Balyoz Davası 33. Celse Duruşma Tutanağı – 28 Nisan 2011

03 Haziran 2011

Duruşmalar, GENEL

33. Celse duruşma tutanağını okumak için buraya tıklayın.

Bu duruşmada Halil İbrahim Fırtına’nın çapraz sorgusu yapılıyor, daha sonra Nejat Bek, Mustafa Korkut Özarslan, Engin Alan ve Şükrü Sarıışık, savunmalarını yapıyor.

Hüseyin Ersöz, savcılar tarafindan adli emanate saklanan, defalarca talep edilmesi sonrasında (nihayet) eksik olarak savunmaya verilen belgeler ile ilgili şunları söyluyor:

“Sanıklardan savunma makamından saklanan birtakım dokümanlardı. Bunları 6 klasörün içerisine doldurulmuştu ve bu 6 tane klasör adli emanete kaldırılmıştı. Daha sonra biz bunları Mahkemenizden bunların içerisinde bizim lehimize olan hususlar var diyerek talep ettik. Mahkemeniz ilk başta bu talebimizi reddetti arkasından ısrar ettik, bu talebimizi kabul etti bunlar adli emanetten geldi. Bir gördük baktık ki bu dokümanların içerisinde 11 nolu CD’nin sahte olduğuna ilişkin çok önemli hususlar var fakat bu İddia Makamı, nede Mahkemeniz bu dokümanların hiç birini incelememişti bunu nereden mi çıkartıyorum efendim? Şuradan çıkartıyorum. Bu 6 klasörle ilgili olarak biz eksik sayfalar olduğu hususunda Mahkemenizden bir talepte bulunmuştuk ve Mahkemeniz bu hususla ilgili olarak bir değişik iş kararı verdi. Bu değişik iş kararında eksik olan sayfaların ki bazıları arka arkaya 10 sayfa 20 sayfadan ibaretti bunların sayfa ayıracı olduğunu söyledi. Fakat en son ara kararında Mahkemeniz bunların yeniden incelenmesine karar verdi. Geçtiğimiz Cuma günü bunlar tarandı bunların sayfa ayıracı olmadığı aksine yine müvekkillerimizin masumiyeti noktasında çok önemli belgeler olduğu, bazı üniversitelerde o sırada okuduğu iddia edilen o sahte belgelerin içerisindeki kişilerin aslında o üniversitede hiç kayıtlarının dahi olmadığı görüldü. Ama burada en önemli husus şu oldu. Demek ki Mahkeme Heyetiniz o 6 klasörü kapağını dahi açmamıştır, ama bununla ilgili bir karar vermişti ve bunların sayfa ayıracı olduğunu söylüyorsunuz.”

“Mahkeme” başkanının yanıtı: “Sizin görüşünüz tabi.”

Oysa Başkanın “Sizin görüşünüz tabii” dediği konuda “Mahkeme”nin tutanağa geçmis kararı var! Mahkeme, eksik sayfaların sayfa ayıracı olduğu gerekçesiyle bunların savunmaya CD ya da flash bellekte verilmesi talebini reddediyor (11 Şubat 2011 tarihli 14. celse duruşma tutanağı sayfa 49):

 “Av. Celal ÜLGEN ile Av. Hüseyin ERSÖZ 31.01.2011 havale tarihli dilekçeleri ile (…), taleplerin özünde CD ortamında verilen evrakların bazılarının sayfa numarası bulunmuş olmasına rağmen CD içindeki PDF sayfalarında olmadığı bu nedenle eksik olduğunu beyan ettikleri sayfaların CD yada flash bellek ortamında kendilerine verilmesini talep etmiş iseler de, talep edilen evrakların hazırlık aşamasında savcılık tarafından evrakların tasnifi için ayraç olarak kullanılan kağıtlara verilmiş bulunan dizi numaraları bulunduğu, tamamının mahkeme kaleminde bulunan klasörler içerisinde olduğu, isteyenin fotokopi olarak bu evraklardan suret alabilecekleri anlaşıldığından TALEPLERİN REDDİNE.”

Abone Ol

Subscribe to our RSS feed and social profiles to receive updates.

107 Yorum “Balyoz Davası 33. Celse Duruşma Tutanağı – 28 Nisan 2011”

  1. Kemal Says:

    Bir şey dikkatimi çekti. Artık kimse bu başlıkların altına yorum girmiyor. Anlaşılan herkes benim gibi kanıksadı. Kimse blog yazarlarının ya da savunmanın dikkat çektiği çelişkileri destekler gibi yazılar yazmıyor, kimse de aslında neden çelişki yok onu gösterebilmenin mücadelesini vermiyor.

    Anlaşılan artık bir doygunluk söz konusu. Peki bu iyiye mi kötüye mi işaret?

    Bilemiyorum. Sanki kötüye işareet gibi. Yani göz göre göre birileri belgeler yaratıyor ve üzerinden aksi türlü yürütemeyecekleri bir dava yürütüyor, kimse bunların üzerine gitmiyor, hukuki bir soruşturma yürütülmüyor, biz de bunu böyle kabullendik.

    Seçimler bekleniyor anlaşılan. Bir umut. Belki de sonra devlet olaya el koyacak ve çivisi çıkmış bütün bu davaları elekten geçirip, tekrar ayakları üzerine oturtacak…

    OdaTV’den bir haber:

    http://www.odatv.com/n.php?n=balyoz-belgelerinde-nasil-komplo-yapildi-1605111200

    Asıl etkileyici olanı aşağıdaki yorumlarda gizli,

    Misafir – Efesus

    Sanırım bir hatayı da atlamışsınız, orijinal metinde “7-8 Ay Önce” yazılı iken, Düzmece word dökümanında “7-8 Ay sonra” şeklinde yazılmış. Benim anlamadığım, komplo yapmayı bile layığıyla beceremeyen, Genel Başkanı tarafından yargıya, medyaya, İş adamlarına müdahaleleri açık açık dile getirilen, yolsuzluk yaparken açık veren bakan ve vekilleri yeniden aday yapmadığını itiraf eden (açık vermeyenler aday yapıldı, yolsuzluk yapmayanlar değil, yanlış anlaşılmasın) kendisini kızdıranları hapislerde süründürdüğünü açıklamaktan çekinmeyen, kendinden olmayan Vatandaş kendisine bağlı güçlerin müdahalesi nedeniyle vefat ettiği zaman umursamadığını bile söyleyebilen bu AKEPE belasından kurtulma dirayetini göstereneyen bu millet, Kurtuluş savaşında o destanı nasıl yazdı?

    2011-06-03 10:34:00

    Cevapla

    • fmerakli Says:

      Kemal Bey,

      Bilmiyorum Efesus rumuzlu Odatv yorumcusuna iletebilecek misiniz ama bu halkin Kurtulus Savasi’nda yazdigi destani Sabanci Universitesi’nden Cemil Kocak katildigi bir televizyon programinda gayet net bir sekilde ifade ediyor. Ilgilenenler programi asagidaki linkten izleyebilirler, ben onemli ikinci videoda onemli gordugum kismi asagiya alintiliyorum:


      Cemil Kocak: …Kurtuluş savaşının temel ideolojik sloganlarının hemen hemen hepsi İslami sloganlardır. O yüzden zaten meclisin açılışı Cuma gününe rastlamıştır dini törenle açılmıştır şu kadarını söyliyeyim dini töreninin anlamını vurgulamak bakımından hiçbir Osmanlı meclisi dini törenle açılmamıştır. Türk milliyetçiliği üzerinden mücadele vermeye kalkarsanız sizin arkanızdan gelecek olanlar çok sınırlı olur. Ve bu mücadele daha başlamadan biter o yüzden bir İslami mücadele üzerinden örgütlemeniz lazım onun için biraz önce saydığınız bütün isimler bu mücadele önemli yer tutuyorlar.( Nakşibendi şeyhi Fevzi Efendi, Halvetiyye şeyhleri Abdullah Sabri Aytaç, Yahya Galib Kargı Bey, Nakşi Özbekler Tekkesi şeyhi Mehmed Ata Efendi, Bir Kadiriye Dergahı olan Hatuniyye Tekkesi şeyhi Sadedin Ceylan Efendi,Nakşi Şeyhi Şerafeddin Dağıstani, Hacı Bektaş Veli Dergahının Nakşi şeyhi Hacı Hasan Efendi..) Savaşa katılanların hepsi bir din savaşına katıldığını “gavurlara” karşı bir İslam mücadelesine katıldığını bilerek katılıyorlar.

      Rıdvan Memi: Bu ortak payda olmasa belki olmayacak ?

      Cemil Koçak: Olmayacak ayrıca birçok İslam unsurununun mücadeleye katılmasının sağlayan şey de İslamın kendisi.

      Cevapla

      • fmerakli Says:

        ben sadece youtube’dan linki vermistim, ama anlamadigim sekilde programin videosunun ilk bolumu mesaja eklemlendi…

        Cevapla

      • Bulent Murtezaoglu Says:

        Bu alintiyi herhalde siz yazmadiniz. Nereden kopyaladiysaniz orada aradan cumle eksiltmisler. (Ben baktim, cemaat basininda sizin verdiginiz gibi veren yerler var.) Isteyen seyretsin, ben sadece bir paragrafta cikartilan yerleri gostereyim:

        Cemil Kocak: …Kurtuluş savaşının temel ideolojik sloganlarının hemen hemen hepsi İslami sloganlardır. O yüzden zaten meclisin açılışı Cuma gününe rastlamıştır dini törenle açılmıştır şu kadarını söyliyeyim dini töreninin anlamını vurgulamak bakımından hiçbir Osmanlı meclisi dini törenle açılmamıştır.[buradan kesilmis arada soru cevap var] Türk milliyetçiliği üzerinden mücadele vermeye kalkarsanız sizin arkanızdan gelecek olanlar çok sınırlı olur. Ve bu mücadele daha başlamadan biter o yüzden bir İslami mücadele üzerinden örgütlemeniz lazım onun için biraz önce saydığınız bütün isimler bu mücadele önemli yer tutuyorlar.[burada kesilmis, liste baska zaman sayilmis]( Nakşibendi şeyhi Fevzi Efendi, Halvetiyye şeyhleri Abdullah Sabri Aytaç, Yahya Galib Kargı Bey, Nakşi Özbekler Tekkesi şeyhi Mehmed Ata Efendi, Bir Kadiriye Dergahı olan Hatuniyye Tekkesi şeyhi Sadedin Ceylan Efendi,Nakşi Şeyhi Şerafeddin Dağıstani, Hacı Bektaş Veli Dergahının Nakşi şeyhi Hacı Hasan Efendi..) [bu arada da soru cevap var]Savaşa katılanların hepsi bir din savaşına katıldığını “gavurlara” karşı bir İslam mücadelesine katıldığını bilerek katılıyorlar.

        Kocak kimdir bilmiyorum ben, belki duzgun birisidir belki yeni tureyen cemaat devsirmesi propagandistlerdendir. Bunu anlamak da zor, cunku araya basin girince insanlarin ne dediklerini dahi anlayamiyoruz. Mesele 1919-23 arasindaki ‘hakikat’ ile ilgili dahi degil, 2010-2011’de soylenen laf duzgun nakledilemiyor ve kendimizi bundan koruyamiyoruz.

        Ben konuyla ilgili sadece kulak dolgunlugu kabilinden bildiklerimi soyleyeyim da nicin alintidan huylanip kontrol ettim ortaya ciksin:

        — 1. ve 2. mesrutiyet meclislerini bir nevi sekulerlesme alameti olarak gormek mumkun. Sadece Milleti-i Hakime yok o meclislerde. Zaten ‘Millet sistemi’ denen seyi fiilen sekulerlesmeye tekabul eden daha esitlikci bir duzenle degistirmeye calisiyorlar. Mesela birinci meclisin sadece %60 civari Musluman. (Bugunku Turkiye’de ‘Muslumanim’ diyen insanlarin bir kisminin Islamciliga dayali politika yapanlar tarafindan Musluman sayilmadigini da dusunurseniz oran dusebilir. Bir ‘biz Muslumanlar’ soylemi vardir, malum.) Boyle meclislerin dini torenle acilmalari zaten esyanin tabiatina aykiri denebilir herhalde. (Abdulhamit — sonradan olanlara bakilirsa hakli olarak — bunlarin devleti kurtarmayacagini gorup belki daha Islam vurgulu ve meclissiz bir idareye yoneliyor.) Neyse, o ilk meclislerin varolus sebeplerinden birisi Musluman olmayan unsurlarin da temsili uzerinden devleti parcalanmaktan korumak benim anladigim kadariyla. 1920’ye gelindiginde zaten Hiristiyan unsurlarla yollar acikca ayrilmis ve o mecliste Hiristiyan temsili yok.

        — Sadece Milli Mucadele icinde yer alanlar degil, Milli Mucadele’nin karsisindakiler de dini kullanan politika yapiyorlar o devirde. (Kocak ‘din’ vurgusunun politik oldugunu zaten soyluyor makaslanan yerlerde.)

        Cevapla

        • fmerakli Says:

          Bulent Bey,

          Kocak’in katildigi programi zamaninda seyretmis ve bilgisayarima kaydetmistim. Ikinci videoda yer alan kismi alintilamak istedigim kisim icin giris cumlesini kullanarak google’da arama yaptim ve bir baska blogta buldugum alintiyi kopyaladim. Alintinin ilk basini kontrol ettim, ama sonuna kadar cumle cumle kontrol etmedim. Gerci programi seyretmis ve Kocak’in goruslerini bir seminerde kendi agzindan da dinlemis biri olarak, sozlerinin carpitildigi gibi bir hisse kapilmadim. Sizin yorumunuzu okuduktan sonra alintiyi bir kez daha dikkatlice okudum, hala ayni kanaatdeyim.

          Bu arada araya basin girince insanlarin ne dedikleri anlasilamiyor demissiniz, bunu da biraz yadirgadim, zira videoda Kocak ne dusunuyorsa dile getiriyor. Kocak’in ne dedigini anlamak icin videoyu seyretmek yeterli..

          Kulak dolgunlugu kabilinden diyerek iki noktaya dikat cekmissiniz. Ilkinde Osmanli Meclisleri’nin sekulerlesme surecinin bir uzantisi oldugunu ifade ederek dini toren ile acilmamis oldugundan bahsediyorsunuz ki haklisiniz. Kanimca bu Kcak’in soyledigi seyi yanlislayan bir durum degil, sadece onun soylediklerini daha anlasilir bir zemine tasiyor donemin kosullarini bilmeyenler icin. Nihayetinde Kurtulus mucadelesi doneminde Mustafa Kemal Ankara’daki meclisin sekuler bir nitelik tasimasi yonunde bir hassasiyet tasimiyor ve Kocak’in dedigi gibi bu politik bir tercih.

          Dikkat cektiginiz ikinci noktada da haklilik payi var. Milli mucadele karsitlari icin de din oncelikli olarak basvurulan politik arac olarak kullanilmis.

          Somuncu Baba Dergisi’nde yayinlanan “Kurtulus Savasi’na Katilan Din Bilginleri ve Tekkeler” isimli makalesinde Salih Ozkose tam da soylediginiz seyi ifade ediyor:

          “Tarikat erbabını bir bütün olarak “Milli Mücadele yanlısı” veya “Milli Mücadele karşıtı” diye
          tanımlamamız mümkün değildir. Bazıları Milli Mücadele yanlılarını ve diğer bazıları da Milli
          Mücadele karşıtlarını desteklemiştir. İsyan çıkaran isimlerden Şeyh Eşref ve Şeyh Recep, Melamiyye veya Halvetiyye mensubu olan ve Hürriyet-İtilaf Fırkasının kurucu üyelerinden sayılan Sadık Bey, Çorum Mevlevihanesi şeyhi ve Tarikat-ı Salahiyye üyesi Ali Kemal Milli Mücadele hareketinin amansız düşmanları iken; Nakşibendi şeyhi ve Erzincan mebusu Fevzi Efendi, Halvetiyye şeyhi ve Bolu mebusu Abdullah Sabri Aytaç, Halvetiyye şeyhi ve Kırşehir mebusu Yahya Galib Kargı Bey, Nakşi Özbekler Tekkesi şeyhi Mehmed Ata Efendi, Bir Kadiriye Dergahı olan Hatuniyye Tekkesi şeyhi Sadedin Ceylan Efendi, Hacı Bektaş Veli Dergahının Nakşi şeyhi Hacı Hasan Efendi Milli Mücadelenin destekleyicileri arasında idi.

          Kuvâ-yı Milliye Hareketini destekleyen sufi şeyhleri, mücadele sırasında onların meşrulaştırılması, halk ve maddi kaynakların seferber edilmesi, Saray ile Milli Mücadeleciler ve Ankara-İstanbul Hükümetleri arasında aracılık rollerini yerine getirmişlerdir. Bir taraftan onları meşrulaştırırken, diğer taraftan savaş için gerekli halk desteğini sağlayan konuşmalar vaazlar vermiş, mevlitlere katılmış, mevlitler düzenlemiş, milliyetçi cemiyetlere
          katılmış, değişik şehirlerden TBMM’ye mebus olarak seçilmişlerdir. Mecliste de genelde Şeriyye
          ve Evkaf Komisyonu ile İrşad komisyonunda görevlendirilmişlerdir.”

          Makalenin tamami icin: http://www.somuncubaba.net/pdf/0077/www.somuncubaba.net-2007-003-0077-kurtulus_savasina.pdf

          Kocak’a ek olarak diger onemli tarihciler de aslinda benzer noktada duruyorlar. Kocak ile soyleside de atif yapildigi uzere ornegin Mete Tuncay Izmar’in isgalden kurtulmasi ile baslayan surecte Ataturk’un Kurtulus savasini destekleyen tarikatlara yavas yavas mesafe koymaya basladigini, cumhuriyetin kurulusu ile derinlesen sekulerlesme surecinde ise milli mucadeleye destek vermis tarikat ve cemaatlerin yer altina inmek durumunda kaldigini ifade ediyor. YIne bir baska onemli tarihci Serif Mardin “Turkiye’de Din ve Siyaset” (Iletisim YAyinlari) isimli eserinde Kurtulus savasinda halk desteginin almakta dinin ve din adamlarinin ne denli onemli rol oynadigini anlatir ve milli mucadele sonrasi surecte devletin sekulerlesmesine ragmen cemaat ve tarikatlarin Turkiye’de siyasi hayatin ne denli organik bir parcasi olduklarini 1940’lardan baslayarak etraflica anlatir. BU anlamda Kocak’in soyledigi seyler cok da ‘yeni’ seyler degil aslinda….

          Cevapla

          • Bulent Murtezaoglu Says:

            Tafsilat icin tesekkur ederim.

            BU anlamda Kocak’in soyledigi seyler cok da ‘yeni’ seyler degil aslinda….

            Degil tabii, ben bile biliyorsam ya bin kere soylenmistir ya zaten asikar seylerdir.

            Bu arada araya basin girince insanlarin ne dedikleri anlasilamiyor demissiniz, bunu da biraz yadirgadim, zira videoda Kocak ne dusunuyorsa dile getiriyor. Kocak’in ne dedigini anlamak icin videoyu seyretmek yeterli.

            Nesini yadigadiniz? Adam bir seyler demis ve dedikleri dedigi seklinde yazilmamis. Anlasilmiyor tabii, sizin yaptiginiz alinti artik alistigimiz cemaat agzi. Adam oyle konusmuyor halbuki. Bir adam sunu dedi diyorsaniz adamin dedigini yazarsiniz. Bu yapilan bir kepazelik, sizin kanaatinizce anlamin degismemis olmasi onemli degil ki? Adamin arada dediklerini [ustelik sorulu cevapli] kirpmislar. Tepkiyi yadirgadim diyorsunuz ama herhalde bir ogrenciniz boyle bir is yapsa sadece kagidina not yazmazsiniz bir de cagirip konusursunuz. Degil mi? Sonra da itimad etmezsiniz bir sure herhalde. Nicin basindan ayni seyi kabul edelim? (Ben blog yorumcusundan dahi kabul etmiyorum boyle seyi, kimse de etmesin. Dogrusunu yapmak yanlisini yapmaktan kolay bu islerin.) Bu kurallar sus olsun, burokratik usul olsun diye yoklar, izan ve ahlakin geregi olarak varlar.

            Cevapla

            • fmerakli Says:

              Bulent Bey

              Adam oyle konusmuyor demissiniz alinti icin, Kocak’in agzindan cikmayan ama o soylemis gibi yazilan bir bolum var mi alintida?

              Cevapla

              • Bulent Murtezaoglu Says:

                Saka mi yapiyorsunuz? Bu yapilan mesru ise bakin siz de dediniz:

                Ilkinde Osmanli Meclisleri’nin sekulerlesme surecinin bir uzantisi oldugunu ifade ederek dini toren ile acilmamis oldugundan bahsediyorsunuz ki haklisiniz. Milli mucadele karsitlari icin de din oncelikli olarak basvurulan politik arac olarak kullanilmis. Kocak’a ek olarak diger onemli tarihciler de aslinda benzer noktada duruyorlar. BU anlamda Kocak’in soyledigi seyler cok da ‘yeni’ seyler degil aslinda….

                Evet, yukarida sizin agzinizdan cikmayan ama siz soylemissiniz gibi yazilmis bir sey yok. Yani kistas oysa, bu benim yaptigim da mesru. Simdi diyeceksiniz ki ama burada anlam bozulmus. Evet bozulmus. Obur tarafta da belki bozulmus. Alinti oyle yapilmaz, anlam kaymis mi sorusu alinti icin degil ozet icin yerindedir. Ozetleyecekseniz ozetlersiniz.

                Bunlari nicin [hic manasi/geregi yokken] akademisyen oldugunu soyleyen birine ben anlatiyorum? Ustelik nicin boyle abes bir direncle karsilasiyorum? Hayir kusur sizin de degil, belli ki dogru alintidir diye kopyalamissiniz. Niye ugrastiriyorsunuz beni? Ne olacak yani? Ben “basinin bu huylari mesrudur, bunlari gormek iyi degildir, bunlara laf etmek yadirganmalidir” filan mi diyecegim? Bunu diyecek gibi bir hava mi var bende?

                Cevapla

                • fmerakli Says:

                  Mutabik olmak zorunda degiliz Bulent bey, gerci Sivas meselesi ile ilgili diger blog girisinin altinda mutabik olmusuz.

                  Daha once yazdim zaten, alintiyi cumle cumle sonuna kadar kontrol etmedim. Ama Kocak’in soylediklerini sizin dramatize ettiginiz kadar carpitildigini da hissetmedim, ki hala oyle dusunuyorum. Ama bir noktada haklisiniz, alintiladigim kismi kontrol edip, eksigi gedigi kapatmak, tartisma baglaminda onemli olmadigim kisimlari da araya uc nokta koyarak ayiklamak daha dogru olurdu. Sekil acisindan ozensizligi kabul ediyorum, ama dedigim gibi soyledikleri ile aktarilan kisim arasinda fecaat bir fark oldugu kanisinda degilim.

                  Cevapla

                  • Bulent Murtezaoglu Says:

                    Ben tepki gosteriyorum cunku bunlari hosgormemek lazim, bunlari atlamak kimseye iyilik de degil diye dusunuyorum. Boyle boyle bir suru sey — benzer metodlarla — sekilden cikiyor. Yoksa sizin orada atlamis olmaniz hic onemli degil, olur boyle seyler. ‘Fail’ siz degilsiniz. Adam bir cumle diyor pesinden sorulu cevapli bilmemkac kelime konusuluyor, ‘alinti’da hemen sonra gozuken cumle gelinceye kadar. Bu konuda cinlenmek — hatta kizilmadiysa kizmis sekle girmek — lazim ki boyle seyler yapilmasin. Ne olur yani mesela o adamin orada din politik amacla/sekilde kullanildi mealli iki cumlesini daha gorsek? Bunu duyunca ‘aa din fenaymis, hemen dinden cikalim, herkes de ciksin’ filan mi diyecegiz? Yahut ‘dindarlar da amma saftirikmis, hep boyle bunlar zaten’ filan mi diyecegiz? Bunlari diyecek olanlar zaten diyorlar — kimi delili benzer metodlarla uyudurarak.

                    Cevapla

                • Hacemmi Says:

                  New York’u ziyaret eden Papa’ya yakıştırılan bir anekdot vardır. Gerçek değil, yakıştırmadır, ancak dünyanın bir çok ülkesinde, gazetecilik okullarında, yalan söylemeden gerçeği çarpıtmaya örnek olarak anlatılır.

                  Papa, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda bir konuşma yapmak için New York’a gider. Havaalanı ile otel arasında, New York’lu fahişelerin yaptığı gösteri yürüyüşü yüzünden trafik tıkanınca otele varış hayli gecikir. Papa’yı görüntülemek için otelde bekleyen gazeteciler gecikmenin nedenini öğrenmişlerdir.

                  Papa limuzinden inip otelin lobisine girince, bekleyen gazetecilerin hücumuna uğrar. Flaşlar patlar, mikrofonlar uzatılır, aynı anda her ağızdan başka bir soru gelir. Bu karmaşanın ortasında bütün sesleri bastıran bir soru duyulur, “Papa hazretleri, sizi geciktiren New York’lu fahişeler hakkında ne düşünüyorsunuz?” Gecikmenin fahişeler yüzünden olduğu kendisine söylenmemiştir, Papa şaşırır ve hayretle sorar, “New York’ta fahişeler mi var? Neredeler?”

                  Ertesi günkü gazetelerin çoğunda aynı manşet vardır: “Papa’nın ilk sorusu ‘New York’lu fahişeler nerede?’ oldu”.

                  Cevapla

        • Altan Alpay Says:

          Bulent,
          Tam uzerine bastiniz, Cemil Kocak da OKC gibi son zamanlarda tureyen/parlatilan cemaat devsirmelerinden yada frenkce ifade edersek recruit’lerinden birisi.

          Kendisini gecenlerde Che hakkinda yazdigi bir yazinin FB gruplarinda bayagi bir gurultu kopartmasi vesilesiyle tanimistim. Ayni yazida hem Kemalistlere hem Che’yi sahiplendigi icin Sol’a cakma cambazligini sergiledigi icin tam cemaat medyasina yakisir bir kalem diye dusunurken Star Gazetesi’nde yazdigini fark ettim.

          Kisa bir arastirmayla CK’in uzun zamandan beri Ataturk ve Kurtulus savasini kucumseyen ve onemsizlestiren yazilar yazdigini, konferanslarda konusmalar yaptigini gorebilirsiniz.

          Dolayisiyla CK’nin kumasi tam Cemaat’in ihtiyac duydugu malzemeye uygun: modern yuzlu, seculer egitim almis, tercihen eski solcu veya kendini solcu olarak tanimlayan fakat sol degerler kokune kadar karsi, cumhuriyet ideolojisiyle problemli, kemalizm’le kavgali, ilimli islamla barisik, demokrasiyi isine geldigi gibi tanimlayan, opportunist, yetmez ama evetci, eskiden radikal, son zamanlarda taraf okuyan.

          CK’nin esas cikisi da TRT’deki Said Nursi’nin Ataturk’e yazdigi mektubu konu alan programda yaptigi konusmalar. Yukarida baglantisini verilen video’da bu programdan alinmis.

          Bildiginiz gibi ‘Hur Adam’ filmi ile gundeme gelen bir mektup hikayesi var. Said Nursi’nin Ataturk’e yazdigi son derece sig ve yazanin seviyesini belli eden, ‘namaz kilin oruc tutun’ tarzi abuk bir mektup. Bu mektup uzerine TRT’de gunlerce programlar yapilmasi ve bu programlarda CK gibi ‘devsirmeler’ konusturularak bos bir mektuba tarihsel ve felsefi perspektif kazandirma cabasindan baska birsey degil.

          OdaTV’de zamaninda bayagi tartisilmisti, linklerini veriyorum:
          http://www.odatv.com/n.php?n=bu-adam-nasil-tarih-prefosoru–0501111200
          http://www.odatv.com/n.php?n=said-i-nursi-mustafa-kemalin-yuzune-kapi-carpmis-2212101200
          http://www.odatv.com/n.php?n=odatvde-cemil-kocak-tartismasi–0901111200

          CK gibilerin devsirilmesi ve kullanilmasi Cemaat icin hayati oneme sahip. Zaman gazetesinin hedef kitlesi Cemaat mensuplari ve Cemaat’e yakin duran muhafazakar kitle. Fakat Cemaat’in ulasmaya calistigi baska bir kitle var: Modern ve seculer yasami benimsemis fakat 12 eylul sonrasi siyasetin yasak, sol degerlerin OUT oldugu donemde yetistigi icin hayli kafasi karisik, apolitik, genelde liberal degerlerle barisik, Cumaya da giden ama Cuma aksami kiza arkadasiyla nevizade’de bira icen bir kitle.

          Bu kitleyi badem biyikli klasik cemaat simalari ile etkilemek mumkun degil, hatta tam tersine geri tepmesi bile muhtemel. O yuzden Taraf gibi gazetelerin, CK gibi modern yuzlerin cemaat ideolojisini modern bir ambalajla paketleyip ideolojik olarak sig ve bilincsiz bu kitleye ‘yedirmeleri’ ozellikle ‘yetmez ama evet’cilerin oy potalsiyeli goz onune alindiginda cemaat icin hayati oneme sahip.

          Cevapla

      • y.o. Says:

        luzumsuz bilgi:

        bu program yayindan kaldirildi ve perde arkasi da gayet ilginc!

        http://www.sivilmedya.com/trt-haberden-kozmik-odaya-chp-soku-iste-perde-arkasi-24975h.htmİşte programı sunan Rıdvan Memi’nin konunun ayrıntılarını açıklayan o açıklaması;

        27 Temmuz 2010’dan bu yana TRT Haber’de yayınlanmakta olan Kozmik Oda, 31 Mayıs’ta, TRT yönetimi tarafından yayından kaldırılmıştır. Programın seçkin izleyicilerine bu açıklamayı Kozmik Oda ekibi olarak borç biliyoruz.

        Kozmik Oda’nın ‘yayından kaldırılış sürecinin son iki gününün özeti’ şu; Seçim öncesinde iki haftadır parti analizleri yaptığımız, TRT yöneticilerinin olduğu gibi izleyicilerimizin de malumu. Prof.Yasin Aktay ile AK Parti’yi, Hüseyin Kocabıyık ile de MHP’yi konuştuk. 30 Mayıs’ta yayından bir gün önce TRT yönetimine konuğumuzun Taraf Gazetesi yazarı Prof.Ayhan Aktar, konunun ise açıkladıkları ‘demokrasi raporu’nu odağa alarak CHP analizi olduğu bildirildi. Aynı gün akşam saatlerinde TRT yöneticileri bu konuyu ve konuğu istemediklerini, terör uzmanı olduğunu belirttikleri ve adını o ana kadar hiç duymadığım Polis Akademisi üyelerinden Doç.Dr.Süleyman Özeren’i ‘terörü konuşmak üzere’ yayına almam ‘gerektiğini’ ilettiler.

        Kendilerine seçim öncesi bir program takip ettiğimizi anımsatarak; AK Parti ve MHP analizlerinden sonra bu hafta CHP önümüzdeki hafta da BDP analizi yapmayı planladığımızı, TRT’nin devlet televizyonu olması hasebiyle bu hakkaniyetin ayrıca gözetilmesi gereken bir zorunluluk olduğunu, konuğumuzla da artık sözleşildiğini belirttim. Ayrıca, yayına çıkartmamı istedikleri konuğu (S.Özeren) tanımadığımızı, inceleyip Kozmik Oda programına uygunluğu halinde önümüzdeki haftalarda değerlendirebileceğimizi de not düştüm.

        Buna rağmen, yayın gününde Süleyman Özeren’in yayına çıkartılmasında ısrar edildi ve ‘Ya bu konuk ya da yayın yok’ denildi. Bunun üzerine TRT Genel Müdürlüğü, Haber Dairesi Başkanlığı ve İstanbul Yapım Koordinatörlüğü’ne yazılı biçimde konu ve konuğumuzu bir kez daha aktararak, bir kaç kez aksi yaşansa da genel olarak “üzerinde şifahi ve fiili mutabık kalınmış biçimi ile ‘Kozmik Oda’nın yayına devam edip etmeyeceğinin bildirilmesini” rica ettim. Yayına yaklaşık 3 saat kala, 18’de, tek cümle ile ‘Kozmik Oda’nın yayından kaldırıldığı’ bilgisi iletildi.

        “Bu odada tuzak yok, oyun yok, sadece gerçeği, doğruyu arama var… Bu oda ezbere, sığlığa, cehalete ve bağnazlığa kapalı, zihin açan tüm seslere açık” sözleri ile başladık yayına ve 42 program boyunca bu sözlerin gereğini yerine getirmeye çalıştık. Ben ve ekip arkadaşlarım, bize ödenen her kuruşun hemen hemen bütünüyle milletin parası olduğunu birbirimize hatırlatarak, kendi aramızdaki ifadesi ile “patronumuz millet” duygusu ve sorumluluğu ile yayın yapmaya gayret ettik. Beşeriz ve elbette ki kasıtsız da olsa kusur olmuştur, affola…

        Kozmik Oda’nın tüm izleyicilerine, twitter takipçilerine, bir kez daha konuklarımıza, unutulmaz katkılarını esirgemeyen kıymetli meslektaşlarımıza ve-yaşananlara rağmen-ekranda bize açtıkları süre için TRT yönetimine teşekkür ederiz…

        İyi yarınlar…

        Kozmik Oda ekibi adına,

        Rıdvan Memi

        Cevapla

  2. fmerakli Says:

    Sabah gazetesi Golcuk’ten ciktigi ve bugune kadar yayinlanmadigi iddia edilen yeni bir belgeyi ozel haber olarak mahsetten verdi bugun. Plani BAlyoz sanigi Tumamiral Gurdeniz’in hazirladigi ve guncelledigi ifade ediliyor. Haberde belgenin dijital olup olmadigina iliskin bir bilgi yer almiyor ama Eskisehir’de cikan belgeler sonrasinda davaya eklenen yeni saniklar ile birlikte dusunuldugunde Balyoz davasinin derinlesmekte oldugunu soylemek yerinde olur sanirim.

    Eger sahih ise, plandaki en ilginc ayrintilardan biri Saadet Partisi’ni guclendirmesi gerektiginin ifade edilmesi. Zelzeleyi goren yangina razi olur derler, ayni o hesap…

    ————————-

    AK Parti’ye 2 çelme planı

    04.06.2011

    Gölcük belgeleri arasında bulunan yeni plan belgesinde AK Parti’nin zayıf yanları ile milletvekillerinin zaaflarının tespit edilmesi isteniyor
    1- AK Parti hedefli tuzak
    SABAH, 5-7 Mart 2003 tarihlerinde yapılan Balyoz darbe planı semineri sonrasında Kasım 2003, Ekim 2004 ve Mart 2007 tarihlerinde üç kez güncellenen, doğrudan AK Parti’yi hedef alan yeni bir belgeye daha ulaştı. Gölcük belgeleri arasından çıkarılan plan “AK Parti”yi içerden vurmayı hedefliyor. Planda “AK Parti içinde haber alma sistemi kurulmalı, milletvekilleri takip edilmeli, zaafları ortaya çıkarılmalı, AK Parti’de sorunlu milletvekilleri partiden koparılmalı ve Kuvvet komutanlıklarında ‘AK Parti temas grupları’ oluşturulmalı” deniliyor. Baloz davası nedeniyle 11 Şubat 2011’den bu yana tutuklu bulunan Tümamiral R. Cem Gürdeniz’in Kurmay Albay ve Tuğarimal rütbeleriyle hazırladığı eylem planlarında “Bu hükümet gitmelidir. Yapabileceğimiz bir çok şeyin olduğuna da inanıyoruz” sözleri yer alıyor. Planda AK Parti’nin uygulayabileceği hal tarzları, partiye güç sağlayacak unsurlar ile partinin zayıf yönleri tek tek ortaya konuyor.

    İŞTE İLK KEZ YAYIMLANAN PLANIN AYRINTILARI
    BİLGİ TOPLANMALI: Tehdit bellidir. Ancak niyetlerini tespit edebilmek için bilgi toplamaya ihtiyaç vardır. Jandarma Genel Komutanlığı İstihbarat imkanları arttırılmalı, AKP içinde haber alma sistemi kurulmalıdır.
    MİLLETVEKİLİ ZAAFLARI: AKP niyet ve politikaları erken tespit edilmeli, AKP içindeki çekişme ve bölünmeler belirlenmeli, milletvekillerinin takibi ve zaaflarının tespiti sağlanmalı, temasta bulundukları iş adamlarının kaydı çıkarılmalıdır.
    KUVVETLERDE TEMAS GRUPLARI: Hükümetin yaptığı eylem ve işleri takip etmek maksadıyla kuvvet komutanlıkları içersinde özel gruplar oluşturarak bilgi mübadelesi sağlamalı. İrticai-bölücü faaliyetlere destek, ekonomik faaliyetler( yeşil sermaye) ve biyografik istihbarat sağlanmalıdır.
    AK PARTİ BÖLÜNMELİ: Baskı altında ya da partisi ile sorunları olan AKP milletvekillerinin partiden ayrılmalarını teşvik etmek. AKP’ye kısa vadeli çıkarları nedeniyle giren laik tandanslı siyasetçilerin geri dönmelerini sağlanmalıdır.
    28 ŞUBAT BRİFİNGLERİ: İrticanın yaygınlığı ve neler kaybetmekte olduğumuz hakkında kamuoyu oluşturmak ve kamuoyunu aydınlatmak maksadıyla tanınmış bilim , kültür ve sanat adamlarına beyanat ve konferanslar verdirmeli. Bu tip toplantıları 28 Şubat sürecinde olduğu gibi Genelkurmay Başkanlığı ve Akademiler bünyesinde de yapılmalıdır.
    MEDYA DESTEĞİ SAĞLANMALI: Jandarma Genel Komutanlığı’ndan veya başka yollardan temin edilecek irticayı net gösteren her türlü bilgi ve görsel malzeme medyaya dağıtılmalıdır.
    HALKLA DİYALOG ARTTIRILMALI: AKP’nin yaptığı gibi halkın ayağına giderek, halk ile diyalog arttırılmalı. Avrupa’da uygulandığı tarzda gençleri gençlik kamplarında ve TSK kamplarında eğitmek ve bu yaz kamplarında ilk ve orta öğretimde üstün başarı sağlayan gençler bilinçlendirmelidir.

    YÜKSEK YARGIDA ZEMİN OLUŞTURULMALI
    YÜKSEK YARGI: Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay gibi yüksek yargı organlarında kendimize müzahir zemin oluşturulmalı ve güçlendirilmelidir.
    SP FORMÜLÜ!: İktidar partisi dışında kalan partilerin, ana muhalefet partisi ile ulusal hareket platformunda birleşebilmeleri için gerekli çalışmaları yapmak. Saadet Partisini bir şekilde harekete geçirilmelidir.
    MİLLİ BİRLİK HÜKÜMETİ: Ulusal hareket platformunu meclis içinde oluşturmak ve bu hükümet yerine yeni bir hükümet kurulması teşvik edilmeli. Yerel seçimlerden (2004) önce dağınık olan AKP dışındaki partileri birleştirilmelidir.
    TOPLUMSAL BASKI OLUŞTURMAK: Konferans, gösteri ve toplantı düzenleyerek iktidar partisi üzerindeki baskıyı arttırmak ve medyada bu faaliyetlere yer verilmesi sağlamalıdır.
    ÖĞRENCİ HAREKETLERİ BAŞLATILMALI: Üniversitelerde barışçı ve yasal öğrenci hareketleri başlatılmalı ve desteklenmelidir.
    EMEKLİ SUBAYLARI KULLANILMALI: Emekli güvenilir subaylar vasıtası ile sivil dernekler amacımız doğrultusunda harekete geçirilerek kullanmalıdır.
    KADINLAR BİLİNÇLENDİRMELİ: Kadınları, AKP ideolojisi topluma hakim olduğunda enjekte edildiğinde neler kaybedecekleri konusunda bilinçlendirmeli ve örgütlenmelidir.
    YAŞ’TA İHRAÇLAR SÜRMELİ: YAŞ’da TSK’dan ihraç edilen personel uygulamasına tavizsiz devam edilmelidir.
    MUTLU ÇÖLGEÇEN

    2- İçerdeki Truva atı Turhan Çömez
    Gölcük’teki Donanma İstihbarat Şube Müdürlüğü’nde ele geçirilen bir diğer belgede, AK Parti’nin zayıflatılması için askeri birliklere verilen şok talimatlar bulunuyor. Gizli ibareli, Kurmay Başkanı Hava Pilot Tuğgeneral Bertan Nogaylaroğlu imzalı belge 2005’te hazırlanmış. Belgede 2007’de yapılacak seçimlerde AK Parti’nin zayıflatılması ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK) arka çıkan partilerin desteklenmesi gerektiği belirtiliyor. Belgede alınan önlemler kapsamında AK Parti içinde iletişim kurulabilecek şahısların listesinin, sonradan Ergenekon davası sanığı olan AK Parti eski milletvekili Turhan Çömez tarafından birlik komutanlarına ulaştırılacağı belirtiliyor. Belgede ilgili şahıslarla yapılacak görüşmelerde Başbakan’ın özel görüşmeleri, programları ve parti içi atmosferin öğrenilmesi isteniyor. “İrticai Faaliyetler Şubat 2005- 3” isimli belgede başlıkları yer alıyor “T. C Hava Kuvvetleri Komutanlığı 1. Hava Kuvveti Komutanlığı Eskişehir” ve “irticai faaliyetlerin izlenmesi” başlıklarını taşıyor. Beş maddeden oluşan belgede irticai tehditlerin 2002’den beri AK Parti hükümetinden destek alarak artmakta olduğu iddia ediliyor. İrticai faaliyetlerle mücadele kapsamında bir takım ek önlemler alınmasının kararlaştırıldığı anlatılan belgede gelecek ilk seçimde AK Parti’nin zayıflatılması ve TSK’ya arka çıkan siyasi partilerin desteklenerek başarı elde etmelerinin sağlanması gerektiği belirtiliyor. Bugüne kadar yapılan çalışmaların başarı sağlayamadığı kaydedilen belgede çalışmaların siyasi sonuç elde edebilecek nitelikte olmadıkları ifade ediliyor.

    AMAÇ İÇİN 8 ADIM
    Amaca ulaşmak adına bir takım yeni kararlar alındığı bahsedilen belgede 8 maddelik bir yol haritası çıkarılmış. Alınan kararların büyük bir gizlilik içerisinde birlik komutanlarınca hayata geçirilmesi istenen belgede seçimlere katılacak tüm AK Partili belediye başkanı ve milletvekillerinin yakından takip edilerek görüntü ve ses kayıtlarının alınması talimatı veriliyor. Belgede ayrıca güvenilir yerel basın kuruluşlarına AK Partililer hakkında olumsuz yönde kamuoyu oluşturacak tarzda haberler yaptırılması isteniyor. Belgede ayrıca AK Partililerin eş ve çocuklarının takip edilerek basına malzeme sağlanması isteniyor.

    KOMUTANLARA LİSTE
    AK Parti içinde iletişim kurulabilecek şahısların listesinin Turhan Çömez tarafından birlik komutanlarına ulaştırması istenilen belgede ilgili şahıslarla yapılacak görüşmelerde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın özel görüşmeleri, programları ve parti içi atmosferin öğrenilmesi isteniyor. Belgenin yedinci maddesinde TSK’nın bankalarda çalışan eşlerinin istihbaratçılığa soyunması talimatı veriliyor. Talimat aynen şöyle: “Bankalarda çalışan personel eşlerinden yararlanılarak Başbakan, Meclis Başkanı ve Bakanlar başta olmak üzere AKP’li milletvekilleri, belediye başkanları ve il başkanlarının banka hesapları, kredi kartı harcamaları takip edilip her hafta düzenli olarak rapor edilecek”.
    NAZİF KARAMAN ÖZEL İSTİHBARAT

    Cevapla

  3. trssby Says:

    fmerakli,

    Anlat anlat çok heycanlı oluyor.

    Altında ıslak imzası olmayan, askeri yazışmalar formatında olmayan, elektronik medyadan çıkan sanal belgeleri gerçek gibi algılamaktasınız. Bu konuda bugüne değin varsayılan bir kanıtın bile somut gerçekliği ortaya konulamamıştır. Siz bu davanın Hakim’i olsanız siz bu kanıtlar ile sanıkları mahkum edermisiniz?

    2005′te hazırlanmış belgeler 2011 de Gölcükten çıkıyor ise vay halimize. En basit gizlilik kuralına uymamış askerlere asker denebilir mi? Bunlar size inandırıcı geliyor mu?

    Varsayalım siz darbe yapmaya meraklı bir askersiniz, 2005 te darbe planı nitelendirilecek bir belge hazırladınız (hazırlar mısınız? ben hazırlamam herhalde siz hazırlamazsınız), bu belgeyi Gölcükte bir bilgisayar odasının altında konu ile ilgisi bulunmayan atılacak kitaplar ile birlikte mi saklarsınız? Varsayalım sakladınız, 2010 yılında Balyoz planı açığa çıktığında bu belgeleri imha etmez mi idiniz. Bilgin Paşanın IQ’su bu kadar mı enbesil? 2011 yılında hava Albayın evinde darbe ile ilgili bir belgenin çıkma olasılığı nedir? Yutturulmak istenen bu hikayelere inanacak insanların IQ su ne olmalı?

    32. celse tutanağını okumanızı tavsiye ediyorum. Fırtına paşa,26 NİSAN da yapmış olduğu savunmasında büyük bir öngörü ile BİLGİN paşanın, kurulacak bir komplo ile tutuklanacağını iddia etmişti. 30 Mayısta suçlama ve tutuklama için gerekli deliler ortaya çıktı ve tutuklandı iddası gerçekleşti. Yorumunuz nedir?

    Cevapla

    • fmerakli Says:

      Trssby,

      Yorumunuzda o kadar derin tutarsizliklar var ki insan hangisine isaret edecegini sasiriyor.

      Oncelikle belgenin imzasiz oldugunu ifade etmissiniz. Bu bilginin kaynagini aciklarsaniz memnun olurum. Yukarida da ifade ettigim gibi belgenin dijital mi islak imzali mi oldugu haberde zikredilmemis. Turkiye’de kulagi kesik iki arkadasima email attim sordum acaba onlarin bilgisi var mi diye, onlar da su anda emin olamadiklarini soyluyorlar ancak gelen cevaplardan birinde Emre Uslu’nun yolladigi bir twitter mesaji vardi:

      “Bir de Sabah’in manseti, Balyoz guncellendi dedigimden bu yana basimin etini yiyenlere KAPAK OLMUS ISLAK IMZALI HEMDE :))”

      Oncelikle Uslu oyle diyorsa oyledir noktasinda degilim, hala benim icin belgenin islak imzali mi dijital mi oldugu bir muamma, ama dedigim gibi aksi yonde iddialar varken belgenin imzasiz oldugu yonundeki bilginin kaynagini paylasirsaniz bana da yardimci olmus olursunuz. Bir de belgenin askeri yazisma formatina uymadigini soyluyorsunuz. Haberde belgenin sadece icerginden bahsediliyor, belgenin resmi falan yer almiyor haberde, o yuzden formati konusunda su asamada bir sey soylemek bence pek mumkun degil. Ama tabii siz belgeyi gorduyseniz onu bilemem.

      Bir de 2005’te darbe plani olarak nitelendirilebilece bir belgeyi hazirlar misiniz diye sormussunuz. Olay siyaseti dizayn etmek ise, 2005’e kadar gitmeye gerek yok, 2009 yilinda Genelkurmay karargahinda hukumeti hedef alan bir belgeyi bir kurmay albay hazirlamis, islak imzali hem de. Kendisi su anda bu belge ile ilgili hem adli hem askeri mahkemelere hesap veriyor. Askeri savciligin suc isnadi da enteresan biliyorsunuz: Cicek, terfi alamadigi icin kizmis ve komutanlarini zor duruma dusurmek icin o belgeyi hazirlamis, hazirlamakla da kalmayip bir de bizatihi kendisi basina (yani Taraf gazetesi’ne) sizdirmis. Yutturulmak isteyen hikayelerden bahsetmissiniz, alin size bir tane daha…

      Bu arada Firtina’nin 26 Nisan’da Balanli’nin tutuklanacagini ifade etmesini buyuk bir ongoru olarak nitelendirmissiniz. Ben pek hemfikir degilim, zira 26 Nisan’da albayin Eskisehir’deki evinde belgeler bulundugu kamuoyuna yansimisti. Ayrica Eskisehir’de bulunan belgelerden birinin altinda (Bilvanis ciftligi ile ilgili olan) Tumgeneral Kocababuc’un imzasinin oldugu basinda yer aldi ve bu haber TSK ya da ismi gecen komutan tarafindan yalanlanmadi. Yani Balyoz’un parcasi olup olmamasindan bagimsiz olarak Eskisehir’de o ciftlikle ilgili calismalar yapilmis oldugu belli iken ve donemin muvazzaf pasasi olarak Firtina’nin soz konusu calismalardan haberdar olmadigi ihtimali hayli zayif iken Balanli pasanin basina bir haller gelecegini 26 Nisan’da soylemek oyle buyuk bir ongoru yetenegi gerektirmiyor acikcasi…

      Cevapla

      • trssby Says:

        Bunlar size inandırıcı geliyor mu?

        Sukut ikrar demektir. Sorduklarıma cevap vermediğinize göre
        Size inandırıcı geliyor anlaşılan.

        “Pilot Tuğgeneral Bertan Nogaylaroğlu imzalı belge 2005′te hazırlanmış ”
        “Bir de Sabah’in manseti, Balyoz guncellendi dedigimden bu yana basimin etini yiyenlere KAPAK OLMUS ISLAK IMZALI HEMDE 🙂 )”
        Ama tabii siz belgeyi gorduyseniz onu bilemem.”

        Yukardaki ifadeler kendiniz ile nasıl çelişkiye düştügünüzün kanıtı. Sazan gibi sahte belgelere atlayıp, belgenin yanlışlığı ortaya çıktığında da ellerinizi kurulamanız. Sadece siz değil tüm yandaş medya böyle. Çamur at izi kalsın.

        Cevapla

        • fmerakli Says:

          Trssaby,

          Nogaylaroglu ismi Golcuk’te cikan Balyoz belgelerinde yer aldiktan sonra istifa etmisti ki isminin gectigi belgede sikiyonetimin ardindan Asparuk Pasa’yi istifaya zorlamaya iliskin planlarin yer almaktaydi ve ki bu, “komutana karsi yapilacak psikolojik harekat ve komutana destek verebilecek personele uygulanacak usuller” konulu bir belge idi.

          Madem belge sahte, Nogaylaroglu neden istifa etti sorusu da sorulabilir, zira yine sahte odugu soylenen belgeler nedeni ile sanik durumunda olan onlarca muvazzaf var, ki iclerinde orgeneral rutbesinde olan bile var, ama pek istifaya basvuran baska subay gormuyoruz. Nogaylaroglu’nun istifa etmesi belegenin sahih, imzanin kendisine ait oldugunun bir emaresi degildir, ama imzali bir belgenin sahte oldugunu soylediginizde ikna edici olmak icin bunu bulgularla desteklemeniz gerekir…

          Cevapla

          • fenerant Says:

            fmeraklı@

            Belgelerin gerçek olduğunu ve ilgili sanıkların hazırladığını ispat etme yükümlülüğü iddia makamına yani savcılığa aittir. Benim bildiğim ve okuduğum hukuk bu şekildedir. İleri demokrasilerdeki hukukta ise; savcılık iddialarının aksini sanıklar veya şüphelilerce ispat etme yükümlülüğü mü getirildi?

            Cevapla

            • fmerakli Says:

              Fenerant,

              Ben belgenin sahte oldugunu saniklar ya da supheliler ispat etmeli diye bir sey demedim ki? Trssaby, yukarida bahsi gecen imzali belge/belgelerin sahte oldugunu soylediginde, ikna edici olmak icin bunu bulgularla desteklemeniz lazim dedim. Lafim Trssaby’ye yonelikti, siz ise sanik ve suphelilerden bahsediyorsunuz…

              Cevapla

          • trsaby Says:

            fmerakli,

            “Nogaylaroglu neden istifa etti sorusu da sorulabilir,”

            Amerikada akademisyen olan bir kişinin bunu bilmesi gerekir. Uygar insanlar, işgal ettikleri makamları böylesine ciddi bir suçlama altında istifa ederler. Istifa ederlerki tarafsız mahkemeler tarafından aklanabilsinler. Ama senin kafa yapın bu uygar davranışı algılamaya müsait değil anlaşılan.

            ” KAPAK OLMUS ISLAK IMZALI HEMDE 🙂 )”

            Aradan 2 gün zaman geçti, Bertan’a atmış olduğun çamur duruyor.

            Soru Bertan’ın ıslak imzası varmı? Islak imzası yok ise atmış olduğun çamur için Bertan’dan özür dilemeyi düşünürmüsün?

            Azıcık game theory bilen herkes, Bertan’ın ıslak imzalı belgesi olmadığı sonucuna varır. Niye mi çok açık. Bertan gibi general değil, herhangi alt kademedeki bir subayın darbe ile ilgili ıslak imzası bulunan bir belgesi var olmuş olsa idi bu güne kadar, yandaş medya ve bunu ballandıra ballandıra 7 manşete sütün olarak verir ve daha büyük tutuklamalar yapmanın peşine düşerdi. Sende burada yeni belgeler bulundu diye müjdelerdin.

            Sorumu yineliyorum. Siz asker olmuş olsa idiniz, darbe ile ilgili ıslak imzanız bulunan bir belge üretirmi idiniz.

            Cevapla

  4. Yılmaz Barış Says:

    bu blog kimler tarafından oluşturuldu..
    çetin doğanın yakınları tarafından mı yoksa görüşünü benimsemiş bir taraftar tarafından mı..

    Cevapla

  5. drunkenknight Says:

    Başbakan Erdoğan, Balyoz davasının tutuklu sanığı Engin Alan için “bedelini ödedi” dedi.

    Neyin bedeliydi bu?

    Başbakan geldiğinde ayağa kalkmamanın…

    Engin Alan tutuklanarak bunun cezasını çekiyordu.

    Peki, sadece Alan mıydı “bedelini ödeyen?”

    Ergenekon davasının sanıklarından Emniyet eski Müdürü Adil Serdar Saçan, 11 Ocak 2010 tarihinde görülen duruşmada bakın neler söyledi.

    “(…) BİT (Belediye İktisadi Teşekkülleri) ve Albayraklar operasyonları… İstanbul Büyükşehir iktisadi teşekkülerine bugünkü Sayın Başbakanın İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı olduğu dönemi içeren, İstanbul DGM başsavcılığının emir ve talimatıyla yine operasyonlar yapılmıştır. Ve bugün Sayın Başbakanın meclisteki dokunulmazlık dosyalarının hepsinin altında benim imzam vardır. Fezlekelerinin altında benim imzam vardır. Milletvekili olduğu için dosyaları ayırmışlardır. Mahkemeler ve savcılar dokunulmazlığın kalkması için göndermişlerdir (…)”

    “BAŞIMA GELMEDİK KALMADI”

    ADİL Serdar Saçan, Ergenekon davasının görüldüğü mahkemede, konuyla ilgili açıklamalarında şöyle devam etti:

    “(…) Şimdi BİT ve Albayraklar operasyonlarını yaptık; daha sonra 2001 yılında Eylül ayında ve o BİT ve Albayrak operasyonlarında sanık olanların büyük bir bölümü AKP’yle birlikte iktidara geldi, biri de başbakan oldu. Şimdi bu benim suçum değil sayın başkan. Siz şimdi şu anda beni yargılıyorsunuz, ben yarın tek başına iktidarın başbakanı olursam başınıza devlet kuşu konmuş oluyor. Ben de o durumdayım o tarihte. Yani Recep Tayyip Erdoğan, ben adamı tanımıyorum, tanımam da… Şimdi Başbakan, tanımıyorum, bilmiyorum hakikaten. Bir operasyon yapıyorum, bana emir veriyor. Kim veriyor, gene DGM başsavcısı veriyor emri. Yazılı emir veriyor, diyor ki; Buna ait operasyon yap. İyi yapıyorum, “niye yaptın kardeşim?” böyle bir şey olabilir mi başkanım? Ne yapacağım yani, DGM Başsavcısına “ben yapmam kardeşim, sen git kendin yap” mı diyeceğim? Öyle bir delikanlı varsa, desin şimdi bugün de desin. Ondan sonra, o operasyonun başındaki adam geliyor başbakan oluyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanı o tarihte Maliye Bakanlığı’ndan, maliye müfettişlerinin yazmış olduğu resmi rapor ile TCK 313. Maddesi, yani bugünkü 220. Maddesinden fezleke bekliyor şu anda. Dokunulmazlığın kaldırılmasını bekliyorlar. Nedir?

    Örgüt lideri olmak. Çete lideri olmak. Ben söylemiyorum, siyaset de yapmıyorum sayın başkanım. Sadece yaptığım işlemi söylüyorum size. Belediyeyi soyan çetenin lideri. Ne yapayım yani, şimdi soymasaydın kardeşim, sorumlısı ben miyim yani? Ondan sonra başıma gelmedik kalmıyor (…)”

    Evet, Adil Serdar Saçan, Recep Tayyip Erdoğan’a dokunmuş ve yanmıştı.

    VE BİR GAZETECİ…

    Saçan2ın duruşmada sözünü ettiği Albayraklar Operasyonu bir gazeteciye bedel ödetmişti!

    Tuncay Özkan 31 Temmuz 2001 tarihli Milliyet gazetesindeki köşesinde, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde yapılan bu soruşturmayı konu etmiş ve yazısını şu satırlarla bitirmişti:

    “Recep Tayyip Erdoğan bir kere yürü demiş ya Albayrak kardeşlere, kimse dokunabilir mi onlara? Şimdi 1990’dan 2000’e bir milyar dolar liraya yakın bir servetin sahibi olarak sahipsiz kent İstanbul’a hükmediyorlar.”

    Bu yazıdan 7 yıl sonra, Tuncay Özkan Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklandı.

    Ve takvim yaprakları 1 Aralık 2010 tarihini gösterdiğinde, Başbakan Erdoğan wikileaks belgeleriyle ilgili konuşurken şu açıklamayı yaptı;

    “(…) Bugün bu iddialara sarılarak manşet üretenler, manşet atanlar, siyaset üretenler, söylem üretenler yarın mahcup olurlar. Şu anda, belediye başkanlığım döneminde ‘Erdoğan’ın bir milyar doları vardır’ diyen, Ergenekon davasından zanlı olarak içerde (…)”

    Yani neymiş?

    Sadece cemaate değil, başbakan Erdoğan’a dokunan da yanarmış!

    Odatv.com

    Cevapla

  6. drunkenknight Says:

    Geçtiğimiz günlerde 23. Oturumu gerçekleşen Balyoz Davası’nda tartışılan konu şu: Balyoz Planı belgeleri gerçek mi, sahte mi?

    Savcılık, sanıkların 5-7 mart 2003 tarihinde 1. Ordu’da gerçekleşen seminerde darbe planını görüştüklerini iddia ediyor. Buna ilişkinen önemli kanıt ise Taraf Gazetesi muhabiri Mehmet baransu’nun savcılığa sunduğu 19 adet CD’den 11 nolu olanı. Bu CD içinde Balyoz Darbe Planı olduğu iddia edilen belgelerin tamamına yakını mevcut. Sanıklar ise 5-7 Mart 2003 tarihinde gerçekleşen seminerde bir darbe planının görüşülmediğini, CD içinde yer alan darbe planlarının seminer notlarına komplocular tarafından eklendiğini iddia ediyor. Bu darbe planı dışındaki seminer notlarını kabul ediyorlar. Seminerin ses kayıtları arasında da Balyoz ve ona bağlı eylem planlarına ilişkin bir konuşma yer almaması sanıkları doğruluyor.

    Öyleyse dava için kritik aşama, bu planların seminer notlarına sonradan dahil edilip edilmediğinin ortaya çıkması. Eğer Balyoz Planı söz konusu seminere aitse ortada bir suç var. Eğer planlar, seminer notlarına sonradan eklendiyse komplo var.

    GÖLCÜK’TE BULUNAN “ISLAK” BELGE

    Odatv’de, son kayıt tarihi 5 Mart 2003 olan Balyoz Belgeleri arasında bu tarihten sonra gerçekleşen pek çok olayın, atamanın; açılan hastane ve derneğin bulunduğuna ilişkin detayları ele aldık. Belgelerde 2009 yılında adı değişen bir firmanın yeni adı dahi bulunuyordu. İşte bu belgelerde yer alan böyle onlarca hata 2003 yılından sonra birileri tarafından yaratılmış planların, seminer planlarına eklemlendiği kanaatinin güçlenmesine neden oldu. Birileri sahte belgeler ile sanıklar aleyhine suç şüphesi yaratmıştı. Belgelerin sahte olduğuna ilişkin şüphelerin Taraf Gazetesi yazarları tarafından bile dillendirildiği koşullarda, 6 Aralık 2010 tarihinde Gölcük Donanma Komutanlığı’nda İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’nın emri ile bir arama gerçekleşti. Aramada bir odanın döşemesinin altında bulunan 2 adet CD, 1 kullaımdan kaldırılmış harddisk ve 1 ıslak imzalı belgenin Balyoz davası ile ilgili olduğu iddia ediliyor. Bu delillere ilişkin ayrıntılı değerlendirmeleri yine Odatv’de haber yaptık. Meseleyi derli toplu anlatmak için yaptığımız bu girişten sonra ıslak imzalı belgeye ilişkin ilk kez Odatv’de okuyacağınız önemli bir ayrıntıdan söz edelim.

    GERÇEK Mİ KOMPLO MU

    Belgenin, dönemin Bursa Jandarma Bölge Komutanı Levent Ersöz’ün talimatıyla Yüksel Gürcan tarafından . . . . . . . . tarihinde hazırlandığı görülüyor.

    “Bursa ili ve ilçelerinde Görevli Mülki Amir ve Belediye Başkanlarının Durumu” başlıklı bu belgenin 5-7 Mart 2003 tarihli plan seminerinden çok daha önce hazırlanmış olduğunu odatv’de anlatmıştık. Muhtemelen söz konusu darbe iddiasını güçlendirmek için belge üretenlerin elinde bulunan eski tarihli bu ıslak imzalı belge 11 nolu CD’ye eklenmişti. Daha sonra ise ıslak imzalı hali Gölcük’te bulunan belgeyle davaya inandırıcılık kazandırılmıştı. Ancak savcılık tam tersini iddia ediyor. Yani bu belgenin Balyoz Darbe planı için hazırlandığını, bu nedenle de davaya kaynaklık eden 11 nolu CD içinde içinde word haliyle bulunduğunu ifade ediyor. Gelin 11 nolu CD içinde word hali bulunan bu belgeyle, Gölcük’ten çıkan evraklar arasında 43. Klasörde bulunan ıslak imzalı halini karşılaştıralım. Eğer word halinin belgenin aslı olduğu anlaşılırsa savcılığın bu konuda haklı olduğunu söyleyebiliriz.

    Tam tersine, eğer elinde ıslak imzalı bu belgeyi bulunduran birileri word halinde 11 nolu CD’ye eklendiyse sanıkların söylediği gibi bir komploya ikna olabiliriz. Öyleyse iki örneği kelime kelime karşılaştıralım:

    “YAKLAŞIK” NASIL “İDEOLOJİK” OLDU

    Önce 11 nolu CD’de bulunan word halindeki Bursa belgesinin 33. Sırasına gidelim. M. Kemalpaşa Belediye Başkanı Hayrı Öztekikler için word dokümanında şöyle yazıyor:

    “Şu anda bağımsız ideolojik 7-8 ay sonra DSP’den ihraç edildi. Kendisi M. Kemalpaşalıdır.”

    (Belgeyi büyültmek için üzerine tıklayınız)

    Şimdi 4 sayfalık belgenin 43. Klasörde bulunan ıslak imzalı haline gidelim. Burada 33. Sırada şöyle yazdığı görülüyor: “Şu anda bağımsız….(okunamıyor).. 7-8 ay önce DSP’den ihraç edildi. Kendisi M. Kemalpaşalıdır. ”

    (Belgeyi büyültmek için üzerine tıklayınız)

    Görüldüğü gibi ıslak imzalı belgede okunamayan kelime 11 nolu CD’de Balyoz belgeleri arasına “ideolojik” olarak geçmiş. Ancak cümlede “ideolojik” kelimesinin anlam bütünlüğü açısından olamayacağı ortada. Islak imzalı belge daha dikkatli bir şekilde incelenirse doğru kelimenin “yaklaşık” olduğu, ancak ”yaklaşık” kelimesinin yazıcının azizliğine uğradığı anlaşılıyor. Teknolojinin eski olduğu dönemde kullandığımız püskürtmeli yazıcılarda bu hatalar zaman zaman görülüyor. Ancak durumun net olarak ortaya koyduğu bir gerçek var ki ıslak imzalı Bursa belgesinde okunamayan “yaklaşık” kelimesini birileri word haline okuyamadığı için “ideolojik” olarak geçirmiş. Yani belge Balyoz belgeleri arasına daha sonra eklenmiş. Eğer bu belge Balyoz Darbe Planı için hazırlanmış olsaydı, orijinal haliyle 11 nolu CD içinde bulunması gerekirdi. Yapılan hata ıslak imzalı belgenin bilgisayarda yeniden yazılarak 11 nolu CD’ye eklendiğini gösteriyor.

    “JANDARMA” OKUNAMAYINCA

    İkinci hatalı kelime çok daha belirgin. Önce 11 nolu CD’de word hali bulunan belgenin 25. Sırasına gidelim. Burada E.O için şunlar yazıyor: “Kişisel menfaatlerine düşkündür. Kadınlara karşı zaafı vardır, siyas, nüfusunu çok iyi kullanır. 30 Ağustos kutlamalarına mazeret bildirerek katılmadığından ile ilişkileri iyi değildir.”

    (Belgeyi büyültmek için üzerine tıklayınız)

    Cümlede bir düşüklük var. “İle” kelimesinin önce E.O’nun kim ile ilişkisinin iyi olmadığını açıklayan bir kelime gelmeliydi. Durumu anlamak için belgenin ıslak imzalı haline gidelim.

    (Belgeyi büyültmek için üzerine tıklayınız)

    Islak imzalı belgede aynı sırada şöyle yazıyor: “Kişisel menfaatlerine düşkündür. Kadınlara karşı zaafı vardır, siyasi nüfusunu çok iyi kullanır. 30 Ağustos kutlamalarına mazeret bildirerek katılmadığından …………….. (Okunamıyor) ilişkileri iyi değildir.” Islak imzalı belgede buradaki kelime de yazıcının hatası nedeniyle okunamıyor. Daha dikkatli incelendiğinde kelimenin “jandarma” olduğu anlaşılıyor.

    Burada ıslak imzalı belgenin aslında okunamayan kelimenin word dokümanında hiç yer almadığını görüyoruz. Belge gerçekten Balyoz Planı için hazırlansaydı orijinal haliyle 11 nolu CD’de yer alması gerekirdi. Ancak belgenin ıslak imzalı halini ele geçiren birilerinin okuyamadığı kelimeyi atlayarak word dokümanı haline getirdiği ve seminer planlarına eklemlediği anlaşılıyor.

    Baştaki varsayımımıza geri dönersek açık bir gerçek ile karşılaşıyoruz. 6 Aralık 2010 tarihinde Gölcük’te adeta “el ile konulmuş gibi bulunan” “Bursa ili ve ilçelerinde Görevli Mülki Amir ve Belediye Başkanlarının Durumu” başlıklı 4 sayfalık ıslak imzalı belge, 5-7 Mart 2003 tarihli Plan Semineri için hazırlanmıştı. Belgenin orijinal hali ile 11 nolu CD’de bulunan kopyası gösteriyor ki orijinal belge word programında yeniden yazılarak 11 nolu CD’ye eklendi.

    Elbette belgenin ıslak imzalı haline dayanarak Yüksel Gürcan ve Bursa Jandarma Komutanı hakkında bir fişleme soruşturması açılabilir. Ancak bu belgenin Balyoz Davası ile ilişkilendirilmesi ortaya çıkan delillerle mantıklı görünmediği gibi davaya konu olan belgeler hakkında şüpheleri daha da artıyor.

    Odatv.com

    Cevapla

  7. drunkenknight Says:

    AKP 12 Eylül referandumunu “10” seçim öneminde sayıyor, 12 Haziran genel seçimini de “20” referandum öneminde… 100 yıllık İttihatçı rejimle son hesaplaşma olarak görüp, yazan çizenler bile var; tıpkı 2004 yerel seçimlerinde, “84 yıllık karanlığa son” dedikleri gibi…

    Artık açık ve netler: Cumhuriyet’le hesaplaşıyorlar; Cumhuriyet’in kurumlarını yönetmek için değil, parçalamak için ele geçiriyorlar!

    Bir darbe de Yargıtay’a vurdular!

    Anımsayalım:

    İLK HEDEF HSYK

    Yargı uzun süre, iş yükünün ağırlığı nedeniyle ek daire talep etti. Yürütmenin umurunda olmadı. Ki yürütme yargıyı önünde engel olarak gördüğünü zaten söyleyip duruyordu… Yargıtay’a ek daireler için şartlar henüz oluşmamıştı. Daire şimdi oluşturulsa, oraya yürütmenin “baş belası” HSYK üye belirleyecekti. (Zaten HSYK’nın diğer görevlerde de atama yapmaması için, kurul başkanı bir süredir toplantılara katılmıyordu!) Bu, iş yükü pahasına kabul edilemezdi.

    Derken ajandadan “anayasa değişiklik paketi” çıkarıldı ve “yetmez ama evetçi”lerin de desteğiyle, paket 12 Eylül referandumunda geçti. Paketin en önemli unsuru HSYK’nın genişletilmesiydi. Evet, artık şartlar oluşmuştu!

    Adalet Bakanlığı’nın “desteklediği” liste, yeni HSYK’yı oluşturdu. Kimi hâkimlerin “Adalet Bakanlığı eşeği aday gösterse oy veririm” dediği medyaya da yansıdı. Sıra Yargıtay’daydı artık.

    YARGITAY’A 160 YENİ ÜYE

    İş yüküne bağlı zaman aşımından dolayı Hizbullah üyelerinin serbest bırakılmasının kamuoyunda yarattığı rahatsızlığı değerlendiren yürütme, aradığı fırsatı bulmuştu: Ek daireler ve Yargıtay’a yeni 160 üye seçildi… Elbette Adalet Bakanlığı’nın seçtiği yeni HSYK üyeleri, Yargıtay’a da istenilen üyeleri seçmişti!

    Ve geldik bugüne…

    Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker 1 Haziran’da emekli oldu. Yerine aday olanlar arasında, sadece 11 ay sonra yaş haddinden emekli olacak 6. Hukuk Dairesi Başkanı Nazım Kaynak da vardı.

    Ve Kaynak, 2 Haziran günü, yeni HSYK’nın seçtiği 160 yeni üyenin firesiz blok oyunu da alarak 197 oyla, hem de ilk turda Yargıtay Başkanı seçildi!

    Kaynak’a ilk kutlama Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’tan geldi: “Benim güzel arkadaşım. Pırıl pırıl bir Anadolu delikanlısı. Çok şükür birinci turda seçildi” dedi.

    AKP’NİN ASIL HAMLESİ 11 AY SONRA

    Ancak AKP’nin asıl hamlesi 11 ay sonra, yani Nazım Kaynak zorunlu emekliye ayrıldığında olacak. Yani Nazım Kaynak da, tıpkı “yetmez ama evetçi”ler gibi, tıpkı YARSAV’ın karşısına “demokrat yargı” diye çıkanlar gibi, “değerlendirilip” bir köşeye bırakıldığında olacak!

    Böylece AKP, önündeki bir engelden daha kurtulmuş olacak!

    12 Haziran seçimleri, bu bakımdan Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği için kritik öneme sahiptir. AKP’nin yeni hedefleri olan “federatif anayasa” ve “başkanlık sistemi”ne direnecek bir ekibi TBMM’ye sokmak, ülkenin geleceğini belirleyecektir!

    Cumhuriyet, Cumhuriyet Güçbirliği ile savunulacaktır! TBMM’ye giren Güçbirliği, CHP’yi de MHP’yi de Türkiye Cumhuriyeti’nde ve vatan savunmasında birleştirecektir!

    Mehmet Ali Güller

    3 Haziran 2011

    Cevapla

    • demokrat Says:

      Haddime düşmez ama,gene de söylemek istiyorum;
      Cumhuriyet Güçbirliği 13 haziran toplam oy oranı aralığı %0.01-0.05 arasında olacaktır,ama bölgesel olarak belki milletvekili çıkarabilir.

      ”Cumhuriyet, Cumhuriyet Güçbirliği ile savunulacaktır! TBMM’ye giren Güçbirliği, CHP’yi de MHP’yi de Türkiye Cumhuriyeti’nde ve vatan savunmasında birleştirecektir!”

      Çok iddialı olmuş,hatta birilerinin çılgın projesinden bile çılgın bir proje,adam hem CHP’ye hem MHP’ye hem de aklımıza hakaret ediyor yahu.

      Cevapla

      • fmerakli Says:

        Dogru soyluyorsunuz Demokrat,

        Ben cok kuvvetli bir ihtimal oldugunu dusunmesem de belki 1-2 milletvekili cikarabilir, ama bu CHP ve MHP’yi vatan savunmasinda birlestirmeye yeter mi ondan pek emin degilim.

        Bu arada hem Cetin Dogan hem de Dogu Perincek secim propagandasinda kullanilmak uzere cezaevinde video kayitlarinin alinmasi icin basvuruda bulunmuslar. Umarim gerekli izin en kisa surede verilir. Nihayetinde bu demokratik bir hakkin kullanimi olarak gorulmeli; ayrica ben ne soyleyeceklerini de gercekten cok merak ediyorum. Keske mumkun olsa da Cumhuriyetci Gucbirligi’nin 1. ve 2. sira adaylari Perincek ve Dogan Pasa birlikte de bir secim konusmasi yapsalar. Perincek mesela yillarca yaptigi gibi Kurdistan daglarina selam yollasa, Kurtce ve Turkce’yi resmi dil yapacaklarini; Kurt sorununu “Demokratik Federal Emekci Cumhuriyet” ile cozeceklerini soylese, ardindan da Dogan terorle mucadele eden komutanlarin Silivri’ye surgune yollandigini falan anlatsa mesela ilginc olurdu… Tabii daha yaratici mesajlar da verilebilir; benim simdilik aklima bu geldi…

        Bu arada yanlis anlasilmasin asagida aktardigim Perincek’in Kurt sorununa cozum onerisi bence uzerinde tartisilmasi gereken bir oneridir, benim dikkat cekmeye calistigim sey Perincek ve Dogan’in ayni siyasi hareketin oncu isimleri olmasi ile ortaya cikan oksimoron durum…

        Perincek’in baskanligini yaptigi partinin 90’li yillardaki Kurt sorununa cozum onerisinden once, 2000’e dogru dergisindeki bazi kapak haber basliklarini da hatirlayalim:

        Cudi Daği’nda kimyasal silah mi? (23/07/1989)
        Gerilla barinmasın diye ordu orman yakiyor. (3/9/1989)
        Gerillalar albayin kapisindaki nobetciyi daga kaldirdi. (1/4/1990)
        PKK’nin kiskac harekati. (16/6/1991)
        Hizbullah Cevik Kuvvet merkezi’nde egitiliyor. (16/02/1992)

        Asagida da terorun en sicak bir sekilde yasandigi, simdi Balyoz/Ergenekon sanigi olan bir cok ordu mensubunun terorle mucadele ile istigal ettigi yillarda Perincek’in Kurt sorununa cozum onerisi yer aliyor.

        Bundan onbes sene evvel Cetin Dogan Pasa’ya birisi cikip asagidaki cozum onerisini sunan kisi ile ileride ayni siyasi hareketten 1. ve 2. sira milletvekili adayi olacaksiniz dese, Dogan Pasa bu kabus olmali diye dusunur, kendisini cimdikleyip uyandirmaya calisirdi herhalde. Hayat acayip bir sey vesselam…

        —————————–

        1- Kürt milleti, kendi kaderini tayin hakkına kayıtsız şartsız sahiptir. Eğer isterse ayrı bir devlet kurabilir.

        Emekçilerin çıkarı, tam hak eşitliği ve özgürlük temelinde, gönüllü birliği gerçekleştirmededir. Ayrılma hakkı gönüllü birliğin her zaman vaz geçilmez koşuludur.

        2- Birlikte veya ayrı yaşamak milletlerin özgür iradelerine bağlıdır. Bu özgür iradenin ortaya konabilmesi için, Kürt illerinde referandum yapılmalıdır. Referandumda ayrılmayı savunanlar da özgürce propaganda yapabilmelidir.

        3- Bugünkü tarihsel koşullarda, iki milletin emekçilerinin yararına olan çözüm, iki federe devletin eşit olarak katıldığı, demokratik federal bir cumhuriyettir.

        4- Federal Halk Meclisi iki meclisten oluşur; Temsilciler Meclisi ve Milletler Meclisi. Yasalar her iki mecliste çoğunluk kararıyla kabul edilir. Meclislerden birinin reddettiği yasa yürürlüğe girmez.

        5- Her federe devlette azınlıkların çoğunlukta olduğu ilçe ve illerde halk isterse bölgesel özerklik uygulanır.

        6- Federal Anayasa, iki milletin ortak anayasasıdır. Her iki milletin ayrı ayrı çoğunluğu tarafından referandumla kabul edilerek yürürlüğe girer.

        7- Federal Cumhuriyet’in bayrağı ve marşı, Türklerin ve Kürtlerin ortak bayrakları ve marşlarıdır. Ayrıca her federe devletin kendi bayrağı ve marşı vardır. Federasyonun ismi tek bir millete dayandırılmazı.

        8- Yurt savunması, savaş ve barış sorunları, uluslararası ilişkilerde temsil, anlaşmaları yapmak, federal organların yetkisindedir.

        9- Her federe devlet, yabancı devletlerle ticari ve kültürel alanlarda doğrudan ilişkiler kurabilir, konsolosluklar açabilir.

        10- Her yönetim kadamesinde iktidar, bütünüyle halk meclislerinde ve bu meclislere karşı sorumludur. Bu yönetim sistemi dışında, merkezi idarenin atadığı valilikler, kaymakamlıklar, emniyet ve jandarma örgütü kaldırılır. Yerel güvenlik örgütleri, yerel meclislere sorumlu olan yerel yönetimlerin emrindedir.

        11- Ulusal ve toplumsal gelişme yanında kardeşliğin de önünde engel oluşturan toprak ağalığı, aşiret reisliği ve her türlü ortaçağ ilişkisi ortadan kaldırılır.

        12- Her milletin, milli ve dini azınlıkların, dillerini ve kültürlerini geliştirme, siyasal çalışma ve örgütlenme hakları ve özgürlükleri güvence altındadır.

        13- Resmi dil Türkçe ve Kürtçedir. Her federe cumhuriyette kendi dili esastır. Federal organların kararları iki dilde yazılır. İlkokuldan üniversiteye kadar ve bütün kültür kurumlarında, her iki dilden eğitim, araştırma, basın, yayın, radyo, televizyor vb. iletişim olanakları gerçekleştirilir.

        14- Kürt milletinin demokratik kültürü, bugüne kadar uygulanan baskılara son verilmesi sayesinde özgürce serpilme olanaklarına kavuşur.

        15- Bütün iktidar organları, toplum hayatında ve millletler arasında sorunları zor kullanarak çözen ve şiddeti kutsayan eski kültürün bütün temelleriyle tasfiyesi ve halk içinde barışçı, insana saygılı ve şiddeti hor gören enternasyonalist bir emekçi kültürünün yayılması için çalışır.

        Cevapla

        • Altan Alpay Says:

          Perincek konusunda kimse cevap yazmadi, gorev bana dustu, demokrat bey israr edince bir kac kelime yazmak farz oldu. Cemaat ideolojisi, biat kulturu ile yetismis, hocaefendisine agzindan cikan laflara sorgulamadan mutlak gercek olarak kabul eden sakirtlere biraz garip gelecek ama aslinda Turkiye Sol’u dunyadaki en demokratik hareketlerden biridir. Hatta oyle demokratiktir ki, 2 solcu bir araya gelince bir sol parti, her sol partiye de 4 hizip duser. Baska ulkelerde parti basina dusen adam sayisi bahsedilirken, turk solunda adam basina dusen fraksiyon sayisi hesaplanir. Turk Solunun en iyi yaptigi is ise her fraksiyonun diger fraksiyonlar hakkinda hayli detayli marksist jargona uygun, bilimsel elestirileri yazmaktir, elestiri/cozumleme/analiz yapmayi o kadar severler ki elestirecek fraksiyon kalmazsa kendi ozelestirilerini yazarlar.
          Dogu Perincek’de buyuk ihtimalle Turk Solu icinde elestirlerden en cok payini alan sahsiyetlerden birisir, soyle ki, Turkiye Solunda esasli bir Aydinlik hareketi ve Perince elestirisi yapmayana solcu gozuyle bakmazlar. Perincek elestirisi Marksizm 101 dersinin donem odevi gibidir.

          Perincek’i degerlendirirken turk soluna ve demokrasisine kazandirdigi artilari bir kenara yazariz, eksileri de rahatca tartisiriz. Ama siz Fethullah Gulen’in 12 Eylul’e selam cakmasini, 12 Eylul sonrasi ‘resmiyette arandigi halde’ kislalara girip cikip pasa ziyaretleri yapmasini, 28 subatta yine pasalara sevap dagitmasini, CIA’den referans mektuplari kopartmasini aciklayamazsiniz.

          Konumuza donersek, 1988-1993 yilinda Perincek’in Apo ile sanirim 2 gorusmesi olmustur. Ayni tarihlerde MA Birand, F Altayli ve cok demokrat Hasan Cemal’in de Bekaa’ya gittigini biliyoruz. (Sahi bir de en demokrat Ahmet Altan ve Yasemin Congar’da gecenlerde o taraflara gitmis miydi? Ayrica Erdogan da Apo’yla gorusmuyormus, Devlet gorusuyormus)

          Perincek’in orgute silahli mucadeleyi biraktirip Kurt hareketini Turk Sosyalist hareketine eklemlemeye calismistir,aksi halde ABD-EU kontrolune girecegine dikkat cekmistir. Nitekim hakli da cikmistir, 1991 korfez savasi sonrasi Guney Kurdistan olusumu sayesinde PKK Emperyalizm kiskacina girmistir. (Apo’da yakalandiktan sonra ifadesinde Perincek’in bu anlattiklarini teyid eder, bknz Apo’nun Ifadesi)

          Perincek bu gorusmeleri ve o donem politikalarini ‘Apo ile Gorusmem’ isimli bir kitapta yayinlamisti, 1991 basimi olacak. Ayrica APO gorusmeleri zaten gizli sakli degil, ayni hafta icinde 2000’e Dogru dergisinde ‘real-time’ yayinlanmistir, dolayisiyla ortada gizli sakli,sonradan ortaya cikartilan birsey yoktur. (resimler haric)

          ‘2000’e Dogru’ dergisi hoslanin veya hoslanmayin, Kurt kelimesinin kullanilmasi imkansiz oldugu gunlerde Kurt sorununu tartismaya acmis, kendi capinda cozum onerileri getirmistir.
          ‘2000’e Dogru’ dergisi ilk olarak Soner Yalcin sayesinde JITEM’i desifre etmistir.
          ‘2000’e Dogru’ dergisi ilk olarak Hizbullah ve Kontrgerillayi desifre etmistir, sanirim bu haberi yapan muhabirde bizzat katledildi.
          ‘2000’e Dogru’ dergisi ilk olarak TSK’nin Orman Yaktigini ve Yakilan/Bosaltilan Koyleri gundeme tasimistir.
          ‘2000’e Dogru’ dergisi ilk olarak MIT raporlarini yayinlayip MIT icindeki Mehmet Eymur’un basini cektigi CIA’ci kligi desifre etmistir.

          Daha sonralari Aydinlik dergisi Esref Bitlis Suikastini, Ciller Ozel Orgutunu, Mehmet Agar ve Kontrgerilla, 1990’lardaki faaili mechul cinayetler, Susurluk konusunu desen yayinlari hala hafizamizda. Birde Karen Fogg postallari var ki liberallerimiz icin yuz karasi.

          Diger taraftan devamli ABD’nin sinir uclarina bastigini da wikileaks sayfalarindan ogreniyoruz, ararsaniz Perincek’ten sikayet eden, ‘troublemaker’ diye benzetme yapan bir kac cable bulabilirsiniz.

          Simdi derin devletin rontgenini ceken, hayatini derin devletle mucadeleyle gecirmis, ABD’nin bile tiksindigi bir adamin derin devlet olusumunda bir numara zanli olmasi oksimoronun daniskasi.

          Cetin Dogan ile Perincek’in konjokturel de olsa ayni cizgiye gelmesini, emperyalizmi hesaba katmadan aciklayamayiz.

          Aslinda ayni sekilde dun kislada pasalar tarafindan cay kahve ile agirlanan Fethullah Gulen sorunsalini da emperyalizmi hesaba katmadan aciklayamayiz.

          Cizgiyi emperyalizmi baz alarak cizersek, son donemde yasadigimiz ergenekon/balyoz patirtisinin toz bulutu sinince cizginin kazananlar tarafinda kalanlarla, kaybeden tarafinda kalanlara bakarak buyuk resmi gorebiliriz.

          Cizginin kazanan tarafinda,
          – Yildizi en cok parlayan suphesiz kendini emperyalizmin kayitsiz sartsiz hizmetine sokan cemaat
          – Emperyalizm karsiti milli gorus gomlegini cikartan, kuresel uyumlu politikalarin mimari AKP
          – Emniyet ve Yargi icine yerlesmis ‘Yeni Derin Devlet’
          Kaybeden tarafinda ise,
          – ABD ve NATO’yu goz arti etmeden avrasya secenegi uzerinde dusunelim diyen TSK mensuplari,
          – Ulusal cizgide muhalefet eden CHP ve MHP
          – Ozunde batiya soguk bakan Milli Gorus
          – AKP disinda muhalefete sicak bakan medya (dogan, karamehmet, cumhuriyet)
          – Bilimum AKP muhalifi, Anti Emperyalist, Anti Gulenist
          – Tasviye olan ‘eski’ derin devlet (tetikcisi, JITEM’i, Hizbullah’i, Ozel Harekat’i, Ayhan Carkin’i, Korkut Eken’i)

          Bakalim Cemaat destegiyle suren bu operasyonlar sonunda TSK teslim olup, cizginin diger tarafina gecmeyi kabul edecek mi? O zaman belki yine Fethullah Gulen Genelkurmay’in aci kahvesini icmeye gider ne dersin? Tipki eski gunlerdeki gibi..

          Zaten kendileri de donem donem ozelestirilerini yapiyorlar, mesela bahsettiginiz donem 1988-1993 arasi PKK’nin silah birakip Turk Sosyalist hareketine katilmasi konusunda yaptiklari calismalarin ozelestirisi sanirim 1993

          Cevapla

          • trekking Says:

            Sevgili Altan Alpay

            Çok güzel özetlemişsiniz. Ayrıca şunu da belirtmek lazım. Doğu Perinçek Sosyalist Parti nin başında iken o malum karanlık 90 lı yılların başında Batmanda, Diyarbakır da doğu da ki mitingler de yukarıda bahsettiğiniz konuları işlemiştir. Emperyalizmin çözümü yerine bu işi bizim çözmemiz gerektiğini vurgulamıştır. Bunları da görmek lazım. Söylemek lazım. O dönem sosyalist partinin 11 tane yöneticisi hepside doğu bölgesindeki yöneticileri faili meçhula kurban gitti.

            Ben blogun sulandırılmasına karşı olduğum için bu konuları burda tartışmama eğilimindeyim. Ama yaftalanmaktan şikayet edenler de, bir-iki kelime ettiğimiz zaman yaftalıyorlar.

            Fethullah Gülen Genelkurmay’ın acı kahvesini içmeye gider mi demişsiniz!!

            O konuda resim net değil. Geçen hafta içinde sanırım perşembe günü, Ulusal kanalda yayınlanan Çetin Ünsalan’ın hazırladığı Ekopolitik programının konuğu Aytunç Altındal idi. Benim araştırmacı kimliğine güvendiğim bir isimdir Altındal. Ve isim vermeden, ama besbelli bir şekilde bir zat’tan bahsetti. Amerikan Defterdarlığının geçen hafta soruşturma açtığından bahsetti.Soruşturma sürecinde ülkeye dönmesine de izin verilmediğinden ve bütün para trafiğinin incelemeye alındığından bahsetti. Amerikan Defterdarlığının malvarlığını dondurduğundan bahsetti. Bunları sanki kendi başına gelmiş gibi anlattı. Ama kimden bahsettiği belliydi.

            Bu şahıs’ın ABD de sadece oturma izini aldığını ve izni almak için tarafsızlık yasasını imzaladığını, bu yasanın ilk maddesinin “Dünyanın her neresinde olursa olsun, ABD nin çıkarlarına aykırı hareket etmeyeceğine” ibaresinin olduğunu belirtti. İşte Türkiye de peşinden gidilen adam bu maalesef.

            Cevapla

          • demokrat Says:

            Sayın Alpay,

            Yazarken ayraç,satırbaşı filan kullansanız da biz de alınmasak.
            ”Perincek konusunda kimse cevap yazmadi, gorev bana dustu, demokrat bey israr edince bir kac kelime yazmak farz oldu. Cemaat ideolojisi, biat kulturu ile yetismis, hocaefendisine agzindan cikan laflara sorgulamadan mutlak gercek olarak kabul eden sakirtlere biraz garip gelecek ama aslinda Turkiye Sol’u dunyadaki en demokratik hareketlerden biridir.”
            Yoksa alınsak mı?

            Cevapla

      • fmerakli Says:

        Bu arada hazir Brecht’ten siirler aktarilmisken, Turk edebiyatini da es gecmeyelim ve 12 Mart sonrasinda iki yil askeri cezaevide tutuklu kalan Nihat Behram’in Cumhuriyet’te 12 Mart’in 1. Ordu Komutani, Ziverbey’deki iskenceli sorgularin muessibi Faik Turun icin yazdigi “Istanbul Seni Secmeyecek” baslikli manzumeyi hatirlayalim. Turun’u hakikaten de Istanbul secmedi, Turun gitti varliginin sehri bir yara gibi kararttigii yasayarak ogrenme imkanina sahip olamamis Manisa’dan aday oldu ve 1977 yilinda Adalet Partisi milletvekili olarak Meclis’e girdi…

        İSTANBUL SENİ SEÇMEYECEK

        Birtakım karanlık adamlar şimdi

        duvarları senin adınla karalıyor,

        bu bana küfrü ve zincirleri anımsatıyor;

        kanlı kâğıtlar halindeki gazetelerde

        delik deşik edilmiş arkadaşların

        yüzümüze çarpar gibi çıkan resimlerini;

        hücreleri anımsatıyor bu bana,

        ellerimizin nasıl çiğnendiğini.

        Bütün tepelerinde bu şehrin,bütün çukurlarında

        tenekelerle çatılmış binlerce evden

        geceler bir iskelet gölgesi gibi geçerken

        ve daha öğrenmeden çocuklar isimlerini

        vahşetle göz göze bakışırken

        ve tehdit ve tehdit ve tehdit

        kırbaçlarken

        en delikanlı atılışlarını gençliğimizin

        ve yasakken grev, arkadaşlık yasakken

        sen bu şehirde

        kanla yatışan bir sinirle gezindin.

        Bu şehir seni seçmeyecek

        çünkü bu şehirde sana

        örümcekler ve akrepler arasında

        kopan kolları ve parçalanan bacağıyla

        mahzenlere tıkılan bir insandan

        her gece kan getirildi.

        İstanbul seni seçmeyecek

        bu söz çırpınarak içimde

        elektrikle sarsılan kalbimden yükseliyor,

        hançer gibi sıyrılıyor kırılan dişlerimden.

        Bu şehir seni seçmeyecek

        çünkü ihanet bir şehre zehir verir

        çünkü senin varlığın bu şehri karartıyor

        bağrında bir yara gibi taşıyarak öğrendi bunu

        bu şehir.

        Cevapla

        • demokrat Says:

          Büyük usta Nihat Behram önünde saygıyla eğiliyorum,tıpkı ‘işkencecisiyle yüzleşip’ asla affetmeyecek diğerleri önünde yaptığım gibi…

          Cevapla

  8. drunkenknight Says:

    İstihbaratçılar tesadüflere inanmaz, hatta bildik bir tekerlemeleri vardır: “Bir kez görürsem bakar geçerim, ikinci kez görürsem tesadüf derim, üçüncü kez kez görürsem hiçbir şey sormadan çeker vururum…”
    Gelin Eskişehir tesadüflerine bir göz atalım:

    Birinci olay:Eskişehir
    Emekli Binbaşı Fikret Emek’in annesinin evinde 1950 yılından kalma patlayıcılar ve Kuzey Irak’tan getirdiği bazı silahlar bulundu. Emek bulunanların kendisine ait olduğunu kabul etti. Fikret Emek’in annesinin evinin aranmasının tesadüf olması konusunda bazı soru işaretleri var: Çünkü Fikret Emek’in Ergenekon davası sanıklarından sadece iki kişi ile irtibatı vardı ve onlarda 20 yıl önceki tanışıklıktan ibaretti. Emekli Binbaşı M.Zekeriya Öztürk ile devre arkadaşıydı, mezun olduktan sonra hiç görüşmemişti. Emekli Albay Fikri Karadağ ile 20 yıl önce Keşan’da aynı yıllarda görev yapmıştı ama tanışmıyorlardı. Yani Fikret Emek’e yağılan operasyonun polisin başarısı deyip geçelim…

    İkinci Olay: Yine Eskişehir
    Hanefi Avcı, Emniyet İstihbaratın en bilinen ismi. Eskişehir Emniyet Müdürlüğü’ndeyken bir kitap yazdı. Cemaat çok kızdı. Görevinden alındı. Odasını boşalttı.
    Hanefi Evcı görevinden ayrıldıktan sonra odası polisce arandı. İşe bakın ki odasın da, ortalıkta dinleme kasetleri bulundu. İddiaya göre Hanefi Avcı, yani kırk yılın istihbaratçısı dinleme kasetlerini öyle ortada bırakıp gitmişti. Odasını boşaltanlar odasından çıkan her şeyin bir listesini yapmıştı. Hatta odada hiçbir şey bırakmadıklarını söylemişlerdi. Ama olsun… Buna da tesadüf diyelim ve geçelim.

    Üçüncü Olay: Yine Eskişehir
    Emekli Albay Hakan Büyük’ün evinde isimsiz bir ihbara dayanarak bir arama yapıldı. Balyoz davasıyla ilgili bazı belgeler bulundu. Balyoz davasında delil olarak ileri sürülen belgeler kamuoyu nezdinde inandırıcılığını yitirmişti. Örneğin, 2009 yılında kurulan bir şirket 2003 yılında varmış gibi anlatılmıştı veya 2008 yılında açılan bir hastane 2003 yılında yapıldığı iddia edilen bir planda görülüyordu. Yani sözde darbe planı heryerinden dökülüyordu. Ama Eskişehir’de bulunan belgelerde ne çıksa beğenirsiniz? Sözde darbeciler, Hakan Büyük’ün evinden çıkan belgelere Balyoz planındaki yanlışlıkları bilinçli olarak yaptıklarını yazmışlardı! Yani planın bütün aksaklıklarına bir açıklama da bulunuvermişti! Kuşkusuz bu da tesadüftü… Bir şehir ve üç tesadüf olay…
    Ya da neydi şu istihbaratçı tekerlemesi, “aynı kişiyi üçüncü kez gördüğümde çeker vururum…” Biz de aynı rüyayı üçüncü kez gören gazeteciler olarak çekip soralım:
    Bu kadar tesadüf olur mu?
    Ya da bravo Eskişehir polisine!.. Ve ya da Hanefi Avcı Odatv’ye bir mektup göndersede biri aydınlatsa ne oluyor Eskişehir’de?

    Odatv.com

    Cevapla

    • demokrat Says:

      Açıkca ifade ediyorum taraf değilim,ama haksızlığa ve yalana tahammül edemiyorum.
      Diğer sayfada Sayın Acracia çok güzel bir çalışma yaptı,zaman için,hepimiz tartışmaya katıldık bir yerinden.Artık sanıyorum ODATV için de bir sayfa açmak gerek açıkca saptırma,yalan haber/bilgi sızdırma,ajitasyon ve tahrik etme adına.

      ”Emekli Binbaşı Fikret Emek’in annesinin evinde 1950 yılından kalma patlayıcılar ve Kuzey Irak’tan getirdiği bazı silahlar bulundu.”

      11 kilogram C-3 tipi plastik patlayıcı,
      1 adet Kanas tipi dürbünlü tüfek,
      1 adet Kalaşnikof otomatik tüfek,
      1 adet av tüfeği, M-16 mermileri,
      10 adet MKE yapımı savunma ve taarruz tipi el bombası,
      2 adet MKE yapımı olmayan el bombası,
      gaz bombası, sis bombaları,
      210’ar gramlık 12 TNT düzeneği,
      6 adet yarımşar kiloluk TNT kalıbı,
      1 adet 1.5 kilogramlık TNT kalıbı,
      1 kilogramlık tahrip kalıbı,
      naylon torbada ateşleme mühimmatı,
      1 adet patlayıcılı imha kiti,
      normal tipte kapsül,
      infilak kapsülleri,
      patlayıcı düzenekleri hazırlamada kullanılan saniyeli fitiller ile infilak (patlamalı) fitilleri.

      Hayır yazdıkları gerçek değil de, gerçek olsa sanki 1950 yapımı patlamayacak ya da öldürmeyecek.
      ”Emek, bu silahların 14-15 yıldır annesinin evinde olduğuna dikkat çekti. Ele geçirilen TNT kalıplarının 1950 tarihli olduğunu, el bombalarının da 1977-78 ve 1984 tarihli olduğunu vurgulayan Emek, bunların patlama özelliğinin olmadığını savundu.”
      ”Evdeki patlayıcı 12 katlı binayı çökertir”
      http://www.milliyet.com.tr/annemin-evinde-silah-bulundurmam-hataydi/guncel/haberdetayarsiv/03.12.2008/1023881/default.htm

      Burada tabii ki F.Emek’i tanımıyoruz,henüz suçlu ya da suçsuz olduğunu da bilmiyoruz ,şimdi bu sitenin peşinen yargılayıp suçlu ilan edenlerden nitelik bakımından herhangi bir farkı var mı sizce?

      ”Emekli Albay Fikri Karadağ ile 20 yıl önce Keşan’da aynı yıllarda görev yapmıştı ama tanışmıyorlardı.”
      Kesinlikle emin ,öyle ki birlikte yaşamış sanki.Doğrusu ne ,çok basit aslında; ‘tanışmadığını ifade ediyor’. Ama öyle yazsa cümlenin vurucu etkisi azalacak.

      ”Hanefi Avcı, Emniyet İstihbaratın en bilinen ismi. Eskişehir Emniyet Müdürlüğü’ ndeyken bir kitap yazdı. Cemaat çok kızdı. Görevinden alındı. Odasını boşalttı…”

      Birilerini kızdırdığı çok doğru.Peki bu kitap neden yazıldı,yıllarca devlete çalışıp ter akıttıktan sonra neden böyle bir kitabı yazmaya gerek duydu, vahiy mi indi, ne kadar vatansever olduğu mu aklına geldi? Kimse kusura bakmasın işkenceci geçmişi hiç iyi bir referans değil.İkinci ve asıl sorulması gereken soru neden aktif görevdeyken yazdı? İşte kritik nokta bu.Emekli ol,hakkını kazanmışsın,git siyaset yap,kitap yaz,ticaret yap ne yaparsan yap,kimse karışmaz.Ama şu da bir gerçek ki hiç bir emekli memurun kitabı aktif görevde olanın ki kadar gürültü çıkarmaz
      ve ciddiye alınmaz.Bu arada unuttum söylemeyi ,tabii memurlar için aktif siyaset yasak,bu kitabınsa her tarafı buram buram siyaset.İşin bir de bu boyutu var.

      Ama bunları ODATV’de göremezsiniz,duyamazsınız,aşırı ulusalcılıktan muzdarip ‘çarpıtma’ hastalığına tutulmuşlardır kendileri şer ODA’ğı olarak.Tıpkı
      karşı çıktıkları gibi…Biz de toptan moronuz zaten yiyoruz…

      Cevapla

      • demokrat Says:

        Haklarını yememek için ekleme gereği duydum,üçüncü bölümde yazdıklarının doğru ve nispeten çarpıtılmamış olduğunu düşünüyorum.

        Cevapla

      • fmerakli Says:

        Oyle demeyin sayin Demokrat, Odatv’nin tepe yoneticileri biliyorsunuz “dogru haber yapmaktan baska endiseleri olmayan iki gazeteci” olarak taniniyorlar. Odatv’de yazilanlari biz dogru bulmuyorsak sadece iki nedeni olabilir: ya yandasizdir ya da moron. A pardon, bir de yandas bir moron olma ihtimali de var…

        Cevapla

        • demokrat Says:

          Sanırım bu yazıyı ,benzerlerini yazanlar(ODATV) öyle olduğunu düşünüyor, ha belki de öyleyizdir kimbilir. ‘Yandaş moron’ ;iyi olmuş bu.Tabii bir de yandaş olmayan moronlar var ki…Yazar şöyle düşünüyor sanırım nasıl olsa her yazdığımıza bir kısım moronlar gözü kapalı inanıyorlar,diğer bir kısım yandaş moronlar da ister istemez okuyorlar e daha ne isterim Tanrı’dan…

          Cevapla

    • fmerakli Says:

      Madem tesadufler bu kadar onemli bir Istanbul guzellemesi de ben yapayim…

      Birinci Olay: 1. Ordu

      27 Mayis darbesi ozunde 1. Ordu tarafindan hazirlanmis ve icraata konmus bir darbe idi.

      Ikinci Olay: 1. Ordu

      12 Mart ve 12 Eylul mudahaleleri sonrasinda 1. Ordu karargahi Selimiye Kislasi askeri tutukevi olarak kullanildi.

      Ucuncu olay: 1. Ordu

      12 Eylul’un Bayrak Harekat Plani’nin orjinali 1. Ordu’nun kozmik odasindan cikartilarak savciliga ulastirildi/

      Dorduncu Olay: 1. Ordu

      Balyoz Plani’ni hazirladigi iddia edilen Cetin Dogan o donemde 1. Ordu Komutani idi, Istanbul’un ustune cokmenin, hukumete ultimatom vermenin telaffuz edildigi plan semineri 1. Ordu’da Dogan Pasa komutasinda duzenlendi.

      Ben dort tane tesaduf verdim, zira istihbaratci ucuncu tesadufte cekip vuruyormus; buna ragmen bir tesaduf daha gerceklesirse istihbaratci ne yapar acaba? Belki de soyle bir sey soyler: “Ben ucuncu tesadufte cekip vurmustum, dorduncusu kesin sahtedir!”

      Cevapla

  9. trekking Says:

    HALKIN EKMEĞİ
    Halkın ekmeğidir adalet.
    bakarsınız bol olur bu ekmek,
    bakarsınız kıt,
    bakarsınız doyum olmaz tadına,
    bakarsınız berbat.
    Azaldı mı ekmek,başlar açlık,
    bozuldumu tadı,başlar hoşnutsuzluk boy atmaya.

    Bozuk adalet yeter artık!
    Acemi ellerle yuğurulan,iyi pişirilmemiş adalet yeter!
    Yeter katıksız,kara kabuklu adalet!
    Dura dura bayatlayan adalet yeter!

    Bolsa insanın önünde ekmek,lezzetliyse,
    gözler öbür yiyeceklere yumulsada olur.
    Ama her şey bollaşmaz ki birdenbire…
    Bilirsiniz,nasıl bolluk doğurur ekmek:
    Adaletin ekmeğiyle beslene beslene.

    Ekmek her gün nasıl gerekliyse nasıl,
    adalet de gerekli her gün,
    hem o,günde bir çok kez gerekli.

    Sabahtan akşama dek,iş yerinde,eğlencede,
    hele çalışırken canla başla,
    kederliyken, sevinçliyken,
    halkın ihtiyacı var pişkin, bol ekmeğe,
    günlük, has ekmeğine adaletin.

    madem adaletin ekmeği bu kadar önemli,
    onu kim pişirmeli, dostlar, söyleyin?

    Öteki ekmeği kim pişiren?

    Adaletin ekmeğini de
    kendisi pişirmeli halkın,
    gündelik ekmek gibi.

    Bol,pişkin,verimli. Yazar : BERTOLT BRECHT

    Bugünlerde Brecht ‘ e taktım. Sanki günümüz türkiyesi içinde yazmış. Bu kadar cuk oturur yani.

    Sayın demokrat, ikide bir de Odatv ye sallayıp duruyorsunuz. Bakmazsınız olur biter. Niye bu kadar kasıyorsunuz anlamadım. Ne de olsa sizin dik duran Hasan Cemal’iniz var. İdiot, moron taktınız şu aralar.

    Tepe de BALYOZ 33.DURUŞMA TUTANAĞI yazıyor siz nelerden bahsediyorsunuz. Fmeraklı da Cemil Koçak’ı taşımış.Çok lazımmış gibi. Bu blogun konusu bunlar değil. Bunlara girecek olursak sabahlara kadar tartışsak çıkamayız.

    Cevapla

    • fmerakli Says:

      Trekking,

      Siz Demokrat’a yazmissiniz, ama Odatv’ye sik sik ben de “salladigimdan” iki kelam etsem yeridir diye dusundum.

      BU blogta Odatv’ye yeri geldikce sallaniyor zira, kimi yorumcular buraya Odatv kardes yayin organina cevirmis durumdalar. O kadar cok yalan, dezenformasyon gorunce, insan kendini bir yere kadar tutabiliyor.

      Bu arada bana da Cemil Kocak’i tasidigim icin kiziyorsunuz, ama acaba neden tasidim? Odatv fahri temsilcileri artik orada yayinlanan yazilari degil, okuyucu yorumlarini bile buraya tasimaya basladilar. Ben de odatv’den buraya tasinmis bir okuyucu yorumuna cevaben Kocak’i gundeme getirdim.

      Bu arada yukaridaki siir gayet guzel, ama Brecht’in siirleri, odatv’nin kallavi yalanlari bile blogta kendine yer bulurken Cemil Kocak ile Hasan Cemal de soyle bir kosede dursunlar, ne olacak sanki…

      Cevapla

      • Kemal Says:

        Sevgili Fmeraklı,

        Sen 100 kere OdaTV’yi yaftalamaya çalışsan ve dezenformasyon/çarpıtma liginde Zaman gazetesiyle aynı cümle içerisinde kullansan ne olur, kullanmasan ne olur.

        Bu blogu 4-5 aydır takip ediyorum ve birey olarak senin dezenformasyon/çarpıtma içeren yazılarının sayısı bile OdaTV’yle karşılaştırılamayacak bir noktada…

        Blog kapsamında yüzlerce örnek verilmiş bu davada yaratılan delillere dair. Bir dönem İstihbarat Daire Başkan Yardımcılığı ve KOM Daire Başkanlığı yapmış Hanefi Avcı açık seçik yazmış birileri delil yaratıyor, dosya oluşturuyor ve operasyon yapıyor diye. Ki bu Hanefi Avcı dediğimiz kişi söz konusu birilerinin içinden konuşuyor. Aynı şekilde bir dönemin İStihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun diyor birileri delil hazırlıyor ve operasyon yapıyor diye. Sokaktaki adam neyse ama bu blogu bu kadar detaylı takip eden Sen numunelik olsun diye bu konudaki rahatsızlığını yazmış değilsin.

        Üzerine gelmeyeyeyim diyorum. Kendi adıma “faydalandığımı” bile dile getirdim varlığından ama bilesin ki bu blogun okuyucularının önemli bir kısmı senin notunu vermiş durumda. Gene kendi adıma diyeyim ki, benim emin olmadığım sadece gönüllü mü yoksa görevli mi olduğun.

        Yok beni yaftaladılar falan gibi duygu sömürüsü de yapma rica ederim.

        Cevapla

        • fmerakli Says:

          Kemal Bey,

          Benim bu blogta yazdiklarimin yalan ve dezenformasyon oldugunu dusunmenizi anlayisla karsiliyorum, temel referansi Odatv olan, Odatv’de yayinlanan yazilari gectim, halkin bidon kafa oldugu dusturundan beslenen okuyucu yorumlarini bile bu bloga tasiyan birisinden baska turlu dusunmesini beklemek pek mumkun degil.

          Bir de uzerime gelseniz ne olacak sanki; ates olsaniz curumunuz kadar yer yakarsiniz. Herhalde sizden ya da sizin gibi Odatv muhiplerinden cekindigimi falan dusunmuyorsunuz ciddi ciddi. Sevdigim bir atasozu vardir, demirden korkan trene binmezmis derler; siz ve sizin gibilerden cekinecek olsan zaten hic yazmazdim. Beni fetocu/cemaatci vs seklinde yaftalayan ilk siz degilsiniz, son da olmayacaksiniz. Bu konuda duygu somurusu de yapmayacagim, sadece birisi kalkip size Ergenekon/Balyoz davalarini sulandirmaya calisan Odatv’nin gonullu bir temsilcisi mi oldugunuzu, yoksa bu amacla hareket eden psikolojik harekattan sorumlu derin yapilanmanin gorevlisi mi oldugunuzu sorgularsa hic kizmamanizi tavsiye etmekle yetinecegim. Elin agzi torba degil ki buzelim deyip Odatv’den bildirmeye devam edersiniz, hic oyle duygu somurusu falan yapmadan…

          Cevapla

      • trekking Says:

        Sevgili fmeraklı,

        Ben bu başlığın altında odatv ve Milli Mücadele nin “İslami bir mücadele olduğu” konularını tartışmanın abes olduğunu söylüyorum. Bu polemiklere girersek çıkamayız diyorum.

        Eğer sevgili Acracia ‘nin çok titiz çalışması “zamanın yalanlarıyla mücadele” gibi bir başlık altında odatv ve odatv yalanları tartışmaya açılırsa neden olmasın.

        Ben eskiden beri hep şuna dikkat ederim. Gazete,dergi veya internet te bir site de bir haber gördüm mü illa altında kim imza atmış bu habere diye aramam.Ancak sadece haber değil yorum da varsa mutlaka isim ararım. Kim yapmış bu yorumu diye.

        Geçmişte siz de odatv ile ilgili bir alıntı yapmıştınız. Onu altında da sadece odatv.com yazıyordu. Sevgili Demokrat’ın alıntıladığı da bir odatv.com yapımı.

        Bunu bir çok kez eleştiri konusu yaptım odatv de. Neden yorum varsa genel bir ifade kullanılır. Neden altına o yorumu yapan imzasını atmaz. Hiçbir hakaret içermemesine rağmen bu tip yorumlarımın odatv de yayımlanmadığını gördüm. Ancak buna karşın yine de en çok baktığım sitelerden biridir. Dediğim gibi eğer blok yazarları böyle bir sayfa açarlarsa orada tartışılabilir neden olmasın.

        Konuyla ilgili olduktan sonra Cemil Koçak’ta taşınır , Hasan Cemal de. Bunda bir sorun yokki.

        Aşağıda ya da yukarıda mı demem lazım yine Doğu Perinçek ile Çetin Doğan ilgili aynı tarzda alıntılar yapmışsınız. Eminim ki Çetin paşa’nın da Doğu Perinçek’in de bu konuda söyleyecekleri vardır. Ama şu anda bu olanaktan yoksunlar.

        Dediğim gibi polemik yaratacak tarzda yorumların buraya taşınmasını doğru bulmuyorum. Şimdi bugüne kadar mesafeli durduğum, Doğu Perinçek ile ilgili bir iki kelam edeceğim, adım Doğu Perinçek’i şiddetle savunanlar var a çıkacak. O yüzden en iyisi ben bu topa girmeyeyim

        Cevapla

        • fmerakli Says:

          Trekking,

          Ne soylemek istediginiz anliyorum, ama eger bu basligin altinda odatv ve milli mucadelenin tartisilmasindan rahatsizlik duyuyorsaniz tepkinizi sadece bana degil, odatv’den milli mucadeleye atif yapan okur yorumlarini bloga tasiyanlara da tepkinizi dile getireceksiniz tutarli olmak adina. Ben durup duruken, “bu blog girisini bir yana birakin; bakin Kocak milli mucadele ile ilgili neler soylemis” demiyorum ki, bir yoruma cevaben Kocak’a atifta bulundum.

          Cevapla

    • demokrat Says:

      Öteden beri sürgit devam edegelen bir düşünce yapılaşması var ülkede, bu hep böyle olmuştur diyemiyorum ama yer yer ve uzun dönemler böyle olmuştur; ‘ben ve o’ üretmek,daha doğrusu ‘biz ve onlar’ üretmek.Toplumun pskolojisi mi bunu yaratır,düzen mi oluşturur,yapısal mıdır yoksa genlerimizde mi vardır bilemem.Ama çoğunlukla grup ya da grupların çok işine geldiği ve bu yapıyı çıkarları için sonuna kadar kullandıkları kesindir.

      Kalıpların dışına çıkanlar hemen ellerindeki numeratörle damgalanır; 1 yandaş,2 yandaş,1 vatansever,3 bizden,5 onlardan…Halbu ki kabak gibi ortada duran doğrular vardır,ama görmeyi istemezler numaracılar,işlerine gelmez,gözleri bağlıdır,kavga’larına zarar verecektir.En kolay yönü seçerler anlamak/anlamaya çalışmak yerine.Çok zordur onlara mesela kendileri gibi düşünmeyen bir insanın da doğru söyleyebileceğini kabul ettirmek, aslında iç dünyalarının bir yerinde görür ve bilirler de asla kabul etmezler açık açık.Diğerlerini ‘kafası karışmış’ olmakla suçlarlar en hafifinden.

      Sayın Trekking,

      Brecht yazıyorsunuz,iyi,güzel yazın tabii,ama öyle bir sonlandırıyorsunuz ki,sanki biz karşı çıkıyoruz bu satırlara.Yakışıyor mu çarpıtmak size? Yani sizin tabirinizle ODAkTV’ye karşı olmak(karşı olmak bile diyemezsiniz ,birkaç çarpıtmasını eleştirmek) hemen taraf yapıyor insanı.Bu kadar basit. Ama nedense benim ”Sayın Acracia çok güzel bir çalışma yaptı,zaman için,hepimiz tartışmaya katıldık bir yerinden”,”aşırı ulusalcılıktan muzdarip ‘çarpıtma’ hastalığına tutulmuşlardır kendileri şer ODA’ğı olarak.Tıpkı karşı çıktıkları gibi…” satırları ustalıkla görmezden gelebiliyorsunuz.

      Ben ‘sallamıyorum’ beyefendi,yazı yazıyorum,fikir üretiyorum, tıpkı ‘zaman’ gibi ,yalan ve çarpıtma yaptığında (bana göre) ODAkTV ye de karşı çıkarım, babama da.Aynı haksızlığı başkalarına da yapıyorsunuz ne yazık ki?Sayın fmeraklı mesela zaman hakkında, tam sözlerini hatırlayamıyorum ama ağır bir söz etti,nedense kimse görmedi,defaten ben cematin adamı değilim diyor,hayır sen öylesin diyorsunuz veya diyorlar.Bu nasıl bir düşünce yapısı ki kendisi gibi düşünmeyen herkesi taraf ilan edip anında yaftalıyor ve bir daha da asla fikir değiştirmiyor.Hayır suç mu cemaatin adamı olmak,değil,peki şu dönem en makbul ve getirisi yüksek bir tezahür mü,evet,neden kabul etmesin peki öyle olsa?Hiç kimse iki saniye durup şu kadarını bile düşünmüyor.Kimden çekinecek yahu?

      Kasmıyorum beyefendi,size de tavsiyem kasmamanız.Eğer girdilerdeki saatlere bakarsanız benden önce 3 adet sayfalarca ODAktv yazısı ve haberi/reklamı göreceksiniz.Bırakın kasmayı filan da yazıya yanıt olacak birşeyler varsa onu söyleyin ,tartışalım.Mesela ne var bu bombalarda herkeste olabilir deyin,veya bir memurun siyesete bulaşmasında ne beis olabilir ki diyebilirsiniz. Diyebiliyor musunuz?

      Hasan Cemal demişsiniz yine; işte ayı zihniyet ve düşünce yapısının ürünü peşin sözler.Okudunuz mu beyefendi son kitabını? Peki bana bir tane tekzip gösterebilir misiniz? Gösteremeyecekseniz eğer ben de sorayım mı size niye kasıyorsunuz diye?Mesela imkan olsa da sorsanız Hasan Cemal’i Sayın Demirel’e sanırım utanırsınız alacağınız yanıttan.

      Şimdi bir yazıdan bir bölüm alıntılayacağım,muhtemeldir ki gene bir kısım tayfa daha okumadan basacak kalayı,benim tavsiyem ise bir durup düşünmek ”ne diyor bu adam” diye:

      ”…Türkiye’de sol uzunca bir süreden bu yana eksik siyaset kategorisi içinde yer alıyor ama bu, toplumun hissettiği ve yerini doldurmak istediği bir boşluk değil. Oysa solun Cumhuriyet’in kurucu ideolojisinin ‘sol’ sayılmasından ötürü en azından bir meşruiyet zemini bulunmakta. Ne var ki solla ilişkisi olmayan bir siyasete ‘sol’ dediğiniz ve buradan kendisine solcu diyen bir zümre üretebildiğiniz andan itibaren, sol siyasetin gelişme kanallarını da tıkarsınız. Türkiye’de Kemalizm topluma dokunmayan, onu dışarıdan biçimlendiren bir otoriter anlayışı, toplumun algısında ‘sol’ olarak yerleştirmekle kalmadı, laik asabiyeyi de solcu olmanın önkoşulu olarak zihinlere kazıdı. Böylece toplumun geneli solcu olmamayı olumlu bir değer olarak benimsedi. Kendisine solcu diyen laikler ise demokrasiyle ters orantılı bir siyaset arayışının içinde tıkanıp kaldılar. Öyle ki demokrasiye doğru her toplumsal hamle, solcuların direnciyle karşılaşırken, vesayet sistemini pekiştiren gelişmeler utangaç bir onaya mazhar oldu…

      …Solcular yıllar boyunca kendi darbecilerini ve darbelerini aradılar. Öte yandan da darbelerin kendilerine karşı yapılmış olduğunu söyleyerek iç dünyalarındaki eziklikten kurtulmaya çalıştılar. Giderek solculuk toplumun kenarında, bir tür hayal âleminde yaşamayı ve siyasetin dışındaki bir kurtarılmış ideolojik dünyaya hapsolmayı ifade etmeye başladı. Çıtayı yüksek tutmak, toplumun ‘pisliğine’ bulaşmamak, ilkelerin adamı olmak, doğru prototip duruş haline geldi. Gerçeklik ise avuçların arasından kaçıp gitti…

      İşte benim mücadelem bu ”ilkelerin adamı olmak, doğru prototip duruş haline gelirken,gerçekliği ise avuçlarımızın arasından kaçırmamak… ”Kim yazdı dersiniz, yandaş (sanırım o gazetede yazmak yeter sebep yandaş olmak için)”Mahcupyan”…

      Cevapla

      • demokrat Says:

        ‘Kalıpların’ dışına çıkanlar ‘ da ki sözcük ‘kalıplarının’ olacaktı,çıkmamış,özür…

        Cevapla

      • Kemal Says:

        Sevgili Demokrat,

        “…En kolay yönü seçerler anlamak/anlamaya çalışmak yerine.Çok zordur onlara mesela kendileri gibi düşünmeyen bir insanın da doğru söyleyebileceğini kabul ettirmek, aslında iç dünyalarının bir yerinde görür ve bilirler de asla kabul etmezler açık açık…”

        demişsiniz. Ama açıkçası bu cümleyi aynen ben size yazabilirim!

        Ayrıca,

        “…benim tavsiyem ise bir durup düşünmek ”ne diyor bu adam” diye:…” diye de bir düşünseniz keşke…

        Peki bu cümleleri yazan birisine “…ODAkTV….” yazar mı?

        Yukarıda OdaTV’de yayınlanmış ve çarpıtılmış bir haberi eleştirmiş, doğrusunu yazmışsınız. İyi etmişsiniz. Kimse haber çarpıtmasın. Sayenizde en azından ben doğrusunu öğrendim.

        Ama ne demiş sevgili Fmeraklı:

        “…O kadar cok yalan, dezenformasyon gorunce, insan kendini bir yere kadar tutabiliyor…”

        Eee bizde makina değiliz. Değil mi?

        Cevapla

      • Bulent Murtezaoglu Says:

        Demokrat bey,

        Hayır suç mu cemaatin adamı olmak,değil,peki şu dönem en makbul ve getirisi yüksek bir tezahür mü,evet,neden kabul etmesin peki öyle olsa?Hiç kimse iki saniye durup şu kadarını bile düşünmüyor.Kimden çekinecek yahu?

        Fmerakli beye nicin propagandist gibi gozuktugunu ve insanlarin ona nicin cemaatci filan dediklerini izah etmeye calistim bir ara ben evvelce. Bu dediginiz tatminkar degil, cunku baska bagramlarda hakikaten cemaatin icinde olanlar sordugunuzda “‘hizmet’le alakali bir is yapiyorum” veya “destekliyorum” filan derlerken iliskisi farkli durumda olanlar oyle demiyorlar. Orada da bir sakatlik var, genelde gizlilik, mensubiyeti inkar vs. uzerine kurulmus bir yapi var cunku. Cikip da ‘evet kardesim cemaatle alakam var, bana soyle boyle destek oluyorlar, su isi gorduruyorlar’ filan diyan varsa da ben denk gelmedim. Zaten olsa da herkesten bunu beklemek dogru degil. Bunu bilmeye luzum da yok aslinda, dedigine bakarsiniz oradan gidersiniz kalaniyla ilgilenmezsiniz. Ayni seyi bana deseler ben de tersini gosteremem (ki dendigi oldu), soyleyene nicin oyle gozuktugunu sorarim en fazla.

        Mahcupyan alintisina gelince. 70lerde DISK ve legal kimligi olan diger ‘sol’ olusumlarin ve Dev-Yol gibi taban orgutlenmesi tesebbuslerinin gercek guclerini bilmeden dedigini tartmak zor. Ben bilemiyorum bunlari. Ataturk’ten hic bahsetmeyen solculari hatirliyorum yalniz. Gerek Zaman gerek Taraf cevresinin — zamaninda solculari hic sevmeyen beni dahi — tiksindiren anti-solcu yayinlarini da hayretle seyrediyorum. (Taraf’in Ahmet Tasgetiren’in devletin bir suru gurup yaninda solculardan ozur dilemesi gerektigini de soyledigi bir beyanatini ‘solcu’ kismini sansurleyerek verecek kadar dahi alcaldiklarini ben gordum mesela. Bu tur isler yapan yayinlarin ‘temiz’ insanlarimiza reklam edildiklerini gorunce de uzuluyorum.) Neyse, bu tarihi arastiran, bana daha ucuncu cumlesinde ‘bu adam bana ne yapmak istiyor, bu dedigi dogru degil ki’ dedirtmeyecek birisi bir seyler yazmissa bilmek isterim. Bu baglamda bir de not duseyim, bilmeyenler 1984’de cikan ve yazanlarin basina is getiren ‘Aydinlar Dilekcesi’ne baksinlar. Onu hazirlayanlar da ‘solcu’ bilinen insanlardi. (Google buluyor ‘Aydinlar Dilekcesi’ diye aratinca.)

        Bir de alinti yapayim sizin alintiladiginizdan:

        ”ilkelerin adamı olmak, doğru prototip duruş haline gelirken,gerçekliği ise avuçlarımızın arasından kaçırmamak… ”

        Bunlar birbirini nakzeden seyler degiller. Benim gorebildigim problem eger ortada insanlik birikimine dahil bir takim ilkeler varsa o ilkelerin yanlis anlatilmalari. Benim arka planim musait olmadigi icin ancak sansa bildigim seylerde bunu farkedebiliyorum. ABD’de olan duzeni istiyoruz diyor bir takim insanlar mesela ve pesinden oyle bir sey anlatiyorlar ki orada bulunmus olmaktan dolayi o duzeni biraz bilen benim gibi insanlar hayrete dusuyorlar. Benzer sekilde ifade/haberlesme ozgurlugu vs. islerde kivir kivir kivirtiyor insanlar. ‘Sol’ bildigim bir sey degil ama ‘sol bitti’ diyen bir takim insanlarin sacmaladiklarini farkedebiliyorum. Iktisadi liberalizm denen seyi sevip sevmemek veya varacagi yeri hayirli bulmamak ayri bir sey ama devletle kol kola tekel ozellestirmesi, arazi ranti edinilmesi vs. yollarla zenginlesen insanlari saksaklamak olmadigini soylemek bile mesele haline geldi. Mahcupyan ‘ilkelerin adami’ olan bir takim insanlarin olduklarini ima etmis ama sahip cikilan veya cikilmayan ilkeleri duzgun anlatanlara denk gelmek zor. Sokaktaki/toplumdaki ‘gerceklik’ gibi bir de insanlik brikiminin parcasi ‘fesmekan kitapta filanca yaziyor’ turunden artik iyice duz gecreklikler var ki onlar dahi duzgun nakledilmiyor. (‘Filanca adam dun sunu dedi’ derken de bozuyoruz!)

        Gayet manidar bir ornek vereyim, Florida’da bir rahip mushaf yakmaya kalkinca BBC kendi okuyucusuna ABD’de buna devletin nicin karisamayacagini anlatma geregi duydu. Bizim basinda bunu gordunuz mu? Bizim okuyucunun ihtiyaci yok muydu buna sizce? Pekiyi, bu kadar ozgurlukcuyuz diye dolasan insan varken, DK’deki karikatur isinde oranin hukumetinin aldigi tavrin bir ilkeye dayabilecegini anlatani gordunuz mu? Bakin — tekrar olacak ama — o ilkelerin benimsenmesinden dahi bahsetmiyorum, sadece ‘yahu boyle bir ilke var’ diye duzgunce nakledildigini dahi gormek zor.

        Cevapla

        • fmerakli Says:

          Bulent Bey,

          Haklisiniz, daha once de bana insanlarin neden cemaatci dedikleri konusunda onemli tespitleriniz olmustu; bilmiyorum o zaman da soyledim mi ama bana kimin ne dedigi cok da umurumda degil. Ben cemaat uyesi ya da sempatizani olmadigimi soyluyorum, cemaatin oldugu yerde itaat ve biat vardir; Demokrat’in da vurguladigi gibi ben inandigim dogrulari savunmak adina kimseye itaat etmem, babama bile…. Bir de sayin Demokrat guzel yakalamis, bir sure once Zaman’da cikan asagilik bir habere cok sert tepki gostermistim, benim cemaat uyesi oldugumu dusunenler deyim yerindeyse kafalarini cevirip islik caldilar, cunku beni cemaatci olarak gormek rahatlatiyor. Iste son ornegi de yukarida Kemal bey…

          Cevapla

          • Bulent Murtezaoglu Says:

            Sahsi olarak rahatsiz olup olmamak sizin bileceginiz is ama baska bakimdan umurunuzda olmasi gerekebilir. Bu algilarin ortaya cikma sebepleri var ve memlekete olmakta olan islerin bir parcasi o sebepler. Tepkiler yonetiliyor veya yonetilmeye calisiliyor olabilirler ama altlarinda yatan sebepler gercek sebepler. Ben bunlarin cok azini sezgi seklinde anlayabiliyorum tabii, ama eger kazananin hasim gordugunu topluca ezmesi veya baska sekilde tasfiye/imha etmeye kalkmasi usulu yerine kutuplasma sebeplerini ortadan kaldirici yollar bulunacaksa bunlari anlamak lazim.

            Cevapla

          • Kemal Says:

            Şu konuya bir açıklık getirelim en iyisi.

            Öncelikle benim OdaTV’den getirdiğim yorumun ilk cümlesi yani “7-8 ay önce’nin” “7-8 ay sonra ” olması bana ilginç gelmişti ve taşıma nedeniydi. İkinci cümlenin ise “Komplo bile yapmayı beceremeyen kısmı”. KEsip de mi getireyim diye düşündüm, ama yanlış olur diye karar verdim. KAldı ki söz konusu yorumu yazanın bidon kafalı demediği ortada iken sizin yaptığınız tam bir demagoji. Tabii ben bu duruma alıştım.

            Öte yandan cemaatçi olabilirsiniz. Ya da olmayabilirsiniz. Benim umrumda değil. Benim cemaatçilerle bir sıkıntım da yok. OdaTV’ciler de babamın oğlu değiller. Ama haketmediklerini düşündüğüm bir şekilde itibarsızlaştırmaya çalışırsanız doğal olarak ben de kendi düşüncemi söylerim. OdaTv’de çıkan haberlerin gerçekliği sizin yorumlarınızla bile kıyaslanamaz dememin sebebi de bu.

            50’li yıllarda yapay zeka/insanımsı robot tartışmalarında kimisi makina akıllı olur kimisi de olamaz der. Kimisi de “kim bilebilir ki der”. Benim sevdiğim yorumu ise “Kimin umrunda” diyenler yapar. Ben karşımdaki insanın zeki(ya da canlı) olup olmadığını benim gibi davrandığından anlıyorum. Yani çimdik attığımda bağırıyor aynen benim gibi, başını okşadığımda gülüyor aynen benim gibi demek ki o da akıllı/zeki/canlı bir şey diye dşünürüm. Yani ben insanın bile makine olup olmadığından emin olamazken, onun yaptıklarından bir çıkarsama yapıyorsa, makinede aynı şeyleri yaparsa demek ki o da zekidir. Gerisi kimin umurunda metal mi et mi diye?

            Bir ara oturdum sizin kullandığınız kelimlerin arasından dikkatimi çeken kelimeleri ve kalıpları google’da tarattım. Merak etmiştim nereden besleniyor bu arkadaş diye. Sonuçta birbirimizi tanımıyoruz ama eminim merak ediyoruz. Kimdir nedir diye. Karşıma ilk çıkan 100 sitenin (eski zaman hatırlamıyorum ama 62 diye bir rakam kalmış aklımda) yüksek bir kısmı belli bir tarikatın forumlarıydı/siteleriydi v.b.

            Birisi forumlarda bu kadar yazı yazarken o kadar çok bilgi bırakıyor ki arkasında. Oturun foruma yazı yazdığınız gün ve saatleri derleyin. Excele atıp histogramını çizdirin. Karşınıza o kişinin hayat temposu çıkar. Öyle bir analiz yaparsanız o kişinin nerede yaşadığını da görürsünüz. Kendisine sorulan sorulara hangi saatte cevap vermiş, ilk postlarını ne zaman asmış v.b. bir analiz kasttetiğim. Ben öyle bir analizde yaptım. 🙂 Göreceksiniz ki, sizin Türkiye’nin batısında değil doğusunda yaşadığınız o analizin sonucu karşınıza çıkacaktır. Tabii yarasa gibi bir faz farkıyla yaşamıyorsanız ve bir işiniz varsa…

            Ben merak ediyorum Amerika’da yaşayan meraklı bir akademisyen herşeyi ıncık cıncık incelerken neden endonezya zamanı kullandığını açıklamıyor?

            > created: 06-Sep-03 10:22pm (GMT +7 muhtemelen Cambodia, Indonesia, Thailand, Vietnam yerelinde açılmış)

            (https://cdogangercekler.wordpress.com/2011/06/06/4-haziran-2011-tarihli-sabah-gazetesi-haberi-ve-dezeformasyon/#comment-7343)

            Bakın bir de spekülasyon yapayım ve sizin 15-25 Mayıs tarihleri arasında nerede/ne için olduğunuza dair diyecektim ama sanırım bu kadar yeter….

            İngilizce’de güzel bir söz vardır, eğer ördek gibi yürür, ördek gibi vaklarsa ördektir diye. Martıyım demesi kimin umrunda? Martı da olabilir kaldı ki. Eğer çimdik attığımda belli bir tavır gösterirse, öne sürdüğü argümanlar belli bir bakış açısındaysa, kullandığı kelimeler belli bir literatürdense ördektir. İster Şaman olsun ister Peter Pan. Kimin umurunda?

            Söylemek istediğim şu, benim size yönelik bir yargım var. Ama bu yargım belli bir cemaate yönelik bir önyargıdan kaynaklanmıyor. Çünkü tahmin ettiğinizin aksine benim söz konusu cemaate önyargım yok ki, onun üzerinden size olsun. Benim size yönelik yargım sizin yazdıklarınızdan kaynaklanıyor.

            Yükülerin Efendisinde en belirleyici rolün sahibi Gollum karakteriydi. Benim Gollum’a dahi önyargım yok.

            Bilginize.

            Cevapla

            • fmerakli Says:

              Kemal bey, etraflica cevap yazacagim ama su an zamanim yok. Sadece bir noktaya simdilik dikkat cekeyim.

              Size hitaben 11 Nisan 2011 tarihinde “1. Ordu Plan Semineri ve A.B.D ordusunun bir talimatnamesi” baslikli blog girisinin altinda su satirlari yazmistim:

              “Kemal bey bir de ilgisiz bir duzeltme – evet yurtdisinda bir universitede siyaset bilimi dalinda calisiyorum, ama hayir Amerika’da yerlesik degilim. ”

              Amerika’da yerlesik olmadigim gibi Endonezya’da da calisiyor ve yasiyor degilim, ama komiksiniz vesselam…

              Cevapla

            • Ilhan Kemal Says:

              Kemal Bey,

              Kimseyi savunmak gibi bir kaygim yok ama yazinizin son kisminda yaptiginiz analiz acikcasi cok garibime gitti ve dusunce olarak da beni rahatsiz ettigi icin bu konuda bir iki laf etme ihtiyaci duydum.

              Net ortaminda birakilan izlerden hareket ederek insanlarin nerede yasadiklari, ne zaman, nerede, ne yaptiklari vs… gibi bilgilerin tesbit edilebilecegini, bu konularda bilgim cok sinirli da olsa, tahmin edebiliyorum. Ama bu demek degildir ki bu teknik beceriyi kullanmamizin etik sinirlari olmasin. Nette ayni ortamlarda yaziyor olsalar da kisilerin ozel yasamlari ya da kendileri ile ilgili detaylari aktarip aktarmama ozgurlukleri birakalim onlarin ozeli/tercihleri olarak kalsin. Bu bilgilere teknik becerimizle ulasabiliyor olmamiz ne ulasmamizi gerektirir ne de benim kanaatimce etik olur.

              Balyoz oykusu teknolojinin etik kaygilari olmayan bir gurup insan elinde ne kadar acimasizca ve ahlaksizca kullanilabileceginin adeta bir textbook ornegi ve burada bunu ben ve siz de dahil olmak uzere bircogumuz siddetle elestiriyoruz. O nedenle etik sinirlarimizi netlestirmemiz ve kiskanclikla korumamizin son derece onemli oldugunu dusunuyorum. Bu tavir adalet talebimizi guclendirecek en onemli unsur ve ona da su siralar cok ihtiyac var.

              Cevapla

              • Kemal Says:

                Sevgili İlhan Kemal,

                İyi niyetiniz konusunda hiçbir şüphem yok ve dediklerinize de açıkçası kalbimde büyük ölçüde katılıyorum. Ama bir “Ama” sı var.

                Belki takip etmemişsinizdir. Ben daha önce bir kaç kere Fmeraklı’nın Amerika’da yaşadığına binaen kendisine sorular yöneltmiştim. Kendisi ya “sükut ikrardan gelirin” ya da bu sayfada kendisinin verdiği örnekte olduğu gibi “yaşamak” kelimesi kullanılarak sorulan net bir soruya “yerleşik değilim” kullanmak gibi bir “statü” (residency) kullanılarak verilen bir yanıtla muğlaklığın gölgesine sığınarak oldukça “etik” bir tavır göstermeyi tercih etmişti. Hayır yaşamıyorum dese kalan 200 küsür ülke sanırım özel hayatı bağlamında fazla bir şey açığa çıkarmayacaktı… (Not: Bu arada “yerleşik değilim” kelimesini google’da taratırsanız göreceğiniz üzere sadece 24 kere kullanılmış bir kalıp (biri fmeraklı, bir kısmı tekrar) ve önemli bir kısmı ya yaşıyorum ama resident değilim anlamında ya da göçebeyim anlamında kullanılmış). Bu durumda iş başa düşmüş ve “kendi sorumun cevabını kendim bulabilir miyim?” temel kaygısıyla yapılmış bir analiz söz konusu olan. Yani bu ikinci analizi yaparken asıl sormuş olduğum soru Fmeraklı nerede yaşıyor değil, var olan veriden bu bilgiye erişmek mümkün mü?. Bu durum biraz da benim mesleki deformasyonumdan kaynaklanıyor olabilir. (Not: Hayır istihbaratçı değilim! 🙂 )

                Diğer analiz, (yani fmeraklı’nın haklı olarak karakter suikastı olarak nitelediği) benzer saiklerle yapılmıştı. Fmeraklı bir vakaydı sadece. Soru aslında yazılan yazılardan bir kişinin siyasi – sosyal – ekonomik v.b. niteliklerinin öngörülüp görülemeyeceği. Benim yaptığım analiz amatörce bir analizdi (cevap zamanları/mekan analizine nazaran). Ama açıkçası o analizden yola çıkarak bu işin de hakkınca yapılabileceğini görebiliyorum. Yani birileri yeterli veriler üzerinden anonim yazarlar hakkında ciddi bilgi sahibi olabilir. Ve birileri eminim ki şu anda bu konularda çalışıyor. Sonuçta her birimiz bir kara kutuyuz, Girenleri işliyoruz, saklıyoruz ve çıktı veriyoruz. Bu durumda çıktılardan yola çıkıp girdiler hakkında bir şeyler söylemek, ağlar kurmak, tanımlamalar yapmak mümkün. An itibariyle belki ilkel ama yakın gelecekte şaşırtıcı derecede gelişmiş şekilde bu araçlar geliştirilmektedir diye düşünüyorum.

                Etik mi? Eğer atomu ilk parçalayanların Hiroşima’dan sorumlu olduğunu düşünmüyorsanız etik. Düşünüyorsanız elbette değil. (Ya da X-ışını – bavul tarama cihazı v.b. bir örnek de verilebilir). Hatam çıkan sonuçları kamuya açık paylaşmamamın gerekli olmasıydı. Daha da doğrusu fmeraklının dediği gibi karakter suikastı amaçlı kullanmamam gerekliydi (Bu arada Fmeraklı niye şikayet ediyor ki, bu sayfadaki bana yönelik yorumlarından ben kendisine pek çok karakter suikastı girişimi sıralarım. Biraz dürüst baksa kendisi de kendi yaptıklarını eminm gförecek IQ’ya sahiptir. Yani kanımca bu blog yorumcuları arasında bundan şikayet edebilecek son kişi kendisi.) .
                Benim yaptığım analiz ufak bir girişim ve doğal olarak böyle bir analizden Fmeraklı hakkında kesin yargı sahibi olmak mümkün değil. Sadece görece daha büyük bir olasılıktan bahsetmek mümkün. Ben de zaten analiz sonucunu dile getirdim. Bir yargıya varmadım. Elbette satır arasında ve anlam bütünlüğü içerisinde bir yargı iddiası söz konusu. Ama yaptığım muğlaklığa sığınmak değil, dediğim gibi emin olamayacağımdan kaynaklanan bir durum. Kaldı ki, allah için ben bu dediğim analizin ardından “Her halde araştırma konusudur” diye bir yargıya varmıştım…

                Özetle etik tartışmasında kalbim sizin yanınızda. Ama düşündükçe karşı argüman bulmam söz konusu olabiliyor. Öte yandan benim (ya da blog yorumcularının) Fmeraklı’nın ördek olduğu sonucuna varmam için bu iki analizi yapmama gerek yok ki. Bu arada ördek derken cemaati ya da parçasını kastetmiyorum. (Bu arada açıkçası ben söz konusu çetenin cemaat bağlarıyla birbirine bağlı birileriyle sınırlı olduğunu da düşünmüyorum. Çok uluslu, çok çıkarlı ve çok amaçlı bir yapı olduğunu düşünüyorum. Cemaat bağlarıyla birbirlerine bağlı olanların, konumlarını ve devletin olanaklarını kullanmaları bağlamında operasyonel bir işlevleri olduğunu, bazı operasyonları kendi kararlarıyla yaptıkları, bazılarında ise kendileri dışındaki ortaklarıyla gerçekleştirdiklerini düşünüyorum). Yani ördekten kastım çetenin dezenformasyondan sorumlu alt birimi. Fmeraklı’nın yazdıklarını alt alta yazıp, hangi konularda nasıl yazdığı, cümle dizimindeki tercihleri, odak saptırma girişimleri, yani blog yorumcularının hemen hemen tamamının gördüğünden emin olduğum yorumlarını okuyunca benim neden ördek yargısına vardığım ve neden “görevli mi yoksa gönüllü mü” sorusundan emin olmadığımı sorduğum açıktır sanırım. (Başka bir olasılık aklıma gelmiyor, bir olasılık da cezalı olması yani zorla yaptırılıyor olması. 🙂 )

                Son olarak Fmeraklı “endonezya zaman diliminden” bahsetmemden rahatsız olmuş. Ne deseydim, Kamboçya zaman dilimi mi?

                Sevgiler.

                Cevapla

                • demokrat Says:

                  Sayın Kemal Bey,

                  Bu yazıyı size yakıştıramadım.Sayın fmeraklı’nın avukatı değilim,bunu bilin,ama daha önce de birkaç yerde sözettiğim üzere, (bana göre) haksızlık yapıldığını gördüğümde asla dayanamıyorum,tıpkı balyoz CD’lerinde yapıldığını gördüğüm gibi.
                  Zamanında Fmeraklı ile bir tartışmamızda kendisine southpark dizisiyle karışık getirdiğim bir eleştiriye/espriye (STU: Not even libertarians. Because they are frustrated at everything, even themselves.) verdiği yanıtı aşağıya alıyorum;

                  ”Babaannemin evli, 30′larina gelmis torunu icin endiseye sevk eden cizgi film de South Park’ti, ki bilirsiniz South Park’in yaraticilari Matt Stone ve Trey Parker da siki birer libertarian’dir, ki Parker ayni zamanda Libertarian Party’nin kayitli bir uyesidir. South PArk da ozu itibari ile Amerikan’nin siyasi ve toplumsal dinamiklerine/sureclerine iliskin bence hayli derinlikli bir libertarian elestiridir.”

                  Bu da sizin yazdıklarınız;

                  ”Yani ördekten kastım çetenin dezenformasyondan sorumlu alt birimi. Fmeraklı’nın yazdıklarını alt alta yazıp, hangi konularda nasıl yazdığı, cümle dizimindeki tercihleri, odak saptırma girişimleri, yani blog yorumcularının hemen hemen tamamının gördüğünden emin olduğum yorumlarını okuyunca benim neden ördek yargısına vardığım ve neden “görevli mi yoksa gönüllü mü” sorusundan emin olmadığımı sorduğum açıktır sanırım. (Başka bir olasılık aklıma gelmiyor, bir olasılık da cezalı olması yani zorla yaptırılıyor olması. )”

                  Başka bir olasılığın aklınıza gelmemesi tabii biraz sizin sorununuz.Mesela benim aklıma askerlerle sorunu olan(kendince haklı gerekçeleri vardır),liberal/liberteryen olabileceği,28 Şubat’tan zarar görmüş olabileceği,zamanında maddi/manevi işkence gören biri olabileceği,tarafsız bir sivil özgürlükçü olabileceği vb bir sürü olasılık rahatça gelmektedir.(Daha bir sürü şey yazabilirim düşününce ama gerek yok,siz zaten ”Başka bir olasılık aklıma gelmiyor” diyerek fazla da düşünmemeyi tercih ediyorsunuz) Sizce cemaat mensubu bir ”ördek”in ben southpark der demez yukardaki yazıyı yazabilme olasılığı nedir?Ordan burdan izlerden falan karakter tahlili yapıyorsunuz onun için söyledim.Cemaatçilerin böyle Parker ‘la falan uğraşacak ne zamanı ne de isteği vardır sanıyorum.

                  Ya da mesela gözden kaçırmışsınızdır belki aşağıdakileri;

                  ”Olmasi gereken, hakim dili hosgoru ve diyalog uzerine kurmaktir. Yine cagin ruhuna uygun olarak tabanda boyle bir surec yasandigina inaniyorum, ama siyasetin diline bu yaklasimin yerlestigini, yerlesmeye basladigini soylemek fazla iyimserlik olur ki benim AKP’yi en sert elestirdigim noktalardan biri iste tam da budur.

                  Ornegin Strasbourg’da yaptigi konusmada bir soru uzerine “azinliklarin ibadet haklarinin guvencesi benim” demis Erdogan. Tipik bir tahakkum/kontrol dili. Ama Erdogan’a kendisinin padisah ya da otoriter bir rejimin lideri degil, secimle gelmis bir basbakan, hatta,belki de daha onemlisi, olumlu bir fani oldugunu hatirlatmak da bize dusuyor. Demokratik bir sistemde haklarin kullanima verilen kisisel bir guvence, tum iyiniyetine ragmen, cok da bir sey ifade etmez, yapilmasi gereken o haklarin kullanimina iliskin ozgurluk alanini kurumsal ve hukuksal acidan korumaya almaktir; “siz bana guvenin, benim adim Erdogan” demekle olacak is degil yani.

                  Bu AKP meselesi de degildir, bir zihniyet meselesidir; bir sistem sorunudur – benim alerjik oldugum mesele budur. Daha AKP ortada yokken ornegin, Ecevit’in yerine Husamettin Ozkan’i gecirmek icin karargahta mesai harcamistir kimi kurmaylarimiz – sorun sistemik bir sorundur yani… Ama Turkiye bu sorunu asacaktir.

                  Beni kadrolu fetocu olmakla itham etmissiniz, cok guldum dogrusu. Dinle tek yakin iliskim aksam yemeginde ezan sesi duyulursa ve babaannem de sofrada ise ayip olmasin diye sessizce raki bardagini ezan bitinceye kadar sofraya birakmaktan ibaretti, ki babaannem de bir kac yil once vefat etti.

                  Askerin gayrimesu bir sekilde siyasi alana yonelik mudahalelerine karsi cikanlar, ordunun cagdas demokratik ilkelerin cizdigi sinirlarin gerisine cekilmesini ifade eden herkes size gore ‘fetocu’ anlasilan. Gulen cemaatinin de Cetin Dogan basta 28 Subat’in kudretli pasalarindan gordukleri eziyetin sonucunde benzer hatta daha asiri talepleri olabilir, ama bunu gidin o cemaatin uyeleri ile tartisin.

                  Ozellestirmenin faydalarinin uzun vadeli degerlendirilmesinin daha saglikli olacagini soyledim, ama kisa vade degerlendirmesini ben kendi adima icki reyonlarinda yapiyorum. Yillarca sayisi bir elin parmaklarini gecmeyen TEKEL rakilarindan sonra Mest Bogazkere gibi bir rakiyi ya da yesil efe’yi, tekirdag altin seri’yi icebildiysek eger bunu TEKEL’in ozellestirilmesine borcluyuz. Gerci sart miydi derseniz hayir, ben olene kadar Yeni Raki da icerdim.

                  Sana uzun uzun sosyal devletin liberal felsefeyi hayata gecirmis olan ulus devletlerde ortaya ciktigini; siyasal, ekonomik ve sosyal hayatta liberal prensiplerin one ciktigi bir devlet türü oldugunu anlatmaya mecalim yok…”

                  Bunları uzatabiliriz,bunlar sadece benim ilk etapta hatırladıklarım ,ama sanıyorum size göre takiyye.Bana göre ise her ne olursa olsun kendini yetiştirmiş değerli bir akademisyen, tartışsam bile şahsi hırslarımın esiri olmadığım ve gereksiz kompleksler içinde boğulmadığım için diyorum ki ;hasmım olacaksa bile böyle olsun…

                  Cevapla

                • fmerakli Says:

                  Kemal Bey,

                  Yazdiklariniza kendiniz inandiniz mi acaba cok merak ediyorum…

                  Benim Amerika’da yasiyor oldugumu soylediginizde sizi duzeltmis, ama duzeltirken Amerika’da yerlesik degilim ifadesini kullanmisim.

                  Hay allah, bu ifade de bugune degin sadece 24 defa kullanilmis. Bana siz ya da akliselim sahibi herhangi birisi aciklasin, Amerika’da yerlesik olmadigni soyleyen birisi nasil olur da Amerika’da bir universitede calisan bir akademisyen olabilir.

                  Ben bugune kadar Amerika’da calistigimi hic soylemedim, sizden once de boyle oldugunu zanneden yorumcular oldu, onlari da duzelttim, bir daha boyle bir sey soylemediler. Bunu siz soylediginizde sizi de duzelttim, ayni seyi o duzeltmeden sadece kisa bir sure sonra tekrar yapinca klaftan anlamadiginiza karar verip orada biraktim, zira size Amerika’da yasamiyor oldugumu iki gunde bir yazmaktan daha onemli seyler var hayatta… Siz yine birkac gun sonra sorarsiniz ama Amerika’da yerlesik degilim, Amerika’da yasamiyorum, Amerika’da calismiyorum. Bu arada Endonezya zaman diliminden bahsetmis olmanizdan da rahatsiz olmadim Kambocya zaman diliminden bahsederseniz de rahatsiz olmam. Bahsettiginiz bu her iki ulkeye de bugune kadar gitme imkanim olmadi, ama daha dune kadar bir seminer calismasi icin bulundugum Singapor’un zaman dilimidir o bahsettiginiz zaman dilimi.

                  Bu arada enim nerede yasadigimi arastirmaya kalkismaniz ile ilgili Ilhan beye hitaben soyle bir cumle yazmissiniz:

                  “Yani bu ikinci analizi yaparken asıl sormuş olduğum soru Fmeraklı nerede yaşıyor değil, var olan veriden bu bilgiye erişmek mümkün mü?. Bu durum biraz da benim mesleki deformasyonumdan kaynaklanıyor olabilir. (Not: Hayır istihbaratçı değilim! 🙂 )”

                  Bence mesleki deformasyondan ziyade ahlaki bir deformasyon soz konusu burada ki onu da Ilhan bey sagolsun kristal billurlugunda ifade etmisti. Benim ordekligim hususunda da bu sefer sagolsun Demokrat size gereken cevabi vermis, O cevabin uzerine bir kelam eklemeyi ayip addederim, Demokrat’a da bu vesile ile tekrar cok tesekkur ederim.

                  Bu arada benim cemaatin gonullusu mu gorevlisi mi oldugum sorusunu dezenformasyonu gonullu mu gorevli mu yaptigim gibi mesnetsiz bir iddiayi cevirmeye calisan birisinin yorumlarinda kullandigi ana kaynagin dezenformasyonun sahikasini yapan (ya da yapmakla gorevli olan) odatv olmasi da pek bir hos olmus. Bu arada asagidaki bir baska yorumda da su ifadeniz va, ona da cevap vereyim bu fasli burada kesecegim, zira daha fazla zaman ve emek harcanmayi hakl etmiyorsunuz.

                  “Karakter suikastı konusunda da yukarıdaki “bidon kafalı” cümlelerinizi size hatırlatır, mutlu bir yaşam dilerim”

                  Hatirlayalim ben ne yazmisim o yorumda:

                  “Benim bu blogta yazdiklarimin yalan ve dezenformasyon oldugunu dusunmenizi anlayisla karsiliyorum, temel referansi Odatv olan, Odatv’de yayinlanan yazilari gectim, halkin bidon kafa oldugu dusturundan beslenen okuyucu yorumlarini bile bu bloga tasiyan birisinden baska turlu dusunmesini beklemek pek mumkun degil.”

                  Eger bu cumlede bidon kafa tabirini sizin icin kullandigim hissine kapilmis ve sizin icin character assasination yapmis oldugumu dusundu iseniz soyleyecek bir sey yok. Kastettigim seyin “halkin bidon kafa oldugu dusturundan beslenen okuyucu yorumu” oldugu acik, ama siz bu lafi ben illa uzerime alinacagim diyorsaniz ona da engel olamam tabii…

                  Cevapla

                  • Kemal Says:

                    Sevgili Demokrat,

                    Buraya da yazma ihtiyacı hissettim. Biraz sanki kendi şartlanmışlıklarınız veya bir takım faklı suçlamalarla yazılanlar üzerinden algılama kapasitesi sınırlı ve kimi şartlanmışlıkları var ötesine geçemiyor.

                    Şu cevabınız bana bunu neden düşündürttü?

                    Yukarıda yazdıklarımdan alıntı…

                    “…KAldı ki söz konusu yorumu yazanın bidon kafalı demediği ortada iken sizin yaptığınız tam bir demagoji. Tabii ben bu duruma alıştım…”

                    Yani neymiş?

                    Siz yorumu yapana “bidon kafalı” demişsiniz. Ben de yorumu yapan böyle bir şey demiyor demagoji yapmayın demişim.

                    Siz buna rağmen

                    “…Eger bu cumlede bidon kafa tabirini sizin icin kullandigim hissine kapilmis ve sizin icin character assasination yapmis oldugumu dusundu iseniz soyleyecek bir sey yok. Kastettigim seyin “halkin bidon kafa oldugu dusturundan beslenen okuyucu yorumu” oldugu acik, ama siz bu lafi ben illa uzerime alinacagim diyorsaniz ona da engel olamam tabii…”

                    demişsiniz.

                    Bilemiyorum ki, inceden inceye bana hakaretmeye mi çaışıyorsunuz, yoksa okuduğunuzu cidden anlamıyor musunuz?

                    Sizin karakter suikastı yapıyor olmanız böyle bir demagoji üzerinden beni “..Odatv’de yayinlanan yazilari gectim, halkin bidon kafa oldugu dusturundan beslenen okuyucu yorumlarini bile bu bloga tasiyan birisinden baska turlu dusunmesini beklemek pek mumkun degil…” diyerek suçlamanız.

                    Yani “bidon kafalı” diye halkı küçümseyen kişilerin yorumunu bloga taşıyan kişi konumuna koymanız. Kaldı ki ben söz konusu yorumu niye aldığımı da yukarıda detaylı bir şekilde açıklamışım.

                    İkincisi ben ne yazmışım?

                    “…Gene kendi adıma diyeyim ki, benim emin olmadığım sadece gönüllü mü yoksa görevli mi olduğun…”

                    Burada cemaat kelimesi geçmiş mi? Cemaatin gönüllüsü olduğunuzu kastetmek istesem bunu açıkça söylemeye yetkin cümle kurabilmekte bir sorunum olduğunu mu düşünüyorsunuz? Neyi kastediyorsam onu yazıyorum. Taraf gazetesi ya da Sabah gazetesinde cemaatle uzaktan yakından ilgisiz yazarlar yok mu? Var. Onlar dezenformasyon yapmıyor mu? Yapıyor. Benim size dair suçlamam ne? Dezenformasyon yapmanız. Ördek kim? Siz. 🙂

                    Eee, peki o halde;

                    “…Bu arada benim cemaatin gonullusu mu gorevlisi mi oldugum sorusunu dezenformasyonu gonullu mu gorevli mu yaptigim gibi mesnetsiz bir iddiayi cevirmeye calisan birisinin ….”

                    cümleleri ne anlama geliyor? Ben neyi çevirmeye çalışayım. Niye çevirmeye çalışayım. Daha kaç kere yazsam bilemiyorum. İnanın cemaatçi olmanızın benim açımdan hiç bir sorunu yok. Yeter ki, tutarlı ve dezenformasyon içermeyen, haksız suçlamalar yapmayan (aynen bu yukarıdaki yazınız gibi) yazılar yazmayın. Ya da bana yönelik dilediğiniz gibi yazın, nasıl mutlu olacaksanız öyle yazın ama Balyoz davasında özgürlükleri adaletsiz bir şekilde alanlara karşı yazmayın. Adil değil, ülkeye de, demokrasiye de, insanlığa da faydası yok…

                    Üçüncüsü Singapur GMT +7 değil. Bilginize. Yani Endonezya ile aralarında bir saat zaman farkı var. Öyle de enteresan bir durum işte bu…

                    Dördüncüsü, İlhan Kemal Bey’e yazmamıştım ama açıkçası cevap süresi/yerleşim yeri analizimi de yazma nedenim biraz da size vardığım yargının uzun süreli bir zaman diliminde toplanılmış veriyle yapılmış olan bir analiz olduğunu hissettirmek böylece “geçen hafta seminer için oradaydım” diyerek gerçekleri yansıtmayacak bir duruma düşmenizi engellemek içindi. Yoksa direk Alpay beyin postuna referans verir geçerdim. Yani inanın öyle de ince düşünceli ve iyi niyetliyim. Ben de şaşıyorum bazen kendime… Ama ne diyeyim şimdi ben sizin bu yanıtınız üzerine?

                    Beşincisi Amerika’da yerleşik olmayan binlerce akademisyen vardır. Çünkü yerleşiklik bir statüdür. En basitinden araştırma izni kapsamında Amerika’da bir üniversitede çalışan her hangi bir Türk akademisyen Amerika’da an itibariyle yaşıyordur ama yerleşik değildir.

                    Sevgiler.

                    Cevapla

                    • fmerakli Says:

                      Sayin Demokrat diye basayan yukaridaki sapir sacma seylerle dolu yorumunuzu bana mi yoksa Demokrat’a mi yazdiginiza bir karar verin, sonra kime yazdiysaniz o cevap versin…

                      Demokrat’in verdigi cevaptan bagimsiz olarak benim hakkinda uzun sureli bir zaman diliminde toplanmis bir veri ile analiz yapmaniz, kafayi benim yazdiklarima degil, benim ne zaman nerede olduguma takmis olmaniz ve sizi bile sasirtan iyiniyetinizle cevap suresi/yerlesim analizinizin sonuclarini kendinize saklamaniz, mesleki ve ahlaki deformasyonun yaninda bir takim psikolojik sikintilariniz oldugunu da akla getirmiyor degil.

                      Amerika’da yasamiyor olmam ile ilgili olarak hemen yukarida sunu yazmistim:

                      “Siz yine birkac gun sonra sorarsiniz ama Amerika’da yerlesik degilim, Amerika’da yasamiyorum, Amerika’da calismiyorum.”

                      Birkac gun gecmesine bile izin vermediniz…

                  • Kemal Says:

                    DÜZELTME

                    “…Sevgili Demokrat,

                    Buraya da yazma ihtiyacı hissettim. Biraz sanki kendi şartlanmışlıklarınız veya bir takım faklı suçlamalarla yazılanlar üzerinden algılama kapasitesi sınırlı ve kimi şartlanmışlıkları var ötesine geçemiyor…”

                    yerine

                    “Sevgili Fmeraklı,

                    Ben eskiden Emre Uslu’nun bilinçli olarak dezenformayon yaptığını düşünürdüm. Sonra farkettim ki algılama kapasitesi sınırlı ve kimi şartlanmışlıkları var ötesine geçemiyor..”

                    olacak.

                    “…
                    “…Sevgili Demokrat,

                    Buraya da yazma ihtiyacı hissettim. Biraz sanki kendi şartlanmışlıklarınız veya bir takım faklı suçlamalarla yazılanlar üzerinden…” kısmı sevgili Demokrat’a yönelik olarak yazmayı düşünüp “…yola çıkarak, benim de cemaatçi suçlaması yaptığım kanaati oluşmuş…” şeklinde devam edecek olan bir yazı olacakken, diğer tarafta “Cevabımı aldım, öbür tarafta vermenize gerek yok” yazmış olduğunu hatırlayarak ve de konu hakkında artık yazacak bir şey kalmadığını düşünerek yazmaktan vazgeçtiğim bir yazının başlangıcıydı. Sanırım copy-paste’in gazabına uğradım.

                    Sevgiler.

                    Cevapla

                    • demokrat Says:

                      Olur böyle şeyler,düzeltme yapınca anlaşıldı,sorun yok.
                      Ama kimse hakkında şartlanmışlığım yok onu da söylemeden geçemeyeceğim.
                      Sevgiler.

                  • Kemal Says:

                    son olarak “mesleki deformasyon değil ahlaki bir deformasyon söz konusu burada” demişsiniz ya ona cevap vermeyeyim. Sevgili Demokrat kızıyor sonra…

                    Sevgiler.

                    Not: Bu arada neden başkaları da sizin Amerika’da yaşadığınızı düşünmüş acaba diye hiç kendinize sordunuz mu? Bir de sırayı karıştırıyorsunuz. İlk olarak soruma sessiz kalmayı tercih etmiştiniz, sonra da “yerleşik” kavramıyla cevap vermiştiniz. Dilerseniz arşive bakabilirsiniz. Ama ben sıkıldım bu polemikten. Tabii gene pek çok öğrendik sayenizde ama artık en iyisi siz kendiniz oynamaya devam edin…

                    Cevapla

                    • fmerakli Says:

                      Evet sordum,. yurtdisindsa yasayan akademisyenlerin buyuk bir bolumunun Amerika’da olmasi, bu blog yazarlarinin da orada yasiyor olmalari boyle bir kaniya insanlari sevkedebilir diye dusundum ki bunu yapanlarin sayisi siz dahil bir elin parmaklarini gecmez. Beim yazdiklarimla degil, hangi saatlerde yorum yaptigima bakarak nerede yasadigima kafayi takan sizden baska birisi olmamistir, iciniz rahat olsun bu konuda…

                      Ahlaki deformasyon ile ilgili bir cevabiniz var ise zaten onu Ilhan beye vermeniz gerekecek, zira yaptiginiz seyin etik olmadigini son derece acik bir sekilde sagolsun Ilhan bey dile getirmisti.

                  • Kemal Says:

                    NOT: Bütünlük bozulmasın diye yukarıda daha önce yazmış olduğum yazıyı birleştirerek buraya tekrar alıyorum. 25 Haziran. birazdan atıfta bulunacağım da! 🙂

                    “Sevgili Fmeraklı,

                    Ben eskiden Emre Uslu’nun bilinçli olarak dezenformayon yaptığını düşünürdüm. Sonra farkettim ki algılama kapasitesi sınırlı ve kimi şartlanmışlıkları var ötesine geçemiyor.

                    Şu cevabınız bana bunu neden düşündürttü?

                    Yukarıda yazdıklarımdan alıntı…

                    “…KAldı ki söz konusu yorumu yazanın bidon kafalı demediği ortada iken sizin yaptığınız tam bir demagoji. Tabii ben bu duruma alıştım…”
                    Yani neymiş?

                    Siz yorumu yapana “bidon kafalı” demişsiniz. Ben de yorumu yapan böyle bir şey demiyor demagoji yapmayın demişim.

                    Siz buna rağmen

                    “…Eger bu cumlede bidon kafa tabirini sizin icin kullandigim hissine kapilmis ve sizin icin character assasination yapmis oldugumu dusundu iseniz soyleyecek bir sey yok. Kastettigim seyin “halkin bidon kafa oldugu dusturundan beslenen okuyucu yorumu” oldugu acik, ama siz bu lafi ben illa uzerime alinacagim diyorsaniz ona da engel olamam tabii…”

                    demişsiniz.

                    Bilemiyorum ki, inceden inceye bana hakaretmeye mi çaışıyorsunuz, yoksa okuduğunuzu cidden anlamıyor musunuz?
                    Sizin karakter suikastı yapıyor olmanız böyle bir demagoji üzerinden beni “..Odatv’de yayinlanan yazilari gectim, halkin bidon kafa oldugu dusturundan beslenen okuyucu yorumlarini bile bu bloga tasiyan birisinden baska turlu dusunmesini beklemek pek mumkun degil…” diyerek suçlamanız.

                    Yani “bidon kafalı” diye halkı küçümseyen kişilerin yorumunu bloga taşıyan kişi konumuna koymanız. Kaldı ki ben söz konusu yorumu niye aldığımı da yukarıda detaylı bir şekilde açıklamışım.

                    İkincisi ben ne yazmışım?

                    “…Gene kendi adıma diyeyim ki, benim emin olmadığım sadece gönüllü mü yoksa görevli mi olduğun…”
                    Burada cemaat kelimesi geçmiş mi? Cemaatin gönüllüsü olduğunuzu kastetmek istesem bunu açıkça söylemeye yetkin cümle kurabilmekte bir sorunum olduğunu mu düşünüyorsunuz? Neyi kastediyorsam onu yazıyorum. Taraf gazetesi ya da Sabah gazetesinde cemaatle uzaktan yakından ilgisiz yazarlar yok mu? Var. Onlar dezenformasyon yapmıyor mu? Yapıyor. Benim size dair suçlamam ne? Dezenformasyon yapmanız.

                    Ördek kim? Siz. 🙂

                    Eee, peki o halde;

                    “…Bu arada benim cemaatin gonullusu mu gorevlisi mi oldugum sorusunu dezenformasyonu gonullu mu gorevli mu yaptigim gibi mesnetsiz bir iddiayi cevirmeye calisan birisinin ….”

                    cümleleri ne anlama geliyor? Ben neyi çevirmeye çalışayım. Niye çevirmeye çalışayım. Daha kaç kere yazsam bilemiyorum. İnanın cemaatçi olmanızın benim açımdan hiç bir sorunu yok. Yeter ki, tutarlı ve dezenformasyon içermeyen, haksız suçlamalar yapmayan (aynen bu yukarıdaki yazınız gibi) yazılar yazmayın. Ya da bana yönelik dilediğiniz gibi yazın, nasıl mutlu olacaksanız öyle yazın ama Balyoz davasında özgürlükleri adaletsiz bir şekilde alanlara karşı yazmayın. Adil değil, ülkeye de, demokrasiye de, insanlığa da faydası yok…

                    Üçüncüsü Singapur GMT +7 değil. Bilginize. Yani Endonezya ile aralarında bir saat zaman farkı var. Öyle de enteresan bir durum işte bu… (Ek Not: Daha da enteresanı düne kadar orada olan sizin bunu bilmemeniz)

                    Dördüncüsü, İlhan Kemal Bey’e yazmamıştım ama açıkçası cevap süresi/yerleşim yeri analizimi de yazma nedenim biraz da size vardığım yargının uzun süreli bir zaman diliminde toplanılmış veriyle yapılmış olan bir analiz olduğunu hissettirmek böylece “geçen hafta seminer için oradaydım” diyerek gerçekleri yansıtmayacak bir duruma düşmenizi engellemek içindi. Yoksa direk Alpay beyin postuna referans verir geçerdim. Yani inanın öyle de ince düşünceli ve iyi niyetliyim. Ben de şaşıyorum bazen kendime… Ama ne diyeyim şimdi ben sizin bu yanıtınız üzerine?

                    Beşincisi Amerika’da yerleşik olmayan binlerce akademisyen vardır. Çünkü yerleşiklik bir statüdür. En basitinden araştırma izni kapsamında Amerika’da bir üniversitede çalışan her hangi bir Türk akademisyen Amerika’da an itibariyle yaşıyordur ama yerleşik değildir.

                    Sevgiler.

                    Cevapla

                    • fmerakli Says:

                      Yahu bunlari ii hafta once tartismistik, siz hala orada mi kaldiniz; komiksiniz vesselam…

            • fmerakli Says:

              Oncelikle asagida Ilhan Bey’in etik tutum ile ilgili yorumuna katiliyor ve tesekkur ediyorum.

              Kemal bey, yorumunuza benim cemaatci olup olmamam ile ilgilenmediginizi cemaat ile de bir sikintiniz dile getirerek baslamissiniz. Oysa bugune degin gerek ozelde benim cemaatin gorevlisi mi yoksa gonullusu mu oldugum yonundeki ithamlariniz, gerek genelde cemaat ile ilgili yorumlariniz farkli bir resim cizmekteydi, ama oyle diyorsaniz oyledir.

              Benim bu forumda yazmis olduklarimi google’da aratip sonrasinda da beslendigim yerin belli bir tarikatin siteleri/forumlari oldugu yonundeki yersiz ithaminizin da bir nevi character assasination girisimi oldugu acik, ben aktif olarak baska herhangi bir blogta yazmiyorum, okuyup surekli takip ettigim bir baska blog da yok. Ama balyoz davasi ozelinde yazdigim yorumlar haric genelde sivil-asker iliskilerini tarihsel boyutuna iliskin yazdiklarima benzer seyler cok farkli platformlarda, farkli goruslere/gruplara mensup kisiler tarafindan dile getirilebilir.

              Bana yonelik bir yarginiz oldugunu soylemissiniz. Benim acimdan sizin kim oldugunuz, nerede yasadiginiz umurumda olmadigi gibi, sahsima yonelik yarginizin kaynagi ve icerigi de hic bir onem tasimiyor.

              Bilginize.

              Cevapla

              • Kemal Says:

                Sevgili Fmeraklı,

                Yukarıda cevabınızı verdim sanıyorum. Ben sizin cemaat gönüllüsü ya da görevlisi olmanızla ilgilenmiyorum. Dezenformasyon işlevi bağlamında gönüllü mü yoksa görevli mi olduğunuzla ilgileniyorum. Karakter suikastı konusunda da yukarıdaki “bidon kafalı” cümlelerinizi size hatırlatır, mutlu bir yaşam dilerim.

                Sevgiler.

                Cevapla

        • demokrat Says:

          Sayın Murtezaoğu,

          Tüm iyiniyetimle benim tam olarak istediğim de bu işte ülkemde.

          ”Bakin — tekrar olacak ama — o ilkelerin benimsenmesinden dahi bahsetmiyorum, sadece ‘yahu boyle bir ilke var’ diye duzgunce nakledildigini dahi gormek zor.”Evet.

          Bu kafa yapısı ve değerlendirme pratiklerine sahip olduğumuz sürece böyle devam edecek.Benim derdim mesela sizin gibi Mahcupyan alıntısını okuyup,değerlendirip,süzüp sonuç çıkararak yazan ile asla değil,benim problemim ”a, Macupyan’mı,bırak ya satılmış dönek,yandaş,kifayetsiz hep taraflı yazar,sahtekarın tekidir,kimin kayığına binerse…”mantığıyla.Hayır ayıp bir kere.Buyrun size tam da anlatmaya çalıştığım türde bir yazı.

          http://www.odatv.com/n.php?n=yildirim-turker-hopa-halkindan-yanaymis-0506111200

          Maalesef bunu hep yapıyorlar,her taraf yapıyor ve sadistçe zevk alıyorlar.

          Cevapla

          • Bulent Murtezaoglu Says:

            Baktim verdiginiz linke. Sol ici hallere asina olmadigim icin Odatv’nin Turker ile ne derdi vardir bilmiyorum. Belki firsat kolluyorlar giydirmek icin. Ben ne Turker’in tarzindan, ne ona hayran olunmasindan, ne Odatv’de isaret edilen Radikal’deki degisiklikten ne eski Radikal’den memnun degilim aslinda. Hepsi icin ama dogru ama yanlis sebeplerim var. Turker’in o yazisini da buldum okudum. “Polisinin öldürdüğü Lokumcu’nun ardından bile öfkesine gem vuramayan Erdoğan’dan şefkat bekleyen milyonlara duyurulur” diye bir cumle kurmus. Belki kendi okuyucusuna cok hos geliyor bu tur ifadeler (ki ben YT’e hayran diyebilecegim insanlara denk geldim). Bana hic hos gelmiyorlar. Devletin polisinin tam da kimin idaresinde oldugu konusunda tartismalar var, malum, ama basbakanin polisi olmus bir anda. Merhum Lokumcu icin bu kolaylikla ‘polis oldurdu’ denecekse, polis hakikaten hedef gozeterek bir kalabaliga ates acsa ve biri olse ne denecek? Denecek laf kalmiyor ki boyle yapilinca?

            Cevapla

            • demokrat Says:

              Hopa’daki durum tam bir rezalet .Orada masum başlayan gösterinin bu hale gelmesini nasıl başardılar topyekün akıl alır şey değil. Polis’in artık kanıksamaya başladığımız orantısız güç kullanma pozisyonu da anlatamıyor aslında tam olarak durumu.Orada sanki başka bir şey var; ‘vay bize ha’,’benim başbakanıma ha’ gibi.Benimsenmiş bir polisgücü gibi geldi bana ,ara ara geçen kısa görüntülerde polisin tepkisinde bir ‘taraf’ olma gördüm.Yanılıyor olabilirim ama seyrederken öyle geldi.Daha önceki polis reaksiyonlarını zaten yıllardır ‘kanıksamış ve beklendik’ olarak izlediğimiz halde bu başkaydı,içseldi biraz.

              Cevapla

              • Bulent Murtezaoglu Says:

                Dediginiz bana da yanlis gelmiyor. Su bakimdan gelmiyor: ‘sol’ denen seyin sokak ayagina karsi kolluk guclerinde boyle bir tavir var. Yani oyle olmus ise sasirmam. Orada gercekte ne oldugunu ise anlayamiyorum ben. Ben de baktim bir takim filmlere. Radikal’de de bir film koymuslar ona da baktim. Gordugum suydu: bir takim insanlar toplanmislar calip oynuyorlar, bir siddet hazirligi, bir hirs filan gozukmuyor; pesinden film kesiliyor ayni yerin ayni acidan cekilen filminde gazlanan insanlar goruyoruz. Arada ne oldu? Bu filmi ceken veya uc uca ekleyenin aklina gelmemis mi arada olani merak eder insanlar diye? Radikal orgut yayini midir ki onu oldugu gibi koyar oraya?

                Pekiyi tas atanlar kim? Ne tetikliyor bu tas atma isini? Sunu biliyoruz: kolluk gucune karsi ama tas ama silah ortaya ciktigi zaman pesinden gozaltilar gelecek. Bu ayip filan da degil, devlet bunu zaten yapmak zorunda. Bir yere kistirilip gazlanmakta olan insanlar tas atarak oradan cikiyor filan da degiller. Oyleyse ne oluyor orada? Resmi aciklamalara suphe ile yaklasmak anlasilir bir sey. Hatta bunlari iyice incelemek vatandaslik gorevi (sartsiz itaat eden degil, ikna olan vatandas istiyoruz ya) ama bu konuda bize yardim edecek olanlar, basin/magdurlar filan dahil hic itimad telkin etmiyorlar.

                Cevapla

                • demokrat Says:

                  İtimat telkin etmiyorlar çünkü herkes kendi janr’ına göre hareket edip,öyle yorum yapıyor,sabah gazeteleri okumadan sanırım yorumların en az yarısını tahmin ediyorsunuzdur,ne yazacakları belli çünkü.Ama o insanları taş atacak raddeye ne/kim getirdi dediğiniz gibi belli değil.Belki tamamen içgüdüsel bir korunma refleksi ,belki de bugüne kadar doldurulan/dolan gazların nozuldan sertçe çıkışı,bilemiyoruz.

                  Cevapla

                  • Bulent Murtezaoglu Says:

                    Dogru soyluyorsunuz. Bu son iste anlayamadigimiz bir sakatlik var. Ankara’da panzer doven kiz evvelce gordugumuz turden bir goruntu, biraz fikrimiz var o nasil oluyor diye. O insanlar artik gorunur yerde, kamera onunde pek dayak yemiyorlar. Orada degil de sonradan hastahanelik edildigi soyleniyor zaten. Hopa’dan gelen goruntuler ise oyle degil. Yasini basini almis gozuken adamlar, belki orada cami cercevesi inecek diye cocuklara kizacan olan esnaf filan — herhalde — sivil polislere ‘ne yapiyorsunuz?’ gibilerden cikisiyorlar. Beklenmeyen, oradaki insanlari hayrete dusuren bir haller de olmus gibi. Boyle bakinca ilgili amirlerin gorevden alinmalari ve istifa etmeleri isabetli gozuktu bana.

                    Basbakanin sokaga cikabilen muhaliflerini pamuklara sarmak gibi bir arzusu oldugunu zannetmiyorum ama herhalde bu manzaradan hic memnun degildir ve o haller istedigi seyler de degillerdir. Akli olanin isteyecegi bir sey degil ki bu?

                    Cevapla

                    • demokrat Says:

                      Başbakan dün organize olduğunu ve istihbarat aldıklarını,mülki erkanı uyardıklarını söylüyordu,o nedenle görevden alınmış/istifa etmişler.Bugün zaman’da işte mesela kolayca tahmin edilebilecek cinsten dediğimiz bir haber var; öğretmen taş atarken görüntülenmiş.Tabii gazeteye ve veriliş şekline şaşırmadık.Sanki taş atmak geçerli bir ölüm sebebiymiş gibi yada ölümün gerekçesini hakkaniyet terazisinde biraz olsun meşrulaştırırmış gibi.Diğer taraftada devrimci öğretmenimiz şehit oldu meali şeyler söyleniyor,sanki polis taşlamak olağanmış sıradanmış/hakmış gibi,nasıl olacak bu işler bilmiyorum.Polisin sert tavrı yanlı olduğunu gösteriyor gene de,diğer günler için çalışılmış ve operasyonlar organize,sanki hesap kesme tarzında.

                    • Bulent Murtezaoglu Says:

                      Demokrat bey, denecek o kadar sey var ki aslinda ama toparlayip diyemiyorum. Sebeplerinin arasinda kasit olmayan ama o olaylar olmasa da gerceklesmeyecek olan bir olum var ortada. ‘Polis oldurdu’ diyeninden ‘zaten kotuydu’ veya ‘mustehak’ demeye getirenine kadar bir suru insan bu olumu bir islerine yaratiyorlar. Bana gozuken bu. Bu basin hallerini de mustehcen buluyorum. Ben merhumu tanimazdim, gordugumuz filmlerdeki hali tavri ise gayet tanidik geldigi gibi pek itici de gozukmedi. Bunalmis adamcagiz iste. Allah kendisine rahmet eylesin, bize de akil fikir versin de iyi niyetli ve iyi seyler isteyen insanlarimiz o kadar sIkIlmasinlar, hayatlari oyle sona ermesin. Duzgunce cumlelerle anlasilir sekilde diyecek baska sey bulamiyorum.

                    • trekking Says:

                      İşin vahim tarafı Ankara Barosu Başkanı Metin Feyzioğlu’nun açıklamasına göre, Gösteri, Yürüyüş ve Toplantı Kanununa göre normal de Cumhuriyet Savcılığının bakması gerekirken, Erzurum Özel Yetkili Savcılığının yetkilendirildiğini söyledi. bu gerçekten bir zulumdur. Gözaltında tutulan 31 kişiden yanlış hatırlamıyorsam 8’i tutuklanmıştı. Gözaltı süresince de yakınları ile görüştürülmelerinde engeller çıkarıldığı, engelli vatandaşların bile raporlarına rağmen gözaltında tutulduğu bildirildi. İleri demokrasi de “Özgürlüklerin de bir sınırı olduğunu “söylemişti Boşbakan. Sonumuz hayrolsun.

                    • demokrat Says:

                      Sayın trekking

                      Dediğiniz gibi,bütün yapılanların demokrasi adına koca bi ayıp olduğunu söyleyerek kapatalım.Konuya devam ettikçe ölen öğretmen tekrar tekra aklıma geliyor,kahroluyorum..
                      Saygılar.

      • trekking Says:

        Sayın demokrat, sizin düşünce yapınızı bir türlü çözemedim.

        Ben 11.52 de girişimde ifade etmişim, Odatv ile ilgili kısmı.Siz 13.03 de girmişsiniz. Okumamışsınız anlaşılan.

        Zaman zaman ben de polemiklere kaptırıyorum kendimi tutamadığım zamanlar oluyor. Ama genelde blog’un konu dışına sapmaması için bir mücadele veriyorum.

        Siz hala odatv ile alıntıladığınız kısımla ilgili ” yazıya yanıt olacak birşeyler varsa onu söyleyin ,tartışalım.Mesela ne var bu bombalarda herkeste olabilir deyin,veya bir memurun siyesete bulaşmasında ne beis olabilir ki diyebilirsiniz. Diyebiliyor musunuz?”

        diye yazabiliyorsunuz. Pes doğrusu. Genelde Polemiklere girmeme taraftarı olduğum için başka bir şey demiyorum.

        Hasan Cemal demişsiniz yine; işte ayı zihniyet ve düşünce yapısının
        ürünü peşin sözler. Sizin ilhan selçuk, soner yalçın, yalçın küçük ile sarfettiğiniz sözler hangi zihniyet ve düşünce yapısının ürünü.

        Ben şimdi değil ezelden beri Hasan Cemal’i sevmem. Sevemedim. Bana hep itici gelmiştir tarzı, tavrı. Polemiklere girmemek adına Hasan cemal ‘i buraya taşıyıp blogu kirletmek istemem. Demirel’i referans göstermeniz hoş olmuş. O sizin omurgasız dediğiniz, işkencecilerini affettiği için dik durmamakla eleştirdiğiniz insanlar yanında Hasan Cemal omurgasızlığın şahıdır.

        Cevapla

        • trekking Says:

          “Hasan Cemal demişsiniz yine; işte ayı zihniyet ve düşünce yapısının ürünü peşin sözler.”

          Sizin ilhan selçuk, soner yalçın, yalçın küçük ile sarfettiğiniz sözler hangi zihniyet ve düşünce yapısının ürünü. olacaktı ayırma işareti çıkmadığı için anlam kayması olabilir. düzeltirim.

          Cevapla

          • demokrat Says:

            Yazdığınızı okumamıştım,haklısınız sayfayı güncellemediğim için oldu.
            Şunu anlamıyorum (benim için de geçerli bu aslında),bu isimler babamızın oğlu değil,ama tartışıyoruz,neyse olsun fikir teatisi diyelim.Yalnız dikkatinizi çekerim ben eleştirirken yanına o yazarın yaptığı yanlışı da koymaya özen gösteriyorum.Kimse kimseyi sevmek zorunda değil dediğiniz gibi ama haksızlıkta yapmamak lazım değil mi? Soner Yalçın için pek laf etmedim gerçi,ODATV eleştirisi hariç.Hasan Cemal diyeceğim gene ama siz dediğiniz için uzatıyorum ve haklıyım, çünkü o kitapta önemli tespit ve olaylar var,çoğu utanç verici ve benim bildiğim bir tekzip yok.Varsa ve biliyorsanız paylaşın sevinirim.Yoksa da dediğiniz gibi kapatalım bu konuyu.(Bloğu kirletiyor ağır olmuş biraz,bunun için bile veriniz olması gerek elinizde.Benim için söylediğiniz yazarlar hakkında veri bulmak o kadar kolay ki,derya gibiler maaşallah,zaten daha önce yazdıklarıma da kimse yanıt vermedi,söylenecek birşeyleri olan söylerdi herhalde).

            Cevapla

            • demokrat Says:

              Mesela Sayın fmeraklı’nın Doğu Perinçek için yazdıkları gibi.Herkes suspus,kafalar kumda.Neden çok mu zor veya onur kırıcı yahu adam zamanında neler söylemiş şimdi ne diyor babından iki kelam etmek? Tüm yazılacaklar çıkara mı endeksli olmak zorunda.Yazın canım kimse küçülmez yazmakla.

              Cevapla

              • fmerakli Says:

                Demokrat,

                Bu zaman zaman sizin de basina geliyor – ozellikle de ecnebilerin “inconvenient truth” olarak nitelendirdigi gercekleri gundeme getirdiginizde. Ama caninizi sikmayin, ben kendi adima suskunlugun buyuklugu/derinligi ile dile getirilen gercegin yarattigi etki arasinda guclu bir iliski oldugunu dusunuyorum – sessizlik ne kadar derinse yazdiginiz seyin etkisi o kadar buyuk oluyor aslinda – ya da ben en azindan oyle dusunuyorum…

                Cevapla

            • demokrat Says:

              Hasan Cemal’den açılmışken ,yazısı;

              Tehlike çanları: Erdoğan, pazar gecesi televizyonda Nuray Mert’le ilgili olarak konuşurken “Özgürlüğün de bir sınırı vardır” dedi.

              Özgürlüğün sınırı… Hassas bir meseledir. Nereden çekilecek bu sınır? Kim, nasıl çekecek?
              Hele bu mesele siyasetçilere, başbakanlara kalırsa daha hassas, daha netameli bir hal alır.
              Ne zamanki bir iktidar sahibi, “Özgürlüğün de bir sınırı vardır” diye konuşmaya başlarsa ben huylanırım.
              Ne zamanki bir başbakan, “Özgürlükler sınırsız değildir” demeye başlarsa, gıcık kapar rahatsız olurum.
              Kötü anılar canlanır.
              Darbe dönemlerini hatırlarım.
              Hep özgürlüklerin günah keçisi ilan edildiği, öncelikle özgürlüklerin tırpanlanarak eleştirinin susturulduğu o devirler bir korku filmi gibi gözümün önünden geçer gider.
              Pazar gecesi Kanal D’de Mehmet Ali Birand’ın sorularını yanıtlarken Başbakan Erdoğan öyle dedi:
              “Özgürlükler sınırsız değildir!”
              Nuray Mert’le ilgili söyledi bunu.
              Nuray Mert sivri dillidir.
              Düşündüğünü evirip çevirmeden zank diye söyler ve yazar. Ben de o sivri dilden ara sıra nasibimi almışımdır.
              Aynı düşünmek zorunda değiliz.
              Nuray Mert’le Tayyip Erdoğan da farklı bakabilir politikanın hallerine. İkisi birbirine ters düşebilir.
              Son zamanlarda düşüyorlar da.
              Olabilir.
              Ama burada, Başbakanlık koltuğunda oturan siyasetçi eğer üslubuna ince ayar yapamazsa…
              Gözdağı veren, hatta tehdide varan bir üslupla yazarın üstüne giderse…
              Bununla da yetinmez, bir de şöyle derse:
              “Özgürlükler sınırsız değildir.”
              İşte zurnanın zırt dediği yer burasıdır. Bir iktidar sahibinin, bir başbakanın iki dudağının arasından bu söz çıktı mı, bize de dur bakalım demek düşer.
              Kaygılanırız.
              Çünkü bu söz masum değildir.
              Siyasal iktidar canibinden özgürlüklerin sınırsız olmadığına dair sözler işitilmeye başlandığı vakit, demokrasi konusunda tehlike çanları çalıyor demektir.
              Abartıyor muyum?
              Hayır, tecrübeyle sabittir bu.
              Çok yaşadık bunları…
              Yalnız bizde değil, bütün demokrasilerde yaşandı.
              Bir noktayı bir kez daha belirtmek isterim. 2007 seçim döneminin Erdoğan’ıyla 2011’in Erdoğan’ı arasında ciddi farklar dikkati çekiyor.
              Demokrasi, özgürlük, kimlik ve Kürt sorunu, asker ve siyaset konularında daha muhafazakârlaşmış, yer yer daha gerilemiş bir Erdoğan var 2011’in seçim sahnesinde.
              Evet öyle.
              Demokrasiyi ileriye götürmek konusunda çok fazla yutkunan…
              Özgürlükleri sınırlamayı kafasına takan…
              Kılıçdaroğlu’nun Aleviliğini bile seçim malzemesi yapabilen…
              Kürt meselesinin ince ayar gerektiren konularına kaçamak yaklaşan…
              Askerle siyaset ilişkisine taşlar yerli yerine oturdu gözüyle bakabilen, hatta -pazar gecesi Mehmet Ali Birand’a dediği gibi- Genelkurmay’ın Savunma Bakanlığı’na bağlanmasını bile artık zamansız bulmaya başlayan…
              Ya da örneğin önceki seçimlerde kendisini desteklemiş olan ciddi The Economist dergisi, bu kez Kılıçdaroğlu CHP’sini işaret edince hiç yakışık almayan, olmadık tepkiler gösterebilen…
              Bugün bütün bunları düşünen bir Erdoğan’ın 2007’nin Erdoğan’ı olmadığı açıktır.
              Yarın ne olacak?
              12 Haziran sonrası değişir mi?
              Bilemiyorum.
              Ama benim bugün için çektiğim ve beni ne yazık ki fazla heyecanlandırmayan fotoğraf budur.

              Cevapla

        • demokrat Says:

          Sayın trekking,

          ”Sayın demokrat, sizin düşünce yapınızı bir türlü çözemedim.”

          Düşününce rahatsız oldum biraz,çünkü ‘bir türlü’ terimi geçmişe de tekabül ediyor,daha önce de sayın Alpay demişti kafanız karışık galiba diye.Hayır neyi çözemediniz anlamadım.Alışılmışın dışında ve ‘taraf’ seçmediğimden dolayı mı çözemediniz?Ben mi derdimi anlatamıyorum,yoksa insanlar mı sabit fikirli ben de bunu çözemedim.

          Yani mesela size göre bir yorumcu İlhan Selçuk zamanında 1960 ve 1970 öncesi darbe çığırtkanlığı yapmıştır diyemez mi,ya da derse eğer(yüz tane kabak gibi yazısı var ,hatta olaylardan sonra da yazıları var ,demeyelim mi yani),Hikmet Çetinkaya şu yazısında çok güzel bir yere temas etmiş diyemez mi?Bu çelişki midir? Aynı gazetede çalıştılar/çalışıyorlardı da.

          Mesela Mahcupyan şurada güzel bir analiz yapmış derken,zaman’da çalışıyor diye taraftar mı oluyoruz?
          ODATV’yi aleni çarpıtma yazılarından dolayı eleşirirken, mesela şu yazısında buram buram reklam yapıyor derken(asla bu konuda suçlamıyorum ,gerekçe aşağıda)

          http://www.odatv.com/n.php?n=kilicdaroglu-ntvde-reyting-rekoru-kirdi-3105111200

          aynı anda diğer yandaş denilen gazete ve dergiler de bunu alışkanlık haline getirdi zaten diyemeyecek miyiz? Şimdi bu kafa karışıklığı mı oluyor? Ee öyle görüyorlar nasıl olacak.

          Başından beri şu meşhur CD’nin çelişkilerine dikkat çekiyoruz,modern hukukta yok böyle bir suçlama,eğer bizim bilmediğmiz deliller varsa, toplumdaki infiali önlemek adına paylaşılmalı ,yoksa eğer tutuksuz yargılanmalı diyoruz,bunları derken bir zamanlar bu ülkede yüzlerce faili meçhul cinayet işlendi diyemeyecek miyiz? Çelişki gibi mi duruyor? Öyle olduğunu düşündürüyorlar nedense/düşündürüyorsunuz.

          Vallahi ben de anlamadım ,dedim ya zor insanları anlamak.Şöyle bir avuntum var en azından ,sanıyorum fmeraklı,acracia,bir diğer ihtimal ve murtezaoğlu anlıyor beni.En azından ben öyle avutuyorum kendimi…Üzüldüm ama ne yapalım.

          Selamlar.

          Cevapla

          • fmerakli Says:

            Demokrat,

            Teselli olur mu bilmiyorum ama kendi adima sizi, yazdiklarinizi, durdugunuz noktayi, savundugunuz seyleri ve bunu hangi saiklerle yaptiginizi gayet iyi anladigimi aciklikla ifade etmek isterim. Blogu takip edenler hatirlayacaklardir, kimi zaman gorus ayriliklarina dustugumuz de oldu, ama o anlarda dahi ben neden farkli dusundugumuzu anlamlandirabilmis ve sizin ifade ettiklerinizi gayet acik bir sekilde anlayabilmistim.

            Ileride de fikir ayriliklarina duseriz muhtemelen, ama biliniz ki o anlarda dahi ben sizin izan ve belki daha da onemlisi vicdan sahibi bir insan oldugunuzdan bir an icin suphe etmeyecegim.

            Cevapla

          • trekking Says:

            Sevgili Demokrat,

            Ben derdimi anlatamıyorum. Bu başlık altında konuların dağılmaması taraftarıyım diyorum. Onun için konu doğu Perinçek veya Cemil Koçak’a kaymasın sulanıyor diyorum.Yoksa kafamızı kuma gömdüğümüzden değil. Yani fmeraklı, Doğu Perinçek zamanında bunları bunları dedi, bugün bu noktada.Ben niye birşeyler yazmak zorunda hissedeyim ki kendimi. Veya bir başka yorumcu.Ben Doğu Perinçek değilim. Sempatizanı değilim.E yazmayınca kuma mı gömmüş oluyoruz yani. Sulanmasın blog diyorum.

            Düşünce yapınızı çözemedim’e gelince.

            Vurguladığınız gibi şu saydığımız şahıslar hakkında bir sürü derya var. Geçmişte ne söylemişler. Şimdi hangi noktalar.Evet doğrusunuz bu konuda.

            Doğu Perinçek, Uğur Mumcu’yu “Mossad ajanı olmakla suçlamış” mesela. Yalçın Küçük , Perinçek için “Hain” demiş mesela.

            Ya da İlhan Selçuk sadece 60-70 ler de değil sonraki dönemler de de, darbe çığırtkanlığı olarak adlandırılabilecek yazıları ortada kabak gibi dediğiniz gibi.

            Ancak Bu saydığımız isimlerden Hasan Cemal’inde bir farkı yokki.E onu niye başucu kaynak kitap yazarı yapıyorsunuz.

            “Bu kadar değişimi benim midem kaldırmaz” demiştiniz bir-iki önceki yazılarınızda. Hasan Cemal’i neden aynı kategoride değerlendirmiyorsunuz.

            1970 yılı devrim dergisinde yazdıkları ortada.Bugün Ergeneokon dan suçlananlardan daha ileri seviyede yazdıkları. Mesela Veli Küçük’ten.

            “Deniz Gezmiş’in idam sehpasına gidişinde benim de payım var” diye özeleştiri yapınca “ben uyandım. Sizler de uyanın” diyince her şey bitiyor mu.

            Mesela Ahmet Hakan 1Mayıs 2010 tarihinde şunları yazmıştı. 27 Nisan’da Hasan Cemal ne yazmıştı

            BUGÜNLERDE “27 Nisan’da kim ne yazmıştı?” diye haber yapmak moda ya…

            Ben de modaya uydum. Ve Hasan Cemal’in 27 Nisan’da ne yazdığına baktım.
            Yalnız ben “e-muhtıra”nın verildiği 27 Nisan 2009’a değil, ondan birkaç yıl önceki 27 Nisan’a baktım. Yani 27 Nisan 2002 tarihine…

            27 Nisan 2002… Hasan Cemal diyor ki:
            “Türkiye iyi yönetilseydi, siyasette Tayyip’ler, radikal uçlar güçlenmezdi.”
            27 Nisan 2002… Hasan Cemal diyor ki:
            “Türkiye’de sorun kimilerinin sandığı gibi asker sorunu değildir.”
            27 Nisan 2002… Hasan Cemal diyor ki:
            “Siyaset kurumu tıkır tıkır işliyor olsaydı, asker kışlasından çıkmaz ya da bazen sesini yükseltme ihtiyacını hissetmezdi.”
            27 Nisan 2002… Hasan Cemal diyor ki:
            “Asker bir yanda, irtica bir yanda… Bu ikisini aynı kaba koymayı ‘demokrasi havariliği’ sanmak tam bir yanılgıdır. Askere haksızlıktır!”

            Hasan Cemal, “özeleştirisini verme becerisi”ni kanıtlamış bir yazardır.
            Mesela… 12 Mart döneminin özeleştirisini verdi… “Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım” adlı kitabıyla…
            Mesela… Cumhuriyet gazetesi döneminin özeleştirisini verdi… “Biz Cumhuriyet’i Çok Sevmiştik” adlı kitabıyla…
            Sanırım şimdi sıra yeni bir özeleştiride… Eğer 2000’lerin özeleştirisini de yazarsa”

            Şu sözüne dikkat ““Türkiye’de sorun kimilerinin sandığı gibi asker sorunu değildir.”

            Beyefendi, 2010 da kitap yazıyor ismi “Türkiye’nin asker sorunu”. Bilmiyorum anlatabildim mi.

            Cevapla

            • trekking Says:

              Arkasından şunları da ekleyeyim. Yanlış anlaşılmamak için.

              Ben değişime karşı değilim.Elbette insanlar zaman içinde duruşlarını değiştirebiliyor. Bu eşyanın tabiatına da uygun. Zira hiç bir şey aynı kalmıyor. Ali poyrazoğlu’nun çok sevdiğim bir anlatısı vardır bu konuyla ilgili.

              ALİ POYRAZOĞLU
              “Şunları bir araya
              toplayayım. Bir güzel muhabbet edelim”
              diye
              düşündüm.
              Mutfak işinden de anlarım.
              Donattım
              sofrayı.
              Bayağı uğraştım. Hepsinin, ayrı
              ayrı
              ne yemekten, ne içmekten hoşlandığını iyi

              bilirim.
              Bayağı da para gitti. Birinin
              yediğini
              öbürü yemez.
              Ötekinin içtiğini
              beriki
              içmez.
              Dört kişilik sofra kurdum. Mumları
              da
              yaktım.

              Bak hepsi, Erick Satie
              severdi.
              Hatırladım.
              Müziği de
              ayarladım.

              Geldiler.
              20 yaşında ben, 35 yaşımda ben,
              40
              yaşımda ben ve bugünkü
              ben
              dördümüz.
              20 yaşımdaki beni, 35
              yaşımın
              karşısına oturttum.
              40
              yaşımın
              karşısına da, ben
              geçtim.
              20 yaşım,
              35
              yaşımı tutucu
              buldu.
              40
              yaşım
              ikisinin de SALAK
              olduğunu
              söyledi.
              Yatıştırayım
              dedim.
              “SEN KARIŞMA MORUK” dediler.
              Büyük
              bir hır çıktı.
              Komşular alttan
              üstten
              duvarlara vurdular.
              20 yaşım
              kırk
              yaşıma bardak attı.
              Evin de
              içine
              ettiler.

              Bende kabahat.
              Ne çağırıyorsun
              tanımadığın
              adamları evine.

              Ömür dediğin üç gündür, dün geldi geçti, yarın meçhuldür, O halde ömür dediğin bir gündür,o da bugündür”

              “İspanya da iç savaştan sonra, Komünist partisiyle kral, Frankocularla Cumhuriyetçiler, bölünmüşlüğün getirdiği sakıncaları oturdular konuştular. Eski kavgalar çok vahim ve aptalca olabiliyor.”

              ALİ SİRMEN

              Yani şartlara göre, mevzilere göre duruşlar, pozisyonlar da değişebiliyor demek ki.. Tabi insanlar da. İşte burada “ne kadar samimi olduklarına bakmalı.”.

              Hasan Cemal’in bugünkü yazısını taşımış sevgili demokrat. Zurnanın zart dediği yer. 9 yılda yeni mi anladınız zart dediği yeri.Şu son bir hafta ya bakmak kafi aslında.

              Hopa da ölen emekli öğretmen için dedikleri, “kadın mı kız mı belli değil” demesi bir eylemci için, Nuray Mert için söyledikleri.Ahmet Hakan’ın dediğine yaklaşacak galiba. 2000 li yılları yazarsa kitabın adı belli.

              Cevapla

              • trekking Says:

                Sevgili Demokrat,

                Bunu yeni gördüm.

                “Mesela Mahcupyan şurada güzel bir analiz yapmış derken,zaman’da çalışıyor diye taraftar mı oluyoruz?”

                Hayır. Taraftar olmuyorsunuz. Benim öyle diyebileceğiniz en ufak bir ima’m var mı?

                Ancak hatırlarsanız, önceki yazıların birinde fmeraklı Veli Küçük ile ilgili bir şeyler söylediğinde H.Ata ‘ya, ben de Veli Küçük’ün savunmasını taşımıştım. Ve siz bir önceki blogda “Veli Küçük’ü cansiperane savunanlar var” demiştiniz. Ben “Herhalde sadece savunmasını taşıdığımdan dolayı beni kastetmiyorsunuz” diye yazmıştım. “Tam olarak sizi değil” demiştiniz.Ne demek “tam olarak değil”.

                Onun için iğneyi önce kendinize, çuvaldızı başkalarına batırın.

                Cevapla

                • demokrat Says:

                  Sayın trekking

                  Atlamışım yanıt vereyim, ”tam olarak değil” şu demek ;

                  Siz bir yazı yazıyosunuz,talep gelince açıklama yapıyorsunuz,neden olduğunu söylüyorsunuz ve bundan imtina etmiyorsunuz.Ben yanlış/doğru fikirlerinizi bir yere kadar kendime yakın hissediyorum,zaten siz de katıldıklarınızı içtenlikle söylüyrsunuz.Blog da bazı yazarlar sanki ”tutulmuş” gibi bir takım sloganlar yazıp bırakıp gidiyorlar,onlar için o sloganların yalnızca bir amacı var tahmin ediyorum,ortalığı karıştırıp,tepkileri gözlemlemek,tepkilerden kendilerince kullanılabilir olanları bir köşeye koymak.Hiçir düşüncenin derinine inmek gibi bir kaygıları yok.Sizin o an getirdiğiniz savunma da bu yapıya istemeden destek gibi görünebilir.Bunu kastetmiştim,yazmak nasip olmamış.

                  Cevapla

              • demokrat Says:

                Sayın Trekking,

                ”Herkes suspus,kafalar kumda.” ifadesi sizin için biraz fazla alınganlık olmuş.Kusura bakmayın.Gerçi gene aynı şeyi söylüyor diyeceksiniz ama,benim hatam,bunu da sık yapıyorum ,bazen cevap olarak algılanabilecek bir yazı yazarken genellemeye gidiyorum bu da kişiye özelmiş gibi algılanabiliyor.Zaten ben dahil yorumcular da alıngan biraz.
                Yazdıklarınız doğrudur ve doğruya da benim söyleyecek hiç bir sözüm olmaz.Hasan Cemal(artık kesin bitirelim bu konuyu) için yazdıklarınız da doğrudur sanırım.Şunu söyleyebilirim gündem ve şartlar insanlara bu yazıları yazdırabilir,yazılanlar gündeme dairse ve çok keskin politika ya da ‘…izm’ barındırmıyorsa bir şekilde hoşgörülebilir.Yoksa herkes eleştirilebilir,dediğim gibi kimse babamızın oğlu değil,yanlış varsa vardır.İki kitap örneği verebilirim burada Zeki Saral’ın 13 Eylül 1980 ve sonrası ilkyazıları derlediği ‘kalemlerin ihaneti’, gene adını hatırlayamadığım bir gazete başlıkları ve yazılar derlemesi(aklıma gelirse yazacağım) ibretlik yazılarla dolu.

                ”Türkiye’de sorun kimilerinin sandığı gibi asker sorunu değildir” yazısına takıldım ,bunu okumam gerek.
                Evet sayenizde Milliyet üyesi oldum.
                Okudum yazıyı Ahmet Hakan abartmış biraz,hani meşhur ‘cımbız’ lafı çok kullanılıyor ya blogda bu aralar.Öncelikle yazı bir merkez sağ ve sol eleştirisi. Ama ”Türkiye’de sorun kimilerinin sandığı gibi asker sorunu değildir” cümlesi O’nun bakış açısına göre sorunlu görünüyor.Ayrıca ”asker bir yanda……irtica bir yanda” cümlesi de sorunlu.Ne düşünerek yazdı bilmiyorum.
                Tamam çakılacak bir yazı,kabul ediyorum.Şöyle diyeyim kendisi de hatasını kabul etmiştir belki.Yanıt vermemiş sanırım Ahmet Hakan’a.Bu arada iğneyi de batırırım hiç gocunmam,yeter ki dürüst olalım.Bu arada kaynamasın özellikle son kitabını yazmıştım ama siz diğer yanlışlarını göstermişsiniz.Olsun bu da bilgilenme olarak dursun.
                Sağlıcakla.

                Cevapla

  10. Altan Alpay Says:

    Cemaat secim oncesi propaganda faaliyetlerine hiz verdi sanirim, heybedeki buyuk turplari bu hafta cikartiyorlar gibi.

    ilk turp ’emekli Albay Levent Göktaş’ın ofisinde ele geçirilen bir belgeye’ dayanarak ilk once sabah sonra Zaman’da yapilan ozel haberdi, hatirlarsaniz.

    ikinci turp ‘Gölcük Donanma Komutanlığı’nda ele geçirilen bir belgede’ bahsedilen ‘kaos planlari’ymis.

    Levent Göktaş’in ofisi yanilmiyorsam 2006 Subat ayinda basilmisti, yani 2 sene 6 ay once ele gecirilen belgeler simdi ‘kesfedilmis’!

    Gölcük Donanma baskini da sanirim gecen aralik ayinda yapilmisti, yani 6 aylik sonra bir ‘kesfedilme’ soz konusu.

    Zaman gazetesinde Emniyet tespit tutanagindan bahsediliyor, hatta tutanagi bir sayfasini da yayinlamislar, bariz sekilde Emniyet’teki Cemaat unsurlarindan Cemaat medyasina sizdirilmis. Bu tespi tutanaginin Balyoz davasi saniklarinda oldugunu sanmiyorum, yaniliyor muyum, duzeltin?

    Zamanlama acisindan su goturmez sekilde bir proje/plan cercevesinde yayin yapildigi anlasiliyor. Haliyle ‘Cemaat’ AKP gibi miting yapacak degil, onlarda bu sekilde kendi olanaklari dogrultusunda corbaya tuz atiyorlar. Belge olur, Kaset olur, dinleme kaydi olur.

    Diger bir konu da Ayhan Carkin’in tutuklanmasi. Ayhan Carkin sonunda itiraf ederek bile olsa kendi kendini tutuklatmayi basardi. Son zamanlarda derin devletin tetikcisi olarak ortalikta dolasip acik acik yaptiklarini anlatiyordu.

    Nedense Ergenekon savcilari Turkiye’nin en karanlik donemi olan, adeta derin devleti tavuk keser gibi adam oldurdugu yillara (1991-1995) karsi pek bir ilgisizdiler. Gerci Veli Kucuk ve Arif Dogan sahsinda JITEM tarafina karsi bazi atilimlar yok degil ama Hrant Dink cinayetinde oldugu gibi askeriye disinda ozellikle sivil ve polis unsurlari hala karanlikta. Ozellikle Susurluk aktorleri, Dogan Gures, Ciller ve Ozel Orgutu, Mehmet Agar ve Ekibi gibi. (O tarihlerde Ciller’in danismanligini yapan o zamanin hizli kontracisi, simdilerde hizli cemaatci Mumtaz’er’i de unutmayalim)

    Ayhan Carkin kendisini tutuklatmak icin bayagi ugrasti, sanirim bir sene once bir tv programinda adam oldurdugunu hatta yuzlerce adam oldurdugunu itiraf etmisti. Cok olumlu bir gelisme ama acaba bu bir cemaat operasyonu mu diye suphelenmeden edemiyorum? Bakalim arkasindan neler cikacak..

    Cevapla

    • Kemal Says:

      Sevgili Altan,

      “Levent Göktaş’in ofisi yanilmiyorsam 2006 Subat ayinda basilmisti, yani 2 sene 6 ay once ele gecirilen belgeler simdi ‘kesfedilmis’!”

      2 sene 6 ay doğru ama tarih 2009 Ocak olacak.

      Sevgiler.

      Cevapla

    • Ilhan Kemal Says:

      Sark kurnazligi ile gidilebilecek yerinde haliyle bir siniri oluyor ve sanirim o sinira da iyice yaklastik artik.

      Cevapla

      • Bulent Murtezaoglu Says:

        Ilhan bey, o memlekette baska bir dinamigin ve problemin icinde gibi gozukuyorlar. Galiba bir iki senedir dikkat cektiklerini biliyorum.

        Kendilerinden bagimsiz olarak ortaya cikmis olan ‘charter’ turu okullarla ogretmen sendikalari arasindaki cekismede taraf olmuslar ve bizdekinin aksine kolay sindiremedikleri basin ve sendikal orgutler bunlar nedir ne degildir diye bakip ugrasiyorlar. Turkiye’de calisan veya calisir gozuken turden gizlilik usulleri, bir oyle bir boyle konusmalar o kulturde dikkat cekiyor. Benim anladigim bu. Bu tur orgutlenmeler is yapar hale gelince para akimlarinin kontrolleri, devlet/ozel sektor bu sekilde ic ice girince bir takim poltikacilari ‘memnun tutma’ ve kullanma usulleri, o tur vizelerin suistimal edilebilmeleri vs. o memlekette zaten mevcut ve bilinen problemler. Ogrencilerine ise bir zarar verdikleri veya egitim isini duzgun yapmadiklari yonunde ciddi bir alamet gormedim ben.

        Bir sekilde oradaki nufusla kaynasmalari, belki oralarda evlenmeleri, kadinlarla — ama kendiliklerinden ama tepki cekme korkusundan — daha esit hareket eder olmalari da geri gelmeseler dahi bizim memleket icin fena seyler olmaz. Nispeten acik bir toplumda kapali orgutlenmelerin devam edebilmeleri mumkun belki ama normal insanlarin degil daha cok boyle yollara yatkin insanlarin orgut etkisi altinda kalmalari beklenir. Kendilerini uzun sure toplumun ana akimindan ayri tutabilen etnik guruplar var orada ama fizyonomik acidan ‘irk’ faktoru ve o toplumun kendi ayrimciligi devreye giriyor o durumlarda. Bizim insanlarin ise Irlandali veya Italyan’dan farklari yok o acidan — Orta Amerika yerlisi ‘Hispanik’ veya Afrikali/Hintli/Cinli gibi degiller. Turkiye’deki yokluk ve kusatici maddi/manevi baski imkanlari orada olmadigi icin sadece yokluk ve imkansizliktan orgute dahil olma ve orgut disiplini altinda kalma gibi durumlar da soz konusu olmaz herhalde. Baslarina buyuk bela getirmeden bir on on bes sene yuruturlerse o isleri bu ozetlemeye calistigim etkileri de goruruz belki.

        Tabii bu iyimser yaklasim. Kotumser yaklasacak olsam, orada yasayan ve bu orgutle alakasi olmayan Turkleri de tohmet altinda birakacak sekilde davranabilirler ve nahos gelismeler olabilir. Alisilmis, huy haline gelmis, hatta bize dahi yapilmaya kalkilan seyler var. Yalancilik/katakullicilik vs. isleri ‘milletin degerleri’ vs. semsiyesiyle korumaya calismak, kusur bulana millet dusmani demek filan gibi haller goruyoruz. Mesela ‘bana yalanci oldugum icin degil Musluman oldugum icin kiziyorsun’ diye insan sindirmeye calismak ters tepebilen bir sey, cunku cevrilip ‘Musuman oldugu icin yalan soyluyor’ sekline de sokulabiliniyor.

        Cevapla

        • Ilhan Kemal Says:

          Bulent bey,

          Evet ABD’deki FG baglantili okullar konusundaki sorunlar pek yeni degil. Bunun farkindayim. Ama NYTimes’ta bu olcude genis bir yazi konusuna donusmeleri yeni bir gelisme ve oldukca anlamli. Beri yandan ben sahsen buna hic sasirmadim, cunku Turkiye’de kullandiklari tum manuplasyon tekniklerini, gercek kimligini, dusuncesini ozenle saklama ve secretive iliski aglari olusturarak faaliyet gosterme gelenegini ABD’de de aynen surdurmekteydiler. Gazetedeki yazida da gordugunuz gibi bu oyuna israrla da devam ediyorlar. Gazeteci oraya neredeyse okullarin tum iliski aginin grafigini cizmis, onlar hala kirk dereden su getirerek ve yalan soyleyerek adami kandiracaklarini dusunuyorlar. Olmuyor tabii. O nedenle ben sizin kotumser senaryo olarak cizdiginiz resmi daha gercekci buluyorum.

          Cevapla

  11. demokrat Says:

    ODATV ‘ye ilişkin görüşlerimi yazıyorum diye çok tepki aldım,şahsi kanaatim şuydu ;burada Zaman,Sabah,Hürriyet vs ile ilgili yalan haber ve yorumlar hakkında yazılar yazarken diğer ‘etkili’ yayınlar içinde benzer şeyler varsa ortaya koymak gerekmektedir.Zaten çoğu yazar da başka yönleri eleştirirken, doğru olan (yorum gerektirmeyen) kısımlara katıldıklarını beyan ettiler.Sayın Kemal Bey’de bana bir şekilde katıldığını şu sözlerle ifade etti;

    ”Yukarıda OdaTV’de yayınlanmış ve çarpıtılmış bir haberi eleştirmiş, doğrusunu yazmışsınız. İyi etmişsiniz. Kimse haber çarpıtmasın. Sayenizde en azından ben doğrusunu öğrendim.”

    Bu meyan da tekrar başa dönüp tartışmanın çıkışı ile ilgili anımsamalar yaptığımda ve asıl tartışma eksenine -Cemil Koçak,ODATV,Kutuluş Savaşı- geri dönüşte ilginç veriler çıktı ortaya.Bu kez tavsiyeleri dinleyip, saldırgan bir dille yaklaşmayacağım (zaten ODATV yazarının yazdıklarının aslında önemlice bir kısmına katılıyorum, burada vermek istediğim çarpıtma değil ama işgüzarlığın insanın başına neler getirebileceği)

    Günlerden bir gün gene canı sıkılan bir ODATV yazarı en Kemalist duygularıyla bir Atatürk yazısı yazmak ister ve başlığını da atar; İŞTE ATATÜRK’TEN ETKİLENEN DEVRİMCİLER.

    Ancak bu sayın yazar’ın aslında amacının binlercesi var olan Atatürk yazılarından birini daha yazmak değil de ,Yeni CHP’nin yeni genel başkanını eleştirmek ve ‘hizaya sokmak’ olduğu daha yazsının başında ortaya çıkar.

    http://www.odatv.com/n.php?n=che-gueveranin-cantasindan-nutuk-cikmisti–2612101200

    Yazdıklarının büyük çoğunluğunun doğru olmasına rağmen ,sayın yazar hızını alamaz ve haddini aşan tavsiyelerde bulunur;

    ” Atatürk’ün kurduğu partinin liderine de tavsiyem, kendisini Gandi’yle veya Çhe’yle değil, Che’nin ve Gandi’nin bile “ilham kaynağı” olan Atatürk’le özdeşleştirmesidir.

    Castro’nun, Dursun Özden’e dediği gibi, “Devrimci Kemal Atatürk varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar…”

    Tatlı su solcularına (kendi ülkesinin gerçeklerine yabancı, tarihinden habersiz, bağımsızlığın kıymetinin farkında olmayan solculara) ithaf olunur!…”

    Ama hesapta olmayan bir hata(bir çok hata) yapmıştır,aslında kendi boyunu da aşmıştır.Zaten ”…“ilham kaynağı” olan Atatürk’le özdeşleştirmesidir.” diyerek halt ettiğinin farkına varmıştır muhtemelen.

    ”CHE’NİN ÇANTASINDAN ÇIKAN NUTUK

    Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde, çantasından; “Atatürk’ün Büyük NUTUK’u” çıkmıştır.

    Gelin şimdi, “Türkiye’den binlerce kilometre uzakta öldürülen CHE’nin çantasında Atatürk’ün Nutuk’unun ne işi var” sorusuna yanıt verelim:

    Dünya Barış Konseyi Dönem Başkanı Nazım Hikmet, ölümünden 2 yıl önce, 12 Mayıs 1961 yılında Fidel Castro’ya “Barış Ödülü” vermek üzere Havana’ya gitmiştir. Yanında son sevgilisi Vera da vardır. Havana’da Fidel Castro ile özel bir görüşme yapan Nazım Hikmet, daha sonra Moskova’ya dönmüştür. Nazım Hikmet, Castro’ya Mustafa Kemal Atatürk’ü ve Türk Kurtuluş Savaşı’nı anlatmıştır. Bu görüşmenin ardından Sosyalist Küba Cumhurbaşkanı Fidel Castro,Türk Büyük Elçiliği’nden Atatürk’ün Nutuk kitabını istemiştir. Genç Diplomat Bilal Şimşir, izinli olarak Ankara’ya geldiğinde Milli Kütüphane’de uzun araştırmalar sonunda bulduğu Fransızca Nutuk’u Dışişlerine teslim etmiş, Dış İşleri de Nutuk’u Castro’ya ulaştırmıştır. Fidel Castro Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’nı ve devrimlerini anlattığı Nutuk’u okuduktan sonra Atatürk’e büyük bir sevgi ve saygı duymaya başlamıştır. Nutuk’u özümseyerek okuyan Castro, dünyadaki ilk antiemperyalist savaşın önderi Mustafa Kemal Atatürk’ten ve onun “utkuya eriştiren” 1919 Ruhu’ndan esinlenmiştir. Castro, Nutuk’u okuduktan sonra dava arkadaşı, yoldaşı Che Guevara’ya vermiştir. Şimdi Nutuk’u okuma sırası Çhe’dedir…

    Sevgilisine Nazım’dan en güzel aşk şiirleri okuyan ve mektuplar yazan Küba Devrimi’nin öncülerinden Fidel Castro’nun yoldaşı Arjantinli devrimci doktor Che Guevara, Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; “GRAN DISCURSO – Revolucionario Kemal Atatürk” (Atatürk’ün Büyük Nutuk’u), Nazım Hikmet’in “Kuvayı Milliye Destanı“ ve “Amo en ti lo imposible” adlı, 1961 Havana basımı Şiir Antolojisi kitabı çıkmıştır.

    Bugün Santa Clara şehrinde bulunan Devrim Treni ve Che Müzesi’nde bir Nazım Hikmet kitabı da bulunmaktadır. Bu bilgiler, Küba ve Havana’ya giderek bölgede araştırmalar yapan Dursun Özden ve Bilal Şimşir’in anlatılarına dayalıdır. Che’nin çantasından çıkanlar arasında Nutuk olmadığını iddia edenler de vardır. Ama mesele Che’nin çantasından Nutuk’un çıkıp çıkmadığı değil, Che’nin Mustafa Kemal Atatürk ve Türk Kurtuluş Savaşı’ndan esinlenip esinlenmediğidir. Bunu anlamak için de Che’nin fikir kaynaklarına inmek gerekmektedir.”

    Ancak ortaya çıkanlar vahimdir;
    *Bilal Şimşir meslek yaşamı boyunca hiç Havana’da bulunmamıştır.
    *Sözde gönderilen Nutuk İspanyolca isimli ve fakat İngilizce bir Nutuk’tur.Bir ara Fransızca’ya da meyletmiştir.
    *Bilal Şimşir Küba anıları yazmamıştır.
    *Che’nin çantasından ne Nutuk ne de söylenen Nazım Hikmet kitapları çıkmıştır,ama Nazım okuduğunu gösteren önemli deliller vardır.

    Herne kadar sayın yazar;

    ”Ama mesele Che’nin çantasından Nutuk’un çıkıp çıkmadığı değil, Che’nin Mustafa Kemal Atatürk ve Türk Kurtuluş Savaşı’ndan esinlenip esinlenmediğidir.” dese de (sanki başına gelecekleri tahmin eder gibi)o zaman neden bu konuya bu kadar yer ayırdığı anlaşılamamıştır.

    Çarpıtmanın büyüklüğüne ve Atatürk’ün adının kulanılmasına dayanamayan SolHaber’den Yiğit Günay bir yazı yazar ve olayın doğrularını kendine göre aktarır.

    http://haber.sol.org.tr/dunyadan/che-olduruldugunde-cantasindan-hangi-kitaplar-cikti-haberi-37361

    ODATV bir dürüstlük örneği göstererek bu yazıyı da yayınlar.

    Sinan Meydan’ın özür dilemesi beklenirken tüy dikecek yazısını yayınlar;

    http://www.odatv.com/n.php?n=chenin-cantasindan-kafanizi-cikarin-2712101200

    (Bu arada benim de katıldığım bir sürü güzel bilgi sırf Sayın Kılıçdaroğlu’na ders vereceğim hırsına kurban olur.)

    Konuyu kuyruğundan yakalayan tarihçi Cemil Koçak ise ince ince dalgasını geçer.

    http://www.stargazete.com/guncel/yazar/cemil-kocak/chenin-cantasi-haber-348159.htm

    İşte size hem ODATV,hem Cemil Koçak,hem de Kurtuluş Savaşı içeren bir öykü…

    Saygılar.

    Cevapla

    • fmerakli Says:

      Demokrat,

      Meseleler birbirine ancak bu kadar guzel baglanirdi. Kocak’in soyledigi gibi uyduruk tarihcilik son yillarda cok yayginlasti, ara ara bu blogta da o tarih akiminin (!) esintilerini goruyoruz, ama hangi birine yetiseceksin. Odatv bir durustluk ornegi daha verip Kocak’in yazisini da yayinlasa tam olacakmis. SIz fikri takip yapmissiniz, anlasilan Sinan Meydan Kocak’in yazisina cevap vermemis ya da verememis.

      Bir de tabii vahim bir durum var, biz resmi tarihimizle dogru durust hesaplasamadik ki, sira uyduruk tarihe gelsin. Cok uzun bir yazi oldugu icin sadece linkini ve asagida sonuc kismindan kucuk bir alintiyi verecegim ama zamaniniz var ise ve henuz okumadi iseniz Temel Demir’in “Resmi Tarih Yalani ve Gercek(ler)” baslikli yazisini okumanizi nacizane oneririm: (http://www.ozguruniversite.org/index.php?option=com_content&view=article&id=522:resm-tarh-yalani-ve-gercekler&catid=1:guencel-yazlar&Itemid=5)

      “Ve de bu komutla “Cumhuriyet Mitingleri” kotarılıyor… Mitingleri düzenleyenlerden…ADD Genel Başkanı (Jandarma eski Genel Komutanı) Şener Eruygur, “1. hedefe başarıyla ulaştık…” ADD Genel Başkan Yardımcısı (İ. Ü. İktisat Fakültesi Öğretim Üyesi) Nur Serter, “Türk ordusunun önünde saygıyla eğiliyoruz. Türk ordusu, 27 Nisan’da laik Cumhuriyet’e, Türk milletinin gerçek iradesine sahip çıkmıştır…” Miting hatiplerinden (AÜ-SBF Kamu Yönetimi Öğretim Görevlisi) Birgül Ayman Güler, “Bağımsız Türkiye’nin güvencesi Kemalist orduyu bağrımıza basıyoruz…” diyorlar… Bunları dedikleri için de çılgınca alkışlanıyorlar… “Korkmuş orta sınıflar ve negatif siyaset”le tanımlanması mümkün olan sipariş 14 Nisan 2007 Mitingi’leri, Metin Özuğurlu gibi değerlendirilemez: “O meydanda Türkçü-ırkçı değerler ve semboller yoktu; meydanın ortak değerleri Mustafa Kemal sevgisi, yurt sevgisi ve laiklikti. (…) 14 Nisan günü, ‘yukardan cepheleşme’ kurmaylarının beklentileri boşa çıkartıldı; o meydana tepkiselci ırkçı bir milliyetçilik değil, anti-emperyalist bir yurtseverlik damgasını vurdu.” TSK, ADD, İP, CHP, DSP, MHP ne kadar “anti-emperyalist” ise, bu mitingler de o kadar “anti-emperyalist”tir… Kalabalıkların “cazibesine” kapılarak kendimizi aldatmayalım… Evet, dediğim gibi, bugünü anlamada tarihi bilmek müthiş önemli. Bunun için de olan bitenin üzerini örten, onu tahrif eden “resmî tarih”le hesaplaşmak gerekiyor. Resmî tarihin “güzellemeler”inin, çarpıtmalarının, eleştirilmesi iki önemli getiri sağlayacaktır. Bunlardan ilki, böylesi bir vahşet ve zulüm tarihinin bu ülke insanlarının önüne yığdığı sorunlarla baş etmeye yetili, sevgili Hrant’ın deyişiyle “milliyetçilik zehrinden arınmış” bireylerin biçimlenmesine katkıda bulunur. Ve de sınırsız bir ihtiyaç duyduğumuz “kardeşleşme”nin zeminini hazırlar. Bununla bağlantılı ikincisi ise, İttihat ve Terakki ve onun “Teşkilât-ı Mahsusa”sından günümüzün Susurluk-Şemdinli’sine uzanan olaylar dizisini, zincirleme bir “rastlantılar silsilesi” olarak değil, bir tarihsel süregenlik olarak kavrayabilmemize olanak sağlar.”

      Bu arada tanimayanlar icin Demir ile ilgili kucuk bir bilgi de vereyim. Temel Demir Hrant Dink’i anma etkinliklerinden birinde yaptigi bir konusma nedeni ile yasal dayanaginin ne oldugu belli olmayan “Turk resmi devlet tezine muhalefet” ettiginin iddia edildigi bir iddianame ile 301’den yargilaniyor – dava sanirim hala devam ediyor. Bu arada Demir hakkinda davanin 301’den dava acilmasini zorlastiran Adalet Bakani’nin izni ile ilgili degisiklikten sonra acildigini da belirtmek lazim. Dava acilmasina iliskin izni donemin Adalet Bakani Mehmet Ali Sahin vermisti…

      Cevapla

      • fmerakli Says:

        Demir’in, Susurluk’tn Semdinli’ye uzanan olaylar dizisine gondermede bulundugu yukaridaki yorumu gonderdikten sonra gazetelere bakarken Buyukanit Pasa’nin iyi cocugu dahil Semdinli saniklarinin tutuklandigi haberini okudum. Referandumda yetmez ama evet demiis olmaktan bir kez daha mutlu oldum, zira Semdinli saniklarinin dosyalari tekrar adli sivil mahkemeye yapilan anayasa degisikliklerine atifda bulunan bir karar neticesinde donebildi…

        Cevapla

      • Bulent Murtezaoglu Says:

        Temel Demirel hadisesi soyle galiba: http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalHaberDetay&ArticleID=908737

        Ben yine beklemistim ki devlet hakkinda denene katilinsin katilinmasin, ifade hurriyetinin boyle laflar etmek icin oldugunu soyleyecek bir ‘ozgurlukcu’ ciksin az da olsa tiraj alan yayinlara. Ben goremedim. Bir takim [eski?] entelektuel solcular vardir ki askerlik arkadaslariymis gibi Rosa diye bir kadindan bahsederler. Polislerle kose komsulugu yaparlarken akillarina geliyor mudur milletin onlari adam hesabina aldigi ve soyledikleri kadar soylemedikleri ve anlatmadiklari seylerden de sorumlu olduklari acaba? (Cok kapali olduysa: http://en.wikipedia.org/wiki/Rosa_Luxemburg#Quotations )

        Cevapla

  12. demokrat Says:

    Kaynakçalara baktım şimdi ,etkileyici ,sıkkullanılanlara aldım,fırsat bulduğumda okuyup yetmez ama …diyen bir şakirt ! olarak görüşümü yazarım kısmetse,teşekür ederim.
    selamlar.

    Cevapla

  13. Altan Alpay Says:

    Bugün enterasan bir haber düstü ajanslara..

    http://haber.gazetevatan.com/agar-hangi-partiyi-destekleyecegini-acikladi/382311/9/Siyaset

    Türkiye’nin en karanlık dönemlerinden olan 1990-1995 arasının karanlıklar prensi, susurluk ağası,yargısız infazcı özel harekatçıların manevi babası, İbrahim Şahin ve Korkut Eken’in manevi abisi,Ayhan Çarkın’ların muhterem büyüğü Mehmet Ağar AKP’yi destekleyeceğini açıklamış.

    Ayhan Çarkın tutuklanınca sıra bize de gelir mi diye endişelenip tamamen duygusal nedenlerle böyle bir açıklama yapma ihtiyacı hissetmiş olabilir.

    Mehmet Ağar’ın selamı ve Ayhan Çarkın’ın itirafçi olması eski derin devletçilerin Emniyet kanadıyla ile Cemaat kontrolundeki yeni derin devletin barışması şeklinde yorumlanabilir mi bekleyip göreceğiz.

    Mesela eski derin devletçilerden Mehmet Eymür, barışıp anlaştı ve bir takım güvenceler aldı heralde ki risk alıp Amerika’daki rahat yaşamını bırakıp Türkiye’ye döndü, döner dönmez Ergenekon Savcılarına Danışmanlık hizmeti vermeye başlamıştı…

    Yine başka bir haberde Çarkın’ın Etkin Pişmanlık yasasından yararlanıp itirafçı-gizli tanık olacağından bahsediliyordu. Anlaşılan Çarkın’a bazı güvenceler verilmiş, birileri yani kim tahmin edersiniz Çarkın’ın itiraflarını eğip bukup istediği gibi kullanmak için ellerini oğuşturuyor olabilir. Yarın çıkıp Perinçek bana adam vurdurttu derse hiç ama hiç şaşırmayacağım. Üstelik Osman Yıldırım vakasını tap taze gözlerimizin önünde dururken..

    Cevapla

  14. demokrat Says:

    Doğrusu dün haberi dinlediğimde aynı şey aklımdan geçmişti.
    ”Ayhan Çarkın tutuklanınca sıra bize de gelir mi diye endişelenip tamamen duygusal nedenlerle böyle bir açıklama yapma ihtiyacı hissetmiş olabilir.” Aynı saatlerde (akşam) Erkan Mumcu da CNNTURK ‘te o dönem yaşananlara açıklık getirerek hayatımda karşılaştığım en büyük kalleşliği (kelime aynı) bunlardan gördüm dedi.

    Cevapla

      • fmerakli Says:

        Demokrat,

        Savcilar artik devlete dokunuyor, Agar’a da dokunacak yurekli bir savci cikacak. Ben bugune kadar iki farkli sivil inisiyatif cercevesinde iki defa Agar hakkinda suc duyurusunda bulundum, Carkin’in aciklamalari sonrasi yeni bir suc duyurusu girisimi uzerinde calisildigindan da haberdarim, yakin bir sure sonra Turkiye’ye gifiyorum, o vakte kadar girisim olgunlasirsa Agar hakkinda ucuncu bir sucduyurumu da yaparim. Agar icin de deniz tukenmekte diye dusunuyorum…

        Cevapla

        • demokrat Says:

          Beklemedeyiz, sürekli dezenformasyonlar var,dışardan bakan insanın ilk aklına gelen yukarda yazdıklarım oluyor.İktidar bu tuzağa düşmez inşallah.

          Cevapla

Bulent Murtezaoglu için bir cevap yazın Cevabı iptal et