Koşaner’in ses kaydı üzerine

25 Ağustos 2011

GENEL

Koşaner’in iknci ses kaydı üzerine Balyoz planlarını kabul ettiği şeklinde yanlış yorumlar yapılıyor.  Söylediklerine bir bütün içinde bakıldığı zaman sahte Balyoz darbe belgelerinden değil, 1. Ordu plan semineri belgelerinden ve ses kayıtlarından bahsettiği görülüyor.  Yakındığı konu da gizli olması gereken bu seminer belgelerinin dışarıya sızdırılmış ve bu şekilde kötü niyetli kişilerin amaçlarına hizmet edilmiş olmasıdır.

Her şekilde, burada nihai olarak söylenmesi gereken şudur.  Işık Koşaner, Balyoz konusunda birşeyler biliyorsa tanık olarak çağrılıp mahkemede dinlenmelidir.  Sanıklar bu talebi Hilmi Özkök için yaptılar, aynı talebi Koşaner için de yineleyeceklerini sanıyoruz.

Bir dava, gizlice kaydedilip istendiği zaman medyaya servis edilen kayıtlar üzerinden yürümez.  Balyoz belgelerinin sahte olduğu artık duzinelerce kanıtla ispatlanmıstır.  Davanın bu şekilde yürütülmeye çalışılması da çetenin ve yardımcılarının esas niyetleri hakkında yeteri kadar aydınlatıcıdır.

Abone Ol

Subscribe to our RSS feed and social profiles to receive updates.

61 Yorum “Koşaner’in ses kaydı üzerine”

  1. merttalay Says:

    Balyoz davasinin sonucu ne olur bilemem. Belki beraat cikar, belki Yargitay’dan doner, belki AIHM’den. Insallah herkesin icini rahatlatacak, gercek suclu/sucsuzu ayiracak sekilde sonuclanir. Haksiz yere magdur olan varsa magduriyetlerinin giderilmesi/tazmini icin gerekli seyler yapilir.

    Ama su kesin: Hukumete muhalif general devri bitmistir, bunun bitis surecinde de Balyoz davasi hep hatirlanacaktir. Artik hesap vermeyen, basbakan/bakanlarla terbiyesizce konusan/kucumseyen/azarlayan, kendi basina buyruk, kendini hukumetin memuru olarak gormektense “Ataturk’un askeri’ gibi anlamsiz sifatlar tureten, askerligi siyaset olarak goren pasa devri bitmistir. Tarih kitaplari bu pasalarin sonuncusu olarak Cetin Dogan”i anacaklardir. Bu davanin en onemli mirasi budur, artik kimileri buna sevinir, kimileri uzulur..

    Cevapla

    • Can Acar Says:

      merttalay,

      Hükümetler değişmek içindir. Her seçimde ipliği pazara çıkarılır, yaptıklarının hesabını verir, değişir, yenisi gelir. Devletin ise sürekliliği vardır. Hükümetin politikaları ve meclisin çıkarttığı yasalar doğrultusunda çarkı döndürür. Özerk kurumlar vardır (artık yok) bunlar hükümetin emniyet sübabıdır, seçim ile başa gelenin zıvanadan çıkmasını, vatandaşın temel, uzun vadeli haklarını gözetir. Devlet memuru vardır. Hükümet memuru yoktur.

      Hükümet == devlet olduysa zaten ortada demokrasi falan kalmamıştır. Tek parti, tek adam yönetimi gelmiştir. Artık kimileri buna sevinir, kimileri üzülür.

      Cevapla

      • merttalay Says:

        Can Bey, devlet soyut bir kavramdir hukumet ise somut. Dediginiz gibi devleti hukumetler yonetir, bunun icin butun memurlar hukumete karsi sorumludur. Yoksa “ben devlete karsi sorumluyum” diyen bir memur olabilir mi? Sorarlar, kimdir devlet diye.

        Hukumet=devlet oldugu zaman demokrasi yok diye bir sey yok, o dediginiz devlet=parti oldugu zamandir. Nazi almanyasi, chp turkiyesi gibi.

        Ama “hukumetin emrindeki devlet memuru” daha iyi bir ifade olabilir, evet.

        Cevapla

        • Can Acar Says:

          merttalay,

          Devleti sadece hükümet yönetmez. Yasama yürütme ve yargı’nın görevleri açıkça tanımlanmıştır. Hükümet bunların sadece ikisinde vardır.

          Memurların görevleri de kanunlar çerçevesinde işlerini yapmaktır. Hükümetin her dediğini harfiyen uygulamak veya kişilere veya gruplara hükümet yanlısı veya karşıtı olarak ayrım yapmak görev tanımlarında yoktur. Hatta özerk kurumlar vardır politikaya bulaşmadan işlerini yapabilsinler, uzmanlıklarını kaybetmesinler diye.

          Bütün bu dengeler ortadan kalkarsa, devlet memurlarının seçiminde veya atanmasında biat yetkinliğin önüne geçerse, denetim mekanizmaları kaldırılıp, özerk kurumlar hükümete bağlanırsa, o zaman ortaya çıkan yönetim şekli tek parti, tek adam yönetimi olur.

          Halkın ve ülkenin uzun vadeli çıkarlarını savunacak hiçbir yasal mekanizma kalmaz, bugün zenginleşmek için sürekli yarından çalınır, kimse de engel olamaz.

          Artık kimileri buna sevinir, kimileri üzülür.

          Cevapla

          • merttalay Says:

            Can Bey,

            Takdir edersiniz ki yorumlarimin odagi general/mustesar/genel mudur gibi ust duzey memurlardir. Bu tarz gorevlerin ozelligi yonettikleri kurumlarin “yonlerini cizmektir”. Bu gorevin gereklilikleri kanunda yazmaz, bu yonu hukumet belirler, bu duzeydeki memurlar uygular ve hukumete karsi hesabini verir. Bunun icin genelkurmay baskani basbakana karsi “sorumludur” denir. Ozel sektorden ornek verirsek CEO’larin gorev tanimi gayet muglaktir, ama onlarin yonunu yonetim kurulu belirler ve degerlendirir. Yoksa tabii ki yorumlarim alt duzey memurlara yonelik degil, zaten kimse onlarla ilgilenmez. Sizin karsi gorusleriniz ise tamamen bu alt duzey memurlara yonelik gibi duruyor.

            Artik Isik Kosaner’in ses kayitlari da dogrulandigina gore onun hakkinda da konusabiliriz. Soyle demis Kosaner: “HALKIMIZ BİRAZ ENDİŞELİ GİBİ GÖZÜKÜYOR. ŞİMDİ KİM NE DERSE DESİN ARKADAŞLAR, KİM NE SÖYLERSE SÖYLESİN. BUNUN BİR YERDE YAZMASI DA GEREKMEZ. HANİ DİYORLAR YA 35. MADDEYİ KALDIR DA BİLMEM NE MADDEYİ KOY. İSTER KOY İSTER KOYMA. BİZ SİLAHLI KUVVETLER OLARAK BUNUN İÇİN VARIZ. BU BİZİM DOĞAL TARİHİ GÖREVİMİZ. KİMSE BUNUN HAKKINDA BİZE AKIL ÖĞRETEMEZ. KİMSE BUNUN AKSİNİ BİZE SÖYLEYEMEZ. O ZAMAN BİZİM VARLIĞIMIZI İNKÂR EDERİZ.”

            Iste dedigim tam da bu: Kafasina gore hareket etmeye alismis generallerin sonu gelmistir umarim. Bence siz Kosaner’in konusmasini bir okuyun, sonra da benim yorumlarimi.

            Cevapla

            • Olasılıksız Says:

              Ben bu blogtakilerin çoğu kadar demokrat değilim.. Ülkemizde demokrasi olduğuna da hiç bir zaman inanmadım. Hükümetin uygulamaya soktuğu yeniliklerin ise demokratikleşmeden çok saltanatlaşmaya vesile olacağını düşünüyorum.

              Eğer ülkede basın, polis, yargı, hükümet ve diğer önemli organlar belli bir zihniyetin eline geçmişse, bunlar bağımsız ve tarafsız hareket edemiyorsa, demokrasi dışında bir rejim tehdit haline gelmişse, gerektiğinde buna dur diyebilecek bir mekanizma olmasını arzu ederim.

              Elbette gönül ister ki, bu mekanizma asker olmasın… bağımsız yargı olsun. Ama yargı da kontrol altında olursa İran benzeri bir mollalar rejimine geçmemize kim engel olacak?

              Dediğim gibi, ben demokrat değilim. O yüzden çoğunluğun seçtiği, istediği doğrudur ve haklıdır diyemiyorum. Aziz Nesin’in mütevazu gösterip %60 dediği rakamın çok daha yüksek olduğunu, %40’lık kısımın %60’ın tercihiyle yönetilmesinin akıl ve mantığa aykırı olduğunu düşünenlerdenim. Bunu baştan ifade ederek “ne kadar anti demokratik” düşündüğümü ve darbelere çanak tuttuğunu ifade etmenize gerek kalmasın.

              Asker için 35. maddenin hiç bir önemi olmadığını daha önceki bloglarda da dile getirmiştim. Herhangi bir ülkede yasal dayanağı olsun veya olmasın silahlı güçler her zaman darbe yapabilir. Darbenin yasası diye bir şey de olmaz. Ha 35.madde, ha 55.madde. Murphy’nin altın kuralı: “Altını olan kuralı koyar” Eğer, koşullar halkın ciddi kısmının müdahale istediği noktaya gelirse darbe oluyor mu, olmuyor mu hepimiz görürüz.

              Herkes gibi ben de darbeleri hiç yaşamayalım isterim. Ama 11 eylül ve öncesini yaşamış bir kişi olarak herkesin aksine 12 eylül bir zorunluluk haline gelmişti demekten de imtina etmem. Keşke siyasiler daha itidalli davransılardı da 12 eylülü hiç yaşamasaydık. Ama yaşadıysak sebebi askerler değil, ülkeyi yönetenlerin basiretsizliğidir.

              Eğer bugün yönetimde olanlar aynı hataları yapar ve ülkeyi uçuruma doğru götürmeye başlarlarsa kimsenin gözü demokrasi falan görmez.

              Şu an için böyle bir tehdit söz konusu olmadığı ve hükümetin her ne kadar falsolu hareketleri varsa da demokratik yöntemlerden ayrılmadığı düşünülürse ne darbe tehditi mevcut, ne de bunu isteyen mevcut. Benim düşüncem, askeri ne kadar kontrol almaya çalışırlarsa çalışsınlar, ister savunma bakanlığına bağlasınlar, ister yasaları değiştirsinler; askeri ezip küçültebilirler belki ama darbe gücünü asla engelleyemezler. Tüm orduyu Fethullahçılar ile doldurmadıkça -ki bu da ordu geleneğine pek uymuyor- bu olasılık bertaraf edilemez.

              Cevapla

              • demokrat Says:

                Sayın Olasılıksız,

                Bu yazıyı okuyunca açıkcası gözlerime inanamadım.Sizden gelmesi ise beni daha çok şaşırttı,acaba dedim ‘karamizah’,’underground’ tarzı bir şey mi?Dönem ödevi verilen üniversitelilere Jakobenizmi tarif et deseler,’tarife gerek yok’ alın işte örnek diye gösterseler yeridir.

                12 Eylül çözümlemeleri tam bir karamizah.Hele de ‘our boys …’ tarzı itiraflar öylece ortalıklara saçılmışken.Aynı günler içinde hem sağcı hem solcu gençlerin aynı silahtan vurulduğu kabak gibi ortaya çıkmışken.Birinci ağızdan ‘şartların olgunlaşması için biraz daha bekledik’ itirafı söylenmişken.Kuvvet komutanı icazet ve bilgi(vesayetin teslimi) maksadıyla ABD sularına yelken açmışken.Harekattan saatler önce ABD elçiliği ve bilcümle yabancı misyonlara haberler uçurulmuşken.. .Bahsekonu dönemde siyasilerin çok günahları var ama bunların en hafifi inanın bu anarşi konusunda olmuştur. 12 Eylül’e zorunluluktur diyene kusura bakmayın ama ‘aklımızla alay etmeyin’ derim ben de.

                ”Eğer, koşullar halkın ciddi kısmının müdahale istediği noktaya gelirse darbe oluyor mu, olmuyor mu hepimiz görürüz.” demişsiniz.Bu bir hayal artık,bu ülkede asla olmayacak bir hayal.Şu kadarını söyleyeyim,iç savaş çıkar,halkın yarısı telef olur yine de darbe başarılı olamaz.Darbenin karşısına çıkacak güç birlikteliklerini,farklı görüşleri gördüğünüzde ağzınız açık kalır.Bu ülke bu birikime ulaştı artık.Hem nasıl koşullar ortaya çıkacak ki halk darbeyi meşru görecek? Var mı bunu bir ölçeği?Kimi nasıl inandıracaksınız koşulların olgunlaştığına?Hasbelkader başımıza geldiğinde farklı kulvarlarda olacağız o zaman.Ben mesela sonuna kadar savaşacağım darbecilere karşı.
                Size yakıştıramadım bu yazıyı vesselam.

                Cevapla

                • Olasılıksız Says:

                  Sayın demokrat;

                  Yazımın 2 unsuru var… Şahsi düşüncelerim ve durum tespitlerim.

                  Ben 12 eylüle giden süreci tartışmadım. Dediklerinizin doğru olması muhtemeldir. Belki de askerin dışarıdan desteklenen incelikli bir planı neticesinde 12 eylül sürecine girilmiştir. (Gerçi askerin böyle incelikli planlar yapmaya pek muktedir olmadığını da son zamanlarda gördük. Bu konuda bir yorumum yok. Benim yorumum 11 Eylül günü yaşadıklarım üzerinedir.

                  Size kişisel deneyimlerimi anlatırsam daha iyi anlarsınız. 12 eylülde ben 15 yaşındaydım ve Ankara’nın merkezinde oturuyordum. Evimin arka sokağı MHP Gençlik merkezi, ön sokağı Dev-yol üssüydü. Evden çıkıp sağa doğru gidersem ülkücüler, sola gidersem devrimciler yolumu kesiyordu. Defalarca kere dayak yemekten zor kurtuldum. Dayak yesem bile şanslı sayılırdım.. çünkü tam evimin önünde 1 ay içerisinde 6 kişi karşıt görüşlerce infaz edildi. Bunlar yaşları15-20 arası gençlerdi. Oturduğum evin arkasında yurt olduğu için 3 kez bomba atıldı.. bunlardan 2 tanesi oturduğumuz binaya geldi.

                  Evinden bakkala çıkan besmeleyle çıkıyordu… çünkü gidip dönmeme olasılığı vardı. Şimdi bu şartlar altında yaşıyorsanız, sizi bu noktaya getiren nedenleri sorgulamaz, sizi bu pislikten kurtaracak kişilere 4 elle sarılırsınız.

                  Ben 12 Eylül günü, sokağa çıkma yasağına rağmen, her köşe başında tanklar, askerler olmasına rağmen insanların çoluk çocuğuyla sokağa gezmeye çıkıp askerlerin gözlerinden öptüğünü gördüm.

                  13 Eylül ve sonrasındaki süreci asla tasvip etmedim. Ama 11 Eylüle geldiğimiz süreçte siyasilerin sorumluluklarını ve beceriksizliklerini kimse inkar edemez. Yeterli iradeyi gösterip gizli oyunları, tezgahları ortaya dökselerdi de biz hiç o günleri yaşamasaydık.

                  Siz kaç yaşındasınız, o günleri yaşadınız mı bilmiyorum. Yaşamadıysanız dilerim hiç yaşamazsınız. Ama davulun sesi uzaktan hoş geliyor… Hiç kendinize sordunuz mu yerden yere vurduğumuz 12 Eylül anayasası neden %92 oy ile kabul edildi? Eee, şimdi yetmez ama evet anayasa değişikliği %50 küsürü zor aldı. O zaman 12 eylül anayasası onu döver bu mantıkla… 🙂 Madem vatandaş darbeyi istemedi bu %92 desteği nasıl açıklayacağız? Hadi mecbur kaldılar diyelim.. Peki, 7-8 yıl sonra eski siyasilerin dönmesi için yapılan referandumda güç bela evet oyu almalarını nasıl açıklayacağız?

                  Demokrat olmadığımı zaten ifade etmiştim. Ama bu darbe taraftarı olduğum anlamına da gelmiyor. Koşullar oluşursa darbelerin geleceğini bir tespit olarak söylüyorum. Zaten yazımda bir darbe gerektirecek koşulların söz konusu olmadığını da ifade ettim.

                  Halkın neyi meşru göreceği ise sadece günün koşullarıyla ilgili bir konudur. Bunu görmek için dünya siyaset tarihine bakmak yeterlidir. Yeterince zaman, para ve emek harcarsanız toplumları istediğiniz gibi şartlandırır, istediğiniz şekilde yönlendirirsiniz. Özellikle eğitim seviyesi düşük toplumlarda bunu daha kolay yaparsınız. Ülkemizde okuma yazma bilmeyen kadın oranının HALA % kaç olduğunu biliyor musunuz?

                  Ayrıca, mesajımın en önemli noktasını atlamışsınız.. Şu andaki gelişmelerin demokratikleşme yönünde olmadığını vurgulamıştım. Askeri MSB’a bağlamakla demokratik olunmuyor. Siyasi güdümlü yargı, siyasi güdümlü basın… bunlar demokrasinin hangi kriterlerine uyuyor?

                  İşte Deniz Fenerinin 3 savcısı… Bir savcıya “Başkasına yaranacağıma limon satarım daha iyi” dedirtebilecek unsurlar neler olabilir?

                  Cevapla

                  • demokrat Says:

                    Olasılıksız,
                    Ortamın betimlemesi konusunda hiç tereddüt yok haklısınız,hepimiz bunları kıyısından köşesinden yaşadık.Bugün her ailede bu döneme ait derin izler vardır.Ama benim söylediğim başka bir boyut.Üzerinde durduğum (aslında çok fazla tartışılmıyor artık bu,herkesimden geniş kabul gören bir gerçeklik durumuna geldi) darbeye zemin hazırlayan taşların nasıl döşendiği ve kimlerin taşeron olarak kullanıldığı.Bunu söylerken yapılan herşeyi sadece askere bağlamak ve derin devletle salt askeri özdeşleştirmek çok büyük bir haksızlık olur.Sanıyorum işin detayları çok daha çetrefilli.

                    Bülent Ecevit,26 Eylül 1974 tarihinde Giresun’da yaptığı bir konuşmada şöyle der; ”12 Mart sonrası dönemde adı sanı ortaya çıkan ve tedbirlerin ve hatta soruşturmaların hukukiliğine ve insaniliğine gölge düşüren Kontrgerilla adlı örgütün, bu resmi görüntülü fakat gayriresmi örgütün niteliği ve amacı üzerindeki örtü kaldırılamamıştır.”

                    Mesela çok yaygın bir komplo teorisi 1960 darbesinin temel nedeninin zamanın hükümetiyle Sovyetler Birliği arasında yaşanan yakınlaşma olduğu fikrine işaret eder,ama daha sonra işin şirazisinden kaydığı söylenir.Ne kadar doğrudur bilemiyoruz tabii.

                    Talat Turhan’dan alıntı;

                    ”Darbecilik geleneğine ABD işbirlikçisi olarak sahip çıkanlar bulunduğu gibi, iktidarın tutumunu beğenmeyen kişiler “vatan-millet” kurtarma amacıyla yola çıkmakta, sonuçta ABD emperyalizminin çıkarlarına daha fazla hizmet eden bir düzen getirilmektedir….ABD askeri darbelerin kuramını geliştirip, hegemonyası altına aldığı ülkelere ihraç etmekle kalmayıp bu amaçla “Gladio” türü yeraltı örgütleri kurup, finanse ederek denetiminde tutmaktadır. Tüm NATO ülkeleri yanında İSVİÇRE, AVUSTURYA ve İSVEÇ gibi ülkelerde de bu tür örgütlerin varlığı 1990 yılında tüm açıklığıyla ortaya çıkmıştır. Gelişmiş Batı ülkelerinde
                    komünist bir istilayı ya da iktidarı engellemeye yönelik bu tür örgütler, demokrasi geleneği yerleşmemiş ülkelerde ABD yanlısı askeri darbelerin oluşması için ortam hazırlamak, darbe sonrasında da onu yaşatmak gibi bir işleve sahiptirler….1973 yılında 12 MART 1971 Darbesiyle ilgim dolayısıyla idam istemiyle İSTANBUL Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi’nde yargılanırken sorgum sırasında 12 MART Darbesi’nin arkasında ClA’nın bulunduğunu duruşma tutanağına geçiren ilk kişiyim. Benden iki yıl sonra bir gazeteye yapmış olduğu açıklamada Dışişleri Eski Bakanı ihsan Sabri ÇAĞLAYANGİL beni doğruladı. Daha sonra çeşitli kaynaklar bu gerçeği teyit ettiler….12 EYLÜL 1980 Darbesi üzerine fazla konuşmaya gerek yok. Bu darbenin “Made in USA” damgalı olduğu birçok kaynaktan açıklandığı gibi bütün dünya da bu gerçeği kabul etmiş bulunuyor.”

                    1973’te Şili’de Allende hakkında diktatörlük suçlamaları kampanyası başlatıldı. 1971’de %36, 1973′ %46 oy almayı başaran Allende için bu suçlamalar bir dönüm noktası olurken,ülkede ordunun yönetime el koyması için açıktan çağrılar görülüyordu.Bu arada ekonomi dış müdahaleler sonucu yıpratıldı ve hiper enflasyon ülkeyi ekonomik olarak batağa sokmak üzere dizayn edildi.Sayısız siyasi krizler yaratıldı,Allende diktatörlük ve anayasayı deforme etmekle suçlandı, süreç 11 Eylül 1973’de General Pinochet önderliğindeki silahlı kuvvetlerin yönetime el koyması ile yeniden şekillendi. Bu sayede Şili halkı ‘diktatörlük’ neymiş öğrendi.Kusura bakmayın ama bana son dönem yaşadıklarımız ve yapılan feveran ‘sivil dikta’ hep bu ve benzeri örnekleri getiriyor aklıma.Şili’de bulunan
                    ve ekonominin temelini oluşturan ‘bakır’ kaynaklarının yönetimi başlıbaşına bir darbe nedeni olmasa da bu ve benzeri sorunlarda ABD’nin müdahalesi ve muhaliflere(ayrıca darbecilere) gizli desteği sonradan açıkca gözler önüne serildi.1973 yılında Kissinger ve Nixon arasındaki telefon konuşması herşeyi özetliyordu aslında;”darbenin başarılı olması için yapılan çalışmaların ,yaratılan koşulların itirafı ve başarılı olmasından dolayı duyulan mutluluk ”. Bir nevi yakından tanıdığımız ”our boys have done it”.

                    Gene Arjantin tarihi ; ”sabah erken kalkan’ın” darbe yaptığı çok karmaşık rejimlerin birbiri üstüne geldiği ibret hikayeleri ile doludur.Peron’lar, 1955,1976 darbeleri. Hatta Wikipedia’da yazıyor 1819-2000’li yıllar arasındaki 46 Devlet Başkanından sadece ikisi darbesiz görevi teslim edebilmiş.Son süreçte kullanılan komunizm karşıtı üslup ve Peron karşıtı üslup ile 1960 ve 1980 Türkiyesi için kullanılan üslup arasında o kadar derin benzerlikler var ki.

                    1999 yılında Pakistan’da darbeyle iktidara gelen Pervez Müşerref İngiltere Kraliyet Savunma Bilimleri Koleji orjini ve ABD,Türkiye’deki görevleri ve eğitimleri ile dikkat çekmektedir.İktidarı boyunca izlediği ABD gölgesindeki politikaları neden/nasıl işbaşına gelmiş olabileceği hakkında derin izler taşır.

                    Yani diyeceğim o ki; yapılan her darbeden önce kullanılan benzer argümanları ve yaygaraları(komünizm geliyor,şeriat geliyor, sivil dikta geliyor vs vs) gören insanların zihninde ”yahu gene mi?” şeklinde bazı çağrışımların uyanması
                    kadar doğal bir şey olamaz.Bu argümanların bugün kimler tarafından kullanıldığı açıkca görülmektedir.Yani bu söylemi kullanmak kimsenin tekelinde değildir.
                    Ha bu durumu kendi lehine kullanacak iktidarlar çıkmayacak mıdır,bunun da garantisi yoktur.

                    ”Madem vatandaş darbeyi istemedi bu %92 desteği nasıl açıklayacağız?” demişsiniz. Anayasa referandumunda alınan % 90 bilmem kaç oyun ,oy kullanılan zaman ve şartlar düşünüldüğünde hiçbir hükmü yoktur.Hükmünün olmadığı da
                    zaten hemen sonraki seçimde hatta daha sonraki seçimlerde kullanılan oylarla gösterilmiştir.Eğer halk korkutulmamış ve sindirilmemiş olsaydı alınacak oy MDP’nin aldığı oy kadar olurdu.Bu arada halk darbeyi istemedi demedim
                    ama şunu diyebilirim ”istemek zorunda bırakıldı.” Bu açıdan bakıldığında ‘zemin hazırlığı sondaj çalışmaları’ açısından yeryüzündeki en iyi çalışmaya örnek teşkil edecek bir taktik kullanılmış ve ne acıdır başarılı olunmuştur.

                    ”Askeri MSB’a bağlamakla demokratik olunmuyor. ”, olunmasa da bu bir adımdır ve demokrasinin gelenekçi yüzünün göstergesidir.”Siyasi güdümlü yargı, siyasi güdümlü basın… bunlar demokrasinin hangi kriterlerine uyuyor?” Katılıyorum , dediklerinizin göstergeleri oluşmaya başlamıştır ve modern demokrasi ile asla bağdaşmayacak bir yapısal sorundur.Ben bu durumun biraz da ‘kraldan çok kralcı olmak konusunda deneyimli olan Türk insanının yapısından’ kaynaklandığını düşünüyorum.Bazı konularda iktidarın bile rahatsız olduğu varsayılabilir.Bunlar benim fikirlerim tabii, beni bağlar doğruluğunu yanlışlığını zaman gösterecektir.

                    Sonsöz; en kötü sivil iktidarın bile en iyi darbe iktidarından daha evla olduğunu düşünüyorum.

                    Cevapla

                    • Olasılıksız Says:

                      Sayın demokrat,

                      Şüphesiz çok doğru tespitler yapmışsınız ve pek çoğuna katılıyorum.

                      Ancak ben pragmatik bir insanım. Sonuca neden olan süreçler engellenemiyorsa veya belli nedenlerle engellenmemişse sonuç kaçınılmazdır. Bu durumda sonucu değil, süreci eleştirmemiz gerekir.

                      12 Eylülü dile getirmemdeki neden de budur.

                      Mevcut toplumsal yapımız geleneksel olarak askere bir müdahale sorumluluğu vermiş. Bunun doğru bir şey olmadığını biliyoruz. Ama tüm darbe ve muhtıra geçmişine rağmen askerin en güvenilen 1. kurum çıkması vatandaşın bu sorumluluktan pek de rahatsız olmadığını gösteriyor. Ne diyelim.. saltanattan gelen bir geleneğimiz var. Otoriteyi seviyoruz galiba.

                      Size katılmadığım nokta MSB’ye bağlanma gibi sembolik girişimlerin demokratikleşmede zerre kadar etkisi olmayacağıdır. Mısır ordusu Mubarek’in arka bahçesi değil miydi? Komutanlar yakın arkadaşları değil miydi? Ordunun cephe almasını önleyebildi mi?

                      Kanımca darbeleri önleyecek en güçlü mekanizma bağımsız, tarafsız ve güçlü bir yargıdır. Bu yapı yıpratılırsa -ki şu anda öyle- siz darbelere gel gel yapmaya başlarsınız. Yargının gereken yerde raydan çıkan konuları yerine oturtacağından şüphesi olmayan bir ordu ise hiç bir zaman darbeye tevessül etmez. Sonuçta ordu dediğimiz de bu ülkenin orta ve alt sınıflarından çıkmış insanlardan teşekkül etmiştir. Onlar da bu ülkenin evladıdır.

                      Demokrat olmasam da son sözünüze katılırım. En kötü sivil iktidar en iyi darbe iktidarından iyidir. Ama iktidar gerçekten sivilse… başka ipler tarafından oynatılmıyorsa…

                    • demokrat Says:

                      ”Kanımca darbeleri önleyecek en güçlü mekanizma bağımsız, tarafsız ve güçlü bir yargıdır.”
                      Bu konuda çok haklısınız ve hepimizin temennisi …Şartları ise her türlü militer , totaliter, şer’i, maddi, ve siyasi baskı ile vesayetten uzak bir yargı.

                • Olasılıksız Says:

                  Eklemeyi unutmuşum… Jakoben olmak size göre kötü olabilir. Ben demokrat olmadığımı zaten ifade ettim. Toplumun çoğunluğun tercihleri doğrultusunda yönetilmesini doğru bulmuyorum. Dikta rejimlerini de savunuyor değilim. Öyle olsaydı şu anda AKP’yi savunuyor olurdum. Çünkü fiilen örtülü dikta rejiminde yaşıyoruz. 🙂

                  Cevapla

        • Slobodan Hacirahmanovic Magamedov Says:

          Demissiniz ki “devleti hukumetler yonetir, bunun icin butun memurlar hukumete karsi sorumludur. Yoksa “ben devlete karsi sorumluyum” diyen bir memur olabilir mi? Sorarlar, kimdir devlet diye.”. Kanimca cok yanlis bir saptama bu. Sadece bakanliklarda calisan en ust duzey memurlar (mustesarlar, vs.) hukumete karsi sorumludur. O da indirekt olarak gerceklesir, yani bagli bulundugu bakana karsi sorumlulugu vardir. Memurlar adi ustunde devlet memurudur. Hukumete, partilere degil kurumlara, yonetmeliklere, kanunlara karsi sorumluluklari vardir.

          En basta yaptiginiz analize kismen katilirim. Askerin kislasina donme sureci balyoz davasi ile hiz kazanmis gibi gorunse de kanimca uzun vadede bu davanin zarari yararindan daha fazla olacaktir. Bir kere artik cok acik bir sekilde belli ki bu davada yargilananlarin belki de %95’i magdur durumunda. Tazminatlari, vs. geciyorum. Bu insanlar disari ciktiklarinda olusacak havayi dusunuyorum da bana pek selametli gelmiyor bu dava.

          Cevapla

    • fmerakli Says:

      Merttalay,

      Soylediklerine buyuk olcude katiliyorum, ama askerligi siyaset olarak goren pasalarin sonuncusu olarak tarih kitaplarinin Cetin Dogan’i yazacaklari seklindeki tespitinin Dogan’a haksizlik oldugunu dusunuyorum. Zira askerligi siyaset olarak goren amiral/general rutbesinde bir kisim asker Dogan’in emekliliginden sonra da ordu icinde varolageldi ki internet andici davasi bunun acik bir gostergesi kanimca. Ama Dogan pasanin isminin soyledigin anlamda sembol haline gelmekte oldugu da yanlis degil

      Cevapla

      • merttalay Says:

        fmerakli,

        tabi ki Dogan disinda da bu tarz generaller var ama dediginiz gibi balyoz davasi, bu blog vs. sonucu bu ismin bir sembol haline geldigini dusunuyorum.

        Cevapla

        • Olasılıksız Says:

          Çetin Doğan, gerek bu hükümet, gerekse benzer zihniyetler için lafını hiç bir zaman esirgememiş birisi.

          Bu yönüyle günah keçisi haline getirilmesi, askerdeki tasfiyenin lokomotifi yapılması ve bir sembol olarak algılanması gayet doğal.

          Ancak bu davada Çetin Doğan’ın kişiliği veya AKP hakkındaki görüşleri değil, darbe planı yapılıp yapılmadığı yargılanıyor. Çetin Doğan’ı farklı kılan tek şey herhangi bir kişi, gazeteci, siyasetçi vs. AKP’yi eleştirebilirken “asker vasfı” nedeniyle bunu yapmakta haksız görülmesidir. Bu da bir fikirdir elbette… Silahlı adam ne dediğine dikkat etsin, tehdit gibi anlaşılabilir diyebilirsiniz.

          Eğer “devlet memurudur, hükümete biat etmelidir” görüşü söz konusuysa, bana uymaz. Çünkü devlet memuru olan kişilerin dahi hükümeti eleştirebilme hakkı olmalıdır. Ha, hükümetin hoşuna gitmiyorsa bu kişileri görevden alır… olur biter. Ama o da demokrasi değil, saltanat olur.

          Diğer taraftan, ben Koşaner’in konuşmalarının bu davayla doğrudan ilgili olduğu kanısında değilim. Dava için herhangi bir sonuç doğurabilecek bir şey söylemiyor.

          Cevapla

        • demokrat Says:

          Ne diyebilirim ki,birkaç basit ve içeriksiz yorum hariç harika bir bölüm olmuş blog’un bu altbaşlığı.Herkes üretmiş ve entellektüelitesi yüksek bir platform ortaya çıkmış.Merttalay başta yazan herkese teşekkürler.Birçokları aldıkları uyarılara rağmen burayı(blog’u) ucuz propaganda meydanına çevirmişti.Hala da bu olasılık mevcut ama onlardan ricamız en azından bu bölüme bulaşmasınlar.
          Sayın Merttalayın en başta sözettiği aklıselim temennilere katılmamak mümkün değil,ta ki son cümleye kadar;”Tarih kitaplari bu pasalarin sonuncusu olarak Cetin Dogan”i anacaklardir. Bu davanin en onemli mirasi budur.”Ben bu düzenin ve düşünce yapısının bu kadar kolay değişmekte olduğuna/değişeceğine katılmıyorum.Bu sözlerimin en büyük dayanağı ise birkaç yazı önce övdüğüm(özeleşiri nedeniyle) Sayın Koşaner’in konuşmasının bir bölümü;”Bizim hiç kimsenin talimatına falan da ihtiyacımız yok. Tabii ki mücadelemiz devam edecektir. Kimse bunu durdur diyemez. Dese bile bunu kabul etmeyiz…Hani diyorlar ya 35. maddeyi kaldır da bilmem ne maddeyi koy. ister koy ister koyma. biz silahlı kuvvetler olarak bunun için varız. Bu bizim doğal tarihi görevimiz. Kimse bunun hakkında bize akıl öğretemez”
          Evet bu bölümler hala kafa yapısının düzelmediğini,öyle kolay kolay da düzelmeyeceğini gösteren bölümler.Yani dediğiniz gibi herhangi birisi için ‘son temsilcisiydi’ diyebilmek bu kadar kolay olmasa gerek.
          Burada sözettiklerim özellikle basının da dikkatini çekmiş olmalı ki dün Fatih Altaylı gündeme getirdi,bugün ise Mahmut Övür özellikle ‘eğitim’ kısmına vurgu yaparak benim daha önce sözettiklerimin neredeyse birebir aynısını yazdı.Dışardan birkaç kişinin aynı tespitleri yapmasını manidar bulmuyorum,aksine aklın yolu bir diyorum.Kaldı ki kendisini aydın sayan birçok tatlısu yazarının ve düşünürünün bile aynı fikirde olduğunu biliyoruz,hala ülkede demokrasinin hamisi olarak TSK’yı görüp utanmadan ifşa ediyorlar.Bu aşağılık kompleksli(ülkesine ve halkına asla güvenmeyen,aşağılayan ve demokrasiyi özümseyemeyeceğini düşünen) yorumcuların üstünü kazıdığımızda altlarından çıkan jakoben yüzü görüp ifşa etmek görevi de işte sizin gibi aydınlara düşüyor.

          Cevapla

          • demokrat Says:

            Yanlış anlamaya neden olabilir ,”…düşünürünün bile aynı fikirde olduğunu biliyoruz…” kısmında ”aynı” kelimesini ”şu” kelimesi ile değiştirmek zorundayım.

            Cevapla

    • Kemal Says:

      Sevgili Mertalay,

      Blog yazarlarının ve savunmanın aylar içerisinde ortaya çıkardıklarını okuyan birisi olarak diyebilirim ki, davanın mirası konusunda söylediklerinize aklı ve vicdanı olan bir kişinin katılması ne yazık ki mümkün değil.

      Bu davanın mirası, Türk devletinin içerisinde yerleşmiş, üstelik dış istihbarat servisleriyle ilişkili birilerinin hukuksuz delil yaratmasıyla oluşturulan bir süreci, aydın geçinen bir takımın ve hükümetin menfaatleri icabı, kol kanat germeleri sayesinde yıllarca yürütmeleri ve suçsuz insanların maddi ve manevi olarak telafisi mümkün olmayacak şekilde yaralanmaları olacaktır. Özellikle yürütme ve yargının bu hukusuzluk üzerinden kurduğu işbirliği hem devlet kurumunu hem de toplumsal yapı üzerinde de ağır bir tahribatı miras olarak bırakacaktır.

      Bugün, zamanında 12 Eylülden nemalanan ve avuçları patlayıncaya kadar alkışlayanlar bile 12 Eylül’ü savunamaz haldedir. Susurluk’ta açığa çıkan ilişkiler ağı da (her ne kadar mensupları yaptıklarını devlet ve millet için yaptıklarını iddia ediyordularsa da) devleti yıpratmış ve toplumsal yapıya zarar vermiştir. Emin olun bugün Balyoz davasını alkışlayanlar da bir gün bunu savunamaz duruma düşecektir, işbirliğinin parçası olanlar da yaptıklarının Türkiye’ye derinden zarar verdiğini farkedeceklerdir. O gün gelince birileri çıkacak özeleştirisini verecektir, hatta birileri de bu dönem nedeniyle yargılanacaktır.

      Dönem geçmiş dönemlere göre, gerçeklerin gün yüzüne çıkma hızının daha da arttığı bir dönem. Bilgi herkesin parmaklarının ucunda. Yalanlarla, propagandayla bu iş daha ne kadar devam ettirilebilir ki…

      Biliyor musunuz, gönlüm ve aklım bu davada iddia edilenlerin gerçek olmasını, yani öne sürülen delillerin imal edilmemiş olmasını o kadar çok istiyor ki. Tüm Türkiye’nin çıkarına olurdu bu durum. Ama gel gör ki, on dakika blog yazarlarının aylardır yazdıklarına bakınca bu olasılık sıfıra iniyor. O zaman da bu planı kurgulayanlara lanet, alet olanlara da akıl dilemek dışında elden bir şey gelmiyor…

      Cevapla

  2. Solmaz Türk Says:

    Halkın vergileriyle kurulmuş olan devlet televizyonu TRT yasadışı yollardan elde edilmiş konuşmaları yayımlıyor,teletekst haberlerinde dinlemenin içeriği saptırılarak yanlış yorumlar yazılıyor ,aylardır bu blogda belge dedikleri şeylerin sahteliği ispatlanıyor buna rağmen hala demokratikleşiyoruz masallarına inanmamızı bekliyorlar.İsmet Paşa’nın dediği gibi ”HADİ CANIM SENDE..”

    Cevapla

  3. ihtimal Says:

    Utanmadan kendi kulagimizla duyduklarimiza boye kiliflar uyduran dani ve pinar cifti, hic gormedigimiz bilmedigimiz durumlar ( mesela OKC in hardvardtaki iddialari) icin ne yalanlar atmislardir! Aferin cok dogru yoldasiniz sizden onceki askeri zihniyetler gibi yalanlamaya devam!!!! Gercekler su yuzune ciktiginda, baska bullshitlerin suyu mu kuruyacak sanki! 🙂

    Cevapla

  4. ccgursel Says:

    Merttalay,

    Balyoz davasinin siyasi emellere ve sonuclara hizmet ettigi ve askeri vesayetin tirpanlanmasi acisindan “hayirli” bile oldugu konusunda (gariptir ki) ben de sana katiliyorum.

    Simdi bu “hayirli” yolda neler kaybedilmis gozlerinizi biraz buna cevirmenizi rica ediyorum:

    1. Bu “hayirli” yolda bircok sucsuzun haksiz ve adaletsiz yere kanina girildigi konusunda herhalde cogu insan (belki Ihtimal bile) mutabik. Yani bu “hayirli” yolda bircok insan kurban edilmis durumda ve baslarina ne gelecegi hala muamma. Umarim adalet tecelli ettiginde (ederse) bunlardan en azindan bir ozur dilenir.

    2. Bu “hayirli” yolda verilen kurbanlardan birinin de adaletin kendisi oldugunu ve bu ulkede konu siyaset olunca adaletin esamesinin bile okunmadigini hep beraber gormus olduk. Demek ki yarin bir gun kimin basina ne gelecegi belli degil. Aslinda en buyuk sorun da bu bence.

    Tirpanlanan askeri vesayetin vatandasin haklarini tehdit eden bir sivil vesayete (polis devletine) donusmemesi dilekleriyle. Hos bu son lafin biraz bos oldugunu gormek icin internette dolasan ortam dinlemelerine, video goruntulerine ve devletin buna adam gibi karsi cikmamasina bakmak yeterli.

    Cevapla

  5. Solmaz Türk Says:

    Deniz feneri soruşturmasını yürüten üç savcı da görevden alındı !

    Cevapla

  6. y.o. Says:

    Kosaner’in Balyoz’la ilgili soyledikleri sunlar:

    ŞİMDİ BALYOZ DENEN YANİ 1. ORDU KOMUTANLIĞI KARARGÂHINDA 2003 YILINDA YAPILAN BİR PLAN SEMİNERİNDEN DOLAYI ORTAYA ATILAN BU İDDİALAR
    HAKKINDA BİRŞEYLER SÖYLEMEK İSTİYORUM. ARKADAŞLAR, BU OLAYLA İLGİLİ SEMİNERLE İLGİLİ EVRAKLARIN HEPSİ İMHA EDİLMİŞ OLDUĞU İÇİN OLAY ORTAYA ÇIKINCA BİR ŞEY BULAMADIK. ARAŞTIRDIK GENELKURMAYI, KARA KUVVETLERİNİ, 1. ORDUYU YA NEDİR BU NE DİYORLAR BUNLAR FİLAN. BALYOZ MALYOZ HİÇBİR EVRAK BULAMADIK. BİR TANE MESAJ ÇIKTI. BUNUN İÇİN BİR GİRİŞİM YAPAMADIK. BEKLEMEK ZORUNDA KALDIK. BİLİYORSUNUZ BİR GAZETECİ GİTTİ BİR ÇUVAL EVRAK VERDİ FALAN CDLER MİDİLER. O GAZETECİYE. O DÖNEM İÇERİSİNDE O CDLERİ DE ELE GEÇİREMEDİK. BİZE NE KADAR DOĞRU YAZILDI NE YAPTI ONU DA BİLEMİYORUZ. NE ZAMAN Kİ İŞ İDDİANAME HAZIRLANDI VS. BU CDLER ELİMİZE GEÇTİĞİ ZAMAN OLAYIN NE BOYUTTA OLDUĞUNU NEYİN İDDİA EDİLDİĞİNİ AÇIK AÇIK ANLADIK.

    BALYOZDA, BİZE ÜZEN TARAF NEYİMİZ VAR NEYİMİZ YOK ÇALDIRMIŞIZ. KONUŞMALARIMIZ DÂHİL.NE KONUŞUYORSAK VAR ADAMLARIN ELLERİNDE,
    NAMERDİN ELİNE MALZEME VERDİK

    ŞİMDİ BİZİ ÜZEN TARAF ARKADAŞLAR BİRİNCİ ORDUDA HER ŞEYİMİZİ ÇALDIRMIŞIZ. HER ŞEYİMİZİ. SEMİNERLE İLGİLİ SEMİNERLE İLGİLİ NEYİMİZ
    VAR NEYİMİZ YOK ÇALDIRMIŞIZ YETKİSİZ KİŞİLERE ULAŞMIŞ KONUŞMALARIMIZ DÂHİL. ESAS REZALET BU. NASIL BU OLUR YAV, NASIL BU OLUR. NE
    KONUŞUYORSAK VAR ADAMLARIN ELİNDE. SIKINTI BURDA. BU REZİLLİĞİ YAPMIŞIZ. BALYOZUN HİKAYESİ BU. SUÇ OLAN KISMI DA İŞİN İÇERİSİNDE
    OLABİLİR, ONU BURADA KAYDI-İHTİYATLA SAYIYORUM. AMA BUNLAR HEP BİZİM ALEYHİMİZDEKİ KİŞİLERİN ELİNE ÇOK GÜZEL MALZEME VERDİ. MAALESEF
    NAMERDİN ELİNE MALZEME VERDİK.

    BALYOZUN, GÜNAHI, VEBALİ 1.ORDUYA AİT.KARARGÂHTAN BÖYLE PLANLAR NASIL DIŞARI ÇIKAR İZAHI YOK

    KİM VERDİ, BİZ VERDİK. BİZ VERDİK. HİÇ KİMSEYİ SUÇLAYAMAYIZ. BUNLARIN GÜNAHI, VEBALİ, HATASI KOSKOCA BİRİNCİ ORDUDA BİR PLAN SEMİNERİ
    YAPILIYOR TÜM PLANLAR TÜM TEFERRUATIYLA MİLLETİN ELİNDE ŞİMDİ. BİR DE BU REZALET VAR. NASIL OLUR YAV, BİR ORDU KARARGÂHINDAN BU BİLGİLER
    NASIL ÇIKAR YAA. NASIL ÇIKAR İZAHI YOK. İZAHI YOK.

    Cevapla

  7. ihtimal Says:

    Isliklamadan yuhalamadan mahkemeyi izlemeyi bir ogrenemediniz gitti. Bu edepsizlikleri, bu kural ve kanun tanimazliklari hangi guce dayanarak yapiyorsunuz ??? Mahkeme baskani bu rezeletlerinizden dolayi sizi disari atsa, bu defa da haysiyetsizce ‘saniklara destek olamiyoruz’ diye bangir bangir bagirirsiniz sokaklarda!!!

    Cevapla

  8. y.o. Says:

    Bunlari diyen Kosaner’in, kendi konusmasinin da sizabilecegini hesap edememis olmasi da ayri bi ironi tabii!

    Cevapla

  9. y.o. Says:

    Su kismi da ekleyebiliriz belki:

    “BÖYLE BİR İHTİMAL DE VAR, AMA DAHA YAKINDA DEĞİL, KANUN ÇIKACAK. BU SIKINTILI DURUMLARA GELMEMİZİN SEBEBİ ARKADAŞLAR MAALESEF BİZİZ.
    BİZİZ. BİZLERİZ. HATA YAPTIK. YANLIŞ ŞEYLER YAPTIK. İŞİMİZİ CİDDİYE ALMADIK. İŞTE EVRAKIMIZA BİLMEM NEMİZE SAHİP OLMADIK. ÇALDIRDIK.
    ORTALIKTA RASTGELE KONUŞTUK. KONUŞMALARIMIZI DUYDULAR. ONA BUNA SUÇ YÜKLEDİLER. BİLİR BİLMEZ KONUŞTUK. EFENDİM. İMZA ATARKEN KÂĞITLARA DİKKAT ETMEDİK. YAV NEDİR BUNUN. HERKES PARAF ETMİŞ BEN DE ATAYIM ALTINA BİR İMZA DEDİK O İŞ NELERE DÖNDÜ GELDİ. DİKKAT ETMEDİK. CEP TELEFONLARIMIZLA OLUR OLMAZ KONUŞTUK. MALZEME VERDİK. BİLGİSAYARLARIMIZDA LÜZUMSUZ BİLGİLERİ DEPOLADIK. İŞTE GELDİLER ARADILAR. BİR SÜRÜ ŞEY BULDULAR. HESABINI VEREMİYORUZ.”

    Cevapla

  10. E. Lciye Zevalolmaz Says:

    Balyoz’ evrakı
    Işık Koşaner, konuşmasının belki en can alıcı bölümünde Ergenekon ve Balyoz davalarına da değiniyor. Ergenekon’un tam teferruatını bilmediğini ifade eden Koşaner, Balyoz hakkında ise konuşmak istediğini belirtiyor ve şunları söylüyor:

    “Şimdi Balyoz denen yani 1. Ordu Komutanlığı Karargâhı’nda 2003’te yapılan bir plan seminerinden dolayı ortaya atılan bu iddialara konu olan olayla ilgili evrakın hepsi imha edilmiş olduğu için olay ortaya çıkınca bir şey bulamadık. Araştırdık, bir tane mesaj çıktı. Girişim yapamadık, beklemek zorunda kaldık. Şimdi bizi üzen taraf, orduda her şeyimizi çaldırmışız. Seminerle ilgili neyimiz var neyimiz yok çaldırmışız. Yetkisiz kişilere ulaşmış, konuşmalarımız dahil. Esas rezalet bu. Ne konuşuyorsak var adamların ellerinde.”

    “Suç olan kısmı da işin içinde olabilir” diyen Koşaner, “Maalesef namerdin eline malzeme verdik” diye konuşuyor. Balyoz’un günahının vebalinin 1. Ordu’ya ait olduğuna da değinen Koşaner, “Karargâhtan böyle planlar nasıl dışarı çıkar, izahı yok. Kim verdi, biz verdik” diyor.
    İmha edilen belgeler konusu medyada yer almıştı. Bugün gazetesinde yayımlanan bir habere göre 2010 YAŞ sonrası Tuğgeneral Kasım Erdem‘in başında olduğu Keşan’daki 4. Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı’nda hiçbir tutanak tutulmadan onlarca belge imha edilmişti. Özel kuryelerin yurt genelinde tüm birliklerde Balyoz belgeleriyle ilgili araştırma yaptıkları ve belgelerin tutanak tutulmadan imha edildiği de belirtilmişti.

    Cevapla

  11. E. Lciye Zevalolmaz Says:

    Balyoz ve oral seks

    IMF Başkanı Strauss ile ilgili soruşturmayı getirip getirip Balyoz ve Ergenekon davalarına dayayanlara Koşaner’in açıklamaları fena kazık oldu.

    Balyoz’un saçma bir dava olduğunu tutturmuşlardı.

    Silahlı Kuvvetler’in en başındaki adam öyle demiyor.

    Balyoz Planı 1. Ordu’nun sorumluluğu diyor.

    Birileri sahte belge hazırlamış demiyor yani.

    Askerler ordu karargahında oturmuş, yönetime el koyma planları yapmış, bu amaçla provokatif eylemleri bile gündeme almış.

    Emekli komutan bu plana yok demiyor.

    Kızıyor.

    Ama Balyoz planını yapmalarına kızmıyor.

    Cami bombalama, kendi jetini düşürme gibi vatanseverlikle pek bağdaşmayacak unsurlar içeren planların çaldırılmasına kızıyor.

    Haklı.

    Darbe planı yaparsan, sahip çıkacaksın.

    Cevapla

  12. zafer Says:

    Ben bugüne kadar hiç kimsenin böyle bir seminer düzenlemedik bütün kayıtlar yalandır dediğini hatırlamıyorum. Ortaya konulan temel argüman şuydu:Evet,böyle bir plan semineri yapılmıştır ancak bu bir darbe planı değildir.Yalnızca bir senaryodur ve burada olası en kötü senaryo tartışılmıştır. Işık Koşaner’in ses kaydında da bunun bir darbe planı olduğuna dair söylenmiş bir söz yok. Kendisi de bu seminerin kayıtlarının kötü niyetli kişilerin eline geçtiğinden bahsediyor.

    Cevapla

    • ihtimal Says:

      Zafercim ya sen cok safsin, yada bizim hic anlama kabiliyetimiz olmadigini dusunuyorsun! Hadi diyelim bunlar senaryo, cetin doganin donemin basbakanina MGK da yaptigi terbiyesiz, isyankar, basina buyruk, demokrasi, adalet hak-hukuk tanimaz ve tehdit edici sozler ne anlama geliyor? Sen olabilirsin ama, biz degiliz. Butun bu olanlar ‘ Malumun ilanidir’ ve hepimizin birden pesinde olmasi gerekir hem yurt icinde hem yurt disinda!

      Cevapla

      • Olasılıksız Says:

        Başbakan o sözler için istiyorsa gidip dava açsın.

        Ne demişti; “halk size bir fırsat verdi.. bu fırsatı iyi değerlendirin.. dini öne çıkartarak halkı bölmeyin” mealinde şeyler söylemişti sanırım. Ayrıca o tarihte zaten emekliye ayrılıyordu.

        Başbakan bunları hakaret veya tehdit olarak algılamamış ama sen öyle algılamışsın. Algılamanla ilgili bir sorun olmasın?
        Ben hiç bir yerde “Ç.Doğan beni tehdit etti, hakaret etti” dediğini duymadım başbakanın…

        Cevapla

        • ihtimal Says:

          Diyelimki cetin dogan senin soyledigin tarzda birsey dedi. (ki tehditkar bir sekilde ne soyledigi basinda yer aldi git bul) Bunu bile soylemneye hakki var mi bir generalin? Hemde basbakana karsi? Hemde ne genel kurmay baskani degil ne de kuvvet komutani degil? Cetin dogan kendi komutanlarini bile hice sayarak yapmistir bu tehditleri ve hesabinida odemek zorundadir! Bunlarin yaptiklari yanina kar kaldigi surece, basimizin darbeden kurtulacagini mi saniyorsun???

          Cevapla

          • Olasılıksız Says:

            Bu işler “diyelimkiyle” olmaz… Çetin Doğan başbakana söylediği sözler nedeniyle değil, sahte balyoz planları nedeniyle yargılanıyor.

            “Diyelimki” Çetin Doğan bu hükümeti darbe ile düşürme taraftarıdır.. Yine de darbe nedeniyle yargılanamaz. Önemli olan bu konuda söyledikleri değil, eyleme geçip geçmediğidir.

            Cevapla

      • zafer Says:

        Bana saf diyenler Işık Koşaner’in son yaptığı açıklamayı bir daha okusun lütfen.İnsanlar burada Balyoz adı verilen bir darbe planından bahsediyor ve ortada böyle bir plan olmadığını delillerle ispatlıyorlar. Bu sefer de “ama Çetin Doğan başbakana şöyle demişti, böyle demişti” diye tali argümanlar yaratmaya çalışıyorsunuz. Bari açık açık söyleyin “Bizim fikrimiz sabit, bu insanlar beraat bile etse umurumuzda değil.Biz kalemi çoktan kırdık.Zaten amacımız da üzüm yemek değil bağcıyı dövmek” diye.Boşu boşuna ne diye size açıklama yapacağız diye klavye çürütüyoruz ki?

        Cevapla

  13. ihtimal Says:

    “Balyoz’da, bizi üzen taraf, neyimiz var neyimiz yok çaldırmışız. Konuşmalarımız dâhil. Ne konuşuyorsak var adamların ellerinde, namerdin eline malzeme verdik……” Bu arada namerd olan kim? Emekli Genel Kurmay baskanimiz Turkiyedeki adalet sisteminin parcalari olan savci ve hakimleri mi kastediyor acaba? Yoksa MIT i IT i mi kastediyor? Yoksa basbakan ve baskomutani olan cumhurbaskanini mi? Ne dersiniz Dani ve PInar?

    Cevapla

    • Olasılıksız Says:

      Siz anlamakta yetersiz kalmışsınız.. ben tane tane anlatayım.
      Bir malın sahibinden izinsiz ve istemi dışında başkasının eline geçmesine hırsızlık denilir.

      Silahlı kuvvetlerin elindeki kendine ait dökümanların başkaları tarafından yasalara aykırı olarak elde edilmesi de hırsızlıktır. Eğer bu işi yapanlar, elde ettikleri, yanı çaldıkları malzemeyi amacı dışında malın sahibine karşı kullanıyorlarsa bu da namertliktir.

      MIT veya emniyet Balyoz diye bir şeyi hiç duymadığını belirttiğine göre burada “namert” bu belgeleri çalıp, silahlı kuvvetlere yönelik kullanan kişilerdir. En başta, doğrudan savcılığa gitmek yerine devletin gizli dökümanlarını ortaya saçan basın bozuntusunundur.

      Cevapla

  14. ihtimal Says:

    yoksa askeri vesayetten bagimzsiz basin mi?

    Cevapla

  15. Solmaz Türk Says:

    Bu blogda yorum yapan istinasız herkes Balyoz denilen darbe planının sahte olduğunu yüzde binbeşyüz biliyor.Eğer gerçek olduğuna inanmış olsalardı planla ilgisi olmayan konuları burada tartışmazlardı. Yok MGK da başbakanın azarlanması,yok ordu evlerinde keyif çatılması gibi konuların darbe planıyla ne ilgisi var?Günlerce burada bunları yazıp duranlar oldu belge dedikleri şeylerdeki sahtecilik görmezden gelindi..Balyoz denilen plan gerçek olmuş olsaydı zaten ne Gölcük ne de Eskişehir’de bir albayın evinden çıktığı söylenen yeni ”delillere” ihtiyaç kalmayacaktı.Darbe planı yapacak olan askerler işi gücü bırakmış oraya,buraya belge serpiştirmiş,bu arada da belge serpiştirmekten vakit bulup darbe yapmayı da unutuvermişler.Hatta öyle ki Genelkurmay başkanı da bu arada her tarafın dinlenildiğinden bi haber Balyoz diye plandan bahsederek açık vermiş!Milletin aklıyla alay etmeyi bırakın artık,Yalanyolu gibi kanalları seyredenler bile artık bıkmışlardır bu saçmalıklardan.

    Cevapla

    • ihtimal Says:

      Hadi canim sende 🙂

      Cevapla

    • Kemal Says:

      Sevgili SolmazTürk,

      Elbette uzun süredir okuyup yorumlar yapanların tamamı sizinde dediğininz gibi durumun farkında. Bu konuda bir şüphe yok.

      Hatta, karşılıklı yazışmadan uzun süre önce vazgeçtiğim ama yorumlarını biraz da mecburen kouduğum sevgili İhtimal bile, eminim ki, sahte deliller yaratılmış olduğunu anlayabilecek bir kapasitede.

      Ama bu blogun ve hatta yorumcuların önemli bir konumu var. Balyoz (ve elbette diğer davalar) çerçevesinde referans kaynağı olan bir blog. Konuyla ilgilenen, yazıp çizen hemen herkesin dönem dönem başvurduğu bir kaynak. Savunma cephesinin en derinlikli sitesi. Öte yandan benim bildiğim kadarıyla iddia makamının benzeri bir sitesi yok, olanların bu blogla karşılaştırılması söz konusu değil. Elbette yaygın bir haber ağı üzerinden bilgi kirliliği yayılabiliyor ama bir referans kaynağı söz konusu değil

      Peki bu delilleri hazırlayan çetenin bu blogun, hele hele yorum yazılmasına izin verildiği bir durumda boş bırakması mümkün mü?

      2. Ergenekon davası sanığı Bilgisayar Mühendisi Emekli Deniz Yüzbaşı Hasan Ataman Yıldırım’ın Ergenekon Kazanında Kurbağa kitabında bir anektod var. Kendisi 2009 Ocak ayında gözaltına alınıyor (halen tutuklu). Gözaltı sırasında el konulan ajandasında yer alan banka hesaplarına bir hafta içerisinde Amerika’dan internet üzerinden girilmeye çalışılıyor. Banka durumu ailesine bildiriyor, hesaplar erişime kaptılıyor, davalar açılıyor elbette ama şimdilik pek bir ilerleme yok…

      Bu örnek de onlarca örnek gibi küresel bir çeteye işaret ediyor.

      Eğer böyle bir çetenin içerisinde olsaydım herhalde böyle bir bloga gönüllü ya da görevli Kuzey Amerika’dan, Türkiye’den ve Asya’dan birer-ikişer bekçi koyardım diye düşünüyorum. Böylece pek çok farklı zaman diliminden kişilerle blogun hakimiyetini sağlamaya çalışırdım…

      Neyse, yeri gelmişken yukarıdaki kitap, Ergenekon-Balyoz külliyatının (ki sanıkların niteliklerinden olsa gerek 30-40 kitabı geçmiş durumda) son parçalarından birisi.

      Hasan Ataman Yıldırım’ı davada öyle bir merkezileştimişler ki Ergenekon – Poyrazköy – Kafes – Amirallere Suikast – İnternet Andıç’ı vs. pek çok davada ismi geçiyor. Öyle olunca kitap da kısa da olsa bütün bu davalardaki özellikle dijital delillerin sahteciliğine yönelik yüzlerce örnekle dolu.

      Anlaşılan Hasan Ataman Yıldırım, oldukça detaycı birisi. Kitapda bunu görmemek mümkün değil. Düzenli bir akış içinde yazılmış. Pek çok bölüm, alt bölümler vs. bulunuyor. Ama redaksiyon zayıf. Tekrarlar var. Akış düzenli dedim ama detaycılık nedeniyle hele bir de tekrarlar üzerine binince kitap “iyi yazılmamış” diye nitelenebilir. Tabii günde iki saat kullanılmasına izin verilen ama bilgi saklanıllmasına müsade edilmeyen bir bilgisayar da yazdığını unutmamak gerek. Kitapta, cezaevinin gündelik yaşamı, oradaki şartlar, olası bir gözaltı ve arama sürecinde yapılması ve yapılmaması gerekenler, dava süreci v.s. bayağı detaylı bilgi sunulduğundan dolayı, kitap İleri Demokrasilerde Aydınların El Kitabı işlevi de görüyor.

      Keşke ikiye ayırsalarmış. Yani davalardaki sahtecilikler ve diğer kısımlar olarak iki kitap olsaymış daha derli toplu olurmuş.

      Burada ara ara gündeme geliyor Balyoz ayrı Ergenekon ayrı diye (ki katılıyorum). Ama sahtecilik bağlamında aralarında fark yok gibi. Ergenekon’un özellikle sonraki aşamaları Balyoz kapsamına sokamadıkları TSK mensuplarının tasviyesini sağlamak ve de ve Ak Parti’ye karşı örgütlenmeye çalışan bir siyasal hareketin ve basının önünü kesmek amacıyla yazılmış şişirme iddialardan oluşuyor. O bağlamda kaçınılmaz bir şekilde ortaklaşma da söz konusu. Çok muhtemel sahte dijital delilleri yaratan çetenin mensupları da aynı kişiler olsa gerek.

      Kitap ayrıca basında tamamen yalanlara dayanan haberlerle yaratılan linç ortamından da örnekler veriyor. Öyle örnekler var ki, “Kutsal Roma İmparatorluğu, aslında ne kutsal, ne Romalı ne de imparatorluk değildi” cümlesini akla getiriyor. Tabii ki Taraf ve Zaman tarafından yazılan bu haberler o kadar yalan ve maksatlı ki, ileriki dönemde iddianamede dile bile getirilmiyor, ne sorgularda ne de mahkemelerde bu iddialar sanığa sorulmuyor bile. Ama o yazılan haberler halen haber sitelerinde yer alıyor ve okuyucuları açıkçası kandırmaya devam ediyorlar. Sonra birileri de o haberlere binaen tartışma sürdürüyor…

      Velhasıl 12 Eylül’den bu yana süregelen zihniyetin perdelediği bu oyun devam ettikçe ülkenin insanları maddi-manevi zehirlenmeye devam ediyor.

      Son olarak kitapda Ergenekon Cephaneliği olarak lanse edilen silahlara yönelik iddialara da cevaplar farklı savunmalardan derlenmiş. Daha ben yazarın yazdıklarını başka kaynaklardan kontrol etmedim. Ama bir ara bu bloga da asılmıştı, anlaşılan o bağlamdaki şaibelerde en az dijital deliller kadar ortada görünüyor…

      Sevgiler.

      Cevapla

      • Solmaz Türk Says:

        Aayın Kemal;
        Ben sizin de yazmış olduğunuz gibi buradaki bazı yorumcuların görevli olduklarından yüzde yüz eminim.Eğer blogun açıldığı ilk günlerdeki yorumlarımı okursanız o günlerde bazı kişilerin yorum yapması için görevlendirilmiş olduğunu belirtmiştim.Hasan Ataman Yıldırım’ı savunmalarından takip ediyordum,kitabını da alacağım.Bilgilendirdiğiniz için teşekkürler.

        Cevapla

  16. Olasılıksız Says:

    Koşanerin detaylı açıklaması : http://www.hurriyet.com.tr/gundem/18593840.asp

    Balyozla ilgili, bazı arkadaşlarımızın düşündüğüyle uyuşmayan da burada:

    “SES KAYITLARINDA, “BALYOZ BELGELERİNİN ÇALDIRILMASI” İFADESİ KESİNLİKLE YER ALMAMAKTADIR”

    “İfadelerde, halen devam etmekte olan bir dava ile ilgili olarak yer alan sözlerde çarpıtılarak kamuoyuna sunulmuştur. Ses kayıtlarında açık ve net olarak ‘Seminerle ilgili evrakın hepsi imha edilmiş olduğu için olay ortaya çıkınca bir şey bulamadık’ şeklinde yer alan ifade, bazı basın organlarında ‘Balyozla ilgili tüm evrakı biz imha ettiğimiz için her şeyi iddianameden öğrendik’ şeklinde verilmiştir. Varlığı dahi henüz kanıtlanmamış olan bir planın imhasından söz etmek mantık dışıdır. Ses kayıtlarında, ‘Balyoz belgelerinin çaldırılması’ ifadesi kesinlikle yer almamaktadır. İfade edilen, o tarihlerde icra edilen plan seminerine yönelik ses kayıdı ve bir kısım bilgi ve belgelere ilişkindir. Unutulmamalıdır ki, plan semineri ile halen devam eden dava ile ilgili konular birbirinden farklıdır.”

    Cevapla

    • demokrat Says:

      Bu konuşmalar bir tavsiye ve özeleştiri olması yanında bir sürü rezaletin ilk ağızdan itirafıdır.Çökmekte olan bir düzen vardır,aynı yeniçeri ocağı gibi gelişen zamanın gereklerine yanıt verememektedir.Ne kadar iyiniyetli olursa olsun,ne kadar aşağılık bir şekilde dinlenmiş olursa olsun şekli açının dışında,özünde durumun vahameti ortadadır.Yazık bu güzel halkıma bu rezaletleri reva görenlere…

      Cevapla

  17. ccgursel Says:

    Y.O., Elciye Zeval Olmaz ve Ihtimal’e (Ihtimal’i bos verebiliriz gerci),

    Iki gun once Fmerakli’ya yazdigim seyi size hitaben aynen kopyaliyorum:

    Fmerakli,

    Aklina gelen tum aksakliklari samimiyetle soyleyen bir kurum liderinin 1. Ordu’da yapilan hirsizliktan dem vurarak orijinal planlarin (Yunanistan’la savas plani) caldirilmasini elestirdigini okudum ben bu haberde.

    Sen gercekten, Kosaner’in balyoz darbe planinin kozmik odadan calindigini soyledigini mi anladin bu haberden?

    Zekanla ilgili bir problem oldugunu zannetmiyorum ama gorunen o ki niyetinle ilgili bir problem var.

    Dezenformasyon firsatini kacirmamissin.

    Cevapla

    • ihtimal Says:

      🙂

      Cevapla

    • y.o. Says:

      ccgursel bey;

      Amacim dezenformasyon yapmak filan degil. Sadece, tartismaya acilmis olan Kosaner’in konusmasinin bahsedilen kisminin bu baslikta arsivli olmasi gerektigini dusunerek katkida bulunmak istedim.

      Isteyenler su videodan izleyebilirler.(‘Arkadaslar’ diyerek basladigi, 3:30 dk dan itibaren isaretledim)

      Benim anladigim, Kosaner;

      *Balyoz Semineri belgelerinin ve konusma kayitlarinin sizdirilmis olmasina veryansin ediyor. Bu konuda ihmali bulunan 1. Ordu’ya da dolayli olarak sitem ediyor.

      *Bu Balyoz Semineri denilen sey, eger gercekten Yunanistan’la olasi bir savas planinin konusulmasindan ibaret idiyse, seminer kayitlarini niye imha eder ki bir ordu bunu da anlamakta zorlandim.

      *Orjinalleri imha edildigine gore, Baransu’ya, bavulla teslim edilen belgeler, haliyle kopyalari olmak zorunda.

      *Eger imha edilmemis olsalardi, ne bileyim, kozmik odada filan saklaniyor olsalardi, ne guzel, simdi Pinar hanim boyle ugrasmayacakti ve sahte denilen belgelerin orjinalleri, tak! diye hakimin onune konulabilecek ve sahte delil uretiyorlar dedigimiz kisilerin foyasi ortaya cikabilecekti.

      *Son olarak, dilerim, Yunanlar buralari okumuyorlardir

      saygilar

      Cevapla

      • y.o. Says:

        duzeltme:

        *videodaki yeri, 13:30. dk olacakti, klavyede 3:30. dk diye cikmis, ‘1’ basamamisim sanirim.

        Cevapla

      • Olasılıksız Says:

        Çok güzel sormuşsunuz.. Aslında yanıt sorunun içinde mevcut. Sadece iyi bakmak gerekiyor.

        Şimdi ülkenin güvenlik tehditlerini milli güvenlik kurulu belirliyor. Bunlar döküman halinde hazırlanıyor. Sonra siz bu tehditleri bir liste haline getiriyorsunuz. Plan semineri denilen oyunda ise bu tehditlerden yola çıkarak bir tiyatro oynuyor, olası durumlar üzerine spekülasyon yapıp ne yapabileceğinizi konuşuyorsunuz.

        Bu, bir çeşit “think tank” olayı. Ortada bir plan falan yok. Siz jenerik bir senaryo üstünden imkanlarınızıı, eksiklerinizi, zayıflıklarınızı, güçlerinizi görmeye çalışıyorsunuz.

        Bu tür bir oyunun kayıtları sadece güncel olduğunda anlamlıdır. Çünkü tehditler günün koşullarına göre değişir ve siz sürekli yeni durumlara göre pozisyon almak zorunda kalırsınız. O yüzden bugün oynadığınız senaryoların yarın bir kıymeti kalmaz. 5 yıl sonra imha edilmesi son derece doğaldır. Çünkü aşağı yukarı her yıl benzer senaryo oyunları oynanmakta, hatta plan tatbikatları dahi yapılmaktadır.

        Böylelikle sorduğunuz sorunun aslında yanlış sorulduğu anlaşılıyor.

        Ayrıca senaryoda ele alınan tehditler yunanistan ile sınırlı değil,.. Irak savaşı, iç tehditler vs. de MGK’nun belirlediği unsurlar arasında… Yunanistan bunlardan sadece 1 tanesi. 1. Orduyu ilgilendiren öncelikli kısım ise haliyle Irak savaşı değil, sınırın dibinde olan Yunanistan…

        Yani, iyi soru sorabilmek için öncelikle soru sorduğunuz konuyu da iyi bilmeniz gerekiyor. Eksik bilgiyle sorulacak soruların yanıtları da eksik olur.

        Pek çok kişi PLAN, SEMİNER, OYUN, SENARYO gibi kavramları sadece kelime anlamıyla algılayıp gerçek anlamını bilmediği için bu tür karmaşa yaşanması doğal. PLAN dediğiniz şey oldukça kapsamlı bir olaydır. PLAN yapılırken önce mevcut durumun tespiti, sonra verilerin değerlendirilmesi, sonra olası senaryoların yaratılması ve en son olarak bu senaryolardan en uygun olanının seçilerek uygulama ayrıntılarının tespit edilmesi süreçleri vardır. “Bu akşam dışarıda yemek planı yaptım” demek kadar havada bir durum değildir. Lokantaların sunduğu hizmet çeşitlerinden ücretlerine kadar her unsurun öğrenilip, bunları değerlendirip, hangisine gidilirse ne yenilebileceği ve kaç para ödenebileceği, bahçeli olması, olmaması, sigara içme imkanı olması, canlı müzik, alkol vs. hepsi dikkate alınarak maliyet/yararlılık oranlarının çıkartılması ve hangi lokantaya gidilirse ne ısmarlanacağının, alternatiflerinin, kaç para ödeneceğinin ve hesabın kaç para tutacağının, ödemenin ne şekilde yapılacağının, bunun için yeterli kaynak olup olmadığının, kaynak yeterli değilse nasıl kaynak yaratılacağının yazıldığı çalışma PLANDIR.

        Cevapla

        • y.o. Says:

          Olasiliksiz, ccgursel beyler;

          Yanitlariniz icin tesekkur ederim, faydalandim.

          Sade vatandas olarak, bilgi eksikligim oldugunu bastan kabul ediyorum. Sureci, elimden geldigince takip edip, okuyup, anlamaya cabaliyorum.
          “Denizde TRT kameraları önünde darbe belgesi hazırlayan subay” basliginda oldugu gibi, cogu zaman hayretle, kimi zaman ‘el insaf yahu!’ cekerek, neler dondugunu kismen hissetsem de, takdir edersiniz ki kesin bir yargiya varmak hic de kolay degil.

          Saygilar

          Cevapla

        • fmerakli Says:

          Olasiliksiz,

          Demissiniz ki:

          “Bu, bir çeşit “think tank” olayı. Ortada bir plan falan yok. Siz jenerik bir senaryo üstünden imkanlarınızıı, eksiklerinizi, zayıflıklarınızı, güçlerinizi görmeye çalışıyorsunuz.”

          Bilmem farkinda misiniz bilmiyorum ama Balyoz saniklari da seminerde bir plan tartisildigini defaatle ifade ettiler: Egemen Harekat Plani. “Ortada bir plan yok” demek mumkun degil yani.

          Cevapla

          • Olasılıksız Says:

            Sayın fmeraklı,

            🙂

            Ortada bir plan yok derken seminerin bir plan olmadığını kasdettiğimin oldukça açık olduğunu düşünüyorum. 🙂 Yoksa elbette insanlar elini kolunu sallayarak gelip bu tür çalışmalara katılamazlar. Bir plan doğrultusunda çalışma yapmalılar.

            Arkadaşımızın bahsettiği şey ile sizin söylediğinizin alakası yok. 🙂

            Ortada bir plan değil, çok sayıda plan var. Ama balyoz planı diye bir şey olmadığı artık oldukça bariz hale geldi. Seminerin kendi de bir plan değil. Planın tartışılması ve senaryo üstünden oynanması ile plan hazırlanması aynı konu değil.

            Hakikaten, çok zorluyorsunuz. 🙂 🙂 Açıktan “asker böyle şeyler yapmaya eğilimlidir… muhtemel bu tür çalışmalar yapılmıştır, ama balyoz çok sayıda sahtecilik içerdiğinden şüpheli gözüküyor” deseniz daha inandırıcı olacak.

            Kişisel olarak komutanların bir araya geldiğinde “ne olacak bu memleketin hali” mealinde konuşmalar yaptıklarına, hatta üstü kapalı harekat olasılıkları üstünde tartıştıklarına dahi inanırım. Ama uydur kaydır, tutarsız planlarla hareket edeceklerine inanamam.

            Cevapla

      • ccgursel Says:

        y.o.,

        Yanlis anlamissin.

        Evvela Balyoz semineri diye bir on kabulle konusman konuyla ilgili bilgi eksikligin oldugunu gosteriyor. Cunku seminerin hicbir aninda balyoz diye bir ifade veya o anlama gelebilecek bir sey gecmiyor. Egemen harekat planinin tartisildigi (yunanistanla savas plani) seminerde balyoz darbe planinin ustu kapali olarak tartisildigi bir iddiadan ibaret (balyoz darbe planinda 2005’te kurulan TGB’nin isminin gectigi dusunulurse 2003’teki seminerde nasil olup da tartisilmis olabilecegi gibi bir sacma sapanligin varligi bu iddiayi bence zaten bastan curutuyor). Neyse sonuc olarak balyoz semineri gibi yonlendirici ve aslinda yanlis olan ifadeler kullanmamani oneririm cunku dogru degil.

        Ikinci olarak, tum devlet dairelerinde arsiv kurallari geregi belgeler duzenli olarak imha edilir, bu askeriyeye ozgu bir durum degil.

        Belli ki bu planlar 1. ordunun kozmik odasindan imha zamani gelmeden once calinmis belgeler (Kosaner de tam olarak bundan yakiniyor, guya gizli olmasi gereken belgelerimiz calinmis diyor).

        Ayrica Pinar hanimlarin ugrasmasiyla ilgili yazdigin paragraf bana cok tutarsiz geldi (muhtemelen yine bilgi eksikliginden kaynaklaniyor), sahte denilen belgelerin orijinalleri zaten yok ki kozmik odada olsun. Orijinali olan belgeler Yunanistan’la savas planlarinin belgeleri, onlara da sahte diyen yok bildigim kadariyla (ve Kosaner de bunlarin caldirilmasindan yakiniyor).

        Umarim aciklayici olmustur.

        Cevapla

        • fmerakli Says:

          Ccgursel,

          Kosaner’in ses kaydinda yakindigi seyin farkli oldugunu dusunuyorum. Kosaner’in ses kaydindan ya da sonrasinda yaptigi aciklamadan soz konusu planlarin kozmik odadan imha zamani gelmeden once calinmis belgeler oldugu seklinde bir anlam cikmiyor:

          “BU OLAYLA İLGİLİ SEMİNERLE İLGİLİ EVRAKLARIN HEPSİ İMHA EDİLMİŞ OLDUĞU İÇİN OLAY ORTAYA ÇIKINCA BİR ŞEY BULAMADIK. ARAŞTIRDIK GENELKURMAYI, KARA KUVVETLERİNİ, 1. ORDUYU YA NEDİR BU NE DİYORLAR BUNLAR FİLAN. BALYOZ MALYOZ HİÇBİR EVRAK BULAMADIK. BİR TANE MESAJ ÇIKTI. BUNUN İÇİN BİR GİRİŞİM YAPAMADIK. BEKLEMEK ZORUNDA KALDIK. ”

          Ses kaydindaki ifadelerin virgulune kadar arkasinda oldugunu soyleyen Kosaner’e Balyoz’la ilgili buldugu o mesajin ne icerdigi de sorulmali diye dusunuyorum!

          Cevapla

          • ccgursel Says:

            Fmerakli,

            Basit mantik :

            Imha edildikleri icin seminerle ilgili bir sey bulunamiyorsa, imha tarihinden once belgelerin (muhtemelen “serefli” turk subayi tarafindan) kozmik odadan calinmis olmalari gerekir. Cunku bu “planlar” kozmik odada olmasi gereken gizli planlar. Kosaner de “neyimiz var neyimiz yoksa caldirmisiz” mealindeki sozuyle bunu ifade ediyor.

            Balyoz’la ilgili buldugu mesaj da olsa olsa 1. orduyla kara kuvvetleri arasindaki OEYTS’yi oyna oynama diye karsilikli mesajlasmalaridir. Konuyu hatirlatayim : 1. ordu kara kuvvetlerine OEYTS’yi oynayacagim diye mesaj yaziyor, kara kuvvetleri simdi oynama sonra oynarsin diye cevap yaziyor, bunun uzerine 1. ordu tekrar oynamak istedigini yaziyor ve bu yaziya da cevap gelmiyor. Cevap gelmemesi uzerine OEYTS seminerde oynaniyor.

            Cevapla

            • Can Acar Says:

              ccgursel,

              Bence dokümanlar’ın kozmik odadan imha için çıkartıldığında çalınmış olma olasılığı çok daha yüksek. Kozmik odaya girip de dokümanları çalmak çok zor. İmha için çıkartılmış dokümanları gözden geçirip ilginç olanları bir kenara ayırmak ve imha edildi diye tutanak tutmak göreceli olarak çok daha kolay.

              Ayrıca zamanlama da tutuyor. Plan semineri belgelerinin beş yıl saklandığı da düşünülürse bunların 2008 gibi imha edilmiş olmaları gerekiyor. Sahte Balyoz belgelerinin ise 2008’den sonra imal edildiğini biliyoruz. Eğer sahte belge çetesi plan seminerine daha önce ulaşmış olsa bu kadar çok hata olmazdı diye düşünüyorum.

              Saygılarımla …

              Cevapla

  18. karsidevrim Says:

    Ne oldu 🙂 tutuştu çeteciler.Balyozcu ÇETO ve avanesi oysa heryerekon davası diyordu.Artık en tepeden itiraflar gelmeye başlandı herkes kuyruğu kurtarma derdinde.
    Geleceğe dönüş davası Silivriye dönüş davasına evrildi.Çok yazık.
    Ülkem adına mutlu çeteciler adına ise ürkütücü gelişmeler.

    Cevapla

    • Can Acar Says:

      Oh oh oh, karsidevrim de çıkmış deliğinden. Ekip tamam, artık bir okey de atarsınız. Taş çalmak serbest, yeter ki seyirci desteği olsun.

      Cevapla

  19. inor Says:

    Koşaner’in ses kaydından anladığım, kendisinin dahi Balyoz’u basından duyduğunda gerçek sanmasıdır.
    Bu toplumun bilinçaltında darbe vardır. Darbe yanlısı olun ya da karşıtı olun farketmez, hepimiz bu olasılığı aklımızdan geçirdik, bazılarımız halen geçirmeye devam ediyor. Hepimiz başa yobaz söylemli bir hükümet geçtiğinde ordudan darbe beklentisi içine girdik; kimilerimiz taraftar, kimimiz muhalif olarak. Olmayan Balyoz planından doğal olarak haberdar olmayan Koşaner bile birilerinin darbe planlıyor olabileceğini kabul etmiş ve ilk iş olarak bunun çalınmasına sinirlenmiş.
    Şirket analojilerini pek doğru bulmuyorum ama ben de yapmaktan geri durmayayım: bir kaza olduğunda bir patron ilk iş olarak bilançoya zarar hanesine yazılacak değerleri merak eder, işçiler ölmüş mü yaralanmış mı bunlar ikincil olarak patronun ilgi sahasına girer. Dolayısıyla Koşaner için de planın içeriğinden önce çalınmış olması önemli.
    Koşaner’in içine düştüğü durum elbette son derece traji-komik bir durum ve hiç bir şeyi kanıtlamıyor. (Belki sadece bir beceriksizlik göstergesi sayılabilir.) Sadece toplumsal olarak bilinçaltımızdaki yaranın derinliğini gösteriyor.
    Ben uzun zamandır bir darbe yapılmasının reel olarak mümkün olmadığını (bir çok nedenden dolayı) düşünüyorum. 28 Şubat süreci bile salt bir tehditten ibarettir, arkası boştur. Bence karşısında t..şaklı bir hükümet olsaydı ve karşı dursaydı darbe falan olmayabilirdi. Tabi bu söylediğim sadece kişisel kanaatimdir. Ancak “darbe” efsanesi bilinç altımızda oldukça güçlü bir Pavlovyan etkiye sahiptir ve zil çaldıkça tükürük ifrazatı gözlemlenebilir.

    Cevapla

merttalay için bir cevap yazın Cevabı iptal et