Rıza Türmen, Milliyet’te bu başlıkla yayınlanan yazısında şunları söylüyor:
“Kararda [yeniden tutuklama kararında], kesinleşen ilk tutuklama kararlarından sonra, kuşkulular lehine yeni olgular ve değişiklik bulunmadığı belirtiliyor ve bu nedenle tahliye kararının doğru olmadığı sonucuna varılıyor. Bu yaklaşım yargılamanın esas olarak tutuklu yapılması gerektiği görüşünden kaynaklanıyor. Oysa, AİHM kararlarına göre, esas olan, kuşkulunun tutuksuz yargılanması. Yargıcın yapması gereken, tutukluluğun sona erdirilmesi için yeni olguların ortaya çıkıp çıkmadığını araştırmak değil. Tutukluluğun sürdürülmesi için yeterli neden var mı, bunu incelemek. Tutuklama nedeni olan “suç işlendiğine ilişkin makul kuşku”, tutuklamanın sürmesi için yeterli değil. Bunun yanında, kaçma tehlikesi, kanıtları karartma ya da tanıklara baskı yapma tehlikesi, yeniden suç işleme olasılığı gibi nedenler bulunması ve bu nedenlerin somut verilere dayanması gerekiyor. 12 Ağır Ceza Mahkemesi’nin mantığını kabul edersek, tutukluluk durumunun lehte yeni bir olgu çıkmadığı sürece devam etmesi gibi bir sonuç çıkıyor. Böyle bir sonuç ne AİHM içtihadıyla ne de Ceza Mahkemesi Kanunu ile bağdaşıyor.”
Gerekçedeki makul tutukluluk süresi
“12. Ağır Ceza Mahkemesi’nin gerekçesinde,tutukluluk süresinin makul bir süreyi aşmadığına değiniliyor. Oysa, tutuklulukta “makul süre” ancak tutukluluğu haklı gösteren nedenler mevcut olduktan sonra dikkate alınacak bir unsur. Bu nedenler gerçekleşmemişse, en kısa bir süre bile “makul” sayılmayabilir. Sözleşme’nin 5/3 maddesinin ihlaline yol açar.”
10 Nisan 2010
GENEL