Ben davadan bagimsiz olarak linklediginiz seyrde temas ettiginiz bir seyi merak ediyorum. Bu ‘liberal’ dediginiz insanlarin yazdiklarinin ve aldiklari pozisyonlarin (ABD’deki degil Avrupa/TR anlami ile) pek ‘liberal’ olmadigi bu islerin cahili benim gibi bir teknik adam icin dahi uzun suredir acik iken, nicin baskalari icin acik degildi? Iceride/disarida karikaturlerden bitmez tukenmez hakaret davalarina kadar bir suru konuda pek de ‘liberal’ bir tavir almadi o guruh. Mesela 301’den yargilananlar icin ‘iyi insanlar onlar’ yahut ‘hakaret etmediler’ demek ifade ozgurlugu konusunda ilkeli pozisyon almak degildi ki? Benzer sekilde hala bir ‘her dine esit mesafe’ gibi geometrik acidan manasi acayip, baska ne manasi oldugu da ortada olmayan bir laiklik kistasi konusuluyor. Bunlarin yaninda, ozellestirme=serbest piyasa gibi garip dayanaklardan hareket edip, serbesti getirmeyen blok/tekel/imtiyaz ozellestirmelerini desteklemek de herhalde ekonomistler icin komik bir durustur? Hal boyle iken bu guruhun liberalligine nicin inaniliyor veya inaniliyordu?
Ortada bir kotu niyet var demiyorum. Bilakis kotu niyet olmadigini dusundugumuzde karsimiza cikan gayet ilginc bir sosyal olay var gibime geliyor. Bir sekilde zaten muglak olan kavramlar veya etiketler manasizlasiyor ve bu surec icinde bazi bakimlardan memleketin okumuslari tarafindan muteber bulunan insanlar ilkelerin iyice icini bosaltan bir kalabaliga donusuyor. Bu tur sureclerin sosyal bilimlerde bir ismi filan olmali diye dusunuyorum. Normal vatandas olarak kafamiz kizinca izah olarak arkayi guce yaslayip ahlaki ve izani tatile cikartmak diyoruz bu hallere bazen ama o derece basit degil herhalde?
Sayın Bülent Murtezaoğlu;
‘Bunlarin yaninda, ozellestirme=serbest piyasa gibi garip dayanaklardan hareket edip, serbesti getirmeyen blok/tekel/imtiyaz ozellestirmelerini desteklemek de herhalde ekonomistler icin komik bir durustur? Hal boyle iken bu guruhun liberalligine nicin inaniliyor veya inaniliyordu?’
Kimler inanıyordu ?…Halk mı ? sanmıyorum…daha çok bir orta oyunu gibiydi liberallerin(?) söylemleri…hele bazılarının isimlerinin önünde prof. gibi kocaman ünvanlar varken…
ikinci olarak;
‘Ortada bir kotu niyet var demiyorum. Bilakis kotu niyet olmadigini dusundugumuzde karsimiza cikan gayet ilginc bir sosyal olay var gibime geliyor.’
ya kötü niyet varsa ?…olan bitenlere karşı sessiz kalmayı terazinin hangi kefesine koyacağız ?
Bir kisminda kotu niyet elbette vardir. Ben biraz TV ozurlu oldugum icin konulara tam hakim degilim ama ozellikle o NTV/Taraf isinde olanlari netten bulup seyrettim. “Bu kadar mukebbir bir kadro zaten iyi niyetli de olsa kotuluge alet olur” diye dusundugumu hatirliyorum. Hele misyon belledikleri konularda kim bilir ne hallere girmislerdir. Yalniz, bunlari gormek icin bu olanlarin olmalari gerekmiyordu, o gazete ciktiginda bir iki hafta takip edilse zaten ortada sakat bir seyler oldugu anlasilabilirdi. (Her yaptiklari seyin sakat olmasi da gerekmiyor tabii.)
Ekonomi, ifade, yargi konulari filanda da persembenin gelisi carsambadan da degil cok daha evvelden belliydi. Belliydi cunku elimizde bir takvim var ilkeler ve izan araciligiyla yazilmis. Edilen laflarin, alindigi soylenen pozisyonlarin, kabul edilen etiketlerin manalari biraz muglak olsa da en azindan ne demedikleri biliniyor. (Bunu Hanefi Avci da yazmis.) Mesela Van’daki rektor isi (ki uzun tutuklukla da alakali bir intihar da vardi o iste) ne idi ben anlamamisdim, ‘eh peki simdi ne oldu?’ denmemesini de hic anlamadim. Mesela ifadeyle ilgili konular da, hakaret davalari da yeni peydah olmadi. Bunlari gormediler veya gormemeyi tercih etti gormesi ve feryad etmesi beklenen insanlar. Orada kotu niyetle aciklanamayacak bir mekanizma var bence. Cok genel ve bu konudan (hatta bizim memleketten) bagimsiz bir halden bahsediyorum diye dusunuyorum. Bir insanlaik hali veya ‘aydin’ denen kisilerin gorunur olanlarinin bilerek veya bilmeyerek bir tur politik hesapcilik icine girmeleri gibi bir sey. Hesapcilik derken sahsi cikardan bahsetmiyorum, o boyut varsa onu anlamak cok kolay. Hesap su oluyor: benim aklimdaki senaryoda “X konusunda Y ilkesine atifla bir seyler dersem memleketteki guc dengesi Z seklinde degisebilir o da iyi bir durum degildir” diye dusunuluyor. Bu bireysel olarak hak tabii, ama o ilkelerin bilicisi, benimseyicisi ve anlaticisi olan bir guruhun tamami boyle davraninca, o ilkeler — en azindan o guruha itibar edenler nezdinde — yok edilmis dunya uzerinden silinmis gibi oluyor. Ben bu konularin cahili oldugum icin bilemiyorum ama dedigim gibi genel bir surec varsa, herhalde sosyal bilimlerin bir alani bu hali tanimlamistir, isim koymustur ve tahlil etmistir.
Sayın Pınar DOĞAN ;
Sayın Dani RODRIK ;
TSK’ de 31 yıl süreyle, onurumla görev yaptıktan sonra, 2006 yılında kendi isteğimle , ve devrelerimden dört yıl önce emekliye ayrıldım. Hiç ceza almadım. Tüm görevlerimden pek çok takdirler aldım. Bütün bunların üzerine “ sabah karanlığında evinizin kapısını çalan kişi sütçü değilse, bilin ki demokratik bir ülkede yaşamıyorsunuz” sözünü haklı çıkarırcasına, kızımın doğum gününde, sabah 0700 de kapıma dayanan, sırtlarında TEM yazılı polislerce evim 5 saat arandı , darbecilikle suçlandım ve 3 ay Silivri’de tutuklu kaldım . ( Babanızı da orda tanıdım. Yıllar önce ordu komutanımdı, ama tek kelime konuşmamız dahi olmamıştı. ) Davet edildiğimde hemen gidecek bir aile ve devlet terbiyesine sahiptim. Ama ne yazık ki, babanız gibi ben de bu onur kırıcı muameleyle karşılaştım. Temmuz 2010 ayı içinde, 102 kişiyle birlikte benim için de yakalama kararı çıktı. Kararın hukukiliğini tartışacak değilim. Buradaki yakalama kelimesi dahi, bizlerin onurunu kırmak için yeterlidir. Kaçmak ne demek ? Ben ülkem için canımı ortaya koymaktan hiç bir zaman çekinmedim ki . Görevim gereği yaşadığım çatışmalarda bir çok arkadaşım şehit oldu. Ben tesadüfen yaşayanlardanım. Can kaygısı duymak , benden çok uzak bir duygu olarak kaldı. Her gün ölmektense bir defa ölmeyi tercih edenlerdenim. Belki başkalarının kaçacak ayrı vatanları olabilir , benim tek vatanım burası. Hiçbir yere de gitmem . Bunu anlamak için Türk Subayının yapısını iyi bilmek gerek.
cdogangercekler Sitesinde yazdıklarınızı sürekli takip ediyorum. Bu kadar dezenformasyonun olduğu , TV ve gazetelerin tek yanlı ve araştırmaya dayalı olmayan magazin haberleriyle halkı yanılttığı ve bunu düzeltecek bir iradenin olmadığı günümüzde, sizin özveriyle yaptığınız araştırmanın ne demek olduğunu bilecek durumdayım.
Selin ONGUN ‘la 20.12.2010 ‘da TV24 ‘ de yaptığınız söyleşiyi izleyemedim . Ancak ; sitenizden okudum. 21.12.2010 ‘da Haber Türk TV’de Fatih Altaylı’nın Teke Tek programındaki söyleşinizi ailece gururla izledik.
Öyle özverili araştırmalar yapıyor ve öyle güzel çıkarımlarda bulunuyorsunuz ki , yazmayı düşündüğüm her konunun cevabını sitede siz daha önce yazıyorsunuz.
TV24 ‘ de yaptığınız söyleşide ;
“196 kişi arasından bir ikisi hariç, bizimle iletişime geçen kimse olmadı. İletişimden kastım, örneğin “Biz de şurada bir çelişki yakaladık” şeklinde bir geribildirim. Fakat, Doğu’da görevli bir öğretmenden tutun, Silikon Vadisi’nde bir bilgisayar mühendisine çok farklı çevrelerden destek aldık. Askeri çevreden yaptığımız çalışmaya dair ne bir destek, ne de “okuyoruz” bilgisi aldık. Tabii herkes de tedirginlik var. “Çetin Doğan bir numaralı sanık, ne kadar uzağında olursam o kadar iyi” gibi bir geri durma olabilir. Sebebini bilmiyorum.
Şunu da eklemek istiyorum; gazetecinin de gazeteciye baskısı olduğunu gördük bu dönemde. Yani bu davaya dair en ufak kuşkusunu dile getiren yazara “darbeci” yaftası konabildi. Demokrasi dersi verenlerin medya baskısını, gazetecinin gazeteciye ettiğini görmek de “sivilleri” etkiliyor. “ diyorsunuz.
Duygularınıza hak vermemek mümkün değil. Ama, kendi adıma şunu söylemek istiyorum.
Bu iftiralar, demokrasi diye bas bas bağıran, ama gerçekte demokrasi yerine kişisel çıkarlar ve korkuların hakim olduğu ülkelerin bir gerçeğidir. Sitem ettiğiniz o yazarlar neden size cevap veremediler biliyor musunuz . Makam ve mevki korkusu , ideolojik bakışlar, çıkar hesapları, gerçeklerin haber olamayacağı ve reyting toplayamayacağı kaygısı, doğruyu yazanların nereye gönderileceğini bilmeleri, Cemal Paşa gibi bir dedenin mirasını reddetme kaygıları vb. çok şey sayılabilir. Bunların önemi yok. Türk Tarihi , korkusuz ve isimsiz kahramanlarla dolu olduğu kadar, ismi çok bilinen hainlerle de doludur. Kamu vicdanı çok geçte olsa onları mahkum etmiştir.
Ailesi içinde bile demokrasiye önem veren beni, hiç kimse darbeyle suçlayamaz, suçlasa da inandırıcı olamaz. Aynı duyguyu bu davadaki tüm insanlarında hissettiğine inanıyorum. Bu seminerde suç unsuru varsa bile bu asla darbe ile ilgili olamaz. Her şey çok açık. Seminerle ilgili yargılamaya hiçbir itirazım olamaz.
Ama , sahte olduğu çok açık olan bu darbe iddiası, bize ve ailelerimize acılar çektirmekten başka hiçbir şeye yaramayacak bir safsata olmanın ötesine geçemeyecektir.
Ayrıca; sizler gibi saygın bilim insanlarıyla bir gün tanışmaktan da şahsen çok mutlu olacağım.
Tesekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle.
Mümtaz CAN
(E)Kurmay Albay
20 Aralık 2010 21:27
Ben davadan bagimsiz olarak linklediginiz seyrde temas ettiginiz bir seyi merak ediyorum. Bu ‘liberal’ dediginiz insanlarin yazdiklarinin ve aldiklari pozisyonlarin (ABD’deki degil Avrupa/TR anlami ile) pek ‘liberal’ olmadigi bu islerin cahili benim gibi bir teknik adam icin dahi uzun suredir acik iken, nicin baskalari icin acik degildi? Iceride/disarida karikaturlerden bitmez tukenmez hakaret davalarina kadar bir suru konuda pek de ‘liberal’ bir tavir almadi o guruh. Mesela 301’den yargilananlar icin ‘iyi insanlar onlar’ yahut ‘hakaret etmediler’ demek ifade ozgurlugu konusunda ilkeli pozisyon almak degildi ki? Benzer sekilde hala bir ‘her dine esit mesafe’ gibi geometrik acidan manasi acayip, baska ne manasi oldugu da ortada olmayan bir laiklik kistasi konusuluyor. Bunlarin yaninda, ozellestirme=serbest piyasa gibi garip dayanaklardan hareket edip, serbesti getirmeyen blok/tekel/imtiyaz ozellestirmelerini desteklemek de herhalde ekonomistler icin komik bir durustur? Hal boyle iken bu guruhun liberalligine nicin inaniliyor veya inaniliyordu?
Ortada bir kotu niyet var demiyorum. Bilakis kotu niyet olmadigini dusundugumuzde karsimiza cikan gayet ilginc bir sosyal olay var gibime geliyor. Bir sekilde zaten muglak olan kavramlar veya etiketler manasizlasiyor ve bu surec icinde bazi bakimlardan memleketin okumuslari tarafindan muteber bulunan insanlar ilkelerin iyice icini bosaltan bir kalabaliga donusuyor. Bu tur sureclerin sosyal bilimlerde bir ismi filan olmali diye dusunuyorum. Normal vatandas olarak kafamiz kizinca izah olarak arkayi guce yaslayip ahlaki ve izani tatile cikartmak diyoruz bu hallere bazen ama o derece basit degil herhalde?
21 Aralık 2010 11:32
Sayın Bülent Murtezaoğlu;
‘Bunlarin yaninda, ozellestirme=serbest piyasa gibi garip dayanaklardan hareket edip, serbesti getirmeyen blok/tekel/imtiyaz ozellestirmelerini desteklemek de herhalde ekonomistler icin komik bir durustur? Hal boyle iken bu guruhun liberalligine nicin inaniliyor veya inaniliyordu?’
Kimler inanıyordu ?…Halk mı ? sanmıyorum…daha çok bir orta oyunu gibiydi liberallerin(?) söylemleri…hele bazılarının isimlerinin önünde prof. gibi kocaman ünvanlar varken…
ikinci olarak;
‘Ortada bir kotu niyet var demiyorum. Bilakis kotu niyet olmadigini dusundugumuzde karsimiza cikan gayet ilginc bir sosyal olay var gibime geliyor.’
ya kötü niyet varsa ?…olan bitenlere karşı sessiz kalmayı terazinin hangi kefesine koyacağız ?
22 Aralık 2010 00:40
Drunkenknight bey,
Bir kisminda kotu niyet elbette vardir. Ben biraz TV ozurlu oldugum icin konulara tam hakim degilim ama ozellikle o NTV/Taraf isinde olanlari netten bulup seyrettim. “Bu kadar mukebbir bir kadro zaten iyi niyetli de olsa kotuluge alet olur” diye dusundugumu hatirliyorum. Hele misyon belledikleri konularda kim bilir ne hallere girmislerdir. Yalniz, bunlari gormek icin bu olanlarin olmalari gerekmiyordu, o gazete ciktiginda bir iki hafta takip edilse zaten ortada sakat bir seyler oldugu anlasilabilirdi. (Her yaptiklari seyin sakat olmasi da gerekmiyor tabii.)
Ekonomi, ifade, yargi konulari filanda da persembenin gelisi carsambadan da degil cok daha evvelden belliydi. Belliydi cunku elimizde bir takvim var ilkeler ve izan araciligiyla yazilmis. Edilen laflarin, alindigi soylenen pozisyonlarin, kabul edilen etiketlerin manalari biraz muglak olsa da en azindan ne demedikleri biliniyor. (Bunu Hanefi Avci da yazmis.) Mesela Van’daki rektor isi (ki uzun tutuklukla da alakali bir intihar da vardi o iste) ne idi ben anlamamisdim, ‘eh peki simdi ne oldu?’ denmemesini de hic anlamadim. Mesela ifadeyle ilgili konular da, hakaret davalari da yeni peydah olmadi. Bunlari gormediler veya gormemeyi tercih etti gormesi ve feryad etmesi beklenen insanlar. Orada kotu niyetle aciklanamayacak bir mekanizma var bence. Cok genel ve bu konudan (hatta bizim memleketten) bagimsiz bir halden bahsediyorum diye dusunuyorum. Bir insanlaik hali veya ‘aydin’ denen kisilerin gorunur olanlarinin bilerek veya bilmeyerek bir tur politik hesapcilik icine girmeleri gibi bir sey. Hesapcilik derken sahsi cikardan bahsetmiyorum, o boyut varsa onu anlamak cok kolay. Hesap su oluyor: benim aklimdaki senaryoda “X konusunda Y ilkesine atifla bir seyler dersem memleketteki guc dengesi Z seklinde degisebilir o da iyi bir durum degildir” diye dusunuluyor. Bu bireysel olarak hak tabii, ama o ilkelerin bilicisi, benimseyicisi ve anlaticisi olan bir guruhun tamami boyle davraninca, o ilkeler — en azindan o guruha itibar edenler nezdinde — yok edilmis dunya uzerinden silinmis gibi oluyor. Ben bu konularin cahili oldugum icin bilemiyorum ama dedigim gibi genel bir surec varsa, herhalde sosyal bilimlerin bir alani bu hali tanimlamistir, isim koymustur ve tahlil etmistir.
23 Aralık 2010 00:00
Sayın Pınar DOĞAN ;
Sayın Dani RODRIK ;
TSK’ de 31 yıl süreyle, onurumla görev yaptıktan sonra, 2006 yılında kendi isteğimle , ve devrelerimden dört yıl önce emekliye ayrıldım. Hiç ceza almadım. Tüm görevlerimden pek çok takdirler aldım. Bütün bunların üzerine “ sabah karanlığında evinizin kapısını çalan kişi sütçü değilse, bilin ki demokratik bir ülkede yaşamıyorsunuz” sözünü haklı çıkarırcasına, kızımın doğum gününde, sabah 0700 de kapıma dayanan, sırtlarında TEM yazılı polislerce evim 5 saat arandı , darbecilikle suçlandım ve 3 ay Silivri’de tutuklu kaldım . ( Babanızı da orda tanıdım. Yıllar önce ordu komutanımdı, ama tek kelime konuşmamız dahi olmamıştı. ) Davet edildiğimde hemen gidecek bir aile ve devlet terbiyesine sahiptim. Ama ne yazık ki, babanız gibi ben de bu onur kırıcı muameleyle karşılaştım. Temmuz 2010 ayı içinde, 102 kişiyle birlikte benim için de yakalama kararı çıktı. Kararın hukukiliğini tartışacak değilim. Buradaki yakalama kelimesi dahi, bizlerin onurunu kırmak için yeterlidir. Kaçmak ne demek ? Ben ülkem için canımı ortaya koymaktan hiç bir zaman çekinmedim ki . Görevim gereği yaşadığım çatışmalarda bir çok arkadaşım şehit oldu. Ben tesadüfen yaşayanlardanım. Can kaygısı duymak , benden çok uzak bir duygu olarak kaldı. Her gün ölmektense bir defa ölmeyi tercih edenlerdenim. Belki başkalarının kaçacak ayrı vatanları olabilir , benim tek vatanım burası. Hiçbir yere de gitmem . Bunu anlamak için Türk Subayının yapısını iyi bilmek gerek.
cdogangercekler Sitesinde yazdıklarınızı sürekli takip ediyorum. Bu kadar dezenformasyonun olduğu , TV ve gazetelerin tek yanlı ve araştırmaya dayalı olmayan magazin haberleriyle halkı yanılttığı ve bunu düzeltecek bir iradenin olmadığı günümüzde, sizin özveriyle yaptığınız araştırmanın ne demek olduğunu bilecek durumdayım.
Selin ONGUN ‘la 20.12.2010 ‘da TV24 ‘ de yaptığınız söyleşiyi izleyemedim . Ancak ; sitenizden okudum. 21.12.2010 ‘da Haber Türk TV’de Fatih Altaylı’nın Teke Tek programındaki söyleşinizi ailece gururla izledik.
Öyle özverili araştırmalar yapıyor ve öyle güzel çıkarımlarda bulunuyorsunuz ki , yazmayı düşündüğüm her konunun cevabını sitede siz daha önce yazıyorsunuz.
TV24 ‘ de yaptığınız söyleşide ;
“196 kişi arasından bir ikisi hariç, bizimle iletişime geçen kimse olmadı. İletişimden kastım, örneğin “Biz de şurada bir çelişki yakaladık” şeklinde bir geribildirim. Fakat, Doğu’da görevli bir öğretmenden tutun, Silikon Vadisi’nde bir bilgisayar mühendisine çok farklı çevrelerden destek aldık. Askeri çevreden yaptığımız çalışmaya dair ne bir destek, ne de “okuyoruz” bilgisi aldık. Tabii herkes de tedirginlik var. “Çetin Doğan bir numaralı sanık, ne kadar uzağında olursam o kadar iyi” gibi bir geri durma olabilir. Sebebini bilmiyorum.
Şunu da eklemek istiyorum; gazetecinin de gazeteciye baskısı olduğunu gördük bu dönemde. Yani bu davaya dair en ufak kuşkusunu dile getiren yazara “darbeci” yaftası konabildi. Demokrasi dersi verenlerin medya baskısını, gazetecinin gazeteciye ettiğini görmek de “sivilleri” etkiliyor. “ diyorsunuz.
Duygularınıza hak vermemek mümkün değil. Ama, kendi adıma şunu söylemek istiyorum.
Bu iftiralar, demokrasi diye bas bas bağıran, ama gerçekte demokrasi yerine kişisel çıkarlar ve korkuların hakim olduğu ülkelerin bir gerçeğidir. Sitem ettiğiniz o yazarlar neden size cevap veremediler biliyor musunuz . Makam ve mevki korkusu , ideolojik bakışlar, çıkar hesapları, gerçeklerin haber olamayacağı ve reyting toplayamayacağı kaygısı, doğruyu yazanların nereye gönderileceğini bilmeleri, Cemal Paşa gibi bir dedenin mirasını reddetme kaygıları vb. çok şey sayılabilir. Bunların önemi yok. Türk Tarihi , korkusuz ve isimsiz kahramanlarla dolu olduğu kadar, ismi çok bilinen hainlerle de doludur. Kamu vicdanı çok geçte olsa onları mahkum etmiştir.
Ailesi içinde bile demokrasiye önem veren beni, hiç kimse darbeyle suçlayamaz, suçlasa da inandırıcı olamaz. Aynı duyguyu bu davadaki tüm insanlarında hissettiğine inanıyorum. Bu seminerde suç unsuru varsa bile bu asla darbe ile ilgili olamaz. Her şey çok açık. Seminerle ilgili yargılamaya hiçbir itirazım olamaz.
Ama , sahte olduğu çok açık olan bu darbe iddiası, bize ve ailelerimize acılar çektirmekten başka hiçbir şeye yaramayacak bir safsata olmanın ötesine geçemeyecektir.
Ayrıca; sizler gibi saygın bilim insanlarıyla bir gün tanışmaktan da şahsen çok mutlu olacağım.
Tesekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle.
Mümtaz CAN
(E)Kurmay Albay
CEP : 0 538 642 58 92 e-mail: mtzcn1368@gmail.com