TÜBİTAK: adli analiz aracı ile alınan imajlar adli analiz için kullanılamaz

15 Ekim Cuma günü özel yetkili mahkemeler Türkiye’nin adli tarihine yeni bir utanç sayfası eklediler.

Kafes Eylem Planının, savcıların, Emniyetin ve TÜBİTAK’ın iddia ettiği gibi Levent Bektaş’ın CD ve DVD’sinden çıkmadığını saptayan Amerika’dan ve Boğaziçi Üniversitesinden alınan bilirkişi raporlarından daha evel bahsetmiştik. Poyrazköy davasının dün yapılan duruşmada, Bektaş’ın avukatları bu konuda detaylı bir savunma yaptı. Avukat Hüseyin Ersöz mahkeme heyetini suç unsuru ihtiva ettiği iddia edilen DVD’yi açmaya davet etti:

“Mahkeme bunları açtığında jpg dosyasından başka bir şeyin olmadığını görecek. Müvekkilim, suç unsuru olmayan resimlerle ilgili 19 aya yakın zamandan beri tutukludur. Vicdanınıza sesleniyorum. Açın ve sadece jpg dosyasının olduğunu görün.”

Fakat Levent Bektaş hala tutuklu ve en azından duruşmanın ertelendiği 12 Ocak tarihine kadar Silivri’de kalacak.

Hakimler niye kanıtların sahte çıkmasına rağmen Bektaş’ı tahliye etmediler? Nedenini (tahmin etsek de) tam olarak bilemeyiz ama kararın en azından gerekçesini biliyoruz: TÜBİTAK’ın son anda ortaya çıkan tamamen yanlış ve yanıltıcı bir ifadesi. Bu ifadeye göre, avukatlara verilmek üzere TÜBİTAK’ın hazırladığı imajlar, orijinal CD ve DVD’nin “birebir kopyası olmayabileceğinden” adli analiz için kullanılamaz! Gerekçe şu anlama geliyor: avukatlarla paylaşılan kanıtların kanıt değeri yoktur – özellikle muvekkillerini aklamaya yaradığı taktirde!

Ersöz’ün mahkemede söylediği gibi, “herhalde TÜBİTAK bilirkişisi bu imajları arabanın dikiz aynasına asmak için istediğimizi zannetmiş.”

Olay şöyle gelişiyor. Avukatların savunması bittikten sonra aniden TÜBİTAK’tan Yılmaz Çankaya tarafından hazırlanan 2 sayfalık bir rapor ortaya çıkıyor. Usule tamemen aykırı olarak rapor fotokopi ile çoğaltılıp sanık müdafilerine sunuluyor ve hatta hakimlerden biri tarafından duruşma salonunda okunuyor. Bu rapor temelde denizci bir teğmenden ele geçen flash diske ait değerlendirmeleri içeriyor. Çankaya, Bektaş’ın CD ve DVD’sinin imajlarını da alan bilirkişi. Rapor, Kafes Planı ile ilgili olmamasına rağmen, Bektaş’ın avukatlarının mahkemeye sunmuş olduğu raporlara ilişkin olarak iki cümle ihtiva ediyor:

“(iii) maddesinde verilen görevlendirme uyarınca, adli analiz aracı ile bahsi geçen 1 adet CD ve 1 adet DVD nin imajları alınmış ve sanık müdafiilerine verilmiştir. Bu kapsamda alınan imajlar, ilgili imajın birebir kopyası olmayabileceğinden, adli analiz için kullanılamazlar.”

Görüldüğü gibi Çankaya, adli analiz aracı ile CD ve DVD nin imajının alındığını ancak imajın adli analiz için kullanılamayacağını belirtiyor. (Raporun sonuç bölümü ise sadece flash bellekten bahsediyor.)

Çankaya’nın iddiasinin saçmalığını bir kenara bırakalım. (İmaj adli analiz için kullanılamayacaksa sanık avukatlarına verilmesinin ne işlevi olabilir?) Daha da önemlisi, çok bariz bir hata içeriyor. Söz konusu DVD tek seferlik yazılabilir bir DVD. Üzerine sonradan ekleme çıkarma yapılabilmesi mümkün değil. Böyle bir DVD’de Windows Explorer’de ne görülürse forensik analiz daha değişik bir şey gösteremez. Bırakın, ISO imajını, DVD’nin basit bir kopyası dahi ihtiva ettiği dosyaları olduğu gibi gösterir. Avukatlara verilen imajda içinde Kafes Planının sıkıştırıldığı iddia edilen video dosyası yok. Bu olguyu Çankaya’nın iddia ettiği gibi imajın birebir kopya olmaması ile (ki bu da aslında doğru değil) izah etmek mümkün değil.

Sonuç olarak Çankaya’nın imajlarla ilgili ifadesinin yanıltıcı olduğu o kadar bariz ki TÜBİTAK’ın Kafes raporunda suça alet olduğunu örtbas etmek için yazıldığı açıkça ortada.

Durum sadece bundan ibaret değil. Bektaş’ın avukatlarına göre, Çankaya’nın raporunu mahkeme kaleminde yazdığına, daha doğrusu Kafes DVD’si ile ilgili cümleyi orada eklediğine, ilişkin görgü tanıkları var. Ayrıca bilirkişi raporu davaya bakan İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’ne hitaben değil İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na hitaben yazılmış. Yani Kafes raporunu hazırlayan Alparslan Babaoğlu’nun geçen hafta ziyaret ettiği İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na hitaben. Ayrıca raporun alel acele yazıldığı tarih atılmamasından ve ikinci sayfada maddelerin (i), (iii), (ii) olarak sıralanmış olmasından belli.

Ve gariplikler burada da bitmiyor. Mahkeme heyeti duruşma sonunda değişik bilirkişi raporları arasındaki “çelişkileri” gidermek üzere kimi görevlendiriyor? TÜBİTAK’ın kendisini! Yani suç ortağını. Enstitü Müdür Yardımcısı olan Babaoğlu’nun altında çalışan bilirkişiler amirlerinin doğru rapor hazırlayıp hazırlamadıklarını denetleyecek!

Şimdi bir tahminde bulunalım. Sözü geçen CD ve DVD, adli emanette bir şekilde kaybolacak ya da kırık çıkacak.

Abone Ol

Subscribe to our RSS feed and social profiles to receive updates.

28 Yorum “TÜBİTAK: adli analiz aracı ile alınan imajlar adli analiz için kullanılamaz”

  1. eminkk Says:

    Bu memleket sahipsiz mi?

    Cevapla

  2. Metin Says:

    Sevgili Pinar ve Dani Rodrik,
    RTE basbakan oldugunda, TUBITAK yonetimine saniyorum bes uye secilmesini o zamanki Tubitak baskani Prof. Dr. Naci Bor kurum prosedurune uygun olarak onerdi. AKP her yerde yaptigi gibi kurumu ele gecirmeyi istediginden, RTE bir defaya mahsus diyerek kendi adamlarini secti. Sonra o bilimsel calismalar yapmasi gereken kurum, nedense dinsel (tefsir, hadis vb.) konularla ilgilenir oldu.
    Ayrica yukarda belirttiginiz gibi kurumu baska nelerle doldurduklari da belli oluyor.
    Turkiye’de tuz koktu tuuuz…

    Cevapla

  3. Fenerant Says:

    Mahkemelerimiz mahkeme olsaydı bu bilirkişiyi o raporu verdiği an tutuklaması gerekirdi.

    Cevapla

  4. Bulent Murtezaoglu Says:

    Yilmaz Cankaya imzali rapora baktim. Delil olan bilgisayarin uzerine program mi kurmus? Bu makinelerin disklerinin kopyalarinin alinip o kopyalar uzerinde calisilmasi gerekmiyor mu? Benim o rapordan anladigim o disklerden ‘boot’ edip, ustlerine programlar kurlup bir seylere bakiliyor. Simdi uzmanlik taslamayayim burada ama Dani bey ve Pinar hanim belki bu usul hakkinda ima ettiklerimi ABD’de tanidiklari uzmanlara sormalilar diyeyim.

    Genel olarak belki derinlesmis problemlerimizi bu vesile ile bir kere daha gozlemleyip teyid etmek mumkun. Mesela doktorlarin imtihana calisan ogrencilere veya basi derde giren mumurlara ‘rapor’ vermesinin adet haline geldigi, veya (depremle vaye depremsiz) coken binalarin arkalarinda cuval dolusu imzali evrak olmasinin bir ise yaramadiginin defaatle ortaya ciktigi bir memlekette ‘profesyonel’ imzanin fazlaca bir degeri olmasini beklememiz yerinde olmaz herhalde. Bu islerden esasli bir hayir cikacak ise su veya bu istikamette kullanilan devlet gucuyle ilgili oldugu kadar genel halimizin nelere kapi actigi ile ilgili de olmali bence. Bu sekilde baska bir idare altinda baska bir kesime vuruluyor da olabilirdi ve genel tarz degismeyecekti bence. (Dani beyin anlatmakta zorlandigini soyledigi seye, yani AKP’nin bunlari duzeltiyor gibi gosterilmesi yolundaki yayinlarin yersizligine ve yanlisligina katiliyorum. Yalniz ‘bunlar’ ile kastettigimiz kusurlarin neler olduklarini dahi net ortaya koyamadigimizi dusunuyorum.)

    Cevapla

  5. Dani Rodrik Says:

    Bulent Bey,

    TUBITAK incelemeleri bilgisayar veya hard disk uzerinden degil, Bektas’in isyerinde bulunan bir CD ve DVD uzerinden (daha dogrusu bunlarin imajlari uzerinden) yapiliyor. Bu ve buna benzer diger davalarda ana sorun da hep buradan kaynaklaniyor zaten. Ortada suc unsurunu ureten bilgisayarlar ve hard diskleri bulunamadiginda (daha dogrusu olmadigindan), hersey CD ve DVD’ler etrafinda donuyor. Dumenler de bu CD ve DVD’ler uzerine hazirlanan raporlarda cevriliyor.

    Turkiye’de yargi hic bir zaman iyi islemis degil ama TUBITAK gibi bir zamanlar hayli sayginligi olan bir kurumun islenen suclara bu derece ortak oldugu bir diger donem hatirlamiyorum.

    Cevapla

  6. Bulent Murtezaoglu Says:

    Anlatamamisim Dani bey. O raporda bir dizustu bilgisayardan bahsediliyor (usb bellek icin kullanildigi dusunulen). Benim anladigim kadariyla o bilgisayar da (‘tarafimiza verilen’ dendigine gore) bir delil. Delilin ‘boot’ edilmesini oradan cikarttim.

    Evvelce hangi kurum ne durumdaydi ben net sekilde bilmiyorum. Genelde — hele akademik veya degil devlet gorevlisi — profesyonel unvanli kisilerin belli bir davranis tarzi olabiliyor, bunlarin etkilerini yaygin sekilde gorebiliyoruz. Herhalde burokratik hiyerarsi icinde hem kadrolasma hem zorlama hem de kaniksatma mekanizmalari var. Mesela unlu bir insanin, unlu bir intihal hikayesi vardir, icine akademi, yargi vs. kurumlarimizin karistigi. Oradan da genel halle ilgili bir seyler cikar belki. Tepede de boyle isler olunca, yetisen genclerin benimsedikleri yahut en azindan korkunc bulmadiklari davranislarin neler olabileceklerini tahmin etmeye calismak belki sosyal bilimcilerin kolayca yapabilecekleri islerdir.

    Cevapla

  7. Cengiz Says:

    ” Bu kapsamda alınan imajlar , ilgili imajın birebir kopyası olmayabileceğinden adli analiz için kulanılamazlar ” Yaa , gerçekten böyle absürd bir açıklama olabilir mi ? Çok açıkça görülüyor ki son derece özensiz bir rapora sonradan eklendiği anlaşılan bu ifade , olmayan ” data stash ” ve Kafes Eylem Planı ‘nı söz konusu CD / DVD ‘ lerde bulduğunu iddia eden – üstelik bir de şifre kırarak – bilirkişileri ve tabii ki Tubitak UEKAE ‘ yi korumaya yönelik . Bir de işin diğer bir boyutu var ;

    Düşük seviyede bit bazında kopyalama ile birebir klonlama mümkün olmakta. Bu amaçla son derece sofistike yazılımlar var. Bunlardan biri olan ” FTK Imager ” sayesinde yazma koruma tedbiri alınarak imaj alma işlemi gerçekleştirilebiliyor. Kaldı ki CMK 134 / 3 ‘ e göre de , istenildiği takdirde yedekleme yapılan bir kopya sanık ya da avukatına veriliyor. Bunun mantığı da sonradan manipülasyon yapıldı iddiasını engellemek. Bu noktada bilirkişilere şunu sormak gerekli . Yaa kardeşim durum böyle iken sen nasıl olur da ” imajın birebir kopyası olamayacağından ” şeklinde bir ifade kullanabiliyorsun , yoksa sen aldığın imajı gelişigüzel , adli bilişim prosedürlerine uymadan mı aldın ?

    Bilirkişi raporları hakkındaki çelişkileri gidermek amacıyla mahkemenin yine Tubitak ‘ ı görevlendirmesi ise çok vahim bir hata .

    Bakın bugün Cumhuriyet Gazetesi ‘ nde Leyla Tavşanoğlu ile bir söyleşi yapan HSYK eski Başkan Vekili Kadir Özbek ne diyor. Kadir Özbek HSYK ‘ dan ayrılmak için eşyalarını topluyormuş. Tam o sırada bir arkadaşı gelmiş ve demiş ki ” Bilgisayar hard diskini neden almadın ” . Bunun üzerine Özbek de demiş ki ” Önemli bir şey yoktu ki içinde ” . Arkadaşı cevaplamış ” olsun , sen gittikten soınra birileri içine bir şeyler ekler , sana karşı kullanabilirler ” . Bunun üzerine de hard diski, Özbek almış ”

    Sadece bu olay bile , faşizmin artık tartışma götürmez bir şekilde ülkemizde egemenlik kurduğunun bir göstergesi.

    Saygılarımla ,

    Cevapla

  8. Cengiz Says:

    Sevgili Dani bey ve Pınar hanım ,

    Eminim ki siz benden daha iyi biliyorsunuzdur ama ben yine de tekrar dile getirmek istedim. Tubitak ‘ ın son absürd bilirkişi raporundaki hata ve çelişkileri ortaya koymak için 5271 sayılı kanunun 67 / 6 maddesine göre uzmanından mütaala alabilirsiniz . Bu mütaala dava dosyasına konmalı çünkü Tubitak ‘ ın bilirkişi raporu ne ise , uzman mütalaası da aynı değere sahip . Sonuçta her ikisi de takdiri delil. Ama burada önemli bir konu var. Eğer Tubitak raporunu hazırlayan bilirkişi görüşünü açıklamak üzere mahkemeye davet edilirse , bu bilirkişiye raporundaki hata ve çelişkileri ortaya koyacak sorular sorulduğunda ( uzman mütaalasından yararlanılarak ) ve de bu paralelde Tubitak bilirkişisinin ifade vermesi sağlanırsa , bu çok faydalı olur. Nedeni ise Yargıtayın bilirkişi ifadelerine incelemede büyük değer vermesi.

    Saygılarımla ,

    Cevapla

  9. Can Acar Says:

    Pınar Hanım ve Dani Bey,

    Az önce sayın Yalkın Demirkaya’nın 27 Eylül tarihli 11 sayfalık raporunu tekrar okudum. Yalkın bey incelediği disklerin hash değerlerini vermiş. Ayrıca, TÜBİTAK raporundaki hash değerlerinin diğer iki rapordan farklı olduğunu da belirtmiş. Anladığım kadarıyla EK-8 ve EK-9 kendi incelediği imajların ve hash değerlerinin alınması ile ilgili tutanaklar. Bu tutanaklar da Yılmaz Çankaya tarafından hazırlanmış.

    Yalkın bey’in raporunda incelediği imajların hash değerlerinin diğer raporlarda kullanılan hash değerleri ile karşılaştırmasını göremedim. Bu noktada iki seçenek var. 1) Yalkın bey’in incelediği hash değerleri emniyet’in raporundaki hash değeri ile aynı. 2) Yılmaz Çankaya, hazırladığı tutanaklarla Yalkın Bey’i TÜBİTAK ile aynı hash değerlerini kullandığına ikna etmiş.

    Her iki durumda da Yılmaz Çankaya’nin akıllara durgunluk veren “adli analiz aracı ile alınan imaj adli analiz için kullanılamaz” cümlesini çürütmek mümkün olacaktır.

    Ayrıca Sayın Bulent Murtezaoglu’nun önceki bir yorumda belirttiği gibi, Yılmaz Çankaya’nın bir laptop ve USB depolama cihazı incelediği bu iki sayfalık rapor hiçbir adli bilişim kriterine uymamaktadır. Laptop incelemesini imaj alarak yapıp yapmadığı belli değildir. Raporda geçen “elle tek tek baktım” ifadesi delil olan laptop üzerinde program çalıştırdığını düşündürmektedir. Bu durumda laptop’in bütünlüğüne zarar vermiş olacaktır. Sadece bu raporun yazım biçimi bile Yılmaz Çankaya’nın adli bilişim konusundaki yetkinliğini sorgulamaya yeterlidir.

    Tüm raporlardaki hash değerlerinin karşılaştırılması kimin hangi diski incelediğinin anlaşılmasında fayda sağlayacaktır.

    Saygılarımla,

    Can Acar

    Cevapla

  10. Geek Says:

    Merhaba,

    Sadece bilgilendirme amaçlı yazıyorum. Herhangi bir tarafı savunma ya da yerme amacım yok. Teknik bilgim şöyle:

    CD/DVD ortamlarının ISO formatındaki imajı çoklu oturumu desteklemez. dd vb. araçlar kullanılarak çoklu oturumla hazırlanmış CD/DVD’nin imajı alınırsa sadece ilk oturuma ait track içeriği kopyalanır. İmajı alınan CD/DVD’nin çoklu oturuma sahip olduğu biliniyorsa (kontrol edilirse görülür) her oturuma ait ISO imajı ayrı ayrı elde edilebilir. Söz konusu raporlarda imajın ISO formatında olduğunu görüyorum. Bu da tek oturum içerdiğini gösterir. Eski haberlerden de CD/DVD’lerin çoklu oturuma sahip olduğunu ve bahsi geçen dosyaların sonraki oturumlarda eklendiğini anlıyorum. Buradan da dikkatsizce alınmış CD/DVD imajının birinci oturum sonrasındaki oturumların dosyalarını içermemesinin muhtemel olduğu sonucuna varıyorum. Sadece teknik bilgi verdim… Bu konunun uzmanlarının verdiğim teknik bilgide yanlışlık varsa düzeltmesini rica ediyorum. Durum bu mudur bilmiyorum. Sanırım en garantisi emanetteki CD/DVD’nin taraflarca bir bilgisayara takılıp içeriğine bakılması… Saygılar.

    Cevapla

  11. Kurmanbek Allahverdiyev Says:

    Dani Bey ve Pinar Hanim, bence su asamadan sonra yapilmasi gereken hem Balyoz hem de Kafes davalari ile ilgili olarak mevzubahis DVD ve CD’lerin emniyetteki durumunun mahkemeye en kisa surede sorulmasi. Sizin de belirttiginiz gibi (espri amacli soylemis olabilirsiniz ama bence kesinlikle mumkundur) bu CD ve DVD’ler coktan kirilmis, kullanilamaz hale gelmis olabilir. Eger oyle degillerse en azindan bir durum tespiti olacaktir.

    Ayrica mahkemenin delillerin mahkeme ortaminda acilmasini kabul etmemesi hakikaten cok enteresan. Bence yapilmasi gereken sudur, mahkeme huzurunda DVD’nin acilmasi ve hemen o anda forensik incelemeye tabi tutulmasi. Zira kanimca ‘mahkemede acilmasi talebi’ yururluge kondugu andan itibaren, TUBITAK, emniyet veya savcilik DVD’ye ekleme yapmaya calisacaktir.

    Cevapla

  12. Dani Rodrik Says:

    Sayin Geek

    TUBITAK UKAE’de uzman bir kisinin, hem de boyle davalarda bilirkisilik yapan ve dolayisiyla soz konusu DVD’de sonraki bir oturumda yuklenildigi iddia edilen bir dosyanin varligindan (en az sizin kadar) haberdar olmasi gereken bir kisinin avukatlara verilmek uzere imaj aliraken bahsettiginiz turden bir acemilik yapmasina sizin akliniz eriyor mu? Bizim ermiyor.

    Bu acemiligi yaptigini varsayalim. O halde mahkemeye son anda sunulan raporunda niye “ilgili imajın birebir kopyası olmayabileceğinden” ifadesini kullaniyor? Sadece ilk oturumun imaji alinmissa, Cankaya’nin acikca “birebir kopyası degildir” demesi gerekirdi. TUBITAK bilirkisisinin cevrilen dumenlerden haberi olmadigina inanmak cok zor.

    Bu bilirkisinin, siz beceriksiz deyin, biz kasitli diyelim, hareketi yuzunden halen tutuklu bulunan saniklarin savunma haklarinin kisitlanmis oldugunu hatirlatmamiza gerek var mi?

    Cevapla

  13. Geek Says:

    Sayin Rodrik,

    Bu durumdan dolayı yasanan mağduriyetler acisindan yazdıklarınıza hak veriyorum. Sizlerle ISO imajlari hakkinda teknik bilgimi paylasmak istedim sadece. Kasitli olarak boyle bir sey yapilmasi bana mantikli gelmiyor cunku TUBITAK calisani kotu niyetli olsaydi aldigi imajin icinde bu dosyalarin oldugundan ozellikle emin olmak isterdi. Kimseyi savunmaya calismiyorum ama eldeki bilgilerle aklim bana bunlari soyluyor. Bilgisizlik haricinde baska bir sebepten oturu neden boyle bir hata yapilabilecegine dair anlamli bir aciklama gelmiyor aklima. Sonraki oturumlara ait dosyalarin kim tarafindan eklendigini kimse bilemez cunku adli bilisim kurallarina uygun bir el koyma durumu soz konusu degil. Bu durum TUBITAK’in teknik raporunda da belirtiliyor. Bunun yaninda emniyet ve TUBITAK CD’ler icinde bu dosyalar vardir derken sonradan avukatlarin yaptirdigi incelemelerde bu dosyalarin olmadiginin soylenmesinin sebebi acikca belli o da eksik icerikli imaj uzerinde calisilmasi. Tekrar ediyorum: CD’ler icinde o dosyalar varsa bile orijini el koyma yöntemindeki eksiklikler sebebiyle “teknik olarak” belirlenemez.

    Imajı alan kisi eger sizin gibi, benim gibi, basinda cikan detaylari takip etmiyorsa CD’lerin coklu oturuma sahip oldugundan habersiz olmasi mümkün. Raporu TUBITAK hazirliyor olsa da bu raporun iceriginden tum personel haberdar olmuyordur. Eger bizzat teknik calismanin icinde bulunmamissa bilmemesine aklim eriyor (ozel bir ilgiyle basinda cikan haberleri ve rapor alintilarini da takip etmedigi varsayimiyla).

    Bu arada raporda yazilan cumleyi ben de sizin gibi aciklayici ve yeterli bulmadim. Imajin neden adli analiz amacli kullanilamayacagi net bir sekilde soylenmemis ve taraflarin bence de bunu bilmeye hakki var.

    Deginmek istedigim baska bir konu var. Son cikan imajlarda sadece kisisel resim dosyalari gorundugu icin hakli olarak bir live inceleme yapilmasi istegi var ortada. Bu dosyalarin neden eksik gorundugune dair tezimi yukarida anlattim. Eger bu tez dogruysa yapilacak bir live incelemede dosyalarin CD icerisinde oldugu gorulur ki o zaman carsi iyice karisir ;-)) Teknik bilgiye dayanarak yaziyorum. Dosya varsa bile orijini hakkında bir iddiam yoktur. Saygılar.

    Cevapla

  14. Can Acar Says:

    Sayin Geek,

    Gözden kaçırdığınız iki nokta var.

    1. Dediğiniz gibi el koyma sırasındaki hatalar nedeniyle CD ve DVD’lerin delil olma nitelikleri büyük ihtimalle kaybolmuştur. Ancak, hala bu delillere dayanarak insanlar tutuklu bulunmakta, masumiyet karinesi ihlal edilmektedir. TÜBİTAK ise hala vermekte olduğu raporlarla bu durumun sürmesine katkıda bulunmaktadır.

    2. Sanık avukatlarına CD ve DVD imajları TÜBİTAK tarafından verilmiştir. Bununla ilgili iki tane teslim tutanağı bulunmaktadır. Eğer birileri TÜBİTAK’ı kandırıp incelemesi için farklı veya değiştirilmiş bir disk vermiş olsaydı, aynı diski inceledikleri için TÜBİTAK raporu ile sanık avukatlarının incelemelerinin/bulgularının örtüşmesi gerekirdi.

    İmajlarda olan bu çelişkiyi TÜBİTAK’ın açıklaması, eğer bir hata veya ihmal varsa bunu kabul etmesi ve düzeltmesi, sorumlularını tespit etmesi gerekli. İnsanlar tutuklu yatarken “adli inceleme aracı çıktısı adli inceleme için kullanılamaz” şeklinde bir rapor şaşkınlık ve beceriksizliğin de ötesinde bir kötü niyet ifadesine dönüşüyor.

    Saygılarımla,

    Can Acar

    Cevapla

  15. Geek Says:

    Can Bey Merhaba,

    Başından beri tekrar ettigim gibi sadece teknik bilgi paylasiyorum. Sanirim bir yanlis anlasilma soz konusu.
    1. icin:
    TUBITAK raporunda da el koyma yontemindeki eksiklik dolayisiyla CD’ler uzerinde sonradan degisiklik yapilip yapilmadigina dair tespit yapilamayacagi belirtiliyor. Rapor bunu soyluyor olduktan sonra bu ifadenin degerlendirilmemis olmasindan TUBITAK’i sorumlu tutmak sizce hakli bir davranis midir? Bence bir katkilari yok, bu konuda soylenmesi gereken ilk rapor acikca belirtmis.

    2. icin:
    Ben yanlis ya da degistirilmis CD uzerinden imaj alindigina dair bir iddiada bulunmadim. Durumun vahameti de bundan kaynaklaniyor aslinda. Coklu oturuma sahip “ayni” CD uzerinden dd vb. bir aracla ISO Imaji cikartildiysa CD uzerinde var olmasina ragmen ilgili imaj icerisinde sonraki oturumlarin dosyalarinin bulunamayabileceginden bahsettim.

    Celiskilerin acikliga kavusturulmasi ve varsa hatanin kabul edilerek duzeltilmesi gerektigi konusunda size katilmamak mumkun degil. Aslen ilgisiz bir rapor icerisinde imaj hakkindaki aciklamayi yetersiz ve anlamsiz buldugumu daha

    Cevapla

  16. Geek Says:

    … once de belirtmistim. Saygilarimla… diyerek onceki postumu bitirecektim ki mouse azizligine ugradim. Boylece bitirmis olayim 😉 Saygilarimla.

    Cevapla

  17. cdogangercekler Says:

    Farzedelim sanik avukatlari mahkemeden icinde suc unsuru ihtiva ettigi iddia edilen bir belgeyi istiyorlar. Bu belgenin fotokopisi saniga veriliyor fakat icinden suc unsuru addedilebilecek bir metin bulunmuyor. Sanik avukati bunun uzerine mahkemede savunmasini yapiyor ve sanigin tahliyesini istiyor. Tam bu anda fotokopiyi yapan sahis mahkeme heyetinin kulagina bir sey fisildiyor, ve uye hakim de “aldigimiz bilgiye gore orijinal belgenin tamaminin fotokopisi alinmis ve sanik avukatlarina verilmis olmayabilir” diyerek sanigin tahliye talebini reddediyor.

    Simdi bu fotokopi alma/saniklarla paylasma isleminde iyi niyetli davranildigini soylemek mumkun mudur? Bilirkisilik gorevi yapan birinin bu kadar basit bir hata yapmis olmasi mumkun mudur? Diyelim ki mumkun. O zaman boylesine vahim bir hata daha evel telafi edilmiyor da bir cumlelik muglak bir ifadeyle son anda baska bir raporun icine sikistiriliyor?

    Geek, “TUBITAK calisani kotu niyetli olsaydi aldigi imajin icinde bu dosyalarin oldugundan ozellikle emin olmak isterdi” diyor. Bu konuda kesin konusmak mumkun degil cunku forensik acidan sonradan eklenmis olabilecek bazi dosyalarin sorunlar icerebilecegi, bunlarin bagimsiz bir inceleme sirasinda ortaya cikabilecegi gibi bazi olasiliklar da var. Bir baska olasilik da imaj alma islemini yapan TUBITAK elemaninin, diger calisanlarin karismis olabilecekleri islerden basta haberdar olmamasi. Yani isini durustce yapmis olmasi (ve cikan imajlarda bir sey olmamasi) fakat sonradan islerin karisacagi anlasilinca geri adim atmak zorunda kalmasi. Kesinlikle su ya da bu olmustur diyemiyoruz, ama bunlar aklimiza gelen olasiliklar.

    Bu olasiliklar neden aklimiza geliyor? Cunku TUBITAK UKAE’nin bu konuda sabikasi var. Bu blogu takip edenler, Balyoz davasinda bu kurumun son derece yaniltici bir raporla onlarca kisininin tutuklanmasina sebep oldugunu biliyorlardir. Bu kurumun, ayni dava icin hazirladigi ikinci raporda geri adim atmak zorunda kalmis olmasina ragmen, gene de ilk raporun kusurlarini ortbas etme gayretinden de bahsetmistik. Bu raporlarin (ozellikle ilkinin) kasitli olmadigina inanmamiz cok zor. Kafes davasindaki endiselerimiz bir olcude Balyoz davasindaki tecrubemizden kaynaklaniyor.

    Cevapla

  18. Fenerant Says:

    bir insan aynı hatayı iki kez yaparsa ortada kasıt vardır.

    Cevapla

  19. Geek Says:

    Merhaba,

    Ben de kesinlikle şu olmuştur ya da bu olmuştur diyemem. Teknik çerçeve dışına çikmamaya çalıştım. Iyi niyet – kötü niyet vb. kararlar subjektif degerlendirmelerimize bağlı olduğundan mutlak bir doğru üzerinde anlaşılmasının rasyonel bir yolu yok. Teknik bilgim ve eldeki veriler ışığında ulaştığım görüşlerim yukarıdaki postlarımda mevcut. Bundan sonrası tamamen kisisel değerlendirmeler üzerinden yürüyeceği için müsadenizle o boyutta bir tartışmaya girmemeyi tercih ediyorum. Yukarıda paylaştıklarınız bence de olasıliklar arasındadır. Bu senaryonun tam tersine herkesin işini dürüstçe yapmış olması ve yapılan teknik bir hata dürüstçe itiraf edilemediği için bu tartışmalara sebebiyet verilmiş olması da bir olasılık. Bu ortamdaki tartışmalarımızın olasıliklardan herhangi birini mutlak gercege döndürme olasılığını düşük görüyorum;) elimizde rasyonel gerçekler olmadığı sürece olasıliklar üzerinden kesin yargılarla kişi ya da kurumları zan altında bırakma hakkını kendimde görmüyorum. Herkesin dilinin ucunda dolanan kurumlar (silahli kuvvetler, emniyet, tubitak, yargi organlari…) bu ülkenin saygin bilinen ve oyle kalmasi icin ozen gostermemiz gereken kurumlari. Olasılıklar üzerinden bu kurumlardan herhangi birinin ya da degerli mensuplarının özgürlüğünün elinden alınması ya da zan altında kalmasına karşıyım. Eminim ki buna sizler de katılırsınız. Bu sebeple “olasılıklar” ya da “kabullenilmiş gerçekler” üzerinden kişilere suç yakıştirmadan önce kararımızın argümanlarının rasyonelliginden emin olmaliyiz. Bütün dert zaten rasyonel olmayan deliller üzerinden bu suçlamaların haksız yere yapılmış olması değil midir? Aynı hataya düşersek bir farkımız kalmaz. Umarım bakış açımı yansıtabilmişimdir.

    Saygı kuralları çerçevesinde önce teknik bilgi sonra da fikir paylaşımında bulunduğumuz Sn. Rodrik, Sn. Acar ve son uzun postu yazan blog yazarına teşekkür ederim. Tartışmanın bundan sonrası beni aşar;) Saygılarımla.

    Cevapla

  20. cdogangercekler Says:

    Sayin Geek,

    Amacimiz herhangi bir kurumu karalamak degil. Ben (Pinar) TUBITAK’in Bilim Teknik dergisiyle buyudum. Tam da bu yuzden, basinda TUBITAK’in Balyoz belgelerinin gercek oldugunu saptadigina dair haberleri okudugumda inanmadim, inanmak istemedim. Ayni sekilde, sorusturmanin gizliligi gerekcesiyle soz konusu raporu suphelilere gostermedikleri halde, “TUBITAK CDlerin orijnal oldugunu saptadi” iddiasiyla babam dahil onlarca insani tutukladiklarinda buna hala inanmak istemedim. Sadece ustveri uzerinden yapilan bir inceleme ile CD’lerin iddia edilen tarihlerde yazilmis oldugunu sadece CDler uzerinden yapilan bir inceleme ile bilimsel olarak saptamanin mumkun olmadigini buradaki iki ayri adli bilisim kurumundan teyit ettigimiz icin, TUBITAK’in raporunun savcilarin iddia ettigi gibi tespitler tasimadigini hatta bu sebeple raporun bir turlu suphelilerle paylasilmadigini dusundum.

    Raporu okumak bizim icin cok sarsici oldu. Raporun tek bir yerinde dahi, ustveri incelemesi ile gercek tarih ve gercek kullanicilarin tespit edilemeyecegi (bir dipnotla bile olsun) belirtilmiyor, ustelik sonuc bolumunde dikkatle secilen ifadelerle CD’nin 2003’de hazirlandigi tespit edilmis izlenimi yaratiyordu. Yasadigimiz hayal kirikligini katlayan, bu raporun TUBITAK tarafindan hazirlanmis olmasiydi. Bilim insanlarinin baska deger ve kaygilari nasil bilim ahlakinin onunde tutabildigini anlamadik, hala da anlamis degiliz. Bugun Balyoz iddianamesine bakin; 2003’de Cetin Dogan icin ozel olarak hazirlandigi iddia edilen (ve icinde 2005, 2006, 2007, 2008 yillarina ait bilgiler iceren!) CD’nin gercek olduguna dair gosterilen kanit TUBITAK raporu. TUBITAK raporunu hazirlayan bilirkisilerin etik sorumluluklarini, catisi altinda calistiklari kurumun sorumluluklarindan ne kadar ayri tutabiliriz?

    Sayin Geek, bu anlattiklarimda, “olasiliklar” ya da “kabullenmilmis gercekler” uzerinden suc yakistirmasi soz konusu degil maalesef (aksine, TUBITAK’in Balyoz raporu bir turlu kabullenmek istemedigimiz bir gercek).

    Ote yandan, Balyoz surecinde yasadiklarimiz baska davalarda TUBITAK’in oynadigi rol hakkinda bir onyargi yaratmamaliydi belki. Ama “iyi niyet, kotu niyet” gibi gorece subjektif kavramlari bir yana biraksak dahi, burada Cankaya’nin yapmasi gereken, Mahkeme gunu baska bir konuyla ilgili bir rapora muglak bir ifade eklemek yerine, kendisine bu ifadeyi eklemesini talep edenlere profesyonelligin geregi olarak “Oncelikle yarattigim imajlarin “orijinaller” ile esdeger olup olmadigini kontrol etmeliyim. Eger sanik avukatlarina verilmek uzere adli imajlari alirken bir yanlislik yaparak ilk oturumlar disindaki oturumlarin imajlarini almadiysam, bunun tespitini de resmi bir rapor ile bildiririm. Eger boyle bir yanlislik olmadiysa, imajlar adli inceleme dahil olmak uzere her turlu inceleme icin tamamen uygundur” yanitini vermesi, bu kontrolu yapmak icin gerekli sureyi talep etmesi gerekirdi. Adli bilisim incelemesinin yapilmasi icin talep edildigi asikar olan imajlar icin, tam da yapilan inceleme sonuclarinin mahkemeye sunuldugu gun “imajlarin adli analiz icin uygun olmayabileceginin” beyan edildigi bu durumda savunma Avukati Ersoz’un isyanini anlamamak mumkun degil: “Herhalde TUBITAK bilirkisisi imajlari dikiz aynasina asmak icin istedigimizi zannetti.”
    Umarim yukarida bahsettiginiz her bir kurum sayginligini muhafaza etmek icin ustune duseni yapar… Saygilar.

    Cevapla

  21. Geek Says:

    Pınar Hanım Merhaba,
    Sorumluluğunun gerektirdiği özende işini yapmak çok ciddi bir zorunluluk tüm bilirkişiler için. Bu konuda sanırım 3. kez size katılıyorum. Varsa hatayı farkettikten sonra yapilanlar yetersiz. Hata yapılmasını anlayabilirim de böyle düzeltilmesini ben de anlayamam. Saygılarımla.

    Cevapla

  22. Cengiz Says:

    Sayın Geek ,

    Bu blogda teknik konulardaki yorumlarınızı ilgiyle takip etmekteyim. Tubitak gibi kurumların saygınlığının korunması konusunda ben de size benzer düşüncelere sahibim. Ama ilk başta Tubitak kendi saygınlığını uygulamalarıyla kendi sağlamalı , öyle değil mi ? İkinci bir konu , Tubitak’ ın saygınlığı korunmalı da peki ‘ şaibeli raporlar” la zan altında bırakılan , özgürlüğü ihlal edilen , karalanan şerefli TSK mensuplarının saygınlığı ne olacak ? Modern hukuk öylesine bir noktaya gelmiş durumdaki suçsuz bir insanı mahkum etmek , suçlu bin kişiyi serbest bırakmaktan daha kötü .

    Saygılarımla

    Cevapla

  23. Cengiz Says:

    Sayın Geek ;

    ” İmajların adli analiz için uygun olmayabileceğinin ” bizzat bilirkişi tarafından ifade edilmesi aslında ” ben bana tevdi edilen görevi tam olarak yapmamış olabilirim ” itirafı anlamına gelmez mi ? Bir de diyorsunuz ki ” hata yapılmasını anlayabilirim de ….. ” . Sayın Geek biraz empati yapalım , böyle bir hata sonucu – Tanrı korusun – sizin başınıza benzer bir olay gelseydi , özgürlüğünüz kısıtlanıp , aşağılık iftiraların muhatabı olsaydınız , yine aynı şekilde hata yapılmasını tolere edebilir miydiniz ? Sadece bir merak ? Ben şahsen asla bu sonuçlara yol açabilecek tarzda böylesine hatalara karşı hoşgörülü olamam kaldı ki böylesine vahim hatalara karşı sessiz kalmak diğer ağır ihlallerin de yolunu açar.

    Saygılarımla

    Cevapla

  24. Bulent Murtezaoglu Says:

    Cengiz bey, gayet tabii haklisiniz ama is ’empati’ ise, Turkiye’de siyasi niteligi de olan bir davada devletle karsi karsiya gelmek zaten korkunc bir sey olabilir. Boyle davalar olageliyorlardi herhalde memlekette, simdi boyle durumlarda ortaya cikan bir takim mekanizmalarin detayini da surec tahsilli insanlar tarafindan (ozellikle burada) iyice incelendigi icin gorebiliyoruz.

    Bir de alakali olabilecek fikra linki vereyim bari. Hatta ‘tuz koktu’ turu bir tane daha.

    Cevapla

  25. Mehmet Says:

    Merhabalar

    ISO dosyaları ile sürekli haşır neşir olan birisiyim. Ama ne yalan söyleyeyim oyun kurmaktan başka bir işime yaramıyor. Olayları anlayabilmek için sahip olduğum teknik bilgiden çok daha fazlasına ihtiyaç olduğunu sanmıyorum. Pınar hanımın fotokopi benzetmesi olayı herkesin diline indirgeyerek anlatmaya yetiyor zaten. Görmek isteyen bu blogdan herhangi bir müneccim haberini okuduktan sonra şöyle bir ajanslarda neler var bu gün diye bakarsa gerçekleri göreceğine inanıyorum.
    Ama “Görmek istemeyenden daha körü,
    İşitmek istemeyende daha sağırı yoktur”
    Buradaki haberlerin en özgür, demokrat dediğimiz gazetelerde dahi haber değeri taşıyamaması durumu yeteri kadar güzel resmediyor.

    Cevapla

  26. Geek Says:

    Cengiz Bey Merhaba,

    Yorumlarınıza harfiyen katılıyorum. 19 no’lu yorumuma cevaben yazdığınız 22 ve 23 no’lu yorumlarınızda değindiğiniz konularda aynı paraleldeyiz. Dikkat ettiyseniz “Herkesin dilinin ucunda dolanan”… diye başlayan cümlemin devamında, “… bu kurumlardan herhangi birinin ya da degerli mensuplarının özgürlüğünün elinden alınması ya da zan altında kalmasına karşıyım.” diyerek devam ettim. Yani 22 no’lu yorumunuzla aynı düşünceyi paylaşıyorum.

    23 no’lu yorumunuzla değerlendirdiğiniz konuda da haklısınız. Raporda geçen kısa ifade bilirkişinin dolaylı bir itirafıdır. Problem de burada. Yanlışlık kesin ise, bunu sebepleriyle birlikte açık şekilde belirtmek ve bir mağduriyete sebebiyet vermemek için ivdei olarak (best effort) düzeltmeyi yapmak gerekirdi. Böyle bir olay benim başımdan geçse ben de aynı şekilde tepkili olurdum. Bunun yanında eğer gereken şekilde hata düzeltiliyorsa da kızgınken becerebilirsem “en azından zaman kaybetmeden gerekli düzeltme yapıldı” derdim. Biz hoşgörsek de hoşgörmesek de insan hata yapar. Bunu hoşgörmek kişinin vicdanına ya da anlayışına kalıyor. Hoşgörse de hoşgörmese de kendince haklı ve tutarlıdır mağdur olan insan. Yine bir yerlerde (kaçırdım artık) adli incelemenin ciddiyetle yapılması gereken bir iş olduğundan bahsetmiştim. Hata yapılmasını anlayabilirim ifadesiyle anlatmaya çalıştığım şudur: Beşer şaşar. İnsan hata yapabilir. Orhan Baba tabiriyle hatasız kul olmaz 😉 Bunu yapılan hatayı (varsa?) hafifletmek için söylemiyorum. Kötü niyeti bir ihtimal olarak (?) kenara koyarsak siz deyin dikkatsizlik, ben diyeyim bilgisizlik, başkası desin şu-bu nedenle insan hata yapar. Eğer böyle bir hatanın farkına varılırsa şık ve uygun şekilde düzeltilmesi gerekir. Bu sebeple hata yapılmasını anlayabilirim ama bu şekilde düzeltilmesini anlayamam demiştim.

    Dikkatli değerlendirmeleriniz için teşekkür ederim. Saygılarımla.

    Cevapla

  27. Cengiz Says:

    Bülent bey ,

    ” Yezidiyi dövdürmeyecektik ” fıkrası gerçekten de ülkemizdeki son yaşananları ifade etmek açısından muhteşem bir fıkra. Bu fıkra bana bir Alman rahibinin bir sözünü anımsattı. Birebir hatırlamadığım için mealen söyleyeceğim. Bir gün sosyalistleri almaya geldiler , ben sosyalist olmadığım için birşey demedim , birgün Koministleri almaya geldiler , ben kominist olmadığım için birşey demedim , birgün sosyal demokratları almaya geldiler ben sosyal demokrat olmadığım için birşey demedim ; bir gün beni almaya geldiler ki birşey söyleyecek kimse kalmamıştı. Çok bilindik bir cümle ama gerçekten hukuk herkese ama herkese lazım. Yine bu fıkranın çağrıştırdığı bir ” sarı öküz ” hikayesi var ki bu hikaye ile de Çetin Doğan paşanın bir yazısında tanışmıştım.

    İlk ” Sarı öküz ” kimdi ? Bundan yıllarca önce son derece başarılı Harp Okulu Komutanı Reha Taşkesen ‘ i dinliyorlar. Dinleme sonrası dönemin Gen.Kur. Başkanı Yaşar Büyükanıt ‘ a bir ihbar mektubu gönderiyorlar. Tümgeneral Taşkesen Büyükanıt ‘ ın karşına çıktığında ona şunu soruyor.

    ” Komutanım beni kim dinledi , nçin ve nasıl dinlediler ? ” Sonuçta Reha Taşkesen bu sorularına cevap alamadan istifa ediyor. İşte – teşbihte hata olmaz – ilk ” sarı öküz ” verilmeyecekti !

    Saygılarımla ,

    Cevapla

  28. Cengiz Says:

    Sayın Geek ;

    Görüyorum ki çoğu konuda benzer düşüncelere sahibiz . Zaten blogda son derece seviyeli , somut bilgiler içeren yorumlarınızdan sizin en temel insan hakları ihlaline sessiz kalabilecek bir kişiliğe sahip olmadığınızı tahmin etmiştim. Aramızdaki farklılık bu bilirkişi raporundaki vahim hatanın olası yapılış nedeni noktasında.

    Siz bu hatanın ” dikkatsizlik ve bilgisizlik ” nedeniyle yapılmış olabileceğine vurgu yapıyorsunuz , ben ise bu hatanın ” kasıtlı ” yapılmış olduğunu düşünüyorum.

    Tabii ki hata nedeni konusundaki ” kasıt ” varsayımım birtakım argümanlara dayanmakta . Bu argümanlarımın rasyonel olup olmadığını da test ettim elimden geldiği kadar.

    Bakın kısaca bazı olay ve olaylara bütünlüklü olarak baktığımızda gördüğümüz tablo şu ,

    1- Balyoz davasında salt metadata analizi ile asla ama asla CD ‘ nin gerçekliği konusunda kesin bir karara varılamayacağı adli bilgisayar bilimi uzmanlarınca bilinmesi gereken en temel nokta olmasına rağmen , birinci Tubitak raporunda bu gerçek belirtilmiyor ki bu hususu insanların cezaevine gönderilmesine yol açıyor.

    2- İkinci Tubitak raporunda ; bizzat birinci raporun eksikliği ( büyük günah ) teyid ediliyor ve deniliyor ki sadece metadata analizi ( diğer destekleyici unsurlar olmaksızın ) yapılan analiz ile CD ‘ nin gerçekliği hakkında karara varılamaz çünkü olası bir maniplasyon bu durumda tespit edilemez.

    3- Poyraz ve Kafes Eylem Planı ( her iki dava birleştirildi ) ‘ nde söz konusu olan CD / DVD olayına baktığımızda da Levent Bektaş ‘ dan ele geçirilen bütün CD/DVD’ ler incelemeye tabii tutulmayıp sadece söz konusu dokumanların çıktığı iddia edilen CD/DVD inceleniyor. Yine bir ” müneccimlik ” olgusu !

    4- ” data stash ” ve Kafes Eylem Planı henüz bilinmiyorken ( ortaya çıkarılmamışken ) savcıların sanıklardan birisine bu plan ve eklerini sorması ( başka bir ”müneccimlik başarısı’ )

    5- Boğaziçi Ünivesitesi ve Amerika’ da yapılan incelemelerde ” data stash ” ve Kafes Eylem Planı’ na rastlanmayışı ,

    6- Balyoz davasında 11 nolu CD ‘ de tsepit edilen onlarca , ” artık bu kadarı da olmaz ” dedirten zamanlama hataları.

    Sayın Geek ; bakın aslında bu listeyi daha da uzatmak mümkün. Pardon pardon tabii ki bu listeye bir de Tubitak raporunu hazırlayan ( birinci rapor ) bilirkişiler hakkında açılan tazminat davasını da eklemek gerekiyor.

    Bütün bu olay ve olgular benim ” kasıt varsayımımı ” pekiştiren karineler. Hadi yine varsayılım ki benim varsayımım hatalı ve siz haklısınız yani Tubitak ” bilgisizlik ve dikkatsizlik ” nedeniyle bu hataları yaptı . Peki bu tolere edilebilir bir mahiyet mi kazanacak ?

    Hepimiz insanız ve doğamız gereği hata yapan varlıklarıyız sayın Geek , bunun farkındayım ama bazı hatalar var ki ” büyük günah ” kategorisine girmekte !

    Saygılarımla ,

    Cevapla

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: