Beşiktaş Adliyesi’ndeki “bilgi” akışı

Balyoz soruşturmasının en başlarında, tüm Balyoz belgelerini içeren 11 no.lu CD’nin sahte olduğunun ortaya çıktığını, ancak savcıların bunu gösteren yazışmaları adli emanate sakladığını daha önce yazmıştık. Ayrıca yine soruşturmanın en başında Balyoz belgelerinin 1nci Ordu bilgisayarlarında bulunmadığını tespit eden bir bilirkişi raporu da Adliye’ye teslim edildikten sonra yok edilmişti.

Davanın ek klasörlerini incelediğimizde, Emniyet TEM’den gelen tespit raporlarının doğru olmadığı bariz beyanlar içerdiğini görüyoruz. Emniyet Terörle Mücadele Şube Müdürü Yurt Atayün imzasını taşıyan ve yanıltıcı ifadeler içeren tespit raporundan daha önce de bahsetmiştik. Balyoz soruşturmasındaki “bilgi” zincirinin ilk halkası olan bu ifadeyi bir kez daha buraya alıntılıyoruz (klasör 1, dizin 282):

Tekrar edelim: TÜBİTAK raporunda “belgelerin tamamının 2003 yılı ve öncesine ait olduğu, belgelerin olușturulma tarihlerinin üzerinde yazan tarihler olduğu” gibi bir saptama yok. (Rapor ile ilgili bir yazımıza ve rapora buradan ulaşabilirsiniz.) Sadece üstverilere bakarak böyle bir saptama yapmak bilimsel olarak mümkün değil.

Eylem planlarının yer aldığı belgelerin hazırlanış tarihlerinin tamamının 5 Mart 2003’den önce olduğunun tespit edildiği de doğru değil. Tespit edilen, belgelerin üstverilerinde beliren terihler, gerçekten hazırlandıkları tarihler değil. (Tek bir kerede kaydedilen CD’deki belgeler arasından 2009’a kadar uzanan bilgiler çıktığını biliyoruz.)

Yurt Atayün, aynı beyanı çeşitli şüphelilerle ilgili tespit raporlarında defalarca tekrarlıyor. Örneğin, yukarıda alıntıladığımız bölumü Atayün, savcılara gönderdiği  23 Şubat 2010 tarihli 3604 sayılı (klasör 109, dizin 34),  24 Şubat 2010 tarihli  3658 ve 3665 sayılı yazılarında (klasör 74, dizin 117 ve klasör 158, dizin 118), 25 Şubat 2010 tarihli 3681 ve 3766 sayılı yazılarında (klasör 65, dizin 73 ve klasör 66 dizin 198 ), 26 Şubat 2010 tarihli 3805 sayılı yazısında (klasör 74, dizin 134) ve daha nicelerinde kelimesi kelimesine tekrarlıyor. Üstelik bunu, şüphelilerin savcılık sorgularından hemen öncesinde veya sırasında yapıyor, ve haliyle şüpheliler tutuklanma talebiyle mahkemeye sevkediliyor.

TEM Şube Müdürü’nün böyle kritik bir konuda neden doğru olmayan bir beyanda bulunarak savcıları yanıltmaya çalıştığını bilmiyoruz. Ancak doğru olmayan bu bilgileri mahkemelere verdikleri mütalaalarda tekrarlayan savcıların durumu da anlaşılabilir gibi değil. Şöyle ki, savcılar ilk başta (diyelim ki TÜBİTAK raporunu okumadıkları için) Emniyet’in “tespitlerinin” doğru ve güvenilir olduğunu düşünerek Atayün’ün ifadelerini aynen hakimlere iletmiş olabilirler.  Ancak, soruşturmanın ileriki safhalarında savcılar bu “tespitlerin” doğru olmadığını farkettikleri halde, tutuklu şüphelilerin tahliye için yaptıkları mahkeme başvuruları sırasında verdikleri  mütalaalar ile mahkemeleri “kamu adına” yanıltmaya devam ediyorlar. İşte bu, anlaşılabilir gibi değil. Savcılar, daha sonra Emniyet’in beyanlarına kendi yanıltıcı beyanlarını da ekleyerek mahkemelere mütalaa olarak veriyorlar.

Örneğin, savcılar 26 Mart 2010’da 9ncu Ağır ceza mahkemesine tutuklu bir şüphelinin tahliye talebine karşılık verdiği mutalaada aynen şöyle yazıyor (klasör 158, dizin 254):

İlk paragrafta savcılar, Emniyet’in yanıltıcı beyanını tekrarladığı gibi, aynı hususun Emniyet bilirkişilerince de teyit edildiği gibi doğru olmayan bir ifade daha ekliyorlar. Ardından sivil sekreterler Sevilay Erkani Bulut ile Melek Üçtepe’nin ifadelerini çarpıtarak “bu surette belgelerin gerçekliği ispatlanmıştır” yazıyorlar.

Aynı gün savcılardan Süleyman Pehlivan, Aselsan’dan gelen ve Balyoz CD’sinin 2003’de kaydedilmiş olamayacağını gösteren yazıyı imzayla teslim alıyor (bu mütalaa hakime öğleden sonra 16:20’de iletiliyor). Yani Balyoz savcısı Balyoz CD’sinin 2003’de hazırlanmadığını biliyor. Bunu takiben başka kurumlardan benzer yazılar geliyor.  Örneğin, bu doğrultuda Türk Telekom’dan gelen yazıyı Savcı Süleyman Pehlivan 29 Mart 2010’da teslim alıyor. STM’den gelen ve Balyoz CD’sinin 5 Mart 2003’de kaydedilmiş olamaycağını gösteren yazının tarihi ise 1 Nisan 2010.

Şimdi, aynı tarihte, yani 1 Nisan’da tahliye edilen şüphelilerin tekrar tutuklanması için savcıların 2 Nisan 2010’da 12.Ağır Ceza Mahkemesine verdiği itiraz dilekçesine bakalım (klasör 101, dizin 418):

Tanıdık geliyor mu? Altındaki imzalar yine Süleyman Pehlivan, Ali Haydar, Bilal Bayraktar ve Mehmet Berk’e ait. Oysa artık bu tarihte savcılar Balyoz CD’sinin 2003’de kaydedilmediğini kesin olarak biliyorlar. Bunu gösteren yazışmaları, bizzat savcı Süleyman Pehlivan (imzasıyla) teslim almış.

Mahkeme de Balyoz savcıların beyanlarını doğru kabul etmiş olacak, tutuklama kararı veriliyor.

Şimdi zincirin son halkasında Balyoz’un mizansen davalarını izliyoruz. Balyoz belgelerinin sahteliği defalarca bizzat “Mahekeme” önünde ispatlandığı halde bugün itibariyle 200’den fazla insan “Mahkeme” kararı ile tutuklu.

Abone Ol

Subscribe to our RSS feed and social profiles to receive updates.

One Comment “Beşiktaş Adliyesi’ndeki “bilgi” akışı”

  1. Solmaz Türk Says:

    İntihar eden Yarbay Ali Tatar’ın eşi cenaze töreninde”Savcı Süleyman Pehlivan,sen kimin adamısın,Amerikanın mı adamısın,kocamın katili sensin”diye bağırmıştı.önce Amirallere suikast davasında,sonra Balyoz davasında aynı ismi görünce aklıma geldi.

    Cevapla

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: