Aziz Nesin’in kaleminden Yaşar ne yaşar ne yaşamaz, yaşadığını ispat etmeye çalışan Yaşar Yaşamaz’ın trajikomik öyküsü.
Yaşar Barbaros Büyüksağnak, Balyoz’un dijital belgelerine göre Aralık 2002 ve Ocak 2003’de iki “darbe toplantısına” katılmış gibi görünen bir subay. Büyüksağnak, bunun doğru olmadığını çok basit bir şekilde ispat ediyor. Zira, o tarihlerde devletin Deniz Kuvvetleri, devletin subayı Büyüksağnak’ı geçici görev ile Roma’ya yolluyor. Görev, devletin resmi yazısı ile Büyüksağnak’a tebliğ ediliyor. Büyüksağnak, ailesini de yanına alarak, Ekim 2002’de Edirne İpsala Karabulut sınır kapısından arabayla yola koyuluyor, Ağustos 2003’de görevi bitene kadar da yurda dönmüyor. Büyüksağnak, Ağustos 2003’e kadar yurda girmediğini, devletin verdiği pasaportun üzerindeki devletin kaşeleri ile belgeliyor.
Ancak, Devletin görüntüde mahkemesi Büyüksağnak’ın aynı anda hem Roma’da hem de Türkiye’de darbe toplantısında olamayacağını kabul etse, bu Word belgelerinin sahte olduğunu da resmen kabul etmiş olacak. İşte bu yüzden Büyüksağnak devletin hapisinde tutuluyor.
Yaşar Barbaros BüyükSağnak’ın 49ncu celsede sunduğu savunmasının bir kısmını buraya taşıyoruz. Duruşma tutanağını okumak için buraya tıklayın:
“Evet, ben Deniz Kurmay Albay Barbaros Büyüksağnak. Her geçen gün biraz daha traji komik hale gelen ve Türk yargı tarihine kara bir leke olarak geçeceğinden en ufak bir şüphe duymadığım bu davanın 131 numaralı şahidiyim. Siz öyle deseniz de ben kendimi sanık olarak görmüyorum.
Geçen yıl yapılan Yüksek Askeri Şura öncesine yetiştirmek üzere alelacele hazırlandığı apaçık belli olan ve aleyhime hiçbir somut delil içermeyen iddianamedeki üzerime atılı hiçbir suçlamayı kabul etmiyor ve reddediyorum.
3 Kasım 2002 seçimleri yapılmadan 10 gün önce 23 Ekim 2002 tarihinde, Türkiye’den ayrılarak dönüş tarihi olan 28 Ağustos 2003’e kadar Türkiye’ye hiç giriş yapmamış olmama rağmen, 2009 yılında Aksaz’da teslim aldığım Komodorluk sancağımı, aldığım gibi lekesiz ve tertemiz teslim edebilmek için var gücümle çalışırken, 2010 yılında ortaya çıkarılan basit bir CD içinde adımın geçmesi nedeniyle hakkımda dava açılmış, üstelik 11 Şubat 2011 tarihinde Heyetiniz tarafından tutuklama kararı verilmiştir.
Yurt dışında bulunduğum tarihler, iddianamede suç tarihi olarak belirtilen tarihlerle birebir örtüşmektedir. (…)
Peki, bir kişi suç tarihleri olarak belirtilen sürecin tamamında yurtdışında bulunduğu kanıtlanmışken bir CD içinde yer alan, imzası bulunmayan, sahteliği defalarca ispatlanmış sözde bir planda adı Ankara koordinatörü olarak geçiyor diye suçlanabilir mi?
Bir kişi uzun süreyle Roma’da görevli bulunuyorken aynı anda sözde darbe hazırlığı kapsamında Ankara koordinatörlüğü yapmış olabilir mi? Böyle bir şey mümkün müdür? (…)
Daha ilginci yurt dışına ailesi ile birlikte 23 Ekim 2002 tarihinde Edirne İpsala Karabulut kapısından çıktığı resmi belgelerle sabit olan bu kişi, gerçekte o gün Roma’da bulunuyorken, 1 Kasım 2002 tarihinde Ankara’da Deniz Kuvvetleri Karargahında bir mesajı hazırlamış olabilir mi? (…)
Bu yüzden halen balyoz 3 soruşturması kapsamında amiraller ve albaylar tutuklanıyor. Tekrar söylüyorum. Amiraller ve albaylar tutuklanıyor ve Hasdal’a yanımıza getiriliyor. Bu ne kadar acı bir durumdur. Birkaç ay sonrada dosyalar birleştirilerek muhtemelen birlikte Mahkemenizde yargılanmaya başlayacaklar. Hangi delille? İşte biraz önce söylediğim türden bu saçmalıklar ve tutarsızlıklarla.
Sorularıma devam ediyorum. Aynı kişi gerçekte yurtdışında İtalya’da bulunuyorken iken 13 Aralık 2002 ve 2 Ocak 2003 tarihlerinde EGAYDAAK’lara istinaden yürütülecek faaliyetler kapsamında Ankara’da düzenlendiği iddia edilen iki toplantıya iştirak etmiş olabilir mi? Veya bu şekilde gösterilebilir mi? Böyle bir şey mümkün müdür?
Gerçek tüm çıplaklığı ile ortada iken, ben Roma’dayım. İddia ise Ankara’da toplantıya katıldığım yönünde. Hem de bir değil iki toplantıya. Bu sözde delil nedeni ile de birçok kişi tutuklu durumda ve toplantıya katıldıkları gerekçesi ile halen tutuklanmaya devam eden arkadaşlarım var. Halkımızda gazetelerde, televizyonlarda kendilerine sunulduğu şekilde sözde darbeci komutanları okuyor, seyrediyor. Ayıptır, yazıktır, günahtır bir millet hiçbir suçu olmayan tertemiz pırıl pırıl sadece işlerini en iyi şekilde yapmaya çalışan kendi bağrından çıkmış öz evlatlarının göz göre göre harcanmasına böyle seyirci kalabilir mi?
Gerçekler ortada bir de üstüne bilirkişi raporu var. Ancak tüm bunlara rağmen bu açık komployu yeni delil şeklinde değerlendirerek siz bu kişileri nasıl tutuklarsınız? Ve 6,5 ay geçmesine rağmen halen özgürlüğümüzü nasıl kısıtlamaya devam edebilirsiniz? Hangi gerekçe ile bunu yapabilirsiniz?
Bir kişi olmadığı bir yerde suç işlemiş olabilir mi? Böyle bir şey mümkün müdür?
Hakkımdaki diğer bir iddiaya geçiyorum. 1987 yılında Deniz Harp Okulundan, 2000 yılında Deniz Harp Akademisinden mezun olan bir kurmay subayın normalde amiralliğe terfi etme şansı en erken 2013 yılı iken, son kayıt tarihi olarak 17 Ekim 2002 gözüken sözde amiral listesine göre 3 yıl önceden 2010 yılında tuğamiralliğe terfi ediyormuş gibi gösterilebilmesi mümkün müdür?
Bu subayın sonradan 2003 ve 2005 yıllarında birer yıl kıdem alacağı 2006 yılında ise albaylıktaki bekleme süresinin 6 yıldan 5 yıla indirileceği henüz bu gelişmeler gerçekleşmeden önce 2002 yılında öngörülebilir mi? Böyle bir şey mümkün müdür? (…)
Son olarak belirteceğim konu ismimle ilgili; iddianamede yer alan ve Donanmadan çıkan dijital verilerde toplam 6 yerde ismim geçiyor. Bakmayın bu dijital verilerde ismim geçiyor dediğime. Çünkü ismim de yanlış geçiyor. (…) Yanlışlık olduğunu anlatmaya çalıştığım husus, Yaşar ismimin 1979 yılında askerliğe ilk adım attığım günden 2007 yılına kadar Deniz Kuvvetleri bünyesinde bir bu ön ismin hiçbir belgede kullanılmadığıdır. Bu isim askeri kimlik kartlarının değişmesi ile birlikte 2007 yılından itibaren Silahlı Kuvvetler bünyesinde de kullanılmaya başlanmış bir ön isimdir.
Şimdi ismimle ilgili bu anlattıklarımı kısaca örneklerle yansılarda size göstermek istiyorum.
Bu ilk yansı 18 Temmuz 1979 tarihli Milliyet gazetesinin haberi. Burada Deniz Eğitim Komutanlığından duyuru yapılmış. Askeri liseyi kazananlar listesi bu 1. sayfaydı. 2. sayfaya geçiyorum okla işaretli isim. Barbaros Büyüksağnak yazıyor. Burada gördüğünüz gibi Yaşar ismi yok. Alt tarafta da tarihi gazetenin gerçek tarihi olarak görebilirsiniz. Bu benim askerliğe ilk adım attığım olay oluyor. Bu listeyle birlikte Askeri Liseye başlıyorum.
Bakın bu 1983 tarihli 4 yıllık eğitimimi müteakip Deniz Lisesi diplomamdır. Burada da Yaşar yok.
Bu daha sonra Deniz Harp okulundaki bir belgedir. Okul numaram yazıyor 1162, arkasında Barbaros Büyüksağnak yazıyor.
Bu 1987 tarihli Deniz Harp Okulu diploması, yine isim Barbaros Büyüksağnak.
Artık teğmen olmuşum sene 1989 Deniz Teğmen Barbaros Büyüksağnak.
1992 Deniz Üsteğmen Barbaros Büyüksağnak.
1995 Deniz Kıdemli Üsteğmen Barbaros Büyüksağnak.
1996 bir NATO belgesi Üsteğmen Barbaros Büyüksağnak.
1997 Yüzbaşı Barbaros Büyüksağnak.
2000 Deniz Harp Akademisi diploması, Barbaros Büyüksağnak.
2001 NATO Okul belgesi Binbaşı Barbaros Büyüksağnak.
Artık yavaş yavaş iddianamedeki tarihlere yaklaşıyoruz.
2002 Deniz Kurmay Binbaşı Barbaros Büyüksağnak. Artık aylar kaldı iddianamedeki tarihlere.
Silahlı Kuvvetler Akademisi diploması, Deniz Kurmay Binbaşı Barbaros Büyüksağnak.
Benim malum göreve yurtdışına göreve gidişimle ilgili bu gerçek mesajdır. Deniz Kuvvetlerinden Genelkurmay’a gönderilen mesaj, 24 Ekim 2002 tarihli saat 11:59 Deniz Kurmay Binbaşı Barbaros Büyüksağnak. Yaşar yok.
2005 bu tebligat konulu 5 tane evrak var arka arkaya buna özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum. Hepsi Deniz Kuvvetleri Personel Başkanlığından gönderilmiştir. Şimdi sene 2005 Yarbay Barbaros Büyüksağnak.
Sene 2006 Albay Barbaros Büyüksağnak.
Sene 2007 çünkü ben belgeyi ibraz ediyorum biraz sonra bahsedeceğim. Gördüğünüz gibi ilk defa Yaşar ismi burada kullanılmış. Bundan sonra artık bütün Silahlı Kuvvetler bünyesinde Yaşar ismide ilave edilmiştir.
Şu anda olduğu gibi. Sene 2008 Yaşar Barbaros Büyüksağnak.
Sene 2009 aynı şekilde, 2010 aynı şekilde.
Bu da 1988 yılında çıkardığım ehliyetim, bu da Barbaros Büyüksağnak.
İsmimle ilgili ilginç bir nokta daha var. Ben bu ifade ettiğim hususu Savcılıkta belirtiyorum. Bazı gazete ve internet sitelerinde haber konusu ediliyor. Aralık ayında Donanma Komutanlığında yapılan aramada ele geçirilen dijital verilerde ismim büyük bir tesadüf sonucu düzeltilerek sadece Barbaros Büyüksağnak olarak gözüküyor. Yaşar ismi ise hiç kullanılmamış. Hani bu sözde belgeler birbirinin devamı niteliğindeydi? Kişi aynı kişi, belgelerin bulunduğu yere göre isimler değişiyor, yarısında öyle yarısında böyle. (…) Bu 2. Gölcük’ten çıkan sözde belge burada da Yaşar ismi yok. Geçen gün Utku Arslan’ın da bahsettiği gibi bütün isimler 3 isimli nedense benim bu sefer Yaşar ismi yok edilmiş. Yine bir diğer katılmadığım Roma’da bulunduğum toplantıdaki toplantı tutanağı. Buradaki kişilerden de tutuklananlar var. Yani ben burada olmam mümkün değil, bunu kanıtlıyorum size.
Başka isimler de maalesef gözüküyor. Zaten İtalya’da iken beni Türkiye’de varsayıp mesaj hazırlamış ve toplantılara katılmış gibi göstermişler. Üstüne birde isimi düzeltmişler. Siz bu açık tutarsızlıklardan hiç şüphe duymadan, bu saçmalıkları yeni delil olarak görüp hakkımda tutuklama kararı alabiliyorsunuz. Size söyleyecek bir söz bulamıyorum.
Bir insanın özgürlüğünün aylarca kısıtlamasından bahsediyorum. En önemlisi benim bu söylediklerimin Deniz Kuvvetleri Komutanlığının resmi yazısı ile de teyit edilmiş olmasıdır. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı tarafımdan nüfus cüzdanının ibraz edilmesini müteakip Yaşar ön adının 9 Nisan 2007 tarihinde Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Personel bilgi sitemine dahil edildiğini ve bundan sonra kullanılmaya başladığını bildiriyor. Ben bunu 5 Mayıs 2011 tarihli dilekçemin ekinde size veriyorum, fakat siz buna itibar etmiyorsunuz. Aynı şey yurtdışında olduğumu belirten Genelkurmay Başkanlığı yazısı için de geçerli, tabi bu yazıları niçin istediğinizi anlayamadığımı da belirtmeliyim. Yurtdışında bulunuyor iken Ankara’da hem de kullanmadığım ismimle belge hazırlamış ve toplantılara iştirak etmiş olamayacağımı gösteren, masumiyetimi kanıtlayan daha güzel, daha açık, daha somut deliller olabilir mi? (…)
Şu ana kadar size birçok soru sordum. Sorulardan 6 tanesi böyle bir şey mümkün müdür, şeklinde bitiyor. Bu sorulara cevap vermeyeceğinizi biliyorum. Ama benim orta seviyede zekaya sahip algılama seviyesi vasat biri olarak içinde bulunduğum durumdan çıkardığım sonuç budur.
İddia Makamı diyor ki; Binbaşı Yaşar Barbaros Büyüksağnak 2002-2003 yıllarında yapılan darbe girişiminde suga planına göre Ankara Koordinatörü olarak görev almıştır.
Genelkurmay Başkanlığı diyor ki; Binbaşı Büyüksağnak Ekim 2002 Ağustos 2003 döneminde İtalya’da görev yapmıştır.
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı diyor ki; 2002-2003 yıllarında Binbaşı Yaşar Barbaros Büyüksağnak diye biri yoktur.
Pasaport Şube elbet bir gün diyecek ki; Büyüksağnak 23 Ekim 2002 ila 28 Ağustos 2003 tarihleri arasında yurda giriş çıkış yapmamıştır.
Siz diyorsunuz ki; şahsın tutuklanmasına, tutukluluğun devamına.
Ben diyorum ki pes.
Mantık bunun neresinde, hukuk bunun neresinde?
Benim atandığım asıl görev yerim Ankara Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Karargahı, o nedenle beni bu sahte planda Ankara Koordinatörü olarak yazmışlar.
Oysa ben 2002 yılının Ekim ayı sonunda 10 ay süre ile geçici görevli olarak İtalya’ya gönderiliyorum. Tabii bu komployu kuranlar geçici görevlendirmeyi ve Yaşar adının o zamanlar Deniz Kuvvetlerinde hiç kullanılmadığını nereden bilsinler. Tıpkı sahte amiral listesini hazırlarken sonradan alacağım 2 yıl erken terfiyi o tarih itibari ile bilemeyecekleri gibi.
Farkındaysanız konuşmaya başladığımdan buyana aleyhimde tek bir somut delil dahi bulunmazken ve masum olduğuma ilişkin resmi belgeler en baştan Savcılık ifademden bu yana dosyamda mevcutken, 6,5 aydır tutuklu bulunuyor ve Heyetinize resmi belgelerle masum olduğumu tekrar kanıtlamaya çalışıyorum. Hukukun geldiği noktaya bakın masumiyet karinesi sadece kitaplarda geçen bir kavram haline gelmiş.
Heyetinize söyleyeceğim şudur; siz bizi yargılamayı bırakın. Biran önce bu sahte CD’leri üretip bizlere iftira atan ve özgürlüğümüzü çalan kişileri bulun ve onları yargılayın. işte Türkiye’de adalet o gün tecelli edecektir.”
06 Ekim 2011 22:52
bir suçlamanın savunması böyle ise…. hala serbet değilse hayretler içindeyim…. kafam karıştı adalet anlayışı değiştimi…
03 Kasım 2011 20:09
Siz, gelin bir de bu Özel Görevli Mahkemeleri izleyin, daha neler neler duyup, göreceksiniz. İkiz amirallere, “ikiz kardeşsiniz de neden biriniz daha az,
diğeriniz daha çok suç işlediniz” şeklinde soru soran savcıların oynadığı komedi türünden tiyatroyu izleyin. O zaman kafanızın karışması hangi boyuta gelecek, görürüz.
03 Ocak 2014 08:31
deniz komodor barbaros buyuksaganak benim 2006 yilinda aksaz deniz ussunden muavenet gemisi komutanimdir.bu insan herseyden once ataturk ilke ve inkilaplarina sonuna kadar bagli serefli be haysiyetli bir insandir.hakkindaki butun iddialari olabilicek en somut orneklerle ispat etmesine karsi hala devletin mahkemesinin israrla bu onurlu subayi ieride tutmasini aklim vicdanim almiyarak hayretle izliyorum.komutanim insallah en kisa zamanda ozgurlugunuz size ve sizin gibi serefli subaylara geri verilir.
06 Ocak 2014 18:53
Sayın Özer,zaten içeride tutsak edilen tüm subaylarımız Atatürk ilke ve devrimlerine sonuna kadar bağlı oldukları için hedef seçildiler,Yargıtay’daki duruşmalarda avukatlar sahtekarlıkları tek tek ispat ettikleri zaman hakimler artık kendilerini tutamayıp gülüyorlardı,hele Kardak kahramanı alb.Ali Türkşen’in darbe planı hazırladığı söylendiği saatte TRT de canlı yayında olduğu sunumla ispatlandığı zaman kendilerini iyice tutamadılar gülmeye başladılar,buna rağmen Ali Türkşen de mahkum oldu.Bu davaların hukuki değil siyasi davalar olduğu şu andaki gelişmelerden de belli değil mi ?
12 Temmuz 2014 12:14
Hüseyin özer söylediğin her kelimeye katiliyorum Barbaros albay 2006 da muavenet te benimde komutanim di. Suçlanacak birisi hic değil. Zaten ispat etmiş sucsuzlugunu. Allah yardimcisi olsun.