, 28 Şubat operasyonuyla devrilen Başbakan Erbakan’ın partisinden ayrılan kadroların kurduğu AKP kazanmıştır. Bugün giderek daha net şekilde ortaya çıkan, ABD Büyükelçisi’nin raporlarına da yansıyan bilgilere göre 7 komutan “bir şekilde harekete geçme” yanlısıdır, Genelkurmay Başkanı Özkök ise bu komutanlarla aynı görüşte değildir.Taraf’ın yayımladığı WikiLeaks belgelerinden 6 Haziran 2003 tarihli gizli telgrafta dönemin ABD Büyükelçisi Pearson Washington’a, üst rütbeli generallerin Özkök’ün mantıklı çizgisine itiraz ettiklerini ve bu generallerin Aytaç Yalman, Şener Eruygur, Çetin Doğan, Hurşit Tolon, Fevzi Türkeri ve Tuncer Kılınç olduğunu ismen bildiriyordu.
Ankaralılar bildiklerini, gördüklerini bazen söylemezler, bazen farklı söylerler, bazen konuşmadan gereğini yapmaya çalışırlar. Bu da zaman zaman başka güçlüklerin kaynağı olabiliyor. Cumhurbaşkanı Gül’ün “Ankaralılar biliyordu”su çok kısa bir cümle, ama çok yüklü bir geçmişin son noktası gibi duran bir cümle…”
Eee Cumhurbaskani Abdullah Gul de artik birseyler soylemesi gerektigini dusundu demekki! Bakalim simdi ne yapacaksiniz Dani ve Pinar cifti! Cumhurbaskanligini cemaat ele gecirdi diye bir kac makale yazar artik Dani Washington Postta veya FT de! Benze tam zamani…
Simdi buyuk bir sabirsizlikla Hilmi Ozkok’un zamani geldiginde soyleyeceklerini bekliyoruz 🙂
24 Mart 2011 11:40
Sevgili İhtimal,
Her zaman ki gibi blog yazarlarının somut tespitleri üzerine yorum yapmak yerine, kişilerin düşüncelerine ve varsayımlarına dayanan bir metodoloji takip ediyorsunuz. Bu varsayımlar dahilinde unuttuğunuz bir isim Yaşar Büyükanıt hakkında ki düşüncenizi de ayrıca merak etmiyor değilim.
Cevap alamayacağımı çok iyi bilmeme rağmen yine de sormak istiyorum:
1) Bu bilirkişi raporunun kaybolmasını, iddianame de yer almamasını, savunmaya bilgi dahi verilmemesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
2) Adli emanete saklanan lehte delillerin hiçbirinin iddianame de dikkate alınmamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
3) Artık yüzlerce olduğunu rahatlıkla söyleyebileceğimiz tutarsız, yanlış bilgiler içeren. Ölmüş insanların görevlendirildiği, insanların kendi isimlerini rütbelerini yanlış yazdıkları, henüz envantere alınmamış gemilere, araçlara görevlendirme yapıldığı, 4-5 yıl sonra kurulacak derneklere, hastanelere, ilaç firmalarına atıfta bulunan dijital word belgelerine istinaden bir iddianame ile insanların suçlanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Beni şaşırtıp bu sorulara yanıt verirseniz sizden bir ricam olacak. Böyle kokuşmuş bir davada yargılanan ve şu an hapiste olan insanlar için olmasa bile onların mağdur olmuş yüzlerce, binlerce yakını için lütfen şu yorumlarınıza en azından şu gülücük işaretini koymayıp bundan aldığınız hümanizmden yoksun zevki kendi içinizde yaşamanız.
24 Mart 2011 12:42
Bu arada affınıza sığınarak ihtimal’e gözünden kaçmış olabileceğini düşündüğüm bir ufak hatırlatma yapmak istiyorum.
http://www.cnnturk.com/2011/yazarlar/03/17/wikileaksten.gulen.bombalari/610211.0/
Detayını yukarıda ki linkte bulacağınız haber yine wikileaks belgeleri arasında yer almaktadır ve taraf tarafından yayınlanmıştır. Müsaadenizle küçük bir alıntı yapmak istiyorum:
TÜRK LİDERLERİN CEMAATLE İLİŞKİLERİ
Taraf’ın yayınladığı WikiLeaks belgelerinde, Türkiye’nin siyasi liderleri ve kanaat önderlerinin cemaatle ilişkisine dair iddialar da var. İddialar Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ı da kapsıyor.
Taraf gazetesi, belgelerde Gülen-Papa görüşmesinin mimarlarının biri olarak yer alan Üzeyir Garih’in öldürülmesi konusundaki iddiaları da bir kez daha sayfalarına taşıdı.
Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan hakkındaki iddialar, James Jeffrey imzalı belgeden.
Jeffrey, “Gül, bizim ilişkide olduğumuz kişilerin hepsi tarafından Gülenci olarak görülüyor. Başbakan Erdoğan ise, o kadar kararlı biçimde Gülen cephesinin dışında duruyor ki, cemaat tarafından yük olarak görülüyor” diye yazdı.
Görüldüğü üzere Amerika’nın Ankara Büyükelçisi Jeffrey, Sn. Abdullah Gül ve Gülen Cemaati ilişkisini Pınar Doğan ve Dani Rodrik’ten daha önce Amerika gündemine taşımış görünüyor. İlginizi çekebileceğini düşündüğüm için paylaşmak istedim.
24 Mart 2011 13:46
“…Görüldüğü üzere Amerika’nın Ankara Büyükelçisi Jeffrey, Sn. Abdullah Gül ve Gülen Cemaati ilişkisini Pınar Doğan ve Dani Rodrik’ten daha önce Amerika gündemine taşımış görünüyor. İlginizi çekebileceğini düşündüğüm için paylaşmak istedim.”
Aklımdan geçeni yazmışsınız. 🙂 Sanırım bunu da bütün Ankara biliyor…
24 Mart 2011 16:04
gulucuklerimin sebebi, bu ulkede bir daha basbakanin ve bakanlarin canavar ruhlu insanliktan nasibini almamis, kendisi icin dusundukleri milleti icin caiz gormeyen askerler tarafindan katledilemecegini dusunmemden kaynaklaniyor. Bundan da hic bir uzuntu duymuyorum. cetin dogan kendisi ve ailesini icine attigi durumu Abdullah gulun basbakan iken ilk mgk toplantisinda tehditlerini yaparken dusunecekti! Tum ankaranin bildigi bir hazirlik ve gecmisinde 4 dare yapmis bir ordu, bence siz dusunun bakalim, boyle bir ortamda milleti tarafindan secilmis bir meclis nasil calisacak! Cetin dogan gibi haysiyetsizler bu gercegi ve baski yetenegini bildigi istedigi halti yapabiliyorlardi. Iste gulucuklerimin sebebi bu, artik yapamayacaklar!!!
24 Mart 2011 16:35
Senin cemaatin insanlıktan ne kadar nasibini almış ihtimal efendi? Haysiyetsiz; din/kitap adı altında yalan söyleyen, para ve iktidar hırsına bürünen dogmatik sofulara denir. İktidar baskısıyla ve sahte delillerle hapse atılan emekli bir orgeneral’e haysitesiz demek senin çapını aşar, hukuk bir gün sen ve senin gibilere de lazım olacak sen bu yalanlara sahtekar cemaatini savunmaya devam et bakalım…
Bir insan dindar bir çevrede büyümüş olabilir, cemaatin okullarında veya imam hatiplerde eğitim almış olabilir, “abiler” tarafından büyütümüş ve ilk yıllarında akp’yi desteklemiş olabilir, buna söylenecek bir şey yok. İnsanlar gençliklerinde kendilerine yakın hareketlere destek vererek idealist tavırlar takınabilir. Ancak artık şu gelinen noktada müslümanlık kisvesi altında her türlü dolabı çeviren, dini imanı para haline gelmiş, kimin kime hizmet ettiği belli olmayan bir entrika yuvası cemaatin içinde yer alan ve onu savunan insanlar ya sorgulamaktan bihaber körü körüne itaat eden kişilerdir ya da menfaatleri vardır. Ben ilk seçenekteki insanların da fazla olduğunu düşünmüyorum, herkes her şeyin farkında. O yüzden gençliğinde bu harekete destek vermiş pek çok kişinin artık bu harekete hiç semapti duymadıklarını ve yanlarında yer almadıklarını çeşitli mecralarda okuyoruz. İhtimal gibi menfaatçi dalkavuklar ise buradan feryad edip dursunlar, ilahi adalet bir gün mutlaka tecelli eder…
24 Mart 2011 22:19
Chomsky gibi bir dusunur her onune geldigine ABD baskanlarinin en buyuk terorist oldugunu soyleyebiliryor da, ben neden Turkiye askeri ogrencilik yillarindan beri ruhu darbeyle yogrulmus ve bunu bir iftihar gibi yuzsuzce soyleyebilen bir asker icin haysiyetsiz diyemeyecegim ki? Evet haklisin Libya ordusundaki bir asker icin bunu demek bir kac ay once capimi asardi ama degisen dunyada isler o sekilde yurumeyecek! Onun icin sizde simdiden kendinizi alistirin!
24 Mart 2011 22:52
Sevgili İhtimal,
Kendini Noam Chomsky ile kıyaslaman konusunda herhangi bir yorum yapmak bile istemiyorum. Kaldı ki bir kişiyi – bu arada kişinin sıradan bir vatandaş ya da Amerika Başkanı olması arasında bence hiç bir fark yok – bir suça iştirak etmekle suçlamak ile o kişiye şerefsiz, onursuz şeklinde hakaret etmeyi aynı kefeye koymak gerçekten benim anlayış sınırlarımı zorluyor.
Zaten ‘Libya ordusunda ki bir asker için bunu demek bir kaç ay önce çapımı aşardı ama değişen dünyada işler o şekilde yürümeyecek’ sözünüz ne kadar güç odaklı bir insan olduğunuzu ortaya koyuyor. İşte neden kendinizi Noam Chomsky ile aynı konuma koymaman gerektiğinin açık delili de tam olarak burada yatıyor. Chomsky inandığı düşünceyi her ortamda savunabilirken siz ancak fırsatı bulduğunuzda ortaya çıkanlardansınız. Bu fırsatı kollarken de gerçeklerden o kadar uzaklaşıyorsunuz ki defalarca gerçekleşen faşizan, anti demokratik davranışlar önünüze getirilmesine rağmen, siz körü körüne kan davanızın peşinden koşuyorsunuz. Bunu yaparken de kaç masumun canı yanıyor, kaç suçsuz insanın günahı alınıyor zerre kadar umursamıyorsunuz.
İşin en acı kısmı da bütün bunlara çanak tutup alet olurken, en müslüman benim diye ortalıkta dolaşmayı da ihmal etmiyorsunuz. Size şimdi bir kez daha soruyorum, iddianamede ki bütün bu tutarsızlıklara, savcıların lehte delilleri ortadan kaldırmalarına ve hakimlerin taraflı tutumlarını saklamadan her ortamda göstermelerine rağmen bütün bu insanların suçlu olduğuna dair somut delil nedir elinizde? Korkmayın, bir kez olsun kendinizle yüzleşin, kendiniz olun, birey olarak hareket edin, insan olduğunuzu idrak edin.
24 Mart 2011 17:00
Sevgili İhtimal,
Tam sizden umduğum bir cevap yazmışsınız, değerli görüşleriniz için öncelikle çok teşekkür ederim.
Yine tamamen subjektif, teorik, varsayımsal çıkarımlarınıza dayanan bir yorum olmuş, üstelik bunu yaparken yine her zaman ki gibi çok başarılı bir şekilde bütün sorularımı görmezden gelmeyi başarmışsınız. Gerçekten bu konuda ki yetenekleriniz bazı günümüz köşe yazarlarını bile kıskandıracak nitelikte.
Ajitasyon ve demagoji yapmak yerine, sizlerden doğruluğuna bu kadar emin olduğunuz bir davada ki evraklarda ki çelişkilere, savcıların lehte delilleri saklaması gibi taraflı yaklaşımlara mantıklı açıklamalar getirmenizi bekliyoruz.
Bu konu da konuşacak çok şey var ama size tek bir soru sormak istiyorum. Bir katilin çocuğunu, sırf katilin çocuğu olduğu için işlemeyi düşünmediği bir cinayete teşebbüsten dolayı mahkum etmek ne derece doğru bir yaklaşımdır? Ya da bir tecavüz suçlusunun oğlunu ileride nasılsa tecavüze yeltenecektir diye mahkum etmek kanunlara uygun mudur? Eğer bu sorulara yanıtınız evet ise zaten sizle daha fazla tartışmanın bir anlamı olmayacaktır.
Ha eğer lehte olan yüzlerce delile, tutarsızlıklara rağmen, hala sadece geçmişe ve soyut düşüncelere istinaden 196 tane insanı mahkum etmeyi uygun buluyorsanız, en azından bunun suçla ilgisi olmadığını, güdülen bir kan davasının sonucu olduğunu açıkça kabul edin de her yorumunuzdan sonra kendinizi daha da komik bir duruma düşürmemiş olun.
Size bir kez daha bu davada Çetin Doğan dışında 195 kişinin daha yargılandığını hatırlatmayı bir borç bilirim. Her yorumunuzda fırsat buldukça Pınar Doğan ve Dani Rodrik’e saygı sınırlarını zorlayan üsluplarla yaptığınız yorumlardan, bunu sebebini bilmediğim bir durumdan dolayı Çetin Doğan ve ailesiyle bir iç hesaplaşmaya dönüştürdüğünüzü farkediyorum. Belki de ilgili şahıslarla bu dava öncesine dayanan kişisel bir husumetiniz de olabilir, bilemiyorum.
Bu kadar tutarsız, bu kadar hatalar, çelişkiler ile dolu bir davanın tutuklu sanıklarına, ailelerinin içinde bulunduğu sıkıntılı duruma en yakın tarihte ki bundan 30 yıl önce gerçekleşmiş bir darbeye istinaden gülebilmenizin hiç bir açıklaması yok, müslümanlıkta bunun nasıl bir yeri olduğu konusunda belki bizi aydınlatabilirseniz ufkumuz biraz daha açılır.
24 Mart 2011 18:45
ihtimal,
Buradaki kişiler stratejinin ne olduğunu gayet iyi bilmektedirler, ve sürekli aynı stratejiyi ortaya koyman ve aynı oyunu tekrarlaman gerekmiyor. Bunu defalarca dile getirdik. Sana sorulanlara kanıtlarını göstererek cevap ver.
Insanlara HAYSIYETSIZ demek ile haysiyetsiz olunmuyor. Söylenecek bir şey kalmadığında ya belden aşağı vuruyorsun, yada küfrediyorsun.
Demokrat olabilmen için senin önünde çok uzun bir yol var. Ömrün buna yetermi bilmiyorum.
24 Mart 2011 21:20
Tamam da ozaman bir ulkenin secilmis basbakanina olmaz turlu hakaretleri kendine hak sayan, yeri geldigini postasini koymayi kendine gorev bilen, bir ulkenin basbakanin adini parolalarda ‘Adi’ diye gectigi bir ulkede dusman askerlerini ve yoneticilerini basbakanindan kendine daha yakin goren ve bunuda daha once 4 darbe gecirmis bir ulkede yapan Cetin Dogani ne diye adlandiracagiz? Siz oyleyin bende oyle adlandirayim…..
24 Mart 2011 23:03
Sevgili İhtimal,
Yine son derece muallak, tamamen kişisel yorumlara dayalı çıkarımlarla yapılmış bir yorum. Farkındayım, sorularla aranız pek iyi değil ama yine de şansımı deneyip sormak istiyorum; herhangi bir vatandaşın hakarete uğraması başbakanın hakarete uğramasından daha mı kabul edilebilir bir durumdur? Kaldı ki bir kişinin varsaydığınız gibi herhangi bir şahsa hakaret etmesi onun da hakarete uğramasını mı gerektirir? Bu bağlamda başbakanımızın bir çiftçimize ‘ananı da al git demesi’ durumunda yaklaşımımız ne olmalıdır? Siz bu sorularıma cevap verin, ben sizin nasıl adlandırmanız gerektiği konusunda elimden gelen yardımı yapacağım.
24 Mart 2011 23:30
Şimdi birileri de kalkıp “haysiyetsiz ihtimal” diye bir nick alıp yorumda bulunsa yakışır mı? Yakışmaz.
Kimsenin kimseye hakaret etmeye hakkı yoktur.
Terbiye sınırlarını zorlamak da kimsenin haddi değildir.
25 Mart 2011 00:19
İhtimal önyargılardan kurtularak iyi düşün. Bak Türkiye Cumhuriyetinin nasıl ve kimler tarafından kurulduğunu önce öğren. Yaşın kaş bilmiyorum ama Darbenin ne olduğunu da öğren. Şimdiye kadar 2 tane darbe olmuştur. 27 Mayıs ve 12 Eylül. Ötekilere darbe denmez.Darbelerden halk büyük oranda etkilenir, halkın yaşamı değişir.Yani atlar tepişince eşekler ezilir. Halk sadece bu iki darbeden etkilenmiştir. Diğerlerinde iktidar mücadelesi vardır.Eşeklerin haberi bile olmamıştır. Senin beğenmediğin Askerler hek iki darbede de hemen kurucu meclisi oluşturup anayasayı yapmış ve seçimlere giderek yönetimi sivillere vermişlerdir. Peki iktidarda olan sivil! akp yıldır ne yapmaktadır. Seçim barajını indirmeyerek en az %25 fazla milletvekili çıkartmakta, muhalefetin sesini kesmek için basını susturmakta,gazetecileri tutuklatmakta ya da işlerine son verdirmekte, yargı da yapılan değişikliklerle yandaşlarından hesap sorulmasını engellemekte, basılmamış kitapları bile suç sayarak toplatmakta, yargısız dinlemelerle insanları bir korku tüneline sokmaktadır. Diyeceksin ki anayasa asker anayasası. doğru da şimdi büyük ölçüde değişiklik yapılan anayasa halk anayasası mı akp anayasasımı.akp mutfağında hazırlanmadımı? Referandum dersen bu halk 12 eylül anayasasını %92 ile kabul etti.akp anayasası %58 ile kabul edildi.Bak sana söyleyeyim. Bu ülkede yaşayan insanların yine en büyük koruyucusu Türk Ordusudur.Bunu sen değiştiremezsin.İstersen atalarına sor. Çünkü Türk Ordusunun mensupları bu ülkenin insanlarının bağrından çıkmaktadır. Öyle sivil irade dediğin siyasetin iki dudağı arasından değil.
25 Mart 2011 09:29
Turkiyede 4 tane bal gibi darbe yapilmistir ve iclerinden bence en tehlikelisi 28 subatta yapilandir. Ve bas mimarlarindan biride Cetin Dogandir. Hala 28 subattan dolayi cetin dogangillerin yargilanmasi icin atilacak cesur adimlari bekliyoruz!
25 Mart 2011 12:33
İhtmal bak yazdıklarından daha çocuk olduğun belli.Askeri Darbenin bal gibisi olmaz.Ben 48 yaşımdayım. 27 Mayısı bilmem. Ama 12 Eylülde sabah işe gittiğimide işyeri tatil edilmişti geri döndük. Sokağa çıkma yasağı vardı evden dışarı çıkmadık. İlde Vali, Belediye Başkanı kalmadı yerlerine asker atandı. Emniyet Müdürü Polis askerin emrine girdi. Ülkede kanun nizam kalmadı. Evrenin, Konseyin ve Askerin dediği kanun oldu. Tabi Millet de mum gibi oldu. 28 Şubattan bu milletin %90 nının haberi bile olmadı. O zamanlar Demirel,Ecevit,Erbakan,Çiller,Özal,Mesut Yılmaz bunlar vardı sırayla iktidara gelir giderlerdi.Halkın seçim zamanlarının dışında siyasetle pek ilgisi olmaz o olmuş bu olmuş onun için pek farketmezdi. Çünki Halk Düzülen taraftaydı.Ama bu insanların ve politikalarının tek ortak noktası hepsininde MİLLİ olması idi. Bizim tarikatlarımız bile Milli idi. Vatanseverdiler. Bu abd nin işine gelmedi. Milli Görüş’ün milli olan gömleğini çıkartmak, milliyetçiliğide kötü göstermek gerekiyordu. İşte 28 Şubat bunun için yapıldı. İktidara Milli olmayan bir idarenin gelmesi için. Sorarım sana 28 Şubat kime yaradı.Kime yol verdi. Senin Ç.Doğanla derdin varmış o beni ilgilendirmez. Ben sana gerçekleri söylüyorum. 28 Şubatta sen kişi olarak nasıl olumsuzlukla karşılaştın bana bi söyle bakalım. Şu 3-5 gazeteci var. biz 28 şubatta gazetemizden kovulduk yazı yazamadık diyen. 1-Bunların gazeteci olmadığı bu gün bile belli. 2- Bu gün onlarca gazeteci hapiste, onlarca gazeteci de işlerinden kovuldu. Bu kişilerden bir ses varmı yok. Aç bugünkü gazeteleri bak bakalım Radikale yapılan baskını bile yazamamışlar. Benden sana tavsiye İçindeki kin ve nefreti at.
25 Mart 2011 14:47
Sevgili İhtimal,
Öncelikle Kasım Bey’e size verdiği hepimiz için aydınlatıcı cevabından dolayı teşekkür ediyorum. Ben de 28 Şubat’ın hayatınızı nasıl etkilediğini ve nasıl Türk tarihinin gelmiş geçmiş en tehlikeli, halkın en çok zarar gördüğü darbesi olduğunu bize açıklamanızı merakla bekliyorum. Size ayrıca şunu sormak istiyorum, bundan önceki bazı yorumlarınızda 28 Şubat süreci ile alakalı Çevik Bir hakkında da yoğun şikayetleriniz vardı. Kendisinin şu anda Çalık Holding’de danışman olduğunu öğrendikten sonra neden birdenbire adını anmamaya başladınız? Bütün bu yorumları başlatan ilk yorumunuza ilişkin 7. kişi olan Yaşar Büyükanıt hakkında niçin herhangi bir yorumda bulunmuyorsunuz? Yoksa 28 Şubat’ı bir darbe olarak gören siz e-muhtırayı demokratik bir açılım olarak mı değerlendiriyorsunuz yoksa? E-muhtıra veren bir genelkurmay başkanına bizzat cumhurbaşkanı ve başbakan tarafından devlet şeref madalyası ve Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa milyon dolarlık zırhlı Audi verilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Teyammül madalya verilmesi diyorsanız İlker Başbuğ’a niye madalya verilmedi? İlker Başbuğ hakkında herhangi bir suçlama bulunmadığına göre, demek ki bu madalya kendisine bazı çevrelerce tasvip edilmediği için verilmedi, bu durumda Yaşar Büyükanıt’ın davranışı tasvip edilmiş mi olmuştur? Bu e-muhtıranın AKP tarafından seçim öncesi oy oranını arttırmak ve referandum da Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmesini sağlamak için bir kurmaca olup olmadığı sorusunu mu aklınıza getiriyor? Bu manayı yüklediğiniz için e-muhtıra sizin için bir post modern darbe olmuyor mu? Bu anlamda sizin için istediğiniz güç odaklarına hizmet ettiği sürece ister TSK ister sivil toplum örgütlerinin müdahele girişimleri meşru mudur? Bu isimlere yönelik herhangi bir şikayet dile getirmemeniz bu sebeplerden mi ötürüdür? Evet sayın İhtimal, umarım bir kez daha ‘dört tane bal gibi darbe var, Çetin Doğangil yargılanıp cezasını çekmeli, Pınar ve Dani gitsin FT’de cemaat hakkında atsın tutsun, Chomsky olsa hepsini asardı’ şeklinde yine konuyla alakasız bir yorum yapmak yerine bunlardan en azından bir kaçına cevap verirsiniz de hepimiz aydınlanmış oluruz.
25 Mart 2011 17:17
Melih Aşık’ın “Wikileaks çözdü” başlıklı yazısı:
“… (Türk generaller) AKP’den seçilmiş Tayyip Erdoğan’ın davranışlarından büyük rahatsızlık duymaktadır. Erdoğan güçlü bir müttefiğimizdir. Generallerin bu tutumu Amerikan menfaatlerinin korunması açısından engelleyicidir. Orgeneral Hilmi Özkök’ün sadakatli duruşu sahiplenilmelidir.
Muhalif orgeneraller, Orgeneral Hilmi Özkök’ün çizgisine itiraz etmektedirler… Erdoğan kendisine desteğin devamı halinde ABD’nin bir müttefiği olarak Ortadoğu ve Irak dahil olmak üzere Türk hava sahasını, kara ve demir yolları ile Mersin ve İskenderun limanlarını kullanımımıza açacağını taahhüt etmektedir… Ancak Türk ordusundaki üst rütbeli subaylar tarafından sürekli engellenmek istenmekteyiz.
Amerikan menfaatlerine karşı çıkan Org. Aytaç Yalman, Org. Şener Eruygur, Org. Çetin Doğan, Org. Hurşit Tolon, Org. Fevzi Türkeri, Org. Tuncer Kılıç, Org. Yaşar Büyükanıt Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök’ün emir ve talimatlarına uymadıkları gibi her an muhtıra verebilirler. Bu bakımdan değerlendirildiğinde güçlü bir medya grubunun oluşturulmasına acilen ihtiyaç duyulmaktadır. Bu konu Recep Tayyip Erdoğan ile paylaşılmış olup gereğinin değerlendirileceği hakkında olumlu değerlendirmelerin yapıldığı ve yapılacağı teyidi alınmıştır.
* * *
ABD Ankara Büyükelçisi Robert Pearson 22 Mart 2003’te Washington’a çektiği 7 sayfalık telgrafta yukarıdaki değerlendirmelere yer verdi. Aydınlık gazetesine göre, Taraf gazetesi Wikileaks belgeleri arasından çıkan bu telgrafın bazı bölümlerini sansürledi. O bölümlerin neler olduğunu dünkü Aydınlık’tan öğrendik.
Balyoz ve diğer davaların iç yüzünü merak edenler epey aydınlanmış olmalı…”
26 Mart 2011 13:33
Sevgili İhtimal,Türkiyede 4 tane bal gibi darbe yapılmıştır.Doğru haklısın.Ama bazı yalancılar sahtekarlar fırıldaklar ve dolandırıcılar 12 Eylül referandumunda bunların hesabını sorucaz abi bu şerefsizlere kan kusturucaz valla billa diye bizi kandırdılar.Bende bu yüzden HIYARLI BABA gibi EVET oyu verdim.Ama 13 Eylülde ELİMDEKİ HIYARLA kalakaldım.KANDIRILDIK,BİZE TECAVÜZ EDİLDİ,12 EYLÜLDEN ÖNCE 72 MİLYONA İLAÇLI GAZOZ İÇİRİLİDİ VE ÜLKENİN IRZINA GEÇİLDİ.Hala yetmez ama EVET çi arkadaşlar 27 Mayısın 12 martın vede özellikle 12 Eylülün ve 28 Şubatın liderlerinin TESTİSLERİNİ yalamaya devam ediyorlar.Çünkü bugünkü mevcut yapının döllemesi o zaman yapıldı.28 Şubatı yapan tek kişi Çetin Doğanmıdır evladım.Hareketin lideri Kudretli Çevik Paşam niçin kaderine terkedilmiştir.Bir arayanı soranı kapısını çalanı yoktur.Yoksa bugünün kudretli sivilleri ile o günün kudretli generalleri bir çete yapılanmasımıdır.28 Şubatta Tankları uygun adım yürütüp demokrasiye balans ayarı yapan Erdal Ceylanoğlu paşamı K.K.Komutanı yapmak için 30 Ağustosta gösterilmiş olan insanüstü gayret ve azim yoksa bir çete yapılanmasının görev paylaşımında yerine getirilen görevin ücreti veya vefa borcumudur.Birde bunları yorumla sevgili ihtimal.
24 Mart 2011 11:14
Dava artik kokusmus dersek sanirim yanlis bir tespit olmaz. Savcilarin da kotu niyetli olduklarina dair herhangi bir supheye yer kalmadi.
Bir de yukaridaki ihtimal isimli kisinin yazdigi yorum ile blog girisi arasinda nasil bir baglanti var, anlayabilen var mi? Anlayan beri gelip anlatabilir mi?
24 Mart 2011 11:23
24 Mart 2011 Vatan Gazete’sinden bir başka alıntı:
Ahmet Şık’ın kitabını basacak yayınevine baskın
Polis 5 saat arama yaptı
Çağdaş ULUS/VATAN İSTİHBARAT
——————————————————————————–
ERGENEKON soruşturması kapsamında 6 Mart’ta tutuklanan gazeteci Ahmet Şık’ın “İmamın Ordusu” adlı kitabını basacak olan İthaki Yayınevi’nin büroları dün akşam Savcı Zekeriya Öz’ün talimatıyla basıldı.
Ellerinde kitabın basımının durdurulması için tebligat bulunan Güvenlik Şube Müdürlüğü ekipleri saat 18.00 sıralarında Kadıköy Mühürdar Caddesi’nde bulunan büroya baskın yaptı. Ancak yayınevinin bu bürodan taşındığı anlaşılınca polis ekipleri bu kez Bahariye’de bulunan yeni büroya gitti. Yaklaşık 15 polis 5 saat süreyle büroda arama yaptı.
Kitabın nüshaları, evrak ve bilgisayarlar tek tek incelendi. Yayınevi editörü Ahmet Öz, polislerin kitabın yazılı kopyalarını imha ettiğini, bilgisayarlarda bulunan kopyalar içinde harddisklerin götürdüğünü söyledi. Aramalar sırasından gözaltına alınan olmadı. Şık’ın kitabının bir nüshasının Oda TV baskınında bulunduğu iddia edilmiş ve daha sonra da Şık gözaltına alınmıştı.
Bu olayla Ergenekon savcısı ve emniyetin Gülen cemaatine hizmet ettiği alenen belgelenmiştir. Sevgili İhtimal bu konu ile ilgili yorumlarınızı merakla bekliyorum.
24 Mart 2011 12:51
İhtimal bu konularda asla yorum yapmaz.Uydurma delilleri görmez.Haksız tutuklamalarla ilgili tek kelime etmez.Tutuklanan insanların ve yakınlarının çektiği sıkıntı onun için bal kaymak.Daha çok insan tutuklansın bayram eder.Sanık lehine olan delilleri imkanı olsa kendisi saklar.Bu kadarı da ayıp artık ihtimal.Çok istemiyorum,biraz utan.
İnsanlıktan nasibini alamamak.Vicdansızlık.Gördüğünü inkar.Allah sizin gibileri bildiği gibi yapsın.
24 Mart 2011 13:48
“…Bu olayla Ergenekon savcısı ve emniyetin Gülen cemaatine hizmet ettiği alenen belgelenmiştir. Sevgili İhtimal bu konu ile ilgili yorumlarınızı merakla bekliyorum….”
Bunu da bütün Ankara biliyor. 🙂
24 Mart 2011 14:26
Sevgili İhtimalin bu konu hakkında yorum yapma ya da alıntı yapma imkanı maalesef şimdilik yok. Çünkü alıntı yapılabilecek yandaş medyaya baskın ile ilgili henüz bir kılıf servis edilmemiş. Yandaş gazetelerin internet sitelerinde bu konu hakkında henüz bir yorum göremedim.Galiba bu sefer hazırlıksız yakalandılar baskın kendilerine bildirilmediği için ne yazacaklarını bilemediler. Yakında hep bir ağızdan bulunmuş kılıfı koro halinde söylerken duyarız nasılsa….
24 Mart 2011 17:20
Yüzbaşı Hakan Erdoğan imzalı ve adliyede kaybolan bilirkişi raporunun sonuç bölümünde “2 numaralı DVD içersinde bulunan “Güvenlik Harekatı Orjinal Belgeler” isimli PDF formatındaki belgelerin oluşturma tarihi olan 18-21 Ağustos ve 01 Eylül 2009 tarihlerinden hareketle, DVD içersinde bulunan dökümanların DVD’nin hazırlanma tarihi olan 18 ağustos 2007’den sonra bir tarih olamayacağından, DVD’lerin veya dökümanların PDF formatına dönüştürüldüğü bilgisayarın tarih bilgisinin yanlış olduğu….” şeklinde bir cümle bulunmakta.
Diğer taraftan iddanamede yer alan dijital dökümanlarda ki tarih çelişkilerine ait en geç tarihli örnek Yeni İlaç’ın isminin Yeni Recordati İlaç olarak değiştirilmesine ilişkin olan, bu değişiklik ne zaman olmuş Temmuz 2009.
Yani bir parça daha yerine oturuyor,
Bu Balyoz Tezgahı’nın arkasındaki isimler Ağustos 2009’a kadar çalışıp sahte belgeleri sistem saati doğru olan çeşitli bilgisayarlarda oluşturdular. Bundan sonrasını birçoğumuzun bildiği ve mantığını kullanabilen ve tarafsız herkesin varbileceği basit bir açıklaması var. Kendilerince herşey tamam olduğunda tüm belgeleri oluşturuldukları bilgisayarlardan bir flash diske aktardılar. Daha sonra bu flash diski, işletim sistemi, office ve cd yazma programı gibi kullanılacak tüm programların 2003 tarihindeki versiyonlarının kurulu olduğu, sistem saati de 2003 olarak ayarlanmış, yani bu tezgah için hazırlanmış bir bilgisayara taktılar. Dosyaları tektek flash diskten açıp, farklı kaydet seçeneğiyle bilgisayara yada bu bilgisayara takılı bir veri depolama aygıtına kaydetiler. Ve işte artık, bugün 163 kişinin tutuklu olarak yargılandığı davanını iddanemesinin dayandığı ve sahte olduğu bas bas bağıran dijital Balyoz dökümanları bir yerlere servis edilmek üzere hazırdır.
24 Mart 2011 17:23
Selam,
Bu internet sitesini yaklaşık 1 aydır hergün takip etmeme, yorumlar dahil yazılan hemen hemen herşeyi okumama rağmen ilk kez yorum yazıyorum. Üç şey söylemek istedim.
1. İhtimat vb. muhaliflerin olması bence çok çok güzel bir şey. Çünkü insan bazen inandığı şey uğruna körleşebiliyor ve önünde açık seçik duran birşeyi bile taraf olduğu için göremeyebiliyor. Muhalifler sizin daha dikkatli bakmanızı sağlar o yüzden ihtimal ve onun gibi düşünen 2-3 arkadaşı hem faydalı buluyor hem de yazdıklarını dikkatle okuyorum.
2. Bununla birlikte ihtimal’in bugün kullandığı “haysiyetsiz” kelimesi benim için tam bir hayal kırıklığı oldu. Keşke bu kelimeyi hiç kullanmasaydı. O, benşm gözümde alakalı ya da alakasız bir şekilde hemen hemen her haber girdisine muhalif yorum yazan sonra da ortadan kaybolan biriydi, şimdi ise ne yazık ki saygımı kaybetti.
3. Bu, “diğer ihtimal”, “en bi öz ihtimal” vb. takma adları merak ediyorum. Ne gerek var böyle şeylere ve benim ufaklığın internette oynadığı oyunlarda kullandığı yöntem gibi “MULTİ” hesap mı bunlar?
Hazır yazmaya başlamışken gazetelerde okuduğum her haber memleketin polis-cemaat-medya-yargı ilişkili, sırtını siyasete dayamış çok büyük kapsamlı bir operasyon geçirdiğini doğrular nitelikte ne yazık ki. Umarım güneş yeniden ve daha kuvvetli aydınlatır bu memleketi yakın zamanda.
24 Mart 2011 18:53
Merhabalar Cemil Bey,
3. sorunuzun taraflarından biri olduğum için size yanıt vermem gerektiğini düşündüm. ‘Bir diğer ihtimal’ rumuzunu kullanma nedenim ihtimal’in düşüncelerinin karşıtı görüşlere sahip olmam, bu nedenle ‘bir diğer ihtimal’ rumuzunun bu duruma en uygun rumuz olduğu düşüncesindeyim. Muhtemelen ‘en bi öz ihtimal’ rumuzlu kullanıcı da bir açıklama yapacaktır. Bu anlamda pek tabi ki ne ‘ihtimal’ ile ne de ‘en bi öz ihtimal’ ile aynı kişi değilim.
Bu arada size de yorumlarınız ile aramıza hoşgeldiniz demek istiyorum.
24 Mart 2011 20:23
Cemil Bey merhaba
Bende sizin gibi bir müddet yorumları okuyarak izliyordum.Yapılan haksızlıklara vakıf olunca yazma ihtiyacını hissettim.İnsanlar bazı durumlarda yapılan haksızlıkları görmeyebilir.Bu son derece normal bir şey.Fakat bazı yorumcular inatla,terbiyesizce bilgileri çarpıtarak yalan yanlış bilgilerle aklımızla alay ediyorlar.Bir tane somut veri olmadan,yargısız insaf yapıyorlar.Tutuklanan insanların içinde bizim de yakınlarımız olabilirdi.Vicdani ölçülerde yapılan yorumlara hiç bir itirazım olamaz.Burası aynı zamanda bir tartışma zemini.Burada mezhepçilik,ırkçılık yapan arkadaşlar var.Biz herşeyden önce insanız,bunu unutanlar var.Bu davalar sayesinde ülkede yaşanan yolsuzluklar,hırsızlıklar malesef konuşulmuyor.Varsa yoksa ergenekon,balyoz,askeri vesayet,darbe,fişleme,ileri demokrasi,başkanlık sistemi,anayasa değişikliği derken zaman geçiyor.Bu ülkenin başka hiçbir sıkıntısı yok gibi.Yine çok söyleriz bu gidişle ; Ne olacak bu Türkiye’nin hali ?
24 Mart 2011 22:15
11 sayfalık raporun tarihi 19 Şubat 2010 tarihli, ancak faxlanan sayfanın başındaki tarih 16 (veya 18) mart 2010. Bunun kesinlikle bir açıklaması olmalı.
Raporu yazan yüzbaşı; raporu 19 Mart 2010 tarihi ile savcılığa vermeyi plandığı için bu tarihi yazmış olabilir.
Ancak savcılık raporun ivedilikle faxla gönderilmesini istemiş olabilir, yüzbaşı da (başka bir yerde olduğu için) aslı raporu teslim etmeden raporu önceden faxla göndermiş olabilir.
Benim aklıma başka bir ihtimal gelmedi. İhtimal de buna ihtimalleri dahilinde cevap verecektir
Herşey de açık arama ruhumuza mı işledi acaba?
24 Mart 2011 22:59
1nci Ordu Savciligi’ndan ayni gun (24 Subat 2010) savciliga teslim edilen iki rapor var. Diger rapor (belgelerin gercek oldugu faraziyesine dayanan ve basina sizdirilan) 22 Subat 2010 tarihli. Bu rapor ise 19 Subat 2010 tarihini tasiyor. Teslim tutanagindan gorulecegi uzere her iki rapor da ayni anda savciliga elden teslim ediliyor.
Raporun bloga koydugumuz kopyasini avukatlarimizdan edindik. Ancak, avukatlarimizin bu raporu savciliktan edindiklerini sanmiyorum. Zaten rapor savciliga faks ile degil, dogrudan elden teslim edilmis. Dolayisiyla yukarida gorunen faks tarihi, raporun baska bir yere fakslandigi tarih olmali.
24 Mart 2011 23:25
savcılığa teslim tarihlerini gördüm. o konuda bir husus beyan etmedim.
Benim ifade ettiğim husus; bu rapor savcılığa teslim edilmeden birilerine (belki de askeri savcılara veya başka bir kişiye) gönderilmiş olduğu hususu olabilir. Bu belge savcılıktan alınmadı ise ( ki alınmış olsaydı zaten fax ibareleri olmazdı) bu belgeyi avukatınıza veren kişinin sanık avukatlarına bu rapordan bahseden kişi olabilir. Ana Rapora göre bu rapor tek suret olarak hazırlandığı yazıldığına göre, birileri tek nüsha olan bu raporun dava dosyasında olmadığını öğrenince sanıkları veya vekillerini uyarmış olabilir. O kişi kim ise bu raporu gizlemeye çalışanları açığa çıkarmış.
Ona teşekkür etmemiz gerekir.
25 Mart 2011 20:52
Yeni bir ses kaydi gundeme bomba gibi dustu… Yan etkilerini ve varan2 yi merakla bekliyoruz..
http://www.dailymotion.com/video/xht115_yok-ses-kaydy-tusyad-daki-o-karyya_news
Korgeneral Y.C olduğu iddia edilen kişi TUSIAD Arzuhan Doğan Yalçındağ’a agiza alamayacagim derecede ağır küfürler ediyor. TUSIAD in askerin agziyla konusmasi gerektigini ve ileride birsey olursa ( acik acik darbe ihtimalidir bu) ordunun tusiada hukumetin sagladiklarini saglayacagi sozu veriyor! Bu nedir beyler, bu olaylari savunmayi birakin beyler artik. Bu Cetin Dogangiller memlekete cok zarar verdi ve vermeyede devam ediyor. Basbakana kendini rakip goren bir askerden bahsediyoruz burda, olacak is mi yahu! Hangi devirde yasiyoruz! Beyler bakin kendinize gelin, ben artik bunun gibi yuzlerce binlerce kasat olduguna kanaat getirmeye basladim ve her ihtiyac duyuldugunda piyasaya surulecekler. PInar dogan ve dani rodrik gibileri bu haksiz davada haksiz sekilde milleti yaniltmaya devam ettikce, bu kasetler ortaya cikacak! Cunku ordunun gucunu kotuye kullananlarin ele vermis oldugu malzeme o kadar cok, ki bu malzemeler yaptiklari illegalite ve haksizlikla ayni oranda gun yuzune cikmaktadir! Bu ses kaydindaki general Cetin Dogangillerden 28 subatta proje ve istihbarat baskanligi yapmis bir general!!! Gerisini siz dusunun!
25 Mart 2011 21:36
Sayende Samanyolu TV seyretmiyorum. Zamanandan kazanıyorun. Teşekkür ederim de bu kadar aydınlatmadan sonra insanda bir gram ilerleme olmaz mı ? Ya da kafa buluyor Cappuccino …
26 Mart 2011 12:37
Ah ihtimal, zavallı ihtimal, hala bu kime ait olduğu belli olmayan kasetlerde muhtelif şahsiyetlerin yaptığı kişisel yorumlara mı bel bağlıyorsunuz? Bu arada herhalde konuşmanın yapıldığı yerde inşaat var, ya da adamcağızın eli kırılmıştır. Bir de konuşmanın monolog olarak ilerlemesi bana ayrıca ilginç geldi, bu durumda ilgili şahıs herhalde kendi kendine konuşuyor, Allah şifasını versin.
Dünya’nın hiçbir yerinde hiçbirşeye delil teşkil etmeyecek bir konuşma ile darbe çığlıkları atmanız sizi öyle komik bir duruma düşürüyor ki. Öncelikle konuşmanın kim tarafından yapıldığı belli değil. İkincisi hala farkında değilmiş gibi davranmaya çalışıyorsunuz ama bu şekilde yayınlanan her türlü ses kaydı TCK 133. maddesine göre suç, peki bu kayıtları yayınlayanlar hakkında neden işlem yapılmıyor? Kaldı ki bu ses kaydı askeri bir şahsa ait olsun, herhangi bir kişinin tamamen kendini bağlayan şekilde bir yorum yapmasını nasıl bir hastalıklı düşünce ile darbeye bağlıyorsunuz? Bu durumda etrafımızda olan kıraathanelerde bir çok bölücü, darbeci, vatan haini olduğunu üzülerek belirtmek zorundayım. Böyle yüzlerce kaset olduğunu ifade ediyorsunuz, peki neden ihtiyaç duyuldukça bu kasetler birer ikişer çıkıyor? Neden bu kasetlerde konuşanlar tespit edilip mahkemeye intikal ettirilmiyor? Yoksa bu kasetlerin ihtiyaç duyuldukça hazırlandığından kaynaklanıyor olabilir mi?
Lütfen artık somut verilerle, doğrudan balyoz planının gerçekliğini ispat edecek hususlarla gelin. Ya da gidin aktifhaber, habervakti, zaman, samanyolu sitelerinde yorumlarınızı paylaşın, ne yazık ki bu bloğu okuyan kitle alışık olduğunuzun aksine somut delillerle, soyut demagojiyi gayet güzel ayırabiliyor. Size bir insan olarak üzüldüğüm için cevap yazıyorum, yoksa yorumlarınızdan çok memnunum, çünkü tutarsızlıklarınız, soyut nefretiniz, yalan yanlış bilgilendirmeleriniz ile bizden çok daha fazla bu davanın haksızlığına kanaat getiren taraftar topluyorsunuz.
25 Mart 2011 21:39
Ertuğrul Mavioğlu Ahmet Şık’ın kitabı hakkında ”Cemaatin emniyet içindeki örgütlenmesine ait bilgi ve belgeler vardı”dedi.Kitap henüz basılmadan büyük panik oluşturduğuna göre Ahmet Şık emniyet içinde herkes tarafından dillendirilen çeteye ulaşmış olmalı.Hani sehven yapılan yanlışlıkları yapan bir ekip var ya…Necip Hablemitoğlu’da KÖSTEBEK isimli kitabında bu örgütlenmeyi yazmıştı.Aklıma Ahmet Şık’ın göz altına alınırken söylediği söz geliyor.”DOKUNAN YANIYOR ARKADAŞLAR,DOKUNAN YANIYOR”.
25 Mart 2011 22:05
Ahmet Şık’ın basılamadan imha edilen bu kitabı gelecek dönemde suç uydurma eylemlerinden yargılanacak sanıkları ve eylemlerini açıklamış olmasın.
O basılammış kitabı tüm bs lardan silseler bile bir yerde saklanmış flash bellek var olacaktır.
Onu saklayan kişiler çok yakında kitabı yurt dışında yayına hazırlıyorlardır.
26 Mart 2011 17:34
Ben bu Balyoz davasına tarafsız bir kişiyim. Açıkcası işin içeriğini son 15-20 içinde öğrendim. Ve öğrendiklerimden dehşete düşmüş durumdayım.
Çünkü bir ceza davasında böylesi tutarsız deliler, uyduruk belgeler ile 200 civarında insanın, üstelik de devletin önemli kademelerinde görev almış insanların yargılanıyor olması, üstüne üstlük tutuklanmaları beni dehşete düşürdü.
Bahsi geçen komuta kademesindeki kişilerin bir kısmı emekli. Yani istese de şu anda darbe yapmaya muktedir değil. Nasıl bir tehdit oluşturuyorlar ki tutuklu yargılanıyorlar anlayamıyorum. O bir tarafa, ciddi çelişkiler içeren evraklar, dökümanlar üzerinden yargılama yapılıyor ki; evrensel hukuka göre şüphe her zaman sanık lehine kullanılır. Aleyhine kullanılmaz.
Sayın ihtimalin Varan 1 linkini inceledim. Gördüğüm kadarıyla kimin konuştuğu belli değil. Ayrıca konuşmada kes/yapıştır yöntemi bolca kullanılmış. Bu haliyle bile içinde suç teşkil edecek bir şey göremedim. İsyankar ve biraz da ağzı bozuk bir konuşma var. Ama bir darbe teşviği olduğu söylenemez.
Davayla ilgilendiğimden bu yana her 2 kesimin de basındaki haberlerini takip ediyorum. Çok açık bir şekilde cemaate yakın medya olayın magazin kısmını sürekli gündeme taşıyor. Deliller üzerindeki şüpheleri ise hiç dile getirmiyor. Bunu “zaman, taraf, vakit, nakit vs.” gibi dini ilkelerle yayın yapan bir basın kesimine yakıştıramıyorum. Allah korkusu olanların başkalarına eziyetin en büyük günah olduğunu bilmesi gerekir diye düşünüyorum.
Bu gazetelerde makale yazanların ise açıkcası dava içeriğinden HABERSİZ olduğu kanısına kapıldım. Çünkü davayı değil, bir “olasılık” senaryosunu yorumluyorlar. Ordunun çeşitli darbeleri olduğu doğrudur. Ama ordu darbe yapmak istediğinde bu genellikle en beklenmeyen anda küt diye gerçekleşir. Önden planı, provası falan yapılmaz. Asker zaten böyle bir durumda nasıl davranacağını daha okul yıllarında eğitiminin parçası olarak öğrenir. Böyle bir plan olsa bile darbe provası değil, sadece göstermelik bir tehdit olarak algılanabilir. Gerçi bunun da doğru olmadığını ortaya çıkan deliller yavaş yavaş gösteriyor.
Asimetrik lafını seviyoruz ya… bana göre ortada asimetrik bir tartışma durumu var. Bir tarafta belge, bilgi ile tartışmaya çalışanlar… diğer tarafta senaryolar ve geçmişten kalan hesaplarla tartışmaya çalışanlar. Milletim senaryolardan daha çok hoşlandığı için asıl ilgiyi o çekiyor. Gerçeklerin hiç bir zaman tadı tuzu olmaz… lezzetli değildir.
Dedikodu ise her insanın içini gıdıklayan bir haz verir.