Sahte belge çetesi Balyoz CD’leri üzerindeki yazıları nasıl oluşturdu?

10 Haziran 2011

Çelişkiler ve kanıtlar, GENEL

Balyoz CD’lerinin üzerindeki yazıların, mekanik olarak üretilmiş yazılarda görülen nitelik ve özellikleri taşıdığı, ve de yüksek ihtimalle (Baransu’nun bavulundan çıkan) Süha Tanyeri’ne ait  not defterindeki çesitli harflerden bir şablon oluşturularak CD’lerin üzerine autopen veya benzeri bir teknoloji ile yazıldığı ortaya çıktı.

Önce biraz ön bilgi:

(1) Balyoz davasındaki tüm suç unsurlarını içeren belgeleri barındıran 11 no.lu CD ile yine bu CD’den kimi dosyaları barındıran 17 no.lu CD’lerin üzerinde, sırasıyla, “Or.K.na” ve “K.özel” yazıları var.

(2) 11 no.lu CD’nin içeriğine baktığımızda, bu CD’nin gerçekten 2003’de kaydedilmediğini, en erken Ağustos 2009’da kaydedildiğini biliyoruz. Zira, CD tek bir oturumda kaydedilmiş (sonradan içine ekleme-çıkarma yapılmamış) ve içindeki bir belgede Yeni Recordati firmasının adı geçiyor. Bu da, tek başına, CD’nin Temmuz 2009’dan sonraki bir tarihte kaydedildiğini kanıtlıyor (detaylar için buraya tıklayın).

(3) Geçtiğimiz Ocak ayında Zaman ve Taraf Gazetelerinde bu CD’lerin üzerindeki el yazılarının (Ağustos 2003’e kadar 1nci Ordu’da görevli olan) Süha Tanyeri’ne ait olduğu yönünde haber ve yazılar  yayımlanmıştı. Haberlerin yayımlandığı tarihte Mahkeme savunmaya CD’lerin yakından çekilmiş fotoğraflarını vermeyi reddettiği için, savunmanın bu yazıların adli incelemesini yaptırması mümkün olmamıştı.

Nihayet Nisan ayı sonunda Mahkemenin fotoğrafları savunmaya vermesiyle, biri ABD’den biri Turkiye’den olmak üzere, iki grafoloji uzmanına inceleme yaptırıldı.

ABD’den uzman Grant F. Sperry’in raporuna buradan ulaşabilirsiniz (uzmanın vasıflarıni belirten özgeçmisi burada yer alıyor).

Çetin Doğan ve Süha Tanyeri’nin Avukatı Hüseyin Ersöz’ün bugün basın ile paylaştığı raporun sonuç bölümü şöyle (Q-1 ve Q-2 sırasıyla, 11 ve 17 no.lu CD’leri, Vesika K-1 ise Süha Tanyeri’nin not defterinden sayfaları ifade ediyor):

“İncelemeye konu olan ‘Or.K.na’ ve ‘K.özel’ girdilerinin Vesika K-1’den, aşağıdaki yöntem ya da bu yöntemin bir varyasyonu kullanılmak suretiyle üretilmiş olmaları kuvvetle muhtemeldir:

·         K-1(1,2 ve5)’deki not defteri sayfalarından harf ve harf kombinasyonları seçilmiştir.

·         Seçilen harfler, fotoğraflanmış ya da dijital olarak görüntülenmiştir.

·         Harfler kesilmiş ve ‘Or.K.na’ ve ‘K.özel’ girdilerini oluşturmak üzere konfigüre edilmiştir.

·         ‘O.K.na’ ve K.özel’ bileşik imajlarından, bir imza makinasında kullanılmak üzere bir şablon (örneğin, kılavuz, stensil, kalıp) oluşturulmuştur.

·         Şablonun dış çizgisini izlemek üzere bir imza makinası (örneğin, autopen) kullanılmış, Vesikalar Q-1 ve Q-2’deki ‘Or.K.na’ ve ‘K.özel’ girdileri oluşturulmuştur.

Vesikalar Q-1 ve Q-2’deki incelemeye konu olan yazılar, mekanik olarak üretilmiş (örneğin, autopen) yazılarda görülen nitelik ve özellikleri taşımaktadır.”

Bulguları örnekleyen ve raporun ekinde yer alan iki resim aşağıda:

Türkiyeli uzmanın raporu elimize geçince burada yayımlayacağız.

Abone Ol

Subscribe to our RSS feed and social profiles to receive updates.

100 Yorum “Sahte belge çetesi Balyoz CD’leri üzerindeki yazıları nasıl oluşturdu?”

  1. Solmaz Türk Says:

    Alçaklığın sınırı yok.Her türlü sahtekarlığın yapıldığı,iftiraların atıldığı açık bir şekilde görüldüğü halde bir sürü masum insan aileleriyle birlikte mağdur edilmiş durumda.Göz var izan var ,hala bu sahtekarlıkları görmek istemeyenler in iyi niyetli olduklarını zannetmek aymazlıktır.Neyin öcü alınmak isteniyorsa ?..

    Cevapla

  2. fmerakli Says:

    Iki noktaya dikkat cekmek istiyorum.

    Dogan ve Rodrik blog yazisina su cumle ile baslmislar:

    “Balyoz CD’lerinin üzerindeki yazıların, mekanik olarak üretilmiş yazılarda görülen nitelik ve özellikleri taşıdığı, ve de yüksek ihtimalle (Baransu’nun bavulundan çıkan) Süha Tanyeri’ne ait not defterindeki çesitli harflerden bir şablon oluşturularak CD’lerin üzerine autopen veya benzeri bir teknoloji ile yazıldığı ortaya çıktı.”

    Turkceyi biraz zorlamislar, zira rapordan ortaya cikan sey CD’ler uzerindeki yazinin Tanyeri’nin not defterindeki el yazisi sablon alinarak autopen veyaz bezeri bir teknoloji ile yazildigi degil, bu yonde kuvvetli bir ihtimal aslinda. Dogan ve Rodrik cumlede kullandiklari ‘yuksek ihtimalle’ ifadesini, bilerek ya da bilmeyerek, yerlestirdikleri yer boyle bir anlam kaymasina olanak veren bir okumaya yol aciyor.

    Neyse bu ozunde tali bir mesele; ayni el yazisinin Suha Tanyeri’nin elinden cikmis oldugunu soyleyen uzmanlarin gorusleri de Zaman basta belli gazetelerde yayinlandi. O uzman goruslerine nasil itibar etmemek gerekiyorsa, bu uzman gorusune de benzer bir sekilde mesafeli yaklasmak gerekiyor. Bu konuda hukuki sonuc doguracak tek uzman gorusu de mahkeme tarafindan atanan ya da atanacak olan bilirkisilerin hazirlayacagi rapor olacak.

    Gerek Zaman ve digerlerinin yayinladigi uzman raporlari, gerekse de sanik yakinlari/avukatlari tarafindan hazirlatilan yukaridaki gibi raporlar mahkeme nezdinde hukuki sonuc doguramayacaklari icin olsa olsa kamuoyunu etkilemek yonunde bir girisim olarak kalacaklardir.

    Bana yukaridaki rapora neden inanmiyorsun diye itiraz edeceklere de simdiden cevabimi vereyim. Ben Zaman’in yayinladigi uzman gorusleri haberlere konu oldugunda da bilirkisi raporlarini beklemek lazim, demistim, simdi de ayni seyi soyluyorum.

    “Emre Uslu bugunku yazisinda resimli ornekler de kullanarak savcilik tarafindan henuz sorusturulmayan bir noktaya dikkat cekmis ve 11 nolu CD uzerinde yer alan el yazisinin diger bir Balyoz sanigi Suha Tanyeri’ye ait olabilecegini ifade etmis. Haberde bahsi gecen grafoloji uzmani da bu ihtimalin kuvvetli oldugunu ifade etmis ki ben de miyop gozlerimle haberde verilen el yazisi orneklerinin birbirine cok benzedigini kolayca gorebildim. O CD uzerinde Suha Tanyeri’nin el yazisi baglaminda savcilik bir arastirma muhakkak yapacaktir, sonuclarini beklemek lazim. “

    Cevapla

    • Kemal Says:

      Tabii, bir de aşağıdakileri yazmıştınız. Herhalde eklemeyi unutmuşsunuz. O kısmını da ben ekleyeyim bari…

      “…. Bir de sayin Dogan ve Rodrik, davanin onemli delillerini olusturan hareket planlarinin kendilerince yazilmadigi seklindeki bayan sivil memurlarin ifadelerinin altini ciziyorlar. Acikcasi ben bir kurmay subay olsam ve bu planlari hazirlasam, ben de bu planlari, her ne kadar son derece siki guvenlik sorusturmasindan gecerek istihdam edilseler de, karargahta calisan sivil memurlara gostermezdim herhalde. Guvensizlikten ziyade tedbiren! Bu anlamda, eger 11 nolu CD’nin uzerindeki el yazisi, Uslu’nun haberine gore icindeki cogu belgenin son kaydedicisi gorulen Tanyeri’nin el yazisi ise ve Dogan & Rodrik’in bu CD ile ilgili su ana kadar ileri surdukleri hazirlanma tarihindeki celiskiler baglaminda argumanlari ‘dogru’ ise tek bir olasilik varmis gibi gorunuyor:

      Eger gercekten boyle bir cete var ise kaydini duserek, Dogan ve Rodrik’in ifadesi ile sahte CD cetesinin uyelerinden biri Tanyeri olabilr!

      Uslu’nin yazisi hayli su kaldiracak gibi gorunuyor!…”

      Demek “yüksek ihtimalle” … olduğu… “ortaya çıktı”. Kalıbı sizi rahatsız etmiş. Vah vah vah…

      Sevgiler.

      Cevapla

      • Kemal Says:

        “…<hazirlanma tarihindeki celiskiler baglaminda argumanlari ‘dogru’ ise tek bir olasilik varmis gibi gorunuyor:…"

        demişsiniz ya, sanırım başka bir olasılık da olduğunu artık "görüyorsunuzdur."

        Bu arada Ateşe yazan, kedi adını doğru yazamayan, ünvanını bilmeyen subaylar dile getirildiğinde de neden kendinizi "Kurmay Subay" yerine koymamıştınız diye de insanın aklına bir soru geliyor. Ama ben bu sorunun cevabını sanırım biliyorum.

        Sevgiler.

        Cevapla

        • fmerakli Says:

          Kemal Bey

          Papa’ya New York’ta genelev var mi diye sordurmussunuz. Alintiladiginiz ifade uzunca bir cumlenin icinde geciyor, eger cumlenin tumunu alintilamis olsa idiniz boyle komik bir yorum daha yazma ihtiyaci duymayacaktiniz:

          “eger 11 nolu CD’nin uzerindeki el yazisi, Uslu’nun haberine gore icindeki cogu belgenin son kaydedicisi gorulen Tanyeri’nin el yazisi ise ve Dogan & Rodrik’in bu CD ile ilgili su ana kadar ileri surdukleri hazirlanma tarihindeki celiskiler baglaminda argumanlari ‘dogru’ ise tek bir olasilik varmis gibi gorunuyor:

          Eger gercekten boyle bir cete var ise kaydini duserek, Dogan ve Rodrik’in ifadesi ile sahte CD cetesinin uyelerinden biri Tanyeri olabilr!”

          Bu sozlerimin hala arkasindayim – eger sahte belge hazirlayan bir cete var ise ve eger CD’nin uzerindeki el yazisinin Tanyeri’ye ait oldugu mahkemenin atadigi bilirkisiler tarafindan tespit edilirse Tanyeri’nin sahte belge cetesinin bir uyesi olmasi makul degil neredeyse kacinilmaz bir ihtimal olarak onumuzde duruyor.

          Bir de bu belgeleri Baransu’ya bir ordu mensubunun vermis oldugunu biliyoruz, zira 12 Eylul’un Bayrak Harekat Plani’nin orjinali ve plan seminerin ses kaydi gibi gercekligi tartisma konusu olmayan belgeleri 1. Ordu’nun kozmik odasindan cikaran bir subay var. Yani sahte belge cetesi var ise onun uyeleri arasinda bu ve benzeri belgeleri teslim eden subay/subaylar var – benim soyledigim sey de eger sahte belge cetesi var ise icerisinde ordu mensuplarinin oldugu asikar, hal boyle iken Tanyeri’nin eger var ise boyle bir cetenin uyesi olmasi yukaridaki iliski baglaminda olasilik dahilinde. Ben ayrica oyledir de demiyorum, sadece bir olasiliga dikkat cekiyorum.

          Bu arada ya blogu nispeten yeni takip etmeye basladiginiz icin ya da kotuniyetinizden mucip olsa gerek atese yazan, kendi adini dogru yazamayan subaylardan bahsetmissiniz.

          Atase yerine atese yazilmis muhabbetinden bir sey cikmayacagini Askeri Yuksek Idare Mahkemesinin kararlarinda atese tabirinin kullanilmis oldugunu, hatta tek bir kararda 23 kez atase, 17 kez atese kelimesinin kullanildigini, askeri mevzuatta yine atese kelimesinin kullanildigini ornekleri ile gostermistim. (https://cdogangercekler.wordpress.com/2011/02/13/sugaci-atase-kendisini-atese-saniyor-calistigi-yeri-de-ateselik/#comment-3339)

          Yanlsi yazilan isimler ilgili olarak da bunlarin yargi surecinde acikliga kavusmasi gerektigini belirtmistim, ama Dogan ve Rodrik’in yukarida baglantilar altinda linkini verdikleri ve ismine bakilirsa Balyoz saniklarinin cocuklarinin hazirladigi “Bababmi Bekliyorum” isimli blog ilk acildiginda saniklardan Ogutcu’nin ismi listede “A.Feyyaz Öğütcü” yerine “A.Feyyaz Öğütçü” seklinde geciyordu ki ayni hata Balyoz belgelerinde var. Ben de demistim ki bu hata saniklarin yakinlari tarafindan hazirlanan bir sitede yapiliyorsa, Balyoz belgelerinde de yapildi diye sasirmamak lazim. Tabii o sitede Ogutcu’nun isminde yapilan yanlislik bilahare duzeltildi…

          Cevapla

          • Kemal Says:

            Sevgili Fmeraklı,

            Farkında mısın bilmiyorum ama ben cümlenin tamamını alıntıladım zaten. (bkz. bir üst postum). Biraz daha dikkat lütfen! 🙂

            Gene farkında mısınız bilmiyorum ama ünvanını bilmeyen bir “kurmay subay” ile bu ünvanı bilmeyenin AYİM mensubu olmasının farklı iki durum olduğunu, asıl sorunun bir kişinin kendi ünvanını doğru bilmiyor olması olduğunu da alıntınızda işaret ettiğiniz postta görmeniz mümkün. Üstelik farkında mısınız bilmiyorum ama aaa o da ne gene ben yani “nispeten yeni takip etmeye başlayan ben” söz konusu yorumu yapmışım. 🙂

            Ne demişim “…Sorun imla hatası sorunu değil, konu başlığında da açıkça söylendiği gibi adamın kendi ünvanını yanlış yazması sorunu…” KENDİ de vurgu yapabilseymişim sizin algılamanız daha iyi olurmuş anlaşılan.

            Aynı şekilde ismini bilmeyen bir “kurmay subayla” söz konusu ismi bilmeyen “blog yazarları” arasındaki farkı da ben çok açık olarak görebiliyorum. Sizin görememeniz de enteresan tabi.

            Sevgiler.

            Cevapla

            • fmerakli Says:

              Kemal Bey,

              Ikinci yorumuzda benim ifademin tamamini degil, sadece kucuk bir kismini alintilayip ondan sonra yaptiginiz anlamsiz yoruma itiraz etmistim.

              Unvanin yanlis yazilmasi ile ilgili de cesitli olasliklar mevcut. Ben askerligimi karargah yazicisi olarak yaptim ve calistigim bilgisayarda kullanici ismi olarak cavus bilmemkim diye benim ismim yoktu, komutanin ismi yer almaktaydi. Benim yapmis oldugum bir yazim hatasi, komutanin ismi dahil, belgeye ve ustveriye bakarak sanki komutanin kendisi yapmis gibi gorunurdu. Ilgili belgeyi de o bilgisayarda bir baskasi, belki bir sivil memur type etmis olabilir. Bu ve benzeri tutarsizliklarin da yargilama surecinde ayiklanacagini dusunuyorum, saniklar bu yuzden savunmalarini yapiyorlar zaten.

              Cevapla

    • demokrat Says:

      Fmeraklı dostum,

      Ben bu CD üzerindeki ve diğer el yazılarındaki yazıları aldım ve ayrı ayrı paint programında açtım.Şimdi,paint bildiğiniz gibi belirli bir kata kadar büyütmeye olanak veriyor.Orada resim vs pixel ve renk yoğunluk ayrıntılarını görebiliyoruz.Özellikle Or- ve ö harfi birbirinin aynısı gibi görünüyor.Hatta şöyle diyeyim (buraya getirilirken boyutlarla oynanmış mı bilmiyorum) tuhaf bir şekilde harf boyutları bile neredeyse aynı.Bu bir rastlantı olabilir mi?Sonuçta biz amatörce bakıyoruz ama bu işin ilmini yapanlar bu konuyu detaylı bir şekilde açıklayabilir mi bilmek isterim.Daha geniş kapsamlı programlar vardır elbet.Sonuç itibariyle benim paint yardımıyla görüşüm bu harfler yüksek olasılıkla aynı.Kopyalanmış yani.Normal şartlarda bir insanın aynı şekli, aynı boyutta tutturma olasılığı yok gibi bir şey diye düşünüyorum.

      Cevapla

      • Kemal Says:

        Sevgili Demokrat,

        Sanırım programın çözünürlüğüyle ilişkili bir durum. Yani O harfinin yükseliği 5-6 pixel ise zaten bütün o’lar aynı olur. Yok 1,000 pixel ise ayrışma ya da örtüşme daha belirgin olur. Sizin kullandığınız programda durum neydi bilemiyorum. Sizin de “aynı oldukları” kanaatine varmanızın nedeni belki çözünürlük kaynaklı da olabilir o yüzden sanırım bilirkişi olarak çağrılmazsınız. 🙂

        Ama blog yazarlarının dile getirmiş olduğu raporun yazarlarının bu işin uzmanı olduğuna göre kullandıkları araçlar için böyle bir sıkıntı olmadığını düşünüyorum. Yani onların vardığı sonuç kesin bir hüküm sayılabilir. Sevgili Fmeraklı’nın dediğinin aksine “yüksek ihtimal” yazılmasının nedeni imza makinasında kullanılan mürekkebin akışkanlığı bile yüksek çözünürlük altında aynı iki harf arasında ufak tefek fark tespit edecektir. Ama ortamda istatistiksel testler var. Söz konusu farkın gerçekten varolan bir farktan mı yoksa makine özellikleri, mürekkep akışkanlığı v.b. bir nedenden dolayı oluşan farktan mı (yani gerçekte aynılar ama belli nedenlerle fark ortaya çıkıyor) kaynaklandığını analiz edebilecek testler. Benim rapordan anladığım “yüksek olasılık’tan kastı” %99’un üzerinde bir olasılıkla aynı oldukları.

        Böyle bir analiz hiç bir zaman mutlak aynı diyemez. Bir şey sadece kendisiyle aynıdır. Sevgili Fmeraklı yukarıda bir torba yazı yazmadan önce “yüksek olasılık” ne anlama geliyor biraz düşünse ne güzel olurdu.

        Öte yandan sorulması gereken- hukuk devletinde ve demokratik bir ortamda yani ileri demokrasilerde değil -bu analizin yapılmasını sağlayacak olan verilerin verilmesini KİMLER HANGİ NEDENLERLE ENGELLEDİLER!. Bu sorular bizim ülkemizde sorulamıyor. Siyasi iktidar bunu engelliyor, yandaş basın bunun üzerine gitmiyor, geri kalanları da korkuyor. Korkmayanlara da biz kısaca Silivri Akıllı diyoruz. 🙂

        Hani sorulacak o kadar soru varken, başka başka sorulara takılanlara yuh olsun diyerek, hepinize sevgiler.

        Cevapla

        • demokrat Says:

          Kemal Bey,
          Bu aralar çok sert yazıyorsunuz,slogancılarla bir tutmuyorum tabii ama sebebini anlayamadığım bir gerginlik var gibi.Diğer tarafta da yazmışsınız,ben fmeraklı’nın kadrolu avukatı olarak yanıt verme gereği hisettim. 🙂
          Şaka bir yana şahsi görüşüm sayın fmeraklı’nın artniyetli değil fazla detaycı olduğu yönündedir.Zaten ;

          ”..uzman gorusleri haberlere konu oldugunda da bilirkisi raporlarini beklemek lazim, demistim, simdi de ayni seyi soyluyorum. ”

          demiş.

          Ben görüşümü söyledim,bir daha baktım, kesinlikle kopya gibi duruyor.Ufak tefek farklılıklar mürekkep akışkanlğından olabilir.Raporu hazırlayan Grant F. Sperry’in de referansları çok yüksek, satınalınabilecek birisi olduğunu da sanmıyorum.
          Sağlıcakla.

          Cevapla

          • Kemal Says:

            Sevgili Demokrat,

            Fazla detaycılığı eğer aynı şekilde binlerce diğer örnek için de kullanıyor olsaydı ben de sizin gibi iyi niyetli olarak değerlendirirdim. Ama tali bir kaç istisnayı saymazsak böyle bir şey söz konusu değil. Detaycı olmasını geçtim yüzlerce kabak gibi sırıtan örnek karşısında bu blogu takip eden herhangi birisinin kafasında birilerinin sahte delil hazırladığı konusunda halen şüphesi kalmış olabilir mi?

            Çıksın desin ki, bence bu belgelerin hepsi otantiktir. Ya da büyük olasılıkla otantiktir. Bütün bu hataları da anlaşılmasınlar diye kendileri yapıyorlar. Tarihe kayıt düşelim bu iddiasını. Böyle bir iddiada da gördüğüm kadarıyla YÜREKLİCE ortaya çıkıp bulunmuyor. Ama her ORTAYA KONULAN sahtecilik örneğini sağından solundan bir yerinden kulp takıp yıpratmaya çalışıyor. Ya tutarsa mantığı gözetiyor. Şüpheci olmanın arkasına sığınarak tavır almıyor olmayı meşrulaştırıyor. Şüpheci adam yukarıda yaptığım alıntıda olduğu gibi “Tek olasılığın S.T.’nin çetenin üyesi olması” olduğunu iddia edebilir mi? Vesselam komik oluyor gibi Fmeraklı’nın hangi saiklerle yazdığını tartışmamız…

            Ben defalarca yazdım. Benim açımdan görüşlerini bu tarzda bile olsa yazıyor olmasının hiç bir sakıncası yok. Hatta tam tersine kesinlikle faydalı. Öncelikle kulp takılabilecek yerler deşiliyor ve neden kulp takılamayacağının yanıtı da bu sayede veriliyor. Öte taraftan kulp takılabileceğini gördüğüm (şu anda hiç bir tane bile aklıma gelmiyor desem şaşırır mısınız?!) sahtecilik örneklerini de hafızamdan silip, kayıtlardan düşüyorum. Yani demokratik devletlerde nasıl muhalefetin belirleyici ve birincil önemi varsa bu blogda da Fmeraklı’nın birincil derecede önemi var. Sadece blog yazarları ondan daha belirleyici ve önemli. Eğer o olmasa kimle karşılıklı yazışacağız ki? Sadece blog yazarlarının yazdıklarını okuyup, belki de bir dönem sonra ilgimizi yitireceğiz. Şimdi acaba kim ne yazmış merakıyla sıklıkla bloga giriyorum. Yani Fmeraklı’nın varlığı bence gerçeklerin ortaya çıkması ve hatta yaygınlaşması bağlamında faydalı ve gerekli.

            Ama tabii ben de insanım ve sabrında bir sınırı var. Detaycı olma kılıfının altında gerçekleri yamultucu, satır aralarında bir ajandanın gizlenmiş olduğu, itibarsızlaştırma kaygısıyla yazılmış yazılarına da yeri geldiğinde elbette kendi düşüncemi ekleyeceğim. Bu da doğal olarak benim hem hakkım hem de bloga elimden gelebilen katkım.

            Sertlik meselesine gelince. Beni sinirlendiren Fmeraklı değil. Beni organize bir şekilde ülkede yapılan dezenformasyon operasyonu sinirlendiriyor. Herkes psikolojik harp müptelası olmuş. Yazık oluyor ülkeye. Çapsız, vizyonsuz, yeteneksiz birileri ülkeyi parmaklarında oynatıyor. Ama seçimlerden sonra bakarsınız devran döner. Böyle de naif bir iyimserliğim var. Tayyip Erdoğan bu çeteyi temizleyecek, davaları da düzgün ve düzenli bir şekilde götürülmesini sağlayacak diye düşünüyorum. İyi mi? 🙂

            Sevgiler.

            Cevapla

            • demokrat Says:

              Kemal Bey,
              Sizin tarafınızdan (empatik olarak diyorum) baktığımda ”Tayyip Erdoğan bu çeteyi temizleyecek, davaları da düzgün ve düzenli bir şekilde götürülmesini sağlayacak diye düşünüyorum. İyi mi?” hakikaten biraz ‘naiflik’ olmuş.

              Demiştim ya yanlışlık nereden gelirse gelsin karşı çıkmak boynumuzun borcu;

              http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1052344&CategoryID=77

              Ben biraz daha seçim altyapılı düşünüyorum.Seçimler bittiğinde toz ve dağınıklıklar biraz düzelir,günlük yaşam başlar.
              Aradığımız hep umut,aynı sizin ki gibi.

              Bu arada diğer tarafa yanıt vermenize gerek yok aldım ben buradan.

              Sağlıcakla.

              Cevapla

              • Bulent Murtezaoglu Says:

                Hah, ben de diyorum Kemal beyin dedigini bazen. “O cemaatten korkuyorsaniz Erdogan’i siz destekleyin onlara ihtiyaci kalmasin” diye. Bazi insanlar kulaklarina inanamiyorlar bunu duyunca, eglenceli oluyor.

                Cevapla

                • demokrat Says:

                  🙂

                  Cevapla

                • fmerakli Says:

                  Ben de Taraf’ta Gulen ile ilgili Wikileaks belgeleri yayinlandigi gunun ertesi ayni seyi hardcore bir Ataturkcu arkadasima soylemistim. Birbirimizi sever, sayariz; ben oyle soyleyince once soyle bir agiz dolusu kufretmisti, sonra bir kahkaha patlatip, aslinda fena fikir degil mealinde bir cevap vermisti…

                  🙂

                  Cevapla

                  • demokrat Says:

                    Fmeraklı
                    Yalan söyleme senin Atatürkçü arkadaşın filan olamaz, olsa olsa şakirt olur. 22.00-24.00 nöbetinde daha etkili bir performans bekliyorum.
                    Hadi bakalım…

                    Cevapla

                    • fmerakli Says:

                      Oyle deme Demokrat,

                      Ben hardcore Ataturkce bir aileye dogdum, o cevrede buyudum, hala da raki masasinda ekurilerim, ozellikle Turkiye’ye ziyarete gittigimde bu tip insanlardir. SIyaset konustugumuzda birbirimizin girtlagina cokeriz ama severiz de birbirimiz.

                      Bu arada babam da Ataturkculugu bir yana, darbeperverlikte Dogan pasa ile asik atar onu da soyleyeyim. Kendisi emekli bir ust duzey burokrattir, 2000’li yillarin basinda babam ise kravatla degil uniforma ile gidiyor olsa idi ve ordu icinde etkin bir konumu olsa idi biz on yildir askeri rejimle idare edilen bir ulkede yasiyor olurduk ve ben de can guvenliginden endise duydugu icin degil utancindan ulkeye giremeyen darbeci babanin akademisyen oglu olarak yurtdisinda yasiyor olurdum, onu da soyleyeyim…

                    • demokrat Says:

                      İyi demişsin ama
                      bi de ağzınla kuş tutmazsan inanmam valla.

                    • Kemal Says:

                      Sevgili Fmeraklı,

                      Yazdığınız herşey babam için de geçerli. Daha da ötesi babam beş vakit namazını kılan, hacı ve imam hatipli.

                      Yani bir anlamda ortalama bir Atatürkçü’nün tam da endişe duyduğu prototipte bir büroktattı.

                      Babalarımız iyi anlaşacak gibi duruyor. 🙂

                      Ama benim babam iktidarda olsa askeri yönetim değilde sanırım Ankara İstanbul arasında kesintisiz darağacı zinciri olurdu. Sizinki biraz insaflı anlaşılan.

                      Şöyle diyeyim babamın cumhuriyetçiliği yanında benim argümanlarım demokrat hatta cemaatçi görünüyor.

                      Soru şu. Devleti ve toplumu taa göbekten hatta yereliyle birlikte kapsamlı olarak tanıyan bu insanlar neyi biliyorlarda bu kadar keskin tavır sergiliyor?

                      Aynı şey Hanefi Avcı ve Sabri Uzun için de geçerli. Söz konusu yapının merkezindeki bu kişiler neden bugün haykırıyor?

                      Sevgiler.

                    • Kemal Says:

                      tabii bu arada “…Bu arada babam da Ataturkculugu bir yana, darbeperverlikte Dogan pasa ile asik atar onu da soyleyeyim. ..” derken Doğan Paşa’ya yönelik yazdıklarınızın bir iftira olduğunu tahmin ediyorum siz de farkındasınızdır…

                      Sevgiler.

                    • fmerakli Says:

                      Cetin Dogan’in darbeperverliginin bir iftira degil bir vakia oldugu cok acik. TGB’li genclere yolladigi 27 Mayis mesajini bir daha okuyun isterseniz ki kendisi durusmada alcak 27 Mayis’a darbesine, gerci kendisi devrim diyor ama, istirak ettigini de ifade etmisti.

                • Kemal Says:

                  Sevgili Bülent Murtezaoğlu,

                  Kesinlikle katılıyorum. Milli görüş ve cemaat arasında çok eskilerden bu yana bir çelişki var. Denize düşen yılana sarılır durumu söz konusu. Cemil Çiçek – Beşir Atalay ve hatta Oğuz Kaan Köksal’ın aday gösterilmesi bir şeyin göstergesidir diye düşünüyorum. İçişlerinde diledikleri kadar at koşturamamalarına engel olarak görüyorlar bu isimleri ve muhtemelen seçim sonrasında da bu isimler gene kabinede olacak. Daha doğrusu benim açımdan turnusol kağıdı olacak bu kişilerin hükümetteki konumları. Elbette aralarında doğal bire ittifak söz konusu ama bu çelişkiler olduğu gerçeğini de düşündürmemeli.

                  Asıl çelişkili durum (benim açımdan) cemaatin sekülerleşme bağlamında laik kesime en yakın kesimlerden birisi olmasını da düşünüyor olmam. Cemaat islami çevreler tarafından bu bağlamda haklı olarak (kendi açılarından) eleştiriliyor. Siyasete ve ticarete bu kadar bulaşmalarının kitleleri hızlı bir şekilde sekülerleştiğini dile getiriyorlar. Haklılar çünkü Turgut Özal öncesinde bu ülkede Dallas dizisini izleyen herkes J.R.(Ceyar) ‘dan nefret eder ve Bobby Yewing’i tutarken, bugün izleseler Bobby’yi geri zekalı, J.R.’ı ise az bile yapıyormuş diye niteleyecek bir topluma dönüştük. Bu durumu cumhuriyetçi elitler değil tam tersine merkez sağ iktidarlar ve cemaat gibi yapılar yarattı.

                  Yani cemaat ne o tarafa ne bu tarafa yaranamayan ve muhtemelen bu nedenle kendilerini sürekli ikircikli konumda hisseden bir durumda. Televiyona karşı olan bir anlayış, banka sahibi olan ve bunun reklamını yapan bir yapıya evrilmiş durumda. Takiyye mi? Bilemiyorum. Ama bu kadar olmaz denilecek bir durum söz konusu.

                  Sorun konumundan endişe edenlerin köşeye sıkışmış kedi gibi saldırgan olmaları. Ve hükümetin an itibariyle entellektüel arka planına da hakim konumda olmaları. Ak Parti merkeze sağa yerleşse, sahte belge çetesiyle bağını koparsa ülke rahatlayacak. Naiflik mi böyle düşünmek? Belki de. Ahmet Şık’ı ve Nedim Şener’i içeri alan anlayış bugünden yarına nasıl çark edecek? Yeni bir balkon konuşması bunu çözer mi? Umudum bu.

                  Cemaatin içeriside bulunduğu çelişki ise çok uluslu çıkarları olan bir yapı olması. Bu çelişkiyi Mavi Marmara’da yaşadık. Fethullah Gülen’in sözleri Zaman gazetesinde Türkiye toplumuna açıklanmak durumunda kaldı. Bu çelişkiyle ne kadar yaşanır bilemiyorum. Ama tahminim aklın gereğiyönünde bir çözüm bulma yoluna gidecekleri. Madımak yangınından, Sivas katliamına evrilen bu anlayış, elbette aynı esnekliği gösterecektir diye düşünüyorum.

                  Biz bunu beklerken ama birileri Silivri’de bu evrimin gerçekleşmesini özgürlükleri ellerinden alınmış bir şekilde bekliyorlar. Bir ETÖ var ama ortada terör eylemi yok. Bir darbe girişimi var ama ortada sahte delillerden başka bir şey yok. Bu hukuksuzluk nereye kadar devam edecek? Bu bünye bunu kaldırır mı? Bu hukuksuzluk Ak Parti’nin ya da cemaatin özlediği toplumsal yapıyı yaratır mı?

                  Sabri Uzun, Hanefi Avcı gibilerin yalnız olmadığını düşünüyorum. Türkiye tarihi boyunca devletin çivisi bu kadar çıkmamıştı. Evet, devlet işkence yapar, senin düşüncen yanlış, düşünme ya da doğru hapise denilen darbe dönemleri olmuştu ama yalanlar, sahte ve düzmece belgeler üzerinden insanların hapsedilmesi, yalanın devlet çapında kurumsallaştığı bir dönemi darbeler zamanında bile yaşamamıştık. Bünye bunu kaldırmaz gibi geliyor. Kaldırmamalı. Yarın başka Hanefi Avcılar ve Sabri Uzun’lar elbette çıkacaktır. Birileri bu yapılanları kaldıramayacaktır diye düşünüyorum.

                  Türkiye’nin Mısır ya da İran’dan farkı ne? Onlar da köklü bir devlet geleneğine sahip, üstelik İran özelinde doğal kaynakları karşılaştırılamayacak kadar zengin. Türkiye’yi bu ülkelerin ötesine taşıyan akılı merkeze alan cumhuriyet devrimleri. Bunu görmemek mümkün mü? Bizim cemaatimiz bile Pakistandakilerinin aksine medrese değil Fen Lisesi açıyor. Birisi cesaret etse de Mısır medeni kanunlarını değiştirip, kadın erkek mirastan artık eşit pay alsa dese ne olur? Tam tersine %99’u müslüman ülkemizde birisi cesaret etse artık şeriat kanunları geçerli olacak, eşit pay almayacak dese ne olur? Türkiye’de medeni kanunun dini kurallar çerçvesinde yapılmasını isteyenlerin oranı %10larda sadece. Bu fark nereden kaynaklanıyor? Hayatta en hakiki mürşit ilimdir bir, karşı olunsa da olunmas ada vesayet rejimleri iki, merkez sağ iktidarlar üç. Bu üç neden bizim diğer müslüman ülkelerde düşünülemeyecek kurum ve kuralların aksinin biz de düşünülemeyecek olmasının kaynağı.

                  Bugün ortamda ciddi bir risk var. Daha doğrusu on senedir var gibi görünüyor. Ne yapacağı belli olmayan, konumu ikircikli, üstelik konumu daha da ikircikli ortakları olan bir iktidar bulunuyor. Daha da bulunacak gibi görünüyor.

                  Hümanizm batıda haçlı seferleri, büyük keşifler, engizisyon, sömürü, emperyalizm, kölecilik, v.b. tarihsel bir süreç içerisinde yapılan ürpertici vahşet karşısında ortaya çıkıyor. Aklın egemenliği, akıl dışılığın ve vahşetin yoğun bir şekilde yaşıyor olması karşısında sesini yükseltenler tarafından kuruluyor batıda. Dialektik işliyor.

                  Aynı süreci görece daha az bir vahşetle geçirenlerde görece daha düşük bir seviyede hümanizm gelişiyor. Bizim ülkemizde demokrasi organik ve ihtiyaç nedeniyle yerleşmiyor. Hümanizmi, aklı, aydınlanmayı ihraç eden elitler tarafından yerleştiriliyor. Son on yıldır ise bu zincirde bir kopuş söz konusu. İlk beş yılında demokrasi ihtiyacını kendi konumları ve yaşanmışlıkları nedeniyle hisseden bir iktidar vardı. Ama son 4 senedir böyle bir ihtiyacı artık hissetmeyen, meşruiyetlerini çoğunluktan aldıklarını düşünen bir iktidar bu iktidar. Sağı solu belli olmaz. Ama seçimlerde bir hikmet var. Benim öngördüğüm tek başına bile iktidar olsalar geçen dönem kadar savruk olamayacak bir çoğunlukları olacağı. Neyse, spekülasyona gerek yok. Seçimler olsun, kabine kurulsun bakalım ne olacak. Umut fakirin ekmeği…

                  Sevgiler.

                  Cevapla

                • Kemal Says:

                  …demem o ki, iktidardaki koalisyon ortakları olarak, gerek Ak Parti gerek cemaat gerekse uluslarası rekabet etme zorunluluğunu dibine kadar hisseden Anadolu sermayesi kaçınılmaz şekilde yarının cumhuriyet değerlerine hepimizden fazla sahip çıkacak nesillerini yetiştiriyorlar daha doğrusu öyle ya da böyle yetişmesinin yolunu açıyorlar. Bugün Tüsiad olarak cumhuriyet değerlerine sahip çıkan sermayenin babaları veya dedeleri muhafazakar kişilerdi. Hacı Ömer Sabancı ve Güler Sabancı arasındaki farkı ya da Sabri Ülker ve Murat Ülker arasındaki farkı görmemek mümkün mü?

                  Bu ülkede, Cumhuriyet mitinlerinde milyonlar toplandı. İnternet sansürü karşısında onbinler sesini yükseltti. İktidar son 3-4 sene yaptıklarına devam ederse ülkede isyan edenlerin sayısı katlanarak çoğalacaktır. Yok devam etmezse zaten sorun yok. Benim endişem bu süreçte testi kırılır mı endişesi. Kırılada bilir çünkü. Artık cumhuriyetçi elitlerin vesayeti yok görünüyor. Halkın çoğunluğunun üzerinde yükseliyor artık demokrasi. Mümtaz Soysal’ın 1971’de askeri yönetim tarafından tutuklanmaadan hemen önce vermiş olduğu son dersinde dile getirdiği gibi “…sosyal haklara ve bütün özgürlüklere HALK sahip çıkmazsa demokrasi ayakta kalamayacak…”.

                  Bu blogda yorum yapanların kişilerin özgürlüklerinin elinden alınmasına seslerini yükseltmeleri, bunu yaygınlaştırmaları bunun için önemli. Bunun yolu da olayı yargıya havale edip, “bekleyelim görelim savcıların cevaplarını” demekten geçmiyor. Sesini yükselterek “Yuh! Yeter artık. Haddinizi bilin. Sahtecilik yapanlar hakkında gereğini yapın” demekten geçiyor. Balyoz davasında sahtecilik çetesinin, Hrant Dink cinayetinde ise ihmali olan ve daha sonra delilleri karartan sahtecilikleri yapan emniyetçilerin korunup kollanıyor olmasına karşı ses yükseltmek gerekiyor. Aynı şekilde Deniz Baykal ve MHP’lilerin kasetlerini yapan ve yayanların kollanmasını eleştirmek gerekiyor. Ön yargılar üzerinden 10 yıl öncesinin ya da 15 yıl öncesinin davasını gütmek yetmiyor. Bugün yaşanan hukuksuzlukların önüne geçmek öncelikli olarak gerekiyor.

                  Şu açık ki, Türkiye’de yaratıcı orta sınıf milliyetçi/muhafazakar merkez sağ taban değil. Çoğunluk için konuşuyorum, cemaatçi de değil. Bu sınıfın üzerine gidilmeye ve nefes alma kanallarının daraltılmaya devam edilirse ülke önemli bir kaynağını yitirecektir. Peki bu durumu, bu sınıfın yaratmakta olduğu katma değere, yukarıda saydığım koalisyon ortaklarının ihtiyacı yok mu? Elbette var. Bunu onlar görmüyor mu? Bence görüyorlar. Umarım görüyorlardır.

                  Sevgiler

                  Cevapla

                  • Ilhan Kemal Says:

                    Kemal Bey,

                    Umalim ki gorsunler. Genel durum degerlendirmenize ve dusunce zincirinize katiliyorum da sorun “rasyonel” bir fikir akisina sahip olmaniz. Memlekette o kadar cok “irrasyonel” hadise oldu ki bugune dek. Bu absurt tiyatronun kahramanlarinin birden nasil olup da akli selimi sececeklerini dogrusu merak ediyorum.

                    Cevapla

                  • Kemal Says:

                    Kemal Diyor ki: 10 Haziran 2011 18:29

                    “…Çapsız, vizyonsuz, yeteneksiz birileri ülkeyi parmaklarında oynatıyor. Ama seçimlerden sonra bakarsınız devran döner. Böyle de naif bir iyimserliğim var. Tayyip Erdoğan bu çeteyi temizleyecek, davaları da düzgün ve düzenli bir şekilde götürülmesini sağlayacak diye düşünüyorum. İyi mi?…”

                    Bulent Murtezaoglu Diyor ki: (10 Haziran 2011 19:42)

                    Hah, ben de diyorum Kemal beyin dedigini bazen. “O cemaatten korkuyorsaniz Erdogan’i siz destekleyin onlara ihtiyaci kalmasin” diye. Bazi insanlar kulaklarina inanamiyorlar bunu duyunca, eglenceli oluyor.


                    İki buçuk yıldır bulutlar toplanıyor, gök gürlüyor ama daha damlasını göremedik yağmurun! 😦

                    Merhabalar,

                    Bu blogdan çok şey öğrendim. Çok da zaman verdim öğrenebilmek için. Bu nedenle bilmem kaçıncı kere daha, bir dönem Türkiye’sinin arşivini oluşturan blog yazarlarına içtenlikle teşekkür ederim.

                    Dün gök bir daha gürledi. Fethullah Gülen’in bir kaydı yayınlandı. Bu yayının üzerinden düşündüklerimi sizlerle (kimler kaldıysa) paylaşmak istedim.

                    Öncelikle yoğunlukta dolayı pek giremediğimi biraz da mahçup yazmam gerekiyor. Ama bilmenizi isterim seyrek de olsa takip ediyorum. Zaten eski heyecan da pek kalmamış. Fmeraklı olsa ters bir kaç laf etse belki yazcak bir şeyler çıkar. 🙂

                    Neyse, arşivin taaa derinliklerinde olan buraya yazdığım için kusuruma bakmayın. Başka nereye yazacağimı bilemedim. Çünkü buradaki yorumlarda Bülent Bey’le Ak Parti ve Cemaat arasında kavganın kopacağını öngörmüştük. En alakalı yer olarak burası aklıma geldi. Hem iyi de oldu. Geçmişi, yazılanları yaddetmiş oldum. Belki size de vesile olur.

                    Konuya döneyim, her ne kadar şu anda gündemdeki tartışma dershaneler olsa da aslında daha derinde sanırım Balyoz Davası da tartışılıyor. İki yıldır henüz faş edilmemiş olan şeylerin yavaş yavaş birinci ağızlar tarafından dillendirilmesini görüyoruz.

                    Bu blog sağolsun elimden geldiğince Balyoz Davasını takip edebildim. Baştan beri zaten kuşkulu yaklaşıyordum iddialara. Ama ne zaman ki bütün medyayı süsleyen suçlamaların merkezinde yer alan 2003 yılında kaydeddiği iddia edilen 11 nolu CD’de 2009’da kurulan Yeni Recordati adlı ilaç şirketinin de yer aldığını gördüm dava benim açımdan bitmişti. Bunun gibi tek bir zaman çelişkisi bile söz konusu CD’yi çöp daha doğrusu sahte yapmaya yeterli elbette…

                    Zaten gerek Hanefi Avcı gerekse Sabri Uzun Balyoz Davasına temel olan seminerlerle ilgili “bavulun” daha önce önlerine geldiğini ama baktıklarında bu haliyle bir cacık olmaz deyip, operasyon yapma teklifini reddettiklerini ve ihalenin başkalarına kaldığını -elbette yeni deliller ekleyerek- çeşitli yollarla (Haliçte Yaşayan Simonlar, Fatih Altaylı’ya Sabri Uzun’un mektubu, v.s.) ifade etmişlerdi.

                    Bu durumda Türk Devleti açıktan delil yaratarak çok sayıda masum insanı içeride tutan bir devlet konumuna gelmiş oluyordu.

                    Mantığım devletin bunu kaldıramayacağını ve bir şekilde ellerini temizleyeceğini söylüyordu (en azından temenni ediyordu diyelim). Aklın yolu olarak iktidar’ın Cemaat’i ve ona bağlı olan güvenlik ve adalet bürokrasisi içerisindeki kişileri işaret edeceğini düşünüyordum.

                    Nitekim bu öngörü, son iki senede açık/örtülü bir şekilde gerçekleşti, gerçekleşiyor.

                    Ardından ise ben Cemaat’in “Bu şerefsizler bizden değil içimize sızmış ajanlar” diyerek kendi ellerini temizleyeceğini ve aralarından birilerini feda ederek sıyrılacağını düşünüyordum.

                    Bu ise gerçekleşmedi.

                    Dün Fethullah Hoca’nın yayınlanan kayıdı ise tam tersi bir sürece girdiklerini işaret ediyor. Yani fedailerini feda etmeyeceğini…

                    İki gün önce Gazeteci ve Yazarlar Vakfı açıklam yapınca -ki gayet mutedil bir dille- siyasete girmeyeceğiz korkmayın deyince, acaba iktidarla anlaşma zeminini tekrar mı kuracaklar diye düşünüyordum.

                    Fethullah Gülen’in açıklamaları ise durumun öyle olmadığını gösteriyor.

                    İki olasılık öne çıkıyor. Ya GYV ile Cemaat genel karargahı arasında bir çatışma var ve mutedil GYV girilecek bir kavganın kendilerine ne kadar zarar vereceğini görüyor ön alarak Fethullah Hoca’nın dün yaptığı çıkışı engellemeye çalışıyor ya da sadece zemin oluşturma ve kamuoyuna biz kavgacı değiliz demek amacıyla bir açıklama yapmış durumundalar. Zamanla anlarız. Sanırım ikinci durum söz konusu. Yani bir PR çalışmasıymış o açıklama…

                    Dershane meselesini ise kenara koyalım ve kayıtta asıl Balyoz Mağdurlarına dair söylediklerine bakalım…

                    Şöyle diyor Fethullah Gülen:

                    1-“Fakat (darbeleri yapanlar), şimdi hesapları görülüyor. BİZ YAPMADIK ONU. Kader hüküm verdi ve kaderin o mevzuda figür olarak kullandığı insanlar onları öyle yaptılar”

                    2- Bana dokunan bir yanı vardı bu yaşlı başlı adamlar orada hesap verince ciğerim yanıyor. Elimden bir İMKAN OLSA ben onlara GİDİN HEPİNİZ SERBESTSİNİZ(derdim)”

                    3- “NE VAR Kİ BİRİLERİ onları planlıyor, YAPIYOR…(İktidar), kapalı kapılar ardında bir taraftan “karşımızda (saygılarından) topuklarını bir birine vurduracak noktaya getirdik onları” diyorlar bir taraftan da SANKİ CAMİA BİR KISIM ELEMANLARI tarafından YAPMIŞ GİBİ (onlara) fısıldıyor ve bir taşla iki kuş vurmak gibi bir NİFAK hareketi içinde bulunuyorlar”.

                    4-“Bana yakışmıyor bu sözler ama bu kadarını da söyleyeyim”

                    Bu cümleler ortada dönen dolabın aslında “Biz değil onlar yaptı” kavgası olduğunu gösteriyor bana.

                    Yani İktidar-Bürokrasi tarafıyla Cemaat tarafı arasında Balyoz’un hukuksuzluklarının artık taşınamayacağı konusunda bir anlaşmazlık yaşamadıklarını ve artık sorumlu kim olacak pazarlıkları yapılması aşamasına geçildiğini…

                    Yoksa niye sorumlu kim kavgası başlasın?

                    “Ergenekonu” dize getirmenin zaferini aralarında paylaşamıyorlardı bir zamanlar, öyle değil mi?

                    “Ben yaptım o yapmadı” kavgasıyla başlamıştı çekişme, şimdi “Ben değil o yaptı” dönüştü…

                    Yani ortada bir suç olduğunun üstü kapalı kabullenilmesi, sorumlunun kim ilan edileceği konusunda da pazarlık sürecine girilmesi söz konusu.

                    Bu da bu pazarlığın ardından bir sorumlu ilanının eli kulağında beklediğini gösteriyor. Ve elbette sorumlu olduklarından mağdur olanların da telafi edilmeleri sürecinin başlayacağını…

                    Naiflik mi?

                    Belki de.

                    Ama içimden bir ses bir gümbürtünün ardından bu sefer yağmurun gani gani yağacağını söylüyor.

                    Ben genel olarak iyimser birisiyim. Kimseyi de boş beklenti içine sokmak istemem ama böyle bir şeyin yaklaştığını düşünüyorum. Umarım iyimserliğim karşılıksız değildir ve blog yazarları da, diğer mağdur yakınları da içeride haksız yere tutulan sevenlerine bir an önce kavuşurlar.

                    Bu arada yukarıdaki diğer yorumları okudum fırsattan istifade. İyimserliğim seçim sonuçlarından iktidarın 2007-2011 arasındaki savruklukta davranamayacağı bir sonuç alınacağını umduğumu söylemişim. Pek tutmamış. Aynı savrukluğa devam edildi bu süreç içerisinde – hatta katlanarak arttı da denebilir…

                    Ama ihtiyatlı davranmışım, aksi durumu da düşünmüş ve eklemişim:

                    “…Bu ülkede, Cumhuriyet mitinlerinde milyonlar toplandı. İnternet sansürü karşısında onbinler sesini yükseltti. İktidar son 3-4 sene yaptıklarına devam ederse ülkede isyan edenlerin sayısı katlanarak çoğalacaktır…”

                    Kim diyor, Gezi’yi kimse öngöremedi diye! 🙂

                    Sevgiyle kalın.

                    Kemal

                    Cevapla

            • fmerakli Says:

              Kemal Bey,

              Sizin aklinizla biraz zorunuz mu var allahaskina. Bu blogu cok uzun suredir takip eden birisi olarak, bu blogta ortaya konan tutarsizliklarin yargilama surecinde dikkate alinmadigi ve/veya savcilar tarafindan makul bir sekilde aciklanamadigi durumda saniklarin adil yargilanma haklarinin ihlal edilmis olacagini defaatle soylemis birisine cikmis, hem de buyuk harflerle, yureklice belgeler otantiktir desin diyorsunuz.

              Benim otantik oldugundan emin oldugum seyler yok mu, var tabii ki. Mesela Bati Calisma Grubu’nun baskanligini yapmis, Genelkurmay brifinglerini duzenlemis 28 Subat’in kudretli pasasi Cetin Dogan’in ve onunla ayni fikri zeminde bulusan ordu mensuplarinin, 28 Subat’in 1000 yil sureceginin konusuldugu donemde, 28 Subat’ta hedef alinan siyasi hareketin icinden cikan bir gurubun sadece bir kac yil sonra tek basina iktidara yurudugu/geldigi bir surecte yasananlari demokratik bir olgunlukla karsilamalarinin mumkun olmadigini dusunuyorum, Ozden gunlukleri, Balbay notlarinda da kronolojik olarak ortusen ve izlenebilen bir sekilde 2000’li yillarin baslarinda Dogan dahil pek cok ust rutbeli komutanin AKP hukumetini hedef alan bir darbeye destek verdiklerini dusunuyorum, aksini dusunmek esyanin dogasina aykiri kanimca. Ornegin Cetin Dogan’in darbeperver tavrinin ne kadar otantik oldugunu gormek icin TGB’li genclere 27 Mayis’in yildonumunde, yani daha iki hafta once, yolladigi mektuba bir goz atmaniz yeterli.

              Cevapla

              • fmerakli Says:

                duzeltme:

                “2000′li yillarin baslarinda Dogan dahil pek cok ust rutbeli komutanin AKP hukumetini hedef alan bir darbeye destek verdiklerini…”

                yerine

                “2000′li yillarin baslarinda Dogan dahil pek cok ust rutbeli komutanin AKP hukumetini hedef alan bir darbe fikrine/planina destek verdiklerini…”

                Cevapla

              • Kemal Says:

                Sevgili Fmeraklı,

                Aklımla zorum yok. 4-5 aydır forumu takip ediyorum. Siz sürekli blog yazarlarının ortaya koydukları çelişkileri çürütmeye yönelik olarak bir şeyler yazıyorsunuz.

                Sorum şu, bu kadar yazı yazılmış bu blogda allah için kaç tane yazıyı çürütmüş durumdasınız? Şöyle diyeyim. 400-500 civarında yazınız var çürütme kaygısıyla yazılmış. Dönün bakın ve deyin ki şu şu ve şu iddiaları bence ben çürüttüm. Yok böyle bir şey. Siz çürütmek için yazıyorsunuz ama birileri sizin yazdıklarınızı çürütüveriyor.

                Söz konsuu çelişkilerin, yargı sürecinde makul bir şekilde açıklanmasını beklemek ise tahmine edeceğiniz üzere YETERLİ DEĞİL. Bu insanların bugün özgürlüğü ellerinden alınmış. Ortada tek gerçek var o da BU’.

                Adaletten yana olmak demek bu gerçeği önce içselleştirip bunun yüksek sesle dillendirilmesi demek. Yargı süreci bunun ardından dillendirilecek olan şey.

                Öte yandan “AKP hükümetini hedef alan darbeye destek verdiklerini düşünüyorum” diyorsunuz. Bu konuda sahte belgeler üreten çetenin gündemimize soktuğu veriler dışında elinizde ne var?

                1. Ordu semineri kayıtları demeyin lütffen. O kayıtlardan istenilen sonuçları elde edebileceklerini çete bile düşünmemiş olacak ki, sahte belgeler üretme yolunu seçmişler. Bunu göze almak demek ne demek anlayabiliyro musunuz? Bu hukuksuzluğun ortaya çıkmayacağını mı düşünüyorlardı ki bunu göze aldılar? Eğer seminer kayıtlarından bir yere varabileceklerini düşünselerdi bunu göze alabilirler miydicsanıyorsunuz? Çadır devleti değiliz ki biz.

                Ben bir konuda size katılıyorum. Evet, birileri hükümete daha sert tavır gösterilmesini talep ediyordu ve evet Hilmi Özkök böyle düşünmüyordu ve bunu engelledi. Ama bu sert tavır bir darbe yapmayı kapsamıyordu. Elimde bu konuda düşünmeme neden olan onlarca Mehmet Ali Kışlalı yazısı ve akıl var. Akıldan kastım Türkiye’de darbe yapıp yönetime el koymanın mümkün olmadığını 28 Şubatta görmemiz (bu ülke artık asker tarafından yönetilemeyecek bir büyüklük ve olgunlukta ki arkadaşlar sadece parlamento aritmetiğiyle duruma müdahil olmayı tercih ettiler), 28 Mayıs 1960 itibariyle emir komuta dışında bu ülkede darbe olamayacağının ortaya çıkması, öne sürülen kanıtların sahte olması yani aksi ispatlanana kadar herkesin masum olması ve şüphenin zanlı yönünde kullanılması v.b. nedenler.

                Sevgiler.

                Cevapla

                • fmerakli Says:

                  Oncelikle benim amacim Dogan ve Rodrik’in iddialarini curutmek degil, amma velakin inandirici bulmadigim ya da olgu olarak sundukjlari seyin aslinda kanaat oldugunu iddia ettigim bir cok yazi yazmisimdir, bugune kadar saymadim, boyle bir niyetim de yok.

                  Ornegin, daha gecen gun Sabah gazetesindeki haberlerle ilgili olarak su ifadeleri vardi:

                  “Bu belge ilk kez “PLP. BSK.” isimli kullanıcı tarafından 6 Eylül 2003’de kaydedilmiş, ve son kez 21 Mayıs 2008’de “ORAMİRAL ÖZDEN ÖRNEK” isimli kullanıcı tarafından kaydedilmiş!”

                  Benim ilgili belgenin ustverisi ile ilgili yazdigim bir kac yorum ve sonrasinda diger yorumcularin yazilari sonrasinda blog girisine soyle bir guncelleme eklediler:

                  “biz hala 21 Mayıs 2008 tarihinin tam olarak neye işaret ettiğini anlamadık (örneğin, belgeler bu tarihte hangi kullanıcı isimi ile “modify” edilmiş?)”

                  Ilk basta belgenin son kaydedicisinin 21 Mayis 2008’de o tarihte emekli olmus olan Ozden Ornek oldugunu yazmislardi, sonrasinda ise hem o tarihin neye isaret ettigini hem de o tarihte hangi kullanici ismi ile belgenin modify edilmis oldugunu anlamadiklari noktasina geldi Dpgan ve Rodrik.

                  Gerci bunu ifade ettikten sonra blog girisinde yer alan o ifadeyi duzeltmemis olmalari, sabahi dezenformasyon yapmakla suclarken dezenformasyon yaptiklari gibi bir goruntu ortaya cikartiyor ki o da garip vesselam. Bir de ilgili belgenin askeri bilirkisiler tarafindan hazirladiklari raporda incelemeye deger belge olarak nitelendirildiklerini, bu belgeleri de askeri bilirkisilerin “harddiske sonradan kaydedilmedigi” tespit edilen belgeler olarak acikladiklarini gundeme getirdim ve bununla ilgili olarak Dogan ve Rodrik’e iki defa askeri bilirkisi raporunun ilgilenecek belgeler ile ilgili ekini yayinlamalari cagrisinda bulundum, ama bu cagrim yanitsiz kaldi. Eger o eki gorebilmis olsa idik, 21 Mayis 2008 tarihi hakkinda ya da son kullanicinin/modify edenin kim oldugu hakkinda askeri bilirkisinin ne soyledigini de degerlendirmeye alip daha saglikli bir kanaate varmamiz mmkun olacakti. Fakat Dogan ve Rodrik, raporun iligili ekini yayinlamadilar, eger belgenin en son Ozden Ornek tarafindan 21 Mayis 2008’te kaydedildigi askeri bilirkisi raporunda da yaziyor ols idi bir dakika durmaz, o eki burada yayinlarlardi diye dusunuyorum.

                  Askerinin darbe planlari yaptigina inanmadiginizi ama 2000’li yillarin basinda hukumete sert tavir gosterilmesini talep ettiklerini, bunu Ozkok’un engelledigini yazmissiniz. Bilmem farkinda misiniz ama ordu secilmis hukumetin emrindedir, askerin hukumete sert tavir gosterme hakki ve luksu yoktur. 29 Subat’tan bir kac yil sonra ordu icindeki darbeperver kanadin “AKP’nin iktidara gelmesine sert tavir alalim ama darbe alternatifi uzerinde kafa yormayalim, bu bize yakismaz” diye dusunduklerini saniyorsaniz Balbay gunluklerini bir daha okumanizi tavsiye ederim,. Sahi Ergenekon kapsaminda dava konusu olan Sarikiz, Ayisigi gibi darbe planlarini hangi sahte belge cetesi hazirladi acaba?

                  Cevapla

      • fmerakli Says:

        Sevgili Demokrat,

        Cok haklisiniz. Zaten Emre Uslui ve sonrasinda Zaman gazetesindeki anilan uzman gorusleri de ayni yukarida Dogan ve Rodrik’in yaptigi gibi Ogutcu’nun el yazisi ornekleri ve CD’nin fotografinin resmi yanyana konularak bakin ne kadar benziyor diyerek verilmisti.

        Ben tabii paint programinda acip bakmadim (bir de bana detayci diyorsunuz!) 🙂 , ana sonucta mahkemenin atadigi/atayacagi bu isin ilmini yapmis bilirkisiler bu konuda karari vereceklerdir. Ben de zaten, sizin de Kemal beye cevabinizda dikkat cektiginiz gibi bilirkisi raporunu bekleyip, gorelim noktasindayim ki bu noktaya da simdi gelmis degilim. Zaman gazetesi el yazsi Ogutcu’ye ait diyen uzman goruslerini haberlestirdiginden beri bu noktadayim.

        Cevapla

    • fenerant Says:

      “O CD uzerinde Suha Tanyeri’nin el yazisi baglaminda savcilik bir arastirma muhakkak yapacaktir, sonuclarini beklemek lazim. “ diye yazmışsınız.
      Emre Uslu yazmış anlaşılan. Siz de buraya taşımıssınız.

      Savcılığın görevi dava açılmadan soruşturma kapsamında araştırma yapmaktır. Tutuklanmasını istedikten ve tutuklandıktan sonra değil. Önce cezalandırılıp sonra soruşturma veya kovuşturma yapmak ADALET değildir.

      Bu durum olsa olsa İLERİ DEMOKRASİ nin hukuku diye bize kakalanmaya çalışılan bir GARABET den başka bir şey olamaz.

      Cevapla

      • fmerakli Says:

        Cok dogru soyluyorusunuz, bu inceleme cok onceden yapilmaliydi, balyoz davasinda yasanan hukuki sikintilardan biri de bu kanimca.

        Ama ben sunu da soyluyorum, balyoz davasinda yasanan bu tur sikintilar bu davaya ozel sikintilar degil, bunlar sistemin isleyisinde olan, ilgili yasalarin belirledigi cerceveden dogan aksakliklar.

        Turkiye’de ceza davalari bu tur aksakliklar ile yillardir gorulmekte iken, bu aksakliklari bugune kadar dert edinmemis, hatta bu tur aksakliklardan dogan hukuksuzluklari/adaletsizlikleri desteklemis, hatta bunlara yol acan hukuki sistemi ve o sisteme sinen anlayisi savunmus kimselerin simdi Ergenekon/Balyoz davalari ekseninde bu sikintilari dile getirmesini, bunlardan sikayetci olmalarini da tebessumle izliyor ve kendilerine gunaydin diyorum…

        Cevapla

        • Kemal Says:

          Merak ediyorum “Bugüne kadar neredeydiniz” argumanı ne kadar daha kullanılacak diye.

          Bugün neredesiniz?

          Ben bugüne kadar buradaydım. Bu neyi değiştiryor. Senin bugün hukukun ve adaletin yanında yer almanı sağlıyor mu? Sağlamıyor…

          Bugün neredesin?

          Bu mantığın doğal sonucu söyleyeyim. Bir gün gelirde üniversitelerde artık öğrenciler sadece başörtüsüyle girebilecek denilirse, Hayır diye karşı çıkanlara “Bir zamanlar başörtüsüyle girenler engellenirken neredeydiniz” diye mi soracaksınız? Soru açık ve net. Evet ya da Hayır…

          Sevgiler.

          Cevapla

          • fmerakli Says:

            Bu soru insanin zekasina hakaret niteligi tasiyor, cevap vermeyi bile zul addediyorum.

            Cevapla

            • Kemal Says:

              Niye zul saydığınızı ben anlamadım (Sanat yaptım, bilip de bilmemezlikten gelme sanatını… 🙂

              Merak ediyorum, bugün yapılan hukuksuzluklar karşısında “…tebessumle izliyor ve kendilerine gunaydin diyorum…” diyen bir anlayışın yarın yapılacak olası bir başka hukuksuzluk karşısında (misal başörtüsünü zorunlu yapmak) gene “…tebessumle izliyor ve kendilerine gunaydin diyorum…” demeyeceğinin garantisi nedir?

              Bazı hukuksuzluklar karşısında dğn neredeydiniz, tebessümle izliyorum denilebilir de başka bir takım hukuksuzluklar karşısında dün neredeydiniz argümanı kullanılamz mı? Nedir bunun kıstası? Hangi hukuksuzluklar karşısında dün neredeydiniz, diyebiliriz hangilerine diyemeyiz?

              Söyleyin de biz de bilelim…

              Sevgiler.

              Cevapla

              • fmerakli Says:

                Bunun kistasi izan ve vicdan sahibi olmaktir.

                Ben de sizin gibi Balyoz saniklari tutuksuz yargilanmalari doyrum ama bunu soylemek Balyoz saniklari tutuklaninca aklima gelmis bir sey degil. Ben hukuk sistemimizde tutuklulugun cezaya donusur sekilde kullaniliyor olmasindan yillardir sikayet ediyorum, o hukuk sistemini kuran dislinin parcasi olan, gerektiginde sisteme ayar ceken pasalar tutuklandigi icin bunlari soyluyor degilim.

                Cevapla

                • Dramalı Rıza Says:

                  alıntı: fmeraklı ” Turkiye’de ceza davalari bu tur aksakliklar ile yillardir gorulmekte iken, bu aksakliklari bugune kadar dert edinmemis, hatta bu tur aksakliklardan dogan hukuksuzluklari/adaletsizlikleri desteklemis, hatta bunlara yol acan hukuki sistemi ve o sisteme sinen anlayisi savunmus kimselerin simdi Ergenekon/Balyoz davalari ekseninde bu sikintilari dile getirmesini, bunlardan sikayetci olmalarini da tebessumle izliyor ve kendilerine gunaydin diyorum…”

                  Sayın Fmeraklı,
                  Mazur görürseniz yukarıdaki paragrafınızla ilgili olarak bir yorum yapmak ve bir kac soru sormak istiyorum.
                  Öncelikle, bir insanın hayatının herhangi bir safhasında herhangi bir haksızlığa karşı çıkabilmesi için doğumundan itibaren bütün haksızlıklara karşı çıkmış olması mı gelir? Bir insan hayatının belli bir evresinde özel sebepler nedeniyle apolitik davranmış olabilir. Ama daha sonra okudukça ve bilinçlendikçe haksızlıklara karşı koymak isteyebilir. Şimdi o insanlara “yok olmaz, siz daha önce haksızlıklara ses çıkarmadınız,oturun oturduğunuz yere” mi diyeceğiz. Örneğin, daha önce herhangi bir protesto gosterisine katılmamış biri Balyoz davasındaki sahte delillerle insanların hapiste tutulmasını protesto edemez mi?

                  Ayrıca, yukarıdaki paragrafta bahsetmiş olduğunuz haksızlıklara göz yuman ve savunan kisiler kimlerdir? Buradaki herhangi bir yorumcuyu birebir tanımadığınızı ve geçmişte haksızlıklara karşı nasıl durduğunu bilemeyeceğinizi varsayarak bu forumdan bir kişiyi kast etmediğinizi düşünüyorum. Peki o zaman kimleri kastederek tebessümle izliyorsunuz?
                  Saygılarımla

                  Cevapla

                  • fmerakli Says:

                    Dilim dondugunce cevap vermeye calisayim:

                    “bir insanın hayatının herhangi bir safhasında herhangi bir haksızlığa karşı çıkabilmesi için doğumundan itibaren bütün haksızlıklara karşı çıkmış olması mı gelir?”

                    Elbette ki hayir, bu tur sikintilarin var oldugunu belli bir dava cercevesinde anlamis olabilir insanlar, ama bu haksizliklara destek veren, o haksizliklara imkan saglayan hukuki sistemi su veya bu yollarla destekleyen/mesrulastiran kesimlerin birden Balyoz/Ergenekon davasi cercevesinde elestirel tavir almaya baslamis olmalari dikkatle izlenmesi gereken bir tavirdir. Bir de tabii eger insanlar Balyoz/Ergenekon davasi kapsaminda bu sikintilardan haberdar olmus iseler, bu sikintilarin yasandigi diger davalar icin de benzer bir elestirel tavir almalari beklenir oyle degil mi? Ornegin KCK davasinda yasanan benzer sikintilari da o kadar yuksek sesle elestirmelerini beklersiniz, ama bu boyle olmuyor tabii ki de ve bu da getirilen elestirilerin sistem elestirisi olmadigin, bu iki dava ile sinirli oldugunu, bu iki davada yasanan sikintilar ortadan kalkarsa, diger davalardaki benzer sikintilarin bu kesimler icin bir mesele olusturmayacagini dusunuyor insan ve bu da bu davaya iliskin alinan tavrin samimiyetini tartismaya acik hale getiriyor. Hemfikirolmak durumunda degilsiniz, ama ben olaya boyle bakiyorum.

                    Elbette ki kastim bu forumda yazan kisiler degil, zira insanlarin gecmiste ne tur tavir aldiklarini bilmek mumkun degil. Gerci guncel bir dava olmasi hasebiyle ve blogta zaman zaman konu o noktaya geldigi icin Balyoz/Ergenekon davasina elestirel tavir alanlarin KCK davasi icin pek benzer bir yaklasim icerisinde olduklari izlenimi edinmedigimi de soylemek durumundayim. Ornek gormek istiyorsaniz cok, Sozcu gazetesi ile baslayabilirsiniz mesela, Dogan grubunda muhkim pek cok gazeteciyi de buyuk bir tebessumle izlemekteyim…

                    Saygilar bizden…

                    Cevapla

                • Kemal Says:

                  Ne demiş oldunuz ki şimdi?

                  1- Ben eskiden hukusuzluklara karşı duruyordum.
                  2- Birileri durmuyordu parçasıydı.
                  3- Bugün onlara karşı hukuksuzluk yapılıyor.
                  4- O yüzden “…tebessumle izliyor ve kendilerine gunaydin diyorum…” deme hakkına sahibim.

                  Bu mantık sonucunda bir gün geldiğinde başörtüsüzlerin üniversiteye girmesi engellenirse, şunu mu anlayacağız:

                  1- Ben eskiden kızların başörtüsüyle üniversiteye girmesini engelleyenlere karşı duruyordum.
                  2- Birileri durmuyordu parçasıydı.
                  3- Bugün onlara karşı hukuksuzluk yapılıyor.
                  4- O yüzden “…tebessumle izliyor ve kendilerine gunaydin diyorum…” deme hakkına sahibim.

                  Sevgiler.

                  Cevapla

                  • fmerakli Says:

                    Dedigim gibi izandan ve vicdandan ya da her ikisinden birden yoksun olunca yukaridakine benzer sorular sormak ya da sorulara cevap beklemek mumkun…

                    Cevapla

    • ccgursel Says:

      Tabi tabi, savciligin ozel olarak ismen atadigi Tubitak bilirkisini de gorduk. Ustveriler bu sekilde diyip suya sabuna dokunmadan, bu adamlar hazirlamislar seklinde anlasilmaya musait bir rapor hazirlamislardi. Ayni tubitak bir sure sonra ustveri bilgileri belgeyi hazirlayanlari yuzde yuz tespit etmeye yetmeyebilir diye bir rapor daha verdi.

      Tabi tabi, kendileri calip kendileri oynasinlar.

      Bu millet de salak cunku. Olasiliklari da hesaba katmak lazim diye suslu birkac laf edince yiyor kesin. Tabi tabi.

      Bir de anlamadigim bir sey var, ortada bunca supheli delil varken, delillerdeki suphelerden niye hapisteki tutuklular faydalanmiyor? Ben mi yanlis biliyorum, supheden sanik yararlanmaz mi?

      Cevapla

      • demokrat Says:

        Doğru biliyorsunuz,evrenseldir;şüpheden sanık yararlanır.

        Cevapla

      • Kemal Says:

        “…Bir de anlamadigim bir sey var, ortada bunca supheli delil varken, delillerdeki suphelerden niye hapisteki tutuklular faydalanmiyor? Ben mi yanlis biliyorum, supheden sanik yararlanmaz mi?…”

        Cevap nerede olduğuna göre değişir. Demokratik hukuk devletlerinde mi yoksa ileri demokrasilerde mi?

        Sevgiler.

        Not: Bu anı bir kere daha yaşamıştım sanırım. Umarım son olur… 🙂

        Cevapla

      • fmerakli Says:

        Evet haklisiniz, Demokrat’in soyledigi gibi supheden sanik yararlanir, ama bu evrensel kural bizim hukuk sistemimizde yargi asamasinda tutukluluk kararlari baglaminda kendisine pek yer edinememistir.

        Fenerant’a yukarida verdigim cevapta sisteik oldugunu dusundugum sorunu daha etraflica dile getirmistim, burada tekrar etmeyeyim.

        Ben de bu nedenle, yargilamanin tutuksuz saniklar ile yapilmasini, gorev ve konumu nedeni ile delillere etki edecegi dusunulen muvazzaf saniklar icin de yasadaki ilgi madde uyarinca aciga alinma isleminin uygun oldugunu dusunuyorum.

        Cevapla

  3. Solmaz Türk Says:

    Alçaklığın sınırı yok demiştim,ahlaksızlığın da sınırı yokmuş.O gözleri olup da görmezden gelenler inşallah adalet bir gün sizlere de lazım olmaz .

    Cevapla

    • fmerakli Says:

      Hani benim yazdiklarimi ciddiye almiyordunuz Solmaz Hanim?

      Bu arada adalet her zaman hepimize lazim…

      Cevapla

  4. Gurbetci Says:

    Cubbeli adalet mi?

    Cevapla

  5. trsaby Says:

    fmerakli,

    200 adet turtarsızlık içinde bana en çarpıcı gelen iki tutarsızlık , Yeni Recordati İlaç, 4×4 değişen plaka bu CD’ye nasıl gimiş olduğu hakkında açıklayacı fikirlerin var ise bizimle paylaşırmısın?

    Cevapla

    • fmerakli Says:

      Bu ve benzeri tutarsizliklar konusunda soyledigim sey acik. Eger sabik avukatlarinca da dile getirilen bu tutarsizliklar yargilama surecinde mahkeme tarafindan dikkate alinmaz ise ve savcilik tarafindan makul bir aciklama getirilemez ise saniklarin adil yargilama haklari ihalal edilmis anlamina gelecektir.

      Cevapla

      • trssby Says:

        fmerakli,

        “Bu ve benzeri tutarsizliklar konusunda soyledigim sey acik. Eger sabik avukatlarinca da dile getirilen bu tutarsizliklar yargilama surecinde mahkeme tarafindan dikkate alinmaz ise ve savcilik tarafindan makul bir aciklama getirilemez ise saniklarin adil yargilama haklari ihalal edilmis anlamina gelecektir.”

        O halde şu 3 basit soruyu cevaplandırın.

        1) Yargılama sürecinde, şu ana kadar mahkeme tarafından bahsettiğimiz 200 ü aşkın tutarsızlıklardan biri olsun dikkate alınmış mıdır?

        2) Savcılık herhangi brine makul bir açıklama getirmişmidir.

        3) Sanıkların yargılama hakları ihlal edilmektemidir.

        Cevapla

        • fmerakli Says:

          Trssby,

          Sorularinizdan sanki ben tutuklamalara onay veriyormusum gibi bir anlam cikartabiloir kimi okuyucular, oncelikle onu duzelteyim. Bugun bir baska vesile ile daha ifade ettigim gibi ben zaten yargilamanin tutuksuz saniklar ile yapilmasi gerektigini dusunuyorum; delillere etki edebilecegi dusunulen muvazzaf saniklar var ise onlarin da yasanin ilgili maddesi uyarinca aciga alinmalari yeterli olacaktir kanaatindeyim.

          Mahkemenin saniklari tutuklu yargilamasinin altinda yatan, keza tutukluluga edilen itirazlarin reddinde de one cikan husus saniklara atili olan sucun katalog suclara dahil olmasidir.

          Bu anlamda yargilama surecinde bu tutarsizliklarin dikkate alinip alinmadigini tutuklama kararlarina bakarak vermek cok saglikli degil, ki tutukluluk kararlarini desteklemedigimi lutfen dikkate aliniz. Bu degerlendirmeye mahkemenin kararini gordugumuzde yapacagiz, su anda da sanik sayisinin coklugundan dolayi yargilama maalesef hala baslangic asamasinda sayilir; daha saniklarin savunmalari dahi tamamlanmadi. Bu nedenle savciligin bu tutarsizliklara aciklama getirecegi, getirmesi gereken asamaya da yargilama surecinde henuz gelinmedi. Savunmalar tamamlandiktan ve hem iddia makaminin hem de saniklarin davet ettigi taniklar dinlendikten, mahkeme heyetine teknik hususlar ile ilgili bilirkisi raporlarinin tamami ulastiktan sonra iddia makami esas hakkinda gorusunu aciklayacak ve biz o noktada savciligin bu iddialara herhangi bir makul aciklama getirip getirmedigini gormus olacagiz.

          Saniklarin su asamada adil yargilama haklarinin ihlal edildigini soylemek icin erken, bu hukuk sisteminde bu hakkin neredeyse sistematik olarak engellenmesine yol acan sikintilar oldugu da malum.

          Sizi tenzih ederek soyluyorum, ama yine bir baska vesile ile dile getirdigim gibi, bu sikintilardan bugune kadar rahatsizlik duymamis, hatta bu sikintilara yol acan ideolojik arkaplani desteklemis olan kisilerin, simdi Ergenekon/Balyoz saniklari hukuk sistemindeki bu endemik sikintilar ile yuzlesince sesini yukseltmeye baslamis kesimlerin de ciddi bir samimiyet sorunu oldugunu dusunuyorum. Hukuk sistemindeki sikintilarla Ergenekon/Balyoz saniklari yuzlesince ideal/cagdas hukuk arayisina girenlere “dun akliniz neredeydi ?” dye sorasim geliyor.

          Cevapla

          • Kemal Says:

            Aynı şeyi tekar yazayım o halde…

            Bu mantığın doğal sonucu söyleyeyim. Bir gün gelirde üniversitelerde artık öğrenciler sadece başörtüsüyle girebilecek denilirse, Hayır diye karşı çıkanlara “Bir zamanlar başörtüsüyle girenler engellenirken neredeydiniz” diye mi soracaksınız? Soru açık ve net. Evet ya da Hayır…

            Sevgiler.

            Cevapla

        • trssby Says:

          “bu CD’ye nasıl gimiş olduğu hakkında açıklayacı fikirlerin var ise bizimle paylaşırmısın?”

          Sorduğum sorunun cevabını henüz net bir şekilde alamadım. Cevabınızından, makul bir açıklaması olmadığı anlamını çıkartmaktayım. Acaba yanılıyor muyum?

          Bu soruyu, yalnız size değil dellilerin doğru olduğunu iddia eden herkese soruyorum.

          Birde bu işe tersinden bakalım. Bu güne kadar iddia makamının iddia ettiği, veya sizin iddia ettiğiniz hangi kanıt veya kanıtlar çürütülmemiştir, bir örnekleseniz Aklınızda olanları bir bir dökseniz sevineceğim.

          Cevapla

          • trssby Says:

            fmeraklı,

            Benim vicdanımın kabul edemediği, bir insanın hayatının bir bölümünü, suçlu değiller ise hapishanelerde geçirmeleridir. Hapiste geçen sürelerin hesabını kimler verecek, kimlerden nasıl sorulacaktır? Hayatının sonlarını yaşamakta olan insanların hayatlarından bir günü bile çalmaya kimin hakkı vardır.

            “da sanik sayisinin coklugundan dolayi yargilama maalesef hala baslangic asamasinda sayilir; daha saniklarin savunmalari dahi tamamlanmadi. Bu nedenle savciligin bu tutarsizliklara ”

            Benim çıkarsamam, kasıtlı olarak davanın uzaması için gereken her şey yapılmış, dava çok sanıklı olarak açılmıştır. Örmeğin suçlanan bazı muazzaf subayların sadece seminer boyunca yurt dışında olmalarını ispatlamaları gibi. Eğer halen bu sanıklar tutuklu kalıyor ise hukuk cinayeti işlenmiyor mu? Sonuçta, yıllarca sürecek bir davada bu kadar çok kişinin özgürlükleri ellerinden alınmakta, insanlar mağdur edilmektedir.

            “Sizi tenzih ederek soyluyorum, ama yine bir baska vesile ile dile getirdigim gibi, bu sikintilardan bugune kadar rahatsizlik duymamis, hatta bu sikintilara yol acan ideolojik ”

            Ben kendi adıma açıklık ile söyleyeyim, bu dava dolayısı ile hukukun böyle çarpıtıldığının farkına yeni vardım, rahatsızlığımı ifade etmeye başladım. Ama bundan önce böyle bir şeyin olabileceğini hayal etmem mümkün değildi.

            “dun akliniz neredeydi ?”

            Bugün aklımızın başına gelmesi sanki bir şeyi değiştirecekmiş gibi gelmiyor bana.

            Cevapla

            • fmerakli Says:

              Cok haklisiniz tutukluluk meselesi baglaminda, ben de o yuzden ayni noktadayim, yargilamanin tutuksuz saniklar ile surmesi, gerek duyuluyor ise muvazzaf subaylarin dava suresince aciga alinmasinin yeterli olacagini soyluyorum hep.

              Ama sizden farkli dusundugum bir nokta var, kasitli olarak davanin uzamasi icin her sey yapilmis diyorsunuz. Ben burada kasit oldugu kanaatinde degilim,, daha once vurgu yaptigim hukuk sisteminde yillardir var ve sizin de acikyureklilikle bu dava dolayisi ile farkina vardiginizi ifade ettiginiz aksakliklarin dogal sonucudur yasananlar. Bu ulkede 10 kusur yil tutuklu yargilanan insanlar oldu, bunlarin bir kismi PKK mensubu idi ve tabii soz konusu o tur suc ve suclular olunca 10 yil tutukluluk kimsenin umurunda bile olmadi. Ya da ismini bilmedigimiz, ne tur bir sucla isnat edildiginden hic haberimizin olmadigi onbinlerce tutuklu hukuk sistemindeki endemik bu tur sikintilar nedeni ile bugun yillardir tutuklu yargilaniyor…. Uzun lafin kisasi, Turkiye hayal etmem mumkun bile degildi dediginiz bir gerceklikle yasiyor onyillardir. Yargilamanin hizlanmasi noktasinda temel ihtiyaclardan birisi hakim ve savci sayisinin arttirilmasi, ama ona da Danistay’in AKP iktidari doneminde nasil kostek oldugu biliniyor, o da ayri bir tartisma konusu tabii!

              Cevapla

              • trssby Says:

                fmerakli,

                “Ben burada kasit oldugu kanaatinde degilim,”

                Elinizi vicdanınıza koyun, eğer kasıt yok olmuş olsa idi ayan beyan hiç bir suçu olmadığı ortada olan, Avustralyadan kalkıp gelen subayın tutuklanmaması gerekir idi. Eğer bu subay beraat eder ise hakim yatağında rahat uyuyacak mıdır?

                Benim anladığım kadarı ile, yargıçların karar verme mekanizmaları ve alışkanlıkları peşin olarak sanıkların suçlu olduklarını varsayarak işlemekte, hiç bir risk almadan kendi kariyerlerini sağlama almak yolunu seçmektedirler. Tabii simdi de kendilerini yürülükteki iktidara beğindirmeleride işin cabası.

                Kasıt kanatiniz oluşması için ne tür olayların olması gerekli idi. Örnekleyebilirmisiniz.

                Cevapla

                • fmerakli Says:

                  Trssby,

                  Evet eger bu subay beraat ederse hakim yataginda rahat rahat uyur, uyumalidir da. Hakimler yanlis kararlar verebilirler ama herhalukarda verdikleri kararin hukuk icerisinde kalmasi lazim. Zaten hakimlerin yanlis karar verme ihtimalinin olmasi nedeni ile temyiz, itiraz vs yollari acik tutulur kararlara.

                  Hakimin verdigi karar, bahsettiginiz subaya atili olan CMK 100’de sayinlan katalogsuclardan biri ve benim de yillardir elestirdigim sekilde bu tur suclar icin kuvvetli suc suphesi yeterli tutuklama nedeni sayilmaktadir. Ikinci paragrafinizda nospeten hakli olarak soylediginiz seyin altinda yatan da zaten bu madde ve onun uygulamasidir. Savciligin kuvvetli suc suphesi olduguna ikna edemedigi saniklar icin mahkeme heyeti tutuksuz yargilama karari da verdi bu dava kapsaminda. Eger bu davada sizin bahsettiginiz manada bir kasit olsa idi kimi saniklarin tutuksuz yargilanmasi soz konusu olmazdi diye dusunuyorum.

                  Cevapla

              • xyzzy Says:

                Sayın fmeraklı,

                Bir problemi çözebilmek için önce teşhisi doğru koymak gerekir. Bu davanın problemi yargıçların yetmemesi değil. Duruşmalar düzenli yapılıyor. Beş hakim daha ekleseniz de problem çözülmez. Son birkaç günde okuduklarımdan buradaki en büyük problemin özel yetkili mahkemeler olduğunu görüyorum. DGM’lerin günümüze yansıması. Buna özensiz hazırlanmış, gereksiz yere uzun bir iddianame ve yüzlerce sanık eklenerek davanın bitmemesi garanti altına alınmış sanki. Hakimler de anlayamadığım bir nedenle açıklanan bariz tutarsızlıklar karşısında karar vermeyip mağduriyetin artmasına yol açıyorlar. Dava bu haliyle paralize olmuş durumda. Bunun sebebini Danıştayda veya hakim sayısının yetersizliğinde aramak ahırda düşürdüğü anahtarını aydınlık olduğu için kapısının önünde arayan Nasreddin Hoca’nın hikayesine benzer.

                Ayrıca, sizin rastladığım bazı yorumlarınızda da söylediğiniz gibi, iki yanlış bir doğru etmez. Yıllardır hukuk sisteminde çeşitli problemlerin var olması mevcut problemleri haklı çıkartmaz. Bu problemlerin daha çok kişinin ilgisini çekmiş olması çözüm için bir fırsattır. Kemal Bey’in söylediği gibi bu problemler karşısında susup beklemek çözüm değildir.

                Cevapla

                • fmerakli Says:

                  Sayin xyzzy,

                  Ilk paragraftaki tespitlerinize katiliyorum, az once bir baska yorumda da ifade ettigim gibi CMK 100 kapsaminda degerlendirilen suclar icin ozel yetkili mahkemelerde suren davalarda yillardir ozellikle tutuklu yargilama hususunda bu davada yasanan sikintilar yasaniyor. Hakim sayisinin arttirilmasi ve ayni zamanda bolge mahkemelerinin devreye girmesi yargilama surecini artiracak adimlar, bunda suphe yok ki bu adimlar Balyoz davasinin sikintilari baglamind degil daha genis cercevede sistemde yasanan tikanikliklari asmak icin onemli…

                  Ikinci paragrafiniz ile ilgili olarak da ben hukuk sisteminde yillardir var olan problemlerin var olmasinin mevcut problemleri hakli cikarttigini soylemiyorum. Soyledigim sey, yillardir bu problemler yasanirken hic bir rahatsizlik duymayan, elestiri getirmeyen, hatta bu problemlerden muzdarip kararlari ve sistemi destekleyen cevrelerin, sistemden yakinmaya Ergenekon/Balyoz davalari ile baslamis olmalari ve elestirilerinin de bu iki dava ile kisitli olmasinin samimiyetsizlik oldugudur.

                  Cevapla

                  • xyzzy Says:

                    Sayın fmeraklı,

                    Ben de sizin bu yaklaşımınızı samimiyetsiz bulduğumu söylemeliyim. Yıllardır hukuktaki aksaklıklara karşı çıktığını söyleyen bir kişi, bu davadaki çok bariz aksaklıklar ve hukuksuzluklar karşısında tepkisini herkesten fazla göstermeli, bu problemlerin daha fazla kişi tarafından görülmesini bir fırsat olarak değerlendirerek kamuoyu oluşturmalı ve çözüm önerileri getirebilmeli. Yorumlardan izlediğim kadarıyla siz davayı akışına bırakma taraftarısınız. Samimiyetsiz bulduğunuz kişilere hatalarını veya kendi doğrularınızı kabul ettirme çabası ortadaki dehşet verici hukuk ihlallerini ve yanlış uygulamaları bile gölgeliyor. Bu nedenle hukuk sistemindeki aksaklıklarla mücadele ettiğinizi söylerken samimi olmadığınızı düşünüyorum.

                    Cevapla

                    • fmerakli Says:

                      Hayir ben davayi akisina birakma taraftari degilim, ozellikle tutukluluk meselesi ile ilgili olarak. Gecmis tarihli yorumlu okudugunuzu soylemissiniz, bilmiyorum ne kadar geri gidebildiniz. Eger Subat baslarina kadar gidebildi iseniz 11 Mart tarihli blog girisi altinda, savciligin Balyoz saniklari icin su anki tutukluluk hallerine yol acan tutuklama talebi ilgili su satirlari yazdigimi okumussunuzdur:

                      “Bu arada az once ‘ajanslara’ Balyoz saniklari icin savcinin tutuklama talebinde bulundugu yansidi. Umarim mahkeme davanin tutuksuz saniklar ile devam etmesi yonunde karar verir…”

                      Daha mahkeme heyeti kararini aciklamadan ben bu tavri almisim ki, sonrasinda da bu yonde ifadelerim defaatle yorumlarima yansidi.

                      BU dava hukuk sisteminde endemik olan sikintilar ile surecek, Balyoz davasi icin ideal bir hukuk sistemini baz alarak elestiriler getirmekte bir sorun gormuyorum, ama bu elestiriler davanin ideal bir hukuk sisteminde gorulmesi sonucunu dogurmuyor, dogurmayacak… Sizi tenzih ederek soyluyorum, ama hukuk sistemini Ergenekon/Balyoz davasi cercevesine sikistirip elestirmek de hem elestirilerin samimiyetinin sorgulanmasina yol acacak hem de sistem elestirisi getirmeyen kritik yaklasimlarini buu iki dava ile sinirlayan kesimlerin, daha once ifade ettigim gibi adalet arayisnda mi yoksa imtiyaz arayisnda mi olduklari suphesi benim icin baki kalacak.

                      Bu tavrimi samimiyetsiz bulabilirsiniz, buna yapacak bir seyim yok – hele de ben bazilarinin tavrini samimiyetsiz buldugumu elestirirken, sizin ya da bir baskasinin beni samimiyetsiz bulmasi benim icin cok da sasirtici degil, bizim tartisma kulturumuzde bu hep var olan bir sey… Kullandigim kelimenin sizi ya da bu blogtaki herhangi birini hedef almadiginin altini onemle cizerek soylemek isterim ki tartisma kulturumuzde asagida ornekledigim bu tutum hep varolagelmistir ki kullandigim kelimenin degil tabii ama bu tavrin sayisiz orneklerini bu blogta da gorduk, goruyoruz…

                      Cocuk 1: Aptal!
                      Cocuk 2: Sensin aptal!

                    • xyzzy Says:

                      Sayın fmeraklı,

                      Baştan başladım ileriye doğru okuyorum. Henuz Şubat ayına gelmedim. Bahsettiğiniz yorumunuzu görmemiştim. Çok eski yorumlarınıza da rastladım. Buranın müdavimlerinden olduğunuz belli. Merak ettim: tüm yazıları takip eden biri olarak hukuksuzluk veya hatalı uygulama olarak sadece tutuklu yargılamaları mı gördünüz?

                      Ben sadece birkaç gündür okuyorum yazıları. Size çok daha fazla ciddi problem sayabilirim. Hatta bu problemlerden bir kısmı ağır aksak işleyen hukuk sistemimiz için bile olağanüstü rahatsız edici uygulamalar. Adalet sisteminin düzelmesi için çalışan birisi için kabul edilemeyecek olaylar var.

                    • fmerakli Says:

                      Haklisiniz, davada bir cok sikintili nokta var ve saniklar acisindan magduriyetin en buyugunu de tutukluluk hali olusturuyor, o yuzden ozelikle ona vurgu yapmistim… Ama bahsettiginiz ve okumaya devam ettikce yenilerini goreceginiz sikintilarla davanin devam ediyor olmasi yine bu davaya ozgu bir durum degil, sistemik bir sikintidan bahsediyoruz burada da.

                      Dava su anda ilk asamasinda ve 1 numarali sanik Cetin Dogan’dan baslayarak saniklarin savunmasinin aliniyor ve capraz sorgular yapiliyor. Bizim hukuk sistemimizde delillerin degerlendirilmesi asamasina saniklarin savunmalari ve capraz sorgulari tamamlandiktan sonra geciliyor. Ornegin Amerikan hukuk sisteminde yer alan Interrogatory (ya da pre-trial discovery) phase denilen asama bizim yargilama usulumuzde yer almiyor. Amerikan hukuk sistemi uzerine uzman olanlar belki daha aciklayici bilgiler verecektir, ama bildigim kadari ile bu asamadan amaclanan temel nokta davali ve davaci her iki tarafin ortaya koydugu delillerin yargilama oncesi karsilikli olarak degerlendirilmesi. Eger bizim yargilama sistemimizde de benzer bir asama olsa idi saniklar savunmaya baslamadan once delil niteliginde olmadigi ortaya cikan belgeler gundemden dusmus olacakti. Hatta oyle ki eger bu asamanin sonunda sanik konumunda olan taraf, pre-trial discovery surecinde iddia makaminin ortaya koydugu delillerin kendisine isnat edilen sucun kaniti olamayacagini iddia ederek mahkeme heyetinden yargilama asamasina gecmeden davanin dusmesi talebinde bulunabilecek, ve eger yargic bu argumani hakli bulursa sanik icin savunmanin yapilacagi surec hic baslamamis olacak idi.

                      Son ikisi ozellikle olmak uzere mahkeme tutanaklarini okursaniz sanik avukatlari da defaatle tutuklamaya konu olan delillerin degerlendirilmesi talebinde bulunuyorlar, ve her seferinde de mahkeme heyetinden ayni cevabi aliyorlar – mealen mahkeme heyeti soyle diyor: “savunmalarin tamamlanmasini muteakip delillerin degerlendirilme asamasinda talepleriniz degerlendirilecektir”

                      Soylemek istedigim sey, bu davaya ozel olarak delillerin degerlendirilmesi asamasi erteleniyor degil, mahkeme diger davalarda da izlenen sureci takip ediyor, savunmalar tamamlanana kadar delillerin avukatlarin ortaya koydugu hususlar baglaminda degerlendirilmesi ile istigal etmiyor; isnat edilen suc da CMK 100 kapsaminda oldugu icin kuvvetli suc suphesine dayanarak tutuklama karari veriyor ya da yapilan itirazlar bu nedenle reddediliyor.

                      Siz ve muhtemelen pek cok kisi sistemdeki bu tur sikintilardan bu davalar nedeni ile haberdar oldugunuz icin buyuk tepki veriyorsunuz. Bu yaptiginiz yanlistir demiyorum, ama benim belki sizler kadar cok buyuk tepki vermiyor olmamin temelde iki nedeni olabilir. Ilk neden, daha once acikladigim gibi bu sikintilarin bu dava ile ilgili sikintilar degil sistemik sikintilar oldugunu ve yillardir ceza yargilamalarinin bu sikintilardan muzdarip oldugunu biliyor olmam… Ikinci olarak da siz bu sikintilarin varligindan ilk defa bu dava kapsaminda haberdar olurken, bugune kadar benzer sikintilarin yasandigi pek cok dava oldugunu biliyor olmak bende bir aliskanlik hissi yaratmis olabilir ve bu iki nedenden oturu sizin kadar asiri tepki vermiyor olabilirim..

                    • xyzzy Says:

                      Sayın fmeraklı,

                      Açıklamanız için teşekkür ederim. Sizi temin ederim hukuk bilgimin tek kaynağı Amerikan dizileri değil. Ne yazık ki bahsettiğiniz süreçte de ciddi problemler var.

                      Öncelikle savcılar işlerini doğru yapmamışlar. Bunu eleştirmek için delillerin incelenmesini beklemeye gerek yok.

                      İddianamenin ve eklerinin uzunluğu, sanıkların sayısının çokluğu bunun bir işareti. 30 Ağustos 2010 tarihli “Balyoz sanıkları nasıl seçildi?” başlıklı yazıya göre sanıkların belirlenmesinde bir eşitsizlik ve keyfilik var.

                      Diğer ülkeleri bilmem. Bizim hukuk sistemimizde savcının görevi sanık lehine ve aleyhinde delil toplamaktır. Burada sanık lehine olan delilleri değerlendirmemek, iddianameye yanıltıcı bilgi koymak, ve delilleri saklamak gibi çok ciddi suçlamalar var. Bunların araştırması için de sanıkların sorgularını beklemeye gerek yok. Okuma sıramı bölüp biraz ileri yazılara baktım. Anladığım kadarıyla savcılar hakkında suç duyurusunda bulunulmuş (5 Şubat), ancak HSYK bu suç duyurusunun ardından savcıları Yargıtay’a üye olarak atamış, (27 Şubat) adeta ödüllendirmiş. Bu gariplikleri dile getirmek için de delillerin değerlendirilmesini veya saniklarin dinlenmesini beklemek gerekmiyor.

                      Hakimler de işlerini doğru yapmıyorlar. ilk hataları bu iddianameyi kabul etmek. Alınan tutuklama kararları da şaibeli gözüküyor.

                      CMK-100 tutuklama nedenlerini yazar, kuvvetli somut şüpheler ve olgular olmasını şart koşar. Mahkeme karar verirken de bu şüpheleri veya olguları kararında belirtmek zorundadır. Sadece “delil karartma şüphesi var” veya “katalog suç” diyerek verilen bir karar bizim hukuk sistemimizde bile sınırların zorlanması demektir. Hakimlerin defalarca ve ısrarla somut gerekçeler belirtmemeleri, semineri düzenleyen Çetin Doğan ile örneğin o dönemde yurt dışında olan Nuri Alacalı için aynı tutuklama veya ret kararlarını aynı gerekçelerle vermeleri de bu mahkemenin saygınlığına ve tarafsızlığına büyük gölge düşürüyor. Bunları dile getirmek için de beklemek gerekmiyor.

                      Delillerin sahte olması ile ilgili çok ciddi bulgular var. Bunlar duruşma sürecinde sizin de belirttiğiniz gibi sanıkların sorgularından sonra değerlendirilecek, delillerin geçerli olup olmadığına, sanıkların suçlu olup olmadığına karar verilecek. Ancak sahtekarlık bulgularını değerlendirmek, bu delilleri kimin yarattığını/değiştirdiğini bulmak için ayrı soruşturma yürütmek gerek. Bu soruşturma ise mevcut davadan bağımsız olarak yürütülebilir. Savcıların bu konuda bir çabalarına da rastlamadım.

                      Eminim atladığım daha çok detay var.

                      Sizin diğer davalarıdaki hukuksuzluklara nasıl, hangi ortamlarda tepki gösterdiğinizi bilmiyorum. Buradaki hukuk mücadeleniz ise zayıf, hatta samimiyetsiz kalıyor. Eğer heyecanınızı kaybettiyseniz bırakın başkaları mücadele etsin.

          • fmerakli Says:

            Trssby,

            Guzel bir soru sormussunuz ve teferruatli bir cevabi hakediyor. Ama izin verirseniz bunun icin biraz okuma yapmam, iddianameye soyle tekrardan bir goz atmak isterim. Ama ben bununla istigal ederken, uzerinde dusunulmesi/tartisilmasi acisindan hemen aklima gelen bir iki noktayi dile getireyim.

            Savciligin temel iddialarindan birisi bildiginiz gibi Mart 2003 plan seminerinde, seminere katilan kisitli sayida personelin varligini ve detaylarini bildigi balyoz harekat planinin semnerde tartisilan egemen harekat planina olasiligi en yuksek tehlikeli senaryo (OEYTS) baglaminda ustu ortulu bir sekilde gorusulmus oldugu iddiasi. Bu iddia ile ilgili olarak da askeri bilirkisi tarafindan hazirlanan rapora atifta bulunuluyor iddianamede ki Binbasi Erdogan’in hazirladigi raporun sonuc kisminda OEYTS’nin Dogan Pasa komutasindaki 1 Ordu tarafindan KKK’liginin emri hilafina kullanildigi belirliyor ve sonrasinda soyle bir ifade yer aliyor:

            “… Gorusulen alternatif harekat planlarinin EGEMEN harekat plani ile ilgili olabilecegi gibi seminerde yapilan bir takdimde bazi siyasetcilerin fotograflarinin kullanilmasi ve silahli kuvvetlerin yetki alani disina cikan konusmalara rastlanilmasi nedeniyle seminerde “Balyoz Guvenlik Harekat Planinin” ifsa olmayacak bir seviyede gorusulmus olabilecegi,…

            Evrak ve bilgi guvenligi kapsaminda yazili olarak yeterli tedbir alinmasina ragmen uygulamada aksakliklarin yasandiginin acik oldugu ve karargah disina cikarilan belgelerin butunluk arz etmesi nedeniyle belgelerin baslangictan itibaren bilincli ve uzun doneme yayilarak kacirilmis olabileceginin tespit edildigi belirtilmistir ”

            Bunlari da Balyoz davasi savcilari soylemiyor, askeri bilirkisi soyluyor. Sizin sorunuza geri donersek, Balyoz planinin seminerde ustu kapali bir sekilde kesinlikle gorusulmus olamayacagi konusunda beni ikna eden kanitlar henuz ortaya konulmadi. Ortaya konulanlar savcilari ve mahkeme heyetini ikna edebilir, o ayri mesele.

            Bir de seminerde askerin teamullerin ve rutinin acikca disina cikilarak OEYTS baglaminda ic tehdidin neden tartisilmis oldugunun da ikna edici bir aciklamasi bugune kadar yapilamadi. “Bu da nereden cikti simdi?” diyecekler icin, seminer yapildigi donemde 1. Ordu Genel Sekreteri olan yani Dogan Pasa’dan sonraki ikinci isim olan Baki Erdogan’in savcilik ifadesini hatirlayalim:

            ““Soruldu: Plan seminerlerinde “dış tehdit”, “iç tehdit” kavramları kullanılır mı?
            Cevap: Benim bildiğim kadarıyla iç tehdide ilişkin bir seminer yapılamaz.

            Soruldu: Askeri senaryo planlarında, senaryo gereği, gerçek yer, zaman, şahıs isimleri belirtilir mi? Bu isimler açık olarak yazılır mı? Yoksa kodlamalar mı yapılır?

            Cevap: Plan seminerlerinde gerçek isim, gerçek kurum, özel isim kullanılmaz; genelde renklerle düşman ifade edilir.

            Soruldu: Askeri senaryo planlarında “siyasi görüşlere ve siyasi açıklamalara” gerçek kişi/kurum isimlerine yer verilir mi?

            Cevap: Siyasi görüşlere kesinlikle yer verilmez.” (Ek klasör 91; sayfa 18)

            Ben daha once bu konu ile ilgili asagidaki satirlari yazmistim, aynen kopyaliyorum:

            “Zamanini ayirip kaset cozumlerini okuyacak olanlar, Baki Erdogan’in bu ifadelerini dikkate alirlar ise, onun yapilmaz dedigi herseyin yapildigini, plan seminerinde askeri rutinin tartismasiz bir sekilde disina cikildigini, kesinlikle siyasi goruse yer verilmemesi gerekirken hemen her sayfada siyasi yorumlar yapildigini, milli mutabakat hukumeti kurulmasina varincaya kadar siyasetin dik alasinin yapildigini gormeleri kolaylasir. ”

            Sizin sorunuza geri donersek, 1. Ordu Genel Sekreteri’nin ifadesi baglaminda ic tehdide ilsikin bir seminer yapilamaz ve yapilan seminerlerde de gercek krum ve ozel isimler kullanilamaz iken, OEYTS”nin tartisildigi Mart 2003 plan seminerinde tum bu teamullerin disina cikildigi, 12 Eylul’u model alan harekat tarzlarinin acikca dile getirilebildigi bir seminerin neden ustu ortulu bir darbe provasi olmadigi konusunda da ben henuz ikna edici bir kanit ortaya konuldugu kanaatinde degilim.

            Cevapla

            • trekking Says:

              fmeraklı,

              Ortada sadece seminer kayıtları olsa idi bu dava açılabilirmiydi?

              Yapmayın allahaşkına çokca tartiştik bunu. Seminer tali ayaktır. Omurga 50 kuruşluk cd’ler de ki belge olduğu söylenen, altında ıslak,kuru hiç bir imza olmayan dökümanlardır.

              Bu seminerden geçmişte iktidar sahiplerinin de haberi vardı. Ama “tutturamayız” diye dava konusu edilmemiştir o zaman.

              Ne zamanki Yücel Aşkın olayın da olduğu gibi sahte evraklar, belgeler ile sonuç alınabildiği görülmüş ve arkası bugünlere getirilmiştir. Hemen belirteyim konuyu Van rektörlüğüne getirip konuyu sulandırmayalım. Eğer blog yazarları, sahte belge üretme çetesinin(Gerçek Ergenekon,Aslında çete değil, çok daha büyük bir organizasyon) başlangıç noktası olarak ayrı bir yazı konusu olarak açarlarsa orada tartışırız.

              Cevapla

              • fmerakli Says:

                Trekking,

                Ben de size sunu acikca ifade edeyim, 2003 plan seminerinde rutinin disina cikildigi acik, zira 1. Ordu Genel Sekreteri’nin ifadesinde acikca belirttigi uzere ic tehdite iliskin bir seminer plani yapilamazken ic tehdite yonelik OEYTS’nin askeri bilirkisi raporunda ifade edildigi uzere KKK’liginin emri hilafina seminerde tartisilmasi ve yine seminerde bugun herhalde kimsenin itiraz edemeyecegi sekilde gercek siyasetcilerin ismi ve resimleri kullanilarak siyasi nitelikte konusmalar yapilmis olmasi nedeni ile Askeri Ceza Kanunu’nun ilgili maddeleri geregi sorusturmayi Askeri Savcilik acmis olsa idi bugun Balyoz saniklarinin hepsi disarida olurdu ve muvazzaf saniklar da yargi suresince tutuklanmayacaklari icin terfi ve atamalarinda bugun yasanan sikintilar ortaya cikmazdi.

                Cevapla

                • Kemal Says:

                  Sevgili Fmeraklı,

                  En sevdiği konulardan birisini dilinize dolamışsınız gene. 1. Ordu Genel Sekreterinin

                  “Soruldu: Plan seminerlerinde “dış tehdit”, “iç tehdit” kavramları kullanılır mı?
                  Cevap: Benim bildiğim kadarıyla iç tehdide ilişkin bir seminer yapılamaz.

                  sözlerini gene ısıtmışsınız.

                  Bunu aşağıdaki tarihlerde de yapmıştınız

                  Yorum tarafından fmerakli — 25 Şubat 2011 @ 03:11 | Cevapla
                  Yorum tarafından fmerakli — 25 Şubat 2011 @ 16:08 | Cevapla
                  Ardından Yorum tarafından fmerakli — 08 Nisan 2011 @ 16:41 | Cevapla

                  Size bu konuda pek çok cevap da verilmişti (ben de aralarında varım). Ama anlaşılan siz de tatmin olmamışsınız. Anlaşılmaz bir şekilde üstelik de. Yani İç hizmet kanunu var, Emasya var TSK’nın görevi anayasal olarak tanımlı, iç tehdit dış tehditin ayrılmaz bir parçası, cephe gerisi düşünülmeden bir savunma stratejisi geliştirilmesi diye bir şey mümkün değil ama siz halen bir söz üzerinden üstelik de muğlak (yani kastedilen sadece iç tehdit olabilir, düşük cümle, ifade bozukluğu v.b. bir hatanın sonucu olabilir) aynı konuyu gündeme getiriyorsunuz.

                  Google’da bu konuda bir tarama yaptığınızda görüyorsunuz ki tatmin olmayanlar -ne ilginç bir tesadüf- dezenformayon amaçlı kurulmuş oldukları artık Marslılar tarafından bile bilinen haber siteleri…

                  Neye takılmışsınız bir anlayabilsem sorunuza yanıt da vereceğim.

                  Ben size Genel Kurmay Başkanlığının açıklamasını versem ve iç tehditin plan semineri kapsamında tartışılabilmesinin dayanaklarını hatırlatsam bir şey değişecek mi?

                  http://www.haberiniz.com/yazilar/haberiyazdir6449-Ic_Tehdit_Kavrami_Hangi_Belgelere_Dayaniyor.html

                  Aynı kaynakta atıfta bulunan Genel kurmay bildirisinde deniyor ki;

                  “…3. Plan Seminerinin gayesi, dış tehdide ilişkin olarak hazırlanan Harekât Planları’nı geliştirmek ve ilgili personelin eğitimlerini sağlamaktır.

                  Plan Semineri, giderek tırmanan bir gerginlik dönemini kapsayan bir senaryo içerisinde uygulanmıştır.

                  1’inci Ordu Komutanlığı sorumluluk bölgesinde icra edilen bu Plan Semineri’nde, Ordu Geri Bölge Emniyeti ve savaş hali, savaşı gerektirecek bir durumun baş göstermesi halinde de uygulanan sıkıyönetim konuları üzerinde de durulmuştur.

                  4. Bu Plan Semineri’ne ilişkin olarak ortaya atılan iddiaları, aklı ve vicdanı olan hiçbir kimsenin kabul etmesi mümkün değildir.

                  5. Söz konusu iddiaları ciddiye alarak üzerinde yorumlar yapılmasının ve bilgi kirliliği yaratılmasının; özellikle toplumumuzda tedirginlik yaratmak isteyenlerin amacına hizmet edeceği değerlendirilmektedir.

                  Kamuoyuna saygı ile duyurulur…”

                  Sedat Ergin demiş ki: (7 Ağustos 2010, Hürriyet)

                  “…Yasanın kendisine iç tehdide karşı görev verdiği bir ordunun hazırlıklı olabilmek için senaryo çalışması yapmasında yasal açıdan sorunlu bir durum yoktur. Sorun, yukarıda işaret ettiğimiz bir dizi noktada yapılan dikkatsizlikler ve ölçünün kaçırıldığı durumlarda yaşanmış olmasıdır…”

                  Anadolu Ajansının Haberi (6 Mayıs 2011)

                  Sanık avukatlarından Şule Nazlıoğlu Erol ise plan semineriyle ilgili Genelkurmay Başkanlığının, 1. Ordu Komutanlığına ödül verdiğini belirterek, iç ve dış tehdidin plan seminerinde tartışılmasının suç olmadığını söyledi.

                  Plan seminerinde iç tehditin tartışılmasının mümkün olduğuna inanmanız için nasıl bir belge gerekli? Siz söyleyin ben onu bulayım. Genelkurmay bildirisi, kanunlar, dürüstlükleri genel kabul görmüş ve konu hakkında ciddi mesai harcamış gazetecilerin sözleri anlaşılan yetmiyor. Siz tarif edin ben onu bulmaya çalışayım…

                  Sevgili Can Acar, 28 Şubat’ta sizin bu konuda yazdıklarınızın altında demişki;

                  “Yazdığın diğer örnekler zaten Blogda defalarca tartışılmıştı, acracia ve ccgürsel zahmet edip sana ayrıca tekrar tekrar açıklamaya çalıştılar.

                  It is difficult to get a man to understand something when his salary depends on his not understanding it.
                  Upton Sinclair

                  Hakkında vardığım sonucun doğru olduğunu bir kez daha kanıtladın.
                  Yorum tarafından Can Acar — 28 Şubat 2011 @ 19:06

                  Neden sizce?

                  Sevgiler.

                  Cevapla

                  • fmerakli Says:

                    Kemal Bey,

                    Bu konuyu daha once gundeme getirdim, gerekirse tekrar gundeme getiririm, Sizden izin alacak halim yok herhalde. Bugune kadar bu konuda verilen cevaplardan tatmin olmadim, zira verilen cevaplarin, Genelkurmay aciklamasi da dahil hukuki bir cerceveye oturduguna kani degilim.

                    TSK Ic Hizmet Kanunu demissiniz, burada atif yapilan madde darbelere dayanak teskil eden 35. madde. Ki bu madde bile ordunun halklin belli kesimini ic tehdit olarak tanimlamasina imkan veren bir esneklik tasimiyor. Eger illa bir ic tehdit var ise kerameti kendinden menkul bir sekilde halkin bir kesimini ic tehdit olarak algilamak ve bunu da siyasete mudahale etmeyi mesrulastirmak icin kullanmaktir asil ic tehdit. Eger kimi kisi ya da gruplar devletin varligini ve/veya sistemin isleyisini hedef alan bir takim yasadisi eylemlere girisir ya da bu yonde tesebbuste bulunurlar ise bu suclari sorusturacak savcilar, yargilayacak hakimler var zaten.

                    Bir de EMASYA demissiniz ki bunun olayla hhic ilgisi yok. Eger plan semineri EMASYA cercevesinde gerceklestirilen bir plan toplanti olsa idi o seminerde ilgili illerden gelen VAlilik, Emniyet ve MIT temsilcilerinin de bulunmasi gerekiyordu. Plan seminerini EMASYA ile mesrulastirmaya calismak beni tatmin etmez, ama siz dahil Silivri akillilar bundan tatmin oluyorsunuz veben buna hic sasirmiyorum.

                    Birincil bilgi kaynagi Odatv olan birisinin hangi haber sitelerinin dezenformasyon amacli oldugunu iliskin yaptigi tespiti de ciddiye alacagimi dusunmuyorsunuz herhalde…

                    Plan seminerinde ic tehdidin tartisilmasinin mumkun olmadigini 1. Ordu Genel Sekreteri’nin savcilik ifadesi yeterince acik bir sekilde ortaya koyuyor. O plan seminerinde ya da baskalarinda ic tehdidin tartisilmis olmasi yapilan seyin yanlis oldugu gercegini degistirmiyor, Genelkurmay’in aciklamasi da benim acimdan bir seyi degistirmiyor ki o aciklamanin Ilker Basbug’un genelkurmay baskani oldugu donemde yapildigini da hatirda tutmak lazim, hani islak imzali orjinali savciliga ulasan Dursun Cicek’in hazirladigi eylem planina kagit parcasi diyen, sonradan TSK envanterine kayitli oldugu ortaya cikan gomulu muhimmat bulundugunda gazetecilere bos law silahlarini gosterip boru diyen Ilker Basbug… Silivri akillilar o aciklamadan ikna olabilirler, ama ben almayayim…

                    Cevapla

                    • Bulent Murtezaoglu Says:

                      Bir yerine elleyegim cunku genel yaklasim icin onemli buluyorum. Ben basinin ne mal oldugunu bildigim icin Basbug’un o konusmasini kendim seyrettim. Hatirladigimi soyleyeyim:

                      ‘Boru’nun baglami kullanilmis LAW’in bir kiymeti olmadigi, gomulmesinin manasiz oldugu, bir ‘boru’dan farksiz oldugu idi. Yani ‘bunu kim nicin gomer?’ demeye getiriyordu.

                      ‘Kagit parcasi’nin baglami da, o an icin henuz gercekligi ortaya konmamis o dokumanin hukuken bir kagit parcasi oldugu idi.

                      Ben kendim oturdum seyrettim. (O gun vaktim de yoktu, ahlaksizligi marifet zanneden necip basinimiz yuzunden vakit gomdum.) Gozumle gordugum kulagimla duydugum boyle, bunu baska sekilde yazan basina zerre kadar saygim yok (baska laflarim da var belki ama kanunlar musait degil).

                      Cok zor degil Basbug’un tutumunu elestirmek hatta belki o tutumun ne manaya geldigini ikna edici bir sekilde cikartmak ama bunun yolu baglami belli ifadeleri kapip gol atmis gibi yapmak degil ki? O gol gol degil, o kale aslinda yok, zaten isimiz gol atmak degil.

                      Tek kullanimli silahin bosunu gommenin belki bir delil olarak ciddi manasi var? [O toplantida Basbug’un da kismen dikkat cektigi gibi] Belki kazilarda mermilerin cikip tufeklerin cikmamasi, bulunan law, el bombasi vs. seylerin tek kullanimlik (‘muhimmat’ demisti) olmalari aslinda cok manali bir ipucu? Belki silah gibi zimmetli olmuyorlar bunlar da baska turlu takip ediliyorlar ve catisma bolgelerinde cok sIkI takipleri mumkun olmuyor? Belki catismadan donene veya karakolu basilana ‘yok o kadar el bombasi atmis olamazsin, kalani nerede’ denmiyor ama tufeksiz gelse ‘nerede tufegin?’ deniyor? Ne bileyim? Buna bakacak insanlar — siz degil ama ayni agizdan konusmanizdan anladigim kadariyla, itimad ettikleriniz — ‘bakin bakin, boru dedi, yaaa gordunuz mu’ havasinda carpitma oldugunu bildigim bir seyi agizlarina sakiz ederlerse bunu anlama sansim kalmiyor ki benim? Ne yapayim gidip — hic alakam olmayan — subaylari bulup onlara mi sorayim nedir ne degildir diye? Bu laflar kullanildikca aslinda belki de ‘dogru’ tarafta olan insanlari oyundan dusuruyorlar. Bin kisi ‘bakin boru dedi, yaa iste boyle’ yapiyorsa o bin kisi fiktif absurt bir seyi tekrarlamis oluyor ve orada artik o pasanin da dikkatini ceken (ve belki dikkat cekmek istedigi) noktayi kacirmis oluyor. O bin kisi tahsilli, ve yapilan is konsunda dogru hareket etmeleri onemli olan turden insanlar ise bu durum iyi degil, bunu yapmak da iyilik degil. Yanlis mi dusunuyorum?

                    • Kemal Says:

                      Demek Genel Kurmay açıklaması yeterince açık değil, kanunlar, anayasa, akıl, izan yeterince açık değil, Sedat Ergin’in cümleleri, avukatların açıklaması yeterince açık değil ama “…ic tehdidin tartisilmasinin mumkun olmadigini 1. Ordu Genel Sekreteri’nin savcilik ifadesi yeterince acik bir sekilde ortaya koyuyor….”

                      Ne diyeyim?

                      Bir başka savcılık ifadesi Ayhan Taş – Emekli Korgeneral: Ben Korgeneral rütbesinde emekli olan bir subayım. Daha önce de geri bölge emniyetinin sağlanmasına ilişkin yapılan plan seminerlerine katıldım. Bu nitelikte ağırlıklı konunun iç tehdit olarak değerlendirildiği, başka plan seminerlerinde de bulundum. Bu plan seminerlerinde amaç geri bölge emniyetinin ve Emasya planlarının güncellenmesi ve yeterliliğinin denetlenmesiydi. Bu bazen işçi olayları, bazen farklı toplumsal olaylar olabiliyordu. Bir keresinde nevruzda çıkabilecek olayların konuĢulduğu, bir plan semineri de düzenlenmişti.

                      Bu yeterince açık mı?

                      Ama durun, turbun büyüğü halen çantada. Sevgili Savcılarımız iddianamede 1.Ordu Komutanlığı ve bağlı birliklerde yürütülen plan çalışmalarında iç tehdit ile ilgili değerlendirmeler başlığı altında ne yazmış? (Sayfa 994)

                      “…Mülki makamlar tarafından talep edildiğinde, toplumsal olaylarda halkın asayiş ve güvenliğini sağlamak maksadıyla; EMASYA bölge komutanlıkları arasındaki koordinasyonu sağlamak“ Olarak belirtilmiştir. Bu görev de mevcut yasalara uygundur. İl İdaresi Kanunu ve Olağanüstü Hal Kanunu uyarınca 1. Ordunun bu konuyla ilgili gerekli çalışmaları yapması yasal bir durumdur. Bunda hiç şüphe bulunmamaktadır. Belirttiğimiz İl İdaresi Kanunu ve Olağanüstü Hal Kanunu valilere ilgili komutanlıklardan yardım talep etme yetkisi vermektedir. Komutanlıklar da bu talebi karşılamak zorundadır. Bu talebin karşılanabilmesi için gerekli çalışmaların yapılması da bir zorunluluktur…”

                      Bu yeterince açık mı? 🙂

                      Yani ortada “İç tehdit” tartışmanız yasal değil diyen bir iddianame yok ama bir şekilde takıntı olmuş sevgili Fmeraklı’ya 1. Ordu Genel Sekreterinin savcılık ifadesindeki muğlaklık…

                      Ama üzülmeyin yalnız değilsiniz. Demiştim ya, dezenformasyon amaçlı kurulan tırnak içerisinde haber sitelerinde de bu konuda tatminsizlik söz konusu. Yalan haberlerin yayılmasını oturup incelediğinizde görüyorsunuz ki, birileri bir konuda yönlendirme yapmak istediğinde bir yerden düğmeye basıyor ve üç-beş saat içerisinde söz konusu siteler sanki babalarının oğluymuş gibi hiç sorgulamadan patır patır o haberi sitelerine koyuyorlar. Belli ki bir eşgüdüm söz konusu. Bazen ana merkez garip bir şeye takıldığında koca bir ağ aynı takılmayı hiç sorgulamadan yaşamak durumunda kalıyor.

                      Sevgiler.

                    • Kemal Says:

                      Haa, unutmadan, biraz da siz OdaTv okursanız bazı şeyler kafanızda yeterince açık olur.

                      Sevgiler.

                    • fmerakli Says:

                      Bulent bey,

                      Tesekkurler yorumunuz icin ama Basbug’un boru aciklamasinin hala dezenformasyon amacli oldugunu dusunuyorum, zira Poyrazkoy kazisinda tam onbes adet dolu LAW silahi bulunmustu, bos olanlarin sayisi da 5 idi yanilmiyorsam ki bilahere iddianameden LAW silahlarinin ve diger bulunanlarin kafile numaralarindan MKE tarafindan TSK’ya teslim edildikleri de ortaya cikti.

                      Kagit parcasi aciklamasi ise tarihe gecmistir, ki yine bilaghere Basbug’un gorev suresi icerisinde belgenin islak imzali orjinali ortaya cikmistir. Jandarma Kriminal’in de imzanin Cicek;in eli urunu oldugu seklindeki tespitinden sonra Cicek hakkinda terfi alamadigi icin kizip, ustlerini zor durumda birakmak icin soz konusu eylem planini hazirladigi ve basina (yani Taraf’a) sizdirdigi seklinde bir suc isnadi icin askeri mahkemede dava acilmistir. Bu bile benim acimdan ilk basta alinan ‘kagit parcasi” tavrinin devami niteligindedir – o belge kagit parcasi olarak birakilmali ki karargah icinde baska isimlere, kimbilir belki Basbug’a bile uzanabilecek bir sorusturmanin onune gecilebilsin.

                    • Bulent Murtezaoglu Says:

                      Fmerakli bey,

                      Ben Basbug’un amaci ile ilgili zaten bir sey demedim. Ben bilemiyorum amaci nedir diye, dedigi dogru nakledilecek ki amaci hakkinda arzu eden spekulasyon yapabilsin. Ben de anlamiyorum nicin bos law gomulur diye mesela, ama en azindan bos law’in da gomuldugunu ‘boru’ diye ona dendigini biliyorum. Bunu bilince de ‘aman Turkiye’de yakin vakitte darbe marbe planlanmamistir, bu dedikodular/iddialar kulliyen yalan’ filan demiyorum.

                    • fmerakli Says:

                      Kemal bey,

                      1. Ordu Genel Sekreteri’nin savcilik iddianamesindeki muglaklik demissiniz, guldurdunuz beni. Su asagidaki soru ve cevabi muglak bulmak icin insanin kafasinin hayli karismis olmasi gerekiyor.

                      ““Soruldu: Plan seminerlerinde “dış tehdit”, “iç tehdit” kavramları kullanılır mı?
                      Cevap: Benim bildiğim kadarıyla iç tehdide ilişkin bir seminer yapılamaz.”

                      Sonra da bir baska korgeneralin ifadesini alintilamissiniz, sanki o ifade ic tehdide iliskin seminer yapilabilecegini dogruluyormus gibi. O ifadede korgeneral geri bolge emniyetinden bahsediyor, 1. Ordu genell sekreterine sorulan soru ise seminerde ic tehdit kavraminin kullanilip kullanilamayacagina iliskin ve verilen cevapta son derece net: hayir, ic tehdide yonelik bir seminer yapilamaz diyor..

                      Bir de hala EMASYA diyorsunuz, her ne kadar ilgili illerin valilik, emniyet ve istihbarat birimlerinin katilimi olmadan EMASYA planlamasi yapmak mumkun degilse bile, ben yine seminerde yapilan bir baska konusma ile seminerin neden bir EMASYA calismasi olarak gorulemeyecegini dezenformasyondan zihni bulanmamis okuyucular icin asagiya aktariyorum, siz tabii EMASYA demeye devam edebilirsiniz, sizi mazur goruyorum. Asagidaki ifade Saygun pasanin seminerdeki konusmasindan:

                      ““Komutanım, ben evvela müsaade ederseniz şu konuyu vurgulamak istiyorum. Bu bir EMASYA değildir. Bu bir devletin bekasıyla ilgili bir şey. Rejimin devamı ile ilgili bir şeydir. ”

                      Yukaridaki yorumunuzu ve bugun Balyoz durusmasi ile ilgili basina yansiyan haberleri birlikte degerlendirdigimde ilginc bir paralellik goruyorum. Okumussunuzdur, Tuggeneral Memioglu evinden cikan ajandasinda 1 Ocak 2003 tarihli bolumunde el yazisi ile yazilmis ifadelerin kendisine ait oldugunu kabul etmis ki o ifadeler soyle:

                      “”1 Ocak 2003 tarihli sayfası,- 31 Ocak 2001;- 14.30 Kor Kh. Sn.Or.K’nın SINEVİZYON’dan direktifleri:-3 Kasım’dan itibaren siyasi hayat yeniden şekillendi. Her şey yasal ve kitabına uygun. Ancak hukuki olduğunu söylemek mümkün değil. Gerekli uyarılar yapılmıştır . MEB Dini Eğitim Bakanlığı oluyor. Sorumlu yetkisiz Başbakan ve Sorumsuz yetkili başkası var. Yetkisiz müdahale yok. Her şey emir komuta zinciri içinde olacak.” ”

                      Bu not ile ilgili olarak da mahkemede “Uzerinden 8 yil gecmis, demek ki direktifleri o zaman oyle anlamisim” ifadelerini kullanmis. O gunlerde ordu icinde yasayan, yazismalari goren bir pasa, mudahalenin yetkisiz degil emir komuta zincirinde gerceklesecegi seklinde olacagini anlamis ve ajandasina bunun notunu dusmusse, bana hic kizip itiraz etmeyin darbeyi nereden cikariyorsun diye. Tuggeneral’in bile oyle anlamis, bir ben degilim yani…

                      Paralellik meselesine gelince… Tuggeneral notun kendisine ait oldugunu kabul edip, direktifleri emir komuta zincirinde mudahale olarak anlamis oldugunu ifade ettikten sonra Cetin Doan Pasa mudahale edip, Tuggeneral’e notlara bir bakmasini sahte olabilecegini soylemis. Tipki sizin ic tehdite iliskin seminer yapilamaz ifadesine karsilik, geri bolge emniyeti ile ilgili bir baska ifade getirmeniz gibi, komutanlar seminerde “bu bir EMASYA degildir” derken ve kimse kalkip “olur mu pasa, bu EMASYA planidir” dememisken sizin semineri EMASYA cercevesinde gormeniz gibi… Tam bir “yap dezenformasyonu, nasil olsa inanan bulunur durumu!”

                      Kolayliklar dilerim…

                    • Kemal Says:

                      Sevgili Fmeraklıi

                      bir torba yazı yazmanız cevap vermiş olduğunuzu göstermez.

                      Ben size Seminer’de iç tehdit tartışılmasının kanuni ve mantıki nedenlerini izah etmeye gayret ettim. Hatta gittimn Balyoz iddianamesindeki ilgili bölümü getirdim. Başlık ” 1.Ordu Komutanlığı ve bağlı birliklerde yürütülen plan çalışmalarında iç tehdit ile ilgili değerlendirmeler” . Bu değerlendirmeler savcıya ait.

                      “…Mülki makamlar tarafından talep edildiğinde, toplumsal olaylarda halkın asayiş ve güvenliğini sağlamak maksadıyla; EMASYA bölge komutanlıkları arasındaki koordinasyonu sağlamak“ Olarak belirtilmiştir. Bu görev de mevcut yasalara uygundur. İl İdaresi Kanunu ve Olağanüstü Hal Kanunu uyarınca 1. Ordunun bu konuyla ilgili gerekli çalışmaları yapması yasal bir durumdur. Bunda hiç şüphe bulunmamaktadır. Belirttiğimiz İl İdaresi Kanunu ve Olağanüstü Hal Kanunu valilere ilgili komutanlıklardan yardım talep etme yetkisi vermektedir. Komutanlıklar da bu talebi karşılamak zorundadır. Bu talebin karşılanabilmesi için gerekli çalışmaların yapılması da bir zorunluluktur…”

                      Savcılar kanuna uygundur dememişi ZORUNLULUKTUR demiş.

                      Sizin buna cevabınız ne?

                      Savcılar bilmiyor doğrusunu derseniz bir cevap vermiş olursunuz. Komik olur ve içinde bulunduğunuz ruh halini yansıtır ama en azından bir cevap olur.

                      Yazacağınız başka şeyler ise anlamsız.

                      Daha nasıl anlatabilirim bilmiyorum.

                      İki olasılık var, ya (hani geçende örnek verilmişti) “çocukken dayak yiyen, zayıf ve çelimsiz çocuk gibi göstereceğim, gösterece, göstere…” diyebilirsiniz. Ya da okuduğunuzu anlama yolunu da seçebilirsiniz.

                      Sizinle yazışmalarımdan anlayacağınız (umarım) üzere ben o çocuklara hep derin bir sempati besledim ve kazanma yolunu seçtim. Ama toplumun çoğu ne yazık ki, aynen örneği veren sevgili demokrat gibi, bu çocuklara sempati beslemesini geçtim, yıllar sonra eleştirel olarak anıyorlar. Ne yapalım toplumumuzun ortalaması bu.

                      Karar sizin.

                      Sevgiler.

  6. Solmaz Türk Says:

    Alçaklığı ve ahlaksızlığı neden üzerine alındınız?Ben cd lerin üzerinde sahtekarlıkları yapan alçak ve ahlaksızları kasdetmiştim.Bakıyorum yine bilgisayar başında solmaz bir şeyler yazacak mı diye nöbettesiniz.Şu sürekli cevap yetiştirme hastalığından ne zaman vazgeçeceksiniz ?

    Cevapla

    • Kemal Says:

      “…nöbettesiniz.” derken neyi kastettiğinizi biraz daha açık yazın bence.

      Alınıyor… 🙂

      Cevapla

    • fmerakli Says:

      Solmaz Hanim, ilk mesajinizda “alcakligin siniri yok” demistiniz. Benim yorumumu okuduktan sonra yazdiginiz yorumda ise “alcakligin siniri yok demistim, ahlaksizligin da yokmus” seklinde baslayan yeni yorumunuzu yazdiniz.

      Ikinci yorumunuzda beni kastetmediginizi soyluyorsaniz, oyledir, ne diyeyim. Ama bilgisayar basinda size cevap yazmak icin nobet bekledigim gibi bir dusunceye kapilmissiniz, beni cok guldurdunuz. Sizi ve yazdiklarinizi onemsedigimi mi dusunuyorsunuz gercekten> Demokrat’in hakli tespiti ile slogan atmaktan firsat bulup, dusunerek yazacak bir seyler bulana kadar sizi onemseyemeyecegimi uzuntu ile ifade etmek isterim. Zaten siz de bir f tipi kadrolu sakirt tarafindan onemsenmek istemezsiniz zaten, oyle degil mi? 🙂

      Cevapla

  7. Solmaz Türk Says:

    Sayın Kemal;
    Daha açık nasıl yazabilirim?Nöbette işte.Sürekli bir muhatap alınma isteği.Aşık mı oldu diye düşünmeden edemiyorum.

    Cevapla

    • demokrat Says:

      Slogan atmayı bırakırsanız,belki düşünerek yazacak kaydadeğer birşeyler bulabilirsiniz.

      Cevapla

      • fmerakli Says:

        Solmaz Hanim’dan daha makul bir talepte bulunsaydiniz keske Demokrat!

        Cevapla

        • demokrat Says:

          Bu blogda herkes (ben dahil) yanlış anlamalar konusunda birbiriyle yarışınca açıklamalı yazmak zorunda kalıyoruz.(Açıklama;alıntımı balyoz davasını dışarda tutarak yapıyorum)

          Haklısınız alçaklığın sınırı hakikaten yok;

          http://haber.gazetevatan.com/cillioglu-davasinda-ilk-otopsi-raporu/382796/1/Manset

          Cevapla

          • fmerakli Says:

            Demokrat,

            Ben de gordum o haberi; okurken icim acidi. Bu haberleri gordukce Ergenekon yalani falan diyeneleri dusunup iyice sinirleniyorum. Cillioglu’nun olay yeri incelemesini yapan, otopsi raporunu yaptiranlarin ismi tek tek tutanaklarda yaziyordur. O isimlerin hepsi hakkinda dava acilmasi lazim ki artik bu noktadan sonra acilir.

            Tabii olayin bir baska boyutu daha var ki o da 12 Eylul’de yetmez ama evet demis olmaktan bir kez daha mutluluk duymami sagliyor. Haberden bir cumleyi, referandumda yetmez ama evet diyenlere saydirmayi marifet sayanlar icin alintiliyorum:

            “Ölümünün ardından Çillioğlu’na sadece dış otopsi yapıldığı için yıllardır bu şüpheyle yaşadıklarını söyleyen ailesi, 12 Eylül referandumunun ardından askeri davalara sivil mahkeme yolunu açan kanun değişiklikliğiyle birlikte harekete geçti.”

            Tabii isin bir aci boyutu da cinayetin ustunu orten askeri yetkililerin, kuvvetle muhtemel cinayetin bizatihi kendisinden de sorumlu olmalari. Bugune kadar kendileri hakkinda hicbir sey yapilmadigi gibi, eger referandumda evet cikmamis olsa idi yine hayatlarina ellerinde kan iziyle rahat rahat devam edip, zamani gelince rutbelerini, terfileri almaya devam edeceklerdi. Boyle anlarda aklima yanilmiyorsam bir baskasina atifla Bayramoglu’nun siklikla kullandigi bir laf geliyor:

            “Askeri muzik ne kadar muzikse, askeri hukuk da o kadar hukuktur”

            Tabii boyle soyleyince komik bir lafmis gibi duruyor, ama gel de sen onu Cillioglu’nun ailesine anlat.

            Cevapla

            • demokrat Says:

              Fmeraklı,
              Bayramoğlu genelleme yapmış, ama sanırım özellikle memleketi düşünüp yazmış, yoksa Amerikalı askerlerin Metallica çalışını bizzat dinlemiş olarak benzetmeyi tutmadım.Ayrıca bizde de müthiş yetenekler var onu da söyleyeyim.

              Bu arada eğer adli tıp sonuç raporu da böyle çıkarsa dediğin gibi o otopsiyi yapanlara neler olacak ben de merak ediyorum.Anlamadığım bunlar akşam eve gidince nasıl uyuyorlar yataklarında,ya da nasıl bakıyorlar çocuklarının yüzüne.Çocuk baba dediğinde diğer babalar acaba geliyor mu gözlerinin önüne ,gözlerini kaçırıyordurlar şüphesiz, bakamıyolardır doya doya.Utanıyorlardır orada gördükleri masumiyetten…

              Cevapla

            • trekking Says:

              fmeraklı,

              peki Ergenekon la ne tür bir bağlantı kurdun da “Ergenekon yalanı diyenlere sinirleniyorum” diyorsun. Elinde Ergenekon’un yaptığına dair belge mi var? Varsa açıkla da bizde rahatlayalım.

              Cevapla

              • fmerakli Says:

                Trekking,

                Benil elimde belge yok, ama Ergenekon savcilarinin var. MIT’te de calismis emekli albay Vural’da Esref Bitlis’in ekibinin suikastlerle oldurulecegine iliskin bir belge cikti ki bu belge 3. Ergenekon iddianamesinin eklerinde yer aliyor. O belgeyle ilgili bir haberden kisa bir alinti ve linkini asagida veriyorum ki o haberde Cillioglu’nun oglu ile yapilan bir mulakat da yer aliyor:

                —————–

                3. Ergenekon iddianamesine giren ve eski MİT çalışanı emekli Albay Hüseyin Vural Vural’da bulunan şok bir belge, şüpheli bir uçak kazasında hayatını kaybeden eski Jandarma Genel komutanı Eşref Bitlis ve ekibinin ölümlerini yeniden gündeme getirdi. Vural’da Orgeneral Bitlis, Korgeneral İsmail Selen, Tuğgeneral Bahtiyar Aydın ve Albay Rıdvan Özden’in de suikastlerle öldürüldüğüne ilişkin belgeler ele geçti.

                3. iddianamede “Ergenekon silahlı terör örgütü yapılanmasında fikri ve ideolojik olarak örgüt üyelerinin eğitimiyle görevli” kişi olarak gösterilen Emekli Albay Vural’da ele geçirilen begeler, kayıtlara ‘şehit oldu’ diye geçen ancak Ergenekon soruşturmasıyla birlikte ‘suikaste kurban gittiler’ iddiaları ciddi biçimde tartışılmaya başlanan subay cinayetlerine ışık tutacak nitelikte. Vural evinde çıkan belgeler için “Bu belgeyi hatırlamıyorum” dedi.

                “Bitlis’in kadrosu olduruldu” baslikli haberin tamami icin: http://www.stargazete.com/politika/-bitlis-in-kadrosu-olduruldu–haber-207836.htm

                ———————-

                Keza JITEM’i kendisinin kurdugunu ifade eden emekli albay Arif Dogan’a ait bir ses kaydi br sure once internete dusmustu. Asagida yine ilgili haberden kucuk bir alintiyi ve haberin linkini aktariyorum:

                ————–

                “Ergenekon sanığı JİTEM kurucusu emekli Albay Arif Doğan, şüpheli bir uçak kazasında şehit olan eski Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis’i de JİTEM ekibinin öldürdüğünü anlatıyor. Ergenekon klasörlerinde Eşref Bitlis’in JİTEM’in kirli işlerini gördüğü ve engellemek istediği için öldürüldüğüne dair belgeler ve tanık ifadelerini doğrulayan itiraflarında Arif Doğan, Bitlis’e suikasti JİTEM komutanlarından Cem Ersever’in düzenlediğini anlatıyor ve “Ben destek vermezsem nahh öldürürlerdi” diyor.”

                “Dogan Ergenekon’u ete kemige burundurdu” baslikli haberin tamami icin: http://www.stargazete.com/politika/dogan-ergenekon-u-ete-kemige-burundurdu-haber-296134.htm

                Cevapla

                • trekking Says:

                  fmerakli,

                  Savcıların elinde belge var demişsin ama verdiğin linkte “Emekli Albay Vural’dan “Eşref Bitlis kadrosu suikastlerle öldürülecek” notu çıktı” deniyor.

                  Sonra bu not, bulunan şok belge ye dönüşüyor.

                  3.Ergenekon iddianamesinin 20.Nolu şüphelisi Albay Hüseyin Vural ile ilgili bölümü aşağıya aktarıyorum. Ben göremedim o notla ilgili bir şey. Tabi arada elegeçen dosyalar, dökümanlardan bahsediliyor. İçeriklerini tam bilemiyorum.

                  “20- Şüpheli Hüseyin Vural VURAL

                  Şüpheli Hüseyin Vural VURAL’ın geçmişte TSK ve MİT bünyesinde görev yaptığı, Ergenekon silahlı terör örgütü yapılanmasında fikri ve ideolojik olarak örgüt üyelerinin eğitimi ile görevli olduğu, örgüt üyelerine bu konuda hazırladığı notları “DUYURU’ başlıklı yazılarla internet ortamından gönderdiği , bir kısım örgüt üyesiyle irtibatlarının bulunduğu anlaşılmaktadır.
                  Şüphelinin bu kapsamda kendisinden elde edilen “fw_ duyuru 2 – tekrar emF dosyası içerisinde, “DUYURU – 2” başlığı altında,
                  “Hedef Analizi kısmına geçmeden önce, günümüzde başlayan ALDATLCI BİLGİLENDİRME /PROPAGANDA ‘dan kısaca bahsetmek icap etti. İstihbarat çalışmalarında FİŞLEMEK diye bir olay yoktur. Ancak bilgi toplama her şey için yapılabilir. İSTİHBARAT FAALİYETİ; İstihbarat Çarkı olarak isimlendirilir, DEVAMLILIK – SÜREKLİLİK arzeder. Şu ana maddelerde özetlenebilir” şeklinde devam eden duyuru metninde sözde yabancı istihbarat örgütlerinin çalışma metodlarını anlattığı, ancak yazılı metin içeriğinin ERGENEKON SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ’nün gizli yapılanması ve istihbarat toplama ile toplumsal olayları farklı yönlendirme metotlarıyla birebir örtüştüğü anlaşılmaktadır.
                  Şüpheli Hüseyin Vural VURAL’ın ayrıca örgütle irtibatlı ve örgüt üyelerince örgütün amaçları ve talimatları doğrultusunda yönetilmeye çalışılan ve bir kısmı tutuklanan sanıkların yönetimindeki TV kanalları dışındaki kanalların ülkeye hizmet etmediklerini iddia etmesi ve (KANAL TÜRK – ULUSAL – AVRASYA – KANAL B – MESAJ) beş kanalı bu gruptan ayırması da örgüt belirlediği amaçlara uygun yayın yapan yayın organlarını bildiğini ortaya koymaktadır.
                  Şüpheli İlhan SELÇUK ve Kemal Yalçın ALEMDAROĞLU yaptıkları telefon görüşmelerinde Ergenekon silahlı terör örgütü amaçları doğrultusunda medyanın kontrol altına alınması ve tek merkezden yönetilmesi çerçevesinde KANAL TÜRK – ULUSAL -AVRASYA – KANAL B – nin yönetimlerinin İlhan SELÇUK tarafından yapılması konusunda üst kurulun karar aldığını, yine aynı görüşmeler içinde Kanal Türk’ün Tuncay ÖZKAN tarafından satılmasının örgüt üyelerinin büyük bir bölümünde kızgınlığına yol açtığını söyledikleri görülmektedir. Yukarıda sayılan kanallardan Kanal Türk TV eski sahibi Tuncay ÖZKAN’ın, Ulusal Kanal’m yöneticileri olan Ferit İLSEVER’in, Avrasya Tv Mustafa ÖZBEK’in ve Kanal B’nin de Mehmet HABERAL’m sahibi olması da aralarındaki örgütsel irtibatları göstermektedir.
                  Şüpheli Kemal GÜRÜZ’un Tape No 8955, 24.05.2008 tarihinde Rıza A. ile görüşmesinde özetle; Kemal GÜRÜZ’ un “Tür kendini tanıt ama bu seni tanımayan bir adam değilki” dediği, Rıza A.’ m ” Fikret nerden hocam””dediği, Kemal GÜRÜZ’ ün “Orta
                  Doğu’dan” dediği, Rıza A.’ m “Hı Üniversiteler Arası Kuruldan mı geldi o” dediği, Kemal GÜRÜZ’ ün “Ha Üniversiteler Arası çok düzgün bir adamdır” dediği, Rıza A.’ m “İyi midir” dediği, Kemal GÜRÜZ’ ün ” Çok iyi bir çocuk ben yeni tamdım, eskiden tanırdım da yeni” dediği, Rıza A.’ in “Şeyin adamı mı ” dediği, Kemal GÜRÜZ’ ün ” Kimin” dediği, Rıza A.’ in ” Vural VURAL beyin” dediği, …. görüşme içeriğinden şüphelinin zaman zaman üniversite camiası içinde değişik yerlere gelecek kişilere de referans olduğu ve şüpheli Kemal GÜRÜZ tarafından da iyi tanındığı anlaşılmaktadır.
                  Şüpheli Hüseyin Vural VURAL’dan elde edilen dokümanlardan,
                  89-91 nolu dokümanda “uyumayalım-uyutmayahm-unutmayalım” başlıklı H.Vural VURAL tarafından yazılan yazıda ADD, CUMOK, KUVAYI MİLLİYECİLER vb. kuruluşların dağınık olduğu ve birlik olunması gerektiğinin anlatıldığı,
                  224 nolu sayfada: “Şener Paşa ve ADD-Ergün POYRAZ’ başlıklı 9 Ocak 2007 tarihli haber yazısında Şener ERUYGUR döneminde Atatürkçü kesimin rahat ve güvenli olduğunu fakat Şener Paşanın emekliliği ile irticai kesimin bayram günleri olduğunu, Şener Paşanın ADD başkanı olması ile malum kesimlerin bundan rahatsız olduğunun belirtildiği,
                  354-360 nolu sayfalarda: ATAÜRK DÜŞÜNCE DERNEĞİ’ nin GÜÇ BİRLİĞİ ÇAĞRISI başlıklı bilgisayar çıktısı yazıların olduğu,
                  Söz konusu yazı içeriklerinden, şüpheli Hüseyin Vural VURAL’m ERGENEKON SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ’nün tüm STK’ larmı tek merkezden yönetme ve toplumsal olaylarda yönlendirme amacı doğrultusunda görevli üyesi olduğu ve bu amaçla örgütsel faaliyette bulunduğu sonucuna varılmıştır.
                  Şüpheli Huseyin_Vural_VURAL_Kingston_Flashdisk_4GB yapılan incelemesinde; “\ADLİTIP OPERASYONLARF isimli, sayfa başlarında “GİZLİDİR” ibaresi bulunan “ADLİ TIP OPERASYONLARF başlıklı belge içerisinde, “Rasime Şebnem Korur FİNCANCI, S. KOÇ, İ ELMAS, Ü. BİÇER, V. ÖZ” hakkında fişleme bilgilerini içeren 12 sayfalık belgenin bulunmasından Şüpheli Hüseyin Vural VURALın diğer örgüt üyeleri gibi kişileri özel hayatları,din inanışları,felsefi düşünceleri ve siyasi görüşlerine göre kişisel verilerini hukuka aykırı olarak kaydettiklerini göstermektedir.
                  Şüpheli Hüseyin Vural VURAL’ın emekli deniz albayı olmasına rağmen kendisinde hala birçok gizli bilgi ve belgelerin bulunmuş olup belge tarihleri göz önüne alındığında, şüphelinin görevde olmadığı zamanda da devlete ait gizli bilgi ve belgeleri örgütün amaçları doğrultusunda ele geçirdiği ve bulundurduğu ortaya çıkmaktadır. Deniz Kuvvetleri Komutanlığından emekli olan diğer şüpheliler Hasan Ataman YILDIRIM ve İlyas ÇINAR ile soruşturma sırasında birçok emekli asker ve sivil şahısta benzer içerikli gizli bilgi ve belgelerin bulunması, ERGENEKON SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ’nün bu bilgileri, istihbarat toplama ve bilginin paraya çevrilebilirliği kapsamında ERGENEKON SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ’nün özel istihbarat arşivi adıyla kurdurduğu ve tutuklu sanık Levent ERSÖZ’ün kontrolündeki arşivlere konulmak amacıyla toplandığı anlaşılmaktadır.
                  Sonuç olarak;Şüpheli Hüseyin Vural VURAL’ın örgüt üyelerinden birçoğuyla irtibat halinde olduğu, örgüt adına alınacak tavırları örgüt üyelerinin bilgisine sunarak stratejik olarak taktikler verip yönlendirmelerde bulunduğu, örgüt amaçları doğrultusunda toplumu etki altına alabilmek amacıyla Sivil Toplum Kuruluşları içerisinde faaliyet yürüttüğü, devlete ait gizli olan ve mahiyet itibarıyla gizli kalması gereken bilgi ve belgeler ile devletin güvenliği ve iç veya dış siyasal yararları bakımından niteliği itibariyle gizli kalması gereken belgeleri temin edip,örgütün arşivine konulmak üzere sakladığı, kişileri özel hayatları,din inanışları,felsefi düşünceleri ve siyasi görüşlerine göre kişisel verilerini hukuka aykırı olarak kaydettiği,örgütün faaliyeti çerçevesinde gerçekleştirdiği tüm eylem ve faaliyetlerinin örgüt üyeliği kapsamında bulunduğu dosya kapsamındaki tüm delillerden anlaşılmakla;
                  Şüpheli Hüseyin Vural VURAL’ın eylemlerine uyan TCK’nm 314/2, 327, 334/1, 135, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kânununun 5., TCK’nun 53, 58/9, 63 maddeleri gereğince cezalandırılması talep edilmiştir.”

                  Bu konuya devam edeceğim.

                  Cevapla

  8. Gurbetci Says:

    Parali dezenformasyon ajanlari burada da var.

    Cevapla

    • demokrat Says:

      Bu ‘nick’i ne zaman görsem güleceğim tutuyor.İyi olmuş,daha sık bekleriz.

      Cevapla

    • fmerakli Says:

      Ileri demokrat, Emre Uslu’yu isletmisler, cok gulduk de, nihayetinde Emre Uslu’nun iddiasi TGB’nin faaliyetlerinin CHP’li Izmir belediyesi tarafindan finanse edildigi degil miydi? Yakin bir sure once yapilan operasyonda da IZmir Buyuksehir Belediyesi Genel Sekreteri Genc’in teknik takibe takilan konusmalari Uslu’nun iddiasinda hakli oldugunu ortaya koydu.

      Asagida Uslu’nun konu ile ilgili yazisi var; ben de merak ediyorum acaba TGB’li genclerin Uslu’yu isletmek icin telefon ettikleri mekan CHP’li belediye calisanlarinin kendilerine “teslimati” yaptigi kofteci miydi?

      ——————————
      Emre Uslu, Taraf

      CHP’nin çılgın projesi: Her köftehora bir köfte

      Ocak ayında hayli popüler olan öğrenci protestolarının başını çeken İşçi Partisi’ne yakın Türkiye Gençlik Birliği (TGB) üyelerinin protestolarını kimin finanse ettiğine ilişkin bir yazı kaleme almıştım. O yazıda TGB’nin Başbakan’ı protesto etmek için CHP’den Süheyl Batum ile irtibata geçip İzmir Belediyesi’nden mali yardım aldıklarını belirtmiştim. Taraflar değişik şekillerde beni yalanlamışlardı. Hatta Süheyl Batum beni mahkemeye bile verdi. TGB’liler de yüksek volümlü vozurtuyla beni protesto etmiş, hatta beni sazan olmakla suçlamışlardı. Gün oldu devran döndü ve İzmir Polisi İzmir Belediyesi’ne bir operasyon düzenledi. Operasyon bütün pislikleri ortaya çıkardığı gibi bazılarının vozurtuyla kapatmaya çalıştığı pislikler de ortaya çıktı. Böylece Batum ve TGB’nin yalanı patladı tıssss… Ben de sazanı çektim.

      CHP’den her TGB’liye bir köfte

      Medyaya yasal dinlemeye takılan telefon görüşmeler yansımış. O görüşmelerde TGB’lilerin bir protesto için İzmir Belediyesi’ne başvurusu ve oradan aldıkları yardım bilgileri var; hem de benim yazıma konu ettiğim olay ve ondan sonra içine düştükleri zor duruma ilişkin ipuçları…

      İzmir Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Pervin Şenel Genç’in TGB’lilere destek vermesi için aradığı köfteci Ünsal Pervanlar’ı aramış. 6000 köfte için fiş kesmiş. Yani her köftehora bir köfte:

      Pervin: Şimdi bu dışarıda bekliyor kızlar gelmediler… TGB Türkiye Gençlik Birliği İstanbul’a gidiyor ya eylemler falan var, şimdi tabi eskiden otobüs falan biz veriyorduk şirketlerden buluyorduk şimdi durum zor dün bankaya gittik……. Fiş parası diye işlemiycez bankaya git. (Belli ki o yazımdan sonra durumları zora girmiş. Sekreter bunu ima ediyor. –E.U.)

      Ünsal: Ne kadar ödenecek

      Pervin: Ne kadar ihtiyaçları var, altıdan 12’den bahsedildi ama bizim karşılayabileceğimiz 6 bin lira

      Ünsal: Tamam karşılayalım

      Pervin: Vakıflar Bankası kesicek

      Ünsal: Şey yapayım oraya mı bırakayım

      Pervin: Tam bilgileri alayım da

      Ünsal: Ha Sultanı arayım mı …bilgileri tam net

      Pervin: Ama kızlar da neydi o cumartesi mi cuma günü çıkıyorlar nakiti de vermemiz lazım

      Ünsal: Tamam ben yarın

      Pervin: Cuma ….. yarın

      Ünsal: Tamam yarın çekeyim vereyim

      Pervin: Kızı nerede … şeyi para şeyini nerde yapılırsa

      Ünsal: Bilmiyorum siz …, gelsin şeye

      Ünsal: … oraya ….adı kızın adını söyleyin verin siz bana

      Pervin: Burada şimdi bekliyorlar

      Ünsal: … yarın akşam parayı yarın sabahleyin çıktıktan sonra ben gelir ben alır veririm parasını

      Pervin: Sonrada faturanı bankadan halletcez

      Ünsal: Tamam olur olur sonra şey yaparız

      Pervin: … Bankaya vereceğim hesap numarası şey Lokantanın şeyi olacak orda yemek yenmiş gibi olacak

      Ünsal: Tabi..

      Pervin: Bu KDV falan bi zararı olur mu?

      Ünsal: Yok yok olmaz olsa ne olacak … Bir lafı olmaz o konuda şey yapmayın her şekilde öderim

      Pervin: Her şekilde güvenirimde ortam kötü yaa ondan size

      Ünsal: O konuda sizi .. mağdur etmem …o zaman o şey gelsin yarın bizim oraya bi gelsin

      Pervin: Senin oraya uğrasın

      Ünsal: Yarın ben bekliyim onu

      Pervin: Olmazsa başka yerde de olur yani

      Ünsal: Öyle..ne olacak yaa….. alsın gelsin

      Pervin: Ben yine oturup 200 kişi yemek yiyim de hiç olmazsa ya mecburen ..

      Ünsal: (Gülüyor) o kadardan bişey olmaz ya

      Pervin: Ha ha altı (6)

      Ünsal: Altı (6) tamam ben yarın gelsin alo derim. Başkanım varmı bişey

      Pervin: Yok senin tam adresin Dokuz Eylül karşısında değil mi

      Ünsal: … Akçaabat Restaurant Seramiksanın dibindeyiz tamam ben beklerim orada

      Pervin: Yarın hangi saatte gelsin

      Ünsal: Sabah kaçta gidecek, hesaba kaçta geçer para

      Pervin: 8-9

      Ünsal: Ona göre ondan öğleden sonra gelsin.

      Genel Sekreter Genç’in para sözü aldıktan hemen sonra TGB yöneticisi Melda Çalışkan’la arasında bir görüşme geçiyor:

      Pervin: Biz seni arayamadık

      Pervin: Artık Ünsal da seviyor TGB de destek veriyor

      Melda: Evet

      Pervin: Şimdi tabi bu iş biraz riskli bir şey olduğu için ilk burdan elimizden yapmıycaz, benim yapabileceğimiz şeyi söylüyorum tabi çocuk üzerinden yapcaz. ….fişten gelecez …sercen yarın öğlen gitceksiniz …… Dolayısıyla elinden (6000) altıbin lira verecek. Alırsınız otobüs tutarsınız…. Dokuz Eylül Üniversitesi’nin karşısında Hamsiköy Lokantası ….veya Akçaabat köftecisi diye bi yer var… Siz Ege miydiniz???

      Melda: Ben Dokuz Eylül deyim de ama. Ben … olduğum için..

      Pervin: Hastane’nin karşısında

      Melda: Ha hastanenin karşısında

      Pervin: Orda… şey verir siz otobüsünüzü ayarlarsınız, tabi ( gülüyor) alışveriş ….. olduğu için ……. Tabi bunlar önemli şeyler sizlerde orda risk altındasınız.. artık bilmiyorum kendinize dikkat etmek…. miyorum yani…

      Melda: Çok sağolun

      Pervin: Zorlu bi görev tabi, herkes üstüne düşen görevi yapması lazım, ama gene de çok nazik, … ne derler hani naif ve de ince insanlarsınız, erkekler, kadın erkek eşitliği var ama maalesef tabi tabi erkek kafasına bi tane bişey yese (gülüyor) şöyle sersemler de, onun için siz dikkat edin kendinize Hastanenin önünden yol gidiyo ya ana caddeden kavşak oluyo dönüyo hemen o dönüşün ağzında duruyo yanında fizik tedavi Merkezi var. Altı (6) vercek. (Pervin Melda isimli bayana bir kartvizit veriyor)

      Melda: Kaç gibi gidelim biz …

      Pervin: Öğlen bire doğru yarımdan sonra ….

      Melda: Çok teşekkür ederiz desteğiniz için

      Pervin: Mühim değil, Aramızda bi şekilde halledeceğiz. Sorun değil bizim için ama.

      Yeraltı muhaliflerinin durumunu zora sokmaktan dolayı mutlu olduğumu belirtmeliyim. Bu görüşme benim doğruları yazdığımı, TGB ve Süheyl Batum’un yalan söylediklerini açıkça gösteriyor. Çıkan sonuç şu: Evet TGB eylemlerini İzmir Büyükşehir Belediyesi finanse etmiş. Bu da CHP’nin çılgın projesi: Her köftehora bir köfte…

      Cevapla

  9. ileri demokrat Says:

    Ben de seni ne zaman görsem güleceğim tutuyor, epeyi gülüyorum sayende.

    Cevapla

    • demokrat Says:

      Algılama sıkıntısı yaşıyorsunuz galiba,
      Bu ‘nick’ i bu nedenle yazmadınız mı beyefendi?Mecazi anlamda yani.E bizde iyiki gelmişsiniz dedik, kötü birşey değil.

      Cevapla

  10. ileri demokrat Says:

    TGB Taraf Yazarını Fena Kekledi-DAN!-KEEEKK!!

    Cevapla

  11. Kemal Says:

    Emre Uslu okuduğundan bu sonucu çıkarmış.

    Muhteşem birisi. 🙂

    “…C. Dogan’in avukatlari ABD’den bir uzmana sormuslar Tahmin edin ne socun almislar: Evet o yazilar Tanyer’inin yazilari ile birebir ortusuyor…”

    http://twitter.com/#!/EmreUslu/status/81336195442950144

    “…Ama bu yazilar, bir IMZA MAKINASIYLA ATILMIS yazmis. Su imza makinasi nelere kadirmis. Cicek’n imzasini da o islak makina atmisti 🙂 hey hey…”

    http://twitter.com/#!/EmreUslu/status/81336368185356288

    “…O CD’lerdeki yazi ile Tanyeri’nin el yazilari arasindaki benzerligi ortaya cikarinca bagirmislardi. Simdi Tanyeri yapmadi MAKINA yapmis….”

    http://twitter.com/#!/EmreUslu/status/81337150087512065

    Taraf yazarı, umarım kendi hazırladığı bir CD üzerine bir insan niye makinayla yazı yazar (sanırım binlerce çoğaltıp bütün dünyadaki Or.K.’lara gönderecek), üstelik de içerisine 5-6 sene sonra gerçekleşecek olayları öngören yazılarla doldurur, onu da açıklar…

    Cevapla

    • Can Acar Says:

      Emre Uslu her zaman sadece kendi görmek istediğini görüyor. Eline bir kalem alıp adını 3-5 kere yazsın, bakalım iki harfi tıpatıp aynı yazabilecek mi?

      Cevapla

  12. Altan Alpay Says:

    Seçim araya girdi, Sahte Balyoz CD’sinin üzerindeki yazı hakkında hazırlanan ikinci bilir kişi raporunu gözden kaçırdık.

    http://haber.gazetevatan.com/balyoz-cdlerindeki-yazilar-kopya-mi/384269/1/Gundem

    İlk rapor 2 Haziran 2011 tarihinde tamamlandı ve altında Amerikalı Adli Tıp uzmanı Grant R. Sperry’in imzası bulunuyor. İkinci rapor ise 13 Haziran 2011 tarihli ve Adli Tıp Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Jale Bafra imzası bulunuyor. İki raporda da cd üzerindeki yazıların Tanyeri’ye ait olduğu ancak not defterindeki yazılardan türetildiği belirtildi.

    Sahteci Çete artık iyice köşeye sıkışıyor, aynen Hrant Dink cinayetinin azmettiricileri gibi. Emre Uslu’nun telaşı bu yüzden!

    Cevapla

Yorum bırakın