“Ben sizleri vicdanınıza havale ediyorum”

09 Ekim 2011

GENEL

Abdullah Gavremoğlu 50. celsedeki savunmasını bu şekilde bitiriyor. Mahkeme ise üç gün sonra (26 Ağustos 2011) aldığı ara kararla, “Mahkeme Heyeti, iddianameyi düzenleyen Cumhuriyet Savcıları ve Duruşma Savcısına yönelik sözleri nedeniyle” Gavremoğlu hakkında suç duyurusunda bulunuyor; Gavremoğlu’nu “gereğinin takdir ve ifası için” Silivri Cumhuriyet Başsavcılığına havale ediyor.

Gavremoğlu’nun savunmasını olduğu gibi buraya taşıyoruz.

“Ben Amiral Gavremoğlu.

Eğer bir anlamı varsa, seminere katılmadım. Elektronik veya ıslak hiçbir imzanın bulunmadığı CD’ye dayanan ve Mahkemenizce kabul edilen iddianameyi ben reddediyorum.

EK-A, EK-D ve amiral listesinde bilgim ve iradem dışında sadece ismim yazılı diye sanık olmama vesile olan, Savcı ve polis imzasına haiz tüm suçlamaları da kesinlikle kabul etmiyorum. Bu suçlamalara yönelik detaylı savunmamı ve eklerini Mahkemenize sunuyorum. Savcılıkta verdiğim ifade aynen geçerlidir. Sayın Özden Örnek, Utku Arslan ve Cengiz Köylü başta olmak üzere iddianameye ve özellikle yapılan sahteciliğe yönelik tüm savunmalara katılıyorum.

Burada karşınızdaki kitle, ömrünü eğitime adamış bir kitle. En azından analiz ve sentez yapabilecek yetenekteler. Böylesi bir Mahkemenin varlığını oluşturan gerekçeleri, Mahkemeyi teşkil eden makamlar ve bu makamların bu güne kadarki fiilleri üzerinden yapılacak bir analiz ile tarihe not düşmeyi de bir kişisel sorumluluk olarak görüyorum.

Öncelikle Mahkemenin yargılama yapabilmesi için bir suç olması ve bu suçu destekleyen de somut deliller olması gerekir.

İddia Makamınca bu davanın oluşması için ileri sürülen suç nedir? 2002 yılının 3 Kasımında yapılan seçime müteakip göreve başlayan hükümeti cebren ıskat.

Bazı dijital belgelere göre bu fiile yönelik uygulamaların, planlamaların Ekim 2002 tarihinde de başladığı da iddianamede bulunduğuna göre, o dönemde olmayan, henüz kurulmamış bir hükümeti cebren ıskat suçunu nasıl suç olarak kabul edeceğiz?

Suçu oluşturan deliller nedir? İddianameye bakarsak delil; CD içerisindeki imzasız belgeler.

CD bir delil midir? Yargıtay kararlarına, evrensel hukuka göre hayır.

Eğer biz henüz evrensel hukuka uyum sürecindeyiz diyorsak dahi, CD içerisinde delil olabilecek bir belge mevcut mu? Bu güne kadar yapılan savunmalar ve bilirkişi raporları neticesinde sahteliği kanıtlandı. Hayır.

Pekala delil seminer veya seminere bağlı bazı veriler midir? Eğer seminer bir suç ise, seminere katılan 162 kişiden neden sadece 49 kişisi burada? Veya neden seminere katılan denizcilerin hiçbiri sanık değil de, ben de dahil katılmayan 52 denizci sanık olarak burada? Üstelik İddia Makamına göre seminere yönelik CD’lerde bir suç unsuru olmadığı da açıkça belirtilmiş.

O zaman Mahkeme Üyeleri ve Cumhuriyet Savcısının ısrarla bu kapsamda sorduğu soruları hangi zeminde değerlendireceğiz? Bu dava ile ilgisi olamayacak hususları mutlaka bu davaya ekleme gayreti mi? Veya var olmayan bir suçu var etme çabası mı?

Suç ve delil, bir Mahkemenin varlığının temeli. Olmadığına göre, neden bu gün burada karşı karşıyayız? Yazar bugünleri yaşasaydı sanırım önce suçsuz ve cezayı kaleme alırdı.

Önce İddia Makamına bakalım.

İddia Makamının hazırladığı iddianamenin neden polis tespit tutanaklarının adeta bir kopyası olduğunu, sadece CD’ye dayanan imzasız kağıtları neden delil olarak kabul ettiğini, delilleri değerlendirirken var olan bir delil bulamadığı için, eğer aleyhte bir kanaat yaratacak ise olmayanı var ederken, sanık lehinde olabilecek delilleri gözden kaçırmasını ve hatta saklamasını anlamak mümkün mü?

İddianameye göre 194 sanık bir örgüt kurmuşlar. Bu nasıl örgüt ki oluşturulduğu iddia edilen planı hatırlayan, bilen tek bir sanık ifadesi yok. Bu nasıl bir örgüt ki aralarında ne o dönemde ne de daha sonra fiile yönelik hiçbir iletişim ağı da yok. Bu nasıl örgüt? Acilen örgüt tanımında bir değişiklik yapma ihtiyacınız var.

Mahkemeniz uygulamalarına bakılırsa, binlerce sayfalık iddianamenin çok kısa süre içerisinde kabul edilmesini, Yüksek Askeri Şuranın hemen öncesinde 102 kişilik yakalama kararını çıkarılmasını, bir üst Mahkemenin kararı bozmasına rağmen 11 Şubatta bu kez 163 kişi için savunmalar dahi alınmadan tutuklama kararı verilmesini ve rakamların bize anlattıklarını anlayabilmek mümkün mü?

Suçun ispatı yerine, masumiyetin ispatının beklenmesini, hukuki bir mesnedi olmamasına rağmen, tek delil olarak gösterilen CD’lerin halen adli emanette bulunuyor olmalarına rağmen ve bizlerin adli emanete de ulaşması mümkün değil iken, aslında ulaşabilsek bile aman başına bir şey gelmesin diye bir de biz koruma çemberine almamız gerekirken, delilleri karartabileceğimizi düşünmenizi nasıl anlayabilirim?

Diyelim ki İddia Makamı bir hata yaptı. Ama Mahkemenizce sanıklar ve her yönü ile aynı koşulları taşıyan ama sanık olmayanlar arasındaki denge hangi kriterler ile saptandı? Eşit koşulları taşıyanların bir kısmı burada sanık, bir kısmı tutuksuz sanık, bir kısmı ise bırakın sanık olmayı ifadesi dahi alınmadı. Gerekçesi nasıl izah edilecek?

Adaletin terazisi nasıl dengede? Sembolde görünen ile algılanan, karşılaşılan denge neden farklı? Gözler daimi değil, sadece adalet dağıtılırken vicdanın sesini algılayabilmek için kapalı olmalı.

Tutuklama kararlarınız ile karşınızdaki kitlenin her birinin 6 ayını, toplamda bir insan ömrünü ellerinden aldınız. Pardon denildiğinde, aramızdan çekip alınan bu insanın hesabını kim verecek? Bize bir özür borcu olacak. Bugün olmasa da gelecekte mutlaka bugün bu salonda bulunan benim çocuklarıma karşı, bunun gereği yerine getirilecektir.

Bakınız ülkenin, devletin temeli bağımsız bir adalet. Hepinizin bugün bizlerin yarın sizlerin sığınacağı son kale adalet. Unutulmaması gereken, bağımsız olmayan adaletin sadece ama sadece zulmün temeli olacağıdır. Mahkemeniz bu zulme dur diyemediği takdirde hukuk literatürüne masumiyet yerine mahkumiyet karinesi ifadesini kazandırmış olacaksınız.

Mahkemenin diğer bir makamı müdahil, müdahil avukatlarının ilk duruşmada delil olarak ortaya konulan CD ile şüphelerini ifade ederek bir daha Mahkemeye gelme ihtiyacı dahi duymamalarını, yani Savcıyı değil savunmayı destekler konuma gelmelerini ise kesinlikle çok iyi anlıyorum. Ve hatta takdir ediyorum. Ama müdahilde oluşan şüphe olgusunun veya Mahkemeye sadece bir duruşmayı izlemek için gelen herhangi bir izleyicide oluşan böyle dava mı olur kanaatini 40 duruşmadır neden Mahkemenizde oluşamadığını hiç ama hiç anlayamıyorum.

Bakınız, bu ülke bizleri, sizleri bugünkü konumlarınıza getirirken çok acılar çekildi. Çok feryatlar yükseldi. Geçmişte de bugünleri yaşadık. Ordu Komutanlarına kadar esaret yuvası olan Bekirağa’yı, Nemrut Divanını, Başol Divanını yani bu gözün görmediklerini bile bugün anlayabiliyorum. Çünkü dönem işgal dönemiydi, darbe dönemiydi. Peki, ya bugün? O zaman bu gözün bugün gördüklerini ileri demokrasi olarak tanımlanan bu dönemde bu divanı nasıl anlamalıyım?

Unutulmamalıdır ki siyaset hukuk için daima kötü bir kılavuz olmuştur. Ve yine unutulmamalıdır ki tarihinde bir Mahkemesi vardır ve tarihte bir hüküm verecektir. Geçmişe baktığımızda tarihin yargıladıkları da hükmedenlere değil daha çok divanlar üzerine olmuştur. Sizin, bizim, hepimizin çocukları,  torunları da gelecekte bunları sorgulayacaktır.

Bakın bu davanın temeli yok. Siyasi bir temele de hukuki bir norm bulamazsınız. Sakın böyle bir norma gerek yok. Var eden bir şekilde çözer diye de düşünülmemeli. Hukukun gereğinin sonuna kadar takipçilerinin olacağı da unutulmamalıdır. Düşünemeyeceğimizi, mankurt yaratılabileceğini düşünebilenler binlerce yıl önce olduğu gibi tarihin aynasında kendilerini bulacaklardır.

Yapılan tasfiyeyi, Türk Silahlı Kuvvetlerinin şekillendirilmesinin amacını iyi kavramak gerekir. Tarihi bir sorumluluk taşıdığınızı ne kadar algılıyorsunuz? Vereceğiniz kararların sadece bizim değil, birlikte ülkenin geleceğine yönelik olduğunu ne kadar farkındasınız?

Bakınız şunu açıkça ifade etmem gerekir ki; evet, bir darbe teşebbüsü vardır. Ama bu teşebbüs ithal ürünün burada ambalajlanarak önümüze koyulduğu gibi değil de Cumhuriyet Donanmasına, Türk Silahlı Kuvvetlerine dolayısı ile Cumhuriyete karşıdır. Cumhuriyet Donanması Çeşme ile başlayan baskınlar zincirine müteakip maalesef Beşiktaş’ta yapay kayalıklarda karaya oturmuştur.

İçim kan ağlıyor. Ama bunu ifade etmek zorundayım. Bu millet bugüne kadar her felaketin altından kalkmıştır. Ama bu sonuncusu farklıdır. Diğerlerinde kaybedilen gemidir, materyaldir. Kısa sürede de yenilersiniz. Ama bugün kaybedilen nitelikli insan gücüdür. Bunu da on yıllarca elde edemezsiniz.

Tarihimiz Temmuz 2010 tarihini Cumhuriyet Donanması için 2. Haliç döneminin başlangıcı olarak kayda geçirmiştir. Bizlere yapılan bu haksızlıklar, hukuksuzluklar, vicdansızlıklar Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir ilkin evet, bir ilkin gerçekleşmesine vesile olmuş ve 4 komutanın istifası ile 29 Temmuz günü bir gecede 16 yıldız sönmüştür. Daha önce söndürülen yüzlerce yıldız uğruna yükselen Türk Silahlı Kuvvetlerinin en üst düzeyindeki feryat, çizilen kırmızı hat, tarihin derinliklerinde saygın yerini alırken, Ankara’da, İstanbul’da canım memleketimde ulaşması gereken makamlara, vicdanlara ne kadar ulaştı? Daha ne kadar yıldız isteniyor?  Gökyüzünü karartabileceklerini düşünenler, yaşayabilecekleri başka bir galaksi de buldular mı? Feryadı duymak için daha kaç kulak, daha kaç yürek gerek? Yanıt. Yanıt maalesef duyulmuyor. Herhalde rüzgar ile savruluyor.

Sonuç olarak: Mahkemeyi teşkil eden birimlerin üzerinde yapılan analizin neticesi şudur; olmayan delilden suç. Olmayan suçtan suçlu. Yani olmayan suçludan sanık yaratılamaz. Mesnet yoksa olması gereken Mahkemede kurgulayıcı sahtekarların Mahkemesi olmalıdır. Kim nerede olur bilemem. Ama gelecekte kurulacak ve bu davanın da sonu olacak. Bu Mahkemede nerede olacağımı biliyorum. Ben kesinlikle karşınızdaki bu sıralarda değil, müdahil sıralarında bulunacağım. Daha bugünden burada oturuyor olmam da herhalde ilahi adaletin tecelli etmeye başladığının bir işareti olsa gerek.

Sizin gönlünüzde ne olduğunu bilemem, onun için Allah gönlünüze göre versin diyemiyorum. Ancak trend ve trendiniz devam ederse herhalde Yargıtay’da görev alırsınız. Umarım ki bu davanın sonucunda yaratılacak bir içtihada dayanan bir CD kazasına kimse uğramaz. Savunma Avukatları tabi ki profesyoneller. Ama onları iyi tanıdım. Ruhları amatör. Medyadan, Emniyetten, adliyeden, bilimsel kurumlardan, askerden yani hangi guruptan olursa olsun hain, sahtekar, düzenbaz, şerefsiz insanlara savunmanlık yapmazlar. Ve çoğu yine yanımızda olurlar. Eşlerimizin, çocuklarımızın, tüm sevdiklerimizin oluşturduğu izleyiciler Silivri tepelerinde, yanından bile geçmedikleri adliye, hapishane koridorlarında fedakarlığın, vefakarlığın bir üst sınırı olmadığını bize yaşatan bu ölümsüz kitle, istenilse de çakıldıkları yeri bırakmazlar. O gün hep birlikte izleyeceğimiz gibi bizim gibi demokrasiyi içselleştirmiş bir kitleye karşı, boynumuza darbeci yaftası yapıştıranlar, bir sabah uyandığımızda bizleri terörist ilan edenler, onurumuz ile oynamak isteyenler, bu onuru Hasdal beraatı ile taçlandıranlar burada, bu sanık bölümünde oturacaklar. Tek fark o günkü salonda bugünkü masumiyetin, güvenin getirdiği tebessüm, onur ve gurur yerini vatana ihanetin getirdiği utanç ve derin bir sessizliğe bırakacaktır.

Benim ifadelerim bir suçlunun suçu inkarı değil. Bir masumun feryadıdır. Tıpkı Galileo’da, Dreyfus’da, Hallaç Masur’da olduğu gibi. Ben suçsuz olduğumu biliyorum. Ne yazık ki bu gerçeği siz de çok iyi biliyorsunuz. Size düşen mesuliyet de benim sizlerin gözlerine bakabildiğim gibi sizin de benim gözlerime bakabilmenizi sağlayacak gerçeği, cesaretle, yürek ile ortaya koymak ve bu gerçeği alacağınız hukuki kararlar ile kamuoyuna yansıtmaktır.

Benim tek bir talebim var. İfade özgürlüğü hakkınızı kullanın. Bakın her insan korkar. Önemli olan yarattığınız korku eşiğini geçmektir. Fazla değil, bir tutam cesaret bunu sağlar. Cesaretlenin. İfade özgürlüğünüzü kullanın. Benim, bizim, yoğun uyku terapilerine direnebilmiş kamuoyunun gördüğünü, yani siz de gördüğünüzü basit bir şekilde ifade edin. Ve kral çıplak deyin. Daha önce birkaç sanık tarafından havaleniz yapıldığı için ben sizleri yeniden Allah’a değil ama her sabah aynaya baktığınızda bir hukuk adamı olarak ben ne yapıyorum sorusu ile baş başa kalacak şekilde vicdanınıza havale ediyorum.

Diyeceklerim bu kadardır.”

Abone Ol

Subscribe to our RSS feed and social profiles to receive updates.

3 Yorum ““Ben sizleri vicdanınıza havale ediyorum””

  1. Olasılıksız Says:

    Bu gerçekten de okunması gereken bir haber… 🙂 Gülmek mi lazım, ağlamak mı kestiremedim: BÖYLE İHBAR MEKTUBU GÖRÜLMEDİ :http://www.odatv.com/n.php?n=boyle-ihbar-mektubu-gorulmedi–0910111200

    …Bu cinayetlerin işlendiği 2003 ve 2004 yıllarında İstanbul Veliliğine yeni Vali Muammer Güler, Emniyet Müdürlüğüne ise Celalettin Cerrah seçilmiştir. Bu iki kişinin isimleri dikkatlice incelendiğinde onların isimleri de bu konu ile ilişkilidir.

    Çünkü MİT, Valiler Kararnamesi ve Emniyet Müdürleri Kararnamesini hazırlarken yapacağımız bu operasyon devlet operasyonudur intibası yaratmaya çalışmıştır. Çünkü Cerrah ameliyat yapan operasyon yapan anlamına gelir. Muammer Güler’in Güler’i ise Güler Sabancı’nın isminden gelmektedir.
    Ancak gerçekten ise bu iki kişinin isimleri dışında olay ile ilgisi yoktur. Sadece isimleri kullanılmıştır. Muammer Güler’in Güvenlik Müsteşarlığı gibiyüksek bir makama seçilmesinin sebebi Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ben Güler Sabancı’yı destekliyorum mesajı içermektedir ve bu mesaj Ergenekon’un bir numarası eski Genelkurmay Başkanı’na verilen mesajdır…

    Cevapla

    • trekking Says:

      Sevgili Olasılıksız,

      Böyle ihbar mektubu olur. Delinin biri zırvalarını yazar gönderir. İş o makamların böyle zırvaları dava dosyalarına koymalarıdır. Bunu yapan kafaların sorgulanması gerekir.

      Cevapla

      • Olasılıksız Says:

        Zaten acayip olan da o.. 🙂 Eğer delil klasörlerine böyle şeyler girebiliyorsa diğer delillerin nasıl ciddiyeti kalabilir ki? Aziz Nesin sağ olsa bundan sıkı bir hikaye çıkartırdı herhalde. 🙂

        Cevapla

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: