Üçüncü Balyoz iddianamesi bugün 10. Ağır Ceza “Mahkemesi”nce kabul edildi.
Yeni başlayanlar için kısa bilgiler:
Balyoz davasında toplam sanık sayısı 366’ya çıktı. Birinci Balyoz’da 195, ikinci Balyoz’da 28, üçüncü Balyoz’da 143 sanık var.
Birinci Balyoz iddianamesinin temeli: Baransu’nun bavulundan çıkan 11 no.lu CD
Bütün darbe belgeleri bu CD içinde. Bu CD tek bir kerede oluşturulmuş (belgeler içine kaydedildikten sonra bir daha içine ekleme-çıkarma yapılmamış). Çocukların bile kolaylıkla manipüle edebileceği üstverisine inanacak olursanız, tüm Balyoz planlarını içeren bu CD 2003’de oluşturulmuş.
Artık bu CD’nin en erken Ağustos 2009’da oluşturulduğunu kesin olarak biliyoruz. Sahte belge çetesi ürettikleri belgelerde onlarca hata yapmışlar: belgelerin içinde 2004, 2005, 2006, 2007, 2008 ve 2009 yılllarına ait bilgiler var. Sahte belge çetesi bilgisayar kullanğı bilgisayarın saatini geriye aldığı için, bu bilgileri içeren belgeler ens son 2003 yılında ve 2003 yılında görev yapan kişiler tarafından kaydedilmiş gibi görünüyor!
Soruşturma sırasında Balyoz CD’sinde ileri tarihlere ait bilgiler olduğunu, dolayısıyla bu CD’nin 2003’de oluşturulmadığını gören savcılar ne yapıyor? Bunu gösteren yazışmaları adli emanate saklıyor. İddianamede bu yazışmalar ile ilgili yanıltıcı beyanlarda bulunuyor. Bu savcılar hakkında HSYK’ya suç duyurunda bulunduldu. Sonuç? Savcılardan biri Yargıtay’a üye olarak seçiliyor, bir diğeri futbolda şike soruşturmasını üstleniyor.
Balyoz CD’sinin üstündeki yazı, o dönem görevli subayın el yazısı karakterlerinden birebir kopyalanarak makina ile yazılmış. Bu konuda iki bilirkişi raporu var. “Mahkeme” bu konuyu araştırmayı reddediyor.
İkinci ve üçüncü Balyoz iddianamelerinin temeli: Gölcük’ten ve Eskişehir’den çıkan dijital belgeler
Baransu’nun bavulundan çıkan CD’nin aynısı Gölcük’ten de çıkıyor (sahte bir CD, nereden çıkarsa çıksın sahtedir). Gölcük’ten çıkan 2003 tarihli belgede bir şirketin 2009’da değişen yeni isminin ne işi var? Gölcük’ten çıkan “yeni” dijital belgelerde 11 nolu CD’dekilerden de fazla sahtecilik kanıtları var. Kendisine yanlış isimle bilgisayar kullanıcı adı alan subaydan tutun, henüz inşa edilmemiş gemiye kadar.
Eskişehir’de emekli bir subayın evinden “çıkan” flash bellek de aynı. İçinde 2007’de taranmış gibi gözüken 2009 tarihli bir gazete küpürü var, en son 2003’de kaydedilmiş gibi görünen belgelnin içinde 2005 yılında gerçekleşen kanun değişikliği, üstelik kanun değişiklik tarihi ve sıra numarası ile birlikte var.
Sahte belge çetesinin taktiği hep aynı: kendilerine ulaştırılan gerçek askeri belgelerle sahte olanları harmanlamak. Sahtelere gerçek süsü vermek.
Sahte belge çetesi 1nci Ordu’daki Plan seminerine ait kayıt ve belgeleri ürettikleri sahte CD ile harmanladı. Neden?
Çünkü Seminer gerçek, dijital Balyoz belgeleri sahte.
Balyoz davasını hala Seminer ile ilgli sananlar için bir hatırlatma:
• Balyoz davalarındaki toplam 366 sanıktan sadece 52’si (bririnci iddianameden 48, üçüncü iddianameden 4 kişi) seminer katılımcısı. Yani sanıkların %14’ü. Geri kalan 314 sanığın seminerle uzaktan yakından alakası yok. Bu 314 kişi sadece 11 nolu CD ve/veya Gölcük ve/veya Eskisehir’den “çıkan” sahte dijital belgelerle suçlanıyor. Aralarında HAVELSAN’ın Genel Müdürü de var.
• Öte yandan, seminere katılan toplam 162 kişiden sadece 52’i sanık ve bu sanıkların nasıl “seçildiği” belli değil. Örneğin, seminerde sunum yapan bir general sanık değilken, seminerde konuşmamış bir subay sanık olarak bulunuyor. Ankara’dan seminere gözlemci olarak gönderilen 15 subaydan bir tanesi de üçüncü iddianameye sanık olarak seçilmiş.
Balyoz davası sahte dijial belger ile kurgulandı.
Aylardır sanıklar suçsuzluklarını defaatle ispatlıyor, “Mahkeme” ööyle seyrediyor. (Bir de üstelik, savunma yapan avukat ve sanıklar hakkında suç duyurusunda bulunuyor.)
Kimi subayların Türkiye’de darbe belgesi hazırladıkları iddia edilen tarihlerde Amerika’da, İtalya’da, İsrail’de, Kosova’da ya da denizin dibinde olmaları hiç farketmiyor; hepsi hala hapiste.
Ve bu sahte dijital deliller ile Balyoz gecekondusuna çıkılan üçüncü kat, belgelerin sahte olduğunu çok iyi bilen “Mahkeme” tarafından bugün onayladı.
Bir de “Dava belgelerine ilişkin kimi ‘sahtelik’ iddiaları dava açısından işin özünü hiçbir şekilde değiştirmez. (…) Sahih olmayan belgeler varsa, onlar düşer ve süreç devam eder” diyen “sahih aydınlarımız” var.
Bu kirli süreçten medet uman, sahte belgeleri kimin ve neden hazırladığını hiç merak etmeyen…
24 Kasım 2011 10:26
Sayın blog yazarları,
Burada defalarca yazdık, tartıştık.Bütün bu yaşananlar AKP’nin kendi devletini, kendi rejimini kuruyor olmasından kaynaklanıyor. Dış konjonktur hiç bu kadar uygun olmamıştı Akp’nin bu yolu almasında. Bunu kullandılar.
2003 deki seminerden haberleri vardı.Ancak o zamanki iklim uygun değildi ve tek başına seminer üzerinden gitseler sonuç alamayacaklardı.Bunu biliyorlardı.
Zemini uygun hale getirmeye çalıştılar.Güç kullanarak basın’ı dönüştürdüler. O iklime uygun savcılar ve hakimler (zaten yıllardır bu çaba var idi) yetiştirdiler.Yasaları değiştirdiler. Gizli Tanık garabetini yarattılar.
Digital belgeler üretecek teknoloji, altyapı ve bunları oluşturacak kadroları hazırladılar. Düğmeye Van 100. yıl Üniversitesi olayında bastılar.Baktılar ki sonuç alıyorlar daha büyük işlere,organizasyonlara başladılar.Bunu yaparken dönüştürdükleri basın’ı çok yoğun olarak kullandılar. Toplumda “Algı” yarattılar.Kimsenin gerçeğin peşinde olmadıklarını gördükleri için işleri kolaylaştı. ve herkes kendi penceresinden baktığı için.Misal Oda TV davası başladı. Ahmet için, Nedim için Özgürlük. Ya 63 tane gazeteci içerde. Yok ahmet ve Nedim için.Bunu da çok iyi kullandılar.
kendi rejim ve devletini kurma yolunda önlerine çıkan engelleri torba davalarla birer birer kaldırmaya başladılar. Kürtleri KCK davaları ile, Ulusalcıları, Avrasyacıları Ergenekon 1,2,3,4, Balyoz 1,2,3,askeri Casusluk, Komutana Suikast v.s. davalar ile, Solcuları Devrimci Karargah, Hopa davası ile içeri attılar. Dikkat edin bu davların hepsi ucu açık davalardır. Torba davalardır.Ve hep genişlemektedir. Birbiriyle ilgisi olmayan, hayatlarında hiç tanışmamış, konuşmamış olanları bile aynı davanın sanıkları haline getirdiler. Hanefi Avcı mesela Devrimci Karargah davasının sanığı oldu!!!!
Herkesi dinliyorlar.Güvenli İnternet diyerek amaçları facebook, twitter gibi paylaşım sitelerini de kontrol altına almak. Meclis te bekleyen ve ABD’nin çıkmasını çok istediği yasa da geçerse artık işi mahalle aralarına indirecekler. Sürek avını hızlandıracaklar.kendi yandaşlarının tesbit ettiği mahallelerdeki sivri muhalif esnaf,işyeri kim varsa terör örgütlüğünden atacaklar içeri.
12 Eylül faşizmi döneminde ble, hiç kimse bu kadar kolay örgüt üyesi olamamıştı.Şimdi, artık herkes örgüt üyeliği ile suçlanabilir.
Artık, kendilerine liberal denen eski solcu artığı, dönekler den de hiçbirşey beklemeyelim. Ne onların uyanmalarını, ne de dönmelerini beklemeyelim.Evet bu süreçte onlar da katkı sağladılar. Nazi Almanyasında ki getto’lardaki toplama kamplarındaki “kapo”luk görevine soyundular.
Bizde bu toplum,bu liberaller olduktan sonra daha çok kat çıkarlar. Ama artık son virajda. Küresel Güçler’in hesabı Eylül de Suriye, Ekim de iran’ı halletmek idi. Kasım bitiyor Suriye’yi halledemediler. Hafta sayıyorlar.6 haftası kaldı, 5 haftası kaldı.Fakat bir yandan da kendi ekonomik durumları bir felaket.
O yüzden bir kırılma yaşanabilir.İçerdeki gecekondulara daha fazla kat çıkmak, bu küresel soygun çetesinin adımları ile birebir örtüşüyor zira.
24 Kasım 2011 20:47
Hadi gozumuz aydin. 28 subatta sonunda ele alinildi! Cetin Dogana bu mujdeyi vermek lazim 😉