Yargının gerçekleri ortaya çıkaracağına (ve çıkardıktan sonra saklamayacağına) güvenebilir miyiz?

Balyoz klasörü elimize geçtiği zaman, görece kısa bir sürede ve sadece Google arama motoru sayesinde Balyoz belgelerinde tespit ettiğimiz tarih tutarsızlıklarını, nasıl olup da savcıların tespit etmediğini anlamamıştık.

Dava klasörlerini okudukça anlamadığımız (ve endişe veren) şeylerin sayısı artıyor.

Dava klasörü no.7, dizin no.63’de savcıların Balyozcuların kontrol altına alacağı ilaç depoları ve hastaneler listelerini  (listelere buradan ulaşabilirsiniz) Mart ayında İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü’ne gönderdiğini, ve listelerdeki şirket ve hastanelerin 2002-2003 senesinde faaliyette bulunup bulunmadıklarına dair bilgi istediğini görüyoruz (buraya tıklayın).

İl Sağlık Müdürlüğü’nün cevabi yazısında, örneğin, o tarihlerde Medical Park Sultangazi isimli bir hastanenin mevcut olmadığını belirtilmiş olması gerekir (çünkü o tarihlerde bu isimde bir hastane yok).

Sanıkların lehine olan ve birileri tarafından sahte belge üretme suçunun işlendiğini gösteren bu cevap yazılarının (örneğin, İl Sağlık Müdürülüğü’nün cevap yazısının) dava dosyasına konması gerekmez miydi? Hatta, savcıların bu yeni bilgiler ışığında iddiaların ve “kanıtların” geçerliliğini yeniden değerlendirmesi gerekmez miydi?

Peki, savcılar ne yapıyor?  Bu ve benzer yanıtları dosyaya hiç koymadan adli emanate kaldırıyor! Bu tutarsızlıkları sanık yakınları ve vekilleri araştırıp gündeme getirmese, sanıkların lehine olan bütün bu bilgiler adli emanette saklı kalacak. (Üstelik, savcılar iddianamede bu listelerin ve diğer Balyoz belgelerinin çıktığı 11 no.lu CD’nin 5 Mart 2003’de Çetin Doğan için özel olarak hazırlandığını—bunun mümkün olmadığına dair bilgilere sahip olmalarına rağmen—iddia edebiliyorlar).

Daha önce yazmıştık; Çetin Doğan’ın vekilleri bu ve benzeri cevabi yazıları mahkemeden talep ettiler, ancak mahkeme savcıların tavsiyesine uyarak bu talebi reddetti. Gerekçe olarak da bu cevabi yazıların kimlik bilgileri gibi kişisel bilgiler içerdiğini belirtti. Oysa hastanelerin ve ilaç şirketlerinin gizlenmesi gereken TC kimlik numaraları yok! Mahkeme sahte CD’lerin, bırakın birer imajını ya da kopyasını, yakından çekilmiş birer fotoğrafını bile savunmaya vermeyi reddediyor.

Doğan dahil onlarca kişi sahte Balyoz CD’sinin (TÜBİTAK’ın onayıyla) gerçek olduğu iddiasıyla tutuklandığında İstanbul’daki bir akademisyen arkadaşımız şöyle demişti:

“Türkiye’de iyi-kötü işleyen bir adalet mekanizması var; içiniz rahat olsun…”

Bu blog girişini bu arkadaşımıza ve benzer şekilde düşünenlere ithaf ediyoruz.

Abone Ol

Subscribe to our RSS feed and social profiles to receive updates.

3 Yorum “Yargının gerçekleri ortaya çıkaracağına (ve çıkardıktan sonra saklamayacağına) güvenebilir miyiz?”

  1. Bulent Murtezaoglu Says:

    Akademisyen ahbabiniza Arthur Miller cevap versin (Turkiye’den de bahsetmiyor):

    Few of us can easily surrender our belief that society must somehow make sense. The thought that the state has lost its mind and is punishing so many innocent people is intolerable. And so the evidence has to be internally denied.

    Kaynak: http://en.wikiquote.org/wiki/Arthur_Miller

    Cevapla

  2. Fenerant Says:

    Sanık ehine olan delilleri gizlemek de suçtur.
    Mahkeme tarafından bu deliller savunma tarafına verilinceye kadar Balyoz davası sanıkları savunma yapmamalı ve kimlik bilgilerini mahkemeye vermemelidir.

    Cevapla

  3. drunkenknight Says:

    Ergenekon davalarına dair bütün bu hukuk ihlallerini (!!!) bir araya getirdiğinizde,hedefin esasen Türkiye’nin dönüştürülmesinde (!?) bir dipsiz kuyu olarak tasarlandığını görmek gerek…Aranan şey suç yada suçlu değildir…Bu davalar dönüşümün dipsiz kuyularıdır…

    Cevapla

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: