AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Başbakan Yardımcısı Hüseyin Çelik, Balyoz soruşturması ve davası sürecinde şahit oldugumuz sınırsız hukuksuzluklardan partisini ve AKP yönetimini soyutlamaya çalışıyor. Haksızlıklara maruz kalanlara yapılanlardan yargıyı sorumlu tutuyor:
“Bizim AK Parti olarak kim tutuklanacak kim mahkemede ifade edecek? Bu gibi şeylerle bizim ne yetkimiz ne de müdahale hakkımız vardır. Türkiye’de güçler ayrılığı prensibi var. Yargı diye bir güç var. Bu işler yargıdan sorulur. Diyelim ki bir asker, gazeteci veya sivil tutuklanıyor. Önce savcı talimat verir polis gider onu alır. Polis adli kolluk görevi yaptığı zaman Cumhuriyet savcısının emrine girer. Burada İçişleri Bakanı’nın iğnenin ucu kadar müdahalesi sözkonusu olamaz. Sanki bu listeyi hükümet hazırlamışcasına itham edilmesi vicdanla, iz’anla, dürüstlükle bağdaşır bir şey değildir.”
Bu sözler inandırıcı olmaktan çok uzak. Kapalı kapılar arkasında olanları bir kenara bırakıp, sadece alenen söylenenlere bakalım.
Tayyip Erdogan başta olmak üzere, Hüseyin Çelik’in bizzat kendisi, AKP’nin bakanları ve milletvekilleri Balyoz iddiaları ortaya çıkar çıkmaz suçsuzluk karinesini bariz bir şekilde çiğneyerek Çetin Doğan’a yüklenip, bu iddiaların dogru olduğunu bas bağar bagırınca, ülkenin yargısı kendisini baskı altında hissetmez mi? AKP yanlısı medya karalama kampanyası ile Balyoz şüphelileri aleyhine ortam oluşturmak için harıl harıl yalan yayın yapınca, bundan ülkenin savcıları ve hakimleri etkilenmez mi? Belki de en vahimi, AKP’nin bir bakanı şüpheliler hakkında tahliye kararı veren bir hakimi “çetenin hakimi” olmakla suçlayınca yargı bir daha şüpheliler lehine karar çıkarmaktan çekinmez mi? (Örnekler için buraya tıklayın.)
Bakın, bugün yaşanan hukuksuzluklar ile arasına mesafe koymak isteyen Hüseyin Çelik 11 Mart 2010’da neler söylemiş:
“Balyoz bir darbe planıdır. Sayın Çetin Doğan, milletin zekasıyla alay eder gibi konuşmalar yaptı. Yok plandı, senaryoydu. Bırakın Allah aşkına. Artık mızrak çuvala sığmıyor.”
26 Temmuz 2010
GENEL