Türkiyenin “liberalleri” uyanıyor ama çifte standart uygulamaya devam ediyor

Son tutuklamaların ardından “liberal” yorumculardan yükselen “ama ne oluyor, niye bir anayasa profesörü siyasi akademide ders verdi diye hapse atılıyor” feryatları, bize mecburen aynı liberallerin Ergenekon ve Balyoz davalarında hukuka ve gerçeklere gösterdikleri kayıtsızlığı hatırlatıyor.  Belki o davalarda gereken özeni göstermiş olsalar, Ergenekon ve Balyozun “olağan şüphelilerine” atfedilen suçları mantık ve hukuk süzgecinden geçirmeden kabul etmeseler – yani gerçek liberaller gibi davranmış olsalar – bu noktada Özel Yetkili Mahkemelerin garabetlerine daha az şaşırırlardı.  Hukuksuzluğa karşı seslerini daha evel çıkarmış olsalar, belki de cemaat-AKP iktidarının bu günkü tasarruflarına daha az manevra alanı tanımış olurlardı.

Balyoz konusunda daha yeni yazmaya başladığımız günlerde Radikal gazetesinde iki bölümlük bir yazımız çıkmıştı (bölüm 1 ve 2).  Mayıs 2010’da yayımlanan bu yazıların son bölümünden bir alıntı yapıyoruz:

“Liberal medyanın ve yazarların gelinen bu aşamada acilen bir tercih yapması gerekiyor. Eğer askerin her düşmanı benim dostumdur ve ‘asker şunu yaptığına göre mutlaka bunu da yapmıştır’ yaklaşımlarında ısrar edeceklerse bunun bir adalet mantığı değil, bir intikam ve kan davası mantığı olduğunu kabul etmek durumundadırlar. Bu mantık Türkiye’yi aydınlığa değil, daha da karanlık günlere götürecek bir mantıktır. Öte yandan, tercihlerini hukuk devleti yönünde kullanacaklarsa Balyoz ve diğer davalardakı iddialara titizlikle yaklaşmaları, kanıtları objektif olarak değerlendirmeleri, ve insan haklarının ihlâl edilmesine karşı (suçlananların kimliği ne olursa olsun) kesin tavır koymaları lazım. Ancak o zaman gerçek suçlar ve (Balyoz belgelerini imal edenler dahil olmak üzere) suçlular ortaya çıkar.
Biz Balyoz davasındaki sahtekârlığı anlattığımız dostlarımızdan bazen şöyle bir cevap alıyoruz: “Ama askerlerin bazı bulanık işler içinde olduğu, kesin suçlar işlendiği belli değil mi? Siz bunları inkâr mı ediyorsunuz?” Biz bu tepkileri çok garip buluyoruz. Diyoruz ki, “Biz size bir tek davadaki çarpıklıkları gösteriyor, iddialardakı tutarsızlıklara işaret ediyoruz, siz bize başka davalardan bahsediyorsunuz. Her iddia tek tek, kendi kanıtlarıyla değerlendirilmez mi? Kaldı ki, bir davada ciddi sahtekarlık varsa, ortada belge üreten birilerinin olması size diğer davalara da daha dikkatli yaklaşmamız gerektiğini göstermiyor mu? Bu birilerinin varlığı ve bu kadar etkili olabilmeleri sizi rahatsız etmiyor mu?”
Bu tür tepkilere hak vermemekle beraber Türkiye’de kalıplaşmış bazı düşünce biçimlerini yansıttığını da anlıyoruz. Biz “Balyoz’daki kanıtlar” deyince karşımızdakinin “Ama Şemdinli” demesi, katı laik-devletçi kesimin ‘türban’ lafını duyunca ‘ama irtica’ diye cevap vermesine benziyor. Bu tavırlardan ne biri ne diğeri doğru. İki taraf da genelleme hatası yapıyor ve dolayısıyla kutuplaşmaya hizmet ediyor. İrticayı önlemenin en doğru yolu irticanın kendisi ile mücadele etmektir; kişisel hak ve özgürlükleri sınırlandırmak değil. Aynı şekilde, ‘derin devlet’ ile mücadele kanıtlanmış suçların üstüne gitmekle mümkün olur; bu uğurda hukuğu ve medya etiğini çiğnemekle değil.
Bu kalıpları liberal demokratlar kırmayacaksa kim kıracak?”

1930’larda bir çok Batılı aydın, faşizme karşı ortak cephe olmak uğruna Stalin’e destek verip, Stalin’in kendi ülkesinde uyguladığı terör rejimini görmezlikten gelmişti.  Türkiye’de Ali Bayramoğlu, Ahmet Altan, Cengiz Çandar, Etyen Mahçupyan, Yasemin Çongar gibilerinin, askeri vesayetin kaldırılmasına hizmet ediyor diye yakın zamana kadar ÖYM’lerin hukuksuz uygulamalarına alkış tutmaları (ve kimilerinin de şimdi kendi “kefil oldukları” için itiraz ederken diğer sanıkları peşinen suçlu saymaya devam etmeleri) bize Avrupa intelijensiyasının bu utanç verici dönemini anımsatıyor.

Abone Ol

Subscribe to our RSS feed and social profiles to receive updates.

15 Yorum “Türkiyenin “liberalleri” uyanıyor ama çifte standart uygulamaya devam ediyor”

  1. merttalay Says:

    Bu post da bize Ergenekon ve Balyoz davalarindaki olasi hukuksuzluklara dikkat cekmeye calisanlarin ne yazik ki gecmisin ‘muktedirleri’ hukuku/demokrasiyi ayaklar altina alirken sergiledikleri kayitsizligi hatirlatiyor. Belki o sureclerde gereken özeni, tepkiyi göstermiş olsalar, hukuksuzluk benden olmayana yapilirsa umurumda olmaz mantigini kabul etmeseler – yani gerçek hukuk/demokrasi savunuculari gibi davranmış olsalar – bu noktada Özel Yetkili Mahkemelerin garabetlerine daha az şaşırırlardı.

    Cevapla

    • Kurmanbek Allahverdiyev Says:

      Peki o zaman bize bir “cut-off point” verebilir misiniz Mert Bey? Yani mesela deyin ki “iceri alinmis suclu veya sucsuz insanlarin sayisi X olunca ve her biri minimum Y yil/ay tutuklu kaldiklarinda hesap kesilmis ve gecmisle hesaplasilmis olacak”.

      Bilmeniz gereken su ki su an yapilanlar gelecekte yeni hukuksuzluklarin da kapisini aciyor olabilir. Ileride belki kosullar degisir ve baska birileri bugünlerin intikamini almaya kalkabilir. Bu böyle sonsuz döngü gibi gider sanki.

      Cevapla

    • Olasılıksız Says:

      Geçmişteki hukuksuzluklar hangileri?

      Düzgün hukuk olması için demokrasi lazım. Demokrasi var mıydı ülke de?

      Şimdi hukuksuzluklar niye var? Elbette demokrasi falan olmadığından…

      Değişen bir şey yok yani…

      Bu durumda, bugünkü hukuksuzluklara geçmişi dayanak göstermek, diktatoryal rejimlerden hoşlandığını söylemekten başka bir şey değildir.

      Aradaki tek fark:” benim diktatörüm daha iyi” den ibarettir.

      Cevapla

    • ccgursel Says:

      Bir sey sorucam merttalay.

      O zaman siz ve sizin gibilerin de bugunku hukuksuzluklara karsi cikmaniz gerekmiyor mu? Eger karsi cikmazsaniz gecmis donemin muktedirlerinden ne farkiniz kalacak?

      Size de yarin bir gun hukuksuzluk yapilirsa onlar da o zaman bu hukuksuzluklara karsi cikmamisti mi diyecegiz gonul rahatligiyla?

      Bu sacma sapanliga kim dur diyecek?

      Cevapla

      • Solmaz Türk Says:

        Merttalay’ın yaşı küçük herhalde bilmiyor,o günlerdeki Barış Derneği davasını hatırlatırım.O gün haksızlıklara karşı çıkanlar bu gün de karşı çıkıyorlar ama kendini demokrat sayan liboş takımından hiç bir zaman ses yok.O günlerde darbeye alkış tutanlar bu gün de sivil darbeye alkış tutuyorlar.

        Cevapla

        • ihtimal Says:

          dogru yasimizin kucuk olmasi bir problem. Yeterince buyuk olsaydi Dersim Katliamini yuzunuze daha sert carpabilirdik!

          Cevapla

          • kargagakdedi Says:

            Ah şirinlik muskası seni. Öyle kolay ki mazlumculuk oynamak öyle Kanada’lardan, tuzun böyle kuru olunca değil mi? Ama maalesef bugün hiç de mazlum olmayan muktedir sesle gelip gelip burada hem cemaati hem de hükümeti savunman çok göze çarpıyor şeker şey seni… Tabii arada aklın sıra hepsi karışıyor çünkü kafan da pek karışık yavrucuğum.
            Aslında iyi taktik, hem cemaat hem de hükümetten birileri gibi mazlumları sahipleniyor görünüp asıl mazlumların durumlarını iyileştirmek için hiçbirşey yapmamak. Şeker şey seni.

            Cevapla

          • trekking Says:

            İhtimal,

            sen kimsin? kimi temsil ediyorsun da kimin yüzüne daha sert çarpabilirdik diyorsun. Belli ki, amcalarının takib ettiği yolda ilerliyorsun.

            Dersim de geçmişte acılar yaşanmış. 10 yıldır amcan iktidarda, niye açmıyor Dersim belgelerini? var mı bu soruya cevabın.

            1925 den 1938’e kadar aralıklarla orada isyanlar çıkıyor. Cumhuriyet kurulduktan hemen sonra kalkışmalar başlamış. Seni istiklal mücadelesi vermek zorunda bırakan emperyalist güçler daha henüz yeni ülkeden defedilmiş. Ancak etnik kimlikleri kanırtarak yarayı kaşımaya devam ediyorlar.her neyse bunlar uzun konu. Bu Blogun konusu değil.

            İktidar kim? Atatürk’ün kurduğu CHP. Ancak o gün o CHP’nin içinde herkes var. hani senin Amcanın çok sevdiği yolundan gittiğini söylediği menderes te var. Bayar da var. Bütün Türkiye var. Yaşın büyük değilse de biraz tarih oku.İnterneti iyi kullanıyorsun.Bak bir araştırıver.

            Eğer yüze çarpılacaksa senin de, benim de diğerlerinin de bu toplumun da yüzüne çarpılacak.Ki bir daha böyle acılar yaşanmasın. Yok öyle aradan sıyrılmak.

            Ancak, şu da varki Dersim dediğiniz coğrafya bugün ülkemizin okuma yazma oranı en yüksek bölgelerinden. Alevi cemevlerinde Hz. Ali’nin resmi yanında Atatürk’ün resmi var. Ve yıllardır AKP ‘nin uğraşmasına, çırpınmasına rağmen ele geçiremediği yegane coğrafya. Geçtiğimiz seçimde de tercihini CHP’den yana kullanmış. Yani Dersim dediğiniz Tunceli, bu olayı aşmış. ve bir Dersim’li yi CHP Genel başkanlığına kadar taşımış. Onların Atatürk le, onun kurduğu cumhuriyetle bir problemleri yok. problemi olanlar senin kafa yapında olanlar.Ve insanlık için değil etnik köken için bunu yapıyorlar. Darfur da olanları “Müslüman katliam yapamaz”, ya da “biz orada öyle bir tesbit yapamadık” diyenlerin Dersim’e dair sözleri ikiyüzlülüğün daniskasıdır.

            “Türkiye’deki olayları yakından izliyorum. Umarım ve dilerim ki, sizin oradaki Kürt Hareketi, Yankee’nin (ABD’nin) petrol bekçisi olmaz.

            Ancak, gördügüm kadarıyla bunlar ABD’ye bağımlı, ABD’nin kontrolünde hareket ediyorlar. Kürtlerin hareketi bağımsızlık değil, ABD’ye bağımlılıktır. ”

            Kim söylüyor bunları. Küba’nın efsane lideri Fidel Castro. 1994 ‘de söylemiş.

            Cevapla

  2. trekking Says:

    Sevgili Blog yazarları,

    Liberallerin uyandığını nereden çıkarıyorsunuz? ben böyle bir şey göremiyorum. Saydığınız isimleri ise liberal olarak kabul etmiyorum. Ali bayramoğlu hariç, hepsi solun çeşitli fraksiyonlarında savrulmuş isimler. geçmişleri belli. Geçirdikleri evreler ise gerçekten inanılmaz!!!

    Bizim sıkıntımız sizin de radikal deki yazınızda değindiğiniz gibi, olaylara bir intikam ve kan davası olarak bakmamız.

    Yukarıda merttalay demiş zaten, “Hukuksuzluklara dikkat çekmeye çalışanların ne yazik ki gecmisin ‘muktedirleri’ hukuku/demokrasiyi ayaklar altina alirken sergiledikleri kayitsizligi hatirlatiyor”.

    Ne yapacağız peki? Bu böyle sürüp gidecek mi? Kim muktedir ise onun hukuku mu işleyecek? Bir yerden başlamak gerekmez mi evrensel hukuk için?

    Cevapla

  3. trekking Says:

    Dünya üzerinde 1 yıl içerisinde üretilen tüm mal ve hizmetlerin toplamının kabaca 63 trilyon $ seviyesinde olduğu ifade ediliyor.

    Hisse Senedi piyasaları işlem hacmi, 80-85 trilyon $. Tahvil piyasası da yine aşağı yukarı aynı.

    Kaldıraç etkisiyle türev piyasaların ise 950 trilyon $ ‘a ulaştığı söyleniyor. İşte bu tablo krizlerin kaynağı. Bu tablo devam ettiği sürece (bana göre geri döndürlemez) dünya üzerinde kapitalizmin krizleri eksik olmayacaktır. Hergün, her an başka bir yerde bu tür krizler yaşayacağız.

    Çünkü ekonomilerin büyümesi reel büyüme ye dayanmıyor. Ayaklar yere basmıyor bizim tabirimizle.

    2008 yılında türev piyasalar krizi ile başlayan süreçte, toz duman bulutu dağıldığında görüldü ki, gidenler sadece şirketler ve bankalar değil. Ülkeler de iflas bayrağını çekmişler.

    İlk kurban, bu tarihten daha bir yıl önce AB’nin altın çocuğu İrlanda idi. Oysa İrlanda’nın o tarihlerde de borcu milli gelirinin 10 katı idi.

    Arkasından Yunanistan, portekiz, İspanya, italya gelmeye başladı.Kriz bu ülkelerde siyaseti de vurmaya başladı.Önce irlanda Başbakanı Brian Cowe, ardından portekiz başbakanı Jose Socrates istifa etti yada ettirildi.

    Son günlerde Yunanistan Başbakanı Papandreu, italyan Başbakanı Berlusconi isitfaya adeta zorlandı.

    Yunanistan da Sosyalist Papandreu Brüksel’in dayatmalarını referanduma götürme ve güvenoyu isteme kararı alınca, yılsonu rallisine (boğa piyasası) hazırlanan piyasalar şok yaşadılar. Zira referanduma götürlmesi intihar ile eşanlamlıydı. Bu bütün Euro bölgesini iyice sıkıntıya sokacak bir gelişme idi. Ve bir-iki gün içinde şişeden çıkan cinin tekrar şişeye sokulduğunu gördük!!!. Bunu da gördük. referandumdan vazgeçildi. Papandreu istifa etti.!!!

    Bugüne kadar Avrupa, yani batı, demokrasinin beşiğiydi bizim için. Biz öyle biliyorduk en azından.

    geçmişte bizde ara rejim dönemlerinde uygulanan formüller bu ülkede yürülüğe sokuldu.(kemal Kurdaş, Atilla karaosmanoğlu,Kemal Derviş dönemleri)

    Yunanistan da Papadimos, İtalya da Monti. Avrupa MB Başkanı da Süper Mario. Üçü de Goldman Sachs kökenli!!!! Ki, O Goldman Sachs, 2008 krizinin başsorumlularından.

    Herhalde, gemi battığı yerden çıkarılır diye düşünüyorlar Oligarklar.

    Atilla İlhan Üstad derdi ki, “Çünkü öyle bir yere iş geliyor ki, bir ülkedeki bütün partiler aynı fikirleri savunmaya başlıyor. Demokrasi’nin esası herkesin başka çıkarları, fikirleri savunmasıdır. Herkes aynı KESİMİN çıkarlarını savunmaya başlarsa orada Demokrasi yoktur. Faşizm tehdidi vardır”. ne kadar haklıymış değilmi.

    Bugün piyasalar, halkın iradesinin önüne geçmiştir. Piyasaların, bankaların, Tekellerin emrinde olan hükümetler demokrasicilik oynamışlar demekki!!!!Bu durumun başka bir izahı yoktur.Bugün ülkeler brüksel’den yönetilmektedir. Piyasalar, Ekonomiyi çeviremeyen Hükümetleri tasfiye ediyor. Bizim Hükümetin, batılılar tarafından bu kadar hararetle desteklenmesinin nedeni budur.Piyasalar şimdilik çevrilebiliyor Türkiye de. Cari açık rekor üstüne rekor kırıyor. İhracat yapmak için ithalata mecbursun. Bu durumda zaten işleri sıkıntı da olan batılı oligarklar, bana mı alkış tutacak, her dediklerini yapan bir iktidara mı?

    Türkiye de , kendini Aydın diye tanımlayan herkes, bu sorunun cevabını vermelidir.

    Yine Atilla İlhan üstad’dan alıntı yapacağım. “I. Cihan harbinden sonra olan bir olay var ki, üstünde durulursa çok önemli bir olaydır. Sovyet İhtilali ve Anadolu İhtilali. İkisi de Dünya mazlum Halklarını savunuyordu.”

    1946 da çok partili hayata geçildiğinde, bir çok sol dernek, sivil toplum örgütü, parti kurulmuştu. 1950 karşı devrimi ile bunların pekçoğu kapatıldı. Aydınlar içeri tıkıldı. Diyarbakır cezaevinde işkencelerden bahsediyordu birisi bu blogda. Onlar etnik kökenlerinden değil Solcu oldukları için işkence görüyordu.

    Bugün sizin Liberal dediğiniz kişler sadece “liberalizm’i” savunmaktadır. Ancak bu liberalizm’in sınırları vardır. Parklar da , bahçelerde “Biz %99 ‘uzuz” pankartı taşıyanlar için liberalizm vardır. Ancak Wall Street’i işgal etmeye kalkarsan, Savunma Bakanlığına yürürsen liberalizm biter. faşizm yüzünü gösterir.Polis devleti tüm haşmetiyle çöker üstüne. Bizde olduğu gibi.

    ne Demokrasi sidir bu? Piyasa Demokrasisidir. Piyasaların izin verdiği kadar Demokrasidir bu.

    Cevapla

    • trekking Says:

      Üstadın adını iki kez yanlış yazmışım. kusura bakmayın.

      Cevapla

      • Solmaz Türk Says:

        Rahmetlinin en kızdığı şeylerden biri de isminin yanlış söylenmesiydi.

        Cevapla

        • trekking Says:

          Solmaz Hanım,

          Yürüyüşü çok severim ve haftanın 5 günü sıkı bir şekilde karşıyaka sahilinde yürürüm.Ve hafta da 5 kez Attila ilhan’ın büstünün önünden geçerim. Merhaba İlhan abi derim her geçtiğimde. Sanki beni duyuyormuş gibi. Ama nasıl bir dalgınlıkla ismini 2 kez yanlış yazmışım.hayret valla hayret.Yaşlanıyoruz galiba. İsimleri hiç unutmaz idim. Artık bazı zamanlarda hatırlamakta güçlük çekiyorum.Bu durumda çok sinirimi bozuyor.

          Cevapla

  4. trekking Says:

    Sayın Blog yazarları,

    Yukarıda ki başlık “Liberaller uyanıyor ama çifte standart uygulamaya devam ediyor” idi. Altında da Cengiz Candar’ın olduğu birkaç ismi sıralamışsınız. Bu Cengiz Candar’ın 11 kasım 2011 de Radikal de kaleme aldığı yazısının linkini veriyorum.

    http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/19212328.asp

    Bu link de o yazıdan sadece 5 gün sonra 16/11/2011 de kaleme aldığı yazısı

    http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/19253146.asp

    Yani bu iki yazıyı okuyunca söylenecek bir şey kalmıyor. Tam uyanır sanırken, tekrar derin bir uykuya geçmek.

    “Türkiye ile Amerika’nın çıkarları, ş,mdi Irak ve Suriye üzerinde örtüşüyor. Obama, o yüzden Erdoğan’ı arkalıyor.Bütün bunlar politikanın cilveleri. Realpolitik’in karşı konulmaz hükümleri.

    Bu insanlar uyanabilr mi allahaşkına!!!!!

    Bir de Saman yazarı Ali Arslan’ın, herhalde 11 kasım 2011 tarihli Cengiz Çandar’ın yazısına atfen 14 Kasım’da kaleme aldığı bir yazısı var.Onu da çok önemli buluyorum.

    “Hükümetin bazı heyecanlı sempatizanlarını dinlerseniz, Türkiye’nin tek başına bölgesine nizamat vermeye başladığını sanırsınız.

    Azılı muhaliflerine kulak verirseniz, ABD’nin taşeronluğundan başka bir şey yapılmadığına inanırsınız.Gerçek ise ikisinin arasında bir yerlerde(!!!!!).Türkiye bölgesinde eskiye nazaran çok daha yüksek etki kabiliyetine sahip, ancak başta ABD olmak üzere büyük dış güçlerden tam bağımsız şekilde hareket etmiyor.Bana göre, zaten buna imkan da gerek de yok”!!!!!!!!!!

    Mustafa Kemal dün “Milleti kurtaracak, yine milletin kendi iradesi ve azmidir. Manda kabul edilemez” diyordu. Bugün manda olduk.

    “18 Mayıs 1919 tarihli The New York Times gazetesi, “Türkiye: Sonun Başlangıcı” başlığı altında “Türkler’e Anadolu’da küçük bir bölge bırakılabileceğini” yazıyordu.

    “İzmir’in işgali; Asya ve Avrupa Türkiyesi’nin her tarafında manda yönetimlerinin kurulması ve Türkiye Devleti’nin bağımsız bir imparatorluk olarak varlığının ortadan kaldırılması yolunda atılan ilk adımdır. Halen İstanbul’da bulunan Türk Sultanı’na Bursa ve civarında küçük bir bölgenin bırakılacağı tahmin edilmektedir.

    (…) Aynı kaynaktan verilen bir diğer habere göre, Avrupa Türkiyesi iki bölüme ayrılarak bir bölümü Yunanistan’a verilecek, diğer bölüm ise uluslararası bir devlet haline getirilecektir, İstanbul ve çevresini kapsamını alacak olan bu ikinci bölümün Amerika Birleşik Devletleri mandası altında yönetilmesi öngörülmektedir.”

    The New York Times, bu haberin yayınından bir gün önce, 17 Mayıs tarihli baskısında, “İzmir Türkler’in Elinden Alındı” ve “Hesaplaşma Günü Yaklaşıyor” başlıkları ile şunları yazıyordu: “Paris’ten gelen son haberlere göre, yakında imzalanacak antlaşmalarla Avrupa’daki Türk hâkimiyetinin son kalıntıları da temizlenmiş olacaktır.”
    İşgal ve Direniş……Hulki Cevizoğlu

    Bunlar 90 yıl önce yaşandı bu ülkede. Şimdinin liberalleri, bize sıksık diyor ki”yeni tehlikeler bir paranoya,ruh ve düşünce hastalığı” “korkular ile yaşanmaz, Kendimize güvenelim”, “Memleketi kurtarıcılardan kurtarmak lazım”.

    Çünkü onlar a göre tam bağımsızlığa gerek yok da imkan da.

    Ancak Atatürk 100 de bir’ lik bir şansı değerlendirip bütün mazlum uluslara yolu göstermişti. Maalesef bugün rehberimiz olduğu halde önderimiz olmadığı için, bu kez %1 ihtimali bile bize bırakmayacak gibi görünüyorlar.

    Bazıları hala darbe rüyaları görmeye devam etsin, Askeri vesayet kalksın, kafalarını tam ezelim bir daha uç vermesinler de ne olursa olsun.isterse faşizm gelsin öneml değil demeye devam etsinler. bir musibet ten kurtulup bin musibete bulaşalım.Hiç önemli değil. Burdan kovarlarsa gidecek onuncu köyümüz var nasılsa.

    Cevapla

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: