Üç hukuki yorum

14 Ekim 2013

GENEL

Yargıtay’ın Balyoz kararı hakkında yazılan üç yazıyı buraya taşımak istiyoruz. Aşağıda yazılardan kısa kesitler vermekle birlikte, üç yazının da tamamını okumanızı hararetle tavsiye ediyoruz (yazılara verdiğimiz linklerden ulaşabilirsiniz).

“Kuvvet komutanları Özden Örnek ve İbrahim Fırtına’nın Yüce Divan’da yargılanması gerekir. Ki 2010 referandumundaki temel konulardan birisi de bu idi.

Görev suçu, görevdeki yetkiye dayanılarak işlenilen bir suçtur. Dolayısıyla bu mahkeme yetkili değildir.

Evet. Peki bunlara ikna edici bir cevabınız var mı? Galiba “darbe yapmak görev suçu olmaz ki” diyeceksiniz. Peki o halde “suç işlemenin görev olduğu herhangi bir görev tanımınız var mı elinizde acaba?” diye sorsak ne diyeceksiniz. Anladık. “Ben onlara günlerini göstereceğim”, “Onlara artık haddi bildirilmeli” diyorsunuz değil mi?

Peki tamam onu da anladık.”

 “AİHM’in aradığı unsur “olgular ya da bilgi” (facts or information) olması. Kanıt (evidence) değil. O nedenle gerekçeli kararın 15 sayfasında AİHM’in “objektif bir gözlemciyi ikna edebilecek nitelikteki delillere dayandığı” ifadesi yanlış.

İkinci yanlış, gerekçeli kararın 25. sayfasında, AİHM’in, Çakmak ve Doğan davalarında kanıtlarla ilgili iddiaları incelediği ve “dijital delillerin geçersizliğine ilişkin itirazları” isabetsiz bulduğu sonucu. AİHM kanıtları incelememiş, makul bir kuşku için yeterli olgu ve bilginin bulunup bulunmadığına bakmıştır.

Üçüncü yanlış da şu: 15. sayfadaki “insan hakları ihlali iddialarının reddedildiği tutuklama koruma tedbiri” ifadesi doğru değil. Çakmak ve Doğan ile ilgili kabul edilebilirlik kararlarında AİHM, 5(1)c yani tutuklamanın hukuka uygunluğuna ilişkin şikâyetleri red etti. Makul bir kuşkunun varlığını kabul etti. Buna karşılık tutuklamaya itirazın reddi (Sözleşme’nin 5/4 maddesi) yani habeas corpus ile ilgili şikayeti kabul etti. Dolayısıyla tutuklamanın sürdürülmesi ile ilgili davalar AİHM’de devam ediyor. Benzer davalara bakacak olursak, bunlardan ihlal kararı çıkması olasılığı yüksek.”

 “Sanıklar ve avukatlar ısrarla, iddianamede “darbeyi” önlendikleri ileri sürülen Aytaç Yalman ve Hilmi Özkök’ün tanık olarak dinlenmesini talep etmiş, Mahkeme bu talebi reddetmişti.

Yargıtay kararında bu tanıkların dinlenmesinin “sonuca etkili olmadığına” karar verdi.

Şu soruyu sormanın tam zamanı…

Madem Hilmi Özkök’ün beyanları sonuca etkili değil öyleyse İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi neden Ergenekon Davası’na bakan Mahkemede tanık olarak dinlenen Hilmi Özkök’ün beyanlarının yer aldığı duruşma tutanaklarını istemiş ve bunları duruşmada okumuştu?”

Abone Ol

Subscribe to our RSS feed and social profiles to receive updates.

14 Yorum “Üç hukuki yorum”

  1. Anonim Says:

    ilk günden beri görüşüm bu davaların hukuk ile ilgili olmadığı. Eğer deliller doğru ise (bana göre değil) komutanlar bu cezayı hak ediş nedeni bilgisizlik olabilir. Hiçbir TSK mensubu böyle saçma plan yaptığına köpekler güler. Palan seminerleri dediler delil olarak başka şeylerden mahkum ettiler. Gerçek hayatla hukukla ilgisi yok. Not işgal sırasında toplanan osmanlı devlet adamlarını yargılayan ingiliz mahkeme delil olmadığından hepsine berat ettirmişti. İşte bu toplum farkı, hukukçu farkı

    * **”Çalışmadan, öğrenmeden, yorulmadan; rahat yaşama yollarını aramayı alışkanlık haline getirmiş olan bir millet; Önce onurunu, sonra hürriyetini; daha sonrada geleceğini kaybetmeye mecburdur.”*

    *”Hangi bağımsızlık vardır ki yabancıların nasihatleriyle yükselebilsin? Tarih böyle bir şeyi yazmadı.”* * M.Kemal Atatürk * Her fikri savunma hakkın yoktur. Bilgi temelli fikri savunmaya hakkın vardır. Kimse cahil kalma hakkına sahip değildir. Amerikalı yazar Saygılarımla “Faris Sarıkaya

    Cevapla

  2. Zipkin Says:

    Hala HUKUK diyorsunuz

    Cevapla

  3. Zipkin Says:

    Ben ergenekon ve balyoz savci ve hakimlerini suclamak istemiyorum. Cunku onlarda hepimiz gibi tehdit altinda bu savci ve hakimlere surekli sunlar soyleniyor:”KONUSMA lojmandan atilirsin KONUSMA cocugun su okula gidemez KONUSMA seni sureriz evsiz barksiz kalirsin KONUSMA yoksa senin emekli maasini keseriim. Bu balyoz ve ergenekon savci ve hakimleri hergun bizi izliyor ve bu mucadelede onlarida kurtarmamizi istiyor

    Cevapla

    • demokratikimben Says:

      Ne hikmetse bunların bir tanesi bile çıkıp da bizi şöyle böyle tehdit ediyorlar diyemiyor, o kadar korkak yani bunlar…

      Cevapla

  4. trekking Says:

    Sayın Pınar Hanım ve Bay Dani,

    Aytaç Yalman’ın söyledikleri üzerine yorumunuzu merak ediyorum.Bir Başlık altında olmayı hakediyor doğrusu. Tarihe not düşmek adına yapın bunu.

    Zira Aytaç Yalman, darbeyi önlediği iddia edilen kişiydi. Ama Mehmet Baransu ya göre Hilmi Özkök’e suikast planlayan biriydi de aynı zamanda. Bu dönem kadar at izi’nin it izine karıştığı bir dönem olmamıştır. Aytaç Yalman’ın çaresizliğini okuyunca TSK’nın içinde bulunduğu durumu daha iyi anlıyor insan.

    Hele şu sözleri tam ibretlik.

    “- Bana saldıracağınıza düzmece ve sahte olduğu iddia edilen CD’lerin kimler tarafından nasıl oluştuğunu araştırmanız daha uygun olmaz mıydı?
    – Ordu karargâhından çıkarılan CD’lerin kimler tarafından ve nasıl çıkarıldığının araştırılması gerekmez miydi?”

    Dünyanın 4.büyük ordusu tek kurşun atamadan yabancı bir güç tarafından teslim alınmıştır. Darbecileri temizliyoruz, kimse darbe yapmaya kalkışmayacak ayaklarıyla koca ordu teslim alınmıştır. Bu kadar kıyayetsiz kişiler Kuvvet komutanı olursa Bülent Arınç’a bile hak vermemek elde değil……

    Sustukça kamuoyunda haksız olduğumuz algısı yaratıldı. Artık yeter demek istiyorum. Yapılan saldırılar haddini aşan ve kişilik haklarımı zedeleyecek bir noktaya gelmeseydi, her şeye rağmen bu açıklamayı yapmayacaktım EMASYA Planı’nın görüşüldüğünü, seminere gönderdiğim müşahit generalden öğrendim. Bunun üzerine Mart 2003 yılında yapılan bu emre itaatsizliği sorgulamak ve ilgilileri ikaz etmek için Ordu bölgesine gittim ve gereken ikazları yaptım Balyoz davası ile ilgili bilgi ve belgeye sahip olmadığımı, ses kayıtlarını görmediğimi ve bu konuda hiç kimseden araştırma yapmam istenmediğini özellikle belirtmek isterim
    Seminerin icrası ile ilgili görüşlerime gelince, yazılı ve görsel basından izlediğim kadarı ile bu seminer emre aykırı olarak yapılan, muaşeret kurallarına uymayan, amacını ve haddini aşan bir kahramanlık gösterisinden başka bir şey değildir
    Beni kamu vicdanında mahkûm etmeye çalışanlar karşısında onurlu ve dimdik durarak Silahlı Kuvvetler’e ve milletine hizmet etmiş bir insanın onurunu yaşadığımı samimiyetimle ifade etmek istiyorum. İnsanların kendini toplum indinde aklaması için başkalarının karalanmasına ihtiyaç olduğunu düşünmüyorum

    Yakın tarihin en fırtınalı döneminde Kara Kuvvetleri Komutanlığı görevinde bulunan emekli orgeneral Aytaç Yalman, Yargıtay tarafından kesin hükme bağlanan Balyoz Darbe Planı davasıyla ilgili ilk kez konuştu… Sanık askerler ve aileleri tarafından dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ile birlikte mahkemede tanıklık yapmamakla ve gerçekleri anlatmamakla suçlanan Yalman, Hasdal’daki askerlerin hakkındaki suçlayıcı açıklamalarını yanıtlarken, eşine bile beddua ve hakaret edilmesine, cami avlusunda edep dışı saldırılara maruz kalmasına, kara propagandalara, dışlanmaya çalışılmasına ve itibarsızlaştırma kampanyalarına rağmen haksız yere suçlanan silah arkadaşlarını incitmemek için acılarla yaşamayı tercih edip sustuğunu vurguladı.
    Gerçekleri kaleme aldığı kitapta anlatacağını vurgulayan Yalman, o dönem yaşananlarla ilgili olarak, örtülü biçimde dönemin 1. Ordu Komutanı ve Balyoz davası hükümlüsü Çetin Doğan’ı suçladı, eski Genelkurmay Başkanı Özkök’ü eleştirdi. Yalman, Özkök’ü örtülü biçimde eleştirirken, “Seminerdeki ses kayıtlarını Genelkurmay Başkanından öğrendiğimi, ses kayıtlarını görmediğimi ve bu konuda hiç kimseden araştırma yapmam istenmediğini özellikle belirtmek isterim. Esasen söz konusu ses kayıtları elime geçseydi karargâhım ile paylaşır, gerekli inceleme için hazırlıkları yapardım” dedi.

    ‘Vatanseverim’ kompleksi
    Yalman, isim vermeden, emrine itaatsizlik ettiğini vurguladığı Doğan için de “Üç günlük seminerin bir gününde emrime aykırı olarak, EMASYA Planı’nın görüşüldüğünü, seminere gönderdiğim müşahit generalden öğrendim. Bu seminer emre aykırı olarak yapılan, muaşeret kurallarına uymayan, amacını ve haddini aşan bir kahramanlık gösterisinden başka bir şey değildir. Silahlı Kuvvetler içinde zaman, zaman yaşanan bir sorun olan ‘Ben daha çok vatanseverim, Cumhuriyetin değerlerini özellikle laikliği ve Atatürk’ün mirasını en iyi ben koruyabilirim’ kompleksi, bu plan seminerinde, askeri muaşeret kurallarını da hiçe sayarak uygulanmıştır. Bu nedenle icra edilen bu seminerin haddini ve maksadını aşan bir gayretkeşlik olduğunu ifade etmek istiyorum” dedi.
    Balyoz adlı bir plan olup olmadığını, planla seminer arasında ilişki bulunup bulunmadığını bilmediğini kaydeden Yalman, “İfadelerim üç günlük seminerin bir gününde icra edilen seminer faaliyetleri ile ilgilidir. Bunun dışındaki bilgileri, ben de basından 2010 yılında öğrendim ve takip ettim. Mart 2003 yılında yapılan bu emre itaatsizliği sorgulamak ve ilgilileri ikaz etmek için Ordu bölgesine gittim ve gereken ikazları yaptım. İfade vermek için çok gayret sarf ettim. Ancak uygun görülmedi. Konuyu o günkü bilgilerim ışığında, İç Hizmet Kanunu kapsamı içinde değerlendirdim. Bahse konu eylem, verilen bir emrin yapılmaması olmayıp emrin hudutlarının genişletilmesi suretiyle gerçekleştirilmiş bir olaydır. Bir disiplin suçu olduğu kanaatinde olduğunu ifade etmeliyim. Eğer üç günde emre aykırı bir eylem yapılsaydı ‘Emre itaatsizlikte ısrar’ suçu işlenirdi ki bu husus askeri yargı kapsamında değerlendirilirdi. Bilgilere 2003 yılında sahip olsaydım konuyu askeri yargıya intikal ettirirdim. En halisane temennim, suçsuz insanların özgürlüğüne kavuşmasıdır” dedi.

    ‘Hakaretlere maruz kaldım’
    Tarihi dava ve suçlanmasıyla ilgili Milliyet’e açıklamalarda bulunan Yalman, şunları vurguladı:
    “Hasdal Cezaevi’ndeki Silahlı Kuvvetler mensubu askerlerin yaptıkları talihsiz açıklamaya cevap teşkil edecek şekilde kamuoyuna bir duyuru hazırladım. Ancak bu duyuruyu açıklamadan önce, üç yıldır davanın muhatabı askerlerin saygısızlıklarını cezaevi psikolojisi olarak kabul ettiğim için tahammül ettim. Sustukça kamuoyunda haksız olduğumuz algısı yaratıldı. Artık yeter demek istiyorum.
    Çünkü bu süre içinde, ahlaki ve mesleki normlara uymayan söz ve davranışlara muhatap oldum. Hatta camii avlusunda, bir cenaze namazında kadirbilmez, vefasız birinin edep dışı saldırılarına maruz kaldım. Şahsım üzerinde yaratılan menfi propaganda ile bir taraftan kamuoyu desteği sağlanırken diğer yandan tutuklu arkadaşlarımın üzerinde de ortak bir direnç duygusu yaratılmaya çalışıldı. Medya ve internet yoluyla yalan haber, iftira, hakaret ve saldırılara maruz kaldım. Hiçbir dayanağı olmayan iddialarla ‘çamur at izi kalsın’ mantığıyla yapılan bu karamalarla üzerimde sosyal bir baskı kurulmaya çalışıldı.

    ‘Eşim hakarete uğradı’
    Mahkemede sanık ifadelerinde saygı hudutlarını aşan söz ve ifadelerle iftiralara maruz kaldım. Kuşkusuz; asılsız ve mesnetsiz iddialara ilişkin yasal hakkım saklıdır. Müteaddit defalar tanıklık talebinde bulunulmasına rağmen, mahkeme bu talepleri sürekli reddetti. (Bazı milletvekillerinin vicdan ve namusuma yönelik ifadelerini de burada tekrarlamak istemiyorum.) Namus, vicdan ve şerefimi sorgulayan yüzlerce mektup ve telgraf aldım. Saygı sınırlarını aşan telefon konuşmalarına muhatap oldum. Eşim dahi, hakaret, saygısızlık ve beddualara maruz kaldı. Mahkemede seminer ses kayıtları ile ilgili olarak Ergin Saygun ve Özden Örnek’in verdiği ifadelerinin gerçeği yansıtmadığını ve iftira olduğunu bir gazetede açıkladım. Ancak bu kez de bir televizyon kanalında şahsımın gizli tanık olabileceğim konusu ile ilgili olarak yapılan yalan beyanlara yazılı olarak cevap verdim. Son bir kez yine bir TV kanalında bir gazetecinin aynı yalanı tekrarlaması üzerine canlı yayına bağlanarak gereken cevabı verdim. Aynı yayında açık oturuma katılan avukat Celal Ülgen’de tanıklık yapma isteğimi teyit eden beyanlarda bulundu. Tüm yaşananlara rağmen arkadaşlarımın ruh halini düşünerek susmayı tercih ettim.

    ‘Mahcup olacaksınız’
    2 Kasım 2013 günü Ulusal TV’de Hasdal Cezaevi’nde Silahlı Kuvvetler mensuplarının yaptığı açıklamaya verdiğim cevap kamuoyuna önemle duyurulur. Benim tarih önünde en az sizler kadar onurlu yerimi alacağımdan hiç şüpheniz olmasın. Çünkü bu davaya muhatap olanlar arasında bir kişi masum ise O da bendenizdir. Bunu açıklıkla ve ısrarla ifade ediyorum. Bunu ileride öğrenecek ve söylediklerinizden mahcup olacaksınız. Yapılan saldırılar haddini aşan ve kişilik haklarımı zedeleyecek bir noktaya gelmeseydi, her şeye rağmen bu açıklamayı yapmayacaktım. Yazmakta olduğum kitabımdan seminer ile sınırları olan bilgilerim ışığında, bütün gerçekler öğrenilecektir. Çünkü bu husus benim için bir görev halini almıştır. Hukuk mağduru olmanızı, benim ifade vermem ile nasıl izah edebiliyorsunuz? Defalarca ifade vermek için müracaatta bulundum. Avukat Sayın Celal Ülgen en yakın şahittir. Gerçekleri çok iyi bildiğimi ifade ediyorsunuz. Bildiklerimi sizlerle paylaşıyorum.

    ‘SUSMAMIN SEBEBİ…’
    Ancak seminer ile ilgili yaşanan olayın cereyan şeklini bilahare yazmakta olduğum kitaptan detaylı bir şekilde öğreneceksiniz. Bu aşamada arkadaşlarımın rencide olmaması için açıklamıyorum. Esasen susmamın sebebi budur. Benim farklı yorumlara sebep olacak bir ifadem olmamıştır. Bu hususu da yaptığım açıklamada bulacaksınız. “Konuşanların halini görüyorsunuz” ifademden basında çıkan menfi yorumları kastettiğimi özellikle belirtmek isterim.
    Bu kadar hassasiyet ve tahammül gösterdiğim halde bu yapılan saldırılar karşısında benim size birkaç soru sorma hakkım olduğunu kabul edeceğinizi düşünüyorum.

    ‘Sorulacak çok soru var’
    – Emrime aykırı bu seminer ne için yapıldı?
    – Emrime aykırı olarak bu semineri yapan ve bu seminerin yapılışında her türlü bilgi ve belgeyi benden gizleyenler niçin itham edilmiyor?
    – Seminerin emrime aykırı olarak yapıldığını bilenler yasalar gereği olarak niçin bana haber vermediler?
    – Tatbikatın mahiyeti hakkında bilgisi olmayanlar tatbikat başladıktan sonra bana niçin haber vermediler?
    – Bana saldıracağınıza düzmece ve sahte olduğu iddia edilen CD’lerin kimler tarafından nasıl oluştuğunu araştırmanız daha uygun olmaz mıydı?
    – Ordu karargâhından çıkarılan CD’lerin kimler tarafından ve nasıl çıkarıldığının araştırılması gerekmez miydi?
    Bütün bu olaylar vuku bulurken niçin benim haberim olmadığının cevabı ise ‘Karargâh Çalışma Usulleri’ kitabında mevcuttur. Sorulacak daha çok soru var. Ancak kamuoyu önünde yeteri kadar yıpranan Silahlı Kuvvetlerimizin iç meselelerini gündeme taşımak istemiyorum.

    Cevapla

    • cemaatabisi Says:

      Bu cdleri biz ele geçirdik, gerekli yerlere yolladık, Koşaner paşa boşuna mı dert yandı karargaha kadar girmişler, ele geçirmişler diye. Biz kim miyiz? Ergenekon, balyoz ve kck operasyonlarını yapan ekibiz…

      Cevapla

  5. demokratikimben Says:

    Ordu karargâhından çıkarılan CD’lerin kimler tarafından ve nasıl çıkarıldığının araştırılması gerekmez miydi?

    Doğru soru, cevabı bende var, merak edene söylerim…

    Cevapla

  6. Zipkin Says:

    “demokratikimben” diyen yorumcu biraz once bende bir CD cikardim bilgisayarimdan sevdigim sarkilari kaydettim. Soyle dinliyoruz neymis ordu karargahindan cikarilan “CD”‘ler

    Cevapla

  7. Zipkin Says:

    Turkiye’de sadece kotu insanlar yasamiyor. Iyi insanlarda var. Bu duzmece mahkemede esaret altina alinanlari oradan kurtarmak bizim icin NAMUS borcudur.

    Cevapla

Yorum bırakın